![]() |
Eski Mısırda Bürokrasi ESKİ MISIR İMPARATORLUĞU’NDA BÜROKRASİ Mısır’ın İlk Devirleri (4 bin yıl – M.Ö. 16. yy) Mısır, eski dünyanın ilk siyasi birliğidir.Bu erken doğuşta rastlantıdan çok olağanüstü şartların oluşturduğu bir yazgı vardır.Bu ülkenin siyasi, etnik manevi dayanıklılığı, sürekliliği bunun oluşumunu belgeler.Mısır İmparatorluğu, Asya’nın büyük imparatorluklarından da, Roma İmparatorluğu’ndan da uzun ömürlü olmuştur. Yukarı Mısır’la Aşağı Mısır’ın Kral Menes yönetiminde birleştirilmesi, Mısır tarihinin geleneksel başlangıç noktası olarak alınır. Sıkı bir gerekirciliğe (determinizm) bağlanmadan, elverişli bir koşullar demetinin, Mısır’ın kaderini etkilediği söylenebilir.Bu koşullar hem coğrafi, hem etnik türdendir.Nil Nehri’nin ülke için birleştirici bir etken olması ve düzenli taşkınlar kıyılardaki toprakların bereketi sağlaması Mısır bakımından çok güçlü bir etken olmuştur. Afrikalıların Samilerin çok erken dönemde Mısır topraklarına yerleşmesi ve tek bir halk olarak kaynaşması ise etnik bakımından büyük önem taşır.Bir de ülkenin çöllerle çevrilmiş ve böylece dünyanın öbür ülkelerinden ayrılmış olması, onun öbür seneler güvenliğini sağlamıştır.Cilalıtaş çağı belgeleri, bu birliğin daha o zaman geldiğini ve Nil kıyılarında kendine has bir uygarlığın doğmuş olduğunu gösterir. |
Sümer’in mısır uygarlığının gelişmesinin ilk evreleri üzerindeki etkilerinin, küçük, fakat şaşmaz etkileri saptanmıştır. Mısır’ın siyasal birliğinin gerçekleşmesi, Sümer araç takımının içindeki öğelerden Mısır yerel gelenekleriyle ya da coğrafya koşullarıyla uyuşmayanların bir yana bırakılarak, Mısır’a uygun görülenlerin hızla benimsenmesi sürecini daha ileri noktalara taşıdı.Bir başka deyişle, Mısır uygarlığı, kendine özgü biçem (üslup) birliğiyle ve kurumsal yapısıyla, hızla ortaya çıktı.Mısırlıların Sümer deneyiminden yararlanabilmelerinin sağladığı üstünlükle, Mezopotamya’da bin yıl ya da daha uzun sürede olanların Mısır’da gerçekleştirilebilmesi için bunun yarısı kadar az bir süre yetti. Mısır’ın yazısı daha o zaman belirlenmiştir; tarih çağlarında Mısır artık doğal bir gelişme izlemekten başka bir şey yapmayacaktır. Mısır’ın tarihi üzerine ilk belgeler M.Ö. IV. Bin yılın son üçte birine kadar dayanır.Bu belgelere bakarak Mısır’ın önce bir siyasi birlik kurduğunu, sonra birbirinden ayrı iki krallığa ayrıldığını düşünebiliriz.Bu krallıkların biri güneyde Yukarı Mısır’da öbürü kuzeyde, Delta’daydı.Bu ayrılış, uzun sürmüş görünmüyor.Güneyin iki hükümdarı, Skorpion ve Narmer, M.Ö. 3190 sularında otoritelerini kuzeyde, Delta’da hakim kılmayı başarıyorlar. |
Narmer’in ardından gelenler (3197-2278 dolayları) birinci ve ikinci Mısır sülalesini meydana getiriyordu.Mısır’ın gelecekteki kudretinin temelleri bu dönemde gerek ülkenin yönetim ve hukuk bakımından örgütlenmesiyle, gerek tanrı kadar kutsal sayılan hükümdarın sahip olduğu olağan üstü güç ve etkiyle atılmış oldu. Mısır’da her şey tanrı-kralın yani Firavun’un sarayı çevresinde odaklaştı. Mısırlılar, krallarının bir tanrı olduğunu ilan ettiler.Kendisi ölümsüz olduğu gibi, öteki insanlara da ölümsüzlük bağışlayabilirdi.Bu inancın altında Firavun’a boyun eğilmesini sağlayacak güçlü bir güdüleme yatar.Çünkü değerbilir bir tanrı-kraldan, bu dünyada kendisine iyi hizmet etmiş olanları, kendi tanrısal ölümsüzlüğü sırasında sadık hizmetçileri olarak yanında bulunmalarına izin vererek ödüllendirmesi umulabilir.Öte yandan Firavun’a karşı çıkmanın cezası öteki dünya yaşamına ilişkin tüm umutların yitirilmesi anlamına gelecektir. |
Eski İmparatorluk (M.Ö. 2778-2423) Eski imparatorluğun Firavunları (2778-2423 dolayları) kendilerinden önce gelenlerin bilgece siyasetinin meyvelerini topladılar ve Mısır’ın gelişmesi üzerine kesin etkiler yaptılar.Krallığın başkenti kısa bir süre içinde, Mısır’ın tarihinde çok büyük bir önem kazanan Menfis şehrine getirildi.Menfis sülaleleri devri başladı. Nil Vadisi’nin kendine özgü coğrafya koşulları siyasal merkezileşmeye de yardımcı oldu.Nil’in her iki yanındaki kıraç çöller, vadiyi gerçekten tehlikeli olabilecek herhangi bir yabancı saldırısından korudu.Verimli toprakların hiçbir parçası ırmak kıyısından uzakta değildi ve bir gemi ırmağın ağzındaki bataklık deltadan birinci çavlana kadar olan yol boyunca hemen her yerden alabileceği insanları ve malları ırmağın akıntısı yönünde ya da akıntıya karşı yönde taşıyabilirdi.Bu koşullarda, ırmak üzerindeki gemiciliği denetlemek, tüm ülkenin denetimini elde tutmak demekti.Böyle olunca, Mezopotamya’da bir merkezi yönetimi, bir imparatorluk yönetimini ayakta tutmak için bin bir güçlükle geliştirilen, gene de etkin olmayan yöntemlere Mısır’da hiç gereksinim duyulmadı.Tanrısal yönetici, ırmak boyunca belli aralarla yerleştirdiği az sayıda kendine sadık ve çalışkan hizmetçileriyle, tüm ülkeye kolayca egemen olabildi. |
Yapılan iş, taşkın ovasının tümünü tek bir yönetim altına sokarak tanrı-kral evinin kudretini Nil Vadisi’nin su ulaştırması yapılan her yerini kapsayacak biçimde yaygınlaştırmaktı.Böylece,Menes’in Yukarı Mısır’la Aşağı Mısır’ı etkin bir biçimde birleştirdiği tarihte Mısır, Sümer’de çözülemeyecek denli çetinliğini birçok kereler kanıtlayan iç barış ve düzen sorununu tek bir çabayla çözdü. Firavun’un evi aynı zamanda Mısır uygarlığının içinde biçimlendiği ana çatkıyı da oluşturdu.Tanrı-kralın evine bağlanan zanaatçılar ve yöneticiler, Menes’in fethini izleyen üç dört yüzyıl içinde piramitleri dikip,Mısır sanatının bunlardan daha az harika olmayan öteki geleneklerini ortaya koydular.Arkeolojik kalıntılarda haklarında daha az ipucu bulunan müzik, dans ve öteki sanatlarla ve zanaatlarla birlikte, hiyeroglif yazı, sırçalı tuğlalar ve kaplar, çok zarif bir doğramacılık, bunların hepsi de aynı kral evinin içinde geliştirildi. |
Tek bir merkezde böylesine bir yoğunlaşma, geniş çaplı girişimlerde her zaman görülen üstünlüklere sahipti.Örneğin büyük piramitler, ancak tarlalarda yapılacak herhangi bir işin olmadığı mevsimde, Mısır’ın kırsal bölgelerindeki tüm insan gücünün bir araya toplanmasıyla yapılabildi ve bunu, ancak Firavun’un sarayı gibi tek bir buyruk merkezi yapabilirdi.Öte yandan, eski Mısır’ın son derece merkezileşmiş rejimi, aynı zamanda kaçınılmaz olarak dayanıksızdı.Her şey Firavun’un bulunduğu yerden çok uzaktaki kişilerin ona ya da adamlarına boyun eğme yolundaki istekliliklerine bağlıydı.Bununla birlikte, bir hanedanın yerini ötekinin alışı sırasındaki kısa geçiş dönemleri dışında, Eski Krallık zamanında (M.Ö. 2600-2200 dolaylarında) dört yüzyıl kadar uzun bir süre boyunca Firavun’a ve adamlarına böyle bir boyun eğiş gösterilmiştir. Eski Krallık’ın en parlak döneminde bile, Firavun’un görünürde ülkeyi bütünlük içinde tutan kudretinin altında, belirgin yerel uyuşmazlıklar bulunmaktaydı.Çoğu kez hayvan ya da yarı hayvan biçiminde düşünülen yerel tanrılar, yerel egemenliklerini kurdular ve Sümer panteonunda görülen tutarlılığa benzer bir durum hiçbir zaman doğmadı.Yerel sunaklar ve yerel rahiplikler olasılıkla birbirleriyle uyuşmayan inançları koruyup sürdürdüler.Bunlardan bazıları zamanla incelikli törenler geliştirmeye başladılar ve Mezopotamya’nın eski tapınaklarıyla karşılaştırılabilecek çapta yapılar dikmeye kalktılar. |
Bununla birlikte, Mısır yönetiminin merkezi niteliğini bozanlar, dik başlı rahipler değil asi yerel memurlar oldu.Firavunluk düzeninin çözülüşü sırasındaki umutsuzluklarını yazıya geçirmiş olan eğitimli yazıcılar sınıfı, Mısır’daki siyasal parçalanmanın son derece yanlış bir gidiş olduğunu sezdi.Gene de Mısır’ın M.Ö. 2200’den sonra yüz yıldan fazla sürecek olan bölünmesi önlenemedi. Bu bölünmüşlük, Mısır uygarlığının bir çok alanda aynı anda gerilemesi sonucunu doğurdu.Yerel yöneticiler yüksek Mısır sanatını ve Firavun’un ağır başlı görkeminin öteki özelliklerini sürdürmek için ellerinden geleni yaptılar; ama kaynakların kuruması, lüksün ve çoğu kere de uzmanlığın gerilemesine yol açıyordu.Firavunlar uygarlığının anıları, bu açık kargaşa ve siyasal bölünme döneminde bile canlı tutuldu.Eski Krallık’ın saltanatı, ülkülerini, Nil Vadisi’nin topraklarına, sağlam kökler salacak biçimde eklemişti. Bu dönemde Mısır, yoğun bir askeri etkinlik sürdürüyor; doğu sınırlarında tedirginlik uyandıran Asyalı halklara seferler açıyor ve Libya’da otoritesini güçlendiriyordu.Bu genişleme siyaseti, altıncı sülale (2423-2280) tarafından da izlenecek ve bunlar çabalarını, Arabistan çölünün Asyalı göçebelerine ve Mısır’ın güneyindeki halklara karşı yöneltecekler, aynı zamanda, Akdeniz yöresinin doğusundaki sitelerle sıkı ticaret ilişkileri kurmaya çalışacaklardır. |
Yaklaşık olarak 2300 yılında Bedeviler, herhalde örgütlenmiş bir direnişe rastlamadan, Mısır’ın iç bölgelerine girdiler.Krallık iktidarının ve yönetici sınıflarının acizliği bir halk ayaklanmasına yol açtı ve bu, bir sosyal devrimle sonuçlandı.O günden beri Mısır görülür bir anarşi içine girdi ve bu, sekizinci sülalenin sonuna kadar sürdü(2240).Bu arada üç krallığa ayrıldı; Asyalı istilacıların ele geçirip oturduğu Delta krallığı; Herakleopolis dolaylarında Orta Mısır krallığı ve Teb krallığı (Yukarı Mısır krallığı).Bunlardan Teb sülalesinin, başarılı olabilmek için, büyük bir siyaset zekası göstermesi ve amacını sabırla izlemesi gerekiyordu.Bu sülale bir buçuk yüzyıl süren bir çabalamadan sonra otoritesini imparatorluğun tümüne hakim kılmayı başardı: Orta imparatorluk böyle kurulmuştu(2060). Eski imparatorluk, yağmacıların istilası altında, yok olmayla sonuçlanan çökme dönemine girmeden önce, uygarlık ve siyasi güçler alanında dikkate değer bir dirilik göstermiştir.Bu imparatorluğun en güçlü olduğu dönemde firavunlar eşsiz ve olağan üstü bir niteliğin keyfini sürdürüyorlardı.Birer insan olmaktan çok, tanrı gibi tutuluyorlar, resmi dilde “iyi tanrı, Tanrının oğlu, Güneş Ra, Altın Horus” gibi adlarla nitelendiriliyorlardı.Aslında, ülkeyi başkentleri olan Menfis’ten despotça yöneten mutlakiyet hükümdarlarıydı.İmparatorluğun boyutları hükümdarların, mahalli yönetimi ve valilerin icra biçimini fiilen kontrol etmesine elverişli değildi.Bunun için bütün eski imparatorluk süresince devlet memurları kendilerini bağımsız saydılar.Hükümdarlar bu duruma karşı koyamıyor ve gerektiğinde valilerin yerini değiştiremiyorlardı.Böylece valilik kendiliğinden, babadan evlada geçen bir görev oldu.Bundan, merkeziyetçiliğin büsbütün bozulması ve merkez iktidarının felce uğraması sonuçları doğdu ki bu, bir anlamda eski imparatorluğun yok olması demekti. |
Bu yarı derebeylik düzeninin, Mısır birliği bakımından taşıdığı tehlikeyi fark eden Teb monarşisi öbür krallıklara karşı kazandığı zaferlerden merkezi iktidara bağlı bir yönetim düzeni kurmaya, bu sebeplerle çalıştı.Teb monarşisinin ilk işi, Mısır birliğini yeniden kurmak ve ona, eski imparatorluk döneminde fethedilmiş olan toprakları geri vermek oldu. On ikinci sülale zamanında Mısır, Yakındoğu’da en güçlü devlet niteliğini yeniden kazandı.Ammenemes’in kurduğu şanlı sülale sıradan hükümdarlarla sona erdi(1785); onlardan sonra iktidarı zorla ve haksız olarak elde eden birtakım zorbalar başa geçti.Bunlar monarşiyi güçsüzlendirdiler ve Hyksos’ların istilasına yol açtılar. On birinci sülalenin hükümdarları tarafından girişilen, “Mısır’ın birleştirilmesi sorunu” gerçekleşince, önemli bir yönetim sorunu da çözümleniyordu. Mısır’ın birliğini sağlayan koşullar, ülkenin manevi birliğini sağlamakta da büyük ölçüde etkili oldu.Mısır, çok erken bir dönemde, din, sanat ve edebiyat alanındaki özgür uygarlığıyla kendini gösterdi.Çeşitli dış etkilere ve din anlayışındaki değişikliklere rağmen bu özgürlüğü uzun süre koruyabildi. |
Yeni İmparatorluk (M.Ö. 1580-1085) Bu birliğin sürülebilmesi için Bütün Mısır kuruluşlarında ve genel siyasetinde tam reform gerekiyordu.On sekizinci sülale kendini bu işe adadı.Denilebilir ki yeni imparatorluk dönemindeki Mısır (1580-1085), on sekizinci sülalenin ve özellikle ülkenin iç ve dış siyasetine kişilikleri ile yön veren birkaç olağan üstü hükümdarın eseridir.Bu sülalenin hükümdarları beceriklikleriyle, sık sık baş gösteren taht kavgalarının sebep olduğu karışıklıkları önlemeyi bildiler ve böylece, siyasi iktidarın uzun ömürlü olmasını sağladılar. Bir tehdidin tekrarlanmasını önlemek için, on sekizinci sülale Asya’da bir Mısır imparatorluğu kurmaya çalışacak ve bu siyasetin, Mısır uygarlığının geleceği bakımından son derece önemli sonuçları olacaktı. Filistin, Fenike ve Lübnan’ın fethedilmesi, Mısır’a Asya’da sağlam bir hareket üssü sağladı; özellikle Fenike limanlarına sahip olmak, Mısır birliklerini denizden daha kolayca götürmeye elverişli oluyordu. On sekizinci sülale sonunda imparatorluğun genişlemesi, kuruluşlarda fark edilir değişikliklere yol açtı.Kral artık tek başına bütün görevleri yerine getiremez oldu.Görev sorumluluklarının bir kısmını vezirine, bir kısmını Nübye tabii kralına ve Amon büyük rahibine aktardı.Böyle bir siyasi sistemde kralın yönetimde birliği koruyabilmek için çok güçlü ve uyanık olması, çevresinde de kendine bağlı danışmanlar bulundurması gerekiyordu.Orta imparatorluğun düşmesini doğuran olaylar, kralları yeni ve sürekli bir ordu meydana getirmeye yöneltti; bu ordu, subay ve askerden oluşan yeni bir imtiyazlar sınıfı yarattı. |
On sekizinci sülale zamanında imparatorluğun genişlemesinin sonucu, yalnız kuruluşlarda köklü değişiklik olmadı; bu genişleme imparatorluğun yapısını da değiştirdi.Mısırlı halklar Asyalı halklarla temas halindeydiler; bu yüzden, imparatorluk, bir dereceye kadar kozmopolit (dünya vatandaşı) oldu.Bu halkların bütününe göre, Mısırlıların geleneksel dininde fazla özel çizgiler vardı.Daha evrensel bir dine karşı duyulan ihtiyaç, dini aton ayrılığının nedeni olmuş gibidir.Ama bu şartlar din devrimini açıklamaya yetmez, din devrimini teşvik eden hükümdarın, benzeri olmayan kişiliğini de hesaba katmak gerekir. Bu yeni tek tanrıcılıkta kral, büyük rahip ve peygamber görevlerini yerine getiriyordu; eski ahlak anlayışı ortadan kalkıyor ve yerine son derece özgürlükçü bir doğacılık geçiyordu.İçtenlik, bireysel yönelişlerle eylemler arasında uyum, din yükümlülüklerinin başında yer alıyordu.Yeni din, yaşama sevincini, doğaya ve canlı varlıklara aşkı aşırı derecede övüyordu. Hükümdar, eski kültürlere karşı aldığı sert tedbirlere rağmen ülkenin bütününe kendini kabul ettirmeyi başaramadı.Aton devrimi yenilmişti ve bir an tehdit altında kalan Amon kültür önemli bir sınavdan yengin çıkıyordu.Amon rahipleri bu sonuçtan sivil iktidar için tehlikeli bir güç ve gurur elde etmiş oluyorlardı. |
Eski Mısır bürokrasisinin, En eski bürokrasi olduğu sanılmaktadır.Milattan üç bin yıl kadar önce, Firavunlar döneminde, Nil nehrinin ulaşım yolu olarak ve sulama amacıyla kullanılmasının kurallara bağlanması gerekmişti.Bu kuralların uygulanmasına ve denetimine ilişkin ilk yazılı belgeler ve kurulan bürolar, Eski Mısır bürokrasisini oluşturmuştu.Eski Mısır bürokrasisinin ikinci önemli işi de firavun mezarlarının yapılması olmuştu. Eski Mısır’ın çok gelişmiş idari yapısının ortaya çıkışında, hükümdarın ilahların yeryüzündeki temsilcisi sayılması, planlı ekonomi sisteminin uygulanması gibi faktörler rol oynamıştır.Nil Nehri’nin Mısır’ın ekonomisinde oynadığı büyük rol nedeniyle nehir taşmalarının sulama tesisleriyle önlenmesi gerekmiş; bu iş, çok büyük bir memurlar sınıfının ortaya çıkmasına yol açmıştır.Ayrıca Çin Seddi’nde olduğu gibi Kıptilerin de piramitler gibi zamanın şartlarına göre yapılması çok zor olan, yıllar süren ve yoğun bir iş gücü ve planlamayı gerektiren yönetsel projelere girmiş olmaları da Mısır bürokrasisinin gelişmesinde rol oynamıştır. |
MISIR MEDENİYETİ Ø Kuzey Afrika’da NİL NEHRİ ve etrafında kurulmuş olan bir medeniyettir. Ø Etrafının çöl ve denizlerle kaplı olması, diğer medeniyetlerle etkileşiminin daha az olmasına sebep olmuştur.Bu yüzden Mısır Medeniyeti KENDİNE ÖZGÜ bir medeniyettir. Ø Önceleri NOM adı verilen şehir devletleri varken, M.Ö. IV. binden itibaren Kral MENES’ten itibarenmerkezi krallık haline gelmiştir.Kral Menes’le FİRAVUNLAR DEVRİ başlar. Ø Mısır krallarına FİRAVUN denirdi.Firavunlar dini ve siyasi otoriteyi kendilerinde toplamışlardı. Kendilerini Tanrı olarak ilan etmişlerdi. NOT: Mısır’daki TANRI-KRAL anlayışı, Mezopotamya2da ise RAHİP- KRAL anlayışının egemen oluşu hem Mısır hem de Mezopotamya’da LAİK olmayan yönetim anlayışını yansıtmaktadır. Ø Dinleri çok tanrılıdır.Tanrılarını insan veya hayvan şeklinde tasavvur etmişlerdir. Firavunlar için PİRAMİT’ler yapmışlar, ölülerini mumyalamışlardır.Bu durum öldükten sonra dirilme inancının olduğunu göstermektedir.Halk mezarlarına ise LABİRENT denilirdi. Ø M.Ö. 5252te Persler, M.Ö. 333’te Büyük İskender tarafından işgal edilmiştir. NOT: Büyük İskender’in istilası ile Yunan ve Mısır medeniyetleri birbirini etkilemişlerdir. |
Ø M.Ö. 1280’de Hititlerle KADEŞ ANTLAŞMASINI imzaladılar. Ø Kendilerine özgü HİYEROGLİF (Kutsal resim yazısı) yazısını kullanmışlardır. Ø Yazılarını PAPİRÜS adı verilen bitki yapraklarına yazmışlardır. Ø Eczacılık, kimya ve tıpta gelişmişlerdir(Mumyacılık). Ø Matematikte Pi sayısını buldular.Astronomide gelişmişlerdi.Rasathaneler kurmuşlar ve Nil nehrinin taşma sürelerini hesaplamışlardı. NOT: Dünyada GÜNEŞ YILI esasına dayalı ilk takvimi Mısırlılar yapmışlardır.Romalılar Mısır’dan aldıkları bu takvimi geliştirerek bugün kullandığımız Milat takvimini oluşturdular. Ø Mısır ekonomisi tarım, ticaret ve madenciliğe dayanıyordu. |
Türkiye`de Saat: 11:58 . |
Powered by: vBulletin Version 3.8.1
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
SEO by vBSEO 3.3.2