|
Ana Sayfa | Kayıt ol | Yardım | Oyun Alanı | Ajanda | Arama | Bugünkü Mesajlar | Forumları Okundu Kabul Et XML | RSS | |
|
Tarihimiz Bu Bölümde Beşiktaş Tarihi hakkında bilgiler bulunur |
| LinkBack | Seçenekler | Stil |
29-02-2008, 00:52 | #1 | ||
Optik bArikAtı Üyelik tarihi: Oct 2006
Mesajlar: 1.729
Tecrübe Puanı: 21 |
Be şiktaş’a yüreğini, gönlünü ve emeğini verdi… Bilenler bilir, Süleyman Seba, kendisi hakkı nda konuşmaktan fazla hoşlanmaz. Serencebey’e verdiği röportajın, bugüne kadarki en uzun röportaj olduğunu söyleyen Efsane Başkan ile hem Beşiktaş’ın hem de Türk futbolunun dününü ve Bugününü konuştuk. A.Bülent Çağlar B azı insanlar, öylesine başarılı işler yaparlar, kendilerine özgü kişilikleriyle herkes tarafından öylesine çok sevilirler ki, belirli bir gruba, takıma, partiye, kısacası herhangi bir kurum ya da kuruluşa değil, topluma mâl olurlar. Evet, Süleyman Seba Beşiktaşlıdır, hem de ne Beşiktaşlı... Ama başka takımların taraftarlarının, onun önünde saygıyla eğilmesine engel değildir Beşiktaşlı olması... Süleyman Seba dendiğinde, rekabetin yerini dostluk, kavganın yerini sevgi alır. Süleyman Seba demek, saygı demektir... Bir eski İstanbul beyefendisine, bir futbol duayenine ve hepsinden önemlisi doğruluğu ilke edinmiş, alçakgönüllü, sevecen bir insana duyulan sonsuz saygı... 1926 yılında Sakarya'nın Hendek ilçesinin Soğuksulu Köyü'nde, Kafkasya'dan göç etmiş, Abhaza kökenli bir ailenin çocuğu olarak doğar Süleyman Seba. Babası Rıza Bey, dönemin aydın çiftçilerinden biridir. Okumayı çok seven Rıza Bey, bu alışkanlığı oğluna da aşılar. Küçük yaşlardayken, dünya klasiklerinin büyülü dünyasıyla tanıştırır onu. Çocukluğu köyde geçen Süleyman Seba, daha sonra okumak için İstanbul'a gelir. Bir süre Mekteb-i Sultani'de eğitim görür ve ardından Kabataş Lisesi'ne yazılır. Futbola olan sevdası da bu dönemde başlar. Lisenin bahçesi dar gelince, Köyiçi'nin dutluklarına atar kendini futbol topuyla birlikte...Okul takımından, BJK'ye... Futbola bu kadar düşkün olan ve bu oyunu bu kadar iyi oynayan bir öğrencinin yeri, okul takımıdır elbette. Kabataş Lisesi'nin futbol takımına alınan Süleyman Seba'nın başarılı oyunu, diğer liselerle yapılan müsabakalarda da hemen fark edilir. 1943 yılında, onu bu müsabakalarda seyreden Beşiktaşlı yöneticiler, Beşiktaş'ın genç takımına davet ederler. O dönemi bakın nasıl anlatıyor Seba, "Hakkı Kaptan'a, Sabri Bey'e, Remzi Tosyalıoğlu'na, yani Beşiktaş'ın o zamanki yöneticilerine demişler ki, "Süleyman diye bir çocuk var. Bunu bir alın deneyin. 1943 yılıydı. Antrenmana gittim. Orada beğenilmişiz. Beşiktaş'a hizmet vermeye başlamam o dönemlere rastlar." O yıl Beşiktaş Genç Takımı İstanbul şampiyonu olur. Bir sonraki yıl, Beşiktaş Jimnastik Kulübü Genç Takımı'nın kaptanı Süleyman Seba'dır. Takım arkadaşı Nazım Özbay, "Hadi bakalım Süleyman, uzun bir yolculuğa başlıyorsun. Beşiktaş'ın genç takım kaptanlığı sadece bir başlangıçtır. Darısı A takımının başına" dediğinde Seba'nın verdiği cevap, kişiliğine damgasını vuran alçakgönüllülüğe çok genç yaşlarda sahip olduğunun bir göstergesidir, "Bu şeref bana yeter..." Nazım Özbay, haklı çıkar. Süleyman Seba, 1945 yılında Beşiktaş'ın A takımına alınır. Artık hayran olduğu futbolcularla, yan yana omuz omuza top koşturmanın keyfini yaşamaktadır. İçindeki Beşiktaş sevgisi her geçen gün biraz daha büyürken, bir yandan da eğitimine devam eder. 1946 yılında Kabataş Lisesi'nden mezun olunca, eğitimine çok önem veren babasının isteği üzerine, Mimar Sinan Üniversitesi Edebiyat Fakültesi'nin Fransız Filolojisi'ne kaydını yaptırır. Ancak futbol bütün zamanını aldığı için, okula devam edemez. Daha sonra Coğrafya Bölümü'ne girer ama 1950 yılında Beşiktaş Futbol Takımı Amerika'ya davet edilince, futbol ile okulu arasında bir tercih yapmak zorunda kalır. Tam sınavların başlayacağı sırada, bir ay süreyle Amerika'da kalması gerekmektedir. Babasını üzmek pahasına, fakülteyi bırakır ve yüreğinin futbol aşkıyla çarptığını bir kez daha kanıtlar. Fakülteyi bitirmediğine fazla pişman olmadığını ise şu sözleri gösterir: "Bizim dönemimizde liseden mezun olmak son derece önemli bir şeydi. 'Kabataşlıyım' dediğimde de akan sular dururdu. Üniversiteyi bitiremedik ama Kabataşlılık bizi bugüne kadar getirdi." Sadece Beşiktaş, sadece siyah-beyaz Bugün, futbol dünyasına transferler damgasını vurduğu için, adı bir takımla özdeşleşen bir futbolcuyu, ertesi yıl başka bir takımda görmek mümkün. Süleyman Seba ise futbol hayatı boyunca Siyah-Beyaz'dan başka forma giymez, Beşiktaş'tan başka takımda oynamaz. 1946-1954 yılları arasında Beşiktaş A takım formasını 184 kez giyen Seba, rakip fileleri 44 kez havalandırır. 1947'de İnönü Stadı'nın açılışında İsveç takımı AIK'ye attığı gol ise bu yeni stadyumda bir Türk futbolcusunun attığı ilk gol olarak tarihe geçer. Hem 2. Dünya Savaşı'nın etkileri yüzünden milli maçların seyrek olarak yapılması hem de bu maçların sakatlığı dönemine rast gelmesi yüzünden, A Milli Takımı'nın formasını yalnızca bir kez giyebilen Süleyman Seba, yedek subaylığı döneminde Ordu Milli Takım formasını defalarca giyerek, bu açığı da kapatır. Yunanistan'da düzenlenen Dünya Ordular Arası Futbol Şampiyonası'nda Türk Ordu Milli Takımı'nın en önemli kozlarından biri olur... Beşiktaş'ta başladığı futbol hayatına yine Beşiktaş'ta devam eden Süleyman Seba, o yıl menüsküs geçirince, futbolu bırakmak zorunda kalır. Futbolu bırakmasının asıl nedeninin sakatlığı değil, dönemin yöneticisi Sadri Usuoğlu ve İtalyan antrenör Pupo Sandro ile yaşadığı ihtilaf olduğu iddia edilir. Ancak Seba, bu konuda yorum yapmaz. Ne bu konu hakkında tek söz, ne de askerlik dönüşü iki bin lira karşılığı profesyonel olması teklif edildiği halde, bu paranın kendisine hiçbir zaman ödenmediğini ve Beşiktaş'taki futbol hayatının, kulüpten tek kuruş transfer parası almadan sona erdiğini duyabilirsiniz ondan...Beşiktaş'a hizmete devam Süleyman Seba, 1954 yılında futbolu bırakır ama Beşiktaş'ı bırakamaz. Eski sporculardan, profesörlerden oluşan bir ekiple birlikte, Beşiktaş'a hizmete devam etmek üzere yola çıkar. Hakkı Kaptan'la, Asi Şen Bey ile, Selahattin Aker Bey'le ve daha niceleriyle birlikte çalışır, projeler üretir. 1957 yılından itibaren ise, kurucuları arasında bulunduğu ''İdealist Grup''la birlikte sürdürdüğü çalışmalar sonucunda, bütün Beşiktaş kongrelerinde en etkili isimler arasında yer alır. 1959 yılında Nuri Togay başkanlığında seçilen idare heyetinde, yedek listede seçilerek, ilk kez Beşiktaş yönetiminde görev alır. Bu tarihten itibaren, kiminde kazansa, kiminde seçimi kaybedip muhalefette kalsa da her seçimde aday listesinde adı vardır Süleyman Seba'nın... 1963'te Selahatten Akel, 1964'te Hakkı Yeten, 1968'de Talat Asal, 1970'te Ağası Şen, 1977'de Gazi Akınal başkanlığında oluşturulan yönetim kurullarında asil listeden seçimleri kazanır ve yöneticilik görevini, Beşiktaş'a olan sevgisini ortaya koyarak, en iyi şekilde yerine getirir. 11 Şubat 1981 tarihinde, BJK Divan Başkanlığı'na ilk kez ''başkan adayı olarak'' listesini sunar. Ancak diğer aday Mehmet Üstünkaya, kulübün borçlarını kapatmayı taahhüt edince, Seba, asıl amacının başkanlık koltuğuna oturmak değil, sadece ve sadece Beşiktaş'a hizmet etmek olduğunu kanıtlar ve listesini geri çeker. 16 yıl süren "başkanlık" dönemiSüleyman Seba, Beşiktaş'a hizmet etmekle meşguldür her zaman. Kongre hesapları yapmaya ne vakti vardır, ne de mizacı buna uygundur. Ancak arkadaşlarını kırmak istemez ve 1984 yılındaki kongrede başkan adayı olmayı kabul eder. Şan Sineması'nda gerçekleştirilen seçim kongresinde Süleyman Seba'nın listesi, geçerli 923 oyun 488'ini alırken, rakibi Mehmet Üstünkaya'nın listesi 403 oyda kalır. Böylece 1 Nisan 1984 Pazar günü yapılan seçimle Beşiktaş'ın başkanlık koltuğuna oturan Süleyman Seba'nın tam 16 yıl sürecek başkanlık dönemi başlar. Onun başkanlığı, Beşiktaş Kulübü için yepyeni ve aydınlık bir dönemin de başlangıcı olur. Beşiktaş profesyonel futbol takımı tarihinde kazandığı toplam 9 lig şampiyonluğunun 5'ini, toplam 5 Türkiye Kupası'nın 4'ünü, toplam 7 Cumhurbaşkanlığı Kupası'nın 5'ini, toplam 6 Başbakanlık Kupası'nın 2'sini ve toplam 11 TSYD Kupası'nın 6'sını, 16 yıl süren Seba döneminde müzesine götürür. Seba dönemindeki ilk şampiyonluk sevinci, 1986 yılında yaşanır. 1987'de teknik direktörlüğe Gordon Milne getirilir. 1987'den 1994'e kadar takımın başında kalan Milne ile bir devamlılık rekoruna da imza atılır. O güne kadar başka hiçbir takımda bir teknik direktör tam altı buçuk sezon teknik direktör olarak görev yapmamıştır. 1990, 91 ve 92'de, yani ardı ardına üç yıl şampiyonluğa kanat açar Kara Kartal... Şampiyonluğun sadece iyi oynamakla değil, oyun disipliniyle, futbolcular arasındaki yardımlaşmayla, sevgiyle ve saygıyla elde edilebileceğini gösterir herkese Siyah-Beyazlılar... Bu arada namağlup lig şampiyonluğu ile de Türk futbol tarihinde ayrı bir yer edinir Beşiktaşımız... Süleyman Seba döneminde Beşiktaş sadece şampiyonluklara imza atmakla kalmaz, aynı zamanda kurumsallaşma yolunda da çok önemli adımlar atar. Alt yapının yanı sıra iç ve dış transferlere de büyük kaynaklar ayıran Seba, bir yandan da Beşiktaş'ı tesis bakımından geliştirmeye önem verir. Akaretler Kulüp Binası, Fulya Stadı ve Kamp Tesisleri, BJK Plaza, Florya, Pendik ve Çilekli Tesisleri, Beşiktaş Koleji ve Beşiktaş İnönü Stadı'nın 49 seneliğine Beşiktaş'a devri, onun zamanında gerçekleştirilir."Hayatım boyunca kimseyi aldatmadım" 2000 yılına kadar Beşiktaş Kulübü'nün başkanlığını sürdüren Seba, takımın önemli başarılara imza attığı dönemlerde kimse tarafından eleştirilmezken, daha sonra bazı eleştiri oklarına hedef olur. O dönemde hissettiklerini bir röportajında şöyle anlatıyor efsane başkan: "Benim yöneticilik yaptığım ve son derece önemli başarıların elde edildiği ilk 12 senelik dönemde kimse eleştirmiyordu. Son yıllarda ise çok haksız eleştiriler yapıldı. Bunların nasıl çıktığını da biliyorum. Bir takım organizasyonlar yapıldı. Ama bunların konuşulmasına gerek yok artık. Şimdi birçokları biliyor bunu. Ama o zamanlar kimse ağzını açıp konuşmadı. İnsan hayatında belirli bir noktaya geldikten sonra, elbette eleştirilere de muhatap oluyor, taktirlere de muhatap oluyor. Ama her şeyin bir dozajı olması gerekiyor. Yapılan iyi şeylerin hepsi unutuluyor. Bakmayın siz... Benim unutamadığım çok önemli olaylar var. Berabere biten bir Sarıyer maçı sonrasında, kulüp binasına doğru bir grup yürüyüş yaptı. "İstifa et!" diye bağırıyorlardı. Bu olay beni çok üzmüştü. Ama biz 10-12 sene son derece başarılı parlak bir dönem geçirdik. Üç sene arka arkaya şampiyon olduk. Şampiyonlukların nasıl elimizden alındığına şahit olduk. Taraftar artık çok kolay yönlendiriliyor. Hepsi bir şeylere alet ediliyor. Bu konuda söyleyecek çok sözüm var ama çok girmek istemiyorum. Taraftarın bozulmasının en önemli nedeni bence, yıllardır sürdürülen tavizkâr politikalardır." 13 Şubat 2000 tarihinde gerçekleştirilen BJK Olağan Mali ve İdari Genel Kurulunda yaptığı konuşmayla, 16 yıl boyunca yürüttüğü başkanlık görevine şu sözlerle veda eder Süleyman Seba: "1984 yılında, ilk defa huzurlarınıza çıktığımda, kongre konuşmamın başında söylemiş olduğum sözleri hatırlatmak istiyorum: Herkesi bir zaman için aldatabilirsiniz, Bazı kişileri her zaman aldatabilirsiniz, Ama herkesi her zaman aldatamazsınız! Ben kimseyi hayatım boyunca aldatmadım...! 1984 yılında huzurlarınıza hangi heyecan ve duygularla gelmişsem bu gün de huzurlarınızda aynı heyecan ve duygularla başım dik, gönlüm rahat ve huzur içerisinde sizlere veda ediyorum...!" Binlerce genel kurul üyesinin dinmek bilmez alkışları içinde son kez kürsüye çıkan Süleyman Seba, Beşiktaş Kulübü Başkanlığı'na veda eder... Kürsüden indiğinde ise hem yüreğini, gönlünü, emeğini verdiği BJK'nin hem de Türk futbolunun Onursal Başkanı'dır... Türk futboluna damgasını vuran en önemli isimlerden biri olan Süleyman Seba ile gerçekleştirdiğimiz röportaja kısa bir giriş yapmak üzere başlamıştık bu yazıya. Fakat laf lafı açtı, anlattıkça anlattık. "Sürç-i lisan eylediysek affola" diyor ve şimdi sözü Efsane Başkan'a bırakıyoruz: Beşiktaş'ta doğmasanız da çok küçük yaşlardan itibaren bu semtte yaşamaya başladınız. Futbola ve Beşiktaş Kulübü'ne olan sevginizin ortaya çıkmasında bu semtin etkisi ne ölçüdedir? S.S. Sakarya'nın Hendek ilçesinin Soğuksulu Köyü'ndeki çiftliğimizde doğdum. Beş yaşında İstanbul'a geldim ve halamın Beşiktaş'taki evinde yaşamaya başladım. Kulübe 150-200 metre mesafedeki Akaret'lerde oturuyorduk, futbol sevgisi bu mahallenin sokaklarında top koştururken içime işledi. Beşiktaş'a da yine o dönemlerde, 70 küsur sene önce sevdalandım. 1938'de 19. İlkokulu bitirdim. Sonra Beşiktaş Ortaokulu'na gittim ve oradan mezun olunca, Kabataş Erkek Lisesi'ne yazıldım. Her zaman söylerim, Kabataş bana çok şey kazandırmıştır. Futbol hayatıma da bu lisede başladım. Okulun futbol takımında oynarken, dönemin yöneticilerinden rahmetli Sadri Bey ve Fehmi Bey'e, "Kabataş'ta Süleyman diye bir çocuk var, güzel oynuyor, onu Beşiktaş'a alalım" demişler. Beni kulübe çağırdılar, beğenmiş olacaklar ki, genç takımda oynamaya başladım. O sene genç takım şampiyon oldu. O zaman profesyonel lig olmadığı için 1945'te A takımına geçtim. 1954 yılına kadar Beşiktaş'ta oynadım ve bu tarihte futbolu bıraktım. Fakat futbolu bıraktıktan sonra da arkadaşlarımla birlikte, Beşiktaş için çalışmaya devam ettik. Birçoğu rahmetli olan değerli başkanların eşliğinde Beşiktaş'ın yönetim kurullarında yer aldım. 1980'li yıllarda arkadaşlarımın da ısrarlarıyla çalışmalarımızı hızlandırdık. 1984 yılında yapılan genel kurulda, başkanlığa seçildim. 2000 yılına kadar, yani tam 16 sene bu görevi sürdürdüm. Futbolcusuyla, yönetim kuruluyla tam bir birlik ve beraberlik içinde çok güzel çalışmalar gerçekleştirdik. 5 tane lig şampiyonluğu, Federasyon Kupaları, Cumhurbaşkanlığı Kupaları kazandık, çok güzel günlerimiz geçti. Bunun yanı sıra birçok sıkıntıya da katlandık. O günkü şartlar ile bugünküler arasında öyle zannediyorum ki, çok büyük farklar var. Hamdolsun, bizler bütün imkânsızlıklara rağmen, arkadaşlarımla birlikte kulübümüze birtakım değerler katabilmenin mutluluğunu yaşadık. Bir görev üstlendik ve bu görevi en iyi şekilde yerine getirebilmek için çalıştık. Bu arada parantez açarak söylemek istiyorum, ne benim, ne de arkadaşlarımın kulüpten hiçbir beklentimiz olmadı. Sadece Beşiktaş'a olan büyük sevgimiz yüzünden birçok sıkıntıya katlandık, bu sıkıntıları aşmaya çalıştık. Hatta bir dönem sorunları aşabilmek için, evimi dahi ipotek ettirdim.Bu Beşiktaş'ın geleneğinden de gelen bir davranış değil mi Başkanım? Mesela Baba Hakkı'nın da geçmişte bu tip davranışları olmuştu. S.S. Hakkı Kaptan hepimizin piriydi, üstadıydı. Çok değişik ve muhteşem bir insandı. Sadece Beşiktaş camiasında değil, bütün kulüpler tarafından sevilir, sayılırdı. Sahada top koştururken bile herkes ondan çekinirdi ama bu korkudan değil, saygıdan ve sevgiden kaynaklanan bir çekinmeydi. Rahmetli, 1947'de İnönü Stadı'nın açılışında kaptan olarak sahaya çıktı ve bu maçtan sonra futbolu bıraktı. Ben iki dönem Hakkı Kaptan'ın riasetinde bulundum. Hakkı Kaptan, Talat Asal Bey, Selahattin Akel Bey gibi kıymetli insanlarla çalışma şansını yakaladım. Onlardan çok şey öğrendim, hepimiz çok şey öğrendik. Onlardan aldığımız feyzi, eğitim ve terbiyemizle birleştirerek, 2000 yılının Mart ayına kadar Beşiktaş'a hizmet vermeye çalıştık.İnönü Stadı'ndaki ilk golü de siz atmıştınız ve o maç, Baba Hakkı'nın futbolu bıraktığı maçtı değil mi? S.S. Evet, bana sorarsınız hayatımda bir gol attım, o da o goldür. Baba Hakkı, İnönü Stadı'nda İsveç takımı AIK'ye karşı oynadığımız o maçtan sonra futbolu bıraktı. Gerçekten çok özel, çok başka bir insandı. Onunla ilgili birçok anım var ama birini hiç unutamam. 1950 yılında Beşiktaş Kulübü olarak, Amerika'ya gittik. O yıl hem Türkiye şampiyonu hem de mahalli lig şampiyonu olmuştuk. Amerika'dan döndüğümüzde Ankara'ya davet edildik. Rahmetli Celal Bayar'ı ziyaret ettik. Daha sonra rahmetli Adnan Menderes, eski Meclis binasında bizimle bir araya geldi. Hakkı Kaptan, Menderes ile görüşmeye katılmadı. Çünkü o Demokrat Parti'yi tutmuyordu. Menderes, "Hakkı Abi nerede?" diye sorunca, hemen bir mazeret beyan edildi tabi ama herhalde anlaşılmıştır. Yine bir gün Şeref Stadı'nda, Vefa ile oynuyoruz, birinci devre 0-0 berabere bitti. Soyunma odalarının bulunduğu yerde, hakemlere ayrılan küçücük bir bölme var. Bir baktık Hakkı Kaptan oraya gitmiş, hakemlere maçı doğru idare etmediklerini söyleyerek, bağırıp, çağırıyor. Sonra sahaya çıkmış ve maçı 2-0 kazanmıştık galiba. Yani Hakkı Kaptan böylesine farklı bir insandı, aynı zamanda son derece mütevazıydı, herkesin yardımına koşardı. O gerçekten çok özel biriydi.Beşiktaş'ın, Baba Hakkı'yı bir sembol haline getirmesi gerekiyor. Ancak bazı bilgiler çelişkili. Mesela Baba Hakkı'nın ölüm yıldönümünü 17 Nisan olarak biliyorduk, oysa Beşiktaş 16 Nisan'da bir tören yaptı. Bütün bunlar, Beşiktaş tarihinin, bu kulübü çok iyi tanıyanlar, tarihçiler ve akademisyenler tarafından yazılması gerektiğinin bir göstergesi değil mi? S.S. Bana bu konuda gerek görsel gerekse yazılı basından birçok talep geldi. Ancak ben, yanlış bilgi verebileceğim endişesiyle, bu işe girişmeye cesaret edemedim, edemem de. Çünkü Beşiktaş ile 58 senelik bir beraberliğimiz var. Olabilir, yanlış bilgi verebilirim, insan bazen dünü unutuyor.Yani Beşiktaş'a zarar vermekten mi endişe duyuyorsunuz? S.S. Zarar vermek değil de, belki yanlış şeyler söyleyebilirim. Bununla ilgili olarak kendime örnek verdiğim konu da şudur; ihtilaller yapıldı, hepimiz gördük. Fakat ihtilalin anatomisini herkes kendine göre yaptı. Sonra baktık, dipnotlar gelmeye başladı.Peki, Beşiktaş'ın taşıdığı değerlerin ve tarihinin, doğru bir şekilde ortaya konup, gelecek kuşaklara da aktarılabilmesi için neler yapılmalı? S.S. Mevcut üç-beş tane kaynak olduğu için, o kaynaklara dayanarak bazı değerlendirmelerde bulunmaya çalışıyoruz ama öyle zannedi-yorum ki, bu kaynaklar arasında bazı çelişkiler söz konusu. Birinin yazdığı, diğerini tutmuyor. Sonuç itibariyle iyi bir inceleme ve araştırma yapılamadığını düşünüyorum. Yüz yılı aşkın tarihinde Beşiktaş'a birçok kişinin emeği geçti, vefat edenleri rahmetle anıyor, hayatta olanlara başarılar diliyorum. Yani Beşiktaş, emekle, çabayla bugünlere ulaştı. Beşiktaş, hiçbir zaman yalnızca bir futbol kulübü olarak görülmedi. Bu büyük camia, her dönemde sosyal konularda, eğitim alanında da faaliyet gösterdi. Çeşitli kaynaklarda, bu faaliyetler anlatılıyor ama dediğim gibi çelişkiler mevcut. Şimdi Beşiktaş tarihi yeniden yazılmaya çalışılıyor. İnşallah bu çalışmayı yapanlar, olayları objektif bir şekilde yansıtırlar ve Beşiktaş'ın bu özel tarihini hakkıyla anlatırlar.Sizce tribünden sokağa, yönetimden evdeki hanıma, çocuğa kadar Beşiktaşlıyım diyen bütün insanların sahip oldukları müşterekler nelerdir ve hangi faktörler bu müştereklerde buluşmalarını sağlıyor? S.S. Sadece Beşiktaş'ın değil bütün takımların taraftarlarının, takımlarından tek beklentileri, galibiyettir. Ancak bu futboldur, top yuvarlaktır, bazen istenmeyen sonuçlar da alınabilir. Tuttuğunuz takım birkaç hafta üst üste galip geldiğinde, kendinizi huzurlu ve mutlu hissedersiniz. Mesela ben, istenmeyen sonuçlar aldığımızda, çoğu zaman sokağa çıkmaya tahammül edemez, acaba taraftar ne diyecek diye düşünürdüm. Başkanlıktan ayrılma dönemimde söylenenleri ise hayatım boyunca unutmayacağım. Beşiktaş taraftarları senelerce, tribünlerden destek vererek, bizleri güzelliklere teşvik ettiler fakat bir grup taraftarın ayrılırken söyledikleri, yalnızca beni değil, arkadaşlarımı da çok üzdü. Bizler Beşiktaş'a duyduğumuz sevgi yüzünden bunlara cevap veremedik. Yoksa hamdolsun verecek cevabımız vardı ama vermedik. Organize bir hareketle karşı karşıya kaldık. Bugün başka kulüplerde de benzer şeyler görüyoruz, futbol, asıl esprisinden ayrı bir yöne doğru gidiyor ki, bu çok kötü bir şey.Kişisel istek ve arzular kulüp sevgisinin önüne geçiyor demek zaman zaman? S.S. Oluyor, tabi bu konuya açıklık getirecek her şeyi de biliyoruz, ancak unutmaya çalışıyoruz. Polemiğe girmek istemiyoruz. Bunu, daha önceki bazı röportajlarda da dile getirdim. Bir şarkı vardır, "sevmediklerinle gönül avutma" şimdi ben de bu şarkıyı söylüyorum. Beşiktaş'a gönül vermiş, bu takımda yıllar boyu futbol oynamış biri olarak, Beşiktaş Kulübü'ne başkanlık etmek nasıl bir duyguydu? S.S. Ben ve benim gibi düşünenler için bambaşka bir duygudur. Ne demek istediğimi anladınız mı? Tamamen Beşiktaş sevgisiyle, bir görev bilinci içinde, kendimizden de çok şeyler vermek suretiyle bu görevi yerine getirdik. Tabi bugün değişen şartlarda elbetteki parasal durumlar var, olması da lazım.Ama siz bunun böyle olmaması gerektiğini de gösterdiniz, bir şeyler yapmak için paranın şart olmadığını da gösterdiniz. S.S. Ne derece gösterdik bilemiyorum. Yaptıklarımızı da hiçbir zaman ben şunu yaptım, ben bunu yaptım şeklinde anlatmam, röportaja gelenlere de anlatmıyorum. Benim yapım buna müsait değil. Eğer bir şeyler yapıldıysa, bunlar tamamıyla yönetim kurulunda bana inanan arkadaşlarımla birlikte gerçekleştirilmiş işlerdir. Sonuç olarak bir şeyler yaptık. Bilenler de bilmeyenler de sağ olsunlar.Sizin başkanlık yaptığınız dönemde Beşiktaş tartışmasız bir şekilde Türkiye'nin en başarılı takımıydı. Ancak, bu başarısı bir türlü uluslar arası alana taşınamadı? Bunun altında yatan nedenler neler olabilir? S.S. Hayır bir dakika, Beşiktaş bizim başkanlık ettiğimiz 16 sene boyunca aldığı derecelerle, UEFA kupalarına, Şampiyonlar Liglerine iştirak etti. Birçok maçlarda talihsizliğe uğradık. Mesela bir Valeranga maçı vardır. Birinci devre 3-0 galibiz, artık ikinci devre herkes 4-0'lık bir sonuç bekliyor ama ikinci devre adeta bambaşka bir Beşiktaş sahaya çıktı ve maç 3-3 sona erdi. İsveç takımlarını yendik, Fransızların ünlü Paris Saint Germain takımını yendik. Yani, başarılar, uluslar arası alana hiç taşınamamış değil.Beşiktaş tribünleri hakkında ne söylemek istersiniz? Sizce nasıl ve nasıl olmalılar? Onlara hangi tavsiyelerde bulunmak istersiniz? S.S. Yalnız Beşiktaş tribünlerinde değil, tüm tribünlerde görmek istediğim bazı şeyler var. Burada yine parantez açıp bir şey söylemek istiyorum. Ben kulüpten ayrılmadan iki sene önceydi. Taraftarlardan bir grup, diğer değerli bir kulübün başkanıyla ilgili tezahürata başladı. Bunun üzerine, yönetim kurulundaki bir başka arkadaşıma, kapalı tribüne gidelim dedim. Gittik, maç başladı, yine belirli bir grup taraftar maçı bıraktı, o kulübün başkanıyla uğraşıyor. Arkadaşıma, ben bir şey yapmak istiyorum dediğimde, ne yapacağımı sordu. Birinci devre 0-0 sona erdi. Gençlerbirliği ile oynuyor pek de iyi bir oyun sergileyemiyoruz. İkinci devre başladı, takım daha bir pozitif oyun sergiliyor, bu arada yine tezahürat devam ediyor. Ya Allah dedim ayağa kalktım ve ellerimi kaldırdım bütün tribün sustu. Beş dakika sonra, yeni bir slogan atmaya başladılar. "Sussun, biz de susalım" diye. Sonuç itibariyle, yalnızca Beşiktaş taraftarlarının değil, bütün takımların taraftarlarının futbol sahasını bir arena olarak görmemeleri gerekiyor. Saha bir arena değil. Her sene çıkarız, emniyet müdürünün riyasetinde fair play diye toplantılar yapılır. O seneyi fair play olarak geçirelim denir. İki hafta geçmez, ne fair play kalır ne başka bir şey. Bu konuda hem taraftarların hem de kulüplerin eğitilmesi gerekiyor. Mesela bir tiyatro sahnesindeki oyuncular, seyirciden alkış aldıkça, sanatlarını daha güzel bir şekilde icra etmeye çalışırlar. Futbolda da böyle olmalı. Güzel futbol oynanıyorsa, teşvik edilmeli. Nitekim güzel sonuç alınınca böyle oluyor ama tökezlemelerde, mağlubiyetlerde birden bire her şey tersine dönebiliyor. Sopalarla, döner bıçaklarıyla maça gelen taraftarı, affedersiniz ama ben taraftar olarak kabul etmiyorum. Eskiden böyle değildi. Maçlar Şeref Stadı'nda oynanırken, sol taraf Beşiktaş'ın, sağ taraf hangi takımla oynanıyorsa onundu. Çok güzel bir rekabet yaşanırdı. Mesela Galatasaray ya da Fenerbahçe'ye yenildiğimizde, bir tabut yapar Köyiçi'nde dolaştırırlardı. Ne sopalar, ne döner bıçakları vardı. Belki birkaç kez yuh çekilirdi o kadar. Biz Fener'i yendiğimizde de Kadıköy'e gider, tabutu gezdirirdik.Eskiden, bu kadar hoş bir rekabet yaşanır, bu kadar esprili karşılıklar verilirken, şimdi niye döner bıçaklarıyla sopalarla cevap veriliyor? Bu noktaya hangi nedenlerle gelindi, ekonomik mi, sosyal mi, psikolojik mi? S.S. Türkiye ekonomik manada hiçbir zaman güllük, gülistanlık olmadı. Fanatizmi de kabul etmiyorum, taraftar sağlıklı olmalı. Eskiden maça gelenler şapkalı, kravatlı ve belli bir olgunluğa sahip kişilerdi. Zaman içerisinde bugünkü haline geldi. Gençlerin agresif tutumları olayları bu hale getirdi. Ben bir sosyal bilimci değilim. Kendime göre algıladığım bazı şeyler var, olmaması gerekenler var ben bunları kendimce yorumluyorum ve kimse üzülmesin, üstüne alınmasın diye de lafları yuvarlayarak söylüyorum. Seyircinin bu hale gelmesi, bazı insanlar tarafından da bilinçli olarak yönlendiriliyor. Ama daha fazla konuşturmayın beni. Kimseden korkumuz yok, söylenecek çok şey de var ama söylemek istemiyorum.Türkiye'nin ve Türk sporunun sosyal, kültürel ve ekonomik olarak büyük bir dönüşüm yaşadığı dönemde başkanlık yaptınız. Bu hızlı değişim sürecinde değerlerini koruyabilen ender kurumlardan biri de Beşiktaş oldu. Bu duruş nasıl sağlandı? S.S. Bu eskiden beri gelen bir özellik ve bugün de devam ediyor. O dönemlerde bir futbolcu takıma alınırken, bazı süzgeçlerden geçerdi. Takıma intibakına, ailevi durumuna bakılırdı. Bugün de böyle oluyor mu olmuyor mu bilemiyorum. Buradan bir konuya bağlayacağım, şunu açıklıkla söyleyeyim ki, Nouma olayını asla ve asla içime sindiremedim. Birinci defa geldi, yaptığı olaylar ortada. Kimsenin gıkı çıkmadı. Yolladılar, tekrar geldi, yaptığı olaylar ortada. Bunu hiçbir zaman içime sindiremedim. Bizim dönemimizde, sadece Beşiktaş'ta değil diğer takımlarda da o takımın içinde yetişenler vardı. Mesela bir Galatasaray'da da Galatasaray'ın içinden yetişenler vardı. Bunları bugünkü yapıyı küçümsemek için söylemiyorum, bugün de üniversite mezunu da var, lise mezunu da var. Bizler, aynı dönemde futbol oynadığımız Galatasaraylı, Fenerbahçeli arkadaşlarımla görüştüğümüzde sami-miyetle birbirimizi kucaklıyoruz. Bana göre şimdi bunlar da yok. Kulüpten ayrılanların hepsi bir tarafa gidiyor. Zaman zaman beraber oluyorlar mı, olmuyorlar mı bilemiyorum. Bu durumu, şuna bağlayabiliriz, amatörlük dönemiyle profesyonellik dönemlerinde gelişmeler oldu, belki ondan kaynaklanan bazı değişimler yaşandı, ne olduğunu şimdi ben de tam olarak değerlendiremiyorum.Siz alt yapıdan yetiştiğiniz halde, Beşiktaş'tan çok büyük paralar kazanmış bir insan değilsiniz. Bugünkü yapıyı nasıl değerlendiriyorsunuz? S.S. Türk futbolunun geleceği alt yapıda yatıyor. Alt yapıya önem verilmesi lazım. Bu, rahmetli Hakkı Kaptan'dan kaynaklanan bir olaydır. Rahmetli, hep gençlerle ilgilenirdi. Yetenekli insanları keşfeder, arar bulurdu. Şimdi öyle değil, biri bir takıma bir-iki gol attığı zamanı, gel diyoruz. Türkiye, Turgut Özal'dan sonra başka bir döneme girdi, dolayısıyla ekonomik ve sosyal alanlarda da birtakım değişimler yaşandı. Birtakım şeyler artık parayla ya da ne pahasına olursa olsun kazanılan başarılarla ölçülür oldu. Mesela siz şerefli ikinciliklerden bahsederdiniz. Şaibeli şampiyonluktansa, şerefli ikinciliği tercih ederim demiştiniz. S.S. Dedim. Ben her zaman da bunu söylerim, doğruluğuna da çok inanıyorum ama birtakım insanlar tarafından da çok doğru bulunmadı bu sözlerim. Bu davranış kişilerin yapısına bağlı olan bir şey. Öyle zannediyorum ki, birtakım olmaması gereken, yapılmaması gereken işlerin tamamen dışında kaldık. Bunların dışında kaldığımız, bulaşmadığımız, doğru bulmadığımız için de ikinci olduk. Denizlispor maçında, dakika 86'da 1-0 galibiz. Bir ceza atışı atılıyor, adam yüz kere atsa, olacak şey değil ama bizim kaleci Yurkoviç öne geliyor, oradan giriyor. Bunun üzerine birtakım şaibeler ortaya atıldı. Bilen bilmeyen bana söylendi. Bu tavizi verseydim, takım şampiyon olurdu ama bu bana tamamıyla ters gelen bir şey. Şaibeyle kazanılacak bir şampiyonluktansa, şerefli ikincilik yeter. Bana göre, ceza atışında iyi bir baraj kuramadılar, atış yapıldı, yüz kere değil, beş yüz kere atılsa gol olmazdı ama oldu. Bir başka maçta, Samsun Spor ile oynuyoruz, şampiyonluğa gidiyoruz. Samsun'un, ismini vermek istemediğim bir futbolcusu, içeri giren topu elle çıkardı. Ve daha sonra kabul etti, dedi ki, elle çıkardım. Fakat biz şampiyonluktan olduk. Sonuç itibariyle, hakem, hakimdir adaletli olması lazım ama bazen gözden kaçan birtakım olaylar da olabiliyor.Beşiktaş formasını giymiş tüm futbolcuların tartışmasız şekilde eşsiz bir şerefe nail oldukları aşikar. Ayrıca bu formanın yüklemiş olduğu sorumluluklar da hepimizin malumu. Beşiktaşlılığı tarif ederken bahsettiğimiz özellikleri de göz önünde bulundurarak, "iyi Beşiktaşlılardan" oluşan bir 11, size göre hangi futbolculardan oluşabilir? S.S. Bana bu soruyu pek çok defa yönelttiler ama hiçbir suretle böyle bir ayrıma girmem. Her şeyden evvel, o formayı taşıyanların birbirine sevgi ve saygılarının olması lazım. Biz elli sene evvelki, Galatasaraylı, Fenerli arkadaşlarımla sokakta karşılaştığımız zaman birbirimize sarılıyoruz. Şimdikilerin de aynı şekilde olması lazım. Acaba profesyonellik mi ilişkileri bu hale getirdi diye düşünüyorum. Beşiktaş'tan ayrılan birçok futbolcu var. Gidiyorlar ve bir daha pek nadir arkadaşlarıyla buluşma imkânı elde ediyorlar. Tabi böyle olunca, diyaloglar da kopuyor.Eğitim herkes için olduğu gibi Beşiktaşlı futbolcu için çok önemli değil mi? Metin, Ali, Feyyaz bunlar hep üniversite mezunuydu, şimdi ise bunlar oldukça azaldı. Sizin döneminizde bir kolej takımı vardı. Mesela Trabzon'da en yüksek eğitimli futbolcu lise mezunuyken Metin, Ali, Feyyaz üniversite mezunuydu. S.S. O şanslı bir dönemdi. Yalnız Beşiktaş için değil, tüm takımların oyuncuları için eğitim önemli. Bizim dönemimizde de öyleydi, Faruk doktordu, Bedii doktordu, Rauf hakeza, rahmetli Vecdi Amerika'ya kolej tahsilinden sonra gitti. Her zaman dört başı mamur bulmak mümkün değil. Şimdi hem eğitim önemli hem de aile önemli. İkisini birleştirdiğimizde, iyi bir tablo ortaya çıkıyor.Siz Beşiktaş'ta oynarken, başka bir takımdan ret edemeyeceğiniz bir teklif alsaydınız, ne yapardınız? S.S. Hiç bir şey yapmazdım. O zamanlar takım değiştirmek pek rastlanan bir şey değildi. Futbol hayatımız, futbola başladığımız takımda biterdi. O zamanki ruhu anlatmak mümkün değil. O zamanlar Beşiktaş, bugünkü gibi değildi. Ortaköy'e giden yol üzerinde bir-iki tane kahve vardı. Yöneticiler orada otururlardı ama bizler oraya gitmeye çekinirdik. Oraya gidip, oturunca bir hata ederiz diye endişe ederdik. Bizler ailelerimizden böyle terbiye aldık. Mesela maçlardan, antrenmanlardan sonra Hakkı Kaptan duş alırken, biz beklerdik. Büyüklerimizin çıkmasını beklerdik. O zaman Şeref Stadı'nda zaten iki tane duş vardı. İşte böyle günlerdi o günler ve o günleri hayırla yad ediyoruz.Futbolun içinde uzun seneler boyunca aktif bir şekilde bulunan biri olarak, dünkü sporcu yaşamı ile bugünkü sporcu yaşamını kıyaslar mısınız? S.S. Bugünkü sporcular hamd olsun, profesyonelliğin getirdiği rahatlık içinde çok güzel yaşıyorlar. İstedikleri yerlere gidiyorlar. Bizim dönemimizde daha farklıydı. Hiç unutmam bir gün büyük bir maçta galip geldiğimizde, Taksim'deki Kristal gazinosuna gidelim dedik. Kapıya kadar geldik. Baktık ki, Hakkı Kaptan'lar en önde oturuyorlar. Girelim mi, girmeyelim mi diye düşündük, sonunda arkalardaki bir masaya oturduk. Fakat onlar bizim geldiğimizi öğrenip, hesabımızı da ödemişler. Bizim hayatımız böyle bir saygı-sevgi çerçevesinde geçti ve ben bundan çok memnunum. Kısmen cevapladınız ama eklemek istediğiniz bir şey olursa diye soruyorum. Başkanlık yaptığınız dönemdeki kulüp yönetimiyle, bugünkü kulüp yönetimi arasında ne gibi farklılıklar var? Onlara neler söylemek, hangi tavsiyelerde bulunmak istersiniz? Sizce eskiye göre kulüp yönetimi daha da kolaylaştı mı, yoksa zorlaştı mı? S.S. Kulüp başkanlığı geçmişte hem saydığım, sevdiğim kişilerle beraber çalıştığım için çok güzeldi hem de ekonomik sıkıntılar yüzünden çok zordu. Sponsorluğun devreye girmesiyle, kulüpçülüğün de ufku açıldı. Mesela Beşiktaş'ın sponsoru senelerdir Sayın Rahmi Koç'tur. Beko ile Beşiktaş artık özdeşleşti. 1985-86'da rahmetli Mehmet Üstünkaya ve ekibi birtakım görüşmeler yapmışlar. Profilo, kulübe sponsor olmuş. O zamanın fiyatlarıyla 45 milyon ödenmiş. Biz o sezon şampiyon olduk. Bütün futbolcularla beraber, bizi ağırladılar. Sony'nin genel müdürü de oradaydı. Kendisiyle tanıştık ve ona 'acaba Sony şimdiye kadar şampiyon bir kulübe sponsor olma şansını yakaladı mı?' diye sorduğumda, 'doğru söylüyorsunuz, bu büyük bir şans' dedi. Ondan sonra şampiyon olmuş bir kulüp olarak, sponsorluk bedelini biraz arttıralım dedik ama olmadı. Neyse ki, sonra devreye eksik olmasın Rahmi Koç girdi.Rahmi Bey'in çok desteğini gördünüz değil mi? Bu destek yeterli geldi mi? S.S. Eksik olmasın, Rahmi Bey iyi bir Beşiktaşlı. Takıma her zaman yardımcı olduğu gibi, moral vermek amacıyla da hep bizim yanımızdaydı. Bir de çocuklarını Beşiktaşlı yapsaydı çok daha güzel olurdu.16 yıl Beşiktaş'a başkanlık hizmeti verdikten sonra birçok hedefinize ulaştığınızı görüyoruz. Bu süre içinde yapamadığınız, içinizde ukde kalan bir şey var mı? S.S. İçimde ukde kalan şeyler mutlaka oldu. Mesela Beşiktaş kadar büyük bir camianın eğitime yönelmesi gerektiğine inandık. Bu konuda daha fazla şey yapabilmek isterdik, imkânsızlıklar yüzünden yapamadık. Yine de arkadaşlarımla birlikte, taahhüt ettiğimiz şeylerin hepsini olmasa da yüzde 90'ını gerçekleştirdik. Mesela kulübün şimdiki binasının yapımı için büyük emek sarf ettik. Yine Nevzat Demir Tesisleri'nin bulunduğu yeri aldık, ilk çim sahasını da yaptık ama kongre yaklaşınca daha fazla bir şey yapmak mümkün olmadı. Belki bazı işleri yaparken eleştiri de aldık ama bu iş böyledir. Hiç iş yapmazsanız, hiç eleştiri almazsınız. Fakat biz, elimizden geldiğince iş yapmaya çalıştık. Evet inşallah röportaj bitmiştir. Bu kadar uzununu hiçbir zaman yapmadım. Ama lütfen mazur görün. Söyleyeceğim şeyler yanlış anlaşılır diye konuşurken çok dikkatli olmaya, hiç kimseyi kırmamaya, incitmemeye özen gösterdim. Süleyman Seba’nı n veda konuşması Sayın Kongre Başkanlık Divanı, muhterem üyeler, basınımızın değerli temsilcileri, Yönetim Kurulu arkadaşlarımın çalışma programlarını takdiminden sonra sizlere hitap etmek için söz almış bulunuyorum. Hepinizi sahsım ve yönetim kurulu arkadaşlarım adına selamlıyorum.Ülkemizin karşılaştığı deprem felaketi ile hayatını kaybedenlere rahmet, hastalarımıza şifa diliyorum. Böylesi bir felaketi bir daha vatandaşlarımıza göstermemesini ulu tanrıdan niyaz ediyorum. 2000'li yılların ülkemize, ulusumuza ve Beşiktaş camiasına sağlık, mutluluk ve başarı getirmesini diliyorum. Beşiktaş kulübünde hak ve söz sahibi olan ve hesap verilecek tek organ durumunda bulunan siz değerli genel kurul üyelerine hesap verebilmek amacı ile söz almış bulunuyorum. Ayrıca son iki yıllık yönetim döneminde göreve geldiğimiz günden başlayarak bugüne dek gerek şahsıma ve gerek yönetimdeki arkadaşlarıma reva görülen ağır hakaretlere cevabın, ancak kurulunuzda verilebileceğinin bilincinde bulunmaktayım. Bütün bu saldırı ve hakaretlere cevap vermekten aciz değildik. Ancak şahsımı ve Yönetim Kurulumuzu rencide edecek boyutlara ulaşan beyanlar karşısında koyacağımız tepkinin, Beşiktaş için hayırlı olmayacağı görüşü ile içimize sindirememekle beraber sessiz kalmayı tercih ettik. Ancak, her hesabın görüleceği bu genel kurulda o günlerde duyduğum üzüntüyü sizlerle paylaşma isteğimi de normal karşılayacağınızı tahmin ediyorum. Beşiktaş Kulübü'nün hiç kimsenin tasarrufunda olmadığını, kulübün tek sahibinin siz değerli genel kurul üyeleri olduğu, malûmunuzdur. Kulüp idaresinin ise prensipler manzumesi çerçevesinde, kulübümüzün tüm manevi değerlerini göz önüne alarak yapılması gerektiğine inanmaktayız. Aslında kulübümüzün kamuoyundaki saygınlığı buradan kaynaklanmaktadır. Her zaman temel kural olan "usul, esastan önce gelir " prensibine bağlı kalarak üyelerin üretici, yapıcı ve kulüplerine faydalı olabilmeleri için söylemek istediklerini yönetimin içinde usul ve esaslara uygun , Beşiktaşlılık nezaketi ve asaleti içinde söylemeleri beklenen temel konudur. Görev alan başkan ve yönetim kurulları 2 yıl çalışıp yeniden genel kurulun önüne gelirler ve hesap verirler. Yüce kurulunuz bana 8 kere başkanlık görevini vermiştir. Hatalarımıza anlayış gösterdiniz, sevaplarımıza destek verdiniz, hoşgörülü davrandınız, sabır gösterdiniz, sizlere teşekkür borçluyum. Bana 16 sene tahammül eden sizlere, şu andaki samimi hislerimi anlatmak isterim. 1943 yılında Beşiktaş Kulübü'ne geldim. 1945'de A takımında oynamaya başladım. Mütevazı futbol yaşantımdan sonra, 1954'te futbolu bıraktım ve çeşitli dönemlerde değerli başkanlarla çalışma onurunu elde ettim. Hayatta olmayanlara Tanrı’dan rahmet diliyorum. 1984 yılında sayın Mehmet Üstünkaya ile girdiğimiz centilmence bir yarışta tensiplerinizle kulüp başkanlığına getirildim. 16 yıl geçti..........! 8 kongre geçirdik. İtimat ettiniz, göreve devam ettim. Kısaca anlatmaya çalıştığım şu üç cümle 97 yıllık kulübümüzün 57 yılında var olduğumu ifade etmektedir. Hepiniz biliyorsunuz, tüzüğümüzde de belirtildiği gibi, bizim düşüncelerimiz ve hedefimiz sporu desteklemek ve geliştirmek, ülkeye başarılı sporcular yetiştirmek, başarılı olmanın anahtarlarını gençlere sunmak, geleceklerini hazırlamak sosyal ortamlarını ve iletişimlerini, kültür, sanat ve sporla geliştirmek ve kulübümüzü, ulu önder Atatürk'ün ifade ettiği gibi " ben sporcunun zeki, çevik ve ahlaklı olanını severim " düsturunu ilke edinerek Beşiktaş'ın vizyonundan ödün vermeden yolumuza devam etmek idi.Hiç hata yapmadık mı? Hiç hata yapmadık mı ? Hata insanlar içindir........! Zaman zaman hatalar yaptık. Bugünkü kulübümüz, kısır döngüden çıkmış, sağlıklı yapıya kavuşarak her geçen gün daha da güçlenmektedir. Bugünün Beşiktaş'ı artık ne dedikodulardan medet umacak kadar güçsüz, ne de gerçek dışı bazı şeyleri Beşiktaşlılık diye etrafa empoze etmeye çalışanların himayesine muhtaç olacak kadar sahipsizdir. Daha önce de ifade ettiğim gibi kulübümüzün hakiki sahipleri sizlersiniz. Bu noktalara beraberce vardık. Geriye dönmekte artık fayda yoktur. Yönetimde bulunanlar veya yönetime talip olanlar: Talip olmak için kurulan guruplar, siz kongre üyelerine inandırmanın yollarını aramalı ve icraatları ile ispatlamalıdırlar. Geleceğimiz için yeni ufuklar açmalıdırlar. Her zaman söyledik, kişilerin tek tek birçok problemi halletmesine imkân yoktur. Hepimiz, dönmesi gittikçe hızlanan bu çarkın birer unsurlarıyız. Bu unsurlar eğer Beşiktaşlılık felsefesinin temel tarifinde birleşmiş, anlaşmış ise, çarkın teklemesi artık mümkün değildir. Bu düşüncelerden hareketle, 16 sene içinde gerçekleştirdiğimiz tapuları kulübümüze ait, bugünkü ekspertiz değeri 125 milyon dolar olan Fulya Tesisleri, Beşiktaş Plazamız ve modern kulüp binamız var. Bu arada Beşiktaş'ın geleceği için çok önemli olacağına inandığımız ve tüm Beşiktaşlıların duyarlı olması gereken Fulya Projesi önemli gelişmeler göstermektedir. ''Bu proje benim en büyük hayallerimden birisidir.'' Gerçekleştiğini görmek tüm Beşiktaş camiasını mutlu edecektir. Ayrıca 49 yıllığına devletten kiraladığımız Ümraniye'de 145 dönüm "Beşiktaş'ın geleceğini hazırlayacak olan" ve öncelikle çim saha yapımına başlanılan tesislerimiz var. Zamanında asla alınamaz diye dedikodular çıkartılan, açılısında, ilk golü atmak bana nasip olan, isimleri, zaman zaman Mithat Paşa, Dolmabahçe, İnönü Stadı olarak anılan stadın, seneler sonra yine bizim dönemimizde, büyük mücadelelerle camiamıza Beşiktaş İnönü Stadı olarak mal edilmesi, benim ve hepimiz için en büyük gurur ve prestij kaynaklarından biridir. Rahmetli Hakkı Yeten stadımızın hemen üstünde açtığımız kapalı spor salonumuz, tüm salon sporlarına hizmet vermektedir ve gelecekte başarılı sporcularımızın yetiştiği yuva olacaktır. Yıllarca kulübümüze kazandırılması için uğraşılan Akatlar tesisle-rindeki hukuki davalar, kulübümüz lehine sonuçlanmıştır. Bu konuda büyük emekler veren, Sayın Erdoğan Tuncer'e teşekkür ediyorum. Yine çeşitli vesilelerle zaman zaman aralarında bulunmaktan mutluluk duyduğum, temelinde eğitim, kültür ve spor yatan, ülkemizin gurur kaynağı eğitim kurumlarından birisi olmaya aday hayata geçirdiğimiz BJK Koleji var. Beşiktaş akaryakıt istasyonu, Mart ayında faaliyete geçecektir. Beşiktaş Belediyesi'nden kiraladığımız, üyelerimizin ayrıca sosyal ihtiyaçlarını karşılamaya yönelik Çilekli tesislerimiz sosyal yaşantımızın bir parçasıdır. Bu ara gerçekleştirdiğimiz projelerden birisi olup, büyük üzüntülere sebebiyet veren Yeşilköy projesi hazine ve varisler arasında bizim de müdahil olduğumuz dava uzun yıllar devam etmiş, mahkemenin varisler lehine karar vermesi dolayısıyla tarafımızdan kullanılamaz hale gelmiştir. Ancak 2007 yılına kadar kullanma hakkı bize ait olduğu için yeni mal sahipleri ile görüşmelerimiz devam etmektedir. Beden Terbiyesi Genel Müdürlüğü'nden 49 yıllığına kiraladığımız Pendik kürek tesislerimizin önündeki denizin doldurularak sahil yolu geçmesi dolayısıyla kürek sporu fevkalade zorluklarla yapılmaktadır. Üyelerimizden gelen önerileri dikkate alarak çözümü için Kartal Belediyesi ile temaslar sürdürülmektedir.Futbol alt yapısı Futbol alt yapımız özünde söylenenlerin aksine en fazla dikkat ettiğimiz bir husustur. Neticeleri ortadadır. ''Dünya karşılaştığın fırtınalarla değil, gemiyi limana getirip getirmediğinle ilgilenir.'' Bütün bu gelişmelere rağmen tesisleşmeyi bir yana bırakıp, başa-rıyı sadece profesyonel futbolla ölçenlere sesleniyorum: 16 senelik dönemimizde kulübümüz profesyonel futbol takımına yapılan haksız eleştirilere rağmen aralıksız her sezon Şampiyon Kulüpler, Şampiyonlar Ligi, Kupa Galipleri ya da UEFA Kupasına katılma başarısı göstermiştir. Hizmet dönemimizde profesyonel futbol takımımızın kazandığı toplam 9 lig şampiyonluğunun 5'ini, toplam 5 kez kazandığımız Türkiye Kupası'nın 4'ünü toplam 7 kez kazandığımız Cumhurbaşkanlığı Kupasının 5'ini, toplam 6 kez kazandığımız Başbakanlık Kupasının 2'sini ve toplam 11 kez kazandığımız TSYD kupasının 6'sını müzemize götürdük. Toplamı 22 kupadır. Üzülerek ifade etmek isterim ki, "16 yıllık bu bilanço ortada iken, bu başarıları birlikte yaşadığımız ve birlikte yönetimde yaşanan güzelliklerin kararlarına imza atan ve yine Beşiktaş sayesinde toplumda yer tutan, meslek edinen, ayrıca futbol oynadıkları dönemde emeklerinin karşılığı Beşiktaş tarafından en iyi şekilde verilen bazı kişilerin basın kanalıyla kulüplerini, şahsımı ve şahsımda yönetim kurulu arkadaşlarımı suçlaması nankörlük değil de nedir? "İnsanlarla yaşadım, insanı öğrendim İnsanlarla yaşadım, insanlığı öğrendim İnsanlarla yaşadım, İnsanlardan nankörlüğü gördüm " Dostlarım, dostlarım ... Ama ben dostlarımdan çok korkarım'' diyen düşünürlere hak vermemek elde değil!Sayın üyeler; Bizler de muhalefette bulunduk kulübe hizmeti geçen hiçbir kimseye hakaret etmedik. Dolayısıyla camiayı yıpratmadık. Kendi futbolcularımıza sahada arkamızı dönmedik. Böyle çirkin organizasyonları muhalefetin bir yolu olarak görmedik. Bizim camiamız farklı dedik... Vefa hislerinin maddi değerlerden çok önde olduğunu her zaman belirttik. Şimdi bu kazandığımız malvarlıklarını, kulübümüzün eriştiği noktaları bir kenara bırakıyorsanız, 16 sene zarfında kulübün ne kadar büyüdüğünü görmek istemiyorsanız, 55 milyon dolarlık bütçeye erişmeyi görmezlikten geliyorsanız, hizmetimizin karşılığını sadece profes-yonel futbol takımı basarı veya başarısızlıklarıyla ölçüyorsanız, yapılaşmayı, kurumsallaşmayı bir kenara bırakıyorsanız, o zaman sizlere tamamlanması gereken hizmetleri de hatırlatmak isterim: "Eğitim faaliyetlerine ağırlık verip bir an önce vakıf kurma çalış-maları Beşiktaş'ın lehine olacak şekilde tamamlanmalıdır." "Kulübümüzün 100'üncü yıl kutlamaları için acilen genel ku-rulca tasvip edilen bir komisyon kurulup çalışmalarına başlamaları lazımdır." "Modern çağın şartları altında kulübümüzün tüm menfaatlerine zarar gelmeyecek sekilde şeffaf, adil, dünyadaki örneklerinde olduğu gibi şirketleşmesinin gerekli olduğu da bir gerçektir."Sevgili Beşiktaşlılar; Bu kongreyi ben herhangi bir kulübün kongresi havası içinde düşünmüyorum. Kulübümüz bizim yuvamız. Hepimiz gözümüzü bu kulüpte açtık. Belki de çoğunuzun çocukları sizlerin sayesinde gözlerini dünyaya Beşiktaşlı açtı. Büyüdüler, büyümekteler... Sizlerin görevi, bu noktadan sonra kulübümüze sahip çıkmaktır. Kulübümüz yeni yüzyılda geçmişimizden elde ettiği güçle yeni adımlar atmak zorundadır. Değerli genel kurul üyeleri, kulübümüzün vizyonunu, bu vizyon-dan hiçbir taviz vermediğini, bu vizyona yabancı hiçbir oluşumun maskesi olma durumuna düşmediğimizi ifade ettim. Beşiktaş'ın saygınlığının temel taşları bunlardır. Bu şartlar ''olmazsa olmaz'' şartlardır! Bu vizyona yabancı oluşumların zırhı durumuna gelmenin, Beşiktaş'ımızın saygınlığına büyük darbe vuracağı kuşkusuzdur. Ben geçen dönem Beşiktaş'ın bu niteliklerinden asla taviz verilmeyeceği inancı ile konuştum. Bu eğilimlere girme tehlikesine karşı konulması, bunun için her türlü fedakarlığın yapılması hepimizin vazgeçilmeyecek görevidir. Biz bugün bize karşı yapılan, organize edilen saldırı ve hareketlerin hırçın ve saygıdan yoksun tutumların temelinde yukarıdaki tehlikenin yattığını düşünüyoruz.Değerli üyeler, 16 yıl boyunca üzerime gelen okyanus dalgalarının bende yaratmış olduğu hüznü, genel kurulunuzun sessiz ve sakin sahilinde sizlerle paylaşmaya çalıştım... Bunca seneler boyunca bana göstermiş olduğunuz sabır, anlayış, hoşgörü ve desteğe tekrar tekrar teşekkür ediyorum. 1984 yılında, ilk defa huzurlarınıza çıktığımda, kongre konuşmamın basında söylemiş olduğum sözleri hatırlatmak istiyorum: ''Herkesi bir zaman için aldatabilirsiniz, Bazı kişileri her zaman aldatabilirsiniz, Ama herkesi her zaman aldatamazsınız! '' Ben kimseyi hayatım boyunca aldatmadım...! 1984 yılında huzurlarınıza hangi heyecan ve duygularla gelmişsem, bugün de huzurlarınızda aynı heyecan ve duygularla başım dik gönlüm rahat ve huzur içerisinde sizlere veda ediyorum! (13 Şubat 2000) | ||
|
29-02-2008, 00:54 | #2 | ||
Optik bArikAtı Üyelik tarihi: Oct 2006
Mesajlar: 1.729
Tecrübe Puanı: 21 | | ||
29-02-2008, 00:56 | #3 | ||
Yavru Kartal Üyelik tarihi: Oct 2007 Yaş: 42
Mesajlar: 1.004
Tecrübe Puanı: 20 | ölürümmmmmmmmm. ölürümmmmm off offfff | ||
21-03-2008, 17:16 | #5 | ||
noble eagle Üyelik tarihi: Feb 2008
Mesajlar: 2.424
Tecrübe Puanı: 29 | böyle bir başkana daha öyle ihticımız varki | ||
21-03-2008, 18:45 | #6 | ||
ÖLÜMÜNE_BEŞİKTAŞ!!! Üyelik tarihi: Oct 2007 Yaş: 39
Mesajlar: 216
Tecrübe Puanı: 18 | Böyle bi adam görmedim ya adam resmen ruhunu verdi beşiktaşa bu adam dan bi tane daha olsa keşke!!!
__________________ DOĞDUĞUMUZDA BEŞİK ÖLDÜĞÜMÜZDE TAŞ HAYATIMIZ BEŞİKTAŞ ULAN MsT_67!!! | ||
22-03-2008, 01:03 | #8 | ||
Üyelik tarihi: Feb 2008 Yaş: 36
Mesajlar: 878
Tecrübe Puanı: 17 | Süleyman Sebadan sonra hic kimse layik olmadi baskan olmaya ...zatn göriyoruz ne hallere düstük...ah ah ben tabikii cok bilmiyorum sadece okdum ne oldugna bu dönemde ama bu bana yeter ...
__________________ Lütfen forum kurallarını okuyunuz.. | ||
Bu konuyu arkadaşlarınızla paylaşın |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
Seçenekler | |
Stil | |
| |