![]() |
Kültür ve medeniyet tabakalarımızın maddi ve mânevî malzemesini aksettiren mâniler tabiî olarak bestesiz veya âşıklar tarafından hususî makamlarla söylenmektedirler. Ferdî eser olarak da bilhassa Irak Türkleri arasında görülen ve konularına göre araştırıcılar tarafından muhtelif şekillerde tasnif edilen mânilerin ilk kaynağı hiç şüphesiz halkın hâfızasıdır. Cönkler, mecmûalar, sözlükler, divânlar, halk hikâyeleri, ramazan nâmeler, mektuplar, bekçi destanları vb. eserler mânilerin yazılı kaynağını teşkil ederler.* (1) Ateş yanar olur kor Düş görünce hayra yor Sevda çekmek nasılmış Sen onu çekene sor (2) Çukurova uşağı İpek bağlar kuşağı Onu bunu dinlemez Çeker vurur bıçağı (3) Dere dere giderim Mor koyun güderim Sultan benim olursa Yaylalara giderim (4) İndim nane biçmeye Eğildim su içmeye Ben de senden öğrendim Böyle dalga geçmeyi (5) Karınca toplar darı Bal yapar durmaz arı Sen de bunlara bakıp İbret alsana bari * Şükrü Elçin, Halk Edebiyatına Giriş, Akçay Yay. Ank. 1993, s.281-282 |
(6) Karyolada yatıyor Yorgan göbek atıyor Çok yaklaşma sevgilim Bıyıkların batıyor (7) Kızın adı Melek’tir Elbisesi yelektir Yakası açık gezmek Sevdalıyım demektir (8) Maydanoz demet demet Yarimin adı Memet Memet benim olursa Ne karışır hükümet (9) Mektup yazdım karadan Dağlar kalksın aradan Şu benim sevdiğimi Kavuştursun Yaradan (10) Yayla gülü nedendir Çiçeği kendindendir Hep benim çektiklerim Yârimin derdindendir |
2.1.4. Ninni Ninniler, annelerin süt emen çocuklarını uyutmak için ezgi ile söyledikleri manzum veya mensur sözlerdir. Batı Türkçe’sinde bu kelimeye bağlı olarak ‘Neni çalmak, ninni söylemek’ ve ‘uyku getirmek’ deyimleri doğmuştur. Ninniye Kâşgarlı Mahmud ‘balu-balu’, Azeri Türkleri ‘laylay’, Kerküklüler ‘leyley’, Türkmenler ‘hûdi: Allah de’, Özbekler ‘elle’, Kazanlılar ise ‘bişik cırı: beşik türküsü’ adını vermektedirler. Umumiyetle ilk söyleyicilerini tespit edemediğimiz ninnileri, anneden sonra, büyük anne, hala, teyze, abla gibi ailenin diğer şahısları da zaruret hâsıl oldukça terennüm ederler. Ninni, çocuk emzirilip kundaklandıktan sonra, salıncakta, beşikte veya kucakta sallanıp uyutulmaya çalışılırken tizden pese doğru söyleyen bir ezgidir; çocuğun ağlamasının durması veya uyuması ile nihayet bulur. Muhtelif türkü, mâni, ilâhi, destan ezgilerinin yardımı veya irticâlen meydana getirilen ölçücü, ölçüsüz söz ve tekerlemelerle çocuğu oyalayan ninniler, hece vezni ve sâde bir dille söylenirler. Umumiyetle dört mısralık bir bütün teşkil eden ninnilerin sonu bir bakıma nakarat gösteren ‘ninni yavrum ninni’, ‘uyusunda büyüsün ninni’, ‘e, e, e, ey’ vb. sözlerle biter. Ninnilerin konusunu çocuk teşkil eder. Sağlıklı doğmadan gelen sevinç, fizik güzellik, soy-sop, iyi huy, sünnet, öğrenim, nişan, gelin olma, evlenme gibi geleceğe ait dilekler; yalnızlık, gurbette kalan baba, koruyucu melekler, velîler, Hızır vb. madde, tem, motif ve merâsimler ninnilerin muhtevâsında belli başlı unsurlardır. Köy ve şehir hayatımızda canlı olarak yaşayan -arada bir erkeklerin de söylediği- ninniler maddî ve mânevî kültür mirasımızı sinesinde muhâfaza eden lirik mahsullerdir.* |
Evlerinin önü arpa Kırat gelir dırpa dırpa Benim yavrum hastalanmış Kuru yerde yata yata Yavrum ninni, gülüm ninni Yavrum ninni, gülüm ninni Evlerine varayım mı Kimi gördüm sorayım mı Benim yavrum hastalanmış Nereden hekim bulayım Gülüm ninni, yavrum ninni Gülüm ninni, yavrum ninni HATİCE KÜÇÜK |
3. BÖLÜM 3.1. KALIPLAŞMIŞ SÖZLER 3.1.1. Bilmece Bilmeceler, tabiat unsurları ile bu unsurlara bağlı hâdiseleri; insan, hayvan ve bitki gibi canlıları; eşyayı, akıl, zekâ veya güzellik Nevi’nden mücerret kavramlarla dinî konu ve motifleri vb. kapalı bir şekilde yakın-uzak münâsebetler ve çağrışımlarla düşünce, muhâkeme ve dikkatimize aksettirerek bulmayı hedef tutan kalıplaşmış sözlerdir. Bu sözler bir takım eğlence, lügaz, muammâ ve bulmacalarda da görülen ve dinleyiciye sorulunca ondan halli istenen ‘bil bakalım’ veya ‘ol nedir ki’ ifadelerinin bir bakıma geniş târifidir. İlk çağlardan zamanımıza kadar bir çok milletlerin halk ve aydın çevreleri ile çocuk topluluklarında vakit geçirmek, eğlenmek, devlet adamları arasında gizli haber ulaştırmak; bir bakıma bilgide, zekâda, muhâkemede, hâfızada, dikkatte, sür’at-i intikâlde üstünlük yarışması olarak söylenen bilmeceleri anonim ve ferdi eser olmak üzere iki kolda incelemek mümkündür. Anonim mahsuller şekil bakımından nazım ve nesir olmak üzere iki ifade tarzı gösterirler. Manzum bilmeceler, vezin, kafiye ve nazım hususiyeti gösteren eserlerdir. Bunlarda kullanılan vezin, Türk dilinin bünyesinden çıkan ananevî hece veznidir. Bu vezin, bilmecelerde ve onların mısrâlarında tam kat’i bir intizam göstermez; türlü sebeplerle vezin aksaklıkları görülür. Duraklı, duraksız; az veya çok heceli muntazam veya gayri muntazam mısralarla örülen bilmecelerde kafiyeler, Türk halk nazmında görülen ‘aliterasyon, redif, yarım, tam, cinaslı ve zengin’ gibi kafiyelerdir. Bazen kafiyesiz bilmecelere de rastlanır. Mensur bilemeceler, düz cümle halinde konuştuğumuz şekilde olan ve çoğu zaman ‘seci’ karakteri gösteren mahsullerdir. Bu mahsulleri bâzı durumlarda manzum bilmecelerden ayırmak mümkün olmaz. Tekerlemeleri andıran ve az da olsa atalar sözü ile duygu ve fikir alış-verişinde bulunan eserleri de bu grupta toplayabiliriz. Mensur bilmecelerin vezin ve kafiye unsurlarından mahrum bulunuşu hâfızalarda yaşamasını zorlaştırdığından manzum olanlara nispetle sayıları azdır.* |
(1) Bu derenin akıntısı Kenarının yıkıntısı Kulağıma gelmez oldu Değneğinin tıkırtısı (AĞIT) (2) Mini mini kuşlar camiyi taşlar Kendi yapar ele bağışlar (ARI) (3) Ben giderim o gider Para para iz eder (ASA) (4) İki tarla öbek Çalmadan oynar bu köpek (AYI) (5) Sandalı biçtim Daracık yerden geçtim (AZRAİL) (6) Dilim dilim nar Dizime çıktı kar Uçtu gitti keklik |
Yerinde kaldı dilber (BUĞDAY) (7) Adın Abbası Yeşildir cübbesi Bunu bilmeyen Eşek sıpası (CAMİÎ) (8) Ağaç üstünde kilitli sandık (CEVİZ) (9) Yeraltında ak düğme (ÇİĞDEM) (10) Çıktım gittim tepeye Bir yular kattım sıpaya (ÇUVALDIZ) (11) Gece gider Leyla Gündüz gider Leyla Çalı çeker Leyla Dolu döker Leyla (DAVAR) |
(12) Dağdan gelir tekerek Kara üzüm dökerek (DAVAR-KEÇİ) (13) Değneğinin ucu yemiş Bunu yiyen ölmemiş Ramazan’da yemiş de Orucu bozulmamış (DAYAK) (14) Taştandır demirdendir Yediği hamurdandır (DEĞİRMEN) (15) Kale kapısından küçük Eşek sıpasından büyük Kan kırmızı tuz acı Bunu bilmeyen gunnacı (DEVE) |
(16) Uzun uzun uzlama Ucunda bir bazlama (DEVE TABANI) (17) Pata küten ağacı Kırmızı leylek Güle biten ağacı (DİKİŞ MAKİNASI) (18) Yeşil ile başladım Beyaz ile işledim Kırmızı ile bitirdim (ELMA) |
(19) Evimizin önünde bir ağaç var Dalsız budaksız Bir kuş kondu elsiz ayaksız O kuşu vursam topsuz tüfeksiz O kuşu pişirsem odsuz ocaksız O kuşu yesem dilsiz damaksız (GÖNÜL) (20) Alaca yılan dünyaya dolan Vallahi de yalan Billahi de yalan (GÖZ) (21) Bir dedem var metten Sakalları etten Şimdi gelir görürsün Güle güle ölürsün (HİNDİ) (22) Ak katır ağzını açar Kara katır gelir geçer (ISTAR TEZGÂHI) |
| Türkiye`de Saat: 22:08 . |
Powered by: vBulletin Version 3.8.1
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
SEO by vBSEO 3.3.2