![]() |
Kuzey Avrupalı ressamlardan Albert Dürer, resimlerindeki mekan hatasını kaldırmak amacıyla perspektifi öğrenmek üzere gizlice İtalya’ya gitmişti. Bu sıralarda perspektifin dilden dile ulaşan, gizli bir bilim ve sır olarak saklandığı anlaşılıyor. Doğa gözlemine dayanarak figürün optik hacmini yakalama, Rönesans sanatçılarının tümünde görülmektedir. Dünyada ilk kez insan figürü optik görüntülü bir mekanda resmedilmişti. (Optik görüntü: Gözümüzün gördüğü gerçekliğin resme aktarılmasıdır) Yeni figür, Ortaçağın kutsal öte dünyası yerine, bu dünyanın gözleme dayalı bir mekan dünyasında ele alınmaktadır. Ortaçağın gerçeği Vahyi İlahiye dayanıyordu. Yeni çağın yöntemi ise bilgi idi. Böylece insanı tanıma felsefesindeki gerçeklik, ortaçağın felsefesi olan nominalizm ile çatışma halindedir. Resimdeki unsurlar belli şeyleri temsil ederdi. Örneğin kadın figürü Meryem’i, çocuk figürü İsa’yı, ev ise İsa’nın doğduğu ahırı temsil eder. Bu resimlerde görülen kule ise Kudüs’ü temsil eder. Rönesans resminde bu kavramsal işaretler kalkmıştır. Rönesans’ta gördüğümüz bir başka yenilik ise portre resimleridir. Bu resimlerde ortaçağın idealize edilmiş figürünün yerini, gerçekçi ve insan anatomisini dışa yansıtan hacim kazanmış resimler almıştır. Rönesans’ın bir başka yeniliği ise tuvalin yani bez üzerine yapılan resmin bulunması idi. Ve ilk olarak Rönesans’ta sanatçı eserlerini kilisenin dışında zengin müşterilerine sunuyordu. Bu çağda ilgi duyulan bir başka resim dalı ise ağaç baskı ve bakır üzerine oyma teknikleri ile çoğaltılan resimlerdi. Özellikle bu yöntemler ile üretilen resimler kitap baskı sanatının gelişmesine ve sanatın daha geniş bir halk kitlelerine ulaşmasını sağlamışlardır. 15. Yüzyıl Rönesans heykelinin en önemli yaratıcısı Donatello dur. (1386-1466) Donetallo heykelde bir hat ve çizgi zarafetini değil iyi algılanan karakterleri yakalamaya çalıştı. Donatello ilk dönem heykellerinin niteliklerini geç antikitenin sarkofajlarından almıştır. Eserlerinin birçoğu tanınmış kişilerin veya muzaffer kumandanların heykelleri idi. |
Sanat tarihçileri : 1350-1500 arasını Proto Rönesans, 1500-1550 arasını Olgun Rönesans 1550-1600 yılları arasına Geç Rönesans veya Manierist dönem derler. 16. yüzyılın ilk yarısında Rönesans olgunluk dönemine ulaşmıştır. Bu dönemin büyük sanatçıları Leonardo, Raphael, Michalengelo ve Tiziano dur. Raphael tanrısal güzelliğin en yüksek temsilcisi olarak kabul edilir. Onun resminde figürler form ve estetik olarak belli bir olgunluğa erişmiş iken ulvi duygularda da çok üstün bir ifade şekli var idi. Raphael resimdeki gerçekliğin yanı sıra, ifadelerde dini değerleri de önemsemiştir. Raphael kendinden önce gelen ressamların bütün fizyonomi ve anatomi bilgisine sahipti ve bunların sentezini başarı ile yapmıştı. Fakat o bu dünyaya ait bilgi ve yeteneğini, kutsal olanın emrinde kullanıyordu. O gerçeğin üstünde olanı gerçeği inkâr etmeden oluşturuyordu. Floransa’lı bir noterin gayri meşru çocuğu olarak dünyaya gelen Leonardo Da Vinci (1452-1519) baba evinde büyüdükten sonra 1466 yılında Andrea Del Verochio adlı bir ressam ve heykelcinin atölyesine çırak olarak girer. 1472 de usta olarak esnaf locasına alınır. İlk eseri Verochio’nun İsa’nın vaftizi adlı yapıtındaki melek figürü idi. 1482 de Floransa’da bir çok eserini yarım bırakarak Milano’da Lodovico Sforza’nın himayesine girer. Kendini kale mühendisi, çeşitli savaş aletlerinin, bombalarının, kurşun geçirmez gemilerin, tankların mucidi ve tasarımcısı olarak takdim eder. Hatta geliştirmiş olduğu bir müzik aleti ile o ana kadar hiç duyulmamış kompozisyonlar çalar. Yeni ortamında ilk olarak Sforza’nın babası için bir atlı heykel taslağı hazırlar. Ancak Leonardo’ya ününü kazandıran ünlü Akşam yemeği tablosudur. Milano’da Santa Maria delle Grazia kilisesinde bir duvar panosu olarak yapılan resimde İsa ve havarileri son akşam yemeğinde tasvir edilirler. Konu, İsa'nın "İçinizden biri bana ihanet edecek" sözüne dayanmaktadır. Kompozisyon, yerleştirme ve detaylar açısından tam bir ustalık ürünüdür. Ancak bu resim teknik olarak bir fresko sulu boyası değil de, kuru sıva üzerine yağlı tempera olarak boyandığından kısa zamanda bozulmuştur. Aslında bu resimdeki İsa figürü Leonardo tarafından tamamlanmadan bırakılmıştı. Gerçekte de Leonardo çok az resim tamamlayabilmişti. Bazı eserlerini de öğrencileri çalışmıştı. Kendi elinde çıktığı bilinen üç eseri: Kayalıklarda Meryem, Evliya Ana ve Mona Lisadır |
1507 de İtalya’yı işgal eden Fransa kıralı XII. Louis’nin hizmetine girer. Anatomi, hidrolik, kanatla uçuş ve helikopter projeleri ile uğraşır. 1513-1516 tarihlerinde Roma Vatikan’da çalıştıktan sonra 1517 de Fransa’ya gider ve 1519 da orada ölür. Olgun Rönesans’ın yetiştirdiği bir başka sanatçı da Michelangelo’dur. Bütün dünyası yalnızca sanat olan bu insan gerçekten ölümsüz biçimlere varma olanağını yakalamış resim ve mimarlık alanında büyük eserler vermiştir. Ancak Michelangelo usta her şeyden önce bir heykelci olarak tanımıştır. Michelangelo'nun Sixtine kilisesi tavanlarına işlediği muazzam fresk figürleri bile heykelleşmiş insanların figürleridir. Figürlerdeki anatomik detaylar ve dinamizm ile tam bir heykelci niteliği gösterir Floransalı bir aileden gelen sanatçı 1488'de ressam Domenico Ghirlandionun yanına çırak olarak girdi. Öte yandan bir heykelci olarak da Lorenzo Magnifico’nun kendi evinde açtığı akademisinde yetişiyordu. 1496 da Roma’ya geçti ve papa II. Julius le X. Leo’nun hizmetine girdi. Roma’da ihtiraslı hareketlerin büyük formlarında aranan detayların öncülüğünü yaptı. Bir sürü heykel ve tavan resmi siparişi aldı. Michelangelo’nun resimlerinde portre ve büste rastlanmaz. Onun konuları hep Musa gibi ölümsüz tarihi kişilikler ile ilgili idi. Michelangelo Sixtine kilisesi tavanında yer alan bütün kompozisyonlarında, bir anatomi gösterisi sunmuştur. Luca Signorelli'den sonra görülen en büyük anatomi ustasıdır. |
İtalya’da Venedik şehri önemli bir sanat merkezi olarak 1500 yıllarından sonra gelişmiştir ve İtalya’da rengin resme girişi bu yıllarda Venedikli ressamlar tarafından sağlanmıştır. Venedik’te Carpaccio ve Giovani Bellini’nin öğrencisi olan Giorgione yavaş, yavaş eserleri ile hayatı renklendiriyorlardı. Özellikle Venedik okulunun yetiştirdiği sanatçılar renk ve ışığa çok yeni tatlar ve canlılık katmışlardı. Rönesans'ın bu döneminde Tinterotto ve Tizaono eserleri ile Venedik kentinin renkçi sanatçıları arasına katılıyorlardı. Tiziano, Giovani Bellini ve Giovani'nin etkisi altında yetişti. Yaklaşık yüzyıl kadar yaşadı ve vebadan öldü. Onun eserlerinde genellikle klasik duruşlar gözlemlenir. Eserleri belli bir geometrik kompozisyon üzerine yapılmıştır. Meryem ve çocuklar bir üçgen meydana getirirler. Uzun yaşamı süresince çok eser vermiş verimli bir sanatçıdır. Tiziano'nun resimlerinde anları yakalama çabası vardır. Bu nedenle bazı resimlerinde dondurulmuş hareketler görülür. O da Giorgione gibi yatan kadın figürünü kullanmıştır. Floransa ve Roma yeni formun güzelliğini bulmuşlardı. Venedik ise resmin renk, ışık ve gölge içinde değerlendirilmesini sanata getirmişti. Tiziano, Rembrandt ve El Greco'dan önce resimdeki fırça dokunuşlarının güzelliğini keşfetmiştir. Coreggio (1489-1534) anlatım şekli ile ve kompozisyonlarındaki geometrik yerleşim ile barok dönemin habercisidir. Ressam duvar freskleri ve tavan süslemelerinde İsa’nın doğuşu, göğe yükselişi gibi konuları muhteşem bir ustalık ve yorum yeteneği ile anlatıyordu. Ancak resimlerinde el kol hareketlerinde abartıya kaçmış ve mantıksızlığa doğru gitmiştir. |
MİMARİ Rönesans mimarisinin kurucusu olarak Florensa’lı Flippo Bruneleschi kabul edilir. Kırk yaşına kadar heykelci olan sanatçının ilk eseri Floransa Domudur. Burada kaburgalı kubbe yapısında Gotik etkisi görülür. Sanatçının 1421 de yaptığı St. Lorenzo kilisesinde Gotik etki tamamen kaybolmuştur. Bu kilise daha sonra Michelangelo’nun yapacağı Medici ailesinin mezar kilisesi için de bir örnek teşkil edecektir. Bu hareketin ikinci temsilcisi Leon Battista Alberti idi. Şair, kompozitör, hukukçu ve sporcu olan sanatçı Bologna üniversitesini bitirip papaz olmuştu. Ancak sanat, matematik, felsefe ve yapı sanatı üzerine yazılar yazmıştı. Mimar Alberti, Hıristiyan kutsal yapısı ile Roman yapısını birleştirme yolunu tutmuştu. Bu sentezini Rimini’de S.Fransesco kilisesinde uygulamak istemiş ancak eser yarım kalmıştı. Alberti’nin bir diğer yapısı da Mantua’da ki S.Andrea kilisesi idi. Çapraz geminin kesiştiği yeri de bir kubbe kapatıyordu. Uzun salonu ise taştan bir tonoz örtüyordu. Bu yapı Gotik’den ayrılıyordu. Gotik’te her yöneliş derine ve yukarı doğru hareket halinde olduğu halde, burada mekan hareketi, yerinde duran bir etkide idi. Gotik’te duvarlar, ayaklar, ve tonozlar silme ve kaburgalarla hareket eden ve bir yöne yönelen etki içersinde düzenlenmişlerdi. Rönesans, kaburgayı ve kaburgalı haç tonozu, dinamik etkileri nedeniyle ret ediyordu. Bunun yerine klasik tonoz ile kubbeyi ele alıyordu. Çünkü bu unsurlarda hareket özelliği bulunmuyordu. Çatı örtüsü için eski Roma’nın saray ve hamamları |
örnek alınmıştı. Buradaki formlar Rönesans sanatçısına daha ağır başlı sakin ve ölçülü geliyordu. Bu yapılarda insan yeniden ana ölçü birimi olmuştur. Ve bu şekilde sanatçı gotikte mantıklı olmayan oranlar ve dini düşünce ile ilişkisini tamamen keser. Bu klasik anlayışta Floransa dışında yalnız Alberti yapılar inşa eder. Kuzey İtalya’da 16. Yüzyıla kadar karışık bir üslup hakim olur. Bu karışık üslup geç Gotik ile antik unsurları birleştirmeye çalışır. Yukarı İtalya’da klasik üsluba dönüş, bir fresk ressamı olan Donato Bramante ile başlar (1444-1514) Milano’da Santa Maria Grazia kilisesini yapan sanatçı daha sonra merkezi planlı yapıların en güzel örneği olan St. Pietro klisesini gerçekleştirmişti. Bramante’nin daha sonraki görevi Papaların Avignon’dan dönmesini takiben yaşadıkları yer olan Vatikan’ın yeniden düzenlenmesi idi. Rönesan’ın dini ve sivil yapıları aynı unsur ve özellikleri göstermektedir. Sivil mimarinin en önemli sonucu Palazzo yani sarayların kazanılması idi. Yeniçağ, kral ve prensler için şato yerine sarayları uygun görüyordu. Bu yapılarda toplum içinde kendini kabul ettirmiş, tüccar, bankacı zihniyeti olan kral oturuyor, kudreti ve hümanist kültürü ile çevresindekilerden üstün olduğu kabul ediliyordu. Plazzo’da Helenistik sütunları ile avlu önemli bir unsurdu .Muhteşem bir temsil gücü olması gereken yapının, özellikle cephesi gösterişli idi. Konsollu frizler ve rustik tarzı yer, yer heroik etki yaratıyordu. |
tşkler... |
paylaşım için teşekkürler |
tşkler abi |
Türkiye`de Saat: 02:05 . |
Powered by: vBulletin Version 3.8.1
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
SEO by vBSEO 3.3.2