Beşiktaş Forum  ( 1903 - 2013 ) Taraftarın Sesi

Beşiktaş Forum ( 1903 - 2013 ) Taraftarın Sesi (http://besiktasforum.net/forum/index.php)
-   Aşk-Sevgi-Romantizm (http://besiktasforum.net/forum/forumdisplay.php?f=288)
-   -   Yılmaz Erdoğan ( 1968 - ... ) Şiirleri (http://besiktasforum.net/forum/showthread.php?t=77363)

MrSmith 01-11-2008 14:12

Yılmaz Erdoğan ( 1968 - ... ) Şiirleri
 
Acaba?


Aşkları da devralır mı
kalp nakli yaptıranlar?

MrSmith 01-11-2008 14:13

Acı


Yaşamak uğruna
ölmek bu olsa gerek
Sevmek uğruna
acı çekmek bu olsa gerek
Hayat uğruna
savaşmak bu olsa gerek
Peki ya senin uğruna
Üzülmek niye?

MrSmith 01-11-2008 14:14

Adın Bahardı

Kente yanlızlık gelirdi sen uyuyunca
Yüzümde mevsim değişirdi uyandığında
Bilmezdin gizliden seni sevdiğimi
Aşkın içimde solardı adın bahardı

Eteğini koştururdun sokağımızda
Sokak sus pus olur sana bakardı
Bilmezdin gizliden izlediğimi
Gözlerim gözlerinden korkardı
Hatırlıyorum adın bahardı

Sokakta bir bayramdı durakta bekleyişin
Sanki sonsuz bir ayrılıktı okula gidişin
Bilmezdin her sabah seni yolcu ettiğimi
Yüreğim yol boyu ardından ağlardı
Hatırlıyorum adın bahardı

MrSmith 01-11-2008 14:15

Akbaba

Tanrım nereye baksam yeşil kasırgalar
O sevip gitmekse o
Çok uzak ve yemyeşil bakmaksa
Tanrım nereye baksam yeşil kasırgalar

MrSmith 01-11-2008 14:16

Alkol İkindisi

Biz ne zaman içsek,
Köfte geç gelir
Ve oturur muhabbetin terkisine
Çıplak bir efkar sözcüğü

Biz ne zaman içsek,
Sabah akar meycinin cebine
Günde kaç kez öpüşür ki akrep ile yelkovan
Biz ne zaman içsek,
İç değilizdir aslında.
Dışımızda bronz bir akşam sözcüğü,
Çırıl bir efkar sözcüğü
Delikanlı kıvamında sevda değilse de
Tabansız sevişmelerdeki el değmemiş pişmanlık
Biz ne zaman içsek,
iç değilizdir aslında.

Bu alkol ikindisi şiirle
Şimdi burda açılsaydın
Adımın baş harfi gibi
Belki ağustos kokardı ağustos
Sen,
Fikrini ipotek etmiş kiralık sevdalara
Senine boyuna sevilmiş sen
Yalanı sevdasından büyük sen
Bir bil-sen.

Biz ne zaman içsek seni düşünüyoruz
Genzimizde göl gözyaşları
Biz ne zaman içsek,
İç değilizdir aslında.

Dışımızda bronz bir İzmir akşamı...

MrSmith 01-11-2008 14:17

Aman Ormancı

nasıl hecelersen hecele
hep aynı biçimde yazılıyor
ayrılık

çok yol bilenler geçti
ayağını yordamına göre uzatan
kurdun kuşun bileceği hal değilmiş ya öylesi işte
eski sözlere yeni kafiye bulmak gerekmez
suyu sefası kendine yeten
stabilize bir eğlenmektir hayat
her sevdalıya aşık atmak gerekmez

sen, o hep önden giden
çatallanan bahçesindeyken sevişmenin
ki çıplak ve bensizliği ele almışken
ne anlattığını bilmek istemeyen
şiirler getiririm arkandan
bir devrik cümlem kalır acınası
iki çekingen benzetmem belki
ve derisi soyulmuş bir nakaratım kalır
yoluna ağladığım o türküden
artık ehemmiyeti kalmaz
köprünün
ve hoş gül içimlik suların
ya da
-içkiden olsa gerek-
masayı yıkan ormancının
nasıl kıydın diye sormanın da manası yoktur
suç delilleri ortadadır
ve zaten
kim olsa katılır akışına gerisinin

aman ormancı
canım ormancı
köyümüze bıraktın
yoktan bir acı

acı köyde ya o yüzden türkü,
yoksa roman olacak
kentimizde geçse öyküsü

bir de gülüşün kalır
dişlerinin etrafından
ve bilişin kalır
her şeyi ama her şeyi
eski haliyle

MrSmith 01-11-2008 14:18

Aşk Hayatı

Sevmek gibi geliyordu her şey,
sevmek gibi gidiyordu kadın
adının anlattığı,canın teni yakmasıydı,
bir bulut evet ama aslolan
bulutun suyu yağmasaydı...

'bir insanı sevmekle başlıyordu her şey'
ve boşanmak için
en az iki şahit gerekiyordu

MrSmith 01-11-2008 14:19

Başkalaşan Aşk

Adını anmak güzeldi,
dost ağızlarda sana dair cümlelerin
ıslatılması...
Adını anmak...
Yüksek sesle, kimsesiz gecelerin düşsel
avuntularına sırt çevirip senden söz açmak...
Biraz gülünç, biraz sitemkar...
güzeldi...
Adının Türkçedeki yankısı özeldi...

Seninle yoğurt yemek, kendi Kanlıcanlı,
Sülalesi Kandilli yoğurtçunun mekanında...
Denize amors durup, yüzüne
cepheden bakmak güneşli bir mavilikte....
güzeldi..

İpe sapa konuşlanmaz bahanelerle elini tutmak,
yüzünde
Yüzyıllık bir hasreti gidermek güzeldi...

Güzeldi'li geçmiş zamanları düşünüyorum
şimdi...
Cümlelerimiz öznesiz...Umursayan yok,
Kanlıca'daki yoğurdu...

ve eşikteki öpücük, tarih bilinci olmayan bir
aşkın mührüdür artık...

MrSmith 01-11-2008 14:20

Beyoğlu'ndan Dolmabahçe'ye Taşınan Bir Aralık Akşamı

Sus pus olmuş puslu bir İstanbul muydu yüzünyoksa çok bildik hüzünler mi taşınmıştı yüzüne.
Dolmabahçe'de, çay tadında...
Divit ucuyla yazılmış bir aşkın sureti vardı avuçlarında, tarih bir başka iklimin kıvamını gösteriyordu.
Ben rehnedilmiş yelkovan gibi...Hani akrep'i seven ama yüreği takvim yokuşlarında...
Sinemada elinin elimde terleyişinin bir anlamı olmalı, sesinin sesimde yankılanmasının...Sanki perdedekine üzülmüş ya da sevinmişsin de tesadüfen akmış yüzün içime...Yalan! Sen perdeye bakıyorsun, fikrin benim seyir defterimde...Ve ben amerikanca bir filmi kürtçe seyrediyorum.
Kadın, Beyoğlu'nda bir kış akşamında, üstündeki deri montun sahibine küs, soğukluğundan muzdarip yürüyordu...Adam da...Yürümek hiçbir şeyi çözmüyordu, bazı aralık akşamlarında...Parmağında yaralı bir öyküyü taşıyordu adam...Kadının yüzünde bir hüzün...Hüzünlü aralık akşamında bir yüzük...Yüzüğün yüzünde dünya güzeli bir kadının kehaneti...Soğuğun ve karanlığın vehameti!
Hayatı, bir başkasının pantolonu gibi küçültülmüş, daraltılmış..İlk sahibinin o pantolonla yaşadığı şeyler, yani pantolonu pantolon yapan anılar, bazı ilkbahar bereleri yüzünden yapılan yamalar, ter tüketen yazlar...Yaşananlara bir beden büyük geliyor artık hayat!
Bir aşkı paylaşmak için çok geç, bir paylaşıma aşık olmak içinse erken...Beni sevda yerimden vurdu yine zaman...Şimdi sana söylenecek tek cümle:
BENDE SANA YETECEK KADAR BEN KALMADI...

MrSmith 01-11-2008 14:21

Bildiğin Gibi Değil

Bizi bilirsin;
avuçla su içmeyi
marifet biliriz,
yenilmeyi bir de
kendi sahamızda...

bizi bilirsin;
saçımızı ıslatmayı fiyaka biliriz,
limonla!
tesbih yaparız,
düş kırıklarından..

bizi bilirsin;
ağzının içinde oturmak isteriz
ve rutubetin en yakıştığı yer biliriz
ağzını...

bizi bilirsin;
yaşamak biliriz,
vademiz dolduğunda
avuçlarında gömülmeyi...

MrSmith 01-11-2008 14:22

Bir Mevsimin Acı Gerçekleri


Bir tek dileğim var mutlu ol yeter” sözünün
bir kamyon yükü
anlam taşıdığı günlerdi

Kaldırımlar toz ve kağıt topakları
Ankara’nın
Ankara’nın sonbahar yaprakları
ayvalar sarı
hüzünler olgun
yaz yorgunu gövdeler serili betonlarda

Ben yanımda çok acıklı
epey yol üstü sözler getirmiştim.
“Sanki terk edilmiş bir viraneyim
her yanım dağılmış yıkılmışım ben”

Okul önlük mevsimi
ve kaplanması kitapların
cumhuriyet gazetesiyle
bir ön beslenme çantası kompleksi
malum şu otlu peynir meselesi

Saçlarını süt mısırı örgü yapmış
bir al yüz koca göz görüyorum.
Sanki o tehlikeli yolun başındayım
Aşk’a geliyorum!
ama yanıma hep
köy zılgıtlı sözler almışım
arabesk kalıyorum
her kent soylu aşkın karşısında
“Bir kulunu çok sevdim” diyorum
“O beni hiç sevmiyor” diyorum
“Kalbimi ona verdim
artık geri vermiyor” diyorum.

MrSmith 01-11-2008 14:24

Bir Nevi Otuzüç Yaş şiiri

Artık kısa pantolonlu çocukları
Gençlik parkına götürmüyorlar
Ve anneler trafik lambalarında köylü değiller o kadar
Locadaki farelerden bile kemirgen
Gişeci kadın nur sinemasında
En sevdiğim karate filmi
Tek kollu kahramanımızdı vang yu
Ve ondan çok kollu doğmuştu bruce lee
Ki genç yaşta kaybettik kendisini

Ulan falkonetti seni bir elime geçireceğim var ya
Elektrikler kesilir zengin ve yoksul’un tam ortasında
Ve’nin tam üstünde yani
Has****** dense de derinden yurttaşın
Elektrik idaresindeki yurttaşa ne o yurttaş
Zırpa pırta elektrik kesiliyor
Diyebilesi yoktur ki

BİRTEK KOKUDUR GEÇMEYEN ZAMANLA
HER DUYULDUĞUNDA
BİRAZ DAHA KESKİNLEŞEN

O zaman amerikan arabaları bizim evin önünde
Dolmuş eylerken caddeyi
Ümit besen de film yapar niye yapmasın ki furyadır bu
Ama seyretmek suça giriyor canım annem
Zaten bu yumurtalı sandöviçlerle
Kesin kovarlar bizi ki
Korkarım her şiire konuk olacak
Mahur bir otlupeynir kokusu süreyya sinemasında
Mübarekler pikniğe gelmişler
Hayır benim kokoş teyzem
Mübarekler hakkari’ den gelmişler

Okul bitimlerinde çamsakızı ağlamalar yok artık
Filiz beni unutma ki hakkari
Unutulmaya müsait bir yerdir
Mektup yaz yoksa çok kurak geçecek bu yaz
Hep saklayacağım hatıra defterime yazdığın
Yazının yanındaki kan damlayan kalbi
Seni seviyorum filiz
Yemin et! bak vallahi!

Yok artık bu kendini şaşırmış
Kendi edasını kendisi bozan cümleler

Niyazi’nin kısalığı uzunların problemi
Aynı zekanın sırasında oturuyoruz
Bozkırımın çilli çocuğuyla avukat oldu sonra
Kimin neresine değer bu nostaljik kırıntılar
Herkesin sandık odası kendine gizemli
Ama kolejli çocuklar nasıl sevişiyor
Ve kızlar yine kolejli onlarda ve taş gibi
Bu kız varya insanın sevgilisi olsa
Uyku tutmaz adamı
Ama rüyasında başka bir lavuğa vermesin hesabı
Yükseliş’in tuvaletinde kız resmen düşük yapmış
Tabii fevzi de yok
Hepimizin bayıla bayıla yuttuğu
Kolejli çocuk yalanlarını söylesin
Ona kalsa artık sevişmese de olur
Bütün okulu getirip götürmüşlüğü var
Düzliseliliğimize cintonik içiyoruz
Paralı palavralarıyla fevzi’nin
Kolejliden darbe yeme işi ilerideymiş
O zaman bilmiyoruz tabii

Haluk o zaman araba sahibi
Ki biz bisiklet kavgası yapmaktayız daha
Ağbim mustafa’yla
E tabi mobilya dükkanı beş katlı olunca
Olsu yakışır kardeşime ki bazı tandır ısmarlıyor
Siteler dükkana gidince
Nerden baksan kolası ayranı filan
Epey para tutuyor konyalı’dan et yiyorsun kolay değil

Ah pınar! diye girmeli o sokağa
Ey kalçası kendinden güzel kendinden bağımsız insan
O kotu giyiyorsun ya senin değil
Bizim üstümüze
Yapışıyor
Ki levis o zamanherkeste yok
Biz yerli malı dandik kotu
Çamaşır suyuyla amerikanlaştırıyoruz o devir ve
Bir konvers almışım elden düşme ağlaya sızlaya
Babaannem hiçbir marka bilmiyor
Bu pırtıkları mı aldın diyebiliyor konversim hakkında
Ve bir de filiz vermiş pınar’ın annesi bak sen
Ve kader ve songül ve nazire
Ve şu anda adını sayamadığımız
Diyarbakır mantalitesinin kız çocukları
Yakantop en erotik eğlencedir bize

Ah be melike geçme burdan çekirdek çitleye çitleye
Biliyorsun fena oluyor yakan topun
Ateşli kısmı sen gelince
Annesi kuaför ya deli ediyor melike mahalleninistediği zaman fön çekemeyen kızlarını

SENİN GİBİ GÜZELİNİ BİR DAHA
GÖREMEYECEĞİMİ BİLSEM
NE ARTİSTİ BE
KAPINA MENTEŞE OLURUM

Biliyorum aradan yirmi yıl geçti
Bilmiyorum hangi manasız adamlarla seviştin
Biliyorum çok geç oldu kalkacağız bu dünyadan
Ama seni seviyorum melike
Bu şiire biryerde rastlarsan mutlaka beni ara

Başak dediğin dünyanın en genç ******su
Sokaktan geçen saçının arkası uzun çocuğu kesiyor
Benim elimi tutarken ki orta ikide henüz
Ben lise birdeyim ki saçlarımı ortadan ayırmaya
Cesaretim yok daha
Seni seviyorum diyor yalandan
Vallahi bak diye and veriyor sahtekar
Ve sahtekarlık benim küçük aşüfteme o kadar yakışıyor
Ve ben kadınların sahtekarlıklarına inanmaya
Öyle erken bir yaşta başlıyorum ki
Biliyorum gülücüğünde tüm erkeklere yer var
Başak’ın

Ama gel gör ki ben o zaman
Böyle entelektüel bakmıyorum hadiseye
Tabii diyorum oğlu sende
Bu burun olduğu müddetçe
Ve skoda bacak durumun düzelmedikçe ki
Herşeyin ameliyatı var bunun yok
Hiçbir kızı tümüyle çıplak göremeyeceksin
Peki saçlarımı ortadan ayırsam?
Gitmez olum manyaklaşma senin kafan üçgen
O vakit doğumgünü partisi yapmaktır tek çare ki
Bu sene benim üçüncü doğuşum olacak bu
Ota boka parti veriyoruz dans ederken ilhan
Bir bacağını sabit tutacaksın akabinde tak
Bacağın kızın iki bacağı arasına sızıyor iyi mi
Önce müzük eye of the tiger yeni çıkmış
Ve bittabii sade kola içiliyor o zaman kızlarla
Ortamda içki varsa zaten büyük hadise
Daha kabız zamanlarımız o zaman, o da şundan
Hani pederden gizli tuvalette sigara içmeler sırasında
E malum tuvaleti frost oluyor
Sigara zayi olmasın sebebi o soğukta
Uzayan tuvalet seansları kabız etti netice
Peki hep mi tuvalet ihtiyacı
İclal yengenin yemekli gecelerinde
Az ye hayvan gören de
Seni evde aç bırakıyoruz zanneder
Ama bu börek değil be kardeşim başka bir şey
Ecevit diyor naif amcam bu işi götürür kadrosu var
Demirel’in yok mu
Koskoca demokrat parti tecrübesi var
Ecevit erbakan’la işe girerse sonu olur bence
Ben onu demiyorum kardeşim diyor necdet amcam ki
O ağbeysine kardeşim dediğine göre kesin hır çıkacak

Allahım ne çok aktif siyaset bu
Pasif insanların hayatında
Kaç hükümet düşürdü kaç devrim yaptılar
Tavuk etli rakı sofralarında küçüklüğümün
Bu kadar sever misin memleketi?
Al! Şımardı işte!
Hadi gel dee hala mı demirel geyiğine girme
O zaman demirel başbakan olarak var ve
Spor yaptığına dair hiçbir emare yok

Yok artık o rakı sofralarındaki
Umutlu umutsuzluk
Hep parayı buldun bulamadın muhabbeti şimdiki

Sülün abla senin kıymetini o astsubay bimez
Perdenin aralığında görmedi ki seni
Evlendiniz sen de lök diye soyundun
Kostüm zorlama ışık berbat
Hiçbirşey sahiden olmuyor
Ama bizim filmimiz öylemiydi seninle
Yatardık sotaya pencerenin önüne
Ürpertir soğuk gece şehvet neyse işte
Senin odanın ışığı yanar
Nasıl çapkın yüzlük bir ampul
İlk gülme efekti belirir gecede
Hemen susturulur kıkırdayan bizzat gece tarafından
Bir an kaybolur odanın kırsalında
Oyalanırsın on saniye kadar
Derken bir dönersin ki bizim perde aralığına
Allahım sutyen katına!
Ve sülün bir beyaz sutyendirergenlik çağımın adı
Hani senin assubayın görmediği bile
Hani o gerdek karanlığında alelacele çıkarıp
Yastığın altına tıkıştırdığın
Ben sende kadın meselesini sevdim biliyor musun
Şimdi bırak bu ayakları diyeceksin
Ama samimi söylüyorum
Senden öğrendim tenimde kadın ne iş yaparmış
Eyvah dedim ben şimdi hep bundan isterim
Eteği de mi çıkardın
Yokcanım bu kadarına dayanmaz
Uzayan sokağın abazanları
İşte düşleri de gerçeği de öldürecek kadar soluk
Ve bir son yazısı kadar sevimsiz gecelik
Örttü meselenin üstünü.
Yani demem o ki sülün ablam
Biz bilirdik kıymetini
Assubaya verdiler o başka

Bir fiyakayla geldiler seni istemeye
O zaman sıteyşın reno yeni çıkmış
Bagaj kısmında çocuk taşımak marifet o zaman
İşte besili papyonlu bir yeğeni oraya çıkarmışlar
Sen de bizim arabanın kafa sallayan köpeği ol misali

Gittin netice
Sıteyşın bir kederle
Bir daha ne senin kıymetin bilinir
Ne de biz yatabiliriz herhangibir kimseyle
Senin beyaz sutyenin olmadan...

Yok artık kaldırımlarda çekirdek çitleyip
Ayıp şeyler konuşan mahalle çocukları
Teknoloji diyorlar bilgisayar internet şu bu
Eğer geçmemişsen
İnteraktif bir kahve muhabbetinin eleğinden
Senden bibok olmaz açık söyleyeyim
Yalanı yüzde görmek gözde tanımak dolanı
Diye bir şey vardı ki çetleşmelerde bulunmaz
Yok artı subayevlerinin
Salkım tadında dizilmiş bahçelerinden
Gül çalan varoş romantikleri
Kurutup karşılıksız aşklarına vandallayan
Çağla çalmaya gider mi insan babasıyla
Tam dallas’ın oynadığı saatte ki o saatte
Apartmanı götürsen kimsenin ruhu duymuyor
Eee kolay mı olum lusi’ye rey amcası kaymış
Gerçi o sıra amcası olduğunu bilmiyor muş
Ama olsun netice değişmez
Islak çağlalar cepleri nemlendiriyor ya
Nasıl bahar oluyor anlatamam
Veya kırmızıyla daha dün tanışmış bir kiraz tanesinin
Ki cennetin afişi bir gün yapılacaksa
Mutlaka bu kiraz tanesi de bulunmalıdır
Ağza getirdiği bayram sabahı ekşiliği
Ben seni denedim demiştin ya yeter mi sana
Hala utanırım hatırladıkça
Hani kendi kirazlarım dururken
Senden istemiştim de hani....neyse utandım yine.

Yok artık golf sahası ki
Kalın duvar dikenli tel ardından izliyoruz
Elin amerikalısının bizim mahalledeki golf maçını
Tam yirmi yıl golf sahasının kıyısında oturdu ama
Golfün nasıl oynandığını hala bilmez mahalleli
Bazan aralardan kaçak sızmalar yapardık
Hani gelincik toplama hesabına

VE ANCAK BENİM ÜLKEMDE
KOVALAR ÇOCUKLARI BEKÇİLER
ÇİÇEK TOPLUYORLAR DİYE...

hele bir de golf topu bulduk mu tamamdır
lan oğlum bu topla ne oynuyor bu kerizler

sonra kaldırdılar dikenli telleri
açıldı halkımın parkı halkıma
ama bir daha
asla
gelincik bitmedi orada
bu da kıssamızın acıklı hissesi
bizde faiz yok
hata payı veriyoruz...

ve sevmeyi ne çok severdik
kızları, memleketi
ve faşistlerden ne çok nefret ederdik
faşist dediğin de kurtlu murtlu
elmanın öbür yarısı işte
daha sümüğümüz pantolonumuzda kurumamış
elimizde leo huberman sosyalizmin alfabesi
çeviriyoruz geleni geçeni
hoop nereden geliyorsun bilader
sağcı mısın solcu mu
ben hiçbirşeye karışmıyorum ağbi
yıkın bu ipneyi ot bu!

romantik şiddet diye bir şey verdı yok artık
şiddet öküzleme bir şiddet işte

HERKES KATİL OLDU SONUNDA
OYSA BİR ARA
BAZILARI KAHRAMANDI.

Kim sallar bu kağıt yokluğunda
Çok bölümü tuvalet kağıdına yazılmış şeyleri
Çünkü akasyalar da yok artık
Nasıl açardı bir ******nun
Orasını burasını açması gibi
Bahardan önce gelip baharı çekiştirir gibi

Akasyalar
Yazlık sinemasında ömrümün
Afişi olmalıdır çocukluk bölümünün
Zaten iyi insan bir sevdiği artisti unutmaz
Bir de akasyaları
Eğer ki çocukluğuna açmışsa
Yenir de o biliyorsun
Ondan sonra ne zaman bir kız elini tutsa
Hatırlarsın tadını

Neyse geç oldu ağbiyciğim
Şimdilik bırakalım
İstersen bırakma kağıt bitti zaten
Ama ömür bu hep yazmaya sebep
Nasılsa devam edeceğiz
Yazmaya.
Yaşamaya.


MrSmith 01-11-2008 14:25

Bu Yol Nereye Gider

bir kuğunun boynuna dokunurken…

yol bir yere gitmez
içerde
düz saçlara uğrar
ayak üstü bir akşamüstü
her plansız ürperişin sonu
hüsran
ve hüsran
çok sanat müziği bir kelimedir

yol bir yere gitmez
o bir durma biçimidir
yol yoluyla gidebilir yare
yoldan çıkabilir apansız
ve ömür bitebilir yoldan once
ama yol bir yere gitmez
o bir durma biçimidir
yaşamak
hızlı bir ölme biçimidir
düşünce ışıktan yavaşsa
erken gidilmelidir
gerdan sözcüğüne
bir kuyumcuda da rastlayabilirsin
bir kasapta da
kalbin sızlamaz
bir kuzu yüreğini vitrinde görünce
o bir beslenme biçimidir
ama korkarsın
kurdun sevdiği havadan
ayakkabı yaparsın yılandan

yol bir yere gitmez
o bir durma biçimidir
her garantiyi istersin hayattan
oysa ölümle yaşam arası
uzun malum ince bir yol
bir yere gitmez
o bir ölme biçimidir

iyi yolculuklar denmez bir gidene
yapılamaz çünkü
çok yolculuk bir seferde
yolcu denmez her gidene
herkes o yolun taraftarı olmayabilir
hiç bir sürgün
gittiği yolu sevmez mesela


yol bir yere gitmez
o bir susma biçimidir
soğuk bir taşıtın uğultusunda



MrSmith 01-11-2008 14:26

Büyüyorum

Büyüdükçe,
sentetik zamanlara
kangren ayaklar bastım,
izi kaldı
ömrümün...

Kara çaldılar yüzüme
bütün kara parçalarında
elbette
'afrika dahil'
parça başı çalışan
kiralık katildi zaman.

Gülüşüm sivas yangını,
ağlarsam kızma...
ölmek bile
yakışıyor bazı adama...

MrSmith 01-11-2008 14:28

Cemre

gözüme ilişti gözün
içimde infilak saati!
yasak baktın nikotin sıcaklığıma,
bir sigara daha yaklaşıyor bahar...
ellerin yanında değil,
gemiler kalkıyor avuçlarından
bütün limanlara bir telaş,
yaklaşıyor bahar...
deniz altında bir zindan düşü,
ayıp sarılmalar, lanetli öpücükler
bilinmez bir nemrut esrarı
arkadaş dağlar gibi korkusuz korkular...
kekikler yeşeriyor
yaklaşıyor bahar
bir deliliğin eşiğinde
amansız mekansız
sofrasız
yani aç, ilaçsız
ve
hiçbir şiirin eskitemediği
gözlerin,
gözlerimin önünde
el pençe divan...
bahar damarı çatladı toprağın
bir nefes daha yaklaşıyor bahar.!

MrSmith 01-11-2008 14:29

Çöl Daha İyi!

Çöle kıyısı olan kentlerin
limanları sıkıcı olur
kuş uçar gemi geçmez,
kervan zaman içinde.
böyle kentlerde insan
fırtına gibi sever,
sevdiği için ağlamayı.

hangi türküde sevmekten bahsedilse
ben hicaz olurum
elimi ıslatır elinin teri
ziyan olurum

seni sevmekle ıslanır akşam sefalarım
hangi türküde sevmekten bahsedilse
bu çölde ben
'şair burada yaşadığı kenti çöle benzetiyor'da
bahsedilen şair olurum

MrSmith 01-11-2008 14:30

Depo Çavuşu Konyalı Mustafa'nın Şiiri

ağbi, dedi
bir söz var,
dilimle yüreğim arasına sıkışmış
belki on yıl belki onbeş
gider gelir
usumun uslanmayan yerlerine,
bir şiirinde, dedi
yazarsan, dedi
çok makbule geçer
belki makbul saymayacağım bu isteğim,
yazarsan eğer, dedi
şöyle kocaman harflerle:
İSYANLARDAYIM, diye
kepime yazdığım gibi şöyle,
o kepi hep çıkarırız
ne zaman ismin anılsa hanemizde...
olur dedim be çavuşum,
yazarız...
şiir dediğin kimin içindir mustafa?

MrSmith 01-11-2008 14:31

Ey Halkım!

Sevidir öz türkçe
Tüm belaların mümessili
Her dilde aynı sızıyı hatırlatır
Yalnızlık
Bakma kemik sesidir sesimin içine sızan
Kırılmaktadır sabah akşam
Eklemlerim fire vermektedir ek yerlerinden
Ruhumdaki
Dikiş izleri belli olmaktadır
Evet değirmende bir başak kederidir un
Ama suyla hamur olacak bir şey değildi bu kördüğüm...
Sen bir sokak oluyorsun bazı
Bazı bir koku
Birinin saçına sinen
Sen bir şaka oluyorsun bazı
Durup dururken aklıma gelen
Sen bir çift göz oluyorsun bazı
Bir tek sözü bile aklında tutamayan
Herkes kötü davranıyor bana
Sözüm kesiliyor
Ve kanıyor en zayıf harfinden
Saçım çekiliyor
Yüzümden
Herkes bana kötü davranıyor
Yalnızlığım ki,yirmidört saat birlikteyiz
Kendisiyle
Bazı o bile uğramıyor
Asıl gelmayince gelen
Bir ölüm haberi gibi
Ağaçlarım sökülüyor sonra
Başka yere ekilecekmiş süsü veriyor
Kuru dallarımın pişmanlığına
Ellerime yapraklar dökülüyor
Hak edilmiş bir sonbahardan
Herkes bana kötü davranıyor
Uğradıklarında anlıyorum
Görmezden geliyorlar
Yol uzun vakit kalmıyor bana
Ayaküstü kalbimi kırıp gidiyorlar
Ağzımda kendi gözyaşım birikiyor
İçin için bir tuz tadı
İçin bu kayıplar içinizden geldiği gibi
Üzülmeniz için
Herkes sevsin istedim beni
Suç işledim masa örtülerime
Süs mahiyetinde
Kimseyi sevemedim uluorta
Suç işledim kayıtlara geçti
Geçti gitti bir ömrün
Henüz bilmiyorum ne kadarı
Cezadır ey halkım
Çekilir tenimden
Tez elden hazırlanır doktora
Kendini ele veren tezler
Konumuz yoktur ey halkım
Konuşmacınız yalnızlık illetinde
Yazılarına bir süre zarar verecektir
Kendisi yıllık gizinde
Kar bile yağmaz
Kış kendini tanımlamaz
Akdenizin zedeli mevsimlerinde
Seyrine buğu dayanmazdı oysa
Çocukluğum
Lapa lapa bir seyirliktir
Komikliğimiz yoktur ey halkım
Komiğiniz kar izindedir
Kadındır
Saçlarında birbirine karışır teller
Sevgilinin tellerine bakışlar konar
Herkes sevdiğine canım
Böyle mi yazar?
Aşkımız yoktur ey halkım
Sevdalınız şıllık izindedir
Yazımız yoktur ey salkım
Üzümlerimiz üzünç içinde
Şarap meylindedir
Şiirimiz çoktur ey halkım
Şairiniz acı çekmektedir.

MrSmith 01-11-2008 14:32

Gülüşün

Gülüşünde bir mana var,
Saklayamazsın.
Sarılışında ne düşler,
Ne düşükler,
Sakınamazsın.

Aynı yolları,
Kimsesiz mekanları,
Birlikte özleme hasreti...
Yalnızlığımın dert ortağı gastrit...

Gülüşünde bir mana var,
Saklayamazsın.

Bütün iç savaşlarda,
Rehin alındı bu yürek
Kandıramazsın.

Hangi çekilişin
Büyük ikramiyesi bu,
En uzak sevişmelerin
Yeni yetme utancı.
Lakin aşk,
Biraz da utanmaktır yaşamaktan,
Sakınamazsın...
Yeni yetmelik işine gelince:
O zaten hepimizin gizli öznesi
Türkçede var.
Bazı dillerde yok.

Gülüşünde bir mana var,
Saklayamazsın.
Kime niyet kime felaket bu aşk,
Anlayamazsın.

Ödümüz patlıyor acı çekmekten
Oysa;
Biraz da acıdır,
Aşkın mayası.
Kaçınamazsın.

Gülüşündeki manayı saklayamazsın.
Tutunacak yerimiz yok,
Resmi tutanaklarda.

Gülüşünde bin yıllık hasret var,
Saklayamazsın.
..........................
Bu yazık karşılaşmanın
Alnımıza çakılıyor anafikri:

Aşka cesaretimiz yoksa
Başka zaman görüşürüz!

MrSmith 01-11-2008 14:33

Gürdal'la Konuştum

Tam soruyordum
“madem ölecektin
niçin bu kadar güzeldin?”
peçetedeki balığı gördüm
ağlıyordu
niçin ağlar peçetedeki balık diye sordum
bir mendil niye kanarsa ondan
dedi Gürdal.

MrSmith 01-11-2008 14:34

Hepsi Bu

Değişen ben değilim
dönüşen savaş
yaşlanmakla ıslanmak aynı şey:

bir yağmurun gölgesinde ihtiyarlanmak

şimdi ölüm bile yetmiyor
acılarımızı tartmaya
dostlar
alıngan bir sahili pinekliyorlar
bir merhabayı bıçaklar gibi artık
selamlaşmalar

değişen ben değilim
dönüşen savaş

artık zaman bile yetmiyor
yaşadığımızı sanmaya

yine de ışıklar bu kenti
güzelmiş gibi gösteriyor
geceleri...

geceler...
yani
Ahmet Haşim in kafiyeleri...

seni aklıma düşüren
yerçekimi değil
yalancı yıldızlar
öyle uzaksın ki
üflesem soğuyacaksın
sarılsam okyanus

bir aşka yetecek kadar
ve anımsatacak kadar
sebepsiz bir ölümü,
acılarımız
ve kafiyelerimiz var...

işte hepsi bu kadar...

MrSmith 01-11-2008 14:35

Hoşçakal Anlatıcı

kolları kesiliyor
takatten
alt kattan sesler
ve penceresinde kız çocuğu bir fesleğen kokusu
inadından olacak
evcil daralmaların
kuş yüreğinin içinde bir kafes besler
nefes almadan
sadece vererek koşar
boylu boyunca yaşamanın içine
zira
soyulunca anlaşılıyor asıl
portakalın mucizesi
hoşçakal tabiat
sağol hatırlattığın için
hoşçakal bilim
elimde
binlerce cevapsız kalmış ahize
yüze kapatılmış yüzlerce telefon
hoşçakal anlatıcı
yerini bulamadım anavatanımın
sesinin haritasında
anlattığını anlayamadım beni affet
doğduğum yer biraz sapa
bilirsin
iki kere hoşçakal der
bütün romantikler
hoşçakal anlatıcı
hoşçakal!

MrSmith 01-11-2008 14:36

İmgesi Kendinden Kalın

orada
bizans
orada
topkapı ve surlar
ve rutubet,aslanım!
şimdiki zamanlarda aklım
geniş zamanlardaki
rehavet!

şiirdik bütün aşkşamları
seninle
saçından bir dal düştü
yüzünün en ıssız yerine

yine sen
ve yine sizlik
sensiz artık bu şehir
faşistanbul!

MrSmith 01-11-2008 14:36

İşsiz Şiir

bu imkansızlıklar
bu yaralar
hepsi,
hepsi insan işi

sevda diye bağıran yüzün,
bir kitabın en sır satırını
okuyan sesin,
beni bana düşman eden,
ağlamaklı gecelerimin
tek temsilcisi
ve hiçbiryerde şubesi
olmayan yüzün
yani baştan ayağa sen...

bu bakışlar
bu bakır tadı
hepsi,
hepsi insan işi
ve insanın insana ettiği
en yalan yemin: AŞK!
hepsi,
hepsi insan işi...

MrSmith 01-11-2008 14:37

Karanfil Ölüleri

günler güz yanığı
sonsuza giden raylarda gümüş
kum susan çöller gibi
yalana buyruk akıyor
bıkıyor zaman...
senin maviliğinden eser yok
haki yeşil bir yaz
ve tel örgülerde
karanfil ölüleri...

bazı salak kuşlar
konduğu pencerelere tutsak
yalan yanlış konmalara zemin
haki yeşil bir yaz
hasret mavisinde karanfil ölüleri
önünden tren geçen hemzenin hayat
duran zaman
esneyen saatler
amaçsız bir bit yarışı
yürüdükçe uzayan
koştukça beton yollar
ve yollarda
karanfil ölüleri...

limanlarında denizsiz yaşanan
ezan vakti küheylan
kuşluk vakti beyinsiz bir şehir
diken biriktiren bir koleksiyoncu
ve gül kokumsuz çim bahçelerde
karanfil ölüleri...

bezgin çamurlarda
nefsi müdafadır bir tozun direnişi
kimsenin bikinisini çıkarmadığı
haki yeşil bir yaz

ve yarasına işeyen kırık haziran makamında
erotik
karanfil ölüleri...

sormadan konuşan ahmak
yalan değil gölge değil iz hiç değil
sanal bir serinliğe sığınan
çağıl çağıl bir nehir bile değil
çağlayan diliyle ırmamak
ve ırmaklarda
karanfil ölüleri...

yaprağına kırmızı
kıvrımına şarkılar
dallarına suskun bir hayat öpücüğü
ve haki yeşil bir yaz içre yazılan
sıkkın şiirlerde
karanfil ölüleri...

MrSmith 01-11-2008 14:38

Kasaba

astarı erken sarkmış
kirasız kaygısız
belki kefilsiz bile
et kokusunda bir vitrin özlemiyle büyütülmüş
bir kasabada
ölmeliydim aslında
on yıl geriden gelen afişli
seks kokulu yazlık sinemaların birinde
uyuyakalmalıydım

sizi tanımadan hatta
gazete bile okumadan
konformist kahvaltılarda
o kasabada
o kendi delikli uykusundan bile habersiz
karabasanda ölmeliydim

adınız geçmiyor farkındasınız değilmi
tek bir şarkıda bile
nasıl kasabaların tek bir caddesi vardır mühim
gerisi ara sokak yalnızlıkları
kediler bile ıslık çalmadan geçer kaldırımları
bir otobüs geçer
'soğuk ve şehirler arası'
bir uykuda içindekiler...

ne kasaba karşılar otobüsü
ne muavin irkilir
kimse inmeyecektir çünkü
kimse binmeyecektir...
herşey bizzat hayata benzer:
otobüsün kasabadan geçişi,
bizim dünyadan geçişimiz...

hiç meşhur olmayan şairler kalır
bazı kasabaların otel odalarında
beyaz kağıt ister vakitsiz
resepsiyon uykuluğundan

kasaba il olmak ister
herşey bizzat hayata benzer
otobüs geçer kasabanın gecesinden
ara sokakta ıslıksız kediler
bazısı yeni hayat'a yazılır olanların
bazısı yazılamaz
olmayan bir beyaz kağıda

ıssızlığın da bir müziği vardır elbet
konuşulamayan notaları vardır
en dandik kasabaların bile
kurulu düzenleri vardır sabahın sekizine
herşey bizzat hayata benzer
ıssız kasaba eskizlerinde...

kasaba il olmak ister
her şair intihar etmek ister bizzat
kafiyeli cinaslı bir son peşindedir
yoksa neden gecenin üçünde
neden kediler bile mırıldanmazken en tutan şarkıları
neden boktan bir kasabanın orta yerinde
ışıksız bir vitrin seyri

herşey hayata benzer bizzat
iki sevdalı arasında...
biri doğumdur hesapsız
öteki ölüm şairce
bazı kasabaların
otel odalarında...

MrSmith 01-11-2008 14:39

Kayıp Kentin Yakışıklısı

Dokuzunda kayboldu Mayıs'ın,
Cesedi bulundu
Onikisinde...

Kaçırıldığında da
Kaybolduğunda da
Ve cesetken de
Yakışıklıydı

MrSmith 01-11-2008 14:40

Kayıp YIldız

Sonbaharın serin esen rüzgarlarında
Sabahın güneşi, akşamın ayışığında
Arıyorum!
Kaybettim geceyi ve gündüzü

Yokluğun acıydı hançer misali
Sözlerin acıydı kurşun misali
Ahirette arar bulurum seni
Kendimi unutup unutmam seni

MrSmith 01-11-2008 14:41

Kızım Berfin'e

Berfinim,
içimin güler yüzü,
yaşanılası iklimim hoşgeldin...

(adımın çapraz yazılması kimin umrunda...
denize düşen yılana öykünür biraz da...)

bir aralık sızıverdin işte
ömrümüzün en gevrek zamanı...
çıt diyor kırılıyoruz,
öfke kadar saydamız o zamanlar
ve kırılgan
bıçak kadar!

kızım demeyi öğrettiğin için
o tanrısal kokun
ve gülüşündeki baban için

ki hala zillleri çalıp kaçmak istiyorduk
yarım yamalak aşk kırıntıları
tabakta bırakılmış,yazık atılacak bir sevda
haritası,
hatta el değmemiş delilikler istiyorduk...
çocuktuk daha
büyümeye direniyorduk,
iş toplantılarında lolipop zamanlar
düşlüyorduk

ama sızı verdin işte...
bir avuç yeşil gevrek rokaydık,
mayışmamıza bir limon yetecekti...
biz garsonu bekliyorduk,
sen çıkageldin...

hoşgeldin berfinim..
kızım kızgınlığım..
bilmiyorduk daha,
objektıflerin objektif olmadığını,
ikimize yeter sanıyorduk ikimizin toplamı,
meğer doyurmak zormuş içimizdeki hayvanı...

habersiz geldin,kusura bakma
ortalık biraz dağınıktı..
şimdi hemen toplarız sanıyorduk,
olmamıştık daha...

işin zor kızım
hem büyüyecek
hem bizi büyüteceksin..
baban mı var,derdin var kızım...

hoşgeldin kızım,
içimin güler yüzü,hoşgeldin...

MrSmith 01-11-2008 14:41

Mart Diye Bahar Geldi

Adını savurur rüzgar,
Saçlarının niyetine.
Aşka küserim sonra,ülserim azar,
Azar azar düşer şakaklarıma mart akları.

Bak ne güzel erken bahar açmış ağaçlar,
Bir soğuk vursun da görsünler günlerini!

Adını savurur rüzgar,
Deneyimli bahar niyetine.
Ülserim azar,
Azar azar düşer saçlarıma mart akları.

Ben her bahar pişman olurum.
Erken açar baharlarım,
Soğuk vurur goncalarıma,
Toprak olurum.

Martı görünce kaçacak yaz ararım.
Ve gözlerimi kapatırım erken martı sesi duyunca.
Sanki kızım dilime vurmuş sanırım,
Giderken kapattığım kapının kilidi.

Ben her bahar pişman olurum.
Güneşe kanar baharlarım,
****** BİR GÜLÜŞÜN GAMZELERİNE,
YAPRAK YAPRAK TESLİM OLURUM!

MrSmith 01-11-2008 14:42

Mavilere Uyanmak

yedi iklim geçer,
ağarıp solan güz ışıklarından
yalan pencerelere doğru...

uykularda olur ne olursa
yangınlar,
takvim ziyanları,
gömülü sevdalar...

iksir gibi yayılır
hücrelerimin rehavetine ıslaklığın
düş tüccarları ağır mesaidedir...

uykularda olur ne olursa,
talanlar
ve beton serinliği
inşaat halindeki aşkların...

uykularda ölür ne ölürse,
kıpırdayan su
gülümseyen yel...

yedi iklimin oralarda
kavalını kırmış bir çobandır
gökyüzü,
aklında new orleans
heybesinde caz!

yedi iklimin
bar olduğu yerdedir uykunun
alkol imparatorluğu
kalabalık avındadır bakışlar...

uykularda olur ne olursa,
bitmez efkar kırları
bazı saçlarda
ve ölüm gibi suskunluklar açar
derin kuyularda...

ve şaka gibi
ve sarsak sarsak
ve kımıl kımıl
bir yaşamaktır
MAVİLERE UYANMAK
en kesif karanlıklara kafa tutan
gözlerinin mavisine kuşanmak...

senin kanatların var,
benim köylü yüreğim...
operada tezek kokusu
bu şehirdeki varlığım! ..
beni taşıyacak vesaitim yok
bu caddeüstü sevdada
ellerinden gayrı..
'gayrı dayanamam ben bu hasrete'
ya beni de yitir
ya sen de git
beni götürdüğün yere...
türküleri sev
yalan kahkahalardan uzak dur
canımın suyuyla yıka ellerini..
aklımın maharetiyle giydir
en mavi yerlerini...

senin adın
buzul mavisi!
çünkü mavilerde uyur,
benden sana geçen
sende beni kalkındıran ne varsa!
sevdiğim, açlığımın uzak ufku,
her sabah;
güneşten ne zaman işaret alırsan
ne zaman dar gelirse soluğun
böyle uzun sarılmaklara,
fikrini kurcalarsa eğer
açık korkular,
işte o zaman
mavilere,
mavilere
uyandır beni...

MrSmith 01-11-2008 14:45

Mevsimlik Şarkı

Kanıyor takvimden gamsız ağaçsız
evlatlarını döver gibi seven bir sonbahar
güvertesinde adresini şaşırmış
kayıp bir nisan yağmuru

ömrümün sol anahtarısın
hazan makamının kapısını açan
ne nisanlar gördüm ben
ilkbahardan kaçarken
bir mızrapa tutunan

ne bileyim ben
böyle bir şeydir herhalde
bir mevsimin şarkısı
ya da mevsimlik bir vivaldi sancısı...

ekim kasım işlerini öğrenirken bir keman
ağlamayı bir de,
şarkıya söz yürür,
yeşile aldanır suyun kudreti
ve sen hiçbir zaman
sol anahtarı yaptıracak bir çilingir
bulamazsın
bana kalırsa sen,
ömrümün sonuna kadar,
o şarkının kapısında kalacaksın!

MrSmith 01-11-2008 14:46

Ne Güzel

İkimizde seni seviyoruz ne güzel
Olmuş yerlerine bakıyoruz
Bütün aynalarda
ikimizde seni beğeniyoruz ne güzel
mevsimler geçiyor üstümüzden
susuz bir yolculuk
tıka basa dolu mataralar arasında
ikimizde seni seviyoruz ne güzel
söylenmiş sözleri tekrarlamaktan
ve incinmekten yine
eski yaralarımızdan korkuyoruz
ikimizde saklanıyoruz ne güzel
gözlerimizdeki ölü çocukları besliyoruz
bütün gördüklerimizle
ikimizde körüz kendimize ne güzel

sakındığımız yerlerimizden korkular açıyor
iyi niyetli çiçekler kılığında
birbirimize hiç armağan vermiyoruz ne güzel
iz bırakmak istemiyoruz tenlerimizde
evlerimizde
çünkü kolay tespit ediliyor acılar
hemen ele veriyor bizi
uğruna ihanetler verdiğimiz şarkılar
silemiyoruz ne güzel
yüreğimizdeki parmak izlerini
ikimizde seni seviyoruz ne güzel
eski sevgililerimizi
okumaktan ve yazmaktan geçtik
ama dilimize çeviremedik aşk yazısını
okumaktan ve yazmaktan geçtik
cebimizde yaralı sözcükler
ne biriktirdiysek ona vurulduk
entelektüel ay ışıklı aşkamlarda

hiç yanmadığı için bitmeyen mumlarımız
işe yaramaz şamdanlarda
okumaktan ve yazmaktan geçtik
ortam iyi koksun diye yaktığımız
aromalı mumların hijyenik ışığında

kendimize o kadar güveniyorduk ki
birbirimize ihtiyacımız yoktu
oysa aşk güvensizlerin işiydi
unuttuk

sakındığımız yerlerimizden ayrılıklar açıyor
zehir zemberek gece kılığında
ama korkmuyoruz
çünkü biz zeki
okumuş
yazmış
zeki
yazanı görmüş
yazmayı seçmiş
okumaktan usanmış
zeki
kendini beğenmiş
zeki
hiçbir şeyi beğenmemiş
deneyimli
bilgili
zeki

çok şey öğrenmiş
öğrendiğinden fazlasını öğretmiş
zeki
korkusuz

ve çocuktuk...

o kadar çok ağlamıştık ki
hiç ağlamayacakmış gibi yaşadık

ikimiz
birlikte
hiç ağlamadık ne güzel

şimdi tanıdık –ki bizim için tanıdık olmayan bir şey kalmadı hayatta-
bir yol çatalında
elele duruyoruz
ikimizde ağlamaklı değiliz ne güzel

ikimiz de
hala
seni seviyoruz ne güzel

MrSmith 01-11-2008 14:47

Neden Yazıyorsun?

sevmek bir şey değil de
sevinmek kötü be,
kumruların
kumsalların
bulutların aşkına
mecburduk da yazdık
kirli sakallı sabahların namına
öylesine değil
savrulsun diye değil
yalandan değil
yazmak lazımdı
yazmasak olmazdı çünkü

hani bazı
içinde bir dal burkulur
yeşil için
sarı için
her morun tonunda büyüyen
sağrılar için
belki kuşlardan habersiz
kanatlar için
yol yokuş
son ilk bahar
uzun eskilerden gelme
bir içim nefes için
yazmak lazımdı
yazmasak olmazdı çünki

erguvan görüldü bir zaman
sonra çıkmaz oldu sokakların alayı
mavi çakmak
fitil falan
kalabalık oldu yokuşlar
o yokuşların baladı oldu
düğün oldu hatta
serim düğün ve çözüm için
boşanmalar oldu
her sevdanın final tezi adliyeye verildi
gerisi ilam oldu
kıyılar kumrular
göçler oldu...

buhurdanlar semaverler
ve nargile geyikleri
yavaş
yavaş
çok yavaş
hız'da yitirilenlerin aşkına
yavaş'ın içindeki ölü şövalyeler için
her işin bir raconu vardı
yaşamın ortaçağında
atılan adımlar vardı yavaş ve eski
bir düellodan alınmış
işte bu yüzden yazmak lazımdı
yazmasak olmazdı çünkü...

sonra unutmak vardı
hatırlamak içindi bütün muallak resimler
hiç olmamış gibi yapmak
öküz öldüren bir hasrete
can dayanmıyordu ya
zaten bütün bunlar
yeni ve dayanıklı canlar içindi
dursun koyuyordular en son çocuklarının adını
üstü kalsın ikizler mesela
birisinin içinde civciv havalansa
diğeri kanat çırpıyordu istemsiz
oluyordu bunlar
ve yazmak lazımdı
yazmasak olmazdı çünkü...

eski harfleri dağıtıyorduk komşularımıza
yepisyeniydiler
hepi topu bir kere kullanılmışlardı
sapa bir cümlenin içinde
hat sanatıydı gömdüğümüz uykuya
edebiyat avuntusuydu işimiz
uzak suretlerinden biriyle yapılan nef'inin
yazmak lazımdı
yazmasak olmazdı,
aslında olurdu tabii
bir sürü yazmadığımız
bir süre yazmadığımız
ama o zamanda
bakkalda hesapüstü kalmışlık oldu
siparişi unutmuşluk bakkal çırağında
hem de ekmeğin en yumurtaya banılacağı sırada
ve kapatıyoruz manasında söndürülen ışıklar oldu
hadi gidin artık makamından
kırklık bir ampul kaldı geriye...
baktık olmuyor yazmadan
baktık mesele oluyor
dimağı eşeleyen cümleler
olmuşlar
olacaklar

yani bir fikrin hizasına konulacak ne varsa işte,
yazdık
ki yazmasak olmazdı
bütün bunlar
bütün bunlar içindi
gizli hüzün artıkları
kalmıştı ayrılık salonundaki
güvercinlerde manasız bir tango ciddiyeti
dans mı ediyorlar fırça mı yiyorlar
belli değil
öyle suçlu bir işti tango
arjantinde solcu gençler işkencedeyken
maradonaydı 82'de
kibrit kutusunun kapağı
vasati kırk çöptü ve
kırkının da tek tek
kendine göre sorunları vardı...

çözüm bekleyen ağır meseleleri de vardı
yaprakların
kuruyorlardı saatlerini kasım patlarına
hemen ve şimdi
müdahale gerekiyordu
akarsulara

ve ivedi
bir gülümser kelimeydi
yadırgayan
türkçedeki yerini
ama yinede yazmak lazımdı
yazmasak olmazdı...

sonra hiç aklına gelirmiydi
örümceklerin sinirli bir iklime
ağ'yacakları kendilerini
ya da kuşak çatışması balıkların
pul pul gerinir diye düşünürken biz
meğer esnemeye bile takati kalmamış
yorgun bir akdeniz...
ucundan çeksen
new york'a kadar götürebilirsin
elektrikli vakumlu halı bile yıkayan sömürgeni
işte böyle bir durumdu
ve tedirginliğimiz
siren miren istemiyordu
telaşımızın gürültüsü yerindeydi
ve küt diye akşam oluyordu

biz ki öğle vaktiyiz daha
rakıdan filan habersiz
ve söylemeye gerek yok
uzun
çok uzun içmeler oldu
mürakabe susamış peçetelere notlar düştük
kalktık
zeytinyağı lekesinden arta kalan
şiircik kuşunu besledik
gel gör ki üç gün yaşayabildi us pas içinde
ama olsun yine de yazdık
yazmasak olmazdı...

nehirde (hiç tanımadığımız)
bir tekne için (hiç binmediğimiz)
bir şarkı (hiç duyulmamış)
bestelemeyi istersin de
hani nefesin yetmez nefsini güftelemeye
işte bu yüzden yazdık
yoksa hoşumuza mı gidiyor zannediyorsun
smokin bulutlu bir gökyüzünden söz etmek
bir kelebeğin kararsızlığını anlatmak
tırtıl kılığında...
ya da bir ateş böceğinin direnişini
yalancı aydınlıklara...
başka türlü olmuyor,
başka türlerde nasıl oluyor bilmem
ama yazmak lazımdı işte
yazmasak olmazdı çünki!

MrSmith 02-11-2008 10:56

Nisanlık Öldü mü?

Koşulacak bir sanci gibi inceden
genceden aktım geceye
ihtiyar sokaklarda acemi lambalar
ve ıslak bir ışık ilkbahara
ilkbaharın günahı olmaz nasılsa...

çocuklar bulmuş,getirdiler
kanadı kırılmış bir nisan yağmurunu
nisan'ın kuyruğuna teneke bağlar mı insan,
çocuk olmasa?...

bir celsede boşanıyor mağrur bir yağmur
nisanların yenildiği yalancı baharlarda..
ilkbaharın günahı olmaz nasılsa!

MrSmith 02-11-2008 11:08

Onulmaz
iyileşmez hiçbir yara bilirsin
tortusu kalır
hangi ses unutturabilir
ilk bıçağın yankısını
sende rehin kalmıştır
gecenin saplantısı

hiçbir yara
hiçbir zaman iyileşmez bilirsin
saklısı kalır
yel esince sızılanır
su susunca ikindilerde
herşey vakitsizce gelişir
birine sevişirsin
ötekini düşünürken

sabahları zordur korsan sevişmelerin
eski yaraların ağrır
oysa ne bir iz görünür teninde
ne şiiri ses verir orta kulağında
yalnız bir yürüme isteği vardır
eski yaraların eski yerinde

kahvaltısı zordur olmasaydı bir sevişmenin
ve hep ten tuzu basmaktır
eski yaraların eski yerlerine
hiçbir yara
tam olarak iyileşmez bilirsin
hangi bakış unutturabilir
ilk bıçağın ışıltısını
karanlıktaki

şairden bir bok olmaz sabaha karşı
sebepsiz hüzünler yazar ehliyetinde
ve ne söylese yalandır
alkol kontrolünde
sevmek bizahiti yaralanmaktır
ve yaralar hiçbir zaman iyileşmez teninde
yanlış vurulmuş bir aşıdan sızar da
diriltir solgun baharları
şiire sebep istemez
şairden bir bok olmaz ve
hiçbir yara
hiçbir zaman tam olarak iyileşmez

bardaklarda dudak izleri birikir
sahnede eğri büğrü sesler
ve sade bir yürümek isteği tek başına
eski bir yaranın artık gözle görülmeyen izinde...

çünkü hiçbir yara hiçbir zaman tam olarak iyileşmez
çünkü en hızlı hatırlanandır
en eski unutulan
ondan gelen ıtırlar olur yellerde
her esinti bir acılı kokuyu taşır hassas burunlara
savrulur gidersin
çok eski çok acıtan bir ağustosa
nasıl kıyısında kalmıştık
yapış yapış bir yazın
daha başkaydı hani yüzünde
herkese aynı oranda bulaşan tuz
yolların açmazıydı enginlikle kabaran
ve bütün yanlışları dalga dalga saklayan
şarkılıktan usanmış deniz
ve denizi herşeye benzeten şiirler
ve kıstırılmış istridyelerde kullanılmış inci taneleri...

çünkü bilirsin
hiçbir yara hiçbir zaman
tam olarak iyileşmez!

MrSmith 02-11-2008 11:10

Oy Benim...

yakayıp geçti tramvay
atmosfer yakıverdi sızılayıp
yıldızların en haylazını

hey gidi başıbozuk
ayarsız gemi
azıya aldım tayfalarımı
salınmaktayım
filikasız filan
önce fareleri kurtarıyorum
bu titanik akşamından

geçerdi her saat başı
cürmünden büyük amatör bir gökkuşağı
tedirgin renkler taşırdı
tedavisi yarım kalmış ikindilere

oy benim
gamzeli kuşbakışlı evrenim
ummanda ıslak
kaderde alt yazılı dünyalım
önce çocukları
ve
muayyen kadınları kurtarıyorum
bu galaksi mesaisinden

kırık faylarda yolalan
bir depremdir
trenimin güzergahı
açılır saçbağı gibi kundaklara düşerim

göçük altında enfes bir nefestir
bazen benden bile sakladığım
vay benim güzağacım
köklerinden kurtulmuş
erozyon bir hayatın özüdür
humuslu bir kayıbı anlamak
ya da mümkün müdür
bu rastlantısal karmaşada
ölümün sıradanlığına şaşmadan yaşamak?
belki de o balkonları
ondört yaşında çocuklar atlasın diye yapıyoruz

ey benim
zavallı yüsekliğim
bütün serüven küçücük bir an'dı
allah hep kerimdi
ve tekin değildi doğumlar
genç bir gidiş için
erken çıkılmalıydı yola
vuslata varılmalıydı hava kararmadan
kimsenin gelmediği buluşmalara
aceleyle
polaroid hızıyla gidiyorduk
oysa koşmanın da bir hukuku vardı durulmanın da...

oy benim
yaz ölümlerim
gencecik bir hazirana gömülen...

MrSmith 02-11-2008 11:11

Ömrüm Ömrüm

mum yanar
mum ışıldar
kendileri yoktur gölgeleri oluşur
ferinden korkulsa da rahmetin
yenilmez toprağa can katmanın kudreti
bir ömre kaç hayat sığar
görülecektir....
mum aydınlar
mum sınar
ayrılık acısı kadar seversin
ve sevmenin coşkusu kadar koyar insana
aşk sözlüğünden ayrılmak

mum yaralanır
mum sürer
kem göz sahibini sürükler
son çağındır artık
fitil kokar
gövdende birikir
senden eriyen parçalar

mum biter
mum söner dibine hayatın
işte yaşadım dediğin
bir mum ömrüdür

eren
ve
eriten kendini....

MrSmith 02-11-2008 11:12

Ötesi

saçakların buz kırgını
soğuk fırtınalar
boranlar yara doğru
sanrılar durulur duyulmaz
vakitlerden kehribar
şehr-i sefahatti kol kanat gerilmiş
kuşaklar tetikte
babil'in asma bahçelerinde infazlar
dünyanın yedinci cücesiydi sekiz harika insandan biri
mavi bir yuvarlaktı hepsi kainat kadar büyük
ve küçücük bir damla hayat kadar
bu işten en çok sıkılanlardır peygamberler
nefsi terbiye zemininde
uhrevi bir ıslıktı en kabadayı mucizesi
kolaydı çünkü bir olmazı anlatmak inanmak isteyene
denizler yarıldı yarıdan
sönük bir akşam yemeğinin ortasında
bir düzine uhrevana kaldı kabarık hesap
ve sonuncunun mucizesi mucizesizliği oldu

kardeşlerim!
kardeşlerim acele etmeyiniz
hele bir ölelim de gerisi kolay!

MrSmith 02-11-2008 11:12

Öyle Bakma Çünkü...

Güzel bahçeli bir ilkokulun penceresinden
dünyaya,
hayret, hasret ve biraz da
bayat bayram şekeri kederiyle bakan,
aklı canbaz,yanağı al,
sesi çilek aroması
bir çocuk oturuyor
gözlerinde...


Türkiye`de Saat: 07:46 .

Powered by: vBulletin Version 3.8.1
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
SEO by vBSEO 3.3.2


1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41 42 43 44 45 46 47 48 49 50 51 52 53 54 55 56 57 58 59 60 61 62 63 64 65 66 67 68 69 70 71 72 73 74 75 76 77 78 79 80 81 82 83 84 85 86 87 88 89 90 91 92 93 94 95 96 97 98 99 100 101 102 103 104 105 106 107 108 109 110 111 112 113 114 115 116 117 118 119 120 121 122 123 124 125 126 127 128 129 130 131 132 133 134 135 136 137 138 139 140 141 142 143 144 145 146 147 148 149 150 151 152 153 154 155 156 157 158 159 160 161 162 163 164 165 166 167 168 169 170 171 172 173 174 175 176 177 178 179 180 181 182 183 184 185 186 187 188 189 190 191 192 193 194 195 196 197 198 199 200 201 202 203 204 205 206 207 208 209 210 211 212 213 214 215 216 217 218 219 220 221 222 223 224 225 226 227 228 229 230 231 232 233 234 235 236 237 238 239 240 241 242 243 244 245 246 247 248 249 250 251 252 253 254 255 256 257 258 259 260 261 262 263 264 265 266 267 268 269 270 271 272 273 274 275 276 277 278 279 280 281 282 283 284 285 286 287 288 289 290 291 292 293 294 295 296 297 298 299 300 301 302 303 304 305 306 307 308 309 310 311 312 313 314 315 316 317 318 319 320 321 322 323 324 325 326 327 328 329 330 331 332 333 334 335 336 337 338 339 340 341 342 343 344 345 346 347 348 349 350 351 352 353 354 355 356 357 358 359 360 361 362 363 364 365 366 367 368 369 370 371 372 373 374 375 376 377 378 379 380 381 382 383 384 385 386 387 388 389 390 391 392 393 394 395 396 397 398 399 400 401 402 403 404 405 406 407 408 409 410 411 412 413 414 415 416 417 418 419 420 421 422 423 424 425 426 427 428 429 430 431 432 433 434 435 436 437 438 439 440 441 442 443 444 445 446 447 448 449 450 451 452 453 454 455 456 457 458 459 460 461 462 463 464 465 466 467 468 469 470 471 472 473 474 475 476 477 478 479 480 481 482 483 484 485 486 487 488 489 490 491 492 493 494 495 496 497 498 499 500 501 502 503 504 505 506 507 508 509 510 511 512 513 514 515 516 517 518 519 520 521 522 523 524 525 526 527 528 529 530 531 532 533 534 535 536 537 538 539 540 541 542 543 544 545 546 547 548 549 550 551 552 553 554 555 556 557 558 559 560 561 562 563 564 565 566 567 568 569 570 571 572 573 574 575 576 577 578 579 580