Beşiktaş Forum  ( 1903 - 2013 ) Taraftarın Sesi

Beşiktaş Forum ( 1903 - 2013 ) Taraftarın Sesi (http://besiktasforum.net/forum/index.php)
-   Tarih (http://besiktasforum.net/forum/forumdisplay.php?f=79)
-   -   BEŞİKTAŞ (Semtimizin Bilgileri) (http://besiktasforum.net/forum/showthread.php?t=22692)

imparator 14-02-2007 11:32

BEŞİKTAŞ (Semtimizin Bilgileri)
 
Beşiktaş, İstanbul’un en eski semtlerinden biri ayrıca bir ilçesidir. İstanbul Boğazı’nın Rumeli yakasında, Tophane ile Ortaköy’ün arasındadır. Batı’da Şişli, güneyde Beyoğlu, kuzeyde Sarıyer ile komşudur. 1930 yılına kadar Beyoğlu’na bağlı bir nahiye olan Beşiktaş’ın yüzölçümü 11.000 kilometrekare, nüfusu 2000 sayımına göre 190,813'tür.
Beşiktaş'ın eski ve yeni sakinleri arasında yaygın olan ve yazılı kaynaklara da geçmiş bulunan teze göre Beşiktaş adının aslı Beştaş'dır. Bu da Barbaros Hayreddin Paşa'nın gemilerini bağlamak için kıyıya diktirdiği beş taş sütundan gelir. Beştaş adı zamanla Beşiktaş'a dönüşmüştür.
Beşiktaş ilçesi, 23 mahalleden oluşmaktadır. Bu mahalleler, Abbasağa, Akatlar, Arnavutköy, Balmumcu, Bebek, Cihannüma, Dikilitaş, Etiler, Gayrettepe, Konaklar, Kuruçeşme, Kültür, Levazım, Levent, Mecidiye, Ortaköy, Muradiye, Nisbetiye, Sinanpaşa, Türkali, Ulus, Vişnezade ve Yıldız mahalleleridir.
Beşiktaş, Bizans döneminde Boğaziçi kıyılarındaki en belli başlı yerleşim merkeziydi. Bizans döneminde (4. yy-15. yy) günümüzün Beşiktaş'ının kıyıları şu üç önemli yapıyla tanınırdı: "Auaplus"ta (akıntıya karşı) bulunan Ayios Mihael Kilisesi, imparatorların yazlık ikametgâhı olan Ayios Mamas saray kompleksi ve Fokas Manastırı. Bunlardan Ayios Mihael Kilisesi Konstantinopoilis'in kurucusu olan I. Constantinus (305-337) döneminde inşa edilmişti ve Hıristiyan hacıların ziyaret ettiği çok ünlü bir hac merkeziydi.

imparator 14-02-2007 11:33

Beşiktaş bir yerleşim yeri kimliğini Osmanlı döneminde kazanmıştır. Bizans dönemi boyunca Boğaziçi özellikle Karadeniz'den gelen yağmacıların akınlarına uğramış, bunların yarattığı tahribat ve saldıkları korku surdışı yerleşmelerin gelişmesini engellemiştir. Beşiktaş'ın Osmanlı döneminde bir yerleşim yeri kimliği kazanması Karadeniz'in geniş ölçüde Osmanlı Devleti'nin denetimi altına girmesi sayesinde olmuştur.
Özellikle Kaptan-ı Derya Barbaros Hayreddin Paşa’nın ilgisi dolayısıyla bilhassa denizcilik açısından büyük önem kazanmıştır. Barbaros Hayreddin, İstanbul’da olduğu zamanlarda Beşiktaş’ta bir yalıda ikamet etmiş, burada bir cami, bir medrese bir de sübyan mektebi inşa ettirmiştir. Barbaros, vefatından sonra buraya defnedilmiştir.

Tarihi semtleri [değiştir]

Arnavutköy: Bebek'le Kuruçeşme arasında yer alır. İlkçağda adı Hestai idi. Bizans döneminde Promotu ve Anaplus olarak da bilinirdi. Boğaziçi'ndeki önemli ibadet yerlerinden biri olan Ayios Mihael Kilisesi buradaydı. Konstantinos tarafından yaptırıldığı söylenen bu kilisede Başmelek Mihael'in mozaik bir ikonası saklanıyordu. Arnavutköy adını hangi nedenle ve ne zaman aldığı kesinlikle bilinmemektedir. Bir rivayete göre, II. Mehmed (Fatih) Arnavutluk'a egemen olmasından sonra yöreden getirilen Arnavutları bu semte yerleştirmiştir.
Aşiyan: Bebek ile Rumelihisarı arasında, bugün aynı isimle anılan mezarlık sırtlarında bulunan semt. Sahilden denizin içine uzanan dil, Boğaz'ı çok daralttığı için buraya Yunanca Lomekopi, Türkçe olarak da Boğazkesen denilmişti. Semt bugünkü adını şair Tevfik Fikret'in bu mahalledeki evinden almaktadır. Farsça bir sözcük olan "âşiyan"ın anlamı "kuş yuvası"dır.
Balmumcu: Barbaros Bulvarı üzerinde Yıldız'la Zincirlikuyu kavşağı arasında kurulu mahalle. Bugünkü Balmumcu Mahallesi'nin bulunduğu yerde II. Mahmud döneminde (1808-1839) aynı adla anılan bir çiftlik bulunuyordu. Balmumcu Kasrı denilen köşk daha sonra Abdülaziz döneminde yapılmıştı.
Bebek: Osmanlı döneminde Bebek'e ve Bebek adının kökenine ait ilk bilgiler İstanbul'un fethinin hemen öncesine gider. II. Mehmed'in (Fatih) Rumeli Hisarı'nın yapımı ve kuşatma sırasında asayişi sağlamak üzere buraya Bebek Çelebi adlı veya lakaplı bir bölükbaşı tayin ettiğini; Bebek Çelebi'nin semtte bir köşk ve bir bahçe kurduğunu, ölümünden sonra semtin onun adıyla anıldığını yazmaktadır. 18. yy sonundan 19. yy ortalarına kadar olan dönemi kapsayan Bostancıbaşı Defterleri'nden, Arnavutköy iskelesinden Rumelihisarı'na uzanan bu sahilde, şeyhülislam, Rumeli kazaskeri, reisülküttab, hekimbaşı gibi devlet ricalinin, birkaç nesil aynı ailenin elinde kalmış ya da kalacak olan 40 kadar sahilsaray ile bahçelerinin bulunduğu anlaşılmaktadır.

imparator 14-02-2007 11:34

Kuruçeşme: Ortaköy'den Defterdarburnu ile; Arnavutköy'den Sarrafburnu ve Çorlulu Ali Paşa Yalısı (bugünkü Robert Lisesi girişi) ile ayrılan sahil boyunca ve arkasındaki sarp kayalık tepelerde yer alır. Semt sakinleri, koruları ve bol akar suları yüzünden, eski isminin Koruçeşme olduğunu iddia ederler. Tarih boyunca yeşil koruları ile anılan Kuruçeşme gravürlerde de böylece resmedilmiştir. Başvekâlet arşivinde Asâkir-i Mansure teşkilatı zamanında sayıları 28 olarak tespit edilen bahçeler arasında adı sayılmaktadır. Sultanlara ve zamanın yüksek rütbeli kişilerine ait olan sahilhane ve köşk bahçelerine çok önem verilmiş, hatta zaman zaman Avrupa'dan bahçıvanlar getirtilerek bahçeler düzenletilmiştir.
Ortaköy: Ortaköy'ün tarihinden gelen en önemli özelliği farklı kültürlerden Türk, Rum, Ermeni ve Yahudi topluluklarının ve farklı inançların bir arada dostluk içinde yaşayordu. Ortaköy'e bugünkü çehre ve özelliğini kazandıran, iskelenin arkasındaki Ortaköy Meydanı'nın en belirgin ve egemen mimari öğesi Ortaköy Camii'dir. Mehmed Ağa tarafından 18. yy'ın başlarında yaptırılan cami, Abdülmecid tarafından tamamen yıktırılarak denize uzanan rıhtım üzerine 1854-1856 yıllarında Mimar Nigoğos Balyan'a yeniden yaptırılmıştır. Ortaköy Meydan ve çevresi, sanat atölyeleri, kahveler, bar ve lokantalar, pazar günleri açılan elişi, antika ve sanat pazarıyla, gece gündüz canlı bir buluşma merkezidir.
Yıldız: Yıldız'ın sınırlarını kuzeyde Barbaros Bulvarı'ndan ayrılan Beşiktaş-Boğaziçi Köprüsü bağlantı yolu ve aynı noktadan ayrılarak güneydoğuya yönelen Palanga Caddesi, kuzeybatıda Emirhan Caddesi, batıda Ihlamur ve Dikilitaş semtleri, doğuda Yıldız Parkı, güneybatıda Abbasağa Mahallesi, güneyde Serencebey Yokuşu ve güneydoğuda Çırağan semtleriyle çizmek olanaklıdır. Bu sınırlar içinde Yıldız Sarayı ve Yıldız Parkı en geniş yeri tutar. Yerleşme bölgesi Barbaros Bulvarı'nın batısında kalan Ihlamur-Yıldız Caddesi ve Yıldız Posta Caddesi çevresidir. Güneyde, ayrı küçük bir semt olarak bilinen Serencebey Yokuşu çevresini de semtin geniş sınırları içinde saymak mümkündür. Saray ve semt bu bölgedeki tepelerden Beşiktaş ve Ortaköy'e doğru inen, tümüyle koruluk yamaçlar üzerinde kurulmuştur. Etiler=Etiler h.a.y. i.ö.o. okulu

Eğitim ve kültür [değiştir]

Sınırları içinde Boğaziçi Üniversitesi, Yıldız Teknik Üniversitesi ve Galatasaray Üniversitesi'nin merkez kampüsleri ile Bahçeşehir Üniversitesi, Beykent Üniversitesi, İstanbul Teknik Üniversitesi, Kadir Has Üniversitesi,Yeditepe Üniversitesi ve Mimar Sinan Üniversitesi'nin bazı ana birimlerini bulunduran Beşiktaş İlçesi'nde 14'ü özel 44 ilköğretim okulu ve 7'si anadolu lisesi olmak üzere 25 lise bulunmaktadır.1994'te Necati Akpınar ve Yılmaz Erdoğan tarafından kurulan Beşiktaş Kültür Merkezi tiyatro,televizyon,sinema ve organizasyon alanlarında zamanla adından söz ettirmiştir. Bunların dışında Ortaköy ve Akatlar Kültür Merkezleri ile Kuruçeşme Arena önemli şov ve gösteri mekanları arasındadır.

imparator 14-02-2007 11:34

Mimari Yapılar

Çırağan Sarayı, Dolmabahçe Sarayı, Yıldız Sarayı, Feriye Sarayı, Ihlamur Kasrı, Naime Sultan Yalısı, Hıdiv Yalısı ve Esma Sultan Yalısı tarihi mimari yapılardandır.Ortaköy Camii,Mecidiye Camii ve Yıldız Camii ile geçmişleri Bizans dönemine tarihlendirilen Ayios Haralambos ve Profitis İlias Kiliseleri önemli dini yapılardır.Türkiye'nin en yüksek binası olan 181.2 metre yüksekliğindeki İş Kuleleri Beşiktaş'tadır.

imparator 14-02-2007 11:35

Beşiktaş, İstanbulBilgilerBağlı olduğu il:İstanbulYüzölçümü:11 km2Nüfus: (2000)190.813Nüfus yoğunluğu:17.346 kişi/km2Mahalle sayısı:23Koordinatlar:41°03'00" K,
29°01'00" DBelediye başkanı:İsmail ÜnalKaymakam:Nihat Nalbant

özgür_1903 14-02-2007 11:40

BEŞİKTAŞ



http://www.istanbul.gov.tr/Portals/I...tas/besik8.jpg Beşiktaş mitolojik tarihten itibaren özelliğini koruyan bir bölge olmakla beraber, Bizans döneminde tanındı. Osmanlı dönemi ile bir yerleşim yeri kimliğini alan Beşiktaş’ta, hem devlet görevlilerinin hem de sıradan halkın yaşadığı semt olduğu için, İlçede çeşitli yapı tipleri mevcuttur.Osmanlı döneminde Beşiktaş Kaptan-ı Deryaların semtiydi. 17.Yüzyıldan itibaren Abbasağa ve Vişnezade Mahallelerinin oluşumuyla sırtlara doğru genişledi ve nüfus karmaşası da oluşmaya başladı. Semtin ticari merkezi durumundaki Köyiçi’nde müslümanlar, rumlar, ermeniler ve az sayıda da yahudiler yaşamaktaydı.Kır-kent iç içeliğinin sur içi İstanbul’dan çok daha yoğun olduğu Beşiktaş,18.Yüzyılda da bu özelliğini sürdürdü. Lale Devri ile birlikte İstanbul’da yaşanan toplumsal değişimin 2 ünlü mekanından biri oldu. Cumhuriyet Döneminden sonra şehir planlamasıyla düzenleme getirilen İlçede, ilk imar hareketleri örnekleri görünmektedir.
BEŞİKTAŞ İLÇESİ COĞRAFİ YAPISI
İl topraklarının Avrupa bölümünde yer alır. Doğusundan İstanbul Boğazı, kuzeyinden Sarıyer İlçesi, batısından Şişli İlçesi, güneyinden Beyoğlu İlçesi ile çevrelenmiştir. Yüzölçümü 1520 hektardır. İstanbul Boğazı’nda kıyısının uzunluğu 8375 M olan ilçenin, 23 mahallesi bulunmaktadır.
TİCARİ ÖZELLİKLERİ
İlçe hareketli ve çok canlı bir ticaret hayatına sahiptir.130 bine yakın ufak alışveriş merkezi, 2 bin şirket merkezi, 85 banka şubesi, sermaye piyasasında faaliyet gösteren kuruluşlar,Avrupa standartlarına uygun alış veriş merkezleri ( Akmerkez ) , plazalar ve uluslararası otel işletmeleri yanı sıra, Nobel ve Pfızer ilaç fabrikaları ile yıldız Porselen işletmesiyle ilçe önemli bir işlev görmektedir.
KARAKTERİSTİK ÖZELLİKLERİ
İlçe, coğrafi konum bakımından kıyı yerleşimleri ve iç yerleşim özelliklerine sahiptir. Boğaz kıyısı olması ve tarihsel dokusu itibari ile sürekli turistik bir gezi yeri görünümündedir. Tiyatro, sinema ve kültür merkezleri sayesinde de sosyokültürel yaşam sürekli hareketlidir. İlçede Belediyemize ait 3 kültür Merkezinde sinema, tiyatro gösterimi yanı sıra panel ve çeşitli kurslara yönelik çalışmalar da yapılmaktadır. İlçemiz Marmara ve Belediyeler Birliği’nin üyesi olmakla birlikte, aynı zamanda Boğaz’a kıyısı olan diğer ilçelerle birlikte ( Sarıyer, Beykoz, Üsküdar ) İstanbul Boğazı Belediyeler Birliği’ni kurdu.. Ülkemizin ilk futbol takımlarından olan BJK Spor Kulübü Merkezi de ilçemizdedir.
GÖRÜLECEK, GEZİLECEK ÖNEMLİ TURİSTİK YERLER
Beşiktaş ilçemiz 17.yüzyılda kurulmuş Bizans Osmanlı dönemine başkentlik yapmış, İstanbul’un yöneticilerinin çoğu Beşiktaşta oturmuş, devlet idaresine ait birçok kararlar buradan alınmıştır. Bu vesile ile ilçemizde saraylar, köşkler, müzeler, kasırlar, korular ve yalılar o dönemin nostaljisini yaşatmaktadır. Çırağan Sarayı, Dolmabahçe Sarayı, Yıldız Sarayı, Fer’iye Sarayları ve Ihlamur Kasrı bulunmaktadır. Boğaziçinde doğal güzellikleri bozulmadan her mevsim yeşil örtüsünü koruyan Yıldız Korusu, Naile Sultan Korusu, Naciye Sultan Korusu, Vakıf Korusu, Emir Erkayınlar Korusu, Arnavutköy Robert Koleji Korusu, İpar Korusu, Fransız Yetimhanesi Korusu, Kortel Korusu, Ayşe Sultan Korusu, Boğaziçi Üniversitesi Koruları ile kıyıdan 160m. Mesafesi olan Kuruçeşme Adası (Galatasaray Adası yer almaktadır. 18.yüzyıldan itibaren de kıyı yerleşim yerlerinde yapılan yalı ve konaklar da dikkat çekicidir. Dinsel yapılarda da cami, havra, kilise ve sinegogları bir arada gezip görebilirsiniz. Canlı ve zengin bir kültür yaşamına ev sahipliği yapan ilçemizde tiyatro, sinema, alış-veriş merkezleri ve otellerin yan sıra Aşiyan Müzesi, Yıldız Sarayı Müzesi, Deniz Müzesi, Resim ve Heykel Müzesi ve Şehir Müzesi gezilebilecek yerler arasındadır.
ANTİK DÖNEM
Antik dönemde, Boğaz'ın iki yakasında uzanan kıyı şeridi sık ormanla kaplıydı. Eğer buralarda bir zamanlar http://www.istanbul.gov.tr/Portals/I...tas/besik2.jpg patikalar ya da yollar mevcutsa bile bunlar çok dar ve elverişsiz olmalıdırlar. Ulaşım muhtemelen kayıklarla, sallarla yapılıyordu. İç bölgelerde var olduğu düşünülen yerleşim birimleri hakkında herhangi bir bilgiye sahip değiliz. Bugünkü Beşiktaş'ın en güney noktasını Dolmabahçe Sarayı oluşturur. Burası adından da anlaşıldığı gibi, Osmanlı Döneminde denizin doldurulmasıyla elde edilmiş bir alandır. Bizantion'lu Dionisios'un Pentekontorikon adıyla andığı bir yer vardır ki Dionisios'a göre burada Pentekontoros'lar (elli kürekli gemi) demirlerdi. Dolmabahçe'nin eskiden koy olduğu düşünülürse, Pentekontorikon mevkii burası olabilir. Dionisios'a göre Peııtekontorikon'uıı yakınında "İskitli'nin Köyü" diye anılan bir yerleşim yeri vardı. Tauros (boğa) adıyla anılan bu İskit'li, İskit ülkesinden (bugünkü Ukrayna) kalkıp, Girit Kralı Minos'un karıs Pasifae'yi baştan çıkarmaya giderken, burada konaklamıştır. Dionisios'un bu öyküsü açıkça Yunan mitolojisindeki bir efsanenin daha akılcı bir versiyonudur. Bu efsaneye göre deniz tanrısı Poseidon, Girit Kralı Minos'a kurban edilmek üzere beyaz bir boğa gönderir. Kralın kurban etmek yerine boğayı beslediğini görünce de ceza olarak karısı Pasifae'nin boğaya âşık olmasını sağlar ve bu birleşmeden yarı hayvan yarı insan mitolojik bir canavar olan Minotaurus (Minos'un Boğası) doğar. Dionisios'a göre bu köyün kuzeyinde İasonion adlı bir başka yer vardı. Apollo adına yapılmış bir sunak bulunan bu yere adını veren İason, efsaneye göre Teselya'daki İolkos kralı Aison'un oğludur. Karadeniz'deki efsanevi Altın Postu getirmesi koşuluyla, babasının tahtını geri almak üzere Pelias'tan söz alan İason, Altın Postu bulmaya giden Argonotlar'ın lideri olarak çıktığı sefer sırasında Beşiktaş bölgesinde demirlemişti.
Uzun süre İasonion denen yerin Beşiktaş olmadığını düşündüren bir kaynak vardır. 1200 yılında Konstantinopolis'i ziyaret eden Rus hacısı Novgorodlu Antoniy, bu civarda Maçukov adlı bir manastırı ziyaretinden bahseder. Bu manastırda kemikleri saklanan Aziz İason, aradaki binlerce yıla rağmen İason'un son izdüşümü olmalıdır. Gerçekten de Ortodoks kilisesinde İason adını taşıyan birkaç aziz kaydedilir. Fakat bunların hepsi de görece önemsiz azizlerdi ve hiçbirinin Konstantinopolis'e ve civarına gömüldüğüne dair bilgi yoktur. Antoniy'den önce ya da sonra hiçbir Bizans kaynağında geçmeyen Slav kökenli Maçukov adının bugünkü Maçka semtinde yaşaması oldukça dikkat çekicidir. Dionisios'un ve Novgorodlu Antoniy'in verdiği bilgilere dayanarak, İasonion'un Maçka'nın altındaki kıyı şeridi olduğu, Dionisios'un Arheion diye zikrettiği yerin de Beşiktaş olduğu kabul edilirse, yazarın Rodos'tan Bizantion'a gelen gemilerin, İasonion ile Arheion arasında demir attığı yer olarak tanımladığı "Rodion Periboloi", günümüz araştırmacıları tarafından kabul edildiği gibi Çırağan Sarayı'nın bulunduğu mevki değil, daha güneyde bir yer olmalıdır. Anaplus Bosporu'ya göre, Arheion kuzeye doğru, tepeler ve bunların arasında akan bir ırmakla betimlenir. Bölgedeki dikkate değer tek akarsuyun Ihlamur Deresi olduğu düşünülürse, Arheion gerçekten de Beşiktaş olmalıdır. Roma döneminde Ihlamur Deresi oldukça geniş bir akarsu idi ve kaynaklara göre üzerinde bir köprü vardı. Dionisios Arheion adını, Tasos kentinden gelerek burada bir kent kurmaya kalkışan, fakat egemenliklerinin tehlikeye düşmesinden korkan Halkedon (Kadıköy) halkı tarafından püskürtülen Yunanlı Arheias'a dayandırır. Dionisios'un Beşiktaş civarında sözünü ettiği diğer bir yapı da denize bakan bir tepe üzerinde yükselen "Denizin İhtiyar Adamı" adına inşa edildiği söylenen bir tapınaktır.
Bundan sonra http://www.istanbul.gov.tr/Portals/I...tas/besik3.jpg tespit edilebilen mevki bugünkü Arnavutköy'deki Bythias körfezidir. Bundan anlaşıldığına göre söz konusu tapınak ya bugün Yıldız Sarayı'nın bulunduğu tepede, ya da Ortaköy sırtlarında, bugün Boğaz Köprüsü'nün bağlandığı yerde idi. Dionisios'un Parabolos ve Kalamos adıyla zikrettiği iki kıyı şeridi ise Kuruçeşme olmalıdır. Bythias'tan sonra, Tanrıların Anası adına yapılmış bir tapınağın bulunduğu Hestiai (bugünkü Akıntı Burnu) gelir. Son olarak da Artemis'e adanmış bir tapınağın bulunduğu Helai (bugünkü Bebek) zikredilir. Görüleceği gibi Bizantion'lu Dionisios'un Beşiktaş ve civarı hakkında yaptığı tanımlamalar, yörenin Roma dönemine ilişkin ilginç ve etkileyici bilgiler içermektedir. Fakat yazarın zikrettiği yapı ve yer isimlerinden Helai dışındakilere (ortaçağa kadar Bebek yöresi için Helai adı kullanılmıştır) Bizans dönemi metinlerinde bir daha rastlanmaması dikkat çekicidir.
http://www.istanbul.gov.tr/images/im...ukarı_ikon.gif BİZANS DÖNEMİ
Bizans döneminde (4. yy-15. yy) günümüzün Beşiktaş'ının kıyıları şu üç önemli yapıyla tanınırdı: "Auaplus"ta (akıntıya karşı) buluııan Ayios Mihael Kilisesi, imparatorların yazlık ikametgâhı olan Ayios Mamas'ı saray kompleksi ve Fokas Manastırı. Bunları dan Ayios Mihael Kilisesi Konstantinopoilis'in kurucusu olan I. Constantinus (305-337) döneminde inşa edilmişti ve Hıristiyan hacıların ziyaret ettiği çok ünlü bir hac merkeziydi. Metinlerde Konstantinopolis'ten uzaklığı 35 stadia (yaklaşık 6300 m) olarak zikredildiğine göre Kuruçeşme ve Arnavutköy'de olmalıdır. Kilise, I. İustinianos döneminde ( 527-565 ) onarıldı ve Küçük Ayasofya Camii'ninkine benzeyen sekizgen kubbesiyle, 10. yy'a kadar varlığını sürdürdü. Ihlamur Deresi'nin üzerindeki köprünün yakınlarında olduğu düşünülen Ayios Mamas kompleksi, bir saray, bir hipodrom, bir liman ve denize açılan yarı daire şeklindeki revaktan oluşuyordu. Mamas Sarayı V. Konstantinos'un (741-775) iktidarının ilk yıllarında, tahtı ele geçirmek üzere ayaklanan komutan Artavasdos'un saldırılarını göğüslemek üzere karargâh haline getirilmişti. Daha sonraları, VI. Konstantinos (780-797) ve annesi imparatoriçe Eirene (797-802) tarafından kullanıldı. 792'de tahtı gasp etmek amacıyla ayaklanan amca Nikeforos'un gözlerine burada mil çekildi, kardeşlerinin dilleri burada kesildi. Konstantinos, annesinin muhalefetine rağmen ikinci karısı Teodote ile burada evlendi, 797'de anne Eirene'nin kendisini tahttan indirme girişimlerini burada öğrendi, Anadolu'ya kaçmaya çalıştı, fakat yakalanarak Konstantinopolis'te kör edildi. VI. Konstantinos'un tahttan indirilmesi dolayısıyla ilk kez kaynaklarda açıkça yer alan Ayios Mamas Hipodromu muhtemelen sarayla birlikte 5. yy'da inşa edilmişti. 813'te liderleri Krum yönetiminde Konstantinopolis'in banliyölerini talan etmeye gelen Bulgar akıncıları Mamas Hipodromu'nu da yağmalamış, buradaki aslan, ayı ve muhtemelen daha önce sözü edilen ejderha ile aynı şey olan deniz canavarı heykelini de götürmüşlerdi.
Bu son heykel daha önceleri Konstantinopolis'teki Konstantinos Forumu'nu süsleyen, bilinmeyen bir tarihte "Ayios Mamas bölgesine" götürüldüğü rivayet edilen ve yedi heykelden oluşan bir grubun parçası olan üç siren (yarı kadın yarı hayvan efsanevi deniz yaratığı) ya da deniz atı heykelinden biri olmalıdır. Hipodrom, 813 felaketinden sonra ayakta kalmış ya da sonraki bir tarihte onarım görmüştür, çünkü sarayın ve hipodromun imparator III. Mihael (842-867) tarafından sık sık ziyaret edildiği bilinmektedir. Mihael'in halefi I. Basileios döneminde (867-886) yaşayan ve görünüşe göre Mihael'e ve yaşam tarzına düşmanca bir tavır takınan tarihçilere bakılırsa, Mihael burayı çok sevdiği spor olan araba yarışları için kullanıyordu.Hatta o dönemde, imparatorluğu sık sık tehdit eden Arap akınlarını haber vermek üzere kurulan, Toroslardan Konstantinopolis'e kadar uzanan alarm sisteminin, hipodrom faaliyetleri sırasında bundan rahatsız olan Mihael tarafından iptal ettirildiği rivayet edilir. Nitekim Mihael yine bir yarış sonrasında içki yüzünden sızmış haldeyken, Basileios'un adamlarınca (bazı kaynaklara göre bizzat Basileios tarafından) aynı yerde, Ayios Mamas Sarayı'nda öldürülmüştü. Ortaçağda Beşiktaş'ı tanınır kılan üçüncü önemli eser olan Fokas Manastırı ise orijinalinde, 832-842 yılları arasında Konstantinopolis Patriği olan VII. İoannes Grammatikos'ıın kardeşi Arsavir'in sarayıydı. Arsavir düşmanları tarafından bu sarayda büyücülük faaliyetleri yürüttüğü gerekçesiyle suçlandıktan sonra mülk bir saray memuru tarafından satın alınmış ve manastıra dönüştürülmüştü. Manastırın kilisesi, I. Basileios döneminde inşa edildi. Yeri tam olarak tespit edilememekle beraber, Ortaköy'de halen mevcut olan modern Ayios Fokas Kilisesi'nin yerinde olduğu iddia edilirken, Cristoforo Buondelmoııti'nin meşhur haritasında açık biçimde Diplokionion'un hemen güneyinde, yani Beşiktaş'ta gösterilir. Beşiktaş mahallesi, 1453'e kadar Bizans kontrolünde kaldı. Şehrin fethi sırasında Osmanlı donanması kuşatma boyunca tarafsız Ceneviz şehri Pera'dan (Karaköy) Diplokionion'a kadar sahilde demirlemiş, donanmanın bir bölümü, Bizans'ın Haliç'e gerdiği zinciri aşmak üzere, Dolmabahçe önlerinden kızaklara yüklenmişti.
OSMANLI DÖNEMİ
Beşiktaş bir yerleşim yeri kimliğini Osmanlı döneminde kazanmıştır. Bizans dönemi boyunca Boğaziçi özellikle Karadeniz'den gelen yağmacıların akınlarına uğramış, bunların yarattığı tahribat ve saldıkları korku surdışı yerleşmelerin gelişmesini engellemiştir. Beşiktaş'ın Osmanlı döneminde bir yerleşim yeri kimliği kazanması Karadeniz'in geniş ölçüde Osmanlı Devleti'nin denetimi altına girmesi sâyesinde olmuştur. Boğaziçi'nde yerleşmeyi etkileyen bir başka unsur da iklim koşullarıdır. Özellikle kıyı kesiminin sert kuzeyli ve güneyli hava akımlarına açık oluşu v http://www.istanbul.gov.tr/Portals/I...tas/besik4.jpge denizin yarattığı nem kıyı boyu yapılarının çok korunaklı olmasını gerektirir. Bu ise pahalı inşaat demektir. Osmanlılar ise ucuzluğu, kolay yapılması ve kolay yenilenebilmesi gibi nedenlerle daha çok ahşap yapıları tercih etmişlerdir. Bu tür yapıların kıyılarda ancak yazlık yerleşmeye elvermesi Boğaziçi'nin 20. yy'a kadar uzanan tarihi boyunca yalı denen özgün bir mimarî türün ortaya çıkmasına yol açmıştır. Asıl yerleşmeler ise sert hava akımlarından daha az etkilenen koylarda, vadilerde, tepelerin güneye bakan yamaçlarında olmuştur. Beşiktaş'ın gelişmesi de bu doğrultudadır. Beşiktaş Boğaziçi kıyılarında gelişen ilk yerleşme yeri olmuştur. Galata ile Beşiktaş arasında kalan Fındıklı ise 16. yy'da gelişmeye başlamıştır. Kıyı kesimi ise II. Bayezid döneminde (1481-1512) kaptan-ı deryâların verilmiş, daha sonra Beşiktaş Bahçesi olarak anılacak Dolmabahçe'den Hayreddin İskelesi'ne kadar uzanan bu alanda (bugünkü Dolmabahçe Sarayı'nın kapsadığı alandır) kaptan-ı deryâlar için bir yalı yaptırılmıştı. Beşiktaş kıyısı 16. yy'da da bu özelliğini sürdürecek Barbaros Hayreddin Paşa, Sinan Paşa ve Kılıç Ali Paşa gibi kaptan-ı deryâlar Beşiktaş'ta kalıcı izler bırakacaktır. Beşiktaş kıyıları I. Ahmed döneminden ( 1603-1617) başlayarak hanedana geçecek ve hasbahçeler olarak düzenlenip sahil saraylarla donatılacaktır.
16. yy'da Osmanlı hanedanın Beşiktaş'la ilgisinin ilk eseri olarak I. Süleyman (Kanunî) (hd. 1520-1566) Beşiktaş Bahçesi arkasındaki tepede bir yazlık saray yaptırmıştı. Süleyman Sarayı olarak anılan bu yapının daha sonra inşa edilen Bayıldım Kasrı'nın yerinde olduğu tahmin edilebilir. Uzun bir süre Süleymaniye Mahallesi olarak bilinen bu çevrede günümüze ulaşmayan bir mescit de Süleymaniye Mescidi adını taşımaktaydı. Sarayın önünden sahile kadar uzanan alan Kale Bahçesi olarak anılmakta ve kıyıdaki Sultan İskelesi ile son bulmaktaydı. Düzlük kesimde de bir cirit meydanı yer almaktaydı ki 19. yy'a kadar bu özelliğini korumuştur. Yunan tarihçi Skarlatos Bizantios ( 1798-1878) Dolmabahçe'den Beşiktaş İskelesi'ne kadar uzanan kıyının Barbaros Hayreddin Paşa (ö. 1546) tarafından Akdeniz adalarından topladığı 16.000 kadar savaş tutsağını çalıştırarak doldurulduğunu ve rıhtım olarak düzenletildiğini belirtir. 15. yy sonlarında oluşmaya başlayan bir gelenek de donanmanın Beşiktaş önlerinde demirlemesiydi. Her yıl kış aylarında Haliç'de yenilenen ya da donatılan gemiler mayıs ayında sefere çıkmadan önce Beşiktaş önlerine gelir, buradan kaptan-ı deryâyı alarak Sarayburnu kıyısındaki Yalı Köşkü'nde bekleyen padişahı selâmlayıp Ege Denizi'ne açılırdı. Eylül-ekim aylarındaki dönüşte de donanma gene Beşiktaş önlerinde demir atardı. Beşiktaş'ın kaptan-ı deıyâların semti olmasının bir sonucu da burada bıraktıkları eserlerdir. Önce Barbaros Hayreddin Paşa Mimar Sinan'a bir cami, medrese ve darülkurra ile 1541 tarihli türbesini yaptırmıştır. Bu yapılardan türbe dışında hiçbiri günümüze ulaşmamıştır. Ardından ünlü veziriazam Rüstem Paşa'nın kardeşi Kaptan-ı Deryâ Sinan Paşa (ö. 1554) gene Mimar Sinan'a cami, medrese ve çifte hamamdan oluşan bir külliye inşa ettirmişti. Bu yapılardan hamam dışındakiler günümüze ulaşmıştır. 16. yy'ın son büyük denizcisi Kılıç Ali Paşa (ö. 1587) Tophane'deki asıl külliyesinin yanı sıra Mimar Sinan'a Çırağan'da bir cami ile bir sübyan mektebi yaptırmıştı. Bu yapılar da günümüze ulaşmamıştır.
Beşiktaş İskelesi'nin ardındaki meydan da 16. yy'dan başlayarak Rumeli-Anadolu arasında işleyen kervanların durağı, aynı zamanda Anadolu'dan gelip Rumeli'den seferlere katılan eyalet askerlerinin geçit yeriydi. 19. yy'a kadar Deve Meydanı adını taşıyan bu yerde olduğu sanılan bir de kervansaray vardı. Yalnız Evliya Çelebi'nin sözünü ettiği ve İstanbul'daki tek kervansaray olma özelliğini taşıyan bu yapının Sinan Paşa Külliyesi'nin bir parçası olduğu da ileri sürülmüştür. 17. yy'da Beşiktaş'ın çehresinin hayli değişmeye başladığı görülür. I. Ahmed döneminde ( 1603-1617) Dolmabahçe koyu doldurtulmuş, Kaptan-ı Deryâ (1591-1595, 1598-1603) Cağalazade Yusuf Paşa'nın oturduğu Cağalazade Yalısı yıktırılarak Beşiktaş Sarayı'nın ilk yapıları inşa edilmiştir. Bu dönemden başlayarak üç yüz yıllık bir süreçte Beşiktaş kıyıları hanedan üyelerine ait birbiri ardınca yapılan, yenilenen onlarca sarayla donatılmıştır. Bu sarayların hepsi yazlıksaraylardı ve ilkbaharda yayımlanan göç fermanıyla taşınılır, sonbahardaki fermanla da kışlık saraylara dönülürdü. Sarayla ilişkili kişilerin ve Osmanlı üst tabakasında seçkin bir yeri olan ilmiye sınıfı mensuplarının da Beşiktaş'a rağbet ettiklerini görüyoruz. Bunlardan kalıcı bir örnek yaptırdığı cami çevresinde bir mahalle oluşan ünlü Dârüssaade Ağası Abbas Ağa'dır. Bir başka önemli örnek de seçkin bir tarikat olan Mevlevilik'in Galata ve Yenikapı'dan sonra İstanbul'daki üçüncü dergâhlarını 1622'de bugünkü Çırağan Sarayı'nın yerinde kurmalarıdır. Beşiktaş 17. yy'da Abbasağa ve Vişnezâde mahallelerinin oluşumuyla sırtlara doğru genişlemesini sürdürürken nüfus bileşimi de oturmuş gibidir. Semtin ticari merkezi durumundaki Köyiçi'nde Müslümanlar, Rumlar,Ermeniler birlikte yaşarlarken Abbasağa sırtlarına doğru Ermeniler, Uzuncaova'ya doğru da Rumlar yerleşmişlerdi. Az sayıda da Yahud http://www.istanbul.gov.tr/Portals/I...tas/besik5.jpgi vardı. Dönemin ünlü şairi Nedim (ö. 1730) de Beşiktaş'ı mesken tutmuştu. Bir yazarımızın anlatımıyla "... Beşiktaş'ta olgunlaşıp İstanbul'a yayılan bahçe, çiçek, havuz, şimşirlik, çırağan, helva sohbetleri, letaif gelenekleriyle" süslenen bu dönem 1730'daki kanlı Patrona Ayaklanması ile son bulduysa da başta hanedan olmak üzere İstanbul'un üst tabakasının yaşam biçiminde kalıcı izler bıraktı. I. Mahmud (hd. 17301754) haraplaşan Beşiktaş Sarayı'nın yapılarını onarttığı gibi 1747'de "Kasr-ı Dilârâ"yı, 1749'da Dolmabahçe tarafında yeni kasır yaptırdı.III. Mustafa (hd. 17571774) 22 Mayıs 1766'daki büyük depremde hayli tahribata uğrayan Beşiktaş Sarayı'nı derhal onartmışı ve yazlık saray olarak kullanmayı sürdürmüştür. 18. yy'da Beşiktaş yerleşimini bir yandan Beşiktaş Deresi ile Ihlamur Deresi vadisi boyunca genişletirken, öte yandan Serencebey sırtları da iskâna açılmaya başlamıştır.
Ihlamur Deresi'nin Fulya'ya kavuştuğu yer ve bugünkü Topağacı sırtları 18. yy'da Hacı Hüseyin Bağı olarak anılırdı. Bu bağ ve içindeki köşk mirîye geçtikten sonra, bağ semtin en büyük mesiresi olmuş, köşkün yerine de 19. yy'da Ihlamur Kasrı yapılmıştır. 18. yy'da Beşiktaş'ta göçülen en önemli beledî hizmet 1731'de tamamlanan Bahçeköy'deki I. Mahmud Bendi'nden su getirilmesidir. 1731-1839 arasında dört aşamada yapılan ve Taksim Suyu adı verilen bu tesislerle Beşiktaş düzenli suya kavuşmuş ve dolayısıyla semtteki çeşme ve hamam sayısı artmıştır. III. Selim döneminin 1807'de Kabakçı Mustafa Ayaklanması ile kanlı biçimde sona ermesiyle başlayan karışıklıklar 1808'de II. Mahmud'un tahta geçmesiyle durulmuş, İstanbul'da yaşam yeniden düzene girmişti. II. Mahmud'un pek çok acı olayın geçtiği Topkapı Sarayı'nı bırakarak kışları da Beşiktaş Sarayı'nda geçirmek istemesi başlangıçta yöneticilerin tepkisiyle karşılaşmış ancak 1820'den sonra çoğu zaman Beşiktaş ve Çırağan sarayları ile Yıldız Kasrı'nda kalmış, 1834'de Beşiktaş Sarayı yenilendikten sonra bütünüyle Topkapı Sarayı'nı terk etmiştir. Padişahla birlikte hanedanın diğer üyeleri ve devlet ricali de Beşiktaş'a yerleşmeye başlamışlardır. Bundan sonra Beşiktaş bir tarihçimizin deyimiyle "Dersaadet'te bir payitaht" olmuştur. 1839'da Tanzimat'ın ilanıyla başlayan dönemde özellikle mimarlık alanındaki değişmenin en yoğun görüldüğü yer Beşiktaş olmuştur. Bu değişimin günümüze kalan izleri olarak Dolmabahçe Sarayı, Çırağan Sarayı, Fer'iye sarayları, Yıldız Sarayı, Ihlamur Kasrı, Ortaköy Camii, Mecidiye Camii (Küçük Mecidiye Camii), Yıldız (Hamidiye Camii), Bezmiâlem Valide Sultan Çeşmesi, Şeyh Zâfır Türbesi ile Akaretler'i saymak yeterlidir. 19. yy'da yaşanan çok önemli bir gelişme de kent içindeki insan hareketliliğini arttıran ulaşımda ve toplu taşıma araçlarında yaşanmıştır. Galata köprülerinin inşası3~ Beşiktaş'ın İstanbul'la bağını güçlendirmiş, 1851'de Şirket-i Hayriye'nin kurulmasıyla Boğaziçi iskelelerine düzenli vapur seferleri başlamış, bu da bütün Boğaziçi köylerini, nüfus, yaşam biçimi ve mimari bakımdan etkilemiştir. 1869'da imtiyazı verilen tramvay şirketi de ilk hattı 1872'de Azapkapı Beşiktaş arasında işletmeye açmıştır. Atlı olan bu ilk tramvaylar 1913'de elektrikli olduktan sonra Bebek'e kadar uzanan hatta 1961'e kadar hizmet vermişlerdir.
http://www.istanbul.gov.tr/images/im...ukarı_ikon.gif Beşiktaş'ın batı tepelerine yaklaşan bir hat da Taksim-Şişli güzergâhından Harbiye'de ayrılan bir kolla Maçka'ya uzanmıştır. Gene aynı dönemde İstanbul'daki toplu konut sisteminin ilk örnekleri olarak nitelenen Akaretler ile Ortaköy'deki Yahudi cemaatine ait "Las Dizioço" ( 18 Evler ya da Akaretler) Beşiktaş'ın kentsel görünümünü etkileyen özelliklerdir. II. Abdülhamid döneminde ( 1876-1909) Yıldız Sarayı'nın yalnız padişahın ikematgâhı değil, 1878'den başlayarak "istibdat" olarak nitelenen bir yönetim anlayışının da merkezi olması Beşiktaş'ı türlü yönlerden etkilemiştir. Öncelikle padişahın yakın çevresinde yer alanlar ikametgâhlarını Yıldız Sarayı'nın yakınlarına taşımışlar, bu dönemde Serencebey Yokuşu ve çevresi ile, Abbasağa Mahallesi ile üst tarafında oluşan Yeni Mahalle vüzerâ, vükela, bendegân ve ricâl konaklarıyla dolmuştur. Ayrıca saray yakınlarında Orhaniye Kışlası ve Ertuğrul Kışlası ile İstanbul tarihinde iz bırakmış bir kişi olan Beşiktaş Muhafızı Yedi-Sekiz Hasan Paşa'nın (ö. 1905) yönettiği karakol binaları inşa edilmiştir. Beşiktaş'ın diğer kesimlerinde de sarayda ve saraya bağlı çeşitli hizmetlerde çalışan görevlilerin yerleştikleri görülmüştür. Bu arada 1877-1878'de Osmanlı-Rus Savaşı'ndaki yenilginin yarattığı göç dalgasının İstanbul'daki etkisinin bir sonucu olarak Dikilitaş da bir göçmen mahallesi olarak oluşmaya başlamıştır. Onu 20. yy başında Balmumcu Çiftliği'nin bir bölümünün iskanâ açılmasıyla oluşan Balmumcu Mahallesi izlemiştir. 19. yy'da Beşiktaş iki sel baskını, birkaç büyükçe yangın yanında birçok da olaya sahne olmuştur. Tarihlere geçecek nitelikteki ilk sel âfeti 1811'de, ikincisi 1866'da yaşanmıştır. 1863'teki Köyiçi yangınından sonra da yangın alanı için bir imar planı yapılmıştır. Bundan sonraki yangınlar 1881 Ortaköy ve 1886 Arnavutköy yangınları gibi yerleşim yapısını etkileyecek boyutlarda olmamış, yalnız 1892'deki Köyiçi yangınında 166 hane yanmıştır. 1894'teki İstanbul depremi de Beşiktaş'ta az tahribat yapmış, Sinan Paşa Camii ile Beşiktaş İskelesi Camii'nin minareleri yıkılmış, Beşiktaş Merkez Karakolu'nun çatısı çökmüş, duvarları çatlamış, Beşiktaş Merkez Rüşdiyesi'nin de duvarları çatlamış, sıvaları dökülmüş ve camları kırılmıştır. Evlerdeki yıkımda da toplam dört kişi ölmüştür. Deprem Ortaköy'de daha etkili olmuş, Ortaköy Camii hayli zedelenmiş, minarelerin alemleri devrilmiş, deniz içinde yarıklar oluşmuştur. Beşiktaş'ın "Dersaadet'te bir payitaht" olmasının bir sonucu da burada yaşanan siyasal olaylardır.
Sultan Abdülaziz başını Midhat Paşa ile Serasker Hüseyin Avni Paşa'nın çektiği bir grup asker-sivil yüksek devlet görevlisinin ittifakıyla 30 Mayıs 1876'da Dolmabahçe Sarayı kuşatılarak tahttan indirildi ve 4 Haziran 1876'da da gözaltında tutulduğu Fer'iye saraylarının sonuncusundaki (bugünkü Kabataş Lisesi) odasında intihar etti. Ardından tahta çıkartılan V. Murad'ın da aklî dengesinin yerinde olmadığı gerekçesiyle yine aynı grup tarafından 31 Ağustos 1876'da padişahlığına son verildi. Kanun-ı Esasi'yi ilan sözü üzerine tahta geçen II. Abdülhamid'in saltanatının ilk iki yılı da olaylarla dolu geçti. Bunların Beşiktaş'ta yaşananı tarihe "Çırağan Olayı" olarak geçmiştir. 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı'nda yaşanan yenilginin ve padişahın Meclis-i Meb'usan'ı http://www.istanbul.gov.tr/Portals/I...tas/besik6.jpg kapatıp anayasayı askıya almasının yarattığı kötümserlik ortamında Ali Suavi'nin önderliğinde çoğu Rumeli göçmenlerinden oluşan küçük bir topluluk 20 Mayıs 1878'de denizden Çırağan Sarayı'na girerek V. Murad'ı yeniden tahta geçirme girişiminde bulundular. Beşiktaş Muhafızı Yedi-Sekiz Hasan Paşa'nın olay yerine gelmesiyle çıkan çatışmada başta Ali Suavi olmak üzere pek çok kişi öldü. Bir diğer önemli olay da 20. yy'ın hemen başında (21 Temmuz 1905 ) yaşanan "Bomba Olayı"dır. Ermeni komitecilerince düzenlenen ve Cuma Selâmlığı için Yıldız Camii'ne gelen II. Abdülhamid'i öldürmeyi amaçlayan bu suikast girişiminde padişaha bir şey olmamış, çevresinde bulunanlardan 26 kişi ölmüş, 58 kişi de yaralanmıştır. 19. yy'da Beşiktaş önemli bir kültürel oluşuma da ev sahipliği etmiştir. Beşiktaş ve Ortaköy'de oturan bir grup aydının 1815 sonlarından başlayarak düzenli biçimde bir araya gelmeleriyle oluşan bu harekete "Beşiktaş Cemiyet-i İlmiyesi" denmiştir. Tarih, din, felsefe, pozitif bilimler ve edebiyat alanında düşünce alışverişinde bulunmayı, ayrıca öğrenci yetiştirmeyi de amaçlayan bu topluluk dönemine göre hür ve ileri düşünceli kişilerden oluşmaktaydı. Osmanlı tarihinde resmî bir kurum dışında örgütlenmiş ilk bilim ve düşünce hareketi olan Beşiktaş Cemiyet-i İlmiyesi ne yazık ki 1826'da Yeniçeri Ocağı'nın kaldırıldığı ortamda Bektaşilik ve dinsizlikle suçlanarak dağılmak zorunda kalmış, üyelerinin bir bölüğü de sürgüne gönderilmiştir. Osmanlı tarihinin son dönemi sayılan II. Meşrutiyet (1908-1918) ve Mütareke (1918-1922) yılları tüm ülke ve başkent İstanbul kadar Beşiktaş için de çoğu acı olaylarla dolu geçmiştir.
Beşiktaş gene saraylar semtidir, ama 1908'de II. Meşrutiyet'in ilanı, 1909'da yaşanan 31 Mart Ayaklanması'nın ardından II. Abdülhamid'in Yıldız Sarayı'nda tahtında indirilip sürgüne gönderilmesiyle yönetim merkezi olma niteliğini, özel konumunu yitirmiştir. II. Meşrutiyet'in ilanıyla çoğu Beşiktaş'ta oturan II. Abdülhamid dönemi ricalinin de ayrıcalıklı yaşamları son bulmuş, bunların da bir bölüğü sürgün edilmiştir. Yeni padişah V. Mehmed (Reşad) Dolmabahçe Sarayı'nda bir meşrutiyet padişahı olarak yaşamış, yönetim erki yeniden Bâbıâli'ye geçmiştir. I. Dünya Savaşı ( 1914-1918 ) gitikçe ağırlaşan sıkıntılarla sürüp gitmişken, yenilginin ardından gelen Mütareke yılları ise İstanbul halkı için ilk kez tattığı işgal acısıyla birlikte direniş ruhunun da canlandığı dönem olmuştur. Beşiktaş halkı da Anadolu'da başlayan ulusal direniş hareketine hem insan kaynaklarını (özellikle denizciler) seferber ederek, hem de silah ve mühimmat kaçırılması (özellikle Maçka Silahhanesi ve Yıldız Muhabere Deposu'ndan) işine örgütlü olarak katılmıştır.Bu karanlık dönem zaferle sona ererken 17 Kasım 1922'de son padişah " VI. Mehmed (Vahdeddin) Yıldız Sarayı'ndan gizlice çıkıp Tophane rıhtımından açıkta bekleyen bir İngiliz zırhlısına geçerek kaçmış, ertesi yıl 2 Ekim 1923'te son işgal kuvvetleri de gene Dolmabahçe rıhtımında düzenlenen bir törenle İstanbul'u terk etmişlerdir.
CUMHURİYET'TEN BUGÜNE
29 Ekim 1923'te cumhuriyet ilan edildiğinde Beşiktaş kentin Beyoğlu yakasının bir parçası durumundaydı. Yönetsel bakımdan da Beyoğlu Mutasarrıflığı'na bağlıydı. Ama İstanbul artık eski İstanbul değildi. 470 yıl süren başkentlik ayrıcalığını yitirmiş, I. Dünya Savaşı ve Mütareke yıllarının yarattığı yıkım kentin yaşamını her yönüyle etkilemişti. Gene de ülkenin en büyük kentiydi, en önemli ekonomik ve kültürel merkezdi, ama bu sadece geçmişin mirasıydı. Cumhuriyet'in ilk 15 yılı yani Atatürk dönemi boyunca yeni rejim kentsel gelişmede ağırlığı başkent Ankara'nın yaratılmasına ve İzmir gibi maddi yönden de yıkıma uğramış kentlerin imarına vermişti. İstanbul ise kendi yağıyla kavrulmaya çalışıyordu. Beşiktaş bu ortamdan en çok etkilenmiş semtlerden biridir.
Önce 3 Mart ,1924'te hilafetin kaldırılması ve Osmanlı hanedanı mensuplarının yurt dışına çıkartılmalarıyla saraylar ve Beşiktaş'tan Arnavutköy'e kadar kıyı boyunca sıralanan sahilsaraylar ve yalılar boşalmış, bunların kimi kamu kurumlarına verilmiş, kimi depo ve okul olarak kullanılmaya başlanmış, kimi de yıkılmıştır. Eski devrin ricaline ait konaklar da benzer akıbete uğramış, konak düzeninin çökmesiyle birlikte kimi bölük bölük kiraya verilmiş, kimi terk edilmiş, kimi de yanmış ya da yıkılmıştır. Saraylarda ve konaklarda çalışan "saraylı" ve "bendegân" denilen çoğu Beşiktaş'la ilintili birçok kişi de artık semtin birer fakiri olarak yaşamlarını sürdürmeye başlamıştır. Bu gelişmelere bağlı olarak Beşiktaş'taki ticari hayatıda sarsıntı geçirmiştir. Beşiktaş'ın çehresini değiştiren http://www.istanbul.gov.tr/Portals/I...tas/besik7.jpgilk girişimler Lütfi Kırdar'ın belediye başkanlığı döneminde (8 Aralık 1938-24 Ocak 1949) başlamıştır. Lütfi Kırdar Fransız şehir plancısı H. Prost'a hazırlatılan ve 1939'da onaylanan nâzım plan doğrultusunda kentte geniş çaplı bir imar hareketine girişti. Bulvarlar açmak, meydanlar oluşturmak, mevcut yolları genişletmek ve iyileştirmek, yeşil alanları düzenlemek, rekreasyon alanları yaratmak, su, elektrik, ulaşım gibi temel belediye hizmetlerinde nicelik ve nitelik bakımından artışlar sağlamak ve kente Cumhuriyet'in simgesi olacak anıtsal yapılar kazandırmak olarak özetlenebilecek temel ilkeler doğrultusundaki bu hareketin Beşiktaş'ta bıraktığı izler şöyle sıralanabilir: Dolmabahçe'den Rumelihisarı'na uzanan ve ilçeyi kente bağlayan ana yol ile Zincirlikuyu-Beşiktaş yolu ve semtin iç kesimlerini ana yola bağlayan Ihlamurdere Caddesi'nin niteliği yükseltilmiştir. Beşiktaş İskelesi'nin arkasında bulunan sokaklar istimlâk edilerek Barbaros Meydanı açılmış, önündeki şebekeli duvar kaldırılarak Barbaros Hayreddin Paşa Türbesi ortaya çıkartılmış, meydanın kenarına da Barbaros Anıtı yapılmıştır. Abbas Ağa Camii'nin üst yanında bulunan ve mahalle dokusu içinde kalan Abbasağa Mezarlığı kaldırılarak park olarak düzenlenmiştir.
Ama buradaki mezar taşları üzerinde hiçbir inceleme yapılmadan ortadan kaldırıldığı için Beşiktaş tarihinin bu çok önemli belgeleri yok olup gitmiştir. Aynı şekilde Spor Caddesi'ni Maçka'ya bağlayan kavşağın solunda yer alan Maçka Mezarlığı'nın bir bölümü de yolu genişletmek amacıyla kaldırılmıştır. Gene bu dönemde Taşlık Parkı ile Vişnezade Parkı oluşturulmuş, Yıldız Sarayı'nın dış bahçesi, içindeki Çadır Köşkü ve Malta Köşkü ile birlikte satın alınarak Yıldız Parkı haline getirilmiştir. Dolmabahçe'den Nişantaşı'na uzanan vadi de park olarak düzenlenirken Dolmabahçe'yi Maçka'ya bağlayan Bayıldım Yokuşu bir seyir terası halinde yenilenmiştir.

imparator 14-02-2007 11:40

Denizden bakıldığında, Dolmabahçe Sarayı'nın biraz ilerisinde, iskelesi ve geçtiğimiz yıllarda dikilen yüksek ve parlak anıtı ile dikkatinizi çekecektir mutlaka... Beşiktaş da, İstanbul'un en merkezi semtlerinden birisi. Beşiktaş'taysanız eğer, İstanbul'un dört bir yanına ulaşabilirsiniz demektir. İster vapurla, ister otobüsle, ister dolmuşla, ister taksiyle...
Açıldı yine gonce-i gül-zâr-ı Beşiktaş
Mânend-i cinân oldu çemen-zâr-ı Beşiktaş
Dil-teşne-i hicranı olur vaslla şâd-âb
Sîr-âb eder atşânını enhâr-ı Beşiktaş
Gördüm o mehi zîr-i dıraht-ı emelimde
Aks etdi rûh-ı âline gül-nâr-ı Beşiktaş
Yahyâ-yı Beşiktaşı ziyaret edelim gel
Oldur sebeb-i zînet-i kûhsâr-ı Beşiktaş
Gel Ahmed-i Turanı dahî eyle ziyaret
Hakka ki odur bâis-i envâr-ı Beşiktaş
Agûş-ı mahabbetde yer etti dil-i zâre
Şad eyledi tıfl-ı dîli dil-dar-ı Beşiktaş
Gül-geşt edelim yâr ile pîrâmen-i deşti
Zeyn etdi çemen sahnını ezhâr-ı Beşiktaş
Rû-mâl edelim hâk-i der-i Şeyh Rıza'ya
Tâ keşf-i cemâl eyleye ruhsâr-ı Beşiktaş
Beşiktaş, İstanbul’un Avrupa yakasında, Boğaz kıyısında bir ilçedir. Doğusundan İstanbul Boğazı, kuzeyinden Sarıyer İlçesi, batısından Şişli İlçesi, güneyinden ise Beyoğlu İlçesi ile çevrelenmiştir. 28 mahallesi vardır, bunlar; Abbasağa, Akatlar, Arnavutköy, Balmumcu, Bebek, Cihannüma, Dikilitaş, Gayrettepe, Etiler, Konaklar, Kuruçeşme, Kültür, Levazım, Levent, Mecidiye, Muradiye, Nisbetiye, Ortaköy, Sinanpaşa, Türkali, Vişnezade, Yıldız adlarını taşır. Beşiktaş merkezi, sahilde, Ortaköy ve Kabataş arasındadır.

imparator 14-02-2007 11:41

Beşiktaş ismi
Beşiktaş ilçesinin adı çok eski zamanlarda "taş beşik" anlamındaki "Kune Petro" idi. Ünlü seyyahlarımızdan Evliya Çelebi; "Şehrin bulunduğu yerde çok eskiden büyük bir kilise kuran ‘Yaşla’ adlı bir papazdan ve İsa'nın çocukluğunda yıkandığı, Kudüs'ten getirtilen taş bir tekneden" bahseder. Bu taş tekne daha sonra kiliseye konarak "beşik taşı" adını almıştır.
Öte yandan, diğer tarihçiler, gemilerini bağlamak için Hızır Hayrettin Paşa'nın bu sahile beş tane direk diktiğini, bu nedenden ötürü buraya "beştaş" adının verildiğini, daha sonraki tarihlerde de bu kelimenin değişikliğe uğrayarak "Beşiktaş" olduğunu yazmışlardır.
Prof. Cavit Baysun ise; "Türk donanması ile sıkı bir ilişkisi olan Beşiktaş'ta, sahil üzerindeki taş sütunlar civarında gemi beşiği bulunduğunu ve bu sebeple bu sütunlara “Beşiktaşı” denildiğini daha sonraları kasabanın adı haline gelen Beşiktaşı deyiminin gitgide halk ağzında “Beşiktaş” olarak söylenmeye başlandığını kabul etmektedir."
Beşiktaş tarihi
Beşiktaş'ın kuruluş tarihi eski devirlere kadar uzanır. İlkçağ'da, Argonaues şefi Jason, Colchide'ye giderken, burada karaya çıkmıştı. Bu sebepten buraya “Jasonion” adı verilmişti. Kasabaya sonraları “Şergion” dendi. Aleksion Komnenos, Isaac'ı, buraya sürmüş ve İstanbul'u 1240'da almaya gelen Dandolo kumandasındaki Venedikliler'in bir kısmı burada karaya çıkmışlardı.
Beşiktaş'ın İstanbul'un fethi sırasındaki adı ise “Diplokionion” idi. Diplokionion çifte sütun anlamına gelir. Bu sütunları Bizanslı Yorgir Kodinos şöyle anlatmaktadır:
"İstanbul'un ihtişam ve zenginliği, Marmara Denizi'nin Asya sahilini süsleyen büyük ve muhteşem manastır ve binaları Dinyeper ve Volga’da yaşayan halkın ilgisini çekerdi. Bunlar balıklarını satmak için Bizans'a geldikleri zaman burayı yağmalamaya bayılırdı. Bu nedenle İstanbul halkı bunlardan daima şikayetçi olmuştur. Bu çapulcuların en büyük saldırısı 914'te oldu. Ruslar on bir kayık ile geldiler. Jayner adındaki başbuğları ile Boğaz'a girdiler ve Boğaz'ın her iki sahilinde bulunan binaları yaktılar, her şeyi alıp götürdüler. O zaman Bizans donanması, Anadolu sahillerindeki Arap saldırılarını durdurmakla uğraşıyordu. İstanbul'da Haliç içerisindeki Kozmidion (şimdiki Eyüp civarı) tersanesinde eski on beş kadırga bulunuyordu. Bunlarla Bizans imparatorunun başmabeyincisi Teifanis, Karadeniz fenerinde konaklayan Rus kayıklarının çoğunu Rum ateşiyle yakmıştı. İşte kazanılan bu zafer üzerine Bizanslılar, hatıra olarak Kabataş'ta iki sütun dikmişlerdi.”
İstanbul II. Mehmed tarafından kuşatıldığı zaman Baltaoğlu Süleyman Bey kumandasındaki Türk donanması, o sırada küçük bir Rum köyü olan ve bir de kilisesi bulunan Beşiktaş önlerinde demirlemişti.

imparator 14-02-2007 11:42

Kürşat Ekrem Uykucu, semtin Türkler zamanındaki durumunu şu şekilde ifade eder:
"İstanbul'un fethinden sonra Fatih Sultan Mehmed, Beşiktaş'ta iskan hareketine başladı. Fatih'in ekmekçibaşısı Ali Ağa'ya ait bir mescit ile tuzcubaşısına ait bir türbe bu dönem eserleri arasındadır.
Kanuni Sultan Süleyman zamanında Beşiktaş, daha da gelişti. Bu devirde kasabanın sağında, bu günkü Dolmabahçe'nin yerinde bulunan ve Bizanslılar zamanında “Pentecontarion” diye adlandırılan koyda, Bektaşilerden Karaabalı Mehmet Baba denizden bir kısım yer doldurmuştu. Zamanla meyve ve servi ağaçları dikilen bu bahçe “Karaabalı Bahçesi” diye ün kazandı. Daha sonra bu halk ağzında Karabali şekline girdi. Aynı devirde Beşiktaş'ın Karabali bahçesiyle sonuçlandığı yerde bulunan bir iskeleye de “Arap İskelesi” adı verildi. Buraya 16. yüzyılın başlarında yaşamış olan Mustafa Efendi bir mescit yaptırmıştı.
Kanuni Sultan Süleyman zamanında yapılan bir plan uyarınca, yeniden kurulan Beşiktaş, II. Selim'in devrinde daha çok önem kazandı.
Zaman zaman esir pazarları da kurulduğu bilinen Barbaros Türbesi civarına “Deve Meydanı” adı verildi. Buna sebep Rumeli'nin Anadolu ile ulaşımını sağlayan deve kervanlarının güzergahının başlangıç yeri burası olması idi. Sonraları Beşiktaş, Osmanlı Devleti'nde, Rumeli'den Anadolu'ya ve Anadolu'dan Rumeli'ye gönderilen askerlerin Üsküdar'a geçiş yeri olmuştur.
Yine bu devirde Beşiktaş'ta iskan edilen diğer bir yer de bu günkü Yahya Efendi bölgesi idi. Trabzon'da doğan ve Kanuni Süleyman'ın süt kardeşi olan Yahya Efendi buraya yerleşti. Kanuni Sultan Süleyman bir çok kere Efendi'yi şehre davet etti. Ancak o gelmek istemedi. Bunun üzerine Padişah bu bölgeyi Yahya Efendi'ye bağışladı. Kendi mimarını Beşiktaş'a göndererek tek katlı ve bir çok odalı ahşap bir bina yaptırdı. Sonradan Yahya Efendi burada bir mescit, bir çeşme ve deniz kıyısına kadar uzanan sahada da bir bostan meydana getirecekti. Şeyhlerini izleyen Yahya Efendi taraftarları da Beşiktaş'ta yerleştiler. Böylece Beşiktaş'ın nüfusu birden artmaya başladı."
17. yüzyılda Beşiktaş, bugünkü Abbas Ağa sırtlarına doğru yayılmaya başlamıştı. Arap İskelesi ile Beşiktaş deresi arasındaki sahil, padişahlara ait çeşitli köşkler kurularak süslenmişti. 17. yüzyılın başlarında Beşiktaş'ta Arap İskelesi ile Beşiktaş Deresi arasındaki Kılıç Ali Mahallesi’nde de bugünkü Aşariye Camii yerinde Çığalazade Yusuf Sinan Paşa, bir mescit yaptırmıştı.
Bu yüzyılın başlarında yaptırılan diğer bir mescit de kaptan İbrahim Ağa tarafından bugünkü Akaretler’de Sinan Paşa Köprüsü Sokağı’ndaki caminin yerinde kurulmuştur. Beşiktaş'ın bu yüzyılda imarı gittikçe hızlandı. 1664'te ünlü Şeyhülislamlardan Zekeriya Efendi'nin torunu, Vişne lakabı ile ün kazanan Lütfullah Efendi'nin oğlu, Kazaskerlerden Mehmet İzzet Efendi "Vişnezade Mescidi”ni yaptırdı. Bu mescidin etrafında daha sonraları bugünkü Vişne Mahallesi meydana gelmiştir.
Beşiktaş'in bu yüzyılın ikinci yarısında imar edilen diğer bir bölgesi de bu günkü Abbas Ağa sırtlarıdır. Semte Abbas Ağa adı verilmesinin sebebi bu yüzyılda IV. Mehmed'in darüssaade ağası Abbas Ağa'nın buraya bir cami yaptırması dolayısıyladır.

imparator 14-02-2007 11:42

Cumhuriyet döneminde semtin görünümü bir hayli değişti. 1939'da Abbas Ağa Mezarlığı kaldırılarak yerinde bir park vücuda getirildi. Aynı tarihlerde Barbaros Türbesi civarı da düzene konulmaya başlandı. Hükümetçe verilen bir karar üzerine Belediye tarafından burada pek çok dükkan istimlak edildi. Bu arada türbenin avlu duvarına bitişik bulunan III. Osman'ın kızlarağası Ebukuf Ahmet Ağa'nın hayratı olan 1759 tarihli bir çeşme ile Mihrişah Valide Çeşmesi ortadan kaldırılmıştır. Yine Beşiktaş muhafızı Hasan Paşa'nın türbesi de kaldırılarak Yahya Efendi Türbesi'ne taşındı. Yıldız'da saat kulesi karşısında Yaveran dairesi duvarına bitişik Bezmialem Valide Sultan Çeşmesi yerinden kaldırılarak Topkapı’da Maltepe-Rami yollarının birleştiği noktaya götürüldü.
Beşiktaş semti üzerinde gerçekleştirilen bütün bu son dönem değişiklik veya yıkımlar yanında, semtte şimdilerde unutulmuş olan bir de tayyare, bugünkü ifadeyle uçak fabrikası bulunmaktaydı. Semtin deniz kıyısı üzerinde kurulmuş olan tayyare fabrikası; İstanbul’un Cumhuriyet dönemi ilk havaalanı olan Yeşilköy (Atatürk) Havaalanın da kurucusu Nuri Demirağ tarafından inşa edilmişti. Buradan üretilen uçaklar Afganistan, Pakistan, İran, Bulgaristan, Almanya ve bir çok Avrupa ülkesine satılmaktaydı. İnönü dönemiyle hem Türkiye hem de Beşiktaş bu fabrikasını kaybetti. Bugün Beşiktaş Kaymakamlığı ve Kadıköy Vapur İskelesi’ne giderken boş, harap ve büyük kütlesel bina da eski tütün depolarıdır. Eski bir konağın bulunduğu bu yere, konağın yanması üzerine Cumhuriyet’in başlarında bir tütün deposu inşa edilmiştir.
Semt merkezinde Barbaros dendiğinde deniz manzaralı büyük bir kahvehane akla gelirdi. Şimdilerde bir restoran olarak kullanılan bina bir dönemler de üniversite binası idi. Halen de hemen bitişiğinde kiracı olarak Mimar Sinan Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi binası bulunmaktadır. 1960’lı yılların sonunda devlet üniversitelerine giremeyen varlıklı aile çocuklarının rağbet ettiği özel üniversiteler kurulmuştu. 1970’lı yılların başında bu özel üniversiteler anayasanın eğitim eşitliğine ters düştüğü için kapatılmıştır. Beşiktaş Mimarlık Okulu da bunlardan biri idi. Özel üniversiteler yasaklanınca semtin üniversitesi de Mimar Sinan Devlet Güzel Sanatlar Akademisi’ne (bugünkü Mimar Sinan Üniversitesi) bağlanmıştır. Sonraları bu bina kahvehane olmuş, buradan mezun olanlar da devlet üniversitelerine hoca olmuştur.
Zamanla her şey değişiyor. Beşiktaş semti de hızla kabuk değiştiriyor. Otuz yıl öncesinin sakin semti, şimdilerde İstanbul’un trafik akışı içerisinde önemli bir geçiş noktası. Ihlamur bölgesi birer piknik alanı olarak göz alabildiğince Mecidiyeköy’e kadar boş iken şimdilerde bir bina yığını halinde. Tarihi güzelliklerinin bir kısmını bu şekilde kaybeden Beşiktaş, bugünün İstanbulu içerisinde şehrin diğer semtleri gibi düzensiz yerleşmenin de kurbanı olmuş durumdadır.
Akaretler
Beşiktaş ve Maçka arasında, bulunduğu semte adını veren Akaretler sıra ev grubu, Şair Nedim ve Spor Caddelerinin çatalağzı biçiminde birleştikleri bölgede ve eğimli arazide kurulmuştur. Akaretler, "sıra ev" olarak adlandırılan konut tipinin İstanbul'daki en önemli örneğidir. Yapımına Ocak 1875'te irade-i hümayunla başlanan evlerin mimarı Sarkis Balyan'dır.
Bu evler kira konutu olarak tasarlanmış ve bunlardan elde edilecek gelirle Aziziye Camii'nin yapılması planlanmıştır. Akaretler, 133 konut birimini ihtiva eder. 1992'de Apart-otele dönüştürülmesine karar verilen evlerin restorasyon çalışmaları devam etmektedir.*
Beşiktaş’ta eserler

imparator 14-02-2007 11:42

Müzeler
Resim ve Heykel Müzesi
Atatürk'ün emriyle Resim ve Heykel Müzesi, Dolmabahçe Sarayı veliaht dairesinde düzenlenerek 20 Eylül 1937'de açıldı. Müze, Devlet Güzel Sanatlar Akademisi Müdürlüğü’ne bağlı olarak ayrı bir müdürlükle yönetilir.
Deniz Müzesi
Türk Deniz Kuvvetleri Müzesi -eski maliye binası- Osmanlı döneminden itibaren deniz fen ve sanatını içeren tarihten başlayarak bir çok tarihi belgeyi bünyesinde saklayan, Türkiye’nin önemli bir müzesidir. Müze, semtin iskeleleri karşısında başlayarak Beşiktaş'ta Barbaros Hayrettin Paşa Türbesi’ne kadar uzanmaktadır.
Deniz Müzesi tarih, sanat ve tekne yapı tekniği bakımından, dünyada eşine rastlanmayan bir koleksiyonu barındırır. Tarihi saltanat kadırgası ve öteki büyük yapılı tekneler yerin yetersizliği nedeni ile bu gün ziyaretçilere gösterilmemektedir. Müzede bulunan, Osmanlı padişahı IV. Mehmed'in Boğaziçi gezilerinde kullanılan kadırga, zamanının pek sanatkarane inşa edilmiş bir şaheseridir. O zamanlar bu sanatta çok ilerde bulunan Venedik ve İspanyollar'ın da hayranlıklarını saklayamadıkları bu kadırga, Türklerin sahip olduğu ince zevki tanıtması bakımından önemlidir.
Türbeler
Barbaros Hayreddin Paşa Türbesi
Beşiktaş'ta, Sinan Paşa Camii karşısındaki türbeyi Mimar Sinan yapmıştır. Sekiz köşeli, tek kubbeli ve alt üst pencerelidir. Sandukanın üstüne yukardan asılmış ve üzerinde Zülfikar resmi bulunan yeşil zemin ipekli kumaştan yapılmış bir sancak bulunmakladır.
Tuzbaba Türbesi
Türkali Mahallesi'nde, Uzunova Caddesi'nde bulunur. Fatih Sultan Mehmed'in Tuzcubaşısı’na ait olan türbe, kare planlı ve üzeri basık kubbeli bir yapıdır. Kapısı güney duvarında bulunmaktadır. Ayrıca kuzey ve güney duvarlarında bir, batı duvarında ise üç tane pencere vardır. Türbenin içinde sadece merhumun ahşap sandukası bulunur. Ramazan ayı içerisinde önemli bir yer kabul edilerek ziyaret edilir.
Yahya Efendi Türbesi
Yahya Efendi’ye büyük sevgi ve saygısı olan II. Selim tarafından, kabrinin üzerine yaptırılmıştır. Mimar Sinan tarafından kare bir plan üzerine tek kubbeli olarak yapılmıştır. Türbede Yahya Efendi'den başka karısı Şerife ve annesi Afife Hatunlarla oğlu Ali ve diğer şeyhler ve bazı sultanlar gömülüdür.

imparator 14-02-2007 11:43

Camiler
Abbas Ağa Camii
Beşiktaş'ta Abbasağa Mahallesi’nde Darüssaade Ağası (Kızlar Ağası) Abbas Ağa tarafından 1655'te kuruldu. II. Mahmud zamanında tamir edildi. Duvarları kagir ve çatısı ahşap olan camide Hünkar mahfili vardır. Caminin yanında 1637 tarihli çeşme bulunur.
Sinan Paşa Camii
Beşiktaş İskelesi karşısındadır. Kurucusu 1548-1550'de Kaptan-ı Derya olan 1553'te ölen Vezir Sinan Paşa'dır. Mimar Sinan'ın eseri olan bu cami dikdörtgen bir plan üzerine oturtulmuştur. Merkezi kubbe kemerlerle altı köşeli bir şekilde sütunlara dayandırılmış olup iki yanda ikişer kubbe bulunur. Kurulduğundan bu yana çeşitli tarihlerde onarım görmüştür. Mabedin son cemaat yerini medrese çevreler. Tek minareli olan caminin Hünkar mahfili yıkılmıştır.
Sinan Paşa Camii Şadırvanı
1555'te Sinan Paşa tarafından yaptırılmıştır. Sinan Paşa Şadırvanı'nın üstü havuzdaki suyun kirlenmemesi için mermer eteklikle kapatılmıştır. Mermer eteklik ve sütun başlıkları 16. yüzyıl Osmanlı işçiliğinin en güzel örneklerinden biridir.
Orhaniye Kışlası Camii
Yıldız Sarayı'nın arkasındadır. II. Abdülhamid tarafından 1884'te kışlanın ortasında tek kubbeli ve minaresi önde olarak yaptırılmıştı.
Yahya Efendi Camii
Yahya Efendi Mahallesi’ndedir. Yahya Efendi tarafından kurdurulmuştur. Camide Hünkar ve Müezzin mahfilleri vardır. Minberini Validezade Ahmet Efendi yapmış, Abdülaziz ve II. Abdülhamid camiyi onartmıştır.
Yahya Efendi Tekkesi
Yıldız Mahallesi'nde, Çırağan Caddesi'ne bağlanan Yahya Efendi Çıkmazı’nda bulunur.
Döneminin alim ve mutasavvıflarından olan Şeyh Yahya Efendi, Kanuni Sultan Süleyman tarafından kendisine tahsis edilen arazide, bir külliye niteliğindeki bu tekkeyi tesis ettirmiştir.
Şeyh Efendi'nin 1570'teki vefatını takiben, kendisine büyük saygısı ve sevgisi olan II. Selim, kabri üzerine bir türbe yaptırmakla kalmamış, aynı zamanda tekkeyi genişleterek yeniden inşa da ettirmiştir. II. Abdülhamid döneminde tekkenin mensubu olan Hacı Mahmut Efendi, 1901'de binanın cümle kapısına bitişik bir kütüphane yaptırmış, 1903'te de tekkeye çıkan yokuş üzerindeki çeşmeyi yeniletmiştir.
Bina, 1925'te tekkelerin kapatılmasından sonra cami olarak kullanılmıştır.
Adı geçen kütüphane, tek katlı, dikdörtgen planlı, basit bir yapıdır. Cümle kapısını izleyen ve iki taraftan hazire ile kuşatılmış olan yolun sonunda, tekkenin ana binası bulunur.*
Dolmabahçe Camii (Bezmialem Valide Sultan Camii)
Dört duvarı Valide Sultan zamanında yapılan cami Sultan Abdülmecid tarafından tamamlanmıştır. Caminin, kurdurucusu II. Mahmud'un hanımı Bezmialem Sultan’dır. Mimarı Sarkis Balyan Kalfa’dır.
İnşaat 1852'de başlayıp bir yılda tamamlanmıştır. Bina ampir ve barok melez üsluptadır. Kare bir planda olan cami yüksek tek kubbelidir. Önünde çeşitli odalardan meydana gelen Hünkar dairesi bulunur.

imparator 14-02-2007 11:43

Bezmialem Valide Sultan Çeşmesi
1839 yılında Sultan Abdülmecid tarafından annesi adına yaptırılan bu çeşme Beşiktaş-Maçka arasında, Spor Caddesi yolu üzerindedir. Ayna taşı üzerindeki kabartma süsleri ve çeşitli motifleriyle dikkati çeker. Kitabeleri o devrin ünlü şairlerinden Şükrü ve Ziver Efendilere aittir.
Dolmabahçe
Dolmabahçe, İstanbul'un geçmişi ile şimdiki zamanını kucaklaştıran ünlü semtlerden biridir. Fatih donanmaları ilk kez burada karaya ayak basmıştır. Dolmabahçe semti, bir söylentiye göre, I. Ahmed diğer bir söylentiye göre de II. Osman zamanında körfez doldurularak denizden kazanılan toprak parçasıdır.
Dolmabahçe Sarayı
Beşiktaş'taki Dolmabahçe Caddesi üzerindedir. Önceleri “Beşiktaş Saray-ı Hümayun”u adıyla anılmıştır.
Dolmabahçe Sarayı, kara tarafında yüksek duvarlarla çevrilidir. Bugün kapılarının açıldığı bahçeler içinde geniş cephesini denize veren "L" biçiminde bir ana yapıdan oluşmaktadır. Bundan başka ayrı bir küçük saray olan Veliaht Dairesi ile Mefruşat ve Muhafızlar Dairesi, Hareket Köşkleri, Camlı Köşk ve diğer küçük pavyonlar bahçenin içindedir.
Saray bahçeleri dört bölümde düzenlenmiştir. Ön bahçe, kareye yakın bir dikdörtgen biçimindedir. Ana yapı, kıyı boyunca denize paraleldir.
Sarayın hünkar dairesi bölümündeki iki büyük salon, dekorasyonlarının hakim renginden ötürü "Mavi Salon" ve "Pembe Salon" olarak anılmaktadır.
Dolmabahçe Saat Kulesi
Dolmabahçe Sarayı'nın saltanat kapısı ve Dolmabahçe Camii arasında bulunur. II. Abdülhamid tarafından 1890-1894 arasında yaptırılmıştır.
Kulenin mimarı olarak çeşitli kaynaklarda Balyan ailesinin değişik üyeleri gösterilir. Kulenin yüksekliği 30 metreye yakındır. Her katta biraz daha daralarak yükselir. 94 basamaklı spiral bir taş merdivenle çıkılır.*
Dolmabahçe'ye dair bir hatıra
Çelik Gülersoy, Dolmabahçe'ye dair bir hatırasını şu şekilde ifade ediyor:
"İstanbul'a geldiğimiz 1933 yılında kısa bir süre, Kariye'de oturmuşuz. Az sonra da "daha havadar" bir semt olan Yıldız'a taşınmışız. O tepeye çıkış gerekçemiz, bu: Havadar oluşu. Yalnız tepeye, hiçbir "vesait-i nakliye" çıkmıyor. Beşiktaş'a kadar tramvayla geleceksin. Orada inip, çarşı içinden "Maşuklar Yokuşu'na" tırmanacaksın.

özgür_1903 14-02-2007 11:43

Siyah & Beyaz BEŞİKTAŞ



imparator 14-02-2007 11:43

"Mütekait yüzbaşı peder", İstanbul tarafından gelirken, tramvaydan Beşiktaş'ta değil, iki durak önce Kabataş'ta inip, oradan ötesini yaya gidermiş. Mevsim yaz ise, sırtında tiril tiril sadakor elbisesi, boynunda papyonu, elinde bastonu, sarayın arkasındaki yol boyunca, ağır ağır yürürmüş. Bu dizi ağaçları o kadar seviyor. Gelir, anneme de anlatırmış, o gün yaptıklarını, tekaüt maaşını nasıl kırdırdığını, Fatih'teki konakta valdesini nasıl ziyaret ettiğini, Bahçekapısı'ndaki Orozdibak'tan ne aldığını kısa geçer, illa da uzun uzun, o serin yolun yaz sıcağında kendisini nasıl açtığını, güneş vurmuş yemyeşil dalların tepede nasıl da ışıdığını, bir masal gibi nakledermiş.
Onun yürüdüğü yıllarda bu cadde, gerçekten bir masal bahçesi halindeydi. 15-20 dakikada bir tramvay, ancak geçer gider; belki saatte bir de, bu sahnede bir otomobil gözükürdü. Lastik pompa kornası ile van-van ederek ve parke taşları üzerinde biraz hoplayarak o da kayboldu mu, o ulu ağaçlar, serin gölgeler ve kuş sesleri, artık hepten sizin olurdu. Bu zevki, aklım erdiği yıllarda, dolu dolu ben de yaşadım çünkü.
1940'lar sonunda okulum, Ayazpaşa yamacındaki "Beyoğlu Erkek Lisesi" idi. Evimiz gene Yıldız'da. Çoğu gün tramvaya binmez, özellikle dönüşleri, buradan geçerdim. Beni 1935'te ben 5 yaşındayken bırakıp gitmiş babamı düşünerek, gökten tepeme yağan o serin ve yemyeşil gölgeleri yudum yudum içerek, kuş cıvıltılarını ruhuma sindirerek 40'larda o yoldan yürüyenler, ancak birkaç kişi olurduk.
Ama bu ağaç tüneli ile asıl başbaşa kalışım, bir kış gecesine rastlar. 1956 yılının kışı çok şiddetli olmuştu. Birçok günler dolu dolu yağan kar, sonunda yaşamı durdurdu. Taşıtlar işlemez oldu. Askeri kamyonlar halkı taşıdı. Şubat ayının bir akşamı, Tepebaşı'ndaki bürodan dönüyorum. Taksim Meydanı karlı bir çöle benziyor. Göz, gözü görmüyor. Kurumun adını verdiğim bir polis, zorla bir taksiyi çevirerek beni bindirdi. Ayazpaşa'dan indik. Ortalıkta polis kalmayınca, adam beni Dolmabahçe Meydanı'nda bıraktı. Karaköy'e savuştu gitti.
Hayatımda bunun kadar şükrettiğim bir aksilik ve de bir yalnızlık bilemiyorum.
Bütün Dolmabahçe'de, tek Allah'ın kulu bendim. Sesler durmuş, kar lapa lapa iniyor, Tanrı'ya şükür, lamba direkleri yanıyor ve bizim yol, önümde binbir gece masalı gibi uzanıyor ya da bir Rus ressamının fırçasından çıkma duvar boyu bir tablo gibi açılıyordu. Tipiden değil, resmin güzelliğinden nefesim kesilerek, diz boyu kar altında uzun uzun durup, ağaçlarımızı seyrettim.
O Şubat gecesini şimdi yazarken, burnumun direğinin sızladığını ve gözlerimin buğusundan, satırları iyi göremediğimi eklemek zorundayım.
Yandığım nedir pekiyi? O eski karlı, tatlı kışlar mı? O tenha İstanbul mu? Ya da uçup giden yıllarım mı? Belki bunların hepsi.
Kim eylemiş bu hayrı buraya? Yani bu ağaçları, kim dikmiş?
Umulur ki, Padişah Abdülmecid ya da Mimar Balyan süslemiş olsun, Sarayın arkasını. Romancı Halit Ziya Uşaklıgil ise, politik anılarında, kendisinin diktirdiğini yazar, 1910'ları anlatırken. Her kim ettiyse bu hayrı, makamı cennet olsun.
Ama yeni İstanbul'a ait her yazının, bir feryatla bitmesi kader midir?
Sarayın yöneticisi Mimar İnce, geçen yıl bahsetmişti. Bizim çınarlar, içten içe çürüyormuş! Bir tanesi kaldırıma devrilmiş.
"Ağaçlar ayakta ölür". Bu böyledir ama:
İstanbul'un çınarları, eskiden bin yıldan fazla yaşardı, sonra yine ayakta çürürdü. Eskiden. Yani yollara lök-lök asfalt dökülmeden. Kaldırımlara silme beton çekilmeden. Taşıt selleri, yolu kurşun dumanına boğmadan. Ve hoyrat ve duygusuz evlatları, gaz, ışık, su ve telefon için, döne döne ve bir kez bile aralarında anlaşmadan, ayrı ayrı, yolları kaza boza delik deşik etmeden, önceki zamanlarda.

imparator 14-02-2007 11:44

Yıldız Parkı ve Kasırları
Yıldız Parkı, Beşiktaş ile Ortaköy arasındaki yamaçlar üzerinde oluşturulmuştur. Defne ağaçlarının ve yeşilinin bolluğu ile dikkati çeken parkı, bugün Beşiktaş Semti’nin oksijen kaynağıdır.
Yıldız Parkı'nın tarihinde, özellikle 18. yüzyılda yaşamış olan ve başta lale olmak üzere her türlü çiçeğin tarla halinde ışıklandırılmasına dayanan gece eğlenceleri meşhurdur.
Abdülhamid'in hallinden sonra koruluk, kapılarını herkese kapattı. Günümüzde ise koru halka açık mesire yeri, köşkler ise çay bahçesi ve lokanta olarak kullanıma sunulmuştur.
Yıldız Sarayı
Beşiktaş İlçesi’nde, sahilden başlayarak kuzeybatıya doğru yükselip sırt çizgisine kadar tüm yamacı kaplayan bir bahçe ve koruluk içine yerleşmiş saraylar, köşkler, yönetim, koruma, servis yapıları ve parklar bütünüdür.
Bu bölge Kanuni döneminden (1520-1566) başlayarak padişahlar için bir avlanma yeri olmuştur. Saray arazisi ile ne oranda örtüştüğü kesin olarak bilinmese de "Civan Kapucıbaşı Bahçesi", "Kazancıoğlu Bahçesi" adını taşıyan Beşiktaş'ın bahçe ve korulukları büyük olasılıkla Yıldız Sarayı arazisini de içermekteydi. Bu bahçeler I. Ahmed döneminde (1603-1617) hadaik-i hassa (padişah bahçeleri) arasına katıldı.
Bundan sonra bölgeye değişik zamanlarda, ihtiyaç dahilinde bir çok bina eklenmiştir. Devrinin en mûtena yapıları arasında sayılabilecek olan bu mekanlar, burayı yapı bakımından bir kompleks haline getirmiştir.
Yıldız Sarayı Saat Kulesi
Yıldız Camii avlusunun güneybatı köşesinde bulunur. 1890 yılında yaptırılmıştır. Oryantalist ve neogotik karması olan bir tasarımı vardır. Köşeleri kırık bir kare plan üzerinde yükselen, üç katlı kuledir. Sivri ve dilimli bir kubbe ile örtülüdür. Örtü kısmında yine dilimli kemerli çatı pencereleri bulunur.
Çadır Köşkü
Günümüzün Yıldız Parkı içindeki iki tarihi köşkten biridir. Çelik Gülersoy'un kaleminden köşkün özellikleri şu şekildedir:
"Alçak tavanlı bir zemin kat ile üzerindeki tam tek katta, ortada bir giriş holü ve yanlarda iki odadan oluşan köşk, Çırağan Sarayı'nın 1871'de inşa edilen binası ile beraber, onun arka bahçesinde günü birlik geziler için yapılmış, bu sebeple yatak odası ve banyo tertibatı olmayan, bir "seyir köşkü" idi.

imparator 14-02-2007 11:44

Köşk, Cumhuriyet yılları boyunca kapalı kaldı. 1940'ta zamanın valisi Dr. Lütfı Kırdar'ın Çırağan Sarayı'nın arka bahçesini (Yıldız Sarayı'nın ara duvarına kadar) Maliye Bakanlığı’ndan İstanbul Belediyesi'ne devrettirerek "Yıldız Parkı" adı ile halka açması ile tekrar gündeme geldi ve basit bir onarım gördü. I949'da köşk, belediye tarafından, Beyoğlu'nun en seçkin iki pastanesinden biri olan Markiz'in işleticisi Avedis Çakır'a kiraya verildi. Çakır, burayı yine basit bir şekilde onarttı, denize bakan ön terası betonlayarak, ortaya zemini fayanstan bir dans pisti yaptırdı ve köşkün içini de kendi mali imkanlarının ve o devrin sınırlı görüşlerinin elverdiği kadar döşedi.
1960 askeri darbesinin yönetimi, bu kullanımı uygun bulmayarak, köşkü boşalttırdı. Birkaç yıl sonra TBMM Başkanlığı, Ihlamur Kasrı’nda dönemin valisi Ord. Prof. Fahrettin Kerim Gökay'ın kurmuş olduğu Tanzimat Müzesi'ni zorla tahliye edince, Gökay'ın girişimi ile bu müze, boş Çadır Köşkü'nde kuruldu. Bu kullanım binanın sağlığı için iyi bir tercih olmamıştı. Çünkü kapatılan panjurlar ve pencere içlerine gerilen siyah kumaşlarla güneş ışığı ve hava akımı engellenmiş oluyordu. Köşkte merkezi ısırma donanımı da olmadığı için, bina içeriden çürüdü, zemin parkeleri çökmeye başladı. Çatı akıntıları, tavan ve duvar süslemelerinin dökülmesine neden oldu.
1979'da İstanbul Belediyesi ile imzalanan protokolle Yıldız Parkı'nın ıslahı ve içindeki Malta ve Çadır köşklerinin onarımı Türkiye Turing ve Otomobil Kurumu tarafından üstlenildi. Malta Köşkü restore edilip döşenerek, halka açık çay salonu haline getirildi, fakat müze hemen tahliye edilemediği için, Çadır Köşkü'ne el sürülemedi, sadece çevresi onarılıp önündeki teras çiçek tarhları yapılarak, zemin çimentosu sökülüp traverten taşı kaplanarak ve döküm fenerleri dikilerek, çay bahçesi haline getirildi. Daha sonra yine Turing Kurumu'nun teklifi ile Tanzimat Müzesi için Gülhane Parkı’nda kurumun bir bina yaptırıp bütün objeleri elden geçirterek oraya nakletmesi ve Çadır Köşkü'nü restore ederek kafe olarak halka açması çözümü kabul edildi."
Malta Köşkü
Abdülaziz döneminde yaptırıldığı bilinen Malta Köşkü, açıldığı panorama sebebiyle Çırağan Sarayı'nın cihannüması sayılabilirdi. Ortada bir merkezi mekan ve yanlarda buraya açılan hacimler ve öbür eksen üzerinde de çift kollu bir merdiven bulunmaktadır.
Şale Kasrı
Yıldız Sarayı'nın en görkemli yapılarından biridir. Kayıtlarda Merasim Köşkü olarak da geçer. Yapı dört aşamada gerçekleştirilmiştir. Yemek salonunun tasarımı ve bezemesi Sarkis Balyan'a aittir.
Beşiktaş'taki diğer saraylar, köşkler ve kasırlar
Ihlamur
Beşiktaş'ta bulunan bir mesire yeriydi. Batısında Teşvikiye-Nişantaşı sırtları, doğuda Balmumcu-Yıldız sırtları, kuzeyde Gayrettepe-Mecidiyeköy yamaçları arasında kalan vadidir. “Ihlamuraltı Mesiresi” de denirdi.
Günümüzde, Ihlamur Kasrı ve içinde bulunduğu bahçe hariç dört bir yanı blok apartmanlar ve sitelerle dolmuş olan bu vadinin kuzey kesimine, buradaki çiçek bahçelerinden dolayı eskiden “Fulya Deresi” adı verilirdi. Bugün derelerden, çeşmelerden, yeşilliklerden ve çiçek bahçelerinden eser kalmamış olan bu alanda, beton bloklardan oluşan siteler bulunmakta, semt ise, eski adıyla "Fulya" diye anılmaktadır.
Ihlamur Kasrı
Beşiktaş ve Nişantaşı arasındaki vadide yer alan Ihlamur Mesiresi'ndeki kasır. Buraya Abdülmecid tarafından Niğogos Balyan'a “Merasim Köşkü” ile “Maiyet Köşkü” olarak adlandırılan iki kasır yaptırılmıştır. Bunlardan Merasim Köşkü, asıl Ihlamur Kasrı'dır. Yüksek bir subasman üzerine tek kattan oluşan dikdörtgen planlı köşk, kesme taştan inşa edilmiştir.
Merasim Köşkü'nün biraz ilerisinde bulunan Maiyet Köşkü daha sade bir yapıdır, iki katı olan bu yapıda, giriş cephesinde iki kollu bir merdiven bulunmaktadır. Girişin ortasında bir hol ve merdivenler ile köşelerde 4 adet oda yer almaktadır.

imparator 14-02-2007 11:45

Çırağan Sarayı
Beşiktaş ile Ortaköy arasında, adıyla anılan cadde üzerindedir. Beşiktaş merkezin bir parçası durumundadır. Abdülaziz 1861'de tahta çıktığında bu sarayı yaptırmıştı. Mimarı Sarkis Balyan kalfadır. Padişah bu binada ancak dört yıl oturabilmiştir. Abdülhamid döneminde saray, bir önceki padişah V. Murad'a tahsis edildi. Ardından 3 Kasım 1909'da Sultan V. Mehmed Reşat'ın mekanı oldu. Fakat iki ay sonra tutuşarak dört duvar haline geldi. Yıllarca harabe halinde kaldıktan sonra, 1987'de Alman turizm şirketi Kempinsky'nin işletmesine verildi.
Feriye Sarayları
Çırağan Caddesi üzerinde yer alır. Günümüzde Galatasaray Üniversitesi ve Kabataş Lisesi'nin kullanımındadır. Bu saraylara Feriye denmesinin sebebi, padişahın oturduğu esas sarayın yanında ikinci derecede önemli yapılar olmasındandır. Deniz tarafında üç ana bina, bir cariyeler koğuşu ve iki katlı küçük bir binadan oluşan yapılar topluluğunun arkasında, yol tarafında ek binalar yer alır.
Beşiktaş Mevlevihanesi
Galata ve Yenikapı Mevlevihaneleri’nden sonra İstanbul'da kurulan üçüncü Mevlevi dergahıdır. Boğaziçi'nde Çırağan Sarayı'nın bulunduğu yerde inşa edilmişti.
Mevlevihanenin tarihi geçmişi, Ekrem Işın'ın ifadeleriyle şu şekildedir:
"1622'de Sadrazam Ohrili Hüseyin Pasa tarafından yaptırılan dergah, 1867'ye kadar Beşiktaş'ta faaliyet göstermiş, bu tarihte Çırağan Sarayı’nın inşası nedeniyle yıktırılarak önce Fındıklı'da Karacehennem İbrahim Paşa Konağı'na ve buradan da I87l'de tamamlanan Maçka'daki binasına geçmiştir. Ancak 1874'te askeri kışla yapımı için bu dergâh da yıktırılınca, geçici olarak Eyüp'teki Hatab Emini Mustafa ve Hüseyin efendilere ait yalılara taşınmış, daha sonra inşası 1877'de biten Eyüp Bahariyesi'ndeki yeni yapılarına yerleşerek 1925'e kadar Bahariye Mevlevihanesi adı altında faaliyetlerini sürdürmüştür.
Beşiktaş Mevlevihanesi'nin kurucusu Ohrili Hüseyin Paşa. 17. yüzyılın önde gelen devlet adamlarındandır. Bostancı ocağından yetişerek sadrazamlığa kadar yükselmiş, fakat 1622'de Dilaver Paşa'nın yerine ikinci defa bu makama getirilmiş ise de II. Osman'a karşı düzenlenen Yeniçeri ayaklanması sırasında daha görevine başlayamadan katledilmiştir. Bu beklenmedik ölümle birlikte, devlet adamları tarafından İstanbul'da Mevlevi dergahı kurma geleneği de son bulmuş, dolayısıyla Kasımpaşa, Üsküdar ve Bahariye Mevlevihaneleri tarikatın kendi imkânları çerçevesinde açtığı merkezler olma özelliğini kazanmışlardır."*
Medreseler
Beşiktaş'ta olduğu bilinen üç medrese de 16. yüzyılda yapılmıştır. Bunlar Yahya Efendi Medresesi, Hayrettin Paşa Medresesi ve Sinan Paşa Medresesi’dir. Bugün sadece “Sinan Paşa Medresesi” ayaktadır.
Sinan Paşa Külliyesi'nin bir parçası olan bina, cami avlusunun etrafında sıralanmış 12 hücreden oluşur.
Hamamlar
Beşiktaş'ın ilk hamamları 16. asırda inşa edilmiştir. 18. asra kadar da başka hamam yapılmamıştır. Bunun sebebi, tarihi yarımada gibi, Beşiktaş'ın da düzenli su şebekesine sahip olmamasına bağlanabilir. 1730'dan sonra Taksim suyu tesislerinin yapımına başlanmasıyla burası düzenli suya kavuşmuş, bu da hamam sayısını artırmıştır. Bölgenin en önemli hamamı; Beşiktaş Çarşısı içinde bulunan Köyiçi Hamamı'dır.

özgür_1903 14-02-2007 11:45

Kartpostallarla BEŞİKTAŞ



imparator 14-02-2007 11:45

Anıtlar
Barbaros Anıtı
Ünlü Türk Amirali Barbaros Hayrettin Paşa'nın hatırasına dikilen bu anıt Beşiktaş'ta Cezayir Caddesi'nde ve Barbaros Türbesi’nin hemen arkasındadır. 1944 yılında heykeltıraş Zühtü Miridoğlu ve Hadi Beyler tarafından bu anıt 52 bin liraya yapılmıştır.

Anıtın altında Yahya Kemal'in mısraları vardır:

"Deniz ufkunda bu top sesleri nerden geliyor?
Barbaros belki donanmayla seferden geliyor
Adalardan mı? Tunus'tan mı? Ceyazir'den mi?
Hür ufuklarda donanmış iki yüz pare gemi
‘Yeni doğmuş ay’ı gördükleri yerden geliyor.
Ol mübarek gemiler hangi seherden geliyor?
Anıtın tümü 11.50 metredir. Bronz dökülen kısmı 6 ton 900 kilodur. Bronz işlerini Yusuf Akpınar ve Ali Haydar Seymen yapmışlardır.
Yahya Kemal Heykeli
Serencebey Parkı’nda bulunmaktadır. Heykeltıraş Hüseyin Gezer'in eseridir. Bronz döküm heykel, şairi oturur durumda düşünürken tasvir etmektedir.
Şairler Sofası
Vişnezade Parkı’nın bir bölümü "Şairler Sofası" olarak düzenlenmiştir. Mimari tasarımı Erhan İşözen'e ait olan yapıtta, Melih Cevdet Anday, Sabahattin Kudret Aksal, Behçet Necatigil, Orhan Veli Kanık, Oktay Rıfat, Özdemir Asaf, Şair Nigar Hanım ve Neyzen Tevfik'in heykelleri yer almaktadır. Heykeltraşlar, Gürdal Duyar, Yunus Tonkuş ve Namık Denizhan'dır.*
Beşiktaş’ın meşhurları
Yahya Efendi
Kanuni Sultan Süleyman zamanında yaşamıştır. Para ve dünya nimetlerine kulak asmayan bir gönül insanı idi.
Zenbilli Ali Efendi'den ders gören Yahya Efendi, Kanuni Sultan Süleyman’ın tahta geçmesinden sonra İstanbul'a gelir. Bir gün bir konudan ötürü Kanuni'ye küser. Kayığa binerek sahilde karaya çıkar. Geceyi yalnız başına bir kavak altında geçirir. Olayı bilen Kanuni, Yahya Efendi'yi bir kaç kez saraya davet eder. Fakat Efendi gitmez. Bunun üzerine Kanuni, Yahya Efendi'nin gittiği sahildeki toprakları ona bağışlar. Burası Beşiktaş'tır. Padişah kendi mimarını da buraya göndererek bir kaç odalı bir bina yaptırır.
Yahya Efendi de burada bir mescit, bir çeşme ve bir bostan meydana getirir. Ölümünden sonra da kendi adı ile anılan mahalledeki türbesine gömülür.
Tuzcu Baba
Fatih Devri büyüklerindendir. Padişahın Tuzcubaşısı olan bu kişinin asıl adı bilinmemektedir. Tuzcu Baba, İstanbul Türkler tarafından alınınca Beşiktaş'ı Türkleştirmek için çok çalıştı. Ölümünden sonra da gömüldüğü yer Müslümanlar tarafından ziyaret edilen önemli yerler arasına girdi.
Şair Nedim
Ünlü Divan şairlerimizdendir. Lale Devri'ne ait en canlı ve renkli şiirleri yazdı. Padişah III. Ahmed'in ve Nevşehirli Damat İbrahim Paşa'nın sevgisini kazandı. Patrona Halil İsyanı sırasında öldürülmekten korktuğu için damdan dama kaçmak istedi. Ayağı kiremitlere takılarak düştü ve öldü. Nedim İstanbul'un ve Beşiktaş'ın türlü yanlarını Divan Edebiyatı'na sokmuştur. Nitekim onun şu mısraı meşhurdur:
"Beşiktaş'a yakın bir hane-i viranemiz vardır.”

özgür_1903 14-02-2007 11:45


özgür_1903 14-02-2007 11:48


özgür_1903 14-02-2007 11:48


imparator 14-02-2007 11:53

İsimlerde Beşiktaş

Beşiktaş tarih boyunca birçok adla anılmıştır. Bunun temel nedeni Osmanlı dönemine kadar sürekli bir yerleşim yeri kimliği kazanamamasıdır. Dolayısıyla zaman içinde çeşitli olaylara, buradaki önemli yapılara ya da anıtlara göre adlar almıştır. Tarihin söylenceyle karıştığı ilkçağdan kalan adı İasonion'dur. MS 2-3. yy'da kaleme alındığı sanılan Anaplus Bosporu (Boğaziçi'ne Yolculuk) adlı kitapta geçen söylenceye göre "altın post"u aramak amacıyla Teselya kıyılarından Karadeniz'e yelken açan Argonotlar İstanbul Boğazı'nda karaya ayak bastıkları ilk yere önderleri İason'un adını vermişlerdir. İasonion denilen yerin bugünkü Dolmabahçe Sarayı'nın kapladığı alan olduğu sanılıyor. Yakın zamana kadar Çırağan tarafının ilkçağdaki adı olduğu kabul edilen Rodion Periboloi'nin (Rodion Köprüsü) de 19. yy'ın ikinci yarısında ortadan kalkmış olan ve yaklaşık olarak bugünkü Spor Caddesi'nin başında yer alan Beşiktaş Dairesi üstündeki köprü ile ilgili olduğu ileri sürülebilir. Bu durumda Ortaköy'ün eski adı olarak kabul edilen Arheion'un da daha güneyi muhtemelen Beşiktaş'ı nitelediği savunulabilir. Erken Bizans döneminde Sergion ve Antakya'nın bir yazlığına benzediğinden Daphne (Defne) olarak da anıldığı bilinen Beşiktaş I. Leon döneminde (457-474) burada yaptırılan Ayios Mamas Sarayı'ndan ötürü bu adla anılmaya başlandı. Muhtemelen burada daha önce aynı azize adanmış bir kiliseden ötürü saraya bu ad verilmişti. 10. yy'a kadar Ayios Mauası adını taşıyan Beşiktaş geç Bizans kaynaklarında Zeukta Kionia (İkiz Sütun) ve yaygın olarak da Diplokionion (Çifte Sütunlar) olarak geçer. Bizans yönetiminin İstanbul'u sürekli yağma tehdidi altında bulunduran Rus ve Bulgar akıncılarına karşı kazanılan zaferin simgesi olarak diktirildiği belirtilen bu sütunların Ayios Mamas Sarayı'nın ya da 5. yy'da İmparator Zenon tarafından yıktırılan Zeus Tapınağı'nın kalıntılarından olabileceği ileri sürülmüştür.
Fetihten 30 yıl kadar önce İstanbul'a gelen İtalyan gezgin Cristoforo Buondelmonti'nin çizdiği kent tasvirlerinden birinde de görülen bu sütunların yeri ta olarak tespit edilememiştir.4 Osmanlı döneminde de ayakta duran sütunlar "Küçük Kıyamet" olarak bilinen I509'daki büyük depremde yıkılmış, Fransız gezgin Petrus Gyllius (Pierre Gilles) (14901565 ) kalan parçaların Barbaros Hayreddin Paşa'nın türbesinin temellerinde kullanıldığını yazmıştır.Beşiktaş'ın Osmanlı öncesi dönemdeki adına ilişkin en ilginç kayıt Evliya Çelebi'nin Seyahatname adlı ünlü eserinde yer alır. Onun anlatımıyla "zamanı kadimde bu şehir kefere destinde (elinde) iken ismine Konapetro derlerdi, yani taş beşik demektir." Bugüne kadar bu savı doğrulayacak bir bilgiye rastlanmamıştır. Ancak burada beşik biçiminde lâhitlerin bulunabileceği de gözden uzak tutulmamalıdır. Son olarak Türklerce verilen adın yani Beşiktaş'ın kökeni üstünde duralım. Beşiktaş'ın eski ve yeni sâkinleri arasında yaygın olan ve yazılı kaynaklara da geçmiş bulunan teze göre Beşiktaş adının aslı Beştaş'dır. Bu da Barbaros Hayreddin Paşa'nın gemilerini bağlamak için kıyıya diktirdiği beş taş sütundan gelir. Beştaş adı zamanla Beşiktaş'a dönüşmüştür. Halk etimolojisinin güzel bir örneği olarak niteleyebileceğimiz bu görüş Beşiktaş adının denizle ilgisini göstermesi bakımından dikkate değerdir. Beşiktaş'ın adına ilişkin en ciddi incelemeyi yapan Prof. Cavid Baysun ise eski kaynaklarda bu adın "Beşiktaşı" biçiminde geçtiğine dikkati çekerek Topkapısı'nın Topkapı'ya dönüşmesi gibi Beşiktaş'ının da halk ağzında Beşiktaş'a dönüştüğünü savlar. Ayrıca "beşik" sözcüğü üzerinde de durur ve sözcüğün aynı zamanda bir denizcilik terimi olarak "kızak üstüne kurulan yatak" anlamına geldiğini belirtir. Beşiktaş kıyısında böyle taş gemi beşiklerinin bulunması olasılığının yüksek olduğunu ekleyerek Beşiktaş adını bu olguya bağlar.

imparator 14-02-2007 11:56

http://www.bjksokagi.com/mahalle/mahalle.gif
http://www.bjksokagi.com/mahalle/1_d...r/abbasaga.jpg
http://www.bjksokagi.com/mahalle/1_dosyalar/akatlar.jpg
http://www.bjksokagi.com/mahalle/1_d...arnavutkoy.jpg
http://www.bjksokagi.com/mahalle/1_d...r/balmumcu.jpg
ABBASAĞA
AKATLAR
ARNAVUTKÖY
BALMUMCU
http://www.bjksokagi.com/mahalle/1_dosyalar/bebek.jpg
http://www.bjksokagi.com/mahalle/1_d.../cihannuma.jpg
http://www.bjksokagi.com/mahalle/1_d.../dikilitas.jpg
http://www.bjksokagi.com/mahalle/1_dosyalar/etiler.jpg
BEBEK
CİHANNÜMA
DİKİLİTAŞ
ETİLER
http://www.bjksokagi.com/mahalle/1_d...gayrettepe.jpg
http://www.bjksokagi.com/mahalle/1_d...r/konaklar.jpg
http://www.bjksokagi.com/mahalle/1_d.../kurucesme.jpg
http://www.bjksokagi.com/mahalle/1_dosyalar/kultur.jpg
GAYRETTEPE
KONAKLAR
KURUÇEŞME
KÜLTÜR
http://www.bjksokagi.com/mahalle/1_dosyalar/levazim.jpg
http://www.bjksokagi.com/mahalle/1_dosyalar/levent.jpg


LEVAZIM
LEVENT







imparator 14-02-2007 11:56



Türkiye`de Saat: 10:02 .

Powered by: vBulletin Version 3.8.1
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
SEO by vBSEO 3.3.2


1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41 42 43 44 45 46 47 48 49 50 51 52 53 54 55 56 57 58 59 60 61 62 63 64 65 66 67 68 69 70 71 72 73 74 75 76 77 78 79 80 81 82 83 84 85 86 87 88 89 90 91 92 93 94 95 96 97 98 99 100 101 102 103 104 105 106 107 108 109 110 111 112 113 114 115 116 117 118 119 120 121 122 123 124 125 126 127 128 129 130 131 132 133 134 135 136 137 138 139 140 141 142 143 144 145 146 147 148 149 150 151 152 153 154 155 156 157 158 159 160 161 162 163 164 165 166 167 168 169 170 171 172 173 174 175 176 177 178 179 180 181 182 183 184 185 186 187 188 189 190 191 192 193 194 195 196 197 198 199 200 201 202 203 204 205 206 207 208 209 210 211 212 213 214 215 216 217 218 219 220 221 222 223 224 225 226 227 228 229 230 231 232 233 234 235 236 237 238 239 240 241 242 243 244 245 246 247 248 249 250 251 252 253 254 255 256 257 258 259 260 261 262 263 264 265 266 267 268 269 270 271 272 273 274 275 276 277 278 279 280 281 282 283 284 285 286 287 288 289 290 291 292 293 294 295 296 297 298 299 300 301 302 303 304 305 306 307 308 309 310 311 312 313 314 315 316 317 318 319 320 321 322 323 324 325 326 327 328 329 330 331 332 333 334 335 336 337 338 339 340 341 342 343 344 345 346 347 348 349 350 351 352 353 354 355 356 357 358 359 360 361 362 363 364 365 366 367 368 369 370 371 372 373 374 375 376 377 378 379 380 381 382 383 384 385 386 387 388 389 390 391 392 393 394 395 396 397 398 399 400 401 402 403 404 405 406 407 408 409 410 411 412 413 414 415 416 417 418 419 420 421 422 423 424 425 426 427 428 429 430 431 432 433 434 435 436 437 438 439 440 441 442 443 444 445 446 447 448 449 450 451 452 453 454 455 456 457 458 459 460 461 462 463 464 465 466 467 468 469 470 471 472 473 474 475 476 477 478 479 480 481 482 483 484 485 486 487 488 489 490 491 492 493 494 495 496 497 498 499 500 501 502 503 504 505 506 507 508 509 510 511 512 513 514 515 516 517 518 519 520 521 522 523 524 525 526 527 528 529 530 531 532 533 534 535 536 537 538 539 540 541 542 543 544 545 546 547 548 549 550 551 552 553 554 555 556 557 558 559 560 561 562 563 564 565 566 567 568 569 570 571 572 573 574 575 576 577 578 579 580