![]() |
No.: 21 Sayfa 39 27 Cemaziye’l-evvel 1313 ARZU-YU MARİFET Pederimin mütala hanesinde duvarları tezyin eden elvahtan (rütbetü’l alim alir rütbe) levhası gözüme iliştikçe gönlüm yanar. Ağzımdan ateşli bir ah çıkar. Gönlüm rütbe-i ilmi arzu eder. Kalbim ne surette bir mahluk olmamı arzu ettiğini tarif edemem. Çünkü kalemim tercüman-ı kalbim olmak iktidarına haiz değil. Cüz i iktidara malik olsam yazacağım. Ma’mafih elimden geldiği kadar yazmaktan da geri durmayacağım. İlmim öyle ali mertebede olmalı ki kendimin ne olduğunu bilmeliyim diyorum. Fakat buna cevaben bir cahil çıkar da ne olacaksın Cenab-ı Rabbü’l-Aleminin halık buyurduğu bir insan derse ne diyeceğim heyhat öyle değil vakıa Cenab-ı Rabbü’r-Rahim’in yarattığı bir insan kadar insanlık nedir Cenab-ı kadir mutlak bizi ne iktidara malik etmiş sa’ir hayvanat misüllü yiyüp içmekten ma’da bir şey bilmemek için halık buyurmamış. Bize ihsan buyurdukları envai nimetlerin en başlıcası ve en büyüğü akıl denilen bir cevher-i keranbaha değil mi?... İşte şimdi fikrimin tasavvur ettiği noktaya geldim. Mülahazatım mütemadiyen bu nokta üzerindedir. Mesela bir kadın veyahut bir erkek bir meslek ittihaz edip te daima yalnız onunla meşgul olursa tabii hayatının son mederkati ona münhasır kalıp başka bir şey bilmez. Nitekim ekser esnaf böyledir. Faraza bir değirmenciyi zihninizde tasavvur ediniz ne bilir? Değirmeni düzüp koşmağı buğdayı öğütüp un yapmağı değil mi? Halbuki nev-i beşer kendilerinin ve dünyanın ve beni nevin ne olduğun ve Cenab-ı Hakkı ve Fahr-ı Kainat Efendimizi ve umuru diniyyeyi bilmek ile insan olurlar. İşte bunlar saye-i ilim ve marifetde vücuda gelir. Ama bir cahil bu sözlerime itiraz edip diye bilir ki bir değirmenci familyası bu gibi dünyayı fehme cehtetse sonra değirmencilik vazifesini kim icra eder acizinde ona karşı yine kendi diyerek cevap imza eylerim. Çünkü bir değirmenci sabahtan akşama kadar değirmen taşının devrini seyr ile heder-i vakt edeceğine okumak bilip hem vaktini icra ve hem de kendinde olan bir cevherden istifade etmiş olsa medeniyyete de ...................... olur. O kitap onun fikrini yontar. İhtimal ki vazifesi olan değirmene bakarak bir şey ihtira eder de umuma da faide mend olur. |
Madem ki bir cevher-i keranbaha olan nimet-i akla malikiz, onun ne gibi bir şey olduğunu bilmeden ahval-i umumiyeyi anlamadan veda çekmek yakışmaz. Bizim aklımız o derece dakik ve dakik şeyleri terk edebilir ki tarifi gayri kabildir. Lakin o aklın kıymetini takdir edip te fehme çalışmak lazımdır. Benim de şu sırada bulunmamı Cenab-ı Rabb’ül Aleminden ümit ile niyaz ederim. Biz etrafımıza bir kere atf u nazar etsek pişkahımızda akla velev hayret verici bin türlü şeyler müsadif -i enzarımız olur. Edebiyat derslerimizde bil münasebe bellediğimiz: Bu kar-gah-ı san’ aceb dershanedir Her hakş bir kitab-ı ledünden neşadır. Beytiyle: Berk-i dırahtan sebz-i dernazar haşyar Her varak defterist-i marifet kerdkar Beyti ve: Kitap alemin evrakıdır ebad-ı na-mahdud Satur hasdas dehrdir asar-ı na-mabud Basılmış destgah-ı levh-i mahfuz u tabiatde Mücessim lafz-/ı manidardır alemde her mevcut kıtası |
Hep bunları gösterir, ah bunları görmek için en birinci elzem olan şey de ilimdir. Ey mukaddes ilm-i şayan taksidin benim yegane arzum sensin. İşallah senden tekmil insaf edinceye kadar müfarakat etmem. Ganimet Binti Rif’at Tenbih 7 (Malumat) ımızın 17 numaralı nüshasında ahenk-i lafzinin tarifi zammında münderic olan numune mücerred hatalı ve tashihli bir temsilden ibaret olduğundan daha bazı emsal-i müntehaba irat olunacağı beyan kılınmıştı. Mevani-i Hususiyyeye binaen şimdiye kadar bu vadimizi infaz edememiş olduğumuzdan dolayı kariet-i kiramdan taleb-i afv ile Bemne Te’ala hem emsal-i mezkureyi irad ve eşare hem de talim kitabımızı takip ve ekmale mübaderet eyledik. NUMUNE Aile demek kadın demektir. Cemiyet-i beşeriye ailelerden ibarettir. Cemiyet-i beşeriyyenin saadeti aile saadeti ve ailelerin saadeti kadınların terbiyesine mütevakıf olduğundan (kadınların terbiyesi cemiyet-i beşeriyenin saadetini mucibdir ilaahire). Ş.Sami Bey |
NUMUNE Şu masuma bakın, ne güzel uyuyor! Bütün azası nasıl gelişi güzel istirahata varmış! Göğsünü hafif hafif kabartıp inivermekte olan latif nefesine ve yüzünde dalgalanır gibi görünen masumane tebessümüne ve henüz yere değmemiş mini mini tombul ayaklarına baktığınız vakit bir melek gökte uça uça yorularak inmiş de şu beşiğin içine yatıyormuş diyeceğiniz gelmez mi? Muallim Naci Merhum Anamın muhabbetini iyiden iyiye hissetmeye başladığım zamandan beri zihnimde bir sual-i mühim hasıl olmuştu. Kendi kendime: Bu kadın beni neden bu kadar seviyor? Der irem gözümde biriken bir katre yaş anın gözlerine bir baran kerd, yüzümde görülen bir ................ ye’is onun yüzünde bir istiraf-ı müftir bene tevlid ediyor. İla ahire. Rasim Bey Yukarıda dediğimiz vecihle muharriranımızı seve seve okutmak için ahenk-i lafziye riayet lazım olup ancak ahenk-i lafziye riayet edeceğim diyerek manaya halel vermemelidir. N. Serveri |
No.: 23 Sayfa 47 11 Cemaziye’l Ahir 1313 Tenbih 8 Ahenk ifadenin lafzi ve manevi iki kum olduğunu beyan ile kısm-ı lafzisini tarif ve izah etmiştik. İfadatımızı ihtiva eden elfaz ve kelimatın hüsn-ü imtizacıyla lisana sıklet ve sem’e kerahet verecek suretde tertip olunmamasından salif üt Zikr ahenk-i lafzi yani intizam-ı ibarede hasıl olduğu cihetle eğer çe şayan-ı itina ve dikkat ise de husus u mezkur esasen manaya talik etmeyip bir nev-i intizam-ı ibare kabilinden bulunmakla yukarıda dediğimiz cehle ve mücerred ahenk-i ibareyi tahsil için ruh’ul kelam olan manaya halel verecek teklifler de bulunmak lazım gelir. Zira elfazu kelimat kavalib mani olup onların telaffuz ve kıra etlerinde lisanen hasıl olacak zevkden ziyade manaları muteber olduğundan ahenk in en mühimini bu cihetde aramak iktiza eder. Benim buluşuma göre göre elfaz ve kelimat beden ve libas gibi olup ondan mündemic ve münderic olan mana ise zat ve ruh makamında bulunmakla bunların da suret ve siret ve zahir ve batın kadar fark vardır. Binaenaleyh ahenk-i lafziden ziyade ahenk-i maneviye riayet ve dikkat lazım olup lafzi ve maneviye haiz ahenk olan ifade ise numune-i letafet addolunacak kadar güzel ve cazibeli bir kızın endam-ı dil arama münasebet ki kisve-i rarife ile hıraman olmasına benzer. |
AHENK-İ MANEVİ Elfazı mukteza-yı zahire ve kelama icab-ı hal ve mevkiye tatbik ve tevfikden bahseden alem-i mani ahenk-i maneviye talim ve eşar etmekte olduğundan lisanımızın şive-i nezaketerini ile lisan-ı azab’ül beyan-ı Arabinin ol babdaki kavaid-i mahsusası buruca ati memrucen şerhu beyan olunur. (Kelam) havi olduğu kelimelerin nisbetleri tam olup muhataba sahih sükut - u ifade eden terkiptir. Bunun Türkçesi tam söz demek olup işitin acaba nedir? Ve ne demektir? Diye tereddüd ve intizarda kalmayarak maksudun ne olduğunu anlar. Mesela (Manzume Hanım Mektebe Geldi.) terkibi nispetleri tam bir kelam olup bunu işitin başka bir söze intizarda kalmayıp manzume hanımın mektebe geldiğini anlar. Fakat (Manzume ve mektep kelimeleri zikr olunur ise işinin bundan bir şey anlamayıp acaba manzume ve mektep kelimelerinden maksut nedir? Ve ne olmuştur? Diye tereddüdle sözün tamamlanmasına muntazır kalır. No.: 23 Sayfa 48 (Nispet) bir şeyin ya sebuti yahut selbi esasından ibaret olup sebut ve selp ise (Olmak ve olmamak) demekdir ki nisbet-i sebutiye ve nisbet-i selbiye namlarıyla yad olunur. Kelamı teşkil eden kelimelerden birisinin subuten veya selban diğerine nisbet olunmasına (isnad) denir. Bu kelimelerden nisbeti havi olan kelimeye (müsned) ve kendisi için nisbetin mefhumu sabit veya menfi olan kelimeye (müsned iley) tabiri olunur. İZAH ve TEMSİL Hafide hanım geldi. (Müsbet) Neşide hanım gelmedi (Menfi) Bu misallerin birincisinde (Nisbet-i sebutiye) ikincisinde (Nisbet-i selbiye) vardır. Çünkü biri geldiğini diğeri gelmediğini isbat ve eşar etmektedir. Kendisine gelmek fiili nisbet olunan Hafide hanım (müsnad ileyh) dir. Gelmek nisbetini havi olan (Geldi) kelimesi (müsned) dir. (nisbet-i selbiye) ye misal olan (Neşide hanım gelmedi) kelamında dahi böyledir. Yani Neşide Hanım (müsnet-i ileyh) gelmedi (müsnettir.) Şu kadar ki bu misallerin biri sebuti diğeri sülbidir. |
Müsnet ve müsnedü’l-ileyhiniyice anlaşılması için şu misallere dikkat olunsun: Arz yuvarlaktır: (Arz) müsnedü’l-ileyhdir. (Yuvarlaktır) (Müsnet) tir. Yaz sıcaktır: (Yaz) müsnedü’l-ileyh, (sıcaktır) müsnettir. Bahar Geldi: (Bahar) müsnedü’l-ileyh, (Geldi) müsnedtir. Çiçek Açtı: (Çiçek) müsnedü’l-ileyh, (Açtı) müsnettir. Müsned ve müsnedü’l-ileyhin bir ismi ve tabiri daha olup o da müpteda ve haberdir. Cümle-i ismiyelerde müptedalar müsnedül ileyh ve haberler müsned olur. Cümle-i fiiliyelerde fail veya naib failler müsnedül ileyh ve fiiller müsned olur. Arz yuvarlaktır. Yaz sıcaktır. Misallerinde müsnedül ileyh oldukları gösterilen (Arz ve yaz) kelimeleri müpteda ve yuvarlaktır, sıcaktır kelimeleri haberdir. Demek oluyor ki müsned ve müsnedülileyh ve müpteda ve haber başka başka şeyler olmayıp birer tesmiyeden ibarettir. Nazif Serveri |
No.: 24 Sayfa 51 12 Cemaziye’l Ahir 1313 Tenbih 9 Beyanlarını fark edenlere göze her kelam - cümledir. Fakat her cümle kelam değildir. Zira yukarıda dediğimiz vecihle kelam-ı nam söz demek olup mütekellim dediğini onunla ifade eder. Muhatap da ne denildiğini anlayıp başka bir söze muntazır olmaz yani söz yarım kalmaz. Mesela: (Neşide Hanım geldi) terkibi ifade-i temaya haiz olup hem kelam hem cümledir. (Neşide hanım gelir ise) terkibi cümle olduğu halde kelam değildir. Çünkü (gelir ise) kelimesinden sonra ne olacaktır. Ne yapacaktır, falan gibi tereddüd ve diğer bir sözle ekmal-i kelama intizar lazım geldiğinden nakıstır. Binaenaleyh kelam addedilemez. Kelamı teşkil eden cümleler ya (haberiyye) yahut (inşaiyye) olur. Haber-ı sadıka ve kezbe yani yalana ve gerçeğe ihtimali olan sözler. Mesela: (Neşide hanım gelmiştir.) yahut (gelmemiştir) terkipleri birer cümle-i haberiyye olup zira gerek gelmiş ve gerek gelmemiş densin: Bunun sıdk ve kezbe ihtimali vardır. Fakat (mektebe git). (Ders çalış) kelamları gelmemiştir, gelmiştir gibi haber nevinden olmayıp emr ve tenbih kabilinden bulunmakla yalan, gerçek addolunamayacağından cümle-i inşaiyye demek olur. İşte kelamımızı teşkil eden cümleler bu vecihle yani sıdk ve kezbe ihtimali olan haberle sıdk ve kezbine ihtimali olmayan inşaiyandan ibaret olmakla (isnad-ı haberi) ve inşa namlarıyla iki kısma ayrılmıştır. İsnad-ı haberi ve inşa ile bunlara talik eden kavaid ve sairenin sırasıyla tarif ve izahı mulkarrer olup ancak buraya kadar yazdığımız kavaidden serlevhamız olan (Ahenk-i manevinin) suret-i husulini istihrac edebileceğimiz cihetle mukaddemeten ve muntasaran beyanına lüzum görülmüştür. |
İlm-i mesai elfazın mukteza-yı zahire ve kelamın icab ve mevkia muvafık olmasından bahseder demiştik. Bu mutabakat söylenecek sözün makama ve muhatabın hal ve şanına ve işin icabına göre olmalıdır. Mesela viladet ve nikah-ı tebriknamelerinde tes’id ve tehnete dair sözler yazılıp mahzuniyyeti meşar olfazın kullanılmaması yani düğün evine matem elbisesiyle gider gibi hareket olunması suretiyle mutabakat aranır. Bir validenin kızına karşı (cariyeniz) damesi ve kendisinden büyüğüne kızım diye hitap eylemesi dahi bu kabilden olup binaenaleyh söylediğimiz ve yazdığımız sözlerde hal ve mevkie ve muhatabın şanına ve işin icabına mutabakat aramak (ahenktir) bununla beraber kelamı teşkil eden müsned ve müsnedlerin ve cümlelerin yekdiğerine takdim ve tehirinde dahi (Ahenk) mevcud olup mesela müsned’ül - ileyh takdimi lazım gelen yerde takdimi muvafık ahenk olmadığından bu cihetle de tertip - kelama dikkat olunmalıdır. Buruca ati derc olunan hassalı ve tashihli numunelerden kelamın muktezayı hale mutabakatı müsteban olup müsned ve müsned’ül-ileyhin takdim ve tehirleri, hakkındaki muamelat ise sırası gledikçe yazılacaktır. Nazif Serveri |
No.: 25 Sayfa 55 26 Cemaziyel-Ahir 1313 Tenbih 10 (Numunelerden) Kızından Validesine Mektup İltifatnamenizi kemal-i tazim ile aldım. Mealinden sıhhat ve afiyetinizi anlayıp dünya benim olmuşçasına memnun hal ve afiyetinizi anlayıp dünya benim olmuşçasına memnun oldum. Cenab-ı mevlaya şükürler olsun cariyeleriyle küçük hemşirem Nevbahare’nin dahi sıhat ve afiyetini ber- kemal olup gece gündüz davet-ı hayriyenizi tilavet etmekteyiz. Mektebe devamda kusurumuz yoktur. (Zira ki) ulum ve marifetten büyük nimet olmadığı hakındaki nesayih-i maderaneleri cariyelerini tenbellikten men ile tarik-i tahsile sevk etmiştir. Mektebe devam ettikçe tavsiye-i şefikanelerinin isabetini anlayıp bizi şehrah-ı ilm ve irfana sevk buyurmuş olduğunuzdan dolayı sizi takdis etmekteyiz. Baki 2 (Her ahvalde) emir ve nesayihinize muhtaç bulunduğumuzu arz ile çok ........... metanelerindeki hissiyat hissiyat-ı halisanemizi teyid ve ezhar eyleriz. Ol babda.............. Bu mektup oldukça muvafık matlup olup ancak (hissiyat-ı halisanemizin teyid ve ezharı) gibi ehibbaya söylenecek bir sözün kızı lisanından validesine karşı iradı münasip ve muktezayı hale mutabık olmadığından cümle-i mezkurenin (ta’zimat-ı gayr-i mahdude) yahut (tekrimat-ı masumanemizin kabulü) misullü muhatabın şanına şayan olacak tarzda tashih iktiza eder. Bu tashih (Ahenk-i maneviye) tevfik-i kelam demek olur. 1 ve 2 rakamlarıyla işaret olunan (rıza ki) ve (her ahvalde) kelimeleri üse ahenk-i lafziye taalluk eden mugayyeratlardan olup ki zira (zira ki) denemez (ki) fazladır. (ki) nin isti’mali muvafık şive değildir. (Her ahvalde) buradaki (her) edatı zaittir. (Zira) bu edat müfrede dahil olur, |
Türkiye`de Saat: 06:02 . |
Powered by: vBulletin Version 3.8.1
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
SEO by vBSEO 3.3.2