![]() |
Dolmabahçe I. Tarihçesi 17. yüzyıla kadar Boğaziçi’nin koylarından biri olan bu yörenin; Altın Post'u aramaya çıkan Argonotların efsanevi gemisi Argos’un demirlediği, Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul’u fethi sırasında Haliç’e indirmek üzere gemilerini karaya çıkardığı yer olduğu ileri sürülür. Osmanlılar Döneminde kaptan paşaların donanmayı demirledikleri, geleneksel denizcilik törenlerinin yapılageldiği doğal bir liman görünümünde olan bu koy; 17. yüzyıldan başlayarak dönem dönem doldurulmuş ve Dolmabahçe adıyla padişahların Boğaziçi’ndeki has bahçelerinden biri konumuna getirilmiştir. Tarihsel süreç içinde çeşitli padişahlar tarafından yaptırılan köşk ve kasırlarla donatılan Dolmabahçe; zamanla "Beşiktaş Sahil Sarayı" adıyla anılan bir saray görünümü kazanmıştır. Beşiktaş Sahil Sarayı, Sultan Abdülmecid Döneminde (1839-1861) ahşap ve kullanışsız olduğu gerekçesiyle 1843 yılından başlayarak yıktırılmış ve aynı yerde günümüze dek gelen Dolmabahçe Sarayı’nın temelleri atılmıştır. |
II. Sarayla İlgili Genel Bilgiler Dıştan Avrupa saraylarına benzeyen Dolmabahçe Sarayı’nda Batı mimari üsluplarının bir karışımı söz konusudur. Sarayın selamlık kısmı, öteki saraylarda devlet işlerinin görüşüldüğü bölümlerin işlevini yüklenmiştir. Topkapı Sarayı’nda Bab-ı Saade önünde yapılan törenlerin çoğu ise burada “Muayede” salonunda yapılmakta idi. Çok gösterişli ve büyük olan bu salondan başka, ramazanlarda teravih namazlarının kılındığı, dini sohbetler ile padişahların kızkardeşleri ve kızlarının düğünlerinin yapıldığı, padişahın harem halkının bayram tebriklerini kabul ettiği salonlar da vardır. Bu salonlar bir yanda harem bahçesine, öte yanda da denize bakan pencerelere sahiptir Dışı her ne kadar Avrupa saraylarına benzese de Dolmabahçe Sarayı’nın içi Türk İslam yaşamına uygun bir biçimde düzenlenmiştir. Sarayda Minderli Oda, Namaz Odası, Ders Odası gibi geleneksel yaşantıya uygun mekanlar da bulunmaktadır. Yapının iç mekanı bu geleneksel birimleri kuşatacak biçimde düzenlenmiştir. Dolmabahçe Sarayı bütünüyle ele alındığında, Türk yalı ve ev mimarisinin Avrupa mimarisiyle olan ilginç birleşimini sergilemektedir. Saray, devletin içinde bulunduğu sıkıntıyı unutturmak istercesine görkemli bir biçimde ele alınmış, bu nedenle de çok büyük bir mali yük getirmiştir. Sarayın biri yol üstünde, öteki kara tarafındaki iki kapısı, büyüklükleri ve aşırı yüklü süslemeleriyle içerideki görkemi adeta dışarı yansıtmaktadırlar. Yapımı, çevre duvarlarıyla birlikte 1856 yılında bitirilen Dolmabahçe Sarayı 110.000 m2’yi aşan bir alan üstüne kurulmuş ve ana yapısı dışında onaltı ayrı bölümden oluşmuştur. Bunlar saray ahırlarından değirmenlere, eczanelerden mutfaklara, kuşluklara, camhane, dökümhane, tatlıhane gibi işliklere uzanan bir dizi içinde, çeşitli amaçlara ayrılmış yapılardır. Bu yapılar arasına Sultan II. Abdülhamid Döneminde (1876-1909) Saat Kulesi ve Veliahd Dairesi arka bahçesindeki Hareket Köşkleri eklenmiştir. |
Dönemin önde gelen Osmanlı mimarları Karabet ve Nikogos Balyan tarafından yapılan sarayın ana yapısı; Mabeyn-i Hümâyûn (Selâmlık), Muayede Salonu (Tören Salonu) ve Harem-i Hümâyûn adlarını taşıyan üç bölümden oluşur. Mabeyn-i Hümâyûn; devletin yönetim işleri, Harem-i Hümâyûn; Padişah ve ailesinin özel yaşamı, bu iki bölümün arasında yer alan Muayede Salonu’ysa; Padişah’ın devlet ileri gelenleriyle bayramlaşması ve kimi önemli devlet törenleri için ayrılmıştır. Tüm yapı, bodrumla birlikte üç katlıdır. Biçimde, ayrıntılarda ve süslemelerde gözlenen belirgin batı etkilerine karşılık bu saray, bu etkilerin Osmanlı ustalarca yorumlanmış bir uygulamasıdır. Öte yandan, gerek kuruluş gerekse oda ve salon ilişkileri açısından geleneksel Türk evi plan tipinin çok büyük boyutlarda uygulandığı bir yapı bütünüdür. Beden duvarları taştan, iç duvarları tuğladan, döşemeleri ahşaptan yapılmıştır. Çağın teknolojisine açık olan saraya, 1910-12 yıllarındaysa elektrik ve kalorifer sistemi eklenmiştir. 45.000 m2’lik kullanılır döşeme alanı, 285 odası, 46 salonu, 6 hamamı ve 68 tuvaleti vardır. Döşemelerin ince işçilikli parkelerinin üstünde, önce sarayın dokumevinde, sonra da Hereke’de dokunmuş 4454 m2 halı serilidir. Günümüzde Dolmabahçe Sarayı’nın bütün birimleri restore edilmiş ve ziyarete açılmış bulunmaktadır. Saray’ın değerli eşyalarının sergilendiği iki “Değerli Eşyalar Sergi Salonu”, Milli Saraylar Yıldız Porselenleri Koleksiyonu’ndan örneklerin yer aldığı “İç Hazine Sergi Binası”, genellikle Milli Saraylar Tablo Koleksiyonu’nun bölüm bölüm ve uzun süreli sergiler biçiminde izleyicilere sunulduğu “Sanat Galerisi”, bu galerinin alt katında sarayın çeşitli objeleri ve mimari süslemelerinden alınmış kuş motiflerinin fotoğraflarından oluşan sürekli serginin bulunduğu tarihsel koridor, Mabeyn Bölümü’ndeki Abdülmecid Efendi Kütüphanesi; Dolmabahçe Sarayı’nın başlıca sergileme birimlerini oluşturmaktadır. |
Sarayın hemen girişinde bulunan eski Mefruşat Dairesi’nde Kültür-Tanıtım Merkezi yer almakta ve Milli Saraylar’ın çeşitli yerlerinde sürdürülen bilimsel çalışmalarla tanıtım etkinlikleri bu merkezden yönlendirilmektedir. Öte yandan, yine bu merkezde çoğunluğunu 19. yüzyıla yönelik yayınların oluşturduğu bir kitaplık kurularak araştırmacıların hizmetine sunulmuştur. Saat Kulesi, Mefruşat Dairesi, Kuşluk, Harem ve Veliahd Dairesi bahçelerinde ziyaretçilere yönelik kafeterya hizmetleri veren bölümler ve hediyelik eşya satış reyonları oluşturulmuş, bu reyonlarda Kültür-Tanıtım Merkezi’nce hazırlanan ve milli sarayları tanıtıcı bilimsel nitelikte kitaplar, çeşitli kartpostallar ve Milli Saraylar Tablo Koleksiyonu’ndan seçilmiş ürünlerin tıpkı basımları satışa sunulmuştur. Öte yandan Muayede Salonu ve bahçeler ise ulusal/uluslararası resepsiyonlara ayrılmış, yeni düzenlemelerle saray, müze içinde müze birimlerine, sanat ve kültür etkinliklerine kavuşturulmuştur. |
Ancak bu nadide yapımızı maalesef iyi şekilde koruyamıyoruz. Hazar petrollerinin tankerlerle Boğaz'dan nakledilmesi halinde oluşacak titreşimlerin, başta Dolmabahçe Sarayı olmak üzere kıyıdaki tarihi eserlerde büyük tahribat yaratacağı belirtildi. Dev tanker geçişlerinin, özellikle Dolmabahçe Sarayı üzerinde 'deprem' etkisi yapacağı ve Boğaz'a hâkim rüzgârların etkisiyle herhangi bir petrol yangınında kıyıdaki tarihi eserlerin kurtarılamayacağı ifade edildi. Eski Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Erol Eti, Boğaz'dan geçen her büyük geminin, özellikle tankerlerin tarihi eserlere zarar verdiğini söyledi. Eti, Boğaz'ın mevcut trafiği bile kaldıramadığını belirterek, "Bir de tankerlerin geçtiğini düşünmek bile istemiyorum. Buradaki tarihi eserlerin altyapısını bozuyor. Örneğin Dolmabahçe bundan en fazla etkilenen yapı. Tamamen dolma rıhtım olması nedeniyle geçen gemi ya da tankerlerin herbiri büyük bir deprem etkisi yaratıyor" diye konuştu. Denizdeki titreşimlerin karada yaşananlardan çok daha etkili olduğunu vurgulayan Eti, "Bu titreşimler, eserlerin altyapısında çözülmelere neden oluyor. Dalgalar da bu çözülmeleri doldurarak yeni bir zarar daha veriyor" diye konuştu. SwissOtel için denize doğru açılan kanalların saraya tankerler kadar zarar vermediğini kaydeden Eti, "Eğer önlem alınmazsa, saray uzun vadede yıkılma tehlikesiyle karşı karşıya kalacak. Sarayın yaşını düşünürsek, tehlikenin sinyallerini görebiliriz" dedi. Ayrıca Boğaz'a sert rüzgârların hâkim olduğunu anımsatan Eti, herhangi bir petrol yüklü tankerin Boğaz'da kaza yaparak yanması sonucu, kıyıda bulunan hiçbir tarihi eserin kurtarılamayacağını söyledi. Eti, Dolmabahçe Sarayı'nı teknik olarak bu tehlikelerden korumanın mümkün olmadığını belirterek, bir dönem gündemde olan 'Sarayın önüne su ve sis duvarı yapılsın' önerilerinin tekrar tartışılması gerektiğini ifade etti. |
III. Sarayın Kısımları a) Kapılar 1) Tören Kapısı : Bu kapı aynı zamanda Saltanat Kapısı diye de anılır. Kara tarafındaki ikinci anıtsal giriştir ve kuzey duvarında, bugünkü Dolmabahçe Caddesi üzerindedir. Nişler, gömme ayaklar, Korent düzeninde sütunlar, yeni-klasik oymalar, rozetler, askı çelenkler, denizkabuğu ve bitkisel bezemeler gibi barok öğelerle seçmeci bir biçimde düzenlenmiştir. Tören Kapısı, sadece padişah ve diğer önemli kişilerce kullanılırdı. Cumaları, yani ibadet günü başvezir bu kapıyı kullanarak camiiye giderdi. 2) İdari Kapı : Saat kulesinin karşısında bulunan İdari Kapı, politikacılar ve idari işlerden sorumlu kimseler tarafından kullanılırdı. Üzerinde Sultan Abdülmecit’in imzası (Tuğra) bulunur. Bugün, müzeye giden yolun üzerinde bulunmaktadır. 3) Valide Sultan Kapısı : Bu kapı ahşaptan yapılmıştır. Üzerindeki dekorasyon demirdir. Yuksek duvarlarla çevrilen Harem girişine açılır. 4) Mutfak Kapısı : Bu kapı da aynı şekilde Valide Sultan Kapısı gibi ahşaptan yapılmıştır. Üzerindeki süslemeler demirdir. Saray kompleksinin içinde mutfağa açılmaktadır. 5) Veliaht ve Yangın Kapısı: Son derece basit yapılmış bir kapıdır. |
Bütün bu kapıların haricinde, sahilde bahçeye açılan üç adet kapı bulunmaktadır. Bu kapılar önemli misafirleri karşılamıştır ve süslemeleri zengindir. a) İdari Kısımlar 1) Kabul Salonu : Kabul Salonuna göze çarpacak ilk şey, odanın dört bir tarafında şömine bulunmasıdır. Bacalar porselenle kaplanmış ve duvarların üstü cilalanmış cristaldir. Hereke’den gelen görkemli halı yerde durmaktadır. Bu salonun önemli odalara açılmakadır. Salonun ortasında durdulduğunda, sağ tarafta Sadrazam’ın odası, sol tarafta ise Sürre odası bulunmaktadır. 2) Sadrazam Odası : Bu oda sadrazam ve vezirlerin bekleme ve dinlenme odası olarak kullanılırdı. Bu nedenle, özenle dekore edilmiştir. Tavanda gösterişli resimler vardır ve oda, on bir tane yüksek pencereden güneş alır. Duvarlarda geniş aynalar, odanın ortasında ise mermerden yapılmış altı bacaklı bir masa bulunur. Pencerelerden bakıldığında, Boğazın Üsküdardan Topkapı’ya kadar olan muhteşem manzarası görülür. 3) Sürre Odası : Sürre Odasında genellikle altından yapılan hediyeler toplanırdı. Bu hediyeler bahçedeki pencerelerden seyredilirdi. Mekke’ye develerle taşınırdı. İkinci önemli olay ise seçilen hükümetin toplantı yeri olmasıydı. Balkan Savaşlarında önemli kararlar alınmıştır. Daha sonraları Atatürk ve İnönü zamanında misafir odası olarak kullanılmıştır. |
4) Erkeklerin Yemek Odası : Önemli idari işler personeli ve önemli misafirler burada yemek yerlerdi. Aynı zamanda buradan bahçenin ve fıskiyenin manzarasını seyrederlerdi. Buradaki personellerin son derece iyi vakit geçirdiği her gün saray mutfağında yüzlerce yemeğin piştiği kayıtlardan anlaşılmaktadır. 1923’ten sonra başbakanlık için yemek pişirilmekte kullanılmıştır. 5) Yazı Odası : Yazı Odasında eşyalar genellikle masalar, sandalyeler, kitaplıklar ve köşe oturma bilimlerinden oluşmaktadır. Pencerelerin önünde çin vazoları bulunmaktadır. Buradaki en önemli eşya, hiç şüphesiz üçlü kanepelerdir. Bu kanepelerde otururken insanlar birbirlerinin yüzüne bakarak konuşabilirler. Bu nedenle, dedikodu kanepeleri ismini almıştır. Erkeklerin yemek odasıyla, yazı odası arasında büyük bir kapı vardır ve bu kapı merdiven yolu salonuna açılır. Birçok önemli insan bu kapıdan geçmiştir; Prince Edward VII, Avusturya-Macaristan İmparatoru Franz-Joseph, Pers Şeyhi Muzaffereddin, Alman İmparatoru Wilhelm II gibi. 6) Kristal Parmaklıklı Merdiven Yolu ve Merdiven Yolu Salonu : Kristal merdiven yolu, giriş salonundan, büyük elçi odasına kadar uzanır. Merdivenler parkeden, trabzanlar ise kristalden yapılmıştır. Bu salonun mermerden yapılmış balkonları hem denize hem karaya bakar. Zevkli döşenmiştir. 7) Süfera Salonu : Gösterişli bi biçimde dekore edilmiş bu odanın yerleri meşe parkelerle kaplıdır. Büyük ve abartılı bi avize, işlemelerle kaplı tavandan sarkar ve yerde ipekten yapılmış büyük bir halı bulunur. Bu salonda tarihi bir olay yaşanmıştır. 1928 yılında Atatürk Latin alfabesini tanıtırken bu odayı kullanmıstır. |
8) Çevirmen Odası : Çevirmen odasında Rus ressam Aiwazowsky’nin değişik tablolar bulunur. Büyükelçiler buraya gelirdi ve onlara sunumlar yapılırdı. 9) Büyükelçi Odası : Büyükelçi Odası’nın sarayın en güzel odası olduğu söyleniyor. Görkemli dekorasyonu Büyükelçi ve görevlileri etkilemek için yapılmıştır. Resepsiyon Odasına girmeden önce Büyükelçi ve diğer görevliler burada bekletilirdi. Duvarlar perde şeklinde boyalı ve alt kısımları ise altın. Perdeler iste mobilyalarla uyum içersinde. Bu oda girişinin sağ ve sol kısımlarındaki cristal şöminelerle ısınırdı. 10) Resepsiyon Odası : Büyükelçiler bu odaya alınmak için bekletilirdi. Üç tane ilgi çekici tablo asılıydı. Birincisi; Yunanlar ve Osmanlılar arasındaki savaşı gösteriyor. İkincisi; aynı savaşı fakat burdaki bir köprüyü gösteriyor. Üçüncüsü ise; eski Roma’nın bir kısmını gösteren mozaiklerden yapılmış bir tablo. 11) Kırmızı Oda : Büyükelçilerin beklediği Büyükelçi Odasından açılan başka bir kapıysa Kırmızı Odaya gider. Bu odada Büyükelçiler padişaha saygılarını mektup veya belgeler vererek gösterirlerdi. Padişah, oturduğu yerden onların kimliklerini açıklamalarını dinlerdi. Odanın nerdeyse tamamı kırmızı olduğundan, bu odaya Kırmızı Oda denmiştir. Kırmızı kristal şömineler, ve geniş aynalar bulunur. |
12) Manzara Odası (Zülvecheyn) : Bu oda, dini kutlamalarda, dügünlerde ve anma törenlerinde kullanılırdı. Ramazan’da Kuran’ı ezbere okuyan ve dua eden kişiler toplanırdı. Harem’deki kadınlar ise altın parmaklıklar arkasında dua ederlerdi. Dini kutlamaların dışında, büyük davetler için de bu oda kullanılırdı. 13) Somaki Odası : Bu odada Atatürk ve Yugoslavya Kralı Alexander, Balkan Antlaşmasını tartışmışlardır. Undan 36 yıl sonra İngiltere Kralı Edward VIII yatıyla İstanbula gelmiş ve Atatürk’e danışmıştır. 14) Kütüphane : Kütüphanede tarih, coğrafya, şiir, ekonomi, sanat hakkında ve İstanbul’la ilgili almanca, ingilizce, arapça , fransızca yazılar bulunurdu. Boydan boya kitaplıklar yer tutardı ve kütüphane denize bakardı. 15) Müzik Odası : Bu oda Zülvecheyn Odasının yanında bulunur. Çeşitli enstürümanlar da ayrıca sergileniyor. |
16) Hamam : Hamamda sultanlar dinlenip rahatlarken aynı zamanda bahçe manzarasının izlerlerdi. Bütün Türk hamamlarında olduğu gibi, bu hamam da yerden ısıtmalıydı. Boğaz ve bahçe geniş pencerelerden izlenebilirdi fakat boğazda yüzenler veya bahçedekiler kesinlikle içeriyi göremezdi. 17) Resim Sergisi : Hamamdan devam eden uzun koridor resim sergisi yapılan odaya kadar uzanır. Bu resim sergisinde, Osmanlı padişahlarının resimleri, Türkiye’nin arkadaş olduğu ülkelerin kral ve kraliçelerinin resimler bulunur. 18) Harita Odası : Bu odada en göze çarpan şey, bütün bir duvarı kaplayan deri harita. Bu harita, Osmanlı İmparatorluğunu gösteriyor – batıda Avusturya ve Macaristan’dan, doğuda İranve Mısır’a, kuzeyde Karadeniz’ekuzey sahiline ve Akdeniz’in sahillerinin büyük bir kısmına kadar olan kısmı. 19) Camii : İdari Kısımdaki küçük bir oda camii olarak kullanılıyordu. Oda, tamamiyle mavi ve altın işlemeler var. 20) Camlı Köşk : Bu köşkün, hayvan motifleri ve orman görüntüleriyle süslü çok değişik bir tavan dekorasyonu vardır. Padişah dini kutlamalardan veya davetlerden sonra burada dinlenirdi. |
a) Harem Haremdeki hayat hicbir şey ile karşılaştırılmayacak kadar ilginçti. Kimsenin oraya girme izni olmadığı için, haremdeki hayat hakkında birçok spekülasyonlar yapılmış, yazılar yazılmıştır. Haremin kendine ait bir dünyası vardı. Haremdeki kadınları sadece sultanın kendisi görebilirdi. Sarayda görevli olan erkeklerde hadımdı. Haremin başı tabikii sultanın annesiydi. Saraydaki en üst düzey hizmetkarlar tarafından kendisine servis verilirdi. Haremde yedi tane öğretmen vardı. En üst düzey olanı finanstan ve kölelerden sorumluydu. Her öğretmen başka bir şeyden sorumluydu ve sultan tarafından seçilirlerdi. 1)Valide Sultan Resepsiyon Odası : Bu odanın tavanı Harem’deki bütün tavanlardan farklıdır. Çeşitli altın motiflerle süslenmiş olup, kenarlarında deniz kabukları ve meyve motifleri yoğundur. Resepsiyon Odası önceden sultanın odası olup daha sonra Valide Sultan’ın Resepsiyon odası olarak kullanılmaya başlanmıştır. 2) Valide Sultan’ın Yatak Odası : Valide Sultan’a büyük saygı gösterilirdi. Valide Sultan’ın odası haremdeki en büyük ve en gösterişli odaydı. Yatağının dört tane yatakbaşı vardı ve altınla kaplı bir dolabı vardı. 3) Mavi Salon : Harem’in bu salonunda dini bayramlar, ve diğer kutlamalar yapılırdı. Valide Sultan, Sultan’ın eşleri, gözdeleri ve bazı köleler bu kutlamalara katılırlardı. Bu oda adını duvar renklerinden ve mavi tavanından almıştır. Duvarlar çiçek motifleriyle süslenmiştir. İki büyük kristal ayna vardır. Bu aynaların çerçeveleri altındandır. Odanın ortasında duran masa heykellerle süslüdür. Elli dört mumlu avize beyaz ve kırmızı kristalden oluşmaktadır. Dört oda, mavi odaya birleşmektedir. Deniz tarafındaki oda, Atatürk’ün çalışma odasıdır. |
4) Atatürk’ün Ofisi : Son derece sade döşenmiştir. Sadece bir küçük masa, sandalye ve çalışma için gerekli eşyalar vardır. Bu ofisten bir koridorla Atatürk’ün öldüğü odaya geçilebilir. 5) Atatürk’ün Çalışma Odası : Osmanlı zamanında padişahlar kışın yatak odası olarak kullanırlardı. Daha sonra Atatürk İstanbul’da kaldığı zamanla Atatürk’ün kendi yatak odası oldu. Atatürk Öldüğünden beri yatağın üzerinde Türk bayrağı sarılı durmaktadır. Ayrıca Atatürk’ün anısına her zaman vazoda kırmızı güller bulunmaktadır. 6) Gül Salonu : Son derece şık döşenmiştir. Salonun ortasında altmış mumlu avize vardır ve odanın her köşesinde kristal lambalar bulunmaktadır. Atatürk çok hastalandığı zaman ona dinlenme odası olarak hazırlanmıştır fakat yazın çok nem olduğu için, rahat edememiştir. Odadan bir duvar kırılarak, yandaki banyoya açılmıştır. Atatürk’ün ilaçları banyodaki dolapta saklanmaktaydı. 7) Sultan Eşlerinin Yatak Odası : Çok büyük bir oda olup, denize bakıyordu. Her eş için döşenen odalar çiçeklerle ve nadir bulunan kürklerle süslenmişti. |
8) Padişah Reşat’ın Uyku Odası : Haremin köşesindeki bir odadır. İçindeki en enteresan eşya yataktır. Yatağın üç tarafı kapalıdır. Bu odadaki birçok değerli eşya kristallerle yapılmıştır. 9) Sünnet Odası : Harem’in ilk katındadır ve sultanın oğullarını sünnet etmek için kullanılırdı. 10) Harem’in Hamamı : Hamam, mermer ve seramikten yapılmıştır. Dinlenme, giyinme ve yıkanma odalarına ayrılmıştır. Her odanın kapısı kırmızı kadifeyle kaplanmıştır. 11) Abdülaziz’in Yatak Odası : En uzun boylu sultandı. Yatağı, diğer yataklara göre oldukça büyüktür. 12) Harem’in Diğer Odaları : Abdülaziz’in yatak odasıyla aynı katta bir gümüş oda bulunmaktadır. Bunun yanındaki merdivenlerden karanlık odaya inilir. Giriş katındaki odalar doktor ve eczacının odalarıdır. 13) Abdülmecit’in Yatak Odası : Harem’den çıkınca koridorun sonundaki odadır. Çok şık döşenmiştir, muslukları gümüştendir. |
IV. Taht-Tören Odası Sarayın en büyük odasıdır. 1800 metrekare büyüklüğündedir. Eğer nişleri de içine alırsal 2250 metrekareye ulaşır. Ell altı kolon, otuz altı metre yüksekliğindeki kubbeyi taşımaktadır. Haremdeki kadınlar üst balkondaki koridordan aşağıdaki töreni izlerlerdi. Tüm duvarlar ve tavan motiflerle kaplanmıştır. Çok gösterişli bir kristal avize odanın ortasında bulunmaktadır. Kraliçe Victoria’nın hediye ettiği sanılan bu avize, dört buçuk ton ağırlığındadır. Altında 120 metrekarelik bir halı vardır. Salon, bodrumdaki tesislerden elde edilen sıcak havanın sütun diplerinden içeri verilmesiyle ısıtılmakta, böylelikle soğuk mevsimlere rastlayan törenler daha sıcak bir atmosferde yapılabilmekteydi. Geleneksel bayramlaşma töreni günlerinde, Topkapı Sarayı’nda bulunan altın taht bu salona getirilerek kurulur ve padişah bu tahtta devlet ileri gelenleriyle bayramlaşırdı. Galeriler ise elçilik görevlilerine, Saray Orkestrası’na, bay ve bayan konuklara ayrılmıştı. Dünyadaki saraylar içerisinde en büyük balo salonlarından birine sahip olan Dolmabahçe Sarayı, çoğu sarayda bulunmayan bir zenginlik ve ihtişama sahip. Bu ihtişamın yapıtaşlarından biri de balo salonunun 36 metre yüksekliğindeki kubbesinde asılı duran ve ağırlığı 4.5 ton olan kristal avize. Atatürk, İstanbullulara Cumhurbaşkanı olarak ilk bu avizenin altında seslendi ve yıllarca önemli siyasi toplantılar, tebrik ve balolar hep bu avizenin altında gerçekleşti. Son olarak NATO zirvesinde, Cumhurbaşkanı Sezer de ABD Başkanı Bush’u akşam yemeğinde burada ağırladı. Ancak, bu emsalsiz avizenin tarihinin bugüne kadar hep yanlış aktarıldığı ortaya çıktı. Toplam 4.5 ton ağırlığındaki Türkiye’nin en büyük avizesinin doğru tarihi Başbakanlık Osmanlı arşivindeki çalışmalar sonucu gün ışığına çıkarıldı. Avize, İngiltere Kraliçesi Victoria tarafından Abdülmecit’in yeni yaptırdığı saraya hediyedir diye anlatılıyor. Özellikle hediye edilmesi hususu, rehberkitaplarda,turistik kaygı taşıyan kitaplarda yanlış bilgi devam ediyor.Aslında bu avize ilk olarak 1852’nin 9 Nisan’ında Osmanlı Devleti tarafından sipariş edilmiş. Avizenin 6500 lira eden bedeli, sigorta ve komisyon bedeli, o dönemin padişahı Abdülmecit’in “gereğinin ödenmesini emreden “verile” fermanı da bu tarihi avizenin hediye olmadığını kanıtlıyor. “Emsali yok” denilen Dolmabahçe Sarayı’nın dev avizesi artık doğru tarihiyle her zamanki yerinde asılı duruyor. |
Türkiye`de Saat: 14:56 . |
Powered by: vBulletin Version 3.8.1
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
SEO by vBSEO 3.3.2