|
Ana Sayfa | Kayıt ol | Yardım | Oyun Alanı | Ajanda | Arama | Bugünkü Mesajlar | Forumları Okundu Kabul Et XML | RSS | |
22-01-2007, 13:54 | #1 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
|
ERGONOMİ HAKKINDA BİLGİ 2.1. ERGONOMİNİN TARİHÇESİ Ergonomi tarihinde genellikle öncellikle F.W.Taylor’dan söz edilir. Taylor 18. Yüzyılın ikinci yarısında iş düzeni anlayışını geliştirmiş, işgörenlerin daha verimli ve düzenli nasıl çalışabilecekleri üzerine çalışmalar yapmıştır. Sosyal ve psikolojik bilgisinin eksikliğinden dolayı eleştirilmesine rağmen ergonomide “iş hevesi konusunda araştırma yapan ve öneriler getiren ilk araştırmacı olarak anılır. Ergonomi tarihçesinde öncü bilim adamları olarak Gilberth ailesini de saymak mümkündür. Özellikle mühendis Gilberth ve psikolog bir hanımın geliştirdikleri “iş ve zaman etüdü” ve “oksijen tüketimi” çalışmaları dikkat çekicidir. Ergonominin psikoloji alanındaki öncülerinden Munsterberg 1913 te yayınladığı “Endüstriyel Etkinliklerde Psikoloji” adlı yapıtı ile bu bilime hizmeti yadsınamayanlardandır. 1921 yılında ise Cambridge Üniversitesinde ilk “Deneysel Psikoloji Laboratuarı” kurulmuştur. Birinci Dünya savaşının ardından İngiltere de bir “ Yorgunluk Araştırmaları Kurulu ” kurulmuştur. İkinci Dünya Savaşı gerçekten de Ergonomi bilimi açısından gelişmenin en fazla olduğu yıllar olarak anılır. Yeni harp araçları yapımı için artan mekanizasyon sürecide makinelerin özellikleri abartılarak insan-makine sistemleri ihmal edildiğinden ortaya çıkan başarısızlıklar bu başarısızlıkların nedeni araştırıldığında Ergonomi bilimine verilmesi gereken önemi daha iyi ortaya koymuştur. Savaşın ardından İngiltere’de “Oxford Medical Research Unit” ile “Cambridge Applied Psychlogy” kurulmuştur. ABD’de de “Dayton Aeromedical Laboratory Psychology Branch” kurularak çeşitli araştırmalar başlamıştır. ABD’ de John Hopkins,Tafts ve Princeton üniversitelerinin katkılarıyla araç gereç tasarımında yapılan çalışmalar önceleri “İnsan Mühendisliği” adı altında toplanmış daha sonraları “İnsan Faktörü Mühendisliği” deyimi kulanılmaya başlanmıştır. Son zamanlarda ise sadece “İnsan Faktörü” deyimi kullanılmaktadır. Ergonomi alanında yapılan çalışmalar önceleri daha çok askeri özellikli gelişmiştir. İngiliz Deniz Kuvvetlerinde “Applied Research Unit” ile yakın ilişkiler içinde çalışan bir “Operasyon Etkinlikleri Komitesi” teşkil edilmiştir. Aynı tarihlerde Kara Kuvvetleri Komutanlığınca “Army Operation Research Group” kurulmuş ve Hava Kuvvetlerinde ise benzer çalışmaları “Farbourg Air Force Institute of Aviation Medicine” üstlenmiştir. Bu dönemler, ergonomi tarihinde “Knobs and Dials Ergonomics Era” (Düğmeler ve Ergonomisi Çağı) olarak anımsanır. 1940’lara kadar yapılan çalışmaların dağınık oluşu çeşitli güçlükler yarattığından, 1949’da Oxford Üniversitesinde ve Murrel’in başkanlığında bir toplantı yapıldı. Anatomi, antropoloji, fizyoloji, psikoloji, mühendislik bilimleri, tasarımcılar gibi çeşitli uzmanlık alanlarından gelen araştırmacılar ile yapılan toplantıda “ERGONOMİ” terimi önerildi. ABD’de de Human Factors Engineering, İsveç’te Biotechnoloji, İngiltere’de Applied Psychology ve Almanya’da Arbeit Physiology gibi ilgi alanlarını ve farklı yaklaşımları içine alanlarını ve ayrıca; Industrial Psychlogy, Work Study, Human Biodynamics gibi uğraş alanlarını da çatısı altında toplayan bilimsel bir yaklaşım doğmuş oluyordu. İlk zamanlarda sadece konu uygulamalı psikoloji yaklaşımları ile ele alınırken daha sonraları konu daha geniş bir perspektifte ele alınmaya başlandı. Bunu gerçekleştirmede ilk adım ise “Ergonomics Research Council” in kurulması olmuştur. Bu kuruluşun çalışmaları uluslarası bir işbirliğini de amaçladığı halde böyle bir birleşme ancak 1961 yılında Stockholm’de yapılan uluslarası bir toplantıda gerçekleşmiştir. Bu toplantı vesilesiyle “International Ergonomics Society” kurulmuş ve merkezi İngiltere’de bulunan bu uluslarası cemiyetin önemli bir birleştirici etkisi olmuştur. Ergonomi 1971 yılında ODTÜ de Endüstri Mühendisliği Bölümünde “Human Factors Engineering” adı altında ders programına alınmıştır. 1980 ‘lerde Dokuz Eylül Üniversitesi’nde Endüstri Mühendisliği bölümüne bağı olarak çağdaş bir laboratuar kurulmuştur. Ülkemizde ayrıca Milli Podüktive Merkezi Ergonomi biliminin gelişmesine son derece fazla katkıda bulunmuştur. Kurumca düzenlenen “Ergonomi”, “ İşyerlerinde Fiziksel Ortamların İyileştirilmesi”, “Endüstri Mühendisliğinin İşletmelere Katkısı” gibi çeşitli konularda düzenlenen seminerlerle ergonomi literatürünün gelişmesine önemli katkılar yapılmıştır. Ayrıca Milli Prodüktivite Merkezi ve İstanbul Teknik Üniversitesi işbirliği ile 1987 Kasım ayından beri iki yılda bir düzenlenen “Ulusal Ergonomi Kongreleri” ergonomi biliminin ülkemizdeki gelişimi açısından umut vericidir. 2.2. ERGONOMİ Ergonomi ile ilgili çok çeşitli tanımlamalar bugüne kadar yapılmıştır. Ergonomi genel olarak çalışma sırasındaki insanla ilgilenir. Bir tanım yapmak gerekirse “insan-makine bütünleşik sisteminin beraber en verimli ve en insanca çalışmasını inceleyen bilim dalıdır”. Bir diğer tanım da “insanın ödediği bedeli en aza indirgemeyi amaçlayan bilim dalıdır” şeklinde yapılabilir. İnsan çalışmasını en verimli hale getirmek için yöntemler geliştiren “İş Etütçüler” Ergonomlarla beraber çalışmak zorundadırlar. Verimli çalışmakla ödenen bedelin en aza indirgenmesi bir bakıma aynı kavramlardır. İşbilim kapsamında genelde % 85 oranında insan işe uydurulurken %15 oranında iş insana uydurulur. İnsanın işe uydurulması eğitim, alıştırma yoluyla olur. İşin insana uydurulması ise insanın antropometrik ölçüleri ve ihtiyaçları bilinerek yapılabilir. Böylece çalışan insanların performansları daha kolay ölçülebilir. İnsanların ihtiyaçlarını belirleme konusunda teoriler Maslow tarafından geliştirilmiştir. Maslow ihtiyaçlar hiyerarşisi; 1. fiziksel ve psikolojik ihtiyaçlar 2. güvenlik ihtiyacı 3. sosyalleşme ihtiyacı 4. inisiyatif alma ihtiyacı 5. kendini tatmin, olarak sıralanabilir. Kişilerin ihtiyaçları bu hiyerarşiye göre karşılanmalıdır ki, insan performansı istediğimiz düzeye getirebilelim. Burada ayrıca başka bir kabul yapılmıştır. İnsan ihtiyaçlarının sınırsız olduğu varsayımı ile insanlar sürekli yeni ihtiyaçları karşılanarak motive edilebilirler. Motivasyon insan performansı için gerçekten önemeli faktörlerden biridir. İşin yapılabilmesi için işin gerekleri ile insan yeteneklerinin birebir uyuşması gerekir. İşin gerekleri insan yeteneğinden daha fazla ise işin tamamlanması aşamasında eksiklikler ortaya çıkabilir. Eğer insan yetenekleri de işe ait faktörlerden fazla ise bu seferde işçi memnuniyetsizliği ortaya çıkar. İnsanlar kendi yeteneklerine uygun işler yapmak isterler. Bu birebir uyuşma sağlanması bile istediğimiz amaca ulaşmamamız için yeterli değildir. Bunun yanında işçilerin motivasyonu da önemlidir. Motivasyon; “insanları istediğimiz amaca uygun olarak güdülenmesi”şeklinde tanımlanabilir. İnsan performansını etkileyen faktörler teorik olarak beşe ayrılabilir. 1. Kişisel faktörler 1.1. Cins 1.2. Yaş 1.3. Vücut tipi 1.4. Sağlık durumu 1.5. Çalışma şekli 2. Uyum faktörleri 2.1. İşe yatkınlık 2.2. Alıştırma 2.3 Alışma 2.4 Alışkanlık 3. Fizyolojik ve psikolojik faktörler 3.1. Yorgunluk 3.2. İşe karşı fizyolojik alarak hazırlıklı olma 3.3. İşe karşı istek uyandırma 4. Sosyolojik faktörler 4.1. Grup davranışları 4.2. Yönetim ve denetim 5. İşe ait faktörler 5.1. İşin güçlüğü 5.2. İşe ait yöntem 5.3. Malzeme yapısındaki farklılıklar 5.4. İş koşullarındaki değişme 5.5. Fiziksel çevre koşulları Ergonomik çalışmalardan bahsederken genellikle insan makine sisteminden bahsediyoruz. Buna göre bir insan makine sisteminin temel elemanları şunlardır: 1. Sistemin amacı 2. Girdi( hammadde, enerji, bilgi, vs. ) 3. Çıktı( ürün, hizmet ) 4. İlişki( insan_makine arasında) 5. Çevre koşulları 6. Makine 7. İnsan Bütün bu elemanları en uygun şekilde bir araya getirirsek sistemimizin istediğimiz amaca ulaşmasının sağlayabiliriz. 2.2.1. İNSANIN ERGONOMİK AÇIDAN İNCELENMESİ Yapılabilirlik kısa vadeli) Antropometrik, psiko-fiziksel sorun. Dayanabilirlik uzun vadeli) Çalışma fizyolojisi ve çalışma hekimliği sorunu. - kasla çalışmadaki dayanabilirlik- Beklenebilirlik :Toplumbilimsel sorun. -dayanabilirlik sınırları içindeki koşulların gruplar tarafından kabulü- Hoşnutluk : Psikolojik sorun.-Bireysel ve sosyal psikoloji. Ergonominin, özellikle yapılabilirlik ve dayanabilirlik ölçütleri konusunda veriler ortaya koyabilir. Buna karşılık ergonomik iş düzenlenmesi sadece beklenebilirlik ve hoşnutluk ölçütlerinin gerektirdiği koşulları yaratabilir. 2.2.1.1 ANTROPOLOJİ VE ANTROPOMETRİK YAKLAŞIM: Antropoloji, insanın kökenini, gelişme ve evrimini inceler Önceleri Darwinizm’in etkisinde kalarak hayvanla insan arasında serece farkını savunan Köhler’in gelişme psikolojisi antropoloji içinde egemen bir kuramdı. “Geist” ya da varlık olan(tip,esprit,spirit) görüşünde Max Scheler’e göre insanı insan yapan özellikler hayvanla olan fark değil, kişi ya da varlık ile organizma arasındaki ayrımdır. Bir yere insan varlığının bütünlüğünü parçalayan, bu insanı kavrayış biçim kendini içgüdü belirlenmişliğinden kurtaran, özgür ola, değerlere, anlam içeriklerine kendini açan bir insan varlığını kavramlaştırır. Bu anlayışta insan bir varlık olan(Geist) ve dirimsel (vital) bir tepki, içgüdü, bellek ve zekadan oluşan psiko-dirimsel varlıktan oluşur. Ayrıca biyolojik kuram öz sorunundan çok insanın dünyadaki özel yerine dikkati çeker. Bütün bu kuramlardan çıkarılacak sonuç insanın özel bir varlık olduğudur. Buna ek olarak insanın çalışan ve yapan bir varlık niteliğinde oluşunu unutmamak gerekir. İşbilimde veri bir öğe olan insanı öğrenmek için antropolojik bilgi ve verilerden yararlanmak gerekir. Tabiatıyla klasik antropolojinin yanı sıra dinamik bir antropometri ve dilbilimsel bir antropoloji yaklaşımının zorunlu olduğu inkar edilemez bir gerçektir. Bu yönüyle antropoloji üç bölümde ele alınabilir: bio-mekanik, duyu organları, dirik antropometri, dilbilimsel antropoloji 2.2.1.1.1. Bio-mekanik yönüyle antropoloji: İnsanın özellikle eklem ve kaslarıyla ilgilendiği gibi boy ve kemik uzunluklarını ve vücut aralarındaki farklılıklarını ve kalbi inceleme konusu yapar. Bunları sırasıyla incelemek yerinde olur. (a) Eklemler iki veya daha fazla sayıda kemiklerdir. Kımıldamaz nitelikteki kafatası kemikleri arasındaki eklemleri, konu dışı bırakılırsa, iki noktası hareketli eklemler alınabilir. Bu sonuncular aşağıdaki eklemlerden oluşur. -menteşe eklemler: parmak ve dizler -eksenel eklemler: dirsekler - küre ve oyuk eklemler: omuz ve kalça eklemleri: Kemiklerin yapısı ve hareketli eklemler vücudun iş görmesini sağlarlar. Makine tasarımında bunların çalışma şekil ve rahatlığı kuşkusuz göz önüne alınmalıdır. Bu eklemlerin hareketleri 45 yaşından sonra yavaş yavaş azalır. Ayrıca kadınların erkeklere oranla hareket alanı fazladır. Tabii ki zayıfların şişmanlara oranla bu konuda daha fazla hareket sahip oldukları bilinmektedir. Ayrıca ırk, alıştırma,meslek yorulma ve hastalığın da eklem hareket aralarını etkileyen etmenlerdir. Bu etmenlere güdülenme sağ, sol taraf(genellikle sağ üstündür),vücudun durumu, sıfır ivme kuvveti ve elbiseler ve kişisel donanımı da eklemek gerekir. 2.2.1.1.2 Hareketli Antropometri: Antropolojinin bu dalına aynı zamanda işbilimsel antropometri de denmektedir. Bu, vücut yerleşimini, işte çalışırken duruşu kendisine konu almaktadır. Duruş vaziyeti üç şekilde olabilir: · Ayakta · Oturarak · Yatarak Ne var ki yapılan çalışmaların büyük bölümü oturarak gerçekleştirildiğinden işbilimde daha ziyade oturma tasarımını inceler. Bunu yaparken mankenlerden yararlanılır. İşbilim ya kartondan düz mankenleri, ya da gerçek boyuttaki manken ve modelleri kullanır. Ayrıca iş maketleri de bu oturma özellikle işlemcinin işe kabulü sırasında bu antropometrik verilere(boy, ağırlık, göğüs veya karın çevresi) önem verilmesi eğilimi fazladır. Bunun için çeşitli nicelikler bulunmuştur. Birinci örnek Hobby niceliğidir ve şu şekilde yazılır: Hobby Niceliği=AxD/T A göğüs genişliğini, D karın çevresini, T ise işlemcinin boyunu gösterir. Amar niceliğinde ise ağırlık esas alınır ve hayati yetikliğin ağırlığa oranı bulunur. Keza hayati yetikliği hem ağırlık, hem de boya bir arada kullanan Sphelin hayati yetiklik niceliği ise hayati yetikliğin ağırlık ile çarpılarak boya bölünmesinden ibarettir.14 yaşına kadar 560, 16 yaşına kadar ise 760 olağan ölçü olarak kabul edilir. Ayrıca ağırlık ve göğüs çevresi ile nicelikler aranmıştır. Ağırlık ve göğüs çevresi toplamını benimseyen Pignet niceliğine göre eğer nicelik 40’dan düşük ise çok iyi bir sonuç, 11-20 arası ise iyi ve giderek nicelik yükseldikçe değer düşer. Bu Pignet niceliğini boya oranlayan Verraeke niceliği ise 0-90 değerini “iyi” bir ölçüt olarak benimser. Öte yandan Ruffer niceliği ise 10’dan büyük bir niceliğin gerekliliği üzerinde durur. A+B-C şeklinde yazılan bu nicelikte A kişinin yaşı ile 25 yaş arasındaki farkı, b azami karın göğüs çevresi, C ise ağırlığın 1m’lik boyla farkını belirtir. Öte yandan işbilimde çalışırkenki vaziyet, özellikle oturma tasarımında önemli yer tutar. Oturma tasarımında oturma yüksekliği oturulacak yerin şekli ve ölçüleri arkalıklar, özel işler için geliştirilmiş koltuklar ele alınır. (a) Oturma Yüksekliği(Seatheight): Oturma yüksekliği o şekilde ayarlanmalıdır ki ayaklar arkaya yaslanarak rahatlıkla işlemcinin oturması mümkün kılabilsin. Burada ikinci bir engel de boy farklılıklarıdır. Boyları farklı kişiler aynı tasarımda hazırlanmış yerlere oturunca rahatsız olurlar. Bunun için optimum bir çözüm olarak %90 olasılıkla aşağıdaki ayarlama oranları oturulan yerden yere kadar sunulabilir: · Erkekler için 15 ila 18 inches(38.1cm-47cm) · Kadınlar için 14 ile 17.5 inches arası(35.5-44.5 cm) Öte yandan sabit yükseklikler ise şöyledir: · Erkekler için 41.91cm · Kadınlar için 38.1-39.3cm · Hem erkekler hem de kadınlar için, 41cm seviyelerindedir. Bunlar erkekler için yüzde 75, kadınlar için %40 geçerlidir. Topukların kısa olması halinde kadınlar için yüzde 60 olasılıkla bunlar geçerli olur. (b) Oturulacak Yerin Boyut ve Şekli: Hooton’un 1945 yılında yaptığı araştırmalara göre yüzde doksan olasılıkla oturulacak yerlerin uzunluklarının, kadınlarda 16.8 ila 20 inches(42.6-50.8cm), erkeklerde ise 17.4 ila 20.2 inches(44.1-51.3cm) arasıdır. Eğer baldır mesafesi olarak 2 inches(5cm)’lik bir mesafe bırakılması düşünülürse, kadınlar için bu ölçülerin15-16 inches(38.1-40.6cm) olması gerekir. Genişliğe gelince, bu yaklaşık olarak 17 inches(43.1cm) olmalıdır. Kol dayama yerleri halinde, iki kol arasındaki mesafe 19 inches olmalıdır. Kol dayanan yerler, oturma yüzeyinden 8.5-9 inches821.5-22.8cm) yukarıda bulunmalı ve oturulan yerden öne doğru uzantı 10-12inches(25.4-30.4cm)olmalıdır. Oturulan yüzeyin yere paralel değil, yatay yüzeyle 3ile 5 derecelik bir açı yapmalıdır. Unutmamak gerekir ki bu araştırmayı bir Amerikalı bilim adamı Yine aynı milletinden olan insanları ölçerek bu sonuçları bulmuştur. Kısaca bu sonuçlar diğer ülke insanları ile uyuşmayabilir. (c)Oturulan Yerin Arkalığı: Sanayide kullanılan, oturulacak yerlerde lumbar bölgesini takviye için arkalık kullanılmaktadır. Bu tür bir arkalığın eğrilik yarıçapı 16 inches (40.6cm) olmalıdır. 2.2.2. Ergonomik Çalışmayı Etkileyen Faktörler 2.2.1.1. Gürültü: Gürültü genel olarak rahatsız edici ses olarak tanımlanabilir. Genel ilke olarak işyerinde gürültüyü mümkün olduğunca azaltmaya çalışmalıyız. İnsan sağlığı açısından gürültünün en önemli etkisi zamanla işitme yeteneğinde azalma veya tümden kaybedilmesi olarak belirtilebilir. Ses dalgalarının şiddeti ve yoğunluğu gürültü düzeyini tayin eder. Gürültüyü dB dene bir birimle ölçeriz. Bin Hz de 2.10-4 mikrobarlık bir basınç desibel olarak adlandırılır. Böylece kaynağından yayılırken sesin yayıldığı ortamda doğurduğu basınç bize sesin şiddeti ve yoğunluğunu verir. Genel olarak 80 dB den sonraki gürültü değerleri insan sağlığı açısından zararlıdır. Aşağıdaki tabloda maruz kalınana gürültüye(dB cinsinden) göre işitme kaybı görülmektedir. Gürültü Düzeyi(dB) işitme kaybı(%) 80.... 0 0 0 90.... 4 10 16 100.... 12 29 42 110.... 26 55 78 5 yıl sonra 10 yıl sonra 20 yıl sonra 2.2.1.2. Aydınlatma: İyi bir aydınlatma için öncelikle aydınlatma düzeyi yeterli olmalıdır. Yeterli aydınlatma verimliliği doğrudan ve net olarak artırır. Çünkü görmedeki çabukluk ve doğruluk bir yandan zaman kazancı sağlarken diğer yandan da kalitenin iyileşmesini sağlar. Yetersiz aydınlatma verimi olduğu kadar işçini moral ve göz sağlığını da kötüye götürür. Aydınlatma da kullanılan ışığın niteliğinin önemli olduğu gör yapılan araştırmalarda görülmüştür. Buna göre en hijyenik ışık beyaz ışık yani gün ışığıdır. Gün ışığının yetersiz olduğu durumlarda ise bu ışığa yakın mavi camlı ve ya fulorösan lambalar kullanılmaktadır. Aydınlatma mümkün olduğunca homojen olmalıdır. Aydınlatılacak yüzey ışığı eşit olarak yansıtmıyorsa çalışırken dikkat dağılabilir; göz değişik aydınlatma düzeyindeki yüzeylere uyum sağlama da zorlanabilir. Homojenliği sağlamak için yaygın ışık veren kaynakları mümkün olduğunca yakın yerleştirmek gerekir. Aydınlatma mümkün olduğunca sabit olmalıdır. Titreşim dikkatin dağılmasına sebep olan son derece önemli faktörlerden biridir. Özellikle flörasan lambalar ve titreşim yapan yerlere yerleşen özel lambalar için gereken önlem alınmalıdır. Aydınlatma göz kamaşmasına neden olmamalıdır. Özellikle kamaşmayı önlemek için ışık kaynağı yatay görüş çizgisinin minimum 30 derece üstünde olmalıdır. Dolaylı göz kamaşmasının nedeni ise çalışılan yüzeyin ışığı yansıtmasıdır. Bunu önlemek için ayna testi uygulanır. Çalışma yüzeyine bir ayna konularak ışığı yansıtıp yansıtmadığı kontrol edilir. Eğer ışık kaynağı görünüyorsa sakıncalı bir durum var demektir. Işık kaynağı ya da çalışma şekli değiştirilmelidir. Kamaşmaya bazen yüksek düzeyli aydınlatma da sebep olabilir. Çok az aydınlatılmış odada yüksek düzeyde aydınlatılmış bir masada çalışmak göz kamaşması yaratabilir. Bunu önlemek için yüzey ile çalışılan iş parçası arasındaki ışık kontrastların aşılmamasına özen gösterilmelidir. İş parçası ile yakın çevresi arasındaki kontrast 3:1 İş parçası ile uzak çevresi arsındaki kontrast 10:1 İşyerlerinde her türlü işin kusursuz yapılabilmesi ve en önemlisi de iş görenlerin göz sağlığının korunması iyi bir aydınlatma tekniğini gerektirir. Aydınlatma öncelikle, yapılan iş ve işlemlerde kalite standartlarının gerektirdiği tüm detayın görülebilmesi için gereklidir. Çalışanların, optimal aydınlatma koşullarında çalıştırılması da onların göz sağlığı ve görme netliğini koruduğu için aynı amaca hizmet eder. İnsanın enformasyon algılamasında en önemli algılayıcı gözdür. Bütün algılamanın %80 ile 90’I göz kanalıyla gerçekleşir. İş koşullarının doğurduğu yorgunluğun büyük bir kısmının göz zorlanmasından ileri geldiği tahmin edilebilir. Göz zorlanması ve yorgunluk üzerine etkisi ile birlikte aydınlatma tekniği problemlerini anlayabilmek için bu tekniğin bazı temel kavramlarının bilinmesi gerekir. Aydınlatma şiddetinin ölçü birimi lükstür(lx). Bu değer birim alana düşen ışık akışıdır. Aydınlatma şiddeti bulutsuz bir yaz gününde 100.000 lx’ü bulur. Kapalı bir kış gününde bu değer ancak 3000 lx’e ulaşır. Aşağıdaki tabloda bazı değerleri görmek mümkündür. İşlemler Önerilen Lüks Montaj ve Kalite Kontrol -kaba işler -vasat incelikte işler -ince işler -çok ince işler 200 400 900 2000 Dokuma (pamuklu ve Yünlü) -Hafif dokumalar -Koyu renkli kumaşlar -Dokumada kalite kontrol 400 900 1300 Metal levha işleri Plastik şekil verme ve Levha işleri 400 400 Ağaç işleri -Kaba doğrama -Rende ve tezgahta ince makine işleri -ince tezgah işleri, makine ve cilalama işleri 200 400 600 Bir iş ortamında aydınlatma gereksinimi, yapılan işlerin özelliklerine, işin özellikleri nedeniyle detay algılama gibi kriterlere bağlıdır. Çeşitli el işleri ve okuma yazma gibi işlerde en düşük aydınlatma gereksinimi 10 lüks olarak bilinmektedir. Bir iş ortamında ve çeşitli iş istasyonlarının gerektirdiği aydınlatma düzeyleri önemli bir husustur. Aslında , en yüksek aydınlatmanın en optimal yaklaşım olmadığı bilinmektedir. Temel olan, amaca uygun aydınlatmadır. Işık yoğunluğu L=ışık şiddeti /yüzey= mum /m.m İyi bir aydınlatma projesinin tasarımında, çalışanların göz sağlığı, yüksek düzeyde iş becerisi, optimal verimlilik ve çalışanların kendilerini rahat hissettikleri aydınlatma düzeyinin sağlanması gibi bir kriter kullanılabilir. Bir işyerinde büyük ölçüde kaba işlemler yapıldığı için, aydınlatma düzeyi açısından önemli bir sorun olmadığı halde, iş görenlerin kendilerini rahat ve ışıklı ortamda bulmaları ve daha hevesli çalışabilmeleri için de yeterli ve tatmin edici bir aydınlatma düzeyi tercih edilmelidir. 2.2.1.2.1. İyi bir aydınlatma düzeninin özellikleri: · Bir aydınlatma düzeninin niteliğini belirleyen faktörler:. · Aydınlatma şiddeti · Eş düzeyde aydınlatma · Işık yönü ile gölge etkisi · Işık dağılımı · Işıktan yararlanma · Göz kamaşmasının sınırlandırılması · Işığın rengi ve renksel yansıma İşyeri aydınlatılmasında alınması gereken tedbirler ve yapılması gerekenler şöyledir: 2.2.1.2.2. Doğrudan yapılan iç yada çevre aydınlatması Her işyerinde iş görenler, yaptıkları işlere, içinde bulundukları ortam ve genel çevrelerine ve işyerindeki çeşitli yerlere bakmak zorunluluğunda kalabilirler. İnsanlar çevrelerine bakınırken, onların dikkatini en çok, parlak ve renkli bölgeler çeker. Bu sebeple, iş görenin kendi yaptığı iş kendi açısından en iyi aydınlatılmış yer olmalıdır. Ortam, aydınlığı, üzerinde uğraş verilen makin, malzeme, araç ve gereçte yeterli detay algılamasını sağlamıyorsa, iş istasyonunun özel gereksinimi dikkate alınarak özel aydınlatma yoluna gidilmelidir. İş istasyonunun aydınlatılmasında kontrast esası üzerinden aydınlatma önemlidir. İşlemlerin yapıldığı tezgah üzerindeki hakim renkler ile iş görenin esas işleme tabi tuttuğu malzeme arasında renk farkı yüksek, orta yada zayıf olduğuna göre, aydınlatma düzeyi de değişir. Ayrıca yapılan işin ve incelikli görme gerekli yüzey ve malzemelerin parlama özellikleri de dikkate alınmalıdır. İş görenlerin yaptıkları incelikli işleri kolayca görebilmesi için çalışma yüzeylerinin aydınlatılması sağlandıktan sonra genel çevre aydınlatılması standartlarının saptanması öngörülür. 2.2.1.2.3. Parlamanın önlenmesi Üzerinde işlem yapılan cisim ve yüzeylerin parlaması , esas yapılan işin görülmesini güçleştirdiği gibi, göz uyumunu da zorlar. Parlama; aydınlatılmış yüzeylerden bir bölümünün diğerlerine bakarak daha fazla ışık yansıtması, aşırı ışıklı görünmesi yada kaynaktan yansıyan ışığın doğrudan göze yansıtması olarak açıklanabilir. Işık kaynağının yada çalışma yüzeyinin parlaması, iş görenin bakış açısına ve çevrede parlama ve yansımalara elverişli malzemenin bulunmasına bağlıdır. İş ortamının gereğinden fazla aydınlatılmış olması ve çok yüksek düzeyde yansıtma özelliği olan; tavan, duvar, malzeme ve döşeme düzeninin bulunması çoğunlukla operatörün görüşünü etkilemeyebilir fakat, uzun dönemde rahatsız edicidir. Böyle bir durumda, aydınlatılmış çevrede yansıtıcı yüzeylerin renk özellikleri ile, yansıma faktörü azaltılabilir. Yapılan iş ve çevresinin aydınlatılmasında , başvurulan her türlü önlem, yeterli rahatlık sağlamıyorsa ve çalışma yüzeylerinin parlaması ve ışık yansıtması önlenemiyorsa, ışık kaynağının yerini değiştirmek gerekebilir. 2.2.1.2.4. Işık titreşimlerinin önlenmesi Deşarj lambaları (sodyum buharı, cıva buharı yada flüoresan) alternatif akımla çalışırlar ve akım yönü değişikliğinde de yanıp sönerek çalışırlar. Elli Hertz frekanslı akım kullanan lambalar saniyede bunun iki misli yanma ve sönme yaptığı için, bu titreşimler gözle fark edilemezler. Ancak, böyle bir ışık altında çalışan makine operatörleri bir algı yanılması sonucu, makine devirlerinin yavaşladığını yada durakladığı gibi yanıltıcı algılamalar yapabilirler. ‘ Stroskobik etki’ olarak bilinen bu soruna çözüm bulmak için; iş ortamı aydınlatılmasında kullanılan lambaların yanısıra, farklı bir yanma sönme devri ile çalışan özel ışık kullanılabilir. Kesin bir çözüm de ortam aydınlatmasının trifaze bir akım kaynağından ve farklı fazlarda monte edilmesidir. Yüksek düzeyde aydınlatma gereken yerlerde genellikle trifaze akım kullanılır. 2.2.1.2.5. Gölgeleme Bir malzemenin üzerine düşen ışığın geliş doğrultusunu değiştirerek, bazı kısımların daha kesin hatları ile görünmesini sağlamak yada bazı kısımların göz alıcı, keskin görüntüsünü matlaştırmak mümkündür. Gölgeleme olarak bilinen böyle bir işlem, endüstrilerde ve özellikle kalite kontrol hizmetlerinde detayların görünmesini kolaylaştıran bir yaklaşımdır. Normal koşullarda çok iyi görülemeyen yüzeylerin daha iyi aydınlatılarak ve ortam ışığında parlayan yüzeylerin gölgelendirilerek, netlikle görünmesi ve incelenmesi sağlanmalıdır. 2.2.1.2.6. Renkler ve ışıklandırma Renkli bir yüzeyin iyi görülebilmesi , o yüzeyden yansıyan ışınların yeterli yeğinlikte olmasına bağlıdır. Ayrıca, ortam aydınlatmasının yapay olduğu hallerde çeşitli renkler, günışığı altındaki görüntülerinden, bir ölçüde de olsa farklı görünebilirler. Renk görmenin önemli olduğu kalite kontrol gibi hizmetlerde, doğal renk algılamasını sağlayabilecek bir aydınlatma önemlidir. Gün ışığının doğal renkleri algılamada en güvenilir aydınlatma olduğu bilinmesine rağmen, günışığı ile aydınlığın şiddetinde devamlı iniş ve çıkışlar nedeni ile, renk ayrımı ve kalite kontrol gibi işlemlerde yapay ışık tercih edilir. Yapay ışığın değişmeyen düzeyi, günışığına bakarak daha standart bir değerlendirmeyi sağlayabilmektedir. 2.2.1.3. İş yerindeki hava koşulları Hava koşullarını insan üzerindeki etkilerini değerlendirirken bunların tek tek değerlendirilmeleri yeterli olmamaktadır. Tüm hava koşullarının insana olan etkilerinin incelenmesi ve değerlendirilmesi amacıyla efektif ısı globe değeri kata değeri gibi ölçüler kullanılmaktadır. Efektif ısı değeri nemin ve havanın akım hızının etkisini kapsamakla beraber, radyant ısının etkisini içermez. Bu nedenle radyant ısının önemli olduğu yerlerde kuru termometre sıcaklığı yerine global termometre ile ölçülen sıcaklık kullanılır. Global termometre sıcaklığı: radyant ısını önemli olduğu işyerlerinde globe termometre değeri, radyant ısı yanında hava sıcaklığı ve hava akım hızından da etkilendiğinde, söz konusu hava koşullarının toplu etkisinin değerlendirilmesinde, ortamın termal durumunun iyi bir göstergesidir. Kata değeri: bir kalibrasyon sayısının soğuma zamanına bölünmesi ile bulunur. Vücuttaki ısı dengesinin sağlanması fizyolojik bir gereksinmedir. Vücut bu dengeyi sağlayabilmek için dışarıya sürekli ısı verir. Dinlenme anında, kalp, solunum, diğer iç organların çalışması sonucu yetişkin bir insan dakika da yaklaşık 1.6 kcal ısı üretir. Fiziksel çalışma arttıkça bu ısı değeri sürekli artar ve yaklaşık 8 misline yükselir. Vücudun ısı miktarının korunmasında nem miktarı da çok önemlidir. Nem miktarı arttıkça terin buharlaşması zorlaşır ve biriken ter akar. Bu rahatsız edici bir durumdur. Aksi halde nem miktarının çok düşük olması ağızda ve burunda aşırı kurumaya neden olur ve istenmeyen bir durum ortaya çıkar. Yüksek sıcaklığın doğurduğu etkileri gidermek zor ve pahalıdır. Efektif sıcaklık artıkça insanların enerji gereksinmeleri de artar. Yani yapabilecekleri iş azalır. Aynı efektif sıcaklıkta insanların yapabilecekleri işler farklıdır. Yüksek sıcaklık bıkkınlığa, ve tez kızarlığa sebep olduğundan işyerinde 38 0C nin üzerinde iş kazalarında artma görülür. İş kazalarının en az olduğu sıcaklık ise 19 0C civarıdır. Düşük sıcaklık da algılama ve düşünme yeteneğinde tepki ve refleks süreleri uzadığından istenmeyen bir durumdur. Düşük sıcaklık yüksek sıcaklık kadar olmasa da iş kazalarına sebep olabilmektedir. Yüksek sıcaklık iş kazalarının yanı sıra çabuk kızmaya sebep olduğundan işyerindeki huzurun bozulmasına, hata sayısının artmasına, kalitenin düşmesine, düşünsel çalışmanın azalmasına neden olduğu gibi terleme sonucu aşırı su kaybı ile vücudun tuz dengesinin bozularak çabuk yorulma ve ani bayılmalara sebebiyet verebilir. İnsan Vücudunda İklimin Önemi İnsanlar, beden iç ısısına değişikliklere neden olabilecek iklim değişikliklerine pek dayanıklı değillerdir. Çalışanlar kendilerini rahat hissettikleri iş koşullarında verimli çalışabilirler ve her türlü ortam streslerinden etkilendiklerinde bu verimli çalışma aksamaya başlar. İklim değişiklikleri yanında;kapalı yerlerde çalışmak büyük ölçüde ısı yayan ocak yada fırınlar karşısında görev yapmak veya tam tersine, soğuk iklim koşullarında ya da soğutulmuş tesislerde çalışmak gibi etkenler önemli ölçülerde stres yaratır. Bu nedenle, insanların rahat çalışabildikleri ortam koşullarını iyi tanımlamak ve çeşitli stres hallerinde de tolerans sınırlarını bilmek önemlidir. Biyolojik açıdan önemli olan , beden iç ısısının pek dar sınırlar içinde tutulması zorunluluğudur. İnsan vücudunun sıcaklığı 37 C civarındadır. Bu değerden çok küçük ölçüde farklı olabilir. Aksi takdirde, soğuk yada sıcak rahatsız edici biçimde algılanır yada hastalık belirtileri görülür. Aslında, deri altında iki santimetre derinliğe kadar dokular ısı değişikliklerine oldukça dayanıklıdırlar. Derinin ısısı, kısa süreler için, beden ısısından 15C daha aşağı yada yüksek seviyelere çıkabilir. Ortam ısısı streslerinin daha uzun süreli olması halinde de insan bedeninin kendine özel bir koruma dinamiği vardır. Vücut iç sıcaklığının sürdürülmesi işlemini, vücudun iç kısımlarındaki sıcaklığı kan aracılığıyla dış bölgelere taşıyan kan dolaşımı üstlenir. Kan dolaşımının ısıyı düzenleme işlevinin etkisi, örneğin nemli sıcak bir çevrede nabzın artması şeklinde kendini gösterir. Buradan , yüksek iklim yüklenmelerinde uzun süreli kassal çalışmadan kaçınılması gerektiği ortaya çıkar.İnsan yapısının vücut sıcaklığını korumak amacı ile ısı düzenlemesi şöyle gerçekleşir: Ortam ısısının yükselmesi, merkezi sinir sisteminin derideki kan dolaşımını hızlandırmasına ve ter bezlerinin uyarılarak terlemenin başlamasına neden olur.Aşırı soğuk halinde önceleri kan dolaşımı yavaşladığı halde sonra bu dolaşım artar ve deri üzerindeki tüyler diklenerek bir tür koruma mekanizması harekete geçer. Bütün bu reaksiyonlar yetersiz kaldığında insan, beden iç ısısını yükseltmek , kendisini soğuk etkisinden korumak için bazı hareketler yapmaya başlar. Ancak, endüstriyel ortamda, belli bir iş yada işlemi yapmak zorunda olan iş görenler, işlerini bırakmadıkça bu koruyucu hareketleri yapmadıkları için soğuk stresinden kolayca etkilenirler. İnsan vücudunun, kısa süreli uyumları dışında, uzun süreli tepkileri de vardır. İklim koşullarına uyum olarak tanımlanan bu tepkiler sayesinde, mevcut yüklenme daha dayanılır hale gelir ve daha azmış hissini verir. Aşırı sıcakta çalışmada iki-üç haftalık bir uyum süresi, terlemenin artmasını, cilt sıcaklığı artışının azalmasını, vücut iç sıcaklığı artışının azalmasını, vücut terinde tuz oranının azalmasını, kalp ve dolaşım yükünün azalmasını sağlar. Ancak, iklim koşullarına uyum sağlandıktan sonra bu durum kalıcı değildir. Aşırı sıcakta çalışmaksızın geçirilen birkaç günden sonra uyum bozukluğu meydana gelir. Aşırı sıcakta çalışmaksızın geçen 1-3 hafta sonra, iklim koşullarına uyum sağlamamış kişilerin ortalama değerlerine tekrar erişilir. İnsan Vücudu ve Çevre Arasında Isı İletimi İnsan bedeni metabolik enerji yardımı ile belli bir iç ısıya ayarlanmıştır. Ortam stresleri karşısında bu iç ısıyı koruyabilecek bir dizi organik reaksiyonlar vardır. Ancak, her cisim gibi insan bedeni de çevresindeki ısı düzeyinden etkilenir. Yaşadığımız coğrafi kuşakta dış hava sıcaklığı genellikle vücut sıcaklığının altında olduğu için , vücut ile çevre arasında gerekli olan ısı alışverişi rahatlıkla meydana gelmektedir. Isı değişimi ve ısı almak açısından insanların ten rengi pek önemli bir faktör oluşturmaz. Çevreye ısı verme fiziksel olarak dört yoldan gerçekleşebilir: Isı konveksiyonu Isı iletimi Isı ışınımı Buharlaşma Isı Konveksiyonu Konveksiyon yoluyla ısı iletimi, cilt ile üzerine yayılan hava arasında bir alışverişe yol açar. Cilt ile hava arasındaki sıcaklık farkı ve havanın hızı ne kadar büyük olursa akım yönüne dik doğrultudaki konveksiyon da o kadar fazla olur. Hava cereyanının olduğu yerlerde üşüme hissi de bu şekilde açıklanabilir. Isı İletimi Vücut ile vücuda temas eden cisimler veya malzeme arasında belli bir sıcaklık farkı var ise, ısı iletimi yoluyla ısı enerlisinin alışverişi söz konusu olur. İletilen ısı miktarı ısı iletimine maruz yüzeylerin sıcaklık farkı ile birbirine temas eden cisimlerin ısı iletim kabiliyetlerine bağlıdır. Burada hava hareketi hiçbir rol oynamaz. Metaller , taş ve mermer iyi, tahta cam , tekstil ürünleri kötü ısı ileticileridir. Isı Işınımı Isı ışınımı, aralarında sıcaklık farkı bulunan iki cisim arasında, hava gibi iletken bir ortam veya doğrudan bir temas olmadan meydana gelir. Isı aktarımı, sıcak cisimden soğuk cisme doğru olur. Örneğin bir sobanın sıcaklığını, sobaya değmeden, ısı ışınımı yoluyla hissederiz. Aktarılan ısının miktarı, radyasyon kaynağının yüzey sıcaklığına, yüzey büyüklüğüne ve uzaklığa bağlıdır. Hava sıcaklığı ve hareketinin bir etkisi yoktur. Buharlaşma İnsan cildi üzerindeki buharlaşma; özellikle aşırı sıcakta çalışma sırasında vücut sıcaklığının dengelenmesi açısından büyük rol oynar. Cilt yüzeyine çıkan suyun buharlaşabilmesi, vücudun bunun için gerekli ısıyı üretebilmesi ile mümkün olur. Genel olarak buharlaşmayla vücuttan yayılan ısının miktarı, havadaki bağıl nem oranına, yani deriden havaya geçiş noktalarındaki buhar basıncına bağlı olarak değişir. Isıl faktörler şöyle sıralanabilir: · Çevredeki havanın sıcaklığı · Çevredeki havanın hareketi · Çevredeki havanın su buharı basıncı · Çevredeki ışınım sıcaklığı · Bedensel faaliyet · Giysinin termik direnci Çevrenin İklim Koşullarının Ölçümü Ortam streslerine karşı her insanın farklı reaksiyon göstermesi, iklim etkilerini ve ortam koşullarını alanında yapılan araştırmaları güçleştirmektedir. Bazı iklim ve ortam etkenlerinin birlikte etkileri organizma üzerinde değişik stresler yaratır. Örneğin, sıcak v nemlilik derecesi yüksek bir iş ortamı, aynı ölçülerde sıcak fakat nemlilik derecesi düşük bir ortamdan daha fazla strese neden olur. Teknik bir yaklaşımla, iş ortamının ısı düzeyi ve iklim koşullarının stres etkilerini değerlendirebilmek için, insan bedeninin iç ısısını etkileyen tüm değişkenleri incelemek gerekir. Bunlar kısaca; işyerindeki hava hareketleri, ortam ısısı, yayılan ısı ve bunun kaynakları, ortam nemlilik derecesi, yapılan işlerin fiziksel düzeyi, insan bedeninin metabolik gereksinimleri ve uyum yetenekleri olarak özetlenebilir. Bu amaçla geliştirilmiş ölçme teknikleri: Gölgede ölçülen termometrik ısı derecesi Globe termometre bulguları Islak ve kuru haznelerden oluşmuş çift termometreli nem ölçer (psirometre) ile saptanan ortam nemlilik derecesi Kata termometresi ile ya da hava akım hızını verebilen Termik Anamometre ile saptanan, hava hareket hızı şeklinde özetlenebilir. En düşük oda sıcaklıkları 1977 başındaki iş yerlerine ait yönergelerde kanun koyucunun havadaki nem oranı verilmeden ortam sıcaklıklarının en düşük değerler verileri şöyledir: çoğunlukla oturarak görülen işlerde +19 çoğunlukla oturmadan görülen işlerde +17 ağır bedensel çalışmada +12 bürolarda +20 satış yapılan kapalı yerlerde +19 Başka bir kaynakta ise sıcaklık değerleri tablosu şöyle verilmektedir: Yapılan iş Optimum ortam sıcaklığı Hafif fiziksel iş 18.3 Büro işleri 19.4-22.8 Ağır endüstriyel iş 12.8-15.6 Dış ve iç sıcaklılar arasındaki fark Dışarıdaki sıcaklıkla, ortam sıcaklığı arasındaki farkın 4 C nin üzerinde olmamasına gayret gösterilmelidir. Bağıl nem %50 iken yerden duvar ve pencerelerin ısıyı dışarı vermelerini önlemek için, sıcaklık farkının olanaklar çerçevesinde küçük tutulması gerekir. Bu yüzeylerin sıcaklıkları ile hava sıcaklığının arasındaki sıcaklık farkı 2 C dereceden az yada fazla olmamalıdır. Çalışmanın Değerlendirilmesine ilişkin Ölçütler İnsan çalışması ve onun düzenleme koşulları hakkında yargıya varabilmek için değerlendirme ölçütlerinin saptanması gerekmektedir. Bunlar, yapılabilirlik, dayanabilirlik, beklenebilirlik ve hoşnutluk gibi dört değerlendirme ölçüdür (Rohmert 1972). Yapılabilirlik ( kısa vadeli ) :Antropometrik, psiko-fiziksel sorun; işbilimsel araştırma ve eğitim kapsamı; örneğin azami kavrama uzaklığı, azami basma gücü. Yapılabilirlikte işin gerekleri ile insan özellikleri karşılaştırılır ve zaman boyutu yoktur. Yani bir insan 20 kg’lık bir ağırlığı kaldırabiliyorsa bu işin yapılabilirliğini gösterir. Dayanabilirlik (uzun vadeli) : Çalışma fizyolojisi ve çalışan hekimliği sorunu; işbilimsel araştırma ve eğitim kapsamı; örneğin kas ile çalışmalarda dayanıklılık sınırları. Dayanabilirlik kavramı olayın zaman boyutunu da içeren bir kavramdır. Deminki örnekteki 20 kg’lık yükün dakikada 10 kez kaldırılması istenirse bu dayanabilirlik boyutunu aşar. Beklenilebilirlik: Toplumbilimsel sorun; dayanılabilirlik sınırları içindeki koşulların gruplar tarafından kabulü. Toplumbilimler kapsamı içinde. Beklenebilirlik olayı ilk iki kritere uyum sağladıktan sonra, bu işin insanlar ve toplum tarafından kabul edilebilir, beklenti ve geleneklere uygun olmasıdır. Hoşnutluk Psikolojik sorun; bireysel hoşnutluk dikkate alınarak beklenilebilir koşulların kabulü, bireysel ve sosyal psikoloji kapsamında. Hoşnutluk kavramı ise işin beklenebilir olmasından sonra kişi tarafından da benimsenmesidir. Bilimsel araştırmaları ve uygulama deneyimlerini bir araya getiren bir meslek dalı olarak ergonomi, özellikle yapılabilirlik ve dayanılabilirlik ölçütleri konusunda veriler ortaya koyabilir. Buna karşılık beklenebilirlik ve hoşnutluk ölçütleri öncelikle sosyal psikoloji, toplu ve psikoloji tarafından işlenir. Ergonomik iş düzenlemesi sadece beklenebilirlik ve hoşnutluk ölçütlerinin gerektirdiği koşullan yaratabilir. İnsan Performansı ve Performansın Dağılması Temel Bilgiler Performans İstemleri İnsanın sürekli bedensel ve zihinsel çalışması, toplum içinde erişilmek istenen hedeflerden bağımsız olarak varlığını sürdürmesi için zorunludur. Bireyin, bir insan topluluğunun toplam performansına katkısı, bu grubun ve çevrenin, örneğin ailesinin, kişiye yönelttiği performans sistemlerine göre şekillenir. Bu performans istemleri, ürünle ilgili olarak sadece zaman ve miktar gereklerini değil, nitelikle ilgili özellikleri de kapsar. Ancak bunlar, iş sisteminin bir parçası olarak her zaman yalnız insana değil, biyolojik, toplumsal, örgütsel ve teknik bileşenleri ile iş sisteminin bütününe yöneliktir. Performans Arzı - Performans Yeterliliği Kişi, kendine yöneltilen performans istemlerini, performans yeteneği ve performansa hazır olma öğelerinde oluşan, kişisel performans arzı ile karşılar. Burada sözü edilen “Performans Yeteneği” kavramı, hem kısa süreli yüksek performans yeteneğini, hem de daha düşük~, ama uzun bir süre boyunca sürdürülebilen performans yeteneğini kapsar. Performans yeteneği kavramı, genel olarak, performans isteminin karşılanabilmesi için harekete geçirebilecek, yararlanabilir birey~el performans toplam gücünün düzeyi olarak tanımlanabilir. Birbirlerini karşılıklı etkileyebilen; örneğin bünye, cinsiyet, deneyim, temel yetenekler, bilgiler ve beceri gibi pek çok etkenlerden oluşan performans yeteneği, mutlak bir nicelik değildir. Performansa Hazır Olma Performans yeteneği, bir insanın yararlanabilecek teorik azami kişisel kapasitesini gösterir. Ancak bu tanım, insanın performans arzım belirlemeye yetmez. İnsanın performans arzı, mevcut koşullar altında performans yeteneğini kısmen veya tamamen ortaya koymaya hazır olmasına ya da olabilmesine bağlıdır. Yani performansa hazır olma kavramı, sözü edilen bu azami kapasiteden tümüyle yararlanmasını karakterize eder. Performans yeteneği bir taraftan insanın özelliklerine ve temel yeteneklerine, diğer taraftan da edinilen bilgilere ve beceriye bağlıdır. Çalışan Kişinin Uygunluğu Çalışan bir kişinin yapılacak işe uygunluğu, “nitelikler”, “yetenekler”, “beceriler”, “bilgiler” bileşenlerine bağlıdır. İnsanın işletmedeki davranışları, daima kendine verilen görevi yerine getirmeye yönelik değildir. Davranışları, başka eğilimler de etkileyebilir. İlk bakışta anlaşılması güç davranış biçimlerinin temelinde bu yatar. İnsanın güdüleri, çalışma sonucunu olumlu veya olumsuz yönde etkileyebilir. Bir çalışma yerinin ergonomik olarak tasarlanmamasının getireceği zararlar • Daha az üretim • Kayıp zamanların fazlalığı • Daha fazla iş kazası ve meslek hastalığı ve bunu takiben daha fazla tıbbi masraf • Artan işte bulunmama oranı • Kalite düşüklüğü • İşgücü devri fazlalığı • Özel durumlar için kapasite kullanım esnekliğinin bulunmaması Ergonominin ilgili olduğu endüstri mühendisliği alanları • İş değerlendirme • Çalışma yerlerinin yeniden düzenlenmesi • Taşıma işlerinin kolaylaştırılması • Statik çalışmanın elimine edilmesi • ISO 9000 ve Toplam Kalite çalışmaları Antropometrik acıdan Antropometi, insanın vücut ölçülerinin belirlenmesi ve uygulanması ile uğraşan bilim dalıdır. Kelime olarak “İnsan Ölçüsü” anlamına gelmektedir. İnsanın durma ve hareket halindeki vücut ölçüleri kemik uzunluğu, kas ve doku kalınlığı ile eklemlerin form ve mekaniğine bağlıdır. Çalışma yerlerinin düzenlenmesinde insan vücudunun en önemli organlarının uzunluklarını ve uzanma mesafelerini, ellerin ve ayakların hareket boyutlarını bilmek gerekir. Vücut ölçüleri ve oranları bireyden bireye farklılıklar gösterir. Örneğin Türk erkeklerinin boy ortalaması 168,08 cm iken Türk kadınları için bu rakam 155 cm civarındadır (Özok, 1981). Ancak çalışma yeri düzenlemesinde ortalama değerlerden yola çıkmak doğru olmaz; çünkü, uzun ve kısa boylu kişiler için de iyi çalışma koşullarının sağlanması gerekir. Genel olarak uzanma söz konusu olduğu zaman küçük boyutlu, hacimler söz konusu olduğu zaman büyük boyutlu insanlara göre ölçümlendirme yapılır. Bu halde nüfusun en küçük %5 ile en büyük %5’i ölçümlendirmede göz önüne alınmayarak %90 çoğunluk esas alınır. Vücut Ölçüleri Duruş ve Hareket Ölçüleri İnsanın durma ve hareket halindeki vücut ölçüleri kemik uzunluğu, kas ve doku kalınlığı ile eklemlerin form ve mekaniğine bağlıdır. Çalışma yerlerinin düzenlenmesinde insan vücudunun en önemli organlarının uzunluklarını ve uzanma mesafelerini, ellerin ve ayakların hareket boyutlarını bilmek gerekir. Boy Vücut ölçüleri ve oranları bireyden bireye farklılık gösterir. Bu yüzden çalışma yeri düzenlenmesinde ortalama değerlerden yola çıkmak doğru olmaz; çünkü, uzun ve kısa boylu kişiler için de iyi çalışma koşullarının sağlanması gerekir. Kısaca, uzanma mesafelerini en küçük boyutlulara göre, hacimleri ise en büyük boyutlulara göre tasarlamak gereklidir. İş düzenlemede insanın vücut ölçülerinin aritmetik ortalaması kullanılırken, bu ortalama değerden yukarı veya aşağı doğru sapmaların insanda aynı etkiyi uyandırdığı varsayımından hareket edilmektedir. Bu her zaman geçerli olmayabilir. Örneğin bir sandalyenin oturma yerinin yüksekliği, yerden uyluğun altına kadar olan mesafeye göre ayarlanır. Ortalama değerden yukarı doğru bir sapma olursa, çoğu insan bu durumu aşağıya doğru bir sapmaya kıyasla daha rahatsız edici olarak algılar. Bu nedenle, oturma yerinin yüksekliği saptanırken öncelikle kısa bacaklı insanları düşünmek gerekir. Diğer taraftan, örneğin eksantrik presin altında dizlerin rahat hareket edebileceği bir ortam gibi “iç ölçüler” ‘in tasarımında öncelikle uzun boylu insanları esas almak doğru olur. İş tasarımcıları daima, söz konusu olabilecek iş görenlerin en azından % 90’ına uyacak çalışma yerleri ve takımlar geliştirmeyi amaçlamalıdır. Duruş İnsanın duruş şekillerinden hangisinin en uygun olduğunu iki açıdan ele almak gerekir: · Görevin özelliği açısından. · Çalışan kişinin zorlanması açısından. Duruş ve Görev Görev açısından hangi duruş şeklinin daha uygun olduğuna karar verebilmek oldukça kolaydır Çok sayıda el ve kol hareketlerinin gerekli olduğu veya büyük bedensel güçle çalışılacak yerlerde sadece ayakta durarak çalışma yeğlenmelidir. Çünkü insan, ayakta dururken vücudun hareketleri ile ve gerektiğinde vücut ağırlığını kullanarak işini kolaylaştırabilir. Diğer taraftan, elin sakin tutulmasını ve kesin bir gözlemi gerektiren ve bu yüzden sadece oturarak yapılabilecek türden işler de vardır. Vücudun Duruşu ve Zorlanma Fizyolojik açıdan bakıldığında, oturma halinde zorlanmanın az olması yüzünden, genel olarak oturmayı ayakta durmaya tercih etmek gerekir. Ayakta durma sırasında bacaklarda, kan dolaşımını bozan ve varis oluşumuna yol açabilen şiddetli kan toplanmaları olur. Uzun süre oturma sonucunda da, kan toplanmaları ve sindirim şikayetleri oluşabilir. Değişik Aralıklarla Oturma ve Ayakta Durma Bu sorunun en iyi çözümü eğer yapılan iş buna elveriyorsa çalışanın isteğine bağlı olarak veya işin akışına göre, oturabileceği veya ayakta durabileceği çalışma yerleridir. Gerçekten de hem oturarak hem de ayakta durarak yapılacak bir dizi iş vardır. Özellikle, tekdüze olmasına rağmen yine de belirli ölçüde dikkat isteyen işlerin yapımında böyle bir değişiklik dikkatin sürdürülmesi açısından yerinde olur. Hem oturmaya, hem de ayakta durmaya elverişli çalışma yerinde, çalışma yüksekliği, ayakta durma halindeki yüksekliğe göre ayarlanır. Bu durumda, oturma yeri yüksekliği normal değerinin 40 ile 45 cm üzerinde olmalıdır, bu nedenle bir ayak desteğinin de bulunması gerekir. Bu ayak desteği, ayaklara yeterince hareket imkanı sağlamalıdır. Her iki duruş şeklinin de rahatlıkla kullanılabilmesi için, gözlerin ve ellerin her iki durumda da aynı yükseklikte olmalarına ve oturulan sandalyenin kolayca hareket ettirilebilir olmasına dikkat edilmelidir. Oturarak Yapılan İşlerde Çalışma Yerinin Ölçüleri Yapılacak iş açısından koşullar oturarak çalışmaya elverişli ise artık her iş görenin, şikayetine yol açılmadan, asgari yorulma ve azami rahatlıkla çalışabilmesi sağlanmalıdır. Özellikle ense, köprücük kemiği ve sırt kaslarında, yanlış çalışma yeri ölçüleri yüzünden aşırı yüklenmeler olabilir. Aşağıda ele alınan “çalışma yeri yüksekliği” ve “kavrama alanı” gibi ölçüler birbirleriyle yakından ilgilidirler. Oturarak Çalışma Yüksekliği Çalışma yüksekliği, işlem görecek ya da gözetlenecek nesnelerin bulundurulması gereken yüksekliktir. Bu yükseklik, oturarak çalışma için oturma yüzeyi, ayakta çalışma için ise taban esas alınarak ölçülür. Çalışma yüksekliği, her zaman çalışılan masanın yüksekliğine eşit olmayabilir. Üzerinde çalışılan iş parçası veya düzeneğin yüksekliği de dikkate alınmalıdır. Masa yüksekliği buna göre daha yüksek olarak seçilir. Çalışma yüksekliğinin seçiminde, yapılacak işin türü de önemli bir rol oynar. İnce işler için çalışma yüksekliği, oturma yüzeyi ile göz arasındaki mesafeye, bakış açısına ve görüş uzaklığına göre saptanır. Montaj işlerinde ve makine başındaki çalışmalarda iyi görüş koşulları ile rahat kol konumu arasında bir uzlaşma noktası bulmak gerekir. Normal bir yazı masası iş görene gövdesini, fazla öne eğmeksizin, destekleme olanağını sağlamalıdır. Hareket ağırlıklı kaba işlerde önemli olan, kolları serbestçe hareket ettirebilmektir. Aynı çalışma yüksekliği, daktiloda yazı yazma için de geçerlidir (klavyenin ortalama yüksekliği). Masa yüzeyinin oturma yüzeyinden mesafesi, çalışan kişinin uyluk kalınlığına bağlı olarak aşağıya doğru sınırlıdır. Oturma Yüksekliği İnsanın oturma yüksekliği, ayaklarının yere dayandığı noktadan, üzerinde oturduğu yüzeye kadar olan mesafedir. Çalışma yüksekliği (örneğin makinelerde) genelde sabit kaldığı için, oturma yüksekliğinin duruma göre ayarlanabilmesi gerekir. Bu yüzden, 30 ile 50 cm arasında bir ayar aralığı zorunludur. Oturarak Çalışmada Kavrama Alanı Masa üzerinde zorlanmadan kavrama işlemi yapılacak alan, kişiden kişiye değişen kol uzunluğu ile sınırlıdır. Buna kavrama alanı adı verilir. Diğer taraftan oturarak çalışan bir insan, kavrama alanı içinde bulunan her noktaya aynı kolaylıkla erişemez. Bunun nedeni, eklemlerin hareket özellikleridir. Buna bağlı olarak da, kavrama alanı içinde elverişli ve az elverişli hareket yönleri ortaya çıkar. Azami kavrama alanı biraz daha büyükçedir. Masa başında yapılan işlerin büyük çoğunluğunda, masa kenarı insan gövdesinden 5 - 10 cm kadar uzaktadır. Böyle bir durumda, kollarını masaya dayamadan çalışan bir insanın elleri ile iş gördüğü merkez, gövdesinden 25 - 30 cm kollarını masaya dayayarak çalışan bir insanın elleri ile iş gördüğü merkez ise, gövdesinden 30 — 40 cm öndedir. Dirseklerin hareket alanı altındaki yan alanlar, erişilmesi zor alanlardır. İnsan, elini uzattığında avucu altına isabet eden veya gövdesine yakın yerlerde konumlandırılmış takım ve parçaları daha rahat kavrar. Oturarak Çalışmada Bacakların Etki Alanı Ayakla çalıştırılacak kumandaların durumu kişilere uydurulmalıdır. Topukla basılacak şalterler için en uygun yer ellerin çalışma merkezinin iş düşümüdür. Ayak ucuyla basılacak pedallar ise topuk pedallanndan 14 - 18 cm öne yerleştirilebilir. Ayakta Durarak Çalışmada Çalışma Yerinin Ölçüleri Ayakta Çalışma Yüksekliği Ayakta durarak çalışan bir insana ait çalışma yüksekliğinin uyumunu sağlamak, oturarak çalışan bir insan göre daha zordur. Aynı iş için, kısa boylu kadınlar ile uzun boylu erkekler için uygun olan masa yükseklikleri arasındaki fark 25 Cem’e kadar ulaşmaktadır. Masa ve makine yükseklikleri genel olarak ayarlanamadığı için çalışma yüksekliklerinin uzun boylu erkeklere uyum sağlayacak şekilde düzenlenmesi ve diğer çalışanlar için podest kullanılması uygun olurdu. Ancak böyle bir çözümün pratikte uygulanması güç olduğundan, çalışma yüksekliğinin ortalama değerlere göre düzenlenmesi tavsiye edilir. Ayakta Çalışmada Ellerin ve Ayakların Kavrama ve Etki Alanı Ayakta durarak çalışan bir insanın kollarının kavrama alanı, oturarak çalışan insanınkinden farklı değildir. Ancak ayakta çalışma sırasında yana doğru adım atılarak bu alanı genişletme olanağı vardır. Bacakların hareket hacmi düşünülürken, dizlerin bükülmesi sırasında ayağın öne atılması ve gereğinde pedallara basılması için ayak uçlarına yeter derecede hareket serbestliğinin sağlanması göz önünde bulundurulmalıdır. | ||
|
Bu konuyu arkadaşlarınızla paylaşın |
LinkBacks (?)
LinkBack to this Thread: http://besiktasforum.net/forum/tekstil-bolumu/19044-ergonomi-hakkinda-bilgi/ | ||||
Mesaj Yazan | For | Type | Tarih | |
Untitled document | This thread | Refback | 04-03-2008 17:12 |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
Seçenekler | |
Stil | |
| |