Beşiktaş Forum  ( 1903 - 2013 ) Taraftarın Sesi

Beşiktaş Forum ( 1903 - 2013 ) Taraftarın Sesi (http://besiktasforum.net/forum/index.php)
-   Tarih (http://besiktasforum.net/forum/forumdisplay.php?f=79)
-   -   Fatih Sultan Mehmet Devri (http://besiktasforum.net/forum/showthread.php?t=22421)

imparator 12-02-2007 12:51

Memlûk sultanlari ile Osmanlilarin arasinin açilmasina sebep olan daha baska olaylar da vardi. Nitekim Fâtih, Trabzon seferinden zaferle döndügü vakit, zaferi tebrik için her taraftan elçiler geldigi halde, Misirlilar buna lüzum görmemislerdi. Bu durum, aradaki dostluk hislerinin sarsilmasina sebep oldu. Bu yüzden, "Hoskadem" Misir sultani oldugu zaman, Fatih de onu tebrik etmemisti. Âsik Pasazâde bu konuyu su ifadelerle dile getirir: "Her tarafin pâdisahlarindan elçi geldi, Han'a vilayet (Trabzon) mübarek olsun diye, Ancak Misir sultanindan elçi gelmedi. Âdet-i muhabbet terk olundu. Adavete (düsmanliga) bir bahane bu oldu... Pâdisah dahi buna bir pare (parça) melûl oldu. Sonra mezkur (adi geçen) Hoskadem dahi Misir'a sultan oldu. Pâdisah dahi taht mübarek olsun diye elçi göndermedi. Âdet bu idi ki gönderileydi. Iki taraftan âdet terk olundu. Ve muhabbet kesilmeye basladi." Dulkadirogullari münasebetiyle bozulan iliskilere ragmen Sultan Kayitbay zamaninda Fâtih, Âsik Pasazâde'nin ifadesiyle "Taht mübarek olsun diye elçi gönderdi. Iyi hediyelerle Çavusbasini elçi gönderdi. Elçi kim Misir'a vardi yine kanun üzre hürmet etmediler, elçi müsteki geldi pâdisahina haber verdi. Rum Pâdisahi (Anadolu'ya baslangiçta Rumeli dendigi için Pâdisahina da Rum pâdisahi, yani Rum ülkesinin pâdisahi dendi) buna dahi melûl oldu. Âhir, Misir sultani dahi bu elçinin ardinca bir elçi gönderdi. Misir'in muhtesibini* gönderdi. Bu muhtesibin gelmesi pâdisaha hos gelmedi." Gerçekten, Fâtih Sultan Mehmed, Misir muhtesibinin elçi olarak gönderilmesine kizmistir. Zira böyle bir elçi, devletler arasindaki protokolün çignenmesi demekti. Çünkü "o, çarsi ehlinin büyügüdür, pâdisahlara elçi olarak gönderilmez, bu bir hafifliktir." sözleri ile ifade edilen anlayis, bunu açikça ortaya koymaktadir.

imparator 12-02-2007 12:51

FÂTIH'IN SAHSIYETI VE ÖLÜMÜ
1451 yilinda 21 yasinda iken yeniden Osmanli tahtina geçen Fâtih Sultan Mehmed, Istanbul'u fethedip bin yüz yillik Dogu Roma (Bizans) Imparatorlugu'nu ortadan kaldirarak tam anlamiyla "Fâtih" ünvanini aldigi gibi, yüksek kabiliyet ve dehasiyle herkese gücünü kabul ettirmis olan büyük bir devlet adami idi.
Fâtih, yaptigini bilen ve ne yapmasi gerektigini hesaplayip düsünen adamdi. Onu, kütle mukadderatini elinde tutan sayili dâhiler ve cihangirlerden ayiran üstün vasif, icraat ve basarilarinda, firsat ve tesedüflerden faydalanmis olmasi degil, yaptigi ve yapacagindan haberli bulunan bir sisteme sahip bulunmasi idi. Halbuki büyük söhretlerden pekçogu, sevki tabiilerini rehber tutan, gafil ve zamanin maglubu kimselerdir. Binaenaleyh Fâtih, ihraz ettigi san ve serefe, tesadüflerin yardimi ile degil, kendi istihkak ve kudretiyle ulasmistir. Derûnî metanet ve zihnî kemaline, hayat ve icraatinin her safhasinda sahid oldugumuz Sultan Ikinci Mehmed, beser olarak düsebilecegi hatalari asgariye indirmek yolunda, etrafina zengin ve kaliteli bir müsahipler ve müsavirler kalabaligi toplayan ve bunlardan her birinin karsisinda gerektiginde boyun egen bir adamdir. Bununla beraber o, devlet idaresinde sertti. Hissiyatini gizlemeyi bilir, yapacagi seferleri tatbik sahasina koyuncaya kadar gizli tutardi. Zamani gelince de birdenbire maksadini açiklardi. Bu yüzden düsmanlarini sasirtarak bir senede birkaç fütuhata birden nail olurdu. Harpte cesurdu, maglubiyeti önlemek için cesurane bir sekilde öne atilip askeri tesci ederdi. Her zaman sogukkanliligini muhafaza ederdi.

imparator 12-02-2007 12:52

Adaletle hükmetmeyi siar edinen; cesaretli ve gayretli biri olan Fâtih Sultan Mehmed, atalarinin elbiselerini birakarak ulema elbisesi giymeye basladi. Âlimlerle sohbette bulunmayi âdeta bir vazife telakki ediyordu. Bu yüzden Istanbul, âlim ve fazil insanlarin siginagi haline gelmisti. Gerçekten o, ulema, sair, tasavvuf erbabi ve sanatkârlari himaye etmisti. Onlara tahsisatlar vermis ve çalismalarini temin gayesiyle müesseseler kurmustu. Ayni zamanda kendisi de sair olan Fâtih, siirde "Avnî" mahlasini kullanirdi. Bostanzâde Yahya (Tarih-i Saf. I, 52) onun bu özelliklerini su ifadelerle nakleder: "Bâni-i mebani-i hayrat ve müessis-i esas-i hasenat olup ulema-i ser'-i metin ve fudala-i fedail âyin, devrinde revnak bulup cihet-i maaslari için Tetimme (medrese) ve imâret bina buyurup nice evkaf tayin buyurmuslardir. Kendiler dahi ulema zümresinden madud olup (sayilip) fadl-i bâhir ve marifet-i zâhir sahibi idiler. Ve siir-i bî-nazirleri (benzersiz, essiz) dahi vardir. Mahlas-i serifleri "Avnî"dir." Bildigimiz kadari ile Fâtih, Türk tarihinin en renkli ve en büyük sahsiyetlerinden biridir. Ana dilinden baska sark ve garp dillerini bildigi, genis bir kültür ve bilgi hamulesiyle yüklü bulundugu, riyaziye, topçuluk ve askerlikte kesif yapacak kadar kudret sahibi oldugu anlasilmaktadir. Serbest fikirli ve herhangi bir saplantisi olmayan hükümdarin, âlimleri davet ederek ilmî mübaheseler yaptirdigi da anlasilmaktadir. Farsça ve Rumca'dan Arapça'ya tercüme edilmis felsefî eserleri okur ve yanina celb ettigi âlimler ile müdavele-i efkâr ederdi. 1466 senesinde Batlamyus'un haritasini Ivrikios'a yeniden tercüme ettirip haritadaki isimleri Arap harfleri ile yazdirmistir. Kritovulos bu konuda sunlari yazar: "Pâdisah hazretleri, lisan-i Farisî ve Yunanî'den Arapçaya tercüme edilmis olan âsâr-i felsefiyeyi mutalaa ve nezd-i sâhânelerinde bulunan fudala ile bu babta müdavele-i efkâr eder ve bilhassa Aristo'nun mebahis-i felsefiye ile pek ziyade mesgul olurdu. Bir vakit cografiyundan meshur Batlamyus'un, meslek-i cografîye aid levayihine tesadüf edip mezkur layihalarda fennî bir surette izah ve tarsim edilen (çizilen) sekilleri, nazari dikkate almis ise de bu haritalar daginik olduklarindan, yeniden Filozof Ivrokios'a havale ederek Arapça yazdirir."

imparator 12-02-2007 12:52

Tetkik edilip arastirildigi zaman görülecegi gibi hemen hemen bütün osmanli Pâdisahlarinda ve özellikle Fâtih Sultan Mehmed'de ilim ve ilim adamlarina karsi büyük bir saygi vardir. O da digerleri gibi daha sehzadeliginde "ulûm-i âliye ve 'aliye"yi tahsil etmisti. O, "Ilmi taleb ediniz hadisine uygun olarak tahsil ve müzakerelerden geri kalmazdi. Bu sebeple o, Molla Iyas, Molla Güranî, Hocazade Muslihiddin Mustafa, Hatipzâde Mehmed, Molla Siraceddin ve Abdülkadir gibi hocalardan ders almisti.
Fâtih, çok genç yasta tahta çikmis, daha çocuklugunda büyük sorumluluklar yüklenmis, otuz sene kadar kesintisiz sefer ve gazalarla mesgul olmustu. Bizzat yirmi bes seferde bulunan Fâtih, 17 devlet ile ikiyüz küsur sehir ve kale fethetmisti. O, bütün bu çalismalarinin sebebini ve dolayisiyle hedefini su misralarla dile getirir:
"Imtisâl-i "câhidû fi'llah"* oluptur niyetim,

imparator 12-02-2007 12:52

Din-i Islâm'in mücerred gayretidir gayretim"
Bu ifadeler onu, sirf ihtiras için harb eden ve kiliç sallayan dünya cihangirlerinden ayirmaktadir. O, Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v.)'in, insanlik ugrunda katlandigi mesakkat ve müsküllere gögüs gerdigi gibi, ayni yolun yolcusu bir idealist olarak gögüs vermis bir serdar ve fikir adamidir. O, hedefledigi gayeye ulasmak için, bütün imkîAnlari degerlendiriyordu. Bu sebeple Istanbul'u aldiktan sonra, Ortodoks ve Ermeni patrikleri ile Yahudi bashahamini bu sehre yerlestirir. Çünkü o, Istanbul'u idealindeki cihan devletinin merkezi yapmak istiyordu. Hatta bir rivayete göre "Dünyada tek bir din, tek bir devlet, tek bir pâdisah ve Istanbul da cihanin payitahti olmalidir," seklindeki sözü ile bu düsüncesini dile getirir. Bu ifadelere bakilirsa, gayesinin bir cihan devleti de olmayip, Islâm dinini her tarafa yaymak oldugu anlasilir. Zira Fâtih, Islâm âleminin hâmisi sifatiyle kendisini i'lâ-yi kelimetullah'in en büyük temsilcisi olarak görmekte idi. Gerçekten, daha sehzâdeliginde cihangirlik emelinde oldugu belirtilen Fâtih için, Bosnali Hüseyin Efendi, bizzat pâdisahin agzindan "Bu hânedanin maksad-i a'lasi, i'lâ-yi kelimetullah'tir demektedir." Keza onun, nizam-i âlem için, Trabzon üzerine varirken, çektigi sikinti ve katlandigi eziyetleri gören uzun Hasan'in annesi Sâra Hatun'a "Valide" diye hitap edip söylediklerine, daha önceden biliyoruz.

imparator 12-02-2007 12:52

Onun yaptigi fetihler, giristigi gazalar ve tebeasi için yaptiklarina bakilirsa, riza-yi ilâhî'yi kazanmaktan ve Resûlullah'in yolunda yürümekten baska bir sey düsünmedigi görülür. Vefati dahi yine "i'lâ-yi kelimetullah" için çiktigi bir sefer-i hümayun esnasinda vuku bulmustu. Bu seferin, nereye müteveccih oldugu kesin olarak bilinememektedir. Hazirliklar, büyük bir sefer için yapilmisti. Ama nereye oldugunu kimse bilmiyordu. Tursun Bey "Ve cihet-i sefer Anadolu oldugu malum olundu, amma Arab mi, Acem mi malum olmadi" diyerek bu büyük seferin nereye olacaginin bilinemedigine isaret eder.
Fâtih Sultan Mehmed, 1481 yili Nisan ayinin 29. günü (27 Safer 886) 50 yasinin içinde iken, büyük bir ordunun basinda hasta olmasina ragmen Üsküdar'a geçmis ve bir at arabasina binerek, doguya dogru ilerlemeye baslamisti. Ancak, Gebze yakinindaki Hünkâr veya Tekfur Çayiri denen yere geldigi vakit, hastaligi büsbütün artar. Bu yüzden 3 Mayis 1481 Persembe günü (4 Rebiülevvel 886) ikindi vakti, 31 yillik hükümdarliktan sonra vefat eder.

imparator 12-02-2007 12:52

Fâtih'in ölümü, gizli tutularak hamam yapmak üzere Istanbul'a geçtigi söylenip askerin yerinde kalip beklemesi emrolundu ise de birkaç gün sonra kayiklarla Istanbul tarafina geçen yeniçeriler, vefat hadisesini ögrenince, bazi edepsizliklere basladilar. Fâtih'in ölümü, onbir gün gizli tutulup saklanabilmisti.
Âsik Pasazâde, Fâtih'in vefatini ve sebebini su ifadelerle günümüze ulastirmaya çalisir: "Vefatina sebep, ayaginda zahmet vardi. Tabibler, ilacindan aciz oldular. Ahir, tabibler cem olup ittifak ettiler, ayagindan kan aldilar. Zahmet ziyade oldu. Sarab-i farig (ilaç) verdiler, Allah rahmetine vardi. Öyle anlasiliyor ki, Fâtih'in hastaligi, genellikle hânedanda rastlanan "Nikris illeti" idi. Tarihî rivayetler de bunu desteklemektedirler.

imparator 12-02-2007 12:53

FÂTIH SULTAN MEHMED VE HOSGÖRÜ
Günümüzde, "hosgörü" diye ifade edilen prensip ve anlayisa eskiden "müsamaha" deniyordu. Sözlüklerde bu kelime, "görmezlige gelme, aldirmama, bir kabahatliya karsi siddet göstermeyip geçivermek" seklinde manalandirilmaktadir.
Bir beylik olarak ortaya çikisindan itibaren bünyesi ve sartlarin gerektirdigi degisiklikleri yapmaktan çekinmeyen Osmanli Devleti, saglam temeller üzerine bina edip gelistirdigi ve kemal mertebesine ulastirdigi müesseseleri vâsitasiyle uzunca bir hükümranlik dönemi geçirme imkanini buldu. Devletin, hayatiyet sirlarini teskil eden ve onu, Anadolu'nun diger beyliklerine göre daha uzun ömürlü yapan unsurlardan biri de süphesiz ki, hosgörü adini verdigimiz anlayisin, devlet nizam ve hakimiyet telakkisinde önemli bir rol oynamasidir.

imparator 12-02-2007 12:53

Kurulusundan itibaren Müslüman bir topluma istinad eden bünyesi ile, Ser'î hukuku hem nazarî, hem de amelî bir sekilde uygulayan Osmanli Devleti, bu anlayisini devletin bütün sistem ve organlarinda da devam ettiriyordu. Zira "bu devlette din asil, devlet ise onun bir fer'i olarak görülmüstür". Bu bakimdan, devletin sosyal bünyesindeki anlayisin buna göre organizesi normal karsilanmalidir. Bu anlayis sebebiyledir ki, Osmanlilar, Balkanlar'da idarelerine aldiklari yerli unsurlarin din ve vicdan hürriyetine müdahale etmedikleri gibi, onlari her türlü baskidan da kurtarmislardi.
Islâm'dan aldiklari ilhamla Osmanlilar, idareleri altinda bulunan gayr-i müslimlere karsi hosgörülü davranmayi, onlarin dinî hürriyet ve serbestilerine müdahale etmemeyi devletin temel prensiplerinden biri haline getirmislerdir. Bu prensibi iyi kullanan ve ona son derece riayet edenlerden biri de süphesiz ki Istanbul'un fâtihi olan Sultan II. Mehmed'dir. Onun, Istanbul'un fethinden sonra Ortodoks Patrikligi'ne verdigi serbestiyet ile âyinlerini yapma konusundaki rahatligi bilindigi ve daha önce de kismen

imparator 12-02-2007 12:53

"Bi avnillahi Taala Hz. Resûl-i Ekrem hürmetiyle makami Konstantiniyye feth oldukta etraf u eknafta olan sahlar ve krallar âsitâne-i saadetime elçiler gelüp feth-i fütûhu arz edüp bu def'a Kuds-i Serif'te olan Rumlarin Patrigi Atanasyos nâm rahib ruhbanlari ile gelüp âsitane-i saadetime yüz sürüp Hz. Resûl-i Ekrem (s.a.v.) hazretlerinin mübarek eliyle ve pençesiyle imzali olan hatt-i hümayunlari ve Hz. Ömer b. Hattab (r.a.) (tarafindan) verilen hatt-i kûfî ile ve selâtin-i maziyeden hatt-i hümayunlari ibraz edip reca eyledi. Kuds-i Serif içre ve tasrasinda namazlari ve ziyaretgâhlari ke'l-evvel... mucibince zapt ve tasarruf eyleyeler. Ahardan kimesne rencide eylemeye. Eger bundan sonra gelen halifeler, vezirler, ulema, ehl-i örften vesair ümmet-i Muhammed'den akça içün veya hatir içün feshine murad ederlerse Allah'in ve Hz. Resûlun hismina ugrasin. Sene 862 (1457). BOA. Ali Emirî, Fâtih, nr. 22.


Türkiye`de Saat: 03:03 .

Powered by: vBulletin Version 3.8.1
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
SEO by vBSEO 3.3.2


1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41 42 43 44 45 46 47 48 49 50 51 52 53 54 55 56 57 58 59 60 61 62 63 64 65 66 67 68 69 70 71 72 73 74 75 76 77 78 79 80 81 82 83 84 85 86 87 88 89 90 91 92 93 94 95 96 97 98 99 100 101 102 103 104 105 106 107 108 109 110 111 112 113 114 115 116 117 118 119 120 121 122 123 124 125 126 127 128 129 130 131 132 133 134 135 136 137 138 139 140 141 142 143 144 145 146 147 148 149 150 151 152 153 154 155 156 157 158 159 160 161 162 163 164 165 166 167 168 169 170 171 172 173 174 175 176 177 178 179 180 181 182 183 184 185 186 187 188 189 190 191 192 193 194 195 196 197 198 199 200 201 202 203 204 205 206 207 208 209 210 211 212 213 214 215 216 217 218 219 220 221 222 223 224 225 226 227 228 229 230 231 232 233 234 235 236 237 238 239 240 241 242 243 244 245 246 247 248 249 250 251 252 253 254 255 256 257 258 259 260 261 262 263 264 265 266 267 268 269 270 271 272 273 274 275 276 277 278 279 280 281 282 283 284 285 286 287 288 289 290 291 292 293 294 295 296 297 298 299 300 301 302 303 304 305 306 307 308 309 310 311 312 313 314 315 316 317 318 319 320 321 322 323 324 325 326 327 328 329 330 331 332 333 334 335 336 337 338 339 340 341 342 343 344 345 346 347 348 349 350 351 352 353 354 355 356 357 358 359 360 361 362 363 364 365 366 367 368 369 370 371 372 373 374 375 376 377 378 379 380 381 382 383 384 385 386 387 388 389 390 391 392 393 394 395 396 397 398 399 400 401 402 403 404 405 406 407 408 409 410 411 412 413 414 415 416 417 418 419 420 421 422 423 424 425 426 427 428 429 430 431 432 433 434 435 436 437 438 439 440 441 442 443 444 445 446 447 448 449 450 451 452 453 454 455 456 457 458 459 460 461 462 463 464 465 466 467 468 469 470 471 472 473 474 475 476 477 478 479 480 481 482 483 484 485 486 487 488 489 490 491 492 493 494 495 496 497 498 499 500 501 502 503 504 505 506 507 508 509 510 511 512 513 514 515 516 517 518 519 520 521 522 523 524 525 526 527 528 529 530 531 532 533 534 535 536 537 538 539 540 541 542 543 544 545 546 547 548 549 550 551 552 553 554 555 556 557 558 559 560 561 562 563 564 565 566 567 568 569 570 571 572 573 574 575 576 577 578 579 580