Beşiktaş Forum  ( 1903 - 2013 ) Taraftarın Sesi


Geri git   Beşiktaş Forum ( 1903 - 2013 ) Taraftarın Sesi > Dünyadan Spor Gelişmeleri > Türkiye Ligleri > Turkcell Super Lig

Cevapla
 
LinkBack Seçenekler Stil
Alt 31-01-2007, 16:26   #1
Kıdemli Kartal
 
özgür_1903 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Bu sözler çok konuşulacak..

Genel Kurul kulislerinin önemli isimlerinden Trabzonspor Başkan Yardımcısı İbrahim Hacıosmanoğlu, futbolun tepesinde yaşananlara ilginç bir yorum getirdi.

Sözünü sakınmayan kimliğiyle tanınan Trabzonsporlu yöneticiye göre, Türk futbolunun kaos ortamına sokulmasının sorumlusu “papyon giymiş ikiyüzlü insanlar, yalakalar ve taşeronlar!”

BAŞIMI DERDE SOKMAZSAM, KURBAN KESECEĞİM

“Fanatik bir futbol izleyicisi olarak televizyonlarda izlediğim smokinli, papyonlu kulüp başkanlarının o duruşlarının birçoğunun sahte olduğunu gördüm. Hakikaten kutsal saydığım, hayatımın önemli bir yerini alan Trabzonspor’a hizmet etmekle gururlandığım bu vazifemi, görev sürem içinde en yüksek noktada hizmet ederek tamamlamayı düşünüyorum. Sürem bitince de çok özel durumlar olmadıktan sonra görevimi sürdürme yanlısı değilim. Bu karmaşık dünyadan başımı derde sokmadan ayrılıp evime gidersem diye kurban adadım.”

HACISÜLEYMANOĞLU'NUN TARTIŞMA YARATACAK RÖPORTAJI

Trabzonspor Yönetim Kurulu’nda Nuri Albayrak’ın Başkanlığı döneminde ilk kez görev aldı. Trabzonsporluların yakından tanıdığı bir isimdi ama Türkiye’nin onunla tanışması Kulüpler Birliği’nin Futbol Federasyonu Genel Kurulu ile ilgili yaptığı olağanüstü toplantılar sırasında oldu. Kulüpler Birliği’nde, baskılar karşısında dik duramayan başkanlara karşı sert söylemleriyle dikkatleri üzerine çekti. Futbol camiasının içeni girdikten sonra gördükleri ve yaşadıklarından büyük bir hayal kırıklığına uğramış durumda. Böyle bir ortamda yer almayı kimliğine ve kişiliğine yakıştıramıyor. “Görev sürem bitene kadar başıma bir dert almazsam kurban keseceğim” diyecek kadar dolu. İbrahim Hacıosmanoğlu’nun Genel Kurul sürecinde yaşananlara getirdiği sıra dışı yorumları bu çarpıcı röportajda bulacaksınız.

KİMSENİN YÖNETİMİNE GİRMEM!

Trabzonspor’dan önce idarecilik döneminiz oldu mu?
Sadece A.Sebatspor’da oldu. 2.Lig’den 1.Lig’e çıktı dönemde yöneticiydim. Genelde yönetimlerde görev alma taraftarı değildim. Ali Kemal Başaran ağabey çok ısrar edince yönetime girdim. Benim de Cenab-ı Allah tarafından verilmiş, etrafım tarafından da söylenen liderlik vasfım var. Bu nedenle herhangi birinin yönetimine girmeyi çok hazmeden bir yapım yok. Ama Selami Yardım ağabeyin tutumu ve davranışı beni çok etkileyince prensiplerimden taviz vererek yönetime girdim. Zaten o sezon Birinci 1.Lig’e çıktık. Bir de Ofspor’da bir yıllık yöneticilik tecrübem oldu.

Peki, Trabzonspor’da nasıl görev aldınız?
Kongreden iki-üç ay Trabzonspor’la ilgili düşüncelerim yerel ve ulusal basın organlarında yer aldı. O dönem Nuri Albayrak Başkanımın adı da başkan adaylığı için geçince, ben de ona “Başkan olmalısın” diyenlerin arasına katıldım. Kendisiyle komşuluğumuz da var. Birlikteliğimiz böyle doğru.

ALBAYRAK BAŞBAKAN’A RAĞMEN BAŞKAN OLDU

Kamuoyunda “Nuri Albayrak’ın Başkan olmasını Başbakan Tayip Erdoğan istedi” deniyor, bu doğru mu?
O dönemi çok iyi biliyorum; Sayın Başbakanımız aracılar vasıtasıyla Nuri Albayrak Başkanımızdan Trabzonspor Başkanlığı’na aday olmamasını istemişti. Ben buna şahidim. Başbakanımızın Sayın Albayrak’a telkini olduğu doğrudur ama bu “Başkan olma” şeklindedir. Ama Başkanımız Trabzonspor’a hizmet için yola çıktıktan sonra telkinle bu hizmetten vazgeçecek biri değil. Kim ne söylerse söylesin o kutsal görevden geri dönme gibi bir şansı olmaz. Çünkü Başkanımızın yapısı, karakteri, tarzı ortada. İnsanlar bu konuda yakıştırmalar yaptı ama Başkanımızın duruşu bu şekilde oldu.

BİR ALLAH’TAN, BİR DE YANLIŞ YAPMAKTAN KORKARIM

Peki Başbakan’ın “Olma” dediği bir yerde Nuri Bey’in Başkan olması sizi gelecek için korkutmadı mı?
Tahir Bey siz Trabzonlusunuz değil mi? Böyle bir soruyu size yakıştıramadım. Trabzonlunun hiçbir şeyden korkmaması lazım. Yani sadece Trabzonlunun değil, doğru olan insanın doğru işler yaptığı sürece korkmaması lazım. Bu konuda benim felsefemi soracak olursanız, ben bir Allah’tan, bir de yanlış yapmaktan korkarım. Çocuklarıma ve çevreme hep bunu aşılamaya çalışıyorum. Çünkü Allah’tan yarattığı her kulunun korkması gerektiğini düşünüyorum. Yanlıştan da doğru yaşama adına herkesin korkması gerektiğini düşünüyorum. İnsanoğlu dönem dönem hatalar yapacaktır ama yanlış yaptığını hissettiği anda bunu telafi etmek için elinden gelen yapmalıdır. Onun için insanoğlunun sadece bir Allah korkusu, bir de yanlış yapmama korkusu olması lazım. Kaldı ki biz Trabzonluyuz ve Ofluyuz. Bu da bu manada artı bir değer katıyor.

KORKUNUN OLDUĞU YERDE DOĞRU OLMAZ

Korkunun olduğu yerde ne olur?
Korkunun olduğu yerde doğru olmaz.

Peki, futbolda korku var mı size göre?
Bana göre futbolda korkudan daha çok çıkar var. Yani çıkarı kaybetme korkusu var.

Kulüpler Birliği’ndeki toplantıda kulüp başkanlarını korkak gördünüz mü?
Korkmamak bizim çok özel bir duruşumuz değil, normal bir duruş. Doğru yaşamak isteyen insanın duruşu bu bizim duruşumuz. Ben bunu yaparken özel bir çaba sarfetmiyorum. Burada korkmamı gerektirecek bir durum söz konusu değil. Cenab-ı Allah bana bir lokma haram lokma nasip etmesin. Ben helâl lokma peşinde koşarken de doğru işler yapmak istiyorum. Doğru işler yaparken de kimseye yalakalık yapmamam. Çıkar sağlama adına kişiliğimden taviz vermemin bir manası olmadığını düşünüyorum. Bizim ülkemizin en büyük zaafı zaten bu. Bunu aşabilsek ülke olarak her şeyi aşacağız.

ŞAHSİ İHTİRASLAR İÇİN YAŞANAN KORKULAR VAR

Kulüplerin zaafı da bu mu?
Kulüpleri temsil eden insanlar başka ırktan gelmiyor ki. Onlar da bu ülkenin birer parçası. Bu zaaf da tabii ki herkes gibi onlarda da var. Ülkenin genel yapısı bu. Hep şahsi ihtiraslar uğruna yaşanan korkular var. Yoksa normal bir insan durup dururken niye korksun ki? İnsanların şahsi çıkarlarındaki kayıp kaygısını ortadan kaldırmaları lazım. Eğer onu ortadan kaldıramıyorlarsa, o zaman bu camialara hizmet etmemeleri, o koltukları doldurmamaları gerekir. Onların yerine o koltukları dolduracak birilerinin olduğuna inanıyorum ben.

TRABZON DESTEĞİNİ ÇEKERSE, ULUSOY ORADA OTURAMAZ

Futbol Federasyonu Genel Kurulu’nda en aktif bir-iki kişiden birisisiydiniz. Burada Nuri Albayrak’ın ve sizin, Haluk Ulusoy’un seçimi kazanmasında ne kadar katkısı oldu? Sizin o çalışmanız olmasa Haluk Ulusoy’un seçilme şansı var mıydı?
O seçim sırasında, kendisini yetersiz bulup lağveden federasyonun ordinaryüs profesörü Hasan Doğan yeniden bir yapılanmaya girdi. Levent Baçıkcı’yı bırakıp, onun yerine Ayhan Bermek’i koyup, aynı ekiple Haluk Ulusoy’un karşısına çıktılar. Her türlü baskıyı kullandıkları halde seçimi Ulusoy kazandı. Şimdi burada “Sizin ne gibi bir çalışmanız oldu?” dediğiniz zaman; Başkanımız Nuri Albayrak, Haluk Ulusoy’a seçimden önceki süreçte “Aday olma” deseydi, Ulusoy aday olmayacaktı. Destek vermeseydi zaten kazanamayacaktı. Sadece o zaman özel bir çalışma değil, genel bir çalışma ortaya çıkmış oldu. Yani bugün Trabzonspor desteğini çeksin, Ulusoy o koltukta oturamaz.

SONUNA KADAR SÖZÜMÜZÜN ARKASINDAYIZ

Peki, siz bu desteği niye verdiniz Ulusoy’a?
Bir önceki yönetim sadece başaktörünü değiştirip yola devam edecekti. Böyle bir oluşumun Türk futboluna verebileceği bir şey yoktu. Biz bu noktada Haluk Ulusoy’un daha iyi hizmet edeceğine inandık. Bir de Trabzon insanı söz verdiği zaman arkasında durur. Siz adama “Kalk aday ol” dediğiniz zaman sonunu kadar arkasında olacaksınız. O dönemde Haluk Ulusoy’un aday olmasını isteyenlerden sadece Hasan Doğan değil, diğer dört kişi de geri çekildi. Hatırlarsanız o dönemde bir “etek” muhabbeti de gündemi meşgul etmişti. İşte Başkanımızla diğer başkanlar arasında şaka yoluyla da olsa böyle mecazi anlamda bir takım şeyler konuşuldu.

BERMEK ACZİNİ İTİRAF ETTİ

Türk futbolu içinde “etek” muhabbeti sizce kullanılmaması gereken bir kelime mi?
Yok, yok. Bana göre yabancı değil. Etek kelimesi yakışıyor bence futbola. Ayhan Bermek’in seçimden sonraki açıklaması ilginç. “Tahkim ve Disiplin Kurulu listelerinde göstermiş olduğum iradeyi Yönetim Kurulu listesinde gösterebilseydim, kazanabilirdim” diyor. Federasyon Başkanlığı’na soyunan bir adayın nasıl bir acz içine düştüğünü görebiliyor musunuz? Yani Bermek kazansaydı, Federasyon şu an kendi hür iradesiyle yönetilmiyor olacaktı. Kazansa bunu söyler miydi? Söylemezdi tabii ki. Şimdi eğer Türk futbolunu güzel yarınlara taşımak istiyorsak basına büyük görev düşüyor. Ancak ben taşınmak istendiğinden pek emin değilim. Federasyonun seçildiği gün tartışmalar başladı. Tartışmaları ilk başlatan Spordan Sorumlu Devlet Bakanımız, ikincisi Fenerbahçe olmuştur. Böylesine baskılara rağmen, Federasyonu her iradesiyle seçen delegasyonunun kararına saygı duymamak çok doğru değil. Bu tartışmayı daha kongrenin bittiği gün başlatanların Türk futbolunda güzel yarınları istediğine inanmıyorum. Sayın Bakan, “Benim Genel Kurul’u olağanüstü toplantıya çağırma yetkim var” diyor ama çağıramıyor. UEFA’nın, FIFA’nın yaptırımından mı korkuyor yoksa Türk futbolunu düşündüğü için mi çağırmıyor? Bunların hepsi kendisinde saklı. Ama bu süre içinde “çağırdım, çağırıyorum, geldim, gidiyorum” sözleri, Türk futbolunda kaos ortamını hazırlayan tavırlardır.

BAKAN’IN BABACAN YÜZÜNÜ GÖRMEK İSTİYORUZ

Bugün futbolda yaşanan kaosun baş sorumlusu Başbakan Yardımcısı Sayın Şahin mi size göre?
Başbakan Yardımcısı kelimesini kullanmayalım, çünkü ben kendisini Başbakan Yardımcılığı görevini hakikaten başarıyla yaptığını söylüyorum. Ben Spor Sorumlu Devlet Bakanlığı bölümüyle ilgili konuşuyorum. Bunu özellikle belirlemenizi isterim. Başbakan Yardımcılığı görevini babacan tavırla çok iyi yaptı. Ama ben aynı babacan tavrı Spordan Sorumlu Devlet Bakanlığı kimliğiyle de sergilemesini istiyorum. Eğer bir yanlış varsa yine o babacan tavrıyla hesabını sormasını bekliyorum. Eğer yanlış yapanlar varsa ve bunun hesabını Sayın Bakanımıza vermiyorsa, o zaman Genel Kurul’u oluşturan aktörler olarak biz de müdahale ederiz. Devlet Bakanlığı makamına saygısızlık yapılmasına müsaade etmeyiz. Ama bu süreçte Sayın Bakanımızın bu babacan tavrını sergilemediğini maalesef kamuoyuyla beraber izledik.
Bunun da futbolun şu anki noktaya gelmesinde katkısı var diye düşünüyorum.

TARİHE KARŞI BEDELİNİ ÖDEYECEKLER

Başka sorumlular kim sizce?
Bugünkü kaosu oluşturan aktörler, tarihte bunun bedelini ödeyeceklerdir. Bakın Sayın Ulusoy adaylığını açıkladığı basın toplantısında bir cümle kullandı, benim de katıldığım o cümlesinde, “Sayın Başbakanımız ve kabinesi Türkiye’yi uçak gibi havaya kaldırdı, biz de futbolu aynı paralelde yükselişe geçireceğiz” dedi. Çok güzel bir açıklamaydı. Ben de bir işadamı olarak “Başbakanımızın bu sözünü örnek alarak kendi işimde böyle olmak istiyorum” diyebilirim. Bu sözün üzerine hemen Sayın Bakanımız Mehmet Ali Şahin tepki gösterdi, “Kabinenin 24. bakanı olarak mı açıklama yapıyorsun?” diye. Şimdi bu ülkenin insanının bu ülkenin Başbakanını benimsemesi, takdir etmesi hakkıdır ya. Bu ülkede yaşayan her Türk vatandaşının Başbakanı övmeye hakkı var yani. Kimse bunu onun elinden alamaz.

HASAN DOĞAN’IN OLMASI EN BÜYÜK KÖTÜLÜK

Yeni Şafak Gazetesinde bir grup toplanıyor ve Ulusoy konusunda karar veriliyor. Bu kararı kim bozdu?
Bunun da aktörü kim, Hasan Doğan dediğimiz ordinaryüs profesör. Bu işin bozulmasının aktörü o.
Peki, Hasan Doğan niye bozsun ki?
Çünkü o yeni yapının içinde Hasan Doğan’ın olmayacağı kesindi. Çünkü Melih Bey de Hasan Doğan’a karşıydı. Bırakın Melih Bey’in karşı olmasını, Hasan Doğan’ın yeni yapının içinde olması bana göre Türk futboluna yapılacak en büyük kötülük olurdu.

BAŞBAKAN DA YALAKALARDAN RAHATSIZ

Bugünkü noktada Federasyona karşı olan sadece Sayın Bakan Mehmet Ali Şahin’in mi, yoksa hükümet mi?
Çok takdir ettiğim ve ülkeye hizmet ettiğine inandığım, hayata bakışımız aynı olan, düşünceleri paylaştığım bir insanın ülkemizin başında bulunmasının mutluluğunu yaşıyorum. İnşallah Başbakanımızı Cumhurbaşkanlığı koltuğunda da görürüz. Sayın Başbakanımız bir TV programında “Ben bu işin içinde yokum, yakınlarım da yok” diyor. Ben buradan şunu çıkartıyorum; Sayın Başbakanımızın yıllar önce bir açıklaması vardı, “Bu ülkeyi yalakalar sardı. Benim çevremde de bu tür insanlar var, ben de rahatsız oluyorum” demişti. Zaten ülkenin ana sorunu da bu yalakalar. Bu iş silsile yoluyla gidiyor. Ne kadar güzel şeyler yapsanız da eğer çevrenize yalakalar yanaşabiliyorsa bu büyük tehlike. Çünkü o yalakalar kurtlar gibi. Kurtlar ağaçların içine girip nasıl kemiriyorlarsa, sizin kemiklerinize kadar girdiklerini de hissettirmezler. Çünkü onlar meziyetli insanlardır ve meziyetlerini doğru yönde değil şahsi çıkarları için, illegal kazanç sağlama adına, şeytanın da aklına hayaline gelmeyecek yol ve yöntemlerle belirleyen insanlardır. Bana göre en büyük tehlike bunlardır diye düşünüyorum.

HASAN DOĞAN’IN ETRAFINI YALAKALAR SARDI

Size göre futbolun bugün yaşadığı kaostaki başrol oyuncuları bu yakalar mıdır?
Başrol oyuncuları yalakalar değil. Başrol oyuncularına şahsi çıkar sağlama adına yalakalık yapanlardır. Türkiye’deki en büyük problem, futbolu kendi şahsi eğlencesi gibi görüp futbola yön vermeye çalışan insanlardır. Bizim ülkemizde yalakaların çok olduğu bir ortamda bu tür insanlar türeyebiliyor. İşte önceki Haluk Ulusoy Federasyonu gittiği zamanda futbolu dizayn etme görevini alan Hasan Doğan diye bir insan çıktı ortaya. O yaşına rağmen ben ismini hiç duymamıştım. O yaşa gelen insanların farklı alanlarda da meziyetlerini öne çıkartıp ismini duyurması gerekirdi diye düşünüyorum. Ama baktığınız zaman böyle bir öne çıkmışlığı yok. Sayın Başbakanımıza yakınlığıyla ortaya çıktı ve o anda da yalaka dediğimiz insanlar etrafını sardı. Başbakan’ın yakın arkadaşı olduğu için etrafında dolanan insanlar acaba ondan nasıl faydalanırız hesabıyla onu öyle bir aldılar ki omuzlarına, o da “Ben neymişim be?” dedi. Ama yalakalar insanı başarıya götürmez, hep başarısızlığa götürür. Çünkü onların amacı hep kendilerine menfaat sağlamaktır.

BAŞKANLIĞA KENDİ GÜCÜNÜZLE GELECEKSİNİZ

Peki, Hasan Doğan’ın da içinde bulunduğu Levent Bıçakcı dönemi nasıldı size göre?
Kurulan Federasyon belli şahıslar tarafından atanan bir federasyondu. Siz Türk futboluna yön vermek istiyorsanız atamayla değil, kendi gücünüzle oraya geleceksiniz. Türk futbolunun kaosa girmesinin sebebi de bu. Kendi gücünüzle başkan olamadığınız zaman o başkanlık koltuğunu kullanamazsınız. Çünkü bu yerler liderlik vasfı isteyen yerler. Eğer o vasfınız yoksa liderlik yapamazsınız. Rahmetli babam çocukluğumdan beri şunu tavsiye etmiştir bana; “Oğlum hiçbir zaman sürü olma, bir tane koyunun dahi olsa onun çobanı ol.” Eğer biri sizi oraya atayıp “Liderlik yap” diyorsa ve sizde de o vasıf yoksa, orada hem kendinizi hem de kurumunuzu mahvedersiniz. Sürüden de beter olursunuz. Çünkü insanlar sizi alıyor buraya koyuyor ve size Lidersiniz” diyor ama yönetim kurulunuzdaki insanlar sizi kullanıyor. Bu sürüden de daha beter bir durum. Çünkü ortada sizin kişiliğiniz de kalmıyor. Bu yapının Türk futboluna ne verdiğini gördük. Özerklikten bu yana ilk defa bir federasyonun “Hep filanca takımın lehine kararlar veriliyor” diyerek kendi kendini lağveden bir federasyon yönetimi gördük. Tarihimizde başka bir örneği yok. Aynı federasyonun icraatlarına bakın. Bu federasyon hem sportif hem de ahlaki manada Türklüğümüze yakışmayacak derecede çöküntüye uğradı. Bunu üzüntü ile yaşadık. O yapı bozuldu sonra.

SEÇİME GİDELİM, YİNE ULUSOY’U SEÇELİM!

İki kez Kulüpler Birliği toplantısına katıldınız, neler dikkatinizi çekti?
O toplantıya Başkan’la birlikte katıldım. İnanır mısınız, orada duyduklarıma inanamadım. Herkes bir ağızdan şunu söylüyor, “Biz Haluk Ulusoy federasyonundan memnunuz. Haluk Ulusoy dursun ama Sayın Bakanımız da seçim istiyor, onu da küstürmeyelim, seçim kararı alalım. Seçime gidelim ama orada da hep beraber Haluk Ulusoy’u destekleyelim, Ondan sonra da Haluk Ulusoy’la Sayın Bakanımızı barıştıralım. Bu kulüplerin ortak görüşü. Başta bunu söyleyen Rizespor’un Başkanı Ekrem Cengiz. Ben de dedim ki, “O zaman kaos ve seçim yaşamaya ne gerek var? Nasıl olsa şimdiki başkanı tekrar seçmeyecek miyiz? Ulusoy’u Bakan’la şimdi barıştıralım.” Seçime gerek yok kararı çıktı ve ayrıldık. Yapılan oylamada Özhan Canaydın görüş belirtmedi. 9 devam, 7 seçim kararı çıktı.

CANAYDIN’IN BAYRAM HEDİYESİ!

Peki, ikinci Kulüpler Birliği toplantısı hangi gerekçeyle yapıldı?
Aradan 1.5 ay geçti. Kulüpler Birliği Başkanı tekrar toplantı çağrısı yaptı. Kulüpler Birliği bu ülkedeki en güçlü sivil toplum örgütü. Ama bu örgüt aldığı kararları tekrar tartışmak için durmadan toplanırsa, inandırıcılığı da kalmaz. İnanılırlığını yetirdiği zaman da Türk futboluna hizmet edemez artık. Neyse, ikinci toplantı yapılacak. 7 kulüp son anda katılma kararı aldık. Toplantının girişinde ben Başkan Canaydın’a, “Başkan eğer biz burada bir ay önceki kararımızın aksine bir karar almak için toplandıysak bu Kulüpler Birliği’ne yakışmaz ve bu birlik inanılırlığını yitirir. Kamuoyunun gözünde, almış olduğu kararın arkasında 1.5 ay duramayan bir birlik oluruz. Eğer böyle bir oylama yapacaksanız, biz 7 kulüp olarak buradan kalkarız” dedim. “Yok, böyle bir oylama olmayacak, başka konular konuşacağız” dedi. Neyse, gündemdeki konular konuşulduktan sonra Federasyon’la ilgili görüşler ortaya atıldı. Sonunda Canaydın not tuttuğu kağıdı eline alarak “Aşağı yukarı 9-7 seçim yapılmasını gösteriyor” dedi. Toplantı bayram arifesindeydi ve Sayın Başkan Canaydın’ın çok acelesi vardı. Herhalde birisine bayram hediyesi verecekti.

EN ÇOK BİZİM CANIMIZ YANDI

Ulusoy’u bu denli desteklemenizin nedeni onun karşısındakilerin yanlış yapıyor olması mı, yoksa Ulusoy’un bu işi dört dörtlük yapması mı?
Ulusoy Federasyonu’nun yeni dönemdeki uygulamalarının doğru olduğuna inanıyorum. Desteğimizin ana nedeni budur. Üstelik bunu hakem hatalarından canın yanmış bir kulübün üyesi olarak söylüyorum. Ama kimsede kasıt aramıyorum. Eğer biri bu Federasyon’dan mustaripse o da biziz. Kaldı ki bizim şikâyetlerimiz de çok temiz oldu. Şayet bu Federasyon Başkanı Haluk Ulusoy değil de başkası olsaydı, tepkimiz de şikâyetimiz de çok farklı olurdu. Burada önemli olan, konu bir önceki federasyonu oluşturan aktörler yine çalışıyor ve aynı tarzda çalışıyor. Onları engellemek gerekir.
Bu yaşananlardan sonra Mali Genel Kurul’a gidildiğinde tavrınızı yine Ulusoy’dan yana mı koyarsınız?
Haluk Ulusoy bu atmosferde adaysa elbette ondan yana oluruz.

ULUSOY AÇIK FARKLA KAZANIR

Peki, Ulusoy seçime girerse yine kazanır mı?
Ulusoy Haziran’da seçime girsin, bu kez açık farkla kazanır. Çünkü bizim insanımız hep dayatmalara tepki göstermiştir. Sayın Başbakanımıza Başbakan olmadan önceki süreçte yapılanları hep beraber yaşadık. Ona yapılanlar onu hep yükseltti, hiç aşağı düşürmedi. Bizim toplumumuzun iradesi dayatmaya karşı tepki verir. Yapılacak seçimde Haluk Ulusoy adaylığını koysun açık farkla alır götürür. Karşısında kim olursa olsun.

Genel Kurul’a gidilmesi için toplanan imzalar var, bu çalışmayı nasıl buldunuz?
Sonraki süreçte imzalar toplandı. İmzaların nasıl toplandığını, imzaları topladığını açıklayan arkadaşın basın toplantısındaki yüz ifadesine bakarsanız anlarsınız. Yüz ifadesini dikkatli incelerseniz, ne okuduğu yazının kendi metni olduğunu ne de toplanan imzaların kendisine ait olduğunu fark edersiniz.

KIZIL’IN YÜZ İFADESİ TAŞERON PROFİLİYDİ

Peki, siz Levent Kızıl’ın o toplantıdaki yüz ifadesinden ne anladınız?
Levent Kızıl’ın yüz ifadesi bana taşeron olarak kullanılan ve eline metin tutuşturulup “Çık bu açıklamayı yap” denilen insanın profilini çizdi. Şayet Levent Kızıl o 106 imzayı dediği gibi kendi ricasıyla topladıysa o zaman hiç kıvırmasına gerek yok, direkt Federasyon Başkanlığı’na adaylığını koysun. Bugün bana hür iradesiyle 106 kişi imza versin, hemen bugün Federasyon Başkanlığı’na adaylığımı koyarım.

BURSA’NIN 5 OYUNU BİLE TOPLAYAMAZ

Siz Kızıl’ın bu 106 imzanın kaçını kendi iradesiyle topladığını düşünüyorsunuz?
Levent Kızıl’ın Bursaspor’un 5 oyunu dahi kendi ricasıyla toplayabildiğini düşünmüyorum. Bugün “Şu Bursa’nın beş oyunu şuraya verdirt” de, onu verdirtebilir mi, bundan ciddi şüphem var. Ben ilk Kulüpler Birliği toplantısının ardından kendisiyle sohbet ettim ve ona “Bak, çok güzide bir ilimizin başkanısın. Eğer kendini bir yerlere taşımak gibi bir hedefin varsa, kendini birilerine kullandırarak bir yerlere taşınacağını zannediyorsan sadece kukla olursun. Hiçbir zaman varlığınla oralarda bulunamazsın. Birilerinin oturtmasıyla bir yere gelirsin ama Levent Bıçakcı’nın durumuna düşersin” dedim. O da bana “Başkanım doğru söylüyorsun ama ben Belediyeden yılda 5 trilyona yakın kaynak alıyorum. Ben Belediye Başkanı’nın dediğini yapmak zorundayım” cevabını verdi. Aynen bu ifadeyi kullandı bana.

Peki, böyle söyleyince Levent Kızıl’a hak verdiniz mi?
O zaman siz Levent Kızıl olarak bütün Bursa’yı temsil etmiyorsunuz, o zaman o koltukta oturmamanız gerekir. Sen sadece Belediye Başkanı’nı orada temsil ediyorsun demektir bu.

Sizce Levent Kızıl’ın arkasında kim var, Hasan Doğan mı?
Kimin olduğunu tam bilemeyeceğim ama Levent Bıçakcı Federasyonu’nu oluşturan o grubun aynen devam ettiğini, Melih Gökçek’in de aynı organizasyonun içinde yer aldığını, ama sonra Hasan Doğan işin içine girdiğinden dolayı geri planda durduğunu duyuyoruz.


NORMAL İNSAN DOĞAN’A ANTİPATİ DUYAR

Peki, Melih Gökçek, Ulusoy’dan niye desteğini çekti sizce?
Melih Bey son seçimlerde Hasan Doğan’dan dolayı Ulusoy’un yanında, diğerlerinin karşısındaydı. Hasan Doğan öteki listede olmasaydı belki de Ulusoy’un karşısında olacak, Bermek’i destekleyecekti. Onun tek derdi var, o da Hasan Doğan’ın karşısında olmak. Onun Hasan Doğan’a karşı bir antipatisi var. Bu da doğaldır. Normal insanların ona antipati duymaması anormal zaten.

SADECE SPORCUNUN AHLAKLISI MI?

Siz şu anda nasıl bir ortam ve federasyon hedefliyorsunuz, tarif edebilir misiniz?
Kamuoyunun ve medyanın üzerinde durması gereken şu; futbolu güzelleştirmek ve geliştirmek istiyorsak, öncelikle futbolu insanların tekelinden kurtarıp topluma yaymalıyız. Büyük komutan Atatürk, “Ben sporcunun zeki, çevik ve aynı zamanda ahlaklısını severim” diyor. Ama ben o yazının altında veya üstünde “Yöneten insanlar bu ilkenin dışına çıkabilir” diye bir not düşüldüğünü görmedim, bilmiyorum. Siz gördünüz mü? Yöneticilerin de aynı çizgide olması gerekir. Şu anda dizayn edilmeye çalışılan tablo bir Levent Bıçakcı durumundan farksız. Bu yapılanmayla, “Senin adayın değil benim adayım olacak; senin düşüncen değil benim düşüncem olacak” dediğiniz zaman hep bir kutuplaşma olacak. Türk futbolunda en büyük tehlike bu imza toplama işidir. Diyelim ki benim istemediğim biri Başkan seçiliyor. Ben de kendime hobi arıyorum ve üye başına belli bir para verip 90 imza topluyorum, Federasyonu yeniden Genel Kurul’a götürüyorum. Yapamam mı bunu? Yaparım. Herkes de yapabilir. Bu yolun açılmış olması çok tehlikeli. Demokrasiyle yönetilen toplumlarda etik değil. Kulüpler Birliği’nin yaptığı bu son toplantıda “Seçime gidelim” dendi ama ne ilginçtir ortaya Federasyon’dan bir şikâyet konulmadı. Niye seçime gidiyoruz, Bakan istiyor da ondan. Futbolda bu kaosun sorumluları bu kutuplaşmayı ortaya çıkartanlardır. Ve bunun bedelini ödeyecekler. Ben diyorum ki, bütün sağduyulu insanlar şapkalarını önlerine koysun; eğer Türk futbolunun kurtulması isteniyorsa yapılacak tek bir şey var. Bu ülkede sporun içinden gelen, bilgi birikimi, vizyonu olan, planlarıyla, projeleriyle Türk futbolunu hem sportif hem de ahlaki manada Avrupa ve dünya arenasında başa güreştirecek hedefleri bulunan insanlar hür iradeleriyle delegasyonun önüne çıkıp Federasyon Başkanı seçilecek. Türk futbolunun önü böyle açılır. Yoksa Haluk Ulusoy gitsin, Ahmet gelsin; Mehmet gitsin, Hasan gelsin… Türk futboluna bunu yapmak isteyen insanlar sadece kendi egolarını tatmin etmek, kendi isteklerini hayata geçirmek için mücadele veriyor.

KENDİ FEDERASYONLARINI KURMAK İSTİYORLAR

Sizce bu yaşanan kaosun baş aktörü kim?
Baş aktörünü kamuoyunun tespit edip ortaya koyması lazım. Burada Hasan Doğan’ın etkisi var. Burada Kayseri Belediye Başkanı’nın etkisi var diye düşünüyorum. Cihan Kamer’i tanımam, onun etkisi var deniyor. Bunlar kendilerine göre iyi niyetle Türk futboluna hizmet ediyorlar. Bana da sorarsan kendi düşüncelerinin hâkim olduğu bir Federasyon oluşturmaya çalışıyorlar. Benim intibaım o. Bugün baktığınız zaman aynı insanlar yeni bir Federasyon dizayn etmeye çalışıyorsa, yarın aynı olayların yaşanmayacağının teminatını bana kim verir? Beni ilgilendiren nokta bu.

HÜR İRADEDE KAMERA OLMAZ!

Siz hür irade deyip duruyorsunuz da son seçim böyle olmadı mı?
Son seçimini hatırlıyorsunuz. 220 küsur oy var, yedi-sekiz tane sandık konuyor. Niye ? Sandıkları ikişer ikişer takımlara bölüyorlar ki, kimin kime oy verdiği bilinsin. Koyarsın bir koca sandık, yaparsın bir kulübe, herkes gelip aynı sandığa oy atar. Yukarıdan kamera da izlemez. Kimin hangi oyu kullandığını bilmezsin. Herkes hür iradesiyle oyunu kullanır gider.

Son seçimde 6 sandık olmasa, yukardan gizli kamerayla izlenmese, etrafa aynalar yerleştirilmese sonuçta ne gibi bir değişiklik olurdu?
Herhalde orada Ulusoy 60’a 160 fark atıp kazanırdı.

SANDIKTAN 90 HAYIR ÇIKSIN ULUSOY’U İSTİFA ETTİRİRİM!

Peki, bu rahatsızlık ortadan nasıl kalkar?
Ancak uzlaşma kültürüyle kalkar, dayatmayla değil. Ben çok merak ediyorum, hadi diyelim 106 imza Levent Kızıl’ın dediği gibi kendisinin ricası üzerine toplandı. Sağlama yapılmasının en güzel yolu, Genel Kurul’da açık değil, kapalı oy açık tasnif usulünün uygulanmasıdır. Bu toplanan imzalar birebir sandıktan çıksın ve Levent Kızıl için kullandığım “taşeron” ithamının üzüntüsünü yaşatsınlar bana. Açık oyla değil, kapalı oyla yapalım. Eğer o 106 imzanın bırakın 100’ünü, 90’ı çıksın, Haluk Ulusoy Federasyonu’nu ben o gün istifa ettireceğim. Bu kadar açık ve net konuşuyorum. Ama tek bir şartım var; oylar kapalı ve tek bir sandıkta, yani hür iradeyle kullanılacak. Zaten bana kalmaz, kendisi istifa eder. Ben insanların Haluk Ulusoy’u arayıp da nasıl baskıyla imza verdiklerini anlattıklarına ve özür dilediklerine kulaklarımla şahit oldum. “Ama bu işin sandığı var başkan” dediklerini kulağımla duydum. Federasyon’a gelip de bunu söyleyen insanları gözümle gördüm.

İKTİDAR MAĞLUP OLDU ANLAYIŞI YANLIŞTIR!

Bakan’ın seçimden hemen sonra yaptığı açıklamaya sizce Haluk Ulusoy nasıl bir tepki vermeliydi?
O seçimde onca baskıya rağmen o delegasyon bugünkü yönetimi seçti. Bu yönetim kurulunda çok kaliteli insanlar var, saygı duyulacak insanlar var. Bunu iktidara karşı yapılan bir hamleymiş gibi düşünmeyeceksin. Sayın Bakan öyle algıladıysa yanlış algıladı. Onun seçilmesinde Melih Gökçek’in katkısı var, onun seçilmesinde Nuri Albayrak’ın katkısı var. Bunlar AK Parti’nin içinde insanlar. Bizim de katkımız oldu, biz de aynı görüşte insanız. Sayın Başbakanımızı takdir ederiz, dünya görüşü ve yaşayışı aynı olan insanlarız. Bu iktidarın da başarılı olmasını, uzun yıllar bu ülkeye hizmet etmesini, Sayın Başbakanımızın da Cumhurbaşkanı olmasını samimiyetle isteyen bir insanım. Şimdi bizim bu seçim süresince iktidar mağlup olsun diye bir çalışmamız olması söz konusu olabilir mi?

SAYIN BAKAN ULUSOY’LA İLETİŞİM KURMADI

Siz herkesten çok AKP’li misiniz?
Ben partili değilim. Ben insan hastasıyım. Diyorum ki, şu anda ülkeyi idare eden Başbakanımızın yaşayışı, düşünceleri ve hayat görüşü doğrultusunda yaşayan bir insanım. Yarın oy kullanacağım zaman da Tayip Erdoğan’a oy kullanırım. Ama bana “AK Partili misiniz?” derseniz, bana ben AK Partili değilim. Siyasi görüşüm yok benim. Ben Müslüman bir Türk milliyetçisiyim. Cenab-ı Allah diyor ki, yarın verdiğin her oyun hesabını vereceksin. Çünkü “Sen gel beni yönet diyorsun” bir insana. Öteki taraftan bakıyorsunuz, uzlaşma için belki Haluk Ulusoy’un da hatası vardır diyeceksiniz. Ama Sayın Ulusoy bu adımları çok attı, bunu herkes gördü. Sayın Bakan’a Federasyon Başkanı’nın saygısızlık yapması söz konusu değil. Kaldı ki bizim desteklediğimiz bir Başkan, haksız yere tavır alacak ya da o makamlara saygısızlık yapacak bir insan değildir. Haluk Ulusoy saygın bir aileden geliyor. Ben böyle bir hata yapmayacağına eminim. Yaptığı noktada biz ona ikazda da bulunurduk. Ama bu süreçte bu iletişim kurulmadı. Ben beklerdim ki, bu süreçte Sayın Bakanımız Sayın Ulusoy’u çağırsın, “Şu yanlışları yapma, şöyle yap, böyle yap, Türk futboluna daha iyi hizmet edersin” diyerek yönlendirsin.

BAKAN’I ETKİLEYENLER VAR

Sizce Ulusoy’un bu iletişimsizlikte bir payı oldu mu?
İyi analiz etmek lazım o süreci. Bu süreçle ilgili tüm faturayı da Sayın Bakanımızın üzerine yıkmanın manası yok. Burada bu işin aktörleri var. Sayın Başbakanımızın dediği gibi, “Uzağımda da olsa yalakalar görüyorum” diye. Bunlar ağaç kemiren kurtlar gibidir. Ne zaman, hangisinin ne kadar yakınına girdiğini zaman içinde hissedemiyorsun. Burada Bakanımızı da bu şekilde yanlış yönlendirmiş insanlar olabilir. Ama bütün bunlara rağmen uzlaşma kültürü ile iletişim kurulmuş olsaydı, bugünkü kaos yaşanmazdı. Yani bu iş asıl Bakan’dan değil, onu olumsuz yönlendiren yalakalar yüzünden bu hale geldi. Bakanımızı olumlu yönlendirmiş olsalar, Sayın Bakan’ın devletin bu kadar sorunları arasında federasyonu dizayn etmek için zaman harcayacağını düşünmüyorum. Ama bu işi kendine hobi edinen, kendine baş aktör rolü alan insanların olaya etki ettiklerine inanıyorum.


NE YILDIRIM NE DE CANAYDIN

Kulüpler Birliği Başkanı’nın Aziz Yıldırım mı yoksa Özhan Canaydın mı olmasını istersiniz?
İkisini de istemem. İkisinin de duruşunu beğenmiyorum.

Canaydın sizin gözünüzde iyi bir lider mi?
Bana göre iyi bir lider değil. Türk futbolunun şu anda yaşadığı kaostaki baş aktörlerden bir tanesi de Özhan Canaydın’dır. Ben Kulüpler Birliği Başkanı olsaydım “Topla, bu kararı al” diye kim söylerse söylesin “Burası çelik-çomak oynanan yer değil, bu ülkenin güzide kulüplerinin olduğu yer” derdim. Kulüp başkanlarının hepsi toplansa da söylese Kulüpler Birliği Başkanlığı’nı bırakırdım.

Yani siz Canaydın’ın son toplantıda söylediği “Seçim istiyoruz” sözünün kendi sözü olduğuna inanmıyor musunuz?
Şimdi liderlik vasfını sordunuz bana… Diyorum ki, “Ben Kulüpler Birliği Başkanı olsaydım, benim haricimdeki 17 kulübün başkanı, 1.5 ay evvel almış olduğumuz Kulüpler Birliği kararını ortadan kaldıracak bir karar alalım, toplanalım diye bir talepte bulunmuş olsaydı, ben başkan olarak o toplantıyı tertip etmez, Kulüpler Birliği Başkanlığından ayrılırdım.”

Siz daha önce Kulüpler Birliği toplantılarına katılmıyordunuz. Son iki toplantıya kendi isteğinizle mi katıldınız?
Diğer kulüp başkanları katılmamı isteyince ben de katıldım.

Peki Kulüpler Birliği toplantısına katılmakla hedefinize varabildiniz mi, etkiniz oldu mu?
Bir kulüp başkanın konuşmasına atıfta bulunduğum için oylamada etki ettiğimi söyleyebilirim.

HAMDİ AKIN İKİNCİ BIÇAKCI OLUR

Hamdi Akın Federasyon Başkanı olarak düşünülüyor, bu konuda sizin fikriniz nedir?
Benim tanımadığım bir insan. Ama bağımsız ve hür iradesiyle ortaya çıkmış bir başkan adayı olarak gözükmüyor. Sadece adları farklı. O da ikinci bir Levent Bıçakcı türü bir aday. Burada dikkat edilecek bir konu var; Haluk Ulusoy hakkında yargıda dosyaları var deniliyor. Ama Hamdi Akın’ın da bir çanta hikâyesi var. Hamdi Akın’ın o çanta hikâyesi konusunda kamuoyunu iyi bilgilendirdikten sonra aday olması gerektiğini düşünüyorum. Boyutunun ne olduğunu bilmiyorum ama o çanta konusunun iyi araştırılması gerektiğini düşünüyorum.

BAŞIMI DERDE SOKMAMAK İÇİN KURBAN ADADIM

Futbol dünyasını iki kelimeyle özetlerseniz neye benzetirsiniz?
Futbolun içine girdiğimde, beni tanıyan insanlar bana en fazla altı ay dayanabileceğimi söylemişti. Altı ayın üzerine çıktım ama daha önce tedavi olduğum asabi tansiyon hastalığı tekrar geri geldi, onunla uğraşıyorum. İki tane oğlum var. Birisi üç aylık, birisi 4.5 yaşında. 41 yaşındayım. Evlendikten sonra son 7 senemi daha huzurlu geçiriyordum. Böyle bir kaosun içine girmemdeki sebep, çok sevdiğim Trabzonspor’un saha dışında yenen haklarına karşı, bir nebze olsun Trabzonspor’un güçlü dinamikleriyle müşterek hareket ederek hizmette bulunmaktı. Ama gelinen noktada, fanatik bir futbol izleyicisi olarak televizyonlarda izlediğim smokinli, papyonlu kulüp başkanlarının o duruşlarının birçoğunun sahte olduğunu gördüm. Beraber yürüdüğümüz yolda gördüklerim bana hiç tat ve haz vermedi. Böyle bir ortamda bulunmak sağlığıma da zarar veriyorsa, çok akılcı bir yol değil. Hakikaten kutsal saydığım, hayatımın önemli bir yerini alan Trabzonspor’a hizmet etmekle gururlandığım bu vazifemi, görev sürem içinde en yüksek noktada hizmet ederek tamamlamayı düşünüyorum. Görev sürem bitince de çok özel durumlar olmadıktan sonra sürdürme yanlısı değilim. Bu karmaşık dünyadan başımı derde sokmadan ayrılıp evime gidersem diye de kurban adadım. Onu da belirtmek istiyorum.

AİLEMİ VE SAĞLIĞIMI DÜŞÜNMEK ZORUNDAYIM

Ne zaman adadınız?
İki-üç ay oluyor. Bizim yapımızda hizmet ettiğin yerden ayrılmak tarzımıza ve kişiliğimize uygun olmadığı için hâlâ bu görevin içinde bulunuyorum. Trabzonspor kongresinde bir başkanın daveti üzerine yönetimde görev almış olsaydım şu anda futbolun içinde olmazdım. Çünkü o zaman sorumluluğunuz daha az. Onun isteği ile görev alıyorsunuz. Rahatsız olduğunuzda da affınızı isteyip ayrılabilirsiniz. Bir kişiyle sorumluluğunuz vardır. Oysa bu kongrede gerek başkan ve gerek yönetim kurulu üyeleri için çalışan insanlar olduğu gibi benim şahsım için de çalışan çok insan vardı. İstanbul’da çalışıp sonra Trabzon’a gelip orda çalışmasını sürdüren, bizim içinde olduğumuz için bu yönetim kuruluna destek veren insanlar vardı. Onlara karşı sorumluluğum gereği görevimi sürdürüyorum. Ama görevimin sonunda da Türk futbolu bu tarzda yönetiliyor olursa, bir daha görev almayacağım. Çünkü böyle ortamlar insanın hem sinir hem de sağlık yapısını bozuyor. 40 yaşındayız, çocuklarımız var, sorumluluğunu taşıdığımız aile yapımız var. Sağlıklı yaşamak zorundayız. Bu kadar çarpık ilişkilerin içinde kendi sağlığımızı da dikkat etmeliyiz.

ASKERDE DE ADAK ADAMIŞTIM

Hayatınızda daha önce de başınızı derde sokmamak için adak adamış mıydınız?
Evet, bir kere de askerdeyken oldu. Bandırma’da askerliğimi yapıyordum. Bölük komutanının postasıydım. Beni çok seviyordu Mevlüt Öz Yüzbaşı. Biliyorsunuz, askerde alt devre-üst devre kavgası vardır. Altlar üstlerin yatağını düzeltir, elbiselerini yıkar, malûm şeyler. Ben oraya gittiğim zaman bu düzeni kaldırdım ve “Herkes kendi işini kendi yapacak” dedim. Bir gün baktım birisi benim eşyalarımı toplayıp yatağımı sermiş, “Kim serdi?” diye sordum. Dediler ki filancı serdi. Onu seren çocuğu çağırttım, geldi. Yatağın örtülerini kaldırttım, sonra kendi yatağımı kendim serdim. “Bundan sonra da herkes kendi yatağını kendi yapacak” dedim. Ben 66’ya 3 olarak askerliğimi yaptım. Malûm, askerde bir dede tabiri vardı. Bizim dede tabir ettiğimiz kişiler, bunun üzerine bana cephe aldı. Gene bir gün yemek kuyruğundayız, İstanbul’dan gelen evli bir çocuk vardı, acemi. Yemek sırası tam ona geldiğinde, dede dediğimiz askerlerden biri onu itti, “Ben sıradaydım, sen çekil” dedi ve küfür etti. Ben de çocuğun evli olduğunu öğrenmiştim. Bu söz bana çok dokundu. Yerimden kalktım ve mukavemette bulundum. Sonra olay büyüdü. Mukavemette bulunduklarımdan bir tanesi başçavuşun hemşerisiydi. Başçavuş da bana biraz farklı davrandı o yüzden. Ben de ona tepki koymuştum. “Adak var mı?” dediğiniz için, kişiliğim de ortaya çıksın diye detaylı anlatıyorum. Sonra hakkımda üç gün tutanak tuttular. Askerliğim yanacak diye korkmaya başladım. Sağolsun komutanımız mert ve dürüst bir insan olduğuma inanıyordu. Beni severdi. O zaman “Bir vukuat yapmadan şu askerliğim yanmasın” diye bir adak adamıştım. Ve Allah’a şükür sağ salim askerliğim bitti, kurbanımı kestim. Bu da hayatımda bu konularda adamaya ihtiyaç duyduğum ikinci kurban adağı oldu.

BU KADAR ÇARPIKLIĞIN İÇİNDE BAŞIMA DERT ALABİLİRİM

O dönemde yemekhanede bir olay olmuş ve adak ihtiyacı hissetmişsiniz. Burada başınıza ne geldi ki bu ihtiyacı bir daha hissettiniz? Yoksa rüyada mı gördünüz?
Rüyamda görmedim. Trabzonspor’daki görevimden bu yana, sabır konusunda bir doluluk olmuştu zaten. Bir de bundan iki ay öncesi filan bu Federasyon işleri iyice çarpıklaşınca, “Sinirli bir insanım, bir kazaya uğramayayım” diyerek kurban adama ihtiyacı hissettim. Ana neden Türk futbolundaki bu karmaşık ve çarpık ilişkilerin bana vermiş olduğu rahatsızlık. Bu kadar olumsuzluğun, bu kadar çarpıklığın olduğu yerde, biz de sıkıntılı bir insanız, her an başımıza bir dert alabiliriz, hazmedemediğimiz şeyler olabilir, gerçi bugüne kadar hiç kimseye saygısızlık yapmadık, o yüzden bize saygısızlık yapan insanda olmadı, yine de nefis taşıyoruz. Hayırlısıyla şu yöneticilik görevimizi kazasız belasız tamamlarsak bir değil, birkaç kurban keserek garibanları sevindiririz. Yönetime ilk girdiğim zaman “6 ay ancak dayanırsın” diyenlere inanmamıştım ama çok haklıymışlar. Annem kanserdi, 1.5 sene uğraştık, yaşatamadık. Bu sürede asabi tansiyon çıktı bende. Tedavi oldum, geçmişti. Şimdi tekrar futbolun içine girince nüksetti. İlaçlarla yaşıyorum.

OY VERENLER AŞAĞIDA, VERMEYENLER YUKARIDA

Peki, bu sezon için Trabzonspor olarak Federasyon’dan memnun musunuz?
Gelinen ortamda “Futbolda kaos var” deniyor, Federasyon’un adaletsiz uygulamalarından bahsediliyor. Ama tabloya bakıyorum, ilk yarı sonunda, bu Federasyon’a oy vermeyenlerin büyük bir çoğunluğu yukarıda, Federasyon’a oy verenler ise aşağıda. Bu Federasyon için herkes “En büyük destekçisi Trabzonspor” demiyor muydu? İyi de Trabzonspor bu destekçiler arasında en altta. Ama Trabzonspor’un en aşağıda olması sportif başarısızlığından değil hakem arkadaşlarımızın yanlış kararlarından kaynaklanmaktadır. Yani ben burada bizim ülkemizin tabirini kullanacağım, bu ne lahana bu ne turşu? Bizim şikâyet etmemiz gereken yerde eğer yukarıdakiler şikâyet ediyorsa burada art niyet aramak lazım. Ben art niyet olduğuna inanıyorum. Bu Federasyon’un yeni döneminde yapmış olduğu yanlışlar varsa bu yanlışların zikredilmesi lazım. Eğer burada Federasyon’un gitmesini gerektirecek olaylar varsa, zaten bizim bu Federasyon’u savunmak gibi bir lüksümüz olmaz. Ben bu haksızlıklara uğradığımız zaman isyan ettim. “Keşke Federasyon Başkanı Haluk Ulusoy değil de Ayhan Bermek olsaydı” dedim. Hatırlıyorsunuz, yine futbolun profesörü Hasan Doğan, “Trabzonspor diyet alacak” demişti, Evet Trabzonspor çok güzel diyet aldı. Ama delikanlılığından ödün vermemek için o diyetin de hesabını soramadı. Ben bunun ezikliğini yaşadım. Özellikle camianın benden kulübün haklarını koruyacağım diye çok büyük beklentisi vardı. Ama delikanlılığımızdan dolayı bunun hesabını soramadım ve ezikliğini yaşadım. Onun için Trabzonspor camiasından özür diliyorum. Ama hep dua ettim ki, keşke Bermek Federasyon Başkanı olsaydı da ondan Trabzonspor’un böylesine yenilen haklarının hesabını çatır çatır sorsaydım. Sırf “Trabzonspor kendi seçtirdiği Federasyona baskı yapıyor, işlerini düzeltiyor” demesinler diye, sırf “Trabzonspor diyet alacak” diyen insanları haklı çıkarmamak için bütün bunlara katlandık. Uğradığımız onca hakem hataları oldu. En az 9 puan kaybettik. Koyun bunları üzerine. O zaman bugün Trabzon tarihinin en kötü sezonlarından birinin idarecisi değil, iddialı bir takımın idarecisi olarak karşınızda olurdum.

Bermek Federasyon Başkanı olsaydı nasıl davranacaktınız?
O Federasyonu karıştırırdım. O Federasyon Başkanı ve yöneticileri bu şekilde Trabzonspor’un haklarının çatır çatır yendiği bir ortamda yerlerinde oturamazlardı. Otursalar da diken üstünde otururlardı. Ama biz yapamadık. Niye yapamadık? “Trabzon baskı yapıyor da diyet alıyor” denmesin diye.

FUTBOLEXTRA
Click the image to open in full size.
__________________
iLk ÇıĞLıĞıM SoN NeFeSiM TeK AşKıM BEŞİKTAŞ'ım....
HeRşEyİn BiR sOnU vAr AmA BEŞİKTAŞ SeVgİsİnİn AsLa...!
özgür_1903 Ofline   Alıntı ile Cevapla
Cevapla

Bu konuyu arkadaşlarınızla paylaşın


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 
Seçenekler
Stil

Yetkileriniz
You may not post new threads
You may not post replies
You may not post attachments
You may not edit your posts

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-KodlarıKapalı
Trackbacks are Açık
Pingbacks are Açık
Refbacks are Açık




Türkiye`de Saat: 03:26 .

Powered by vBulletin® Copyright ©2000 - 2008, Jelsoft Enterprises Ltd.
SEO by vBSEO 3.3.2

Sitemiz CSS Standartlarına uygundur. Sitemiz XHTML Standartlarına uygundur

Oracle DBA | Kadife | Oracle Danışmanlık



1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41 42 43 44 45 46 47 48 49 50 51 52 53 54 55 56 57 58 59 60 61 62 63 64 65 66 67 68 69 70 71 72 73 74 75 76 77 78 79 80 81 82 83 84 85 86 87 88 89 90 91 92 93 94 95 96 97 98 99 100 101 102 103 104 105 106 107 108 109 110 111 112 113 114 115 116 117 118 119 120 121 122 123 124 125 126 127 128 129 130 131 132 133 134 135 136 137 138 139 140 141 142 143 144 145 146 147 148 149 150 151 152 153 154 155 156 157 158 159 160 161 162 163 164 165 166 167 168 169 170 171 172 173 174 175 176 177 178 179 180 181 182 183 184 185 186 187 188 189 190 191 192 193 194 195 196 197 198 199 200 201 202 203 204 205 206 207 208 209 210 211 212 213 214 215 216 217 218 219 220 221 222 223 224 225 226 227 228 229 230 231 232 233 234 235 236 237 238 239 240 241 242 243 244 245 246 247 248 249 250 251 252 253 254 255 256 257 258 259 260 261 262 263 264 265 266 267 268 269 270 271 272 273 274 275 276 277 278 279 280 281 282 283 284 285 286 287 288 289 290 291 292 293 294 295 296 297 298 299 300 301 302 303 304 305 306 307 308 309 310 311 312 313 314 315 316 317 318 319 320 321 322 323 324 325 326 327 328 329 330 331 332 333 334 335 336 337 338 339 340 341 342 343 344 345 346 347 348 349 350 351 352 353 354 355 356 357 358 359 360 361 362 363 364 365 366 367 368 369 370 371 372 373 374 375 376 377 378 379 380 381 382 383 384 385 386 387 388 389 390 391 392 393 394 395 396 397 398 399 400 401 402 403 404 405 406 407 408 409 410 411 412 413 414 415 416 417 418 419 420 421 422 423 424 425 426 427 428 429 430 431 432 433 434 435 436 437 438 439 440 441 442 443 444 445 446 447 448 449 450 451 452 453 454 455 456 457 458 459 460 461 462 463 464 465 466 467 468 469 470 471 472 473 474 475 476 477 478 479 480 481 482 483 484 485 486 487 488 489 490 491 492 493 494 495 496 497 498 499 500 501 502 503 504 505 506 507 508 509 510 511 512 513 514 515 516 517 518 519 520 521 522 523 524 525 526 527 528 529 530 531 532 533 534 535 536 537 538 539 540 541 542 543 544 545 546 547 548 549 550 551 552 553 554 555 556 557 558 559 560 561 562 563 564 565 566 567 568 569 570 571 572 573 574 575 576 577 578 579 580