![]() |
Murathan Munganlı şiir gecesi iki bıçak İki bıçak seç kendine Biri yaralamak için Biri öldürmek Pusu kur gözleri Karanlık gölgesine Biri sevmek için Biri ihanet İki yürek seç kendine Biri yaşamak için Biri gizlenmek Bir korkak, bir kaçak, bir firar Kaç kişisin sen sevdiğim, çocuk İçimdeki bıçak bir kere daha dönüyor Olduğu yerde Kalırsan sel basar yataklarımı Gidersen uçurum çiçekleri açar kalbimde Kimi zamanlar olur sevgilim İki bıçak bile yetmez bir tek ölüme Mx2 |
En sewdiğim şiiri Manşet Hayatıma manşet istiyorum. Birkaç manşete ihtiyacım var, günler tekdüze Karton filmlerden yapılma bütün serüvenlerin içinden geçtiğimiz karanlık tünel bizim olmayan gündelik Büyük bir köy artık bana tanınan, dünya! ölüm tek ticaretin Biz söyleriz başkalarına kalır kelimeler sanal gerçeklikler için vurguna inmiş manşet Gözlerimize attıkları bandın sakladığı karanlık kimsenin ofsetinde kazınmıyor yalan sarmal grafik kendine çevriniyor Biz söyleriz başkalarına kalır kelimeler Rekabetten başka yapacak bir şey bırakmıyorlar bize Şerefin, haysiyetin, adaletin ve ümidin eski moda öyküsüne bir biletim var, alıp cezalı bir biletle değiştiriyorlar. Sesim hiçbir metinde tanınmayacak böyle giderse. Aşık olmak istiyorum. Kendileri koyuyorlar kuralları. Naklen yayınlamak istiyorlar bütün duygularımı. Güzel pişmanlıklar yaşamak istiyorum, bırakmıyorlar, sterilize ediyorlar hemen yaşadığım her anı. Hilesiz kuşlar bile kartpostallarda tuzağa düşürülüyor, Tebrik ediliyor; poz verdiriliyor kanatlarına. Pozdan putlar yaratılıyor her yanda, afişlerde, ekranlarda, vitrinlerde, sokak pozlara tapmaya zorlanıyor insanlar. Zorlandıklarını hiç anlamıyorlar. Her yerde bela var. Olmayacak yerlerde üşüyorum. Çarşaflarımı denetliyorlar ben yokken. Pencereme konan kuşları takibe alıyorlar. Tek kişilik bir içbükey zaman bile bırakmıyorlar bana. Çıkmasam odam gömleğim oluyor. Çıkmasam sokaklar tundra. Aynaya bile şebekemi gösteriyorum. Bakın kimseyi dövmek istemiyorum. Aktör de olmak istemiyorum. Vücuduma ve ruhuma muhtacım. Rahat bırakmıyorlar. Yerimi bilmeliyim gitmeden önce. İzmarit olmak istemiyorum. Gençken ve yeniyken bir şeyler denemeliyim. Önce bir manşet bulmalıyım kendime, her şeye bir manşetten başlamalıyım. O zamanları anlatmak istiyorum. Zamanı öğrenmeye çalışırken yitirdiğimiz zamanları. Ölümden anlayan bir yanımız vardı gene de Sesimiz açılırdı. Uyurken korkardık. Sıçrardık uyku arasında ya da birinin elini tutardık Gecenin koyu kibrinde gölgelense de erden masumiyetimiz gelip geçerdik her şeyin yanı başından derinleşmekti en büyük tehlike Bağışlanırdık. Gençtik. Gençlik kaba cephane. hiçbir şeyin içimize fazla işlemesine izin vermezdik kahkahayla baş etmeye çalışırdık gözümüzle göremediğimiz her şeyle, ölesiye korkardık kendi içimizden tanımadığımız biri çıkacak diye günün birinde anonim bakış için rehin verdiğiniz gözler önünde geçip giden yazıp duran söyleyip eyleyen ben değilim duru suyun arı mantığın dingin optiğin önünde görülmek görünmek gözükmek isterim çok mu zor çok mu olanaksız bilmek isterim karşı durduğum şeyler vardır hayatta manifestoya varmadan daha kısa mesafelerde çözgüsü atkıya daha kolay dolanabilecek bir dolu yol derin çözümsüzlükte adı konmamış gizli bir sözleşme saklı madde imha ve imla ne çöllerde yiten geç dönemin mecnunları ne teneke kutularda biriktirdiğim madeni paralar en büyük günahımı işlemedim daha elementlerin minimal kullanımı daha yolun başındayım, yakında şimdiki zaman yalnızca çarşı pop ve popcorn zulmün bütün ayları iki bin yıllık kadim şehirlerde işkenceciler emniyet müdürü, katiller vali, Bağdat naklen bombalanıyor tarih ekrana çıkıyor, şifreli çantalarda taşınıyor parçalanmış haritalar, zulme çalışıyor devletin ve sermayenin bütün kanalları, polisler gazeteci, sarı kartlı muhbirler, satılık şeref koltukları, eski bir alınlık: Geçmişi anlamayan onu bir daha yaşamak zorundadır hem ortadoğudayız hem viyana kapılarında kuşe bir gravürde dağılıyor kimlikler değerler özsu; katil hep başkası çıkıyor kara piyasada kapalı iktisat her yıl geriye çalışıyor infilaka kadar körlük infilaka kadar kötülük herkes birbirine düşman olursa sistem mümkün oluyor ve buna, hayat işte, deniyor şairler biliyor sonuna geliyoruz büyük duvara herkes bir manşet bulmalı parçalandığı fragmanlara bugünlerden bir gün çıkacaksak eğer, çıkılacaksa, gömdüğümüz şeyler olmalı bugünlere, bir gün başka gözler bugünleri yeniden okuduğunda bizi görsünler diye, birkaç manşetlik kaba cephane ne yalnızca siper ne barikatta verdiğimiz ölüler şiir gizimizi herkesin gözleri önünde kaçırır geleceğe kolay kirlenmeyecek mecralar deltalara vurur akıntısı çıkarız çıkmalıyız acemi şiirler büyür başkalarının okuduğu olduğu yerde bizi de oldurur derin teorisiyle tekin olmayan şiirlerin kotuma altına aldığı yarınlar saklar kendi çocuklarını da eski ve kara bir şarkı yineler kendini başkalarının kaderlerinde: "kendini ele verdiğin yerde başkasına ihanet etmiş olursun yapma n'olursun! bizi almazken bizim kurduğumuz şehirler biz söyleriz başkalarına kalır kelimeler varsın olsun sen gene de yapma n'olursun!" yarım bırakılmış bir fragman gibi, parçalanmışlığın sunduğu acemilikler gibi mükemmel olmaktan özellikle kaçınmış şiirler gibi söylenebilecek binlerce sözden yalnızca birkaçı gibi kirletilmiş kayıtsızlığın her vahşeti mümkün kıldığı bir dünyada hayatımızın başına çekin kendi manşetinizi Ludwigshafen-İstanbl - 1994 |
Yalnız Bir opera Ölü bir yılan gibi yatıyordu aramızda Yorgun, kirli ve umutsuz geçmişim Oysa bilmediğin birşey vardı sevgilim Ben sende bütün aşklarımı temize çektim İmrendiğin, öfkelendiğin Kızdığın, ya da kıskandığın diyelim Yani yaşamışlık sandığın Geçmişim Dile dökülmeyenin tenhalığında Kaçırılan bakışlarda Gündeliğin başıboş ayrıntılarında Zaman zaman geri tepip duruyordu. Ve elbet üzerinde durulmuyordu. Sense kendini hala hayatımdaki herhangi biri sanıyordun, Biraz daha fazla sevdiğim, biraz daha önem verdiğim. Başlangıçta doğruydu belki. Sıradan bir serüven, rastgele bir ilişki gibi başlayıp, Günden güne hayatıma yayılan, varlığımı ele geçiren, Büyüyüp kök salan bir aşka bedellendin. Ve hala bilmiyordun sevgilim Ben sende bütün aşklarımı temize çektim Anladığındaysa yapacak tek şey kalmıştı sana Bütün kazananlar gibi Terk ettin. |
ayşe ablam emeklerine sağlık..sanada karelincim:D:D:D yalnızlık paylaşılmaz paylaşılırsa yalnızlık olmaz sözünü çok sewiorum bu sewgili şairimiizn... |
Alıntı:
Ayrıca ben bu adamın her yazdıgına hastayım :):):):) |
SİZDEN SAKLI Gelmediniz ben hep sizden saklı eskidim Eskiyen yanlarımla Sizden saklı eskidim Her şeyden önce aşk verilmis bir sözdü benim için Gün ay saat hafta takvimisi zaman yani Aldıkca dönemeçleri degişmedi hic bir sey Yalnızca ufuklar yeniledim Kaç aşktan oluşmuş bir şeydi aşk Her sevgiliyle biraz daha Biraz daha sizden saklı eskidim |
Yaz başıydı gittiğinde, ardından, Senin için üç lirik parca yazmaya karar vermistim. Kimsesiz bir yazdı. Yoktun. Kimsesizdim. Çıkılmış bir yolun ilk durağında bir mevsim bekledim durdum. Çünkü ben aşkın bütün çağlarından geliyordum. Sanırım lirik sözcüğü en çok yüzüne yakışıyordu Yüzündeki kuşkun kedere, gür kirpiklerinin altından Kısık lambalar gibi ışıyan gözlerine Çerçevesine sığmayan Munis, sokulgan, hüzünlü resimlerine Lirik sözcüğü en çok yüzüne yakışıyordu. |
Alıntı:
senden de beklioruz şiirler.. |
TERKEDEN Kimdi kimdi kalan Giden mi suçludur herzaman? Ne zaman başlar ayrılıklar Dostluklar biter ne zaman Her geçen gün bir parça daha Aldı götürdü bizden Aynı kalmıyordu hiçbir şey Değişiyordu herşey kendiliğinden Artık çözülmüştü ellerimiz Artık bölünmüştü yüreğimiz Birimiz söylemeliydi bunu Ötekini incitmeden Kimdi giden kimdi kalan Aslında giden değil Kalandır terkeden Giden de bu yüzden gitmiştir zaten Mx2 |
Gece Nöbeti daha az seviyorum seni giderek daha az unutur gibi seviyorum azala azala aramızdaki uzaklığın karanlığında geceler kısalıp, gündüzler uzuyor böyle olunca daha az seviyorum seni kendini iyileştiren bir yara gibi daha az ve zamanla sen geceyi tutuyorsun, ben nöbetini uzak dağ kışlalarında görmüyoruz birbirimizi usul usul sis iniyor kopmuş yollara ışığı hafif, uykusu ağır koğuşlarda üzerini örtüyorum senin bir çığ gibi uyuyorsun rüyalarımda sevgilim sevgilim yıldızları daha büyüktür bazı gecelerin nöbet kadar yalnızken öğreneceksin bunu da artık daha az seviyorum seni unutur gibi, ölür gibi daha az yeniden ödetiyorum kendime onca aşkın öğretemediğini kolay değildi yalnızca sevgilimi değil, evladımı da kaybettim ben kaç acı birden imtihan etti beni bir tek gece vardır insanın hayatında ömür boyu sürer nöbeti bu da öyleydi, iyi ol, sağ ol, uzak ol ama bir daha görme beni |
Sevgilim, yetimim benim, aylar nasıl geçiyor zaman hiç geçmezken kapılar kapalı, dünya buzlu cam uyuşmuş gözlerimin önünde hayat akıp gidiyor hiç kımıldamadan ikimizin yerine dinliyorum sevdiğin şarkıları siyah tişörtünü giyiyorum yatarken gömleklerini, kazaklarını, kokunu senin rüyalarını görüyorum ölür gibi uyurken gün boyu elimde kahve fincanı kapıyı açmıyorum telefonlara çıkmıyorum başını bekliyorum geleceği olmayan hatıraların Sevgilim, yetimim benim, nasıl da kayıtsız gülüyorsun hayata öldüğünden haberi yok fotoğraflarının |
Alıntı:
Zeynepcigim teşekkürler çok güzel bi şiir bu ... Paylaştıgın için tekrar teşekkür ederiz |
rica ederim ablacım herzman :) |
Muhabbetiniz bol ve keyifli olsun dostlar. |
SANDIK ODASI Gün ışığıyla yıkanmış küskün bir yıldız gibi akıp geçtin sessizliğimizin üstünden oyalanacak bir şey bile bırakmadın tozlanmış,dalgın bakışlarımıza ne zaman,nerede bir şey yitirsek burada bulacağımızı sanırdık bu sandık odasında mümkünmüş gibi balkonda unuttuğumuz nice yazlardan sonra.. |
Avara anımsıyor musun? bir çetemiz vardı: Vahşi Siyah Atlar ısmarlama serserilikler yaşardık kimseden bir şey demeden kaçıp gitmeler gibi sokaklarda sabahlamak, parklarda yatmak yabancıları mahalleye sokmamak gibi Ve bir gün gideceğimiz bir Amerika vardı herkesin bir Amerika'sı vardı o zamanlar herkes gece istasyonlarında kendi Amerika'sını aradı kısık ışıklı arkadaş odaları plağın bir yüzünü kaplayan uzun parçalar eşliğinde kendi rüyalarımıza dalar, dağılırdık okyanuslar, gemi yolculukları, kanayan ıslıklar ve dünyanın bütün limanları önümüzdeki sessizce uzardı BİTERDİ PLAK, DİSK BOŞA DÖNERDİ. DÜŞLERİMİZ ÇARPIP GERİ DÖNEN SULARDI ŞİMDİ BÖYLE ZAMANLARDA İLK SÖZÜ SÖYLEMEKTEN KAÇINIRDI HERKES SONRA BİRİ USULCA KALKAR, HERKESE ÇAY KOYARDI ANIMSIYOR MUSUN? vahşi siyah atlardık kentin ışıklı çöllerinde kendi izini arayan deri ceketlerimize sığdıramadığımız düşlerimiz kadar aşık ve düşmandık dünya acıtırdı bizi. her şey kanatır, her şey yaralardı sevişmek çekip çıkarmazdı bizi derinliğimizden öfkemizi dindirmezdi hiçbir şey geceleri uyuyamayan çocuklardık, otobüs garlarında uzun macerlara umar apansız yolculuklara çıkardık uykulu kentlere girerdik gece yarıları ıssız ağaçlar olurdu yol kenarlarında gökyüzünde parlak yıldızlar, her yere aynı uzaklıkta sarhoş bindiğimiz otobüsün penceresinden sanki bambaşka bir dünyaya bakardık sonra saklayarak yüzümüzü birbirimizden yumruklarımızı sıkar sessizce ağlardık ışığı açık kalmış pencerelere, kepengi örtülü dükkanlara, yaz bahçelerinden taşan çiçeklere, adını bile bilmediğimiz bu kente neye olduğunu bile bilmediğimiz bir hasretle uzun uzun bakardık anımsıyor musun? ahh o gece yolculukları bir başka kentte, bir başka insan olmanın umutları kaç yol arkadaşı kaldı şimdi geriye gençliğin ilk acılarını birlikte keşfettiğimiz kaç yol arkadaşı? sürüyerek götürdüğümüz dargın beraberlikleri saymazsak ne kalıyor elimizde? ölenler, terk edenler, bir de telefonları, adresleri, kendileri değişenler vahşi, siyah atlardık; yılkıya bırakıldık içimizden kimse gidemedi Amerika'ya kendi Amerika'sı da olmadı hiçbirimizin yağmur aldı rüzgar aldı zaman aldı o vahşi siyah atları herşey o eski rüyada kaldı çarpıp geri dönen düşlerimizin üstünde çürümüş cesetleri yüzüyor şimdi vahşi siyah atların öldükleri sahilleri kendileri de bilmiyorlar peki sen anımsıyor musun? |
Alıntı:
|
AŞK YENİDEN Aşk yeniden Akdenizin tuzu gibi Aşk yeniden Rüzgârlı bir akşam vakti Aşk yeniden Karanlıkta bir gül açarken Aşk yeniden Ürperen sahiller gibi Aşk yeniden Kumsalların deliliği Aşk yeniden Bir masal gibi gülümserken Gözlerim doluyor Aşkımın şiddetinden Ağlamak istiyorum Yıldızlar tutuşurken Gecelerin şehvetinden Kendimden taşıyorum Aşk yeniden Bitti artık bu son derken Aşk yeniden Aynı sularda yüzerken Aşk yeniden Rüya gibi bir yaz geçerken Aşk yeniden Unutulmuş yemin gibi Aşk yeniden Hem tanıdık, hem yepyeni Aşk yeniden Kendini yarattı kendinden |
|
Alıntı:
|
AYNI LAMBALAR Kibritle oynarken yangın çıkaran sarsak yıllar Bir daha hiç geçit vermeyen veda sözleri Yılların sıradağlarında uzaklaştı bizden Yüreğimizden kopup giden ayrılık trenleri Biliyorum aynı lambaların aydınlattığı yalnızlıkta geçti Aldatılmış duygulardan ayrı ayrı geçerek vardığımız korunaklı siperler Senin içini ürperten geceleri ben duymadım mı içimde? Hayat herşeyi alır sanırken Oyunlarımızı ıslatan yağmurlarda kaldı Bir bizim icat ettiğimiz saatler İlk öğrenilen yalnızlık aslında geç keşfedilir Dalgın resimlerin derinleştirdiği mazi Gün gelip bütün zamanları ele geçirdiğinde Anlarsın başkalarına giden bizden çalınmış günler Ne zamandır buradayım Gel öp beni Neredeysen ve nasılsan önemi yok gel öp beni Suyunu,uykunu,azığını uzun tut gel öp beni Birbirimizi bağışlayacak,birbirimize yeni sözcükler bulacak, Ölmeden önce yeniden görüşüp konuşacak yaşa gelmedik mi? İkinci ufkun saatindeyiz şimdi Gözlerim trenlerde,gel öp beni. Mx2 |
"bir uzak sabah denizidir gittigin kapi ellerinde rüzgarin tasinmaz çamurlari var köpürmüs soylarimi toplarken çürüyen yanlarimdan inan batmis sehirler gibi onarilmaz anilar gözlerinde unuttugum o eski aciz miras almaya gelsem solugumda dalgin yosun kokusu biliyorum artik hiçbir gemi beni tasimaz ve yeniden büyür içimde magrur bir zakkum gibi terkedilmek korkusu hüznünü ver bana yeter, gizli hüznünü kollari bagli hüzün olsun dört yanim iragina vurma beni kirvem, aglarim, delirirsin sonra derler haklidir sevdasi geç olur ki artik onarmaz rakilar geç olur bir yaraya rakinin dagilmasi sen sehre sirtini dönen uykusuz dagli gemiler nerde (ki çogu hüviyetidir melankolinin) nerde aykiri mavzerler (onlara sigdiramazsin ki öfkelerini) barut esmeri tenine sevdalarimi sürdügüm nasil tasidin bunca yil delirmis saçlarinda o eski sark yelini biliyorum dokunsam parmaklarim kirilir dokunmasam eskiya uykusuzlugu çetin silahlar gibi" |
ayşecim bildiğim ve çok sevdiğim tek şiir ümit yaşar oğuzcan " sevi şiiri " dir :) |
Alıntı:
|
Duygu BAStı şimdi Beni :) |
Kırılgan Kırılgan bir çocuğum ben Yüreğim cam kırığı Bütün duygulardan önce Öğrendim ayrılığı Saldırgan diyorlar bana Oysa kırılganım ben Gözyaşlarım mücevher Saklıyorum herkesten Ürküyorlar gözümdeki ateşten Ürküyorlar dilimdeki zehirden Ürküyorlar o dur durak bilmeyen gözükara cesaretimden Diyorlar: Bir yanı sarp bir uçurum, Bir yanı çılgın dağ doruğu. Oysa böyle yapmasam ben Nasıl korurum içimdeki çocuğu? Bir yanım çılgın nar ağacı Bir yanım buz sarayı. |
MASKELİ BALO Yaredir sinede eski sevgili Eski sevgili eski günler Hayata baksana takmıyor kimseyi Hiçbir şey diriltmez artık geçmişi Yaredir yine de Yaktın gemilerimi Dönüş yok artık geri Tak etti canıma bu maskeli balo Bu maskeli balo Ve onun sahte yüzleri Yaredir sinede eski sevgili Ne yapsan kolay unutulmaz Ağlama geçmişe yaşadık bitti Anılar bizi yalnız bırakmaz Yalnızız yine de |
Olmasa mektubun, Yazdıkların olmasa Kim inanırdı Senle ayrıldığımıza. Sanma unutulur, Kalp ağrısı zamanla Herşeyi unutarak Yaşanır sanma. Neydi bir arada tutan şey ikimizi Birleştiren neydi ellerimizi Bırak bana anlatma imkansız sevgimizi Sevmek birçok şeyi göze almaktır. Baksana geçmişe, Ne çok anıyla yüklü Nerde o taverna, Nerde sinema Harcanmış zamanla Yeniden yaşanmaz ki; Geç kaldıktan sonra Arama boşa! |
İnce L LaLeNa Eski sular, silahsız akşamlar, erken vurulmalar sığırcıklar ötüyor bir yerlerde gün düşüyor çılgın bir portakal gibi bir yolculuk defterinin içine tundraların gizlediği izlerden Bak yine eşiğine geldim İnce L, Lalena izin ver inine sokulayım bu gece Bak safkan geldim gittiğim uzaklardan Yaşadıklarım işlememiş hiçbir yerime şuracıkta kıvrılayım, teninin tarçın gökleri altında temiz bir çarşaf ser; beyaz, yumuşak bir yastık rüya istemem sobanın üzerinde kaynayan çaydanlığın huzurundan başka köşedeki mindere otur eski günlerdeki gibi, usul sesle bir şeyler anlat bana, bana bir şeyler söyle herşey eskisi gibi olsun ben hiç gitmemiş olayım sen evlenmemiş ol, ölmemiş ol Lalena İnmem gerektiği söylenen düşlerden indiğim gecelerde kaç kez sardın yaralı bedenimi kaç kez yeniledin ertesi gün sokaklarına kendimi bulurdum başka terkilerde derdim yaşam elimden kaçmamış daha uyardım kurallarına, kısık ışıklarına senin koyduğun bütün sessizliğin bilirdim kelimelerle bile paylaşılamayacak kadar derinde 'Lalena'yı dinlerken sokulgan bir kedi gibi bırakırdın kendini beni bile unutarak benim göğsümde neyi sevsem kime dokunsam saçların akıyor yıllardır parmaklarımın arasından ben kendime ne yaptım, sana ne yaptım Lalena? hatırlıyor musun ne aptalca şeylere güler sonra mutluluktan ağlardık sevişirken aşkın ve birbirimizin derin kucağında San Fransisco'ya giderken olmasa da Doors dinlerken bir çiçek takardın saçlarına Nasıl dönerdik ortancalar vadisinden daha silah sesleri gelmezken hüzünlü tepelerinden daha başkalarına kıymanın bilgisi bulaşmamışken parmak izlerime nasıl kaygısızdık ve nasıl farkında bile değildik içinden geçtiğimiz zamanın masum şehvetini kendimizden ayırt edemezken hem zayıf, hem korkak, hem maço korurum kendimi sanır kaçtığı uzaklarda hiçbir şey vurma yüzüme, hiçbir şey söyleme eksileceğim kadar eksildim dönüşün yollarında buraya gelirken geriye pek bir şey kalmamış aşkın bütün imkanlarını sende tüketmişim ben yol bitiyor işte, bir kaç adım kaldı eşiğine varmya şimdi herkes Doors dinliyor yeniden seninse saçlarındaki çiçek duruyor mu hala Orada mısın? Bu şiiri okuyor musun? İnce L duruyor mu şarkının kaldığımız yerinde? Orada ol Evlenmemiş ol Ölmemiş ol Hiçbir şey olmamış olsun sana n'olur n'olur n'olur Lalena Not: En sevdigim çok çok sevdigim şiirlerinden biridir... ahhh ahhh |
Mırıldandıklarım Kırdın mı incittin mi birilerini Kimleri kazandım, yitirdiklerim kimler. Kendimi yeniledim mi yazdıklarımda? Yeniden düşünmeliyim Dostluklarımı, ilişkilerimi Gözlerim çocukluk fotoğraflarında mı kaldı Yitirdim mi yoksa masumiyetimi? Borçlarımı ödedim mi? Doğru seçtim mi soruların fiillerini? Tırnaklarım kesilmiş, dişlerim fırçalanmış, saçlarım taranmış, giysilerim ütülü, odam düzenli mi? Geri verdim mi aldıklarımı: Aşkları, dostlukları, sevgileri, güvenleri, bağları, Kitaplara, sayfalara, satırlara borcumu ödedim mi? Yokladım mı duygularımı Hala sevebiliyor muyum insanları? Ovmalı gümüşleri, bakırlarımı; cila geçmeli ahşaplarıma ovmalı umutları Saklı tutmalı gelecek inancını, yarınları eksik etmemeli ağzımızdan Ey uzak akrabalarım, üvey aşklarım Mevsim sonu dostlarım, işporta malı ayrılıklar Arkadaş ölümleri, dost hançerleri, talan ettiğimiz zulalar Gece telefonları, ıssız konuşmalar Mağrur incelikler, vurgun yemiş ilişkiler Uçurum duygusuyla yaşadığımız hayat ey O kadar çok anlattım ki Kendime kaldım anlatmaktan... Bunaldım kendisiyle boğuşmasını Başkalarında çözmeye çalışan insanlardan Usandım sözcük oynamalarından, tılsımlı sıfatlardan, Ofset duyarlılıklardan Kaç zamandır duru, yalın, çalışkan, iyi insanlar özlüyorum "içtenliğin" ya da "dünya görüşünün" kirletmediği Kendime bir yeni yıl kartı yazarak bunları diliyorum Aranıp duruyorum adresini yitirdiğim insanları vitrin camlarına yansıyan yüzlerde Bilmiyorum kalmış mıdır adresini yüzlerinde taşıyan insanlar Hala bir umut var mıdır Çıkmaz bir sokağa benzeyen bu avare avunması vitrinlerde Ne çıkmaz sokaktayım ne de mutsuz Sadece rüzgarlardan daha güçlü olmak istiyorum o kadar Açık denizlerde nice yolculuklara yelken açarken Kış güneşinin mutlu ettiği bir kedi gibi mutlu, emin, tasasız Sere serpe ve keyifli olmak tek isteğim ve dileğim senin ve benim, yani bizim için... |
daha ilk 2 tanesini okuyorum ellerinize sağlık tabiki de Murathan Munganlı şair imizinde bu yazılarına |
İki Bıçak iki bıçak seç kendine Biri yaralamak için Biri öldürmek Pusu kur gözlerinin Karanlık gölgesine Biri sevmek için Biri ihanet İki yürek seç kendine Biri yaşamak için Biri gizlenmek Bir korkak,bir kaçak,bir firar Kaç kişisin sen sevdiğim çocuk İçimdeki bıçak iki kere daha dönüyor Olduğu yerde Kalırsan sel basar yataklarımı Gidersen uçurum çiçekleri açar kalbimde Kimi zamanlar olur sevgilim İki bıçak bile yetmez bir tek ölüme |
Daha önce eklenmiş özür dilerim. |
ne yalan söylim bu şairi ilk defa sizden duyuyorum bi şiirler bu vatandaşa ait ise güzel şeyler yapmış işin özü haa ewet bende tanıyorum demek bana yakışmazdı zaten netten iki şiirini bulup yapıştırmak hoş olmazdı |
Alıntı:
ewet şiirler murathan mungana ait.. Bir çok şiiri şarkı sözü haline getirilmiştir .Özellikle Yeni Türkü tarafından.. Bunun dışında Sezen Aksuda Bir şiirini seslendirmiştir.. |
ÖNCE... Çıktığım dağlar küllenirdi içimde sessiz, serin sulara inerdim ceylanlardan önce sular yıkayabilirdi beni o zamanlar güneş alırdı içimin avlusunu uyurken sızlıyor içimdeki can: kanlısıydım öldürdüm çoğaldı düşlerim uyuduğum uyku artık ikimizin yerine sanki o sağ ben ölüyüm her gece her gece her gece |
ONLAR CESET KUŞLARIYDI aşk dediklerinde çocuktum. gözlerimin kesilen ellerden yapıldığını öğrendiğimde bir katliam gibi sevişmeyi düşünmezdim, çoktum onlar ceset kuşlarıydı deniz en büyük ölü afrika uyanmıştı ya ben boğulmuştum |
HERKES VE BİRKAÇ KİŞİ Yağmur Herkese Yağar Güneş Isıtır Herkesi Mevsimler Herkes İçindir Yalnız Çığ Altında Kalan Sele Kapılan Her Zaman Birkaç Kişi Herkes İçindir Aşk Da Ayrılık Da Yalnızca Birkaç Kişi Ölür Acıdan Eskiden Ölümle Tartılırdı Ayrılık Kiminin Hayatı Yalnızca Unutkanlıktan Her Şey, Herkes İçin Değildir Oysa Kimi Hiçbirşey Ögrenmez Karanlıktan Yalnızlığı Kullanmayı Bilmez Kimi Kimi Ayrılamaz Karanlıktan Yağmur Herkese Yağar Ama Çok Az İnsan Tutar Yağmurun Ellerini Onca Şarkı Onca Film Onca Roman Ama Sevmeye Yetmez Herkesin Kalbi Çığ Altında Kalan Sele Kapılan Aşktan Ve Acıdan Ölen Birkaç Kişi Dünyayı Başka Bir Yer Yapmaya Yeter Aslında Onların Hikayesidir Anlatılan Diğerleri Dinler, Seyreder, Geçer Gider Geçer Gider Herkes Hikayelerdir Geriye Kalan. |
En bilindiği de budur... Eskidendi çok eskiden... |
GELME baktığın yerde karanlık bir tomurcuk bırakıyorum çarşılar avuçlarında aykırı sokakların lisanı adımlarında gelme, geldiğinde her şey yitiriyor kendini vurgun: ölümlerin en kostağı vurgun ölümlerden kaçgun yanımız konaklarda boğulmuş eski bir ana şöyle buyurur: sen seç kendine bir hayat ve öylesine yaşa, nasılsa kaldığın yerden vurgun sürdürür ve hep bak kendine birörnek aynalara asi bir suret bırak baktıkça gözlerin kendini öldürür... |
Türkiye`de Saat: 06:17 . |
Powered by: vBulletin Version 3.8.1
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
SEO by vBSEO 3.3.2