![]() |
RESİM Bir savaş: Otlukbeli Bir mavi: Spartaküs Bir soru: niçin Spartaküs Bir kuş: nereye gidiyon kuşu Bir çiçek: bilmem ki çiçeği Bir su: şüpheli Bir belge: noterlerinden Elbet başkent noterlerinden Bir şair: Ahmed Arif Toplar dağların rüzgarlarını Dağıtır çocuklara erken Bir çocuk: ince burunlu Ey ince burunlu Güneyli çocuk Ne soracaksan işte sor Bir çalgı: fayton Bir içki: rakı hayır votka Bir tabanca: tabii dolu Bir haber: ölümüm yakın Bir imza: okunmuyor |
SAAT BEŞ İstanbul'da elimi kaldırdım Biraz içkiliydim, biraz sevdalı,biraz da minareli Geleni geçeni durdurdum Bakın dedim bakın gökyüzü nasıl eskimemiş Bir de şu martılara bakın nasıl alıngan martılar İstanbul'da en ince minarede Beş tane gözüm vardı mavi İstanbul'da gözümün birini söndürdüm Balıkların yarısı yok oldu gitti Hiçbir balığın kuyruğu yok kör oldum Ben bir zamanlar yelpazeli kadınlar görürdüm Evlerinde kocalarında uykularında Yarı yarıya saç yarı yarıya dudak Nasıl sıcak olurlardı düşünürdüm İstanbul'da Divanyolu'nda denizin orda Bütün milleti başıma topladım Herkes birşeyler söyledi kendine göre Bir kadın döktüre döktüre susuyordu Yaklaştım yanına elini tuttum. Bak dedim martılar ne kadar alıngan İşte tam bu sırada saat beşi vurdu |
SAN Kırmızı bir kuştur soluğum Kumral göklerinde saçlarının Seni kucağıma alıyorum Tarifsiz uzuyor bacakların Kırmızı bir at oluyor soluğum Yüzümün yanmasından anlıyorum Yoksuluz gecelerimiz çok kısa Dörtnala sevişmek lazım. |
SAYIM Ayışığında oturuyorduk Bileğinden öptüm seni Sonra ayakta öptüm Dudağından öptüm seni Kapı aralığında öptüm Soluğundan öptüm seni Bahçede çocuklar vardı Çocuğundan öptüm seni Evime götürdüm yatağımda Kaşığından öptüm seni Başka evlerde karşılaştık İliğinden öptüm seni En sonunda caddelere çıkardım Kaynağından öptüm seni |
SEV Önce bir ellerin vardı yalnızlığımla benim aramda Sonra birden kapılar açılıverdi ardına kadar Sonra yüzün, onun ardından gözlerin, dudakların Sonra her şey çıkıp geldi... Bir korkusuzluk aldı yürüdü çevremizde Sen çıkardın utancını duvara astın Ben masanın üstüne kodum kuralları Her şey işte böyle oldu önce... |
SEVİNCELİK Kızkulesi’nin düş getiren pay senetleri Kısa günde kapış kapış gitti İşçisi köylüsü öğrencisi şairi Tam tamına 49,5 milyon kişi Yazıldı defterine güzelliğin Çocuklar sabah akşam resim çektirdi Sevinçler acılar şarkılar ki İstanbul’u an an görünür kılar Fenerime uğru yeşil tatlı pembe sürülmüş Yanında ne ki Koç’lar Sabancı’lar Sonra 49,5 milyon düş senedi Bir sabah törenle denize verildi İçlerinden üç tanesi de Şu şu şu kişilere ciro edildi: Tarihin babası sayılan Heredotos’a; Tarihin bir babası daha varsa ona; -Ve uzun tartışmalardan sonra- Nüfusumuzun geri kalan kısmına. |
SU SERP SİNEME Çıkamazsın, gönlüm haremdir sana Bakamazsın, eller mahremdir sana Umut pınarından su serp sineme Aslı'sın, bu yanan Kerem'dir sana... __________________ |
SİZİN HİÇ BABANIZ ÖLDÜ MÜ? Sizin hiç babanız öldü mü? Benim bir kere öldü kör oldum Yıkadılar aldılar götürdüler Babamdan ummazdım bunu kör oldum Siz hiç hamama gittiniz mi? Ben gittim lambanın biri söndü Gözümün biri söndü kör oldum Tepede bir gökyüzü vardı yuvarlak Söylelemesine maviydi kör oldum Taşlara gelince hamam taşlarına Taşlar pırıl pırıldı ayna gibiydi Taşlarda yüzümün yarısını gördüm Bir şey gibiydi bir şey gibi kötü Yüzümden ummazdım bunu kör oldum Siz hiç sabunluyken ağladınız mı? |
SULUNUN YÜZÜ Sulunun yüzü bir atmosfer olayıdır. Rasgele yazarı avcıdan öğrendim: Yabanördekleri donmasın diye, Suya nöbetleşe kanat vururlar. Ve işte samandırasıyla Beşiktaş'ınız, Çapraşık bir yüzyılı geriye atar; Tanrım siz şu uzun Anadolu'yu Çocukluk günlerinizde mi yarattınız? Senaryocu bayanla bir bankta oturuyoruz Keşke yalnız bunun için sevseydim seni. |
ŞIIR Kadın kendini gösterdi usulcana Çekingenlikle koşulu beyaz usulcana Gittiler gözleri aşka yaşamaya yangın Gidip gelenler oldu gitti geldiler... Kadın saçlarını getirmedi uzakta tuttu Umutsuzlukla dolu soyunmak uzakta Düştüler karanlıkta aralık aralık Düşüp ölenler oldu düştü öldüler... Kadın gözlerini koydu ortaya Bir mavi bir gökyüzü aldı çevrelerini Sevdiler sonsuz bir maviyle alıngan Sevip yaşayanlar oldu sevdi yaşadılar... |
ŞU DA VAR Bir de var sen koynumda yatıyorsun Güzelsin güzelliğin mutlak amenna Kızlığın masanın üstünde Kocana saklıyorsun Oysa koca da ne benim kollarım var Soy bir portakal yedir bana dilim dilim Ben Uzunminareliyimdir doğma büyüme Ne yapıp yapıp denizi görmek isterim |
TEZAT GÖRÜNÜR Mağrurlanma ya hacı, hor görme dilharabı Her haramdan bize de bir gün azat görünür Hem aşık ol, hem şair, hem tanıma şarabı, Nerde böyle çelişki, böyle tezat görünür. |
ÜLKE Saat Çini vurdu birden: pirinççç Ben gittim bembeyaz uykusuzluktan Kasketimi eğip üstüne acılarımın Sen yüzüne sürgün olduğum kadın Karanlık her sokaktaydın gizli her köşedeydin Bir çocuk boyuna bir suyu söylerdi. Mavi. Bir takım genç anneleri uzatırdı bir keman Sen tutar kendini incecik sevdirirdin Bir umuttun bir misillemeydin yalnızlığa Yalnız aşkı vardır aşkı olanın Ve kaybetmek daha güç bulamamaktan Sen yüzüne sürgün olduğum kadın Kardeşim olan gözlerini unutamadım Çocuğum olan alnını sevgilim olan ağzını Dostum olan ellerini unutamadım Karım olan karnını ve önlerini ******m olan yanlarını ve arkalarını İşte bütün bunlarını bunlarını bunlarını Nasıl unuturum hiç unutamadım Kibrit çak masmavi yanardı sesin Ormanlara ormanlara yüzünün sesi En gizli kelimeleri akıtırdı ağzıma Şu karangu şu acayip şu asyalı aşkın Soluğu kesen ağulayan ormanlarında Yaşadım o kısa ve korkunç hükümdarlığı Ve çarpıntılı yüreğim saçlarının akıntısında Karadeniz'e karışırdı ordan Akdeniz'e Ordan da daha büyük sulara Geceyse ay hemen tazeler minareleri Kur'an sayfaları satılan sokaklardan Ölüm bir çeşit sevgiyle uçar Ölüm uçar çocuk yüzlere Ben o sokaklardan ne kadar geçtim Damağımda dilinin yosunlu tadı Önce buğulu sonra cam gibi parlak sonra buğulu yine Bir takım tavşanları andıran bir takım su hayvanlarını Pazartesi günlerini ve haftanın öbür günlerini Yani salı çarşamba perşembe cuma cumartesi Bir başak ufak ufak bildirir Konya'yı O başakta o Konya'da seni ararım Ben şimdilerde her şeyi sana bağlıyorum iyi mi Altın ölçü çift ölçü ve altın karşılıksız Para basma yetkisini Fırat'ın suyunu Palandöken'i Erzincan'ın düzünü asma bahçelerin dibini Antalya'nın denizini o denizin dibini Beş türlü yengeç yaşıyan sularında Çağanoz adi pavorya çingene pavoryası ayı pavoryası bir de çalpara Bilinir ne usta olduğum içlenmek zanaatında Canımla besliyorum şu hüznün kuşlarını Sen kalabalıkta bulup bulup kaybettiğim kimya Yokluğun gayri şurdan şuraya geldi Bir günler şölenlerle egemen ülkende Şimdi iri gagalı yalnızlıklar dönüyor N'olur ağzından başlıyarak soyunmaya Bir kez daha sür hayvanlarını üstüme üstüme Çık gel bir kez daha çıkıntılardan Çık gel bir kez daha bozguna uğrat |
USTU KALSIN Ölüyorum tanrım Bu da oldu işte. Her ölüm erken ölümdür Biliyorum tanrım. Ama, ayrıca, aldığın şu hayat Fena değildi. Üstü kalsın... |
ÜVERCİNKA Böylece bir kere daha boynunlayız sayılı yerlerinden En uzun boynun bu senin dayanmaya ya da umudu kesmemeye Laleli'den dünyaya doğru giden bir tramvaydayız Birden nasıl oluyor sen yüreğimi elliyorsun Ama nasıl oluyor sen yüreğimi eller ellemez Sevişmek bir kere daha yürürlüğe giriyor Bütün kara parçalarında Afrika dahil... Aydınca düşünmeyi iyi biliyorsun eksik olma Yatakta yatmayı bildiğin kadar Sayın Tanrıya kalsa seninle yatmak günah daha neler Boşunaymış gibi bunca uzaması saçlarının Ben böyle canlı saç görmedim ömrümde Her telinin içinde ayrı bir kalp çarpıyor Bütün kara parçaları için Afrika dahil... Senin bir havan var beni asıl saran o Onunla daha bir değere biniyor soluk almak Sabahları acıktığı için haklı Gününü kazanıp kurtardı diye güzel Bir çok çiçek adları gibi güzel En tanınmış kırmızılarla açan Bütün kara parçalarında Afrika dahil... Birlikte mısralar düşürüyoruz ama iyi ama kötü Boynun diyorum boynunu benim kadar kimse değerlendiremez Bir mısra daha söylesek sanki her şey düzelecek İki adım daha atmıyoruz bizi tutuyorlar Böylece bizi bir kere daha tutup kurşuna diziyorlar Zaten bizi her gün sabahtan akşama kadar kurşuna diziyorlar Bütün kara parçalarında Afrika dahil... Burda senin cesaretinden laf açmanın tam da sırası Kalabalık caddelerde hürlüğün şarkısına katılırkenki padişah gibi cesaretti o, alımlı değme kadında yok Aklıma kadeh tutuşların geliyor Çiçek Pasajında akşamüstleri Asıl yoksulluk ondan sonra başlıyor Bütün kara parçalarında Afrika dahil... |
VAR Şu senin bulutsu sesin var ya Uçtan uca tersyüz ediyor geceyi Yataklar var konuşmak için Öpüşmek için telefon kulübeleri Güneşler var, yıldızlar, samanyolları, Karpuzlar gümbür gümbür kapılarda. Tanrılar sofrası amma karanlık Yiyemem tek lokma yiyemem orda. Şu senin tutkulu sesin var ya: Ortak güzellik artı yara izi. Tutar ellerinden kaldırırsın Adı kötüye çıkmış tüm sözcükleri. Yeni törenler gerek bize Yeni törenler -kimi zaman en eski. Dert etme, bütün dilleri içerir Bitki konumu, küçükbaş hayvan sesi. Şu senin dolayık sesin var ya Dondurma yiyen gürbüz bir kız gibi müstehcen, Balkon demirine dayalı bir arka kadar şakacı, İlk doyumdaki gibi yeşil elma tadında. Kimlik denetimi yaptıktan sonra Resimli roman okuyan bir er gibi giderici. Şu senin alçaktan sesin var ya Pencereler var burnumun kemiğinde sızı, Aşklar var unutulmamak için, Boğulmak için ilk sevgili |
YAZMAM DAHA ASK SIIRI Oydu bir bakışta tanıdım onu Kuşlar bakımından uçarı Çocuk tutumuyla beklenmedik Uzatmış ay aydınlık karanlığıma Nerden uzatmışsa tenha boynunu... Dünyanın en güzel kadını oydu Saçlarını tarasa baştan başa rumeli Otursa ama hiç oturmaz ki Kan kadını rüzgardı atların Hep andım ne yaşanır olduğunu... En çok neresi mi ağzıydı elbet Bütün duyarlıklara ayarlı Öpüşlerin türlüsünden elhamra Sınırsız denizinde çarşafların Bir gider bir gelirdi işlek ağzı.. Ah şimdi benim gözlerim Bir ağlamaktı tutturmuş gidiyor Bir kadın gömleği üstümde Günün maviliği ondan Gecenin horozu ondan... |
teşekkürler |
Türkiye`de Saat: 15:00 . |
Powered by: vBulletin Version 3.8.1
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
SEO by vBSEO 3.3.2