![]() |
Genel Olarak Gazetecilik ÖN SÖZ Gazetecilik son asırlarda -yasama, yürütme ve yargıdan sonra- dördüncü bir güç olarak karşımıza çıkar. Bu güç bazan diğer güçlerden önce bile gelebilir. Tesiri ile her kesimi etkileyip topluma yön verir. Basın son yıllarda ulaşılması zor bir hızla ilerlemekte ve herkesin her şeyden haberdar olmasını sağlamaktadır. 1890’lı yıllarda gazetecilik önemli bir yere sahipti. Gazete ve dergilerin gücünden korkan hükümetler onlara aşırı bir baskı uygulamış, sıkı bir sansür koymaya başlamıştır. Osmanlı topraklarında istediği şeyleri yazamayanlar Avrupaya kaçarak orada gazete çıkarıyorlar ve o gazeteleri gizlice Osmanlı sınırları içine sokuyorlardı. Her grup kendi fikirlerini yaymak, bildirmek için gazete ve dergi kuruyordu. İşte bu yıllarda kurulan yeni edebiyatçılara özellikle özellikle Edebiyat-ı Cedide grubuna karşı kurulan ve açıkça hükümeti destekleyen, eski edebiyat taraftarlarını etrafında toplayan “MALUMAT” dergisidir ki gazete hüviyetindedir. Bu zamana kadar bu dergi hakkında geniş bir inceleme yapılmamış olması bizi bu tarafa yöneltti. İncelenmemiş olan hedef seçtik. Edebiyat tarihçileri diğer gazeteleri nasıl incelemişlerse biz de öyle incelemeye çalıştık. Çalışmamızda (23 Şubat i1894 - 1905) yılları arasında edebiyat sahnesinde görülen “Musavver Malumat” veya “Malumat” adıyla bilinen ve onbeş günde bir çıkan bu derginin 8. ve 28. Sayıları arasındaki yirmi dergiyi inceledik. Gazetenin misyonunu belirtip içinden seçilmiş yazılarını yazdık. Osmanlı Türkçesi ile yazılmış olan bu dergi Türkiye Türkçesi’ne aktarıldı. Çalışma sade bir çeviriden müteşekkil değil, Önce Gazetecilik tarihi hakkında geniş bir bilgi verdik daha sonra derginin yazar kadrosunu tanıttık, en sonunda da dergiden seçilmiş yazılara yer verdik. Daha sonraki çalışma yapacaklara umarız bir faydası olur. Çalışmalarımda kıymetli vakitlerinden bana zaman ayırarak yardımını esirgemeyen ve yolumu aydınlatan hocam Öğretim Görevlisi Sayın M. Fetih YANARDAĞ Bey’e ve Dedem Hacı Hilmi DİRLİK’e teşekkürü bir borç telakki ederim. |
GENEL OLARAK GAZETECİLİK Türkçe’de gazete için uzun müddet “ceride” kelimesi kullanılmıştır. Arapça asıllıdır. Gazete İtalyanca’dan “gazette” olarak alınmıştır. İlk gazeteler XVII. asırda Avrupa’da görülmeye başlamış. XVII. asırda mühim şekilde gelişmiş, bu asrın sonlarında ise vazgeçilmez bir medeniyet unsuru halini almıştır. Dünyadaki bütün olup biten olayları günü gününe halka bildiren, haberleri kendi görüşü ile yorumlayan, ufkumuzu her türlü bilgileri vererek genişleten, düşüncelerimizi aydınlığa götüren, halkı dar görüşten kurtaran basılmış kağıtlar topluluğuna gazete denir. Haftalık, on beş günlük veya aylık olarak periyodik şekilde yayınlanan ürünlere de dergi adı verilir. İlk olarak yazı ile haber verme işine Romalılar zamanında teşebbüs edilmiştir. Julmius Caesar tarafından tesis edilen Acta diuna mühim haberleri halka bildirmek için meydanlara asılan bir nevi duvar ilanı idi. Şimdiki manasıyla ilk gazete Strasburg’da Alman diliyle yayımlanmıştır. (1609) Bu haftalık gazete “Avisa, Relation oder Zeitung” dur. Ondan sonra “Anverste Nieuwe Tijdingen” (1619) gelir. İlk günlük gazeteler Almanya’da “Leipziger Zeitung” (1660) İngildere’de “Davily Courant” (1702), Fransa’da “Journal de Paris” (1777) dir. Bunlar sadece haber gazetesidir. Siyasi gazetecilik İngiltere’de başlamış, ilk başmakaleler 1704’de yazılmıştır. Fransa’da ve Almanya’da ilk siyasi gazeteler Fransız ihtilali sırasında çıkmıştır. Fransız gazetelerini iki sınıfa ayırmak adet olmuştur: a) Haber Gazeteleri: (Parti bağlarından uzak kalmışlardır) b) Fikir Gazeteleri: (Siyasi temayüllerini açıkça belli etmişlerdir.) Gazeteye makale yazmayı, haber toplamayı veya herhangi bir surette gazetenin yazı işlerinde ç alışmayı iş edinen kimseye de gazeteci denir. Gazeteci günün politik ekonomik, kültürel olayları hakkında gazete yolu ile haberler yapma sanatına ise gazetecilik denir. Gazeteci her yazısını yazarken o günün olaylarını, gerçeklerini göz önünde bulundurmak ve bunları geniş topluluklara ulaştırmak zorundadır. Bu bakımdan gazeteci aydın diliyle değil, halk diliyle yazı yazan adamdır. Gerçek gazeteci yazı yazarken, asla adaletsizlik ve düşkünlüğü hoşgörürlükle karşılamaz, taraf tutmaz toplumun mutluluğuna kendini adar, halka karşı sempatisini eksiltmez. Hiç bir zaman hakkın ve halkın hizmetinde bulunduğunu unutmaz. Gazeteler her gün bir toplumdan, bir sorun üzerinde fikir ve görüşe sahip ikinci bir toplum çıkarabilecek kudrette bir çözümleme ve birleştirme organıdır. Gazete sahifeleri hergün yüzbinlerce insanın beraber toplanıp beraber düşündükleri, konuştukları bir toplantı meydanıdır. Demokratik toplumların hayatında en önemli rolü fikirler oynamaktadır. Fikir özgürlüğünün görüldüğü her yerde kişiler çeşitli olanak ve araçlardan faydalanarak fikirlerini savunmak isterler. İşte bu araçların en önemlisi ve en etkilisi gazetedir. |
Gazeteler daima günlük olarak çıkmaz. Haftada bir, ikinci defa çıkanları, gayrı muntazam çıkanları vardır. Günlük gazetenin kesin şekilde yerleşmesi XVII. asrın sonlarındadır. Gazete toplumun aynasıdır. Toplum, etrafında olup biten olayları onun sayesinde öğrenir. Toplum kendi içinde olanları onunla duyup gördüğü için gazeteye toplumun gözü ve kulağı diyebiliriz. Toplumda olan biten her olayı okuyucuya ulaştırır. Günlük olayların yanında yazarların fikirlerini, düşüncelerini yazdıkları yazılara da yer verilir. Bunlar da kendi başlarına bir haberdir. Bunlar: Makale, fıkra, sohbet, deneme, eleştiri - tenkit, yorum hikaye, karikatür, spor ve çeşitli konuları ele alan resimler ve fotoğraflardır. Okuyucu bu gazeteler sayesinde kendi toplumunda veya ülkesinde olan olaylar, haberlerle yetinmiyorlar. Diğer ülkesinde olan olaylar, haberlerle yetinmiyorlar. Diğer ülkelerin durumunu, olaylarını, kültürel hadiselerini de okuyabiliyor. Hatta diğer kıtalarda olup biten her türlü hadiseyi öğrenebiliyorlar. İLK GAZETE ve DERGİLERİMİZ Ülkemizde basın ve yayının tarih sahnesine çıkış sırasına göre: A- Türkiye’de yabancı dilde yayınlanan gazeteler B- Türkiye’de Türkçe yayınlanan gazeteler olmak üzere iki bölümde incelemek gerekir. |
A- Türkiye’de yabancı dilde yayınlanan ilk gazeteler: Basım sanatının 1729’da Osmanlı ülkesine girmiş olmasına rağmen gazetelerin yayınlanması bir süre beklenmesi zorunlu olmuştur. Ülkedeki aşırı taassup nedeniyle Türkçe gazetelerin ortaya çıkması yüz yıl gecikmiş, ilk gazeteler yabancı dilde ve genellikle Fransızca olarak yayınlanmıştır. 1850’de Fransa’da yayınlanan (Annuaire des Deux Mondes) gazetesine göre Osmanlı ülkesinde özellikle İstanbul’da 5 Fransızca, 4 İtalyanca, 1 Rumca, 1 Ermenice, İzmir’de 2 Fransızca 1 Rumca, 1 Ermenice, 1 Musevi dilinde olmak üzere onbeş kadar gazete yayınlanmaktadır. 1. Türkiye’de ilk gazeteyi Fransızlar çıkarmışlardır. İstanbul’da Fransız elçiliği basımevinde basılan ve 1795 yılında Fransızca olarak yayınlanan bu gazetenin adı (Bulletin des Nouvelles) haberler bültenidir. Fransız devriminin getirdiği yenilikleri Osmanlı Ülkesindeki Fransızlara ve Türklere anlatmanın başka yolu olmadığı için Devrimci Hükümetin İstanbul’daki özel temsilcisine bir gazete çıkarma yetki ve görevi verilmiştir. 2. İstanbul’da ikinci gazete Ekim 1796 (Gazette Française de Contantinople) adında aylık ve dört sayfalık bir gazete yayınlanmaya başlamıştır. 3. Fransızca üçüncü gazete Alexandre Blacaue adlı bir Fransız tarafından 24 Mart 1821’de İzmir’de yayınlandı. Haftalık bir gazetedir. Haberlere geniş yer ayırmıştır. 4. Le Smyreen (İzmirli) 1824 yılında İzmir’de Fransızlar aylık olarak çıkarmışlardır. Bu gazete 11 sayı çıkabilmiştir. |
5. Le Coıurrier de Smyrne (İzmir Postası) Osmanlıların haklarını yabancı devletlere karşı korumuştur. Yazılarında Osmanlı hükümetinin politikasını savunduğu için Rus ve Fransız büyük elçilikleri kapatılması için Babıali üzerine baskı yapmışlardır. 6. Le Moniteur Ottoman (Osmanlı Gazetesi) II. Mahmud’un isteği ile 1831 yılında İstanbul’da Fransızca olarak yayınlanan yarı resmi bir gazetedir. 7. Yabancı dile çıkarılan diğer gazeteler: a) Journal de Suyrne (1833 m- 1915) b) Echo de Orient (Doğunun Yankısı) (1838 - 1845) c) Journal de Constantinople (1846 - 1866) d) La Turque (1866) e) İmpartital (Tarafsız) (1841 - 1912) f) La Reforme (1869 - 1922) g) Le Phare du Bosphore (Boğaziçi Feneri) (1870 - 1890) h) Levlend - Herald (1867) i) Stamboul (İstanbul) 1875 - 1964 B. Türkiye’de Türkçe Yayınlanan Gazeteler: Türk basınının ortaya çıkmasında etkili olan yabancı dildeki basının yanısıra Mısır’da Mehmed Ali Paşa yönetimi sırasında yayınlanan Vaka-i Mısriyye (1828) bir kenara bırakılırsa Takvim-i Vekayi (18931) Türkçe basının gelişmesinde atılan ilk adımdır. Yayımı haftalık olarak düşünülen bu gazete, düzenli olarak çıkartılamadı. |
Gazete, arada bir, ilme ve fenne dair yeni bilgiler de veriliyordu. Türkçe’den başka Fransızca, Ermenice, Rumca ve Arapça nüshaları da çıkıyor ve faydalı oluyordu. Cumhuriyet devrine kadar yaşamıştır. 1920’de gazetenin adı, Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından Ceride-i Resmiyye’ye çevrildi. 4 Kasım 1922’de son sayısını çıkartarak kapanmıştır. Onun yerine Tüürkiye Hükümeti tarafından daha sade bir isimnle Resmi Ceride ve 7 Şubat 1928’den sonra Resmi Gazete oldu, hala çıkıyor. Artık, yalnızca kanunları, tüzükleri, kararnameleri yayınlıyor. Sultan Mecid tahta geçince bir Türkçe gazete daha Ceride-i Havadis çıkmaya başladı. 1840’tan 1860’a kadar yayınına devam eden bu gazetenin başında İngiliz William Churchill vardı. Muhteviyatına Münif Efendi hakimdi. Bu devletin yarı resmi gazetesiydi. Takvim-i Vekayi ise resmi gazete idi. Tercüman-ı Ahval: Türkiye’de doğrudan doğruya Türk aydınları tarafından çıkarılan ve bir gazete karakterini daha kuvvetle taşıyan ilk özel gazete Agah Efendi tarafından çıkartılan Tercüman-ı Ahval gazetesidir. (1860) |
İlk sayısı 6 Rabiü’l - Ahir 1277 (22 Teşrin 1860)da çıkmıştır. 24. Sayısına kadar her hafta Pazar günleri çıkıyordu. 25. sayıdan sonra iki günde bir çıkmaya başlamış ve neşir hayatı altı sene sürmüştür. Birinci sayısına Şinasi’nin mukaddimesi ile başlanmıştır. Bu mukaddime dilinin sadeliği ve ifade ettiği “Giderek, bütün halkın kolaylıkla anlayabileceği” bir lisanla kaleme alınacağını belirtmiştir. Churchill bu yeni gazeteye karşı mücadeleye girmiştir. Oğlunun ç ıkardığı Rüzname-i Ceride-i Havadis isimli gazetede Churchill’e yardım etmiştir. Hükümet tenkidine kadar bugünkü gazetecilikte görülen pek çok şeyin menşei bu gazetedir. Tercüman-ı Ahval’de yirmi dört hafta Agah Efendi ile birlikte çalışan Şinasi yirmi dördüncü sayısının neşrinden sonra bu gazeteden ayrılmış ve ayrılışından bir buçuk ay sonra tek başına sahibi olduğu Tasvir-i Efkar Gazetesi’ni kurmuştur. İlk sayısı 28 Haziran 1862’de çıkmıştır. Haftada iki defa basılmıştır. Türk fikir ve edebiyat tarihi bakımından, umumiyetle, Avrupai Türk kültürü yönünden mühim bir neşir organı olmuştur. Bunun sebebi şair ve edib Namık Kemal’in ilk makalelerini bu gazetede neşretmiştir. Şinasi, Avrupa’ya gidince Tasvir-i Efkar’ın başına N. Kemal geçmiştir. O Fransa’ya giderken gazeteyi Recaizade Ekrem Bey’e bırakmıştır. |
Başlarında büyük edebiyatçılar bulunan ilk Türk gazeteleri, yalnız siyasi ve içtimai bir havadis gazetesi olarak değil, birer fikir ve edebiyat gazetesi olarak da Türk Diline ve Edebiyatına hizmet etmişlerdir. İlk Türk Dergisi 1850’de çıkmaya başlayan Vekaayi-i Tıbbiyye’dir. Meslek dergisidir. Türk mecmuacılığının başlangıcı Münif Paşa’nın 1861’de yayınlamaya başladığı Mecmua-i Fünun iledir. “Muhbir” haftada beş gün yayınlandı. İlk askeri yayın organı Ahmed Midhat Efendi’nin çıkardığı “Ceride-i Askeriyye” ilk ticari dergi Hasan Fehmi Paşa’nın yayınladığı “Takvim-i Ticaret” (1865) dir. Yurt dışında çıkarılan ilk gazete Londra’da yayınlanan “Muhbir” (1867) dir. Aralıklı olarak İngilizce ve Fransızca ek ve özet verdi. “Hürriyet” (1868) de Londra’da çıkarıldı. 1868 - 1872 yıllarında “Terakki”, “Basiret”, “İbret” “Hadika” gibi önemli gazeteler yayınladı. “Terakki” kadınlar için ilk kez haftalık ilave verdi. “Mümeyyiz” çocuklar için ilave yayınladı. İlk mizah gazeteleri de “Diyojen”, “Hayal” ve “Çıngıraklı tatar” dır. Türk basın tarihini, siyasal ve hukuki açıdan belirli olayların damgasını taşıyan, aşağıdaki dönemlere ayırmak ve Türkiye’de basının geçirdiği aşama ve gelişmeleri bu dönemlere göre incelemek zorunlu görülmektedir. |
1. Tanzimat Dönemi Basını (1831 - 1876) 2. Birinci Meşrutiyet ve İstibdat Dönemi Basını (1876 - 1908) 3. İkinci Meşrutiyet Dönemi Basını (1908 - 1918) 4. Mütareke ve Kurtuluş Savaşı Dönemi Basını (1918 - 1923) 5. Cumhuriyet Dönemi Basını (1923 ve sonrası) 1. Tanzimat Dönemi Basını (1831 - 1876) II. Mahmud, Abdulmecid ve Abdulaziz’in padişahlık yıllarını kapsayan bu döneme, Türk basınının doğuş dönemi demek daha doğru olacaktır. Çünkü Türkiye’deki ilk gazeteler bu dönemin ürünleridir. Çok kısa bir zaman sürecinde irili ufaklı birçok gazetenin yayın hayatına girdiğini görüyoruz. a) Türkçe İlk Gazete Takvim-i Vekayi II. Mahmud, İmparatorluğu içinde bulunduğu durumdan kurtarmak istiyordu. İmparatorluğa düzeni yeniden vermek için ıslahatlar yaptı. Bu yaptıklarını anlatmak için vak’anüvişlerin yaptığı işi yapacak bir merci arıyordu. Hükümetçe bir gazete çıkarılması fikri meclis toplantısında ortaya atılmış ve II. Mahmud tarafından olumlu karşılanmıştır. Zaten II. Mahmud 1821’deen beri İzmir’de Aleksandre Blacque isimli Fransız tarafından çıkartılan (Spectateur Oriental) adlı gazeteye ilgi duyuyordu. Bu gazete İngiltere, Fransa ve Rusya’ya karşı sert eleştiri yayınlayan, dış haberlere geniş yer ayırıyordu ayrıca azınlıkların sevgisini de kazanmıştı. Yeni çıkarılac ak olan gazeteye ismi bizzat II. Mahmud (Takvim-i Vekayi) olarak koymuştur. |
Avrupa’dan iki yüz yıl sonra Türkiye’de ilk Türkçe gazete Takvim-i Vekayi yayınlanmıştır. Haftalık olarak yayınlanması kararlaştırılan bu gazete, muntazam haftalık niteliğini hiç bir zaman kazanamamış, düzensiz fasılalarla yayınını sürdürmüştür. Islahatçı ve yenilik taraftarı olan II. Mahmud’un gazete ile yakından ilgilendiği, gazete dilinde sadeliğe önem verdiğini biliyoruz. b) Türkçe ikinci gazete Ceride-i Havadis ve William Churchill) Ceride-i Havadis gazetesinin basın tarihindeki önemi özel çaba ve sermaiye ile çıkarılan ilk gazete olması yönündedir. Kuru bir haber gazetesi olan Ceride-i Havadis yayınlandığı ilk günlerde hiç satılmamıştır. İlk üç sayı bedava dağıtılmıştır. Dış ülkelerde muhabiri olduğu için dış haberlere önem vermiştir. Yazar kadrosu hep Türktür. c) Tercüman-ı Ahval gazetesi ve Agah Efendi Birçok yazar ve düşünürler, Türk gazeteciliğini (Tercüman-ı Ahval) ile başlatmak isterler. Bu nedenle Türkiye’de ilk özel Türkçe gazete olan Tercüman-ı Ahval’in yayınlanmasını hem gazetecilik, hem de edebiyat ve kültür tarihimizin dönüm noktası olarak simgelerler. Ceride-i Havadis’ten yirmi yıl sonra yayın hayatına başlayan Tercüman-ı Ahval özel teşebbüs tarafından ve hazineden yardım almadan çıkarılan ilk Türk gazetesidir. Bu gazetenin çıkmasından önceki gazeteli dönemlerde halk gazete okumaya alıştırılmamıştı. Ülkede fikir gazeteciliği henüz doğmamıştı. Okuma yazma bilenler çok azdı. Ülkeyi yönetenlerin düşünce ve tutumu, özgür basının oluşmasına engel teşkil ediyordu. II. Mahmud’un basına gösterdiği ilgi, Mecid döneminde neredeyse yok olmuştur. |
Türk basınında ilk rekabet ve ilk tartışma Ceride-i Havadis’in 29. sayısında Şinasi’nin şair evlenmesine hakaret etmesi ve Tercüman-ı Ahval’in, Ceride-i Havadis’in sahibi İngiliz diye karşılık vermesi ile başlamıştır. d) Tasvir-i Efkar Şinasi’nin tek başına çıkardığı gazetedir. Şinasi’nin kalemiyle hürriyet düşüncesini yayması bakımından basın tarihimizde önemlidir. Padişah Abdulaziz bu gazetenin varlığından huzursuzluk duyar. Buna rağmen önemi, düşünce özgürlüğü konularını işlemiştir. İlk edebi tartışmalar bu gazetede bmaşlamıştır. (Mebhuse-tü-Anha) meselesi gibi.) Tanzimat döneminde basın - yayın alanında hukuk düzenine uzun süre geçilememiştir. Basımevlerinde gazete ve dergi gibi basın ürünleri basılması zorunlu olunca Tanzimat döneminde basın - yayınla ilgili ilk hukuki düzenlemenin (Mtaabalar Nizamnamesi) ile başlar. Tanzimat gazeteciliği; halkın görüşüyle birlikte edebiyatı da değiştirir. Çünkü günlük yaşamın gazeteyle ön plana geçmesi, edebiyatımızda da etkisini gösterir. Bu gazeteleri okuyanlar, Batı’dan yapılan roman çevirilerini izleyenler yeni bir dünya görüşüyle karşılaşırlar. Eski yaşamın, tüm olarak dine göre düzenlenen kurumlarla fikirleri, Tanzimat sonrası gazeteciliğiyle dinamikleşir. Tanzimat döneminde yayınlanan gazetelerin sayısı yetmişe yaklaşırken, dergiler yüzü geçer. Tanzimat edebiyatının oluşmasında, yeni Türk nesrinin doğmasında en büyük rolü oynayan, en önemli görevi yüklenen gazetelerde dergilerin en belli başlıları: Takvim-i Vekayi (1831), Ceride-i Havadis (1840), Vekayi-i Tıbbsiye (1850) Mesleki Gazete, Tercüman-ı Ahval (1860) Tasvir-i Efkar (1862), Ali Suavi’nin yönettiği Muhbir (1866) İstanbul (1867) N. Kemal, Ziya Paşa’nın çıkardığı Hürriyet (1868), Basiret (1871), Tercüman-ı Hakikat (1878), Maarif (1890), Resimli Gazete (1891), Malumat (1893) ikdam (1894). |
Tanzimat şairleriyle, yazarlarının hepsi gazetecilik, dergicilik dergicilikle ilgilidirler. Edebiyat dergilerinin çıkışları gazeteden sonra geldiği için, ilk edebiyatla ilgili yazılar gazetelerde yayımlanır. Bu yüzden Şinasi, Namık Kemal, Ziya Paşa Ahmed Mithad, Ahmed Vefik Paşa, Ebuzziya Tevfik Recaizade Mahmud Ekrem, Şemsedin Sami... gazetecilikle edebiyatı kaynaştırılar. Tanzimat bir bakıma Osmanlı İmparatorluğu’nun bazı kurumları ile batıya yönelişidir. En tipik özelliği siyasal ve sosyal konularda yazı yazabilecek yazar kadrosundan yoksun olmasıdır. Gazetelerin içeriğinde dil ve edebiyat sorunlarına ağırlık verilmiştir. Özellikle edebiyatla ilgili konular gazetelerde önemli yer işgal eder. 2. Birinci Meşrutiyet ve İstibdat Dönemi Basını (1876 - 1908) Türk gazeteciliğinde ikinci evre Birinci Meşrutiyet ve İstibdat Dönemidir. Bu dönemin özelliği, basının halk kitleleri ve hükümet çevrelerinde etkisinin artmasıdır. Abdulaziz’in padişahlığı sırasında birçok aydının sürgüne gönderilmiş olmasına rağmen, basın, halkın günlük hayatı ile yakından ilgilenmeye başlamıştır. Batı ile yakın ilişkiler kuran Yani Osmanlılar devleti kurtarmak için, Müslüman ve Hr7istiyan halkın tam bir eşitlik içinde devlet ve ülke işlerine karışması gerektiğine inanıyor ve bunun için de ülkede Meşrutiyet idaresinin kurulması gereğini savunuyorlardı. |
30 Mayıs 1876’da Abdulaziz tahtan indirilmiş ve yerine V. Murad padişah olmuştur. Ancak üç ay padişahlık yapabilen V. Murad’ın kısa süreli iktidarında geçici bir özgürlük dönemi başlamış, bundan yararlanan sürgünler İstanbul’a dönmüşler, gazetelerde her çeşit yazılar yayınlanır olmuştur. Basının tam özgürlüğe kavuştuğunu sanarak bazı yeni gazeteler yayın hayatına girmişlerdir. Bu üç aylık iktidar döneminde (Haziran - Ağustos) böyle bir coşkunluk içinde geçen, ancak akli dengesi bozulduğundan tahtan indirilen V. Murad’ın yerine meşruti idareyi kabul edeceğini vadeden bir Anayasa’nın yayınlanmasına ve milletvekilleri Meclisinin kurulmasına söz veren kardeşi II. Abdulhamid 31 Ağustos 1876’da hükümdar olmuştur. Meşruti bir idareye kavuşmanın sevinci, Anayasa’nın ilan edilmiş olması, basın alanında coşkunca bir yayın yapılmasına neden oluyordu. Padişah bu yayınlara içerlemekle birlikte açıkça cephe almayı henüz düşünmüyordu. Bunlar arasında özellikle mizah gazeteleri hükümdarın sabrını taşırmaktaydı. Yeni bir basın kanunu hazırlanmış bu kanun tasarısındaki gazete çıkartmak isteyenlerden (Kefalet Akçası) alınması ve mizah gazetelerinin yasak edilmesiyle ilgili maddeler görüşülürken tartışmalar çıkmış, tepkiyle karşılanmıştır. Milletvekilleri basının serbest olmasını savunuyorlar ve hükümetin hazırladığı tasarıyı basın kanunu değil, özgürlükleri kısıtlayan ve basına kilit vuran Ceza Kanunu olarak niteliyorlardı. Basının serbest olduğu ülkelerin her bakımdan ilerlediğini ileri süren milletvekilleri, mizahı yasaklayan ve kefalet akçası yatırılmasını öngören maddeleri çıkarıp tasarıyı kabul ettiler. Ayan Meclisinden geçen tasarıyı padişahın onayına sunmuşlar ancak değişikliklere kızan Abdulhamid kanunu onaylamamıştır. Buna rağmen bütün mizah gazeteleri kapatılmış ve 1908 yılına kadar ülkede mizah gazetesi yayınlanamamıştır. |
Osmanlı tarihinde Abdulhamid’in otuz buçuk yıllık diktatörlük yönetimini kapsayan ve bu nedenle istibdat dönemi olarak nitelendirilen, özgürlüklerin en fazla kısıtlandığı yıllar, Türk basınının en karanlık çağıdır. Önceleri yalnız siyasi yayın yapan gazeteler sansüre tabi tutulurken, 1881’den itibaren sansür şiddetini biraz daha artırmış, tüm gazete ve dergiler sansür kapsamına alınmıştır. 1898 1900 ve 1901 tarihlerinde çıkarılan iradeler, bütün devlet güçlerince, fikir müesseselerine karşı adeta bir tedhiş eylemine girişilmiş olduğunu kanıtlamaktadır. Gazetelerin kapatılması, yazarların cezalandırılması, gazete imtiyazlarının kaldırılması gibi idari ve keyfi kararlarla basın özgürlüğü tamamen yok edilmiştir. İstibdat dönemi basın tarihimizin sönük ve cansız yıllarını kapsamaktadır. Hergün şiddetini biraz daha arttıran sansür ve idari baskı sistemi gazeteleri ürkütmüş ve sindirmiştir. Papadopulas ve Şemsedin Sami’nin birlikte çıkardıkları Sabah, Ahmed Mithat’ın kurduğu Tercüman-ı Hakikat Ahmed Celvdet’in (Türk Gazetesi) başlığı ile yayınladığı İkdam, Murat Bey’in çıkardığı Mizan bu dönemde yayınlanmaya başlayan ve daha sonra da yayınlarını sürdürecek olan belli başlı gazetelerdir. |
Basın tarihimizde ilk defa Sabah Gazetesi Miladi tarih kullanmıştır. İstibdat döneminde Sabah gazetesinin en büyük rakibi İkdam gazetesidir. Bu iki gazete arasında hakarete varan ve işi fikirlerden ziyade kişilere dayandıran sert tartışmalar yapılmıştır. Halkın anladığı dilde yazıları içeren, bu nedenle halka okuma zevkini aşılayan Tercüman-ı Hakikat gazetesini 25 Haziran 1878’de Ahmed Midhat Efendi çıkarmıştır. Bu gazete gericiliğe ve tutuculuğa karşı savaş açmış, bu arada romanlar tefrika etmiş, tarih dizileri yazmıştır. Bu haliyle daha çok bir halk gazetesi olmuştur. Halka bol havadis veriyor, halk dilinde zengin yazılar koyuyor, bu nedenle aydın kişiler yanında geniş halk kitleleri bu gazeteyi okuyordu. Ahmet Cevdet, İkdam’da Basına sansür uygulanmasına daima karşı çıkmıştır. Yayınları yüzünden gazete sahipleri ve sorumlu müdürlerin veya muhabirlerin polis tarafından sorguya çekilmesini eleştirmiştir. İstibdat döneminde Servet-i Fünun dergisi en önemli dergidir. (27 Mart 1891) Dergiler çok önem kazanmıştır çünkü yöneticiler dergileri gazetelerden daha az tehlikeli buluyorlardı. 256. Sayıdan sonra (7 Şubat 1896) Tevfik Fikret’in yazı işleri yönetimi altında bir edebiyat dergisi haline gelmiş ve Edebiyat-ı Cedide topluluğunun yayın organı olmuştur. 539. sayısında Hüseyin Cahit’in Fransızca’dan çevirdiği (Edebiyat ve Hukuk) adlı makalenin yayınlanması üzerine 16 Ekim 1901’de Abdulhamid’in iradesiyle kapatılmıştır. 1 Nisan 1893’te Baba Tahir’in çıkardığı Malumat dergisi de Servet-i Fünun gibi gazete hüviyetinde bir dergidir. |
Ayrıca bu dönemde çıkan Mektep, Gayret, Nilüfer dergileri de vardır. II. Abdulhamid, Mebusan Meclisini dağıtınca yurt dışına çıkan bir kısım aydınlar tarafından yabancı ülkelerde gazeteler yayınlanmaya başladı. Hayal gazetesi (1878’de Pariste, 1879’da Londra’da, Ali Şefkati’nin çıkardığı istikbal, İstanbul’da kapanınca 1880’de Cenevre’de, Gencine-i Hayal 1881’de Paris’te yayınlandı. Fransa’ya kaçan Ali Rıza 3 Aralık 1895’de Paris’te Türkçe ve Fransızca olarak Meşveret gazetesi yayınlanmıştır. Yurt dışında çıkarılan Jön Türk gazetelerinden biri de Mizan’dır. 1894’de Mısır’a kaçan Murat Bey 1896 Şubatında Kahire’de çıkarmıştır. Mizan 1877’de Cenevre’de kapatılınca İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin kurucularından İshak Sukuti ile Dr. Abdullah Cevdet 1897’de Osmanlı adıyla Türkçe ve Fransızca bir gazete yayınladılar. Paris’te Türkçe basılan Şura-yı Ümmet gazetesini Ahmet Rıza çıkarmıştır. Diğer gazeteler şöyledir: 1896’da Tunalı Hilmi, Ezan gazetesini Cenevre’de, 1896’da Londra’da Hürriyet, 1897 Kahire’de, Hoca Kadri’nin çıkardığı Kanun-ı Esasi ve El Katip, Cenevre’de Hakikat (1897), Selamet (1901) Brüksel’de Türkçe ve Fransızca Le Moniteur Otoman, 1904’te Abdullah Cevdet, Cenevre’de İçtihad gibi gazeteler yurt dışındaki aydınlar tarafından çıkarılan ve gizlice ülkeye sokulan gazetelerdir. |
II. Abdulhamid yönetiminin başladığı 1876 yılından 1908 meşrutiyetin ilan edildiği güne kadar ülkemizde basın çok sıkı bir sansüre tabi tutulmuş, bu dönemde yayınlanan gazetelere en ağır müeyyideler uygulanmıştır. Basın rejimindeki kısıtlamalara rağmen, basın tekniğinde devamlı bir gelişme ve değişme müşahade edilmektedir. II. Abdulhamid’in 33 yıllık yönetimi sırasında gittikçe sertleşen bir sansür olduğundan ülkede basın yoktur demek doğru olacaktır. Sadece güdümlü gazeteler vardır. Bütün bu güç koşullara rağmen Namık Kemal, Ziya Paşa, Ahmed Midhat, Ali Suavi Mizancı Murad, Ahmed Rıza gibi ülkücü yazarlar halkı bilinçlendirme yolunda hayatlarını hiçe sayarak büyük çaba harcamışlar ve istibdat dönemi basınının azimli ve cefakar temsilcileri olarak tarihe geçmişlerdir. II. Meşrutiyet Dönemi Basını (1908 - 1918) II. Abdulhamid’in parlamentoyu toplantıya çağıracağını ve Anayasa’yı tekrar yürürlüğe koyacağını bildiren dört satırlık fermanı 24 Temmuz 1908 sabahı İstanbul gazeteleri tüm halka duyurmuştu. II. Abdulhamid tarafından ilan edilen bu fermanla, yeniden yürürlüğe konulan 1876 Anayasasına göre, seçimlerin yapılacağını da bildiriyordu. Bu haber İstanbul’da büyük bir coşkuya sebeb olmuş ve gazeteler için geniş bir özgürlük dönemi başlamıştır. İlk iki buçuk ay içinde imtiyazı alınan gazetelerin sayısı iki yüzü geçmiştir. Fakat bunların birçoğunun ömrü kısa olmuştur. İkinci Meşrutiyet ilan edildiği sırada yayını sürmekte olan beş ya da altı gazete vardır. Ahmed Cevdet Bey’in İkdam’ı, Mihran Efendi’nin Sabah’ı, Ahmed Midhat’ın Tercüman-ı Hakikat’i ve Ahmed İhsan’ın Servet-i Fünun’u. Bu gazeteler basın sansürü kalkar kalkmaz İstibdat devrini eleştiren yazılar yazdılar. |
Yeni dönemin ilk gazeteleri Abdullah Zühtü’nün “Yeni Gazetesi” Hüseyin Cahit’in Tevfik Fikret ve Hüseyin Kazım’la birlikte çıkardıkları “Tanin” olur. Bu dönemde halkın gazetelere olan rağbeti artmış bazı gazetelerin tirajları 50 binlere kadar yükselmiştir. Baskı ve İstibdat sebebiyle Avrupa’ya kaçmış olan veya sürgüne gidenler, hükümetin değişmesi ve af kanununun çıkmasıyla İstanbul’a dönmüşlerdir. Meşrutiyet’in ilanından sonraki ilk günlerde yönetimin otoritesi neredeyse sıfırdı. Herkes tam bir özgürlük havası içinde istediğini söylemekte ve yazmaktaydı. Gazeteciliğin ne olduğunu bilmeden büyük yatırımlar yaparak gazete çıkarmaktaydı, bir süre sonra bu gazetelerin çoğu kapanmaktaydı. Bobboğaz, Elüfürük, Karagöz gibi başarılı ve çok satışlı birçok gazete yayınlanır. Hepsi başta yönetim olmak üzere her şeyi eleştirmektedirler. Azınlıklar, şeriatçılar, Osmanlıcılar, Herkesin gazetesi vardır. İttihat ve terakki karşısında teşkilatlanan Ahrar fırkası “Osmanlı” adlı bir gazete çıkarmaya başlar. “Serbesti” “Mizan” “Sada-ı Millet” İktidar partisini tenkide başladılar. “Tanin” ile “İkdam” çatıştı. İttihat ve terakki’nin yayımladığı Şüra-yı Ümetin yanında birçok dini dergi ve gazeteler yer aldı. Derviş Vahdeti’nin yayımladığı “Volkan” Cemiyet-i duygularını kışkırttılar. 13 Nisan 1909 (31 Mart) ayaklanışı üzerine II. Abdulhamid tahttan indirildi ve yönetime geçen askerler basına sansür koydular. 1908 - 1909 arasında 353 gazete ve dergi çıkartıldığı bilinir. Bunlar arasında İttihat ve Terakki taraflısı olanlar: Yeni Tasvir-i Efkar, Şura-yı Ümmet, Tanin, Hak, Millet Hürriyet, Servet-i Fünun, Tercüman-ı Hakikat Sada-yı Millet, Hilal, Peyam, Alemdar, Serbesti Yalnız, Yeni Gazete, İkdam ve Sabah tarafsız dırlar. |
Osmanlı İmparatorluğunun harbe girmesi dolayısıyla harbin devamı boyunca askeri ve sansür hakim olduğundan muhalefet tamamen susmuş ve basın hürriyeti hemen hemen hiç kalmamıştır. “Serbesti” gazetesinin başyazarı Hasan Fehmi bir yazısında “İttihat ve Terakki, açlık, kıtlık ve koleradan da fazla tahribat yapmaktadır.” Diye yazınca önce tehdit edilmiş. Bu işe yaramayınca 6 Nisan 1909 gününün gecesi Galata Köprüsünde öldürülmüştür. Bu dönemde mizah dergileri de artmıştır. Kalem, Davul, Püsküllü Bela, Curcuna, Cingöz, Hokkabaz Zevzek, Zuhuri, Hacivat, Laklak, Eşek, El-Malum ve Yuha Bu dönemde siyasi arenada İttihat ve Terakki ile Hürriyet ve itilaf partilerinin bir çekişmesi vardır. Basın alanında da gruplaşmalar başlamıştır. Bunlar yukarıda da zikrettiğimiz gibi kendi gazetelerini çıkarmışlardır. Mütareke ve Kurtuluş Savaşı Dönemi Basını (1918 - 1923) Mütareke devrinde gazeteler hem hükümetin hem de işgal kuvvetlerinin sansürü altına girmişlerdir. Anadolu’da milli hareket başladıktan sonra bunu destekleyen gazetelerin çalışma şartları çok ağır olmuştur. O kadar ki bazı makalelerde - başlık ve imzadan başka - sansür tarafından çıkarılan ve yeri boş bırakılan kısımlar dışında pek az yazı kalmıştır. |
Sansürle dilediklerini alamayan işgalciler, gazeteci ve diğer aydınları tutuklamaya başlar. Hüseyin Cahit, Ahmet Ağaoğlu, Süleyman Nazif, Aka Gündüz gibi pek çok yazarla birlikte çok sayıda politikacı bürokrat ve aydın tutuklanarak Malta’ya sürülür. Yakup Kadri ve Falih Rıfkı “İkdam”da, Celal Nuri “İleri” de, Yunus Nadi “Yeni Gün” ile Anadoluya destek vermişlerdir. İstanbul’da yayınını sürdüren “Alemdar”, “Akşam”, “İleri”, “Yeni Gün”, “Vakit”, “Tarik”, “Ümit”in yanı sıra Anadolu’da Milli Mücadele’nin gelişimine paralel olarak gazeteler yayınlandı. Sivas Kongresi organı olarak “İrade-i Milliye (1919) Mustafa Kemal’in gelişinden sonra Ankara’da çıkan “Hakimiyet-i Milliye” (1919), Yunus Nadi’nin Ankara’da yayınladığı “Anadolu’da Yeni Gün” (1920) ile birlikte Milli Mücadele boyunca Anadolu’da yüze yakın gazete ve yetmiş - seksen kadar dergi yayınlandı: “Yeni Adana” (1918), “İstikbal” (Trabzon 1918), “Öğüt” (Afyon, Konya 1918) “Doğru Söz” (Balıkesir 1919) “Açık Söz” (Kastamonu 1919) “Emel” (Amasya 1920) “İntibah” (Bursa 1921) “Küçük Mecmua” (Diyarbakır 1922) Buna karşılık işgalciler, ulusal mücadeleye destek vermeyen gazete ve gazetecileri koruyup kayırmaktadırlar. Bunların en ünlülerinden biri “Peyam-ı Sabah”ı çıkaran, Mülkiyenin siyasi tarih hocası Ali Kemal’dir. Anadolu güçlerine “Dağiler! Bağiler” diyecek kadar keskin bir Ankara karşıtı olan Ali Kemal, Büyük zaferden sonra İzmit’te halk tarafından linç edilmiştir. |
CUMHURİYET DÖNEMİ BASINI (1923 ve Sonrası) İstiklal Harbinin zaferle sona ermesi üzerine İstanbul basını tasfiyeye uğramış, Milli Mücadelenin aleyhinde olan gazeteler kapanmıştır. 1923’te “Vatan” gazetesi çıkmaya başlamış. Ankara’da çıkmakta olan “Yeni Gün” İstanbul’a naklolunmuş ve bir süre sonra yerine “Cumhuriyet” gazetesi kurulmuştur. 1924’te Teşkilat-ı Esasiye Kanunu “Matbuat, kanun dairesinde serbesttir ve neşredilmeden evvel teftiş, muayeneye tabi değildir hükmünü getirdi. Bu yönde düzenleyici bir kanun hemen çıkartılamadı. Basın hürriyetini de şiddetle ilgilendiren 4 Mart 1925 tarihli “Takrir-i Sükun” kanunu çıkartılmıştır. Bu kanun ile hükümete, gericilik, ayaklanma ve her türlü düzen bozucu yayını yasaklama hakkını tanıdı. Cumhuriyet döneminin ilk basın kanunu 1931’de çıktı. Cumhuriyet sonrasında, harf inkılabı (1928) ile gerek teknik gerek okuyucu açısından birtakım güçlükler ortaya çıktı. Bu durum karşısında hükümet, okuyucu sayısı azalan basına yardım etti. 1931 Basın Kanununu izleyen dönemde önemli dergiler yayınlandı. Yakup Kadri, Şevket Süreyya, Vedat Nedim, Burhan Asaf, İsmail Hüsrev “Kadro” (1932) Ahmed Hamdi “Kooperatif (1932) Halkevleri merkezi “Ülkü” (1933), Hüseyin Cahid “Fikir Hareketleri” (1933) Yaşar Nabi “Varlık” (1933) yayınladı. “Cumhuriyet” (1924) “Akşam”, “Tan”, (1935), “Son Posta”, “Vakit” (1928) “Ulus” adını alan “Hakimiyet-i Milliye”, “Yeni Asır” (1934) yayınlarını sürdürdüler. |
Vaziyet düzeldikten sonra, Anayasa basının kanun dairesinde serbestliği esasını kabul ettiği için yeni bir basın kanunu tanzim edildi. 25 Temmuz 1931 ‘de 1881 sayılı basın kanunu yayımlanmıştır. Bu kanun başlıca hususiyeti gazeteciler için tahsil şartı koymasıdır. Bir diğer hükümde gazete veya dergi sahibi olabilmek için en aşağı lise diploması almış bulunmak ve yayım müdürü olmak için de yüksek okul mezunu olmak gerekmektedir. Gazete çıkarmak için ruhsatname ve müsaade almak şartı yoktu. En mühim maddesi hükümetin gazete ve dergileri, memleketin iç ve dış siyasetine aykırı yayımlarından dolayı, kapatmak yetkisini haiz olması idi ki basın hürriyetini engelliyordu. 1938’de bu kanunda mühim değişiklik yapılmış gazete ve dergi çıkarmak isteyenlerden teminat alma usulü ihdas olunmuştur. İkinci dünya harbinin bitmesiyle memlekette demokratik rejimin tatbikine geçilince basın kanununda değişiklik yapılmıştır. Tahsil kaydı, teminat verme mecburiyeti, hükümetin gazete kapatma yetkisi kaldırılmış, gazete ve dergilerin mahkeme kararı ile kapatılması kanuna bağlanmış. |
1950 seçimleri sonrası Demokrat Partinin iktidara gelmesiyle birçok tadillere uğramış olan 1931 tarihli kanun ilga edilmiş, yerine 24 Temmuz 1950 tarihli 5680 sayılı yeni basın kanunu kabul olunmuştur. Bu kanunda basın hürriyetini kayıtlardan uzak tutma zihniyeti hakim olmuş, gazete ve dergi kapatma usulü tamamen kaldırılmış. II. Dünya savayı sırasında gelişen akımların yayın organı olarak “Bozkurt” ve “Çınaraltı” yayınlandı. Savaş sonrasında “Hürriyet (1948)” “Zafer (1949)” “Yeni İstanbul (1949)” “Milliyet (1950)” çıktı. Amerikan haftalık haber dergilerine benzer birtakım dergiler yayınlandı. Ankara’da “Akis”, İstanbul’da “kim” gibi. 1960 sonrası resmi ilanların dağıtımını düzenlemek üzere basın ilan kurumu kuruldu (1961). “Hür Vatan” (1960) “Tercüman” (1961), “Günaydın” (1968), “Bulvar” (1982), “Güneş” (1982) Malumat (1894 - 1905) Misyonu: 11 Nisan 1983’de Baba Tahir’in çıkardığı Malumat dergisi Servet-i Fünun gibi gazete hüviyetinde bir dergidir. İstanbul’da haftalık olarak yayımlanmıştır. Önceleri Artin tarafından çıkarılan Malumat batılı Türk Edebiyatını temsil edenlerin bir organı olarak dikkati çeker. Tevfik Fikret İsmail Safa gibi yeni yetişen gençler bu dergiden yazılar yazıyordu. “Servet-i Fünun” dergisinin etrafında toplanan yeni nesil Batılı edebiyatın örneklerini bu dergide vermeye başlamışlardı. Bunlara karşılık olarak da Eski Türk Edebiyatı geleneğini sürdürmek isteyenler ise Malumat ta bir araya geldiler. |
Bu dergide Ahmed Rasim’in yazdığı (Şehir Mektupları) Sosyal hayatımızı iğneli bir anlatımla yansıtması bakımından ilginçtir. Servet-i Fünun’u taklit ederek önceleri on beş günde bir yayınlanan bu dergide, Baba Tahir yerli yersiz Abdulhamid’e aşırı övgüler yağdırırken iktidara muhalif yazarlara ve gazetecilere hakaret dolu yazılar yayınlamış, basın ahlakına aykırı bir zihniyetin temsilcisi olmuştur. (Hatemi’nin deyimiyle, “Gazeteciliği, aşırı övgü ve çirkin sövgüleri büyük boyutlarda duyurabilen bir araç olarak kullanmıştır.) Malumat dergisi Matbaacı Artin Asadoryan tarafından haftalık olarak kırk sekiz sayı yayımlanıp (23 Şubat 1894 - 3 Mayıs 1895) kapandı. Bu döneminde İsmail Safa ve Tevfik Fikret’in yazılarına yer verdi. 23 Mayıs 1895’te Mehmed Tahir (Baba Tahir) tarafından gene haftalık olarak yeniden çıkarıldı. Bu yayın döneminin ilk sayısında top, ahlak, edebiyat, hukuk, iktisat, tarih, coğrafya, biyoloji, askerlik, maarif, ziraat, ticaret gibi konularda doğu ve batıda yapılan çalışmalardan ve yeni gelişmelerden söz edileceğini duyurmuştu. Sahibinin II. Abdulhamid’le olan iyi ilişkileri nedeniyle saraydan para yardımı aldı ve padişaha yönelik övgülere geniş yer verdi. Bir yandan padişaha karşı olanlarla mücadele ederken, bir yandan da Servet-i Fünun dergisiyle rekabete girişti. Servet-i Fünun Edebiyat-ı Cedide akımını yeşertirken Malumat eski edebiyatı sürdürmek isteyenlerin organı oldu. Mehmed Tahir’in sahtekarlık suçundan mahkum olmasına değin on yıl çıktı. Arapça ve Farsça nüshaları yayımlandı. |
Ayrıca “Hanımlara Mahsus Malumat” “İlan Kısmı” “İlave-i Mahsusa” ve “İlave-i Malumat” gibi ekler de verdi. Zaman zaman günlük olarak çıktı. Başlıca yazarları arasında Ahmed Rasim, Ali Rıza Seyfi Ali Kemal, İsmail Safa, Rıza Tevfik, Ahmed Refik Faik Ali gibi adlar vardır. Ali Ekrem’in Servet-i Fünun şiirinin kusurlarından söz eden uzun bir tenkit yazısı fazla sert ve subjektiflik hükümler taşıdığı için dergice bazı değişikliklerle basıldığı gibi tenkide uğrayanların da tepkileri ile karşılaştı. Bunun üzerine Ali Ekrem Servet-i Fünun’dan ayrılarak, bu tenkidinin tamamını muhaliflerin yayın organı olan Musavver Malumat dergisinde bastırdı. (27 Aralık 1900). Yazar Kadrosu: Hadice Nakiyye (Hanım) Müneccimbaşı Osman Saib Efendi’nin kızıdır. 1846’da kardeşi Abdurrahim Besim ile ikiz olarak doğdu. Sıbyan mektebinde okudu. Annesi Samiye hanımın 1857’de vefatı üzerine teyzesi tarafından terbiye ve talim edildi. Dorulmallimata devam etti, şehadetname aldı. Yenikapı mevlevihanesi şeyhi Osman Selahaddin Dede Efendi’ye intisap ve mesnevi tederrüs ederek tedrise mezun oldu. Hoca Mecid Efendi’den Farısi okudu. 1880’de Darulmuallimat Farisi ve Tarih muallimliğine tayin oldu. “Lügat-i Farisiye” adlı bir eser neşreti. Muallimliği hüsn-i ifa ettiği için 1897’de üçüncü rütbe şefekat nişanı verildi. Bir hafta kadar süre “İltihab-ı sehaya-yi şevki’den derin bir uykuya daldı. (1899) Yeni kapı mevlevihanesinde çınaraltı kabristanında teyzesi Şeref Hanım’ın kabrine defnolundu. Baba Tahir (?, 1864 - 1909) Türk gazeteci ve yazarıdır. Mutlakiyet devri Jurnalcilerinden. “Malumat” ve “Servet” dergilerini çıkardı. Matbaasında o devirde yasak sayılan evrak basıp Mısır’dan getiriliyor diye II. Abdulhamid’e gönderdi. İtalya’dan hakkak getirerek taklit nişan ve beratlarını basıp Avrupalılara satı. Bunları öğrenen II. Abdulhamid onu İstanbul’dan sürdürdü. II. Meşrutiyetle affedilerek geri gelmiştir. |
Ahmed Refik ALTINAY (1880 - 1937) Tarihçi yazar. Ürgüp ilçesinin Gürlükçüoğulları ailesinden Ahmed Ağa’nın oğlu, Askeri okullarda tahsilini yaptı ve Harbiye’yi bitirdi. Askeri okullarda Coğrafya, Fransızca öğretmenliği yaptı. İrtika, Malumat, Hazine-i Fünun, Mecmua-i Ebuzziya’ya yazılar yazdı. II. Meşrutiyetten sonra Harp okulu tarih öğretmenliğine getirildi. Kütüphaneler ve devlet arşivinde çalışarak tarihi eserlerini tamamladı. 1918’de İstanbul’da Darülfünun Osmanlı tarihi muallimliğine getirildi. Rıza Tevfik (1868 - 1949) Bulgaristan’ın Cisr-i Mustafa Paşa (Tsaribrad) kasabasında doğdu. Kaza kaymakamı olan Mehmet Tevfik Efendi’nin oğludur. İstanbul’da Musevi Alliyons okulunda bir arada Mekteb-i Sultani (Galatasaray Lisesi) de okumuş daha sonra Gelibolu rüştiyesini bitirerek Mekteb-i Mülkiye’ye girmiştir. Edebiyata burada iken girmiştir. Gazete çıkardığı için okuldan atılmış, Tıbbiye-i Mülkiye’ye girmiş, okulu bitirince Gümrükte doktorluk yapmış, cemiyet-ı tıbbiyeye üye olmuştur. İlk zamanlarda aruz vezniyle ve Edebiyat-ı Cedide şairleri yolunda şiir yazmıştır. 1908 ‘den sonra hece vezni taraftarlığı etmiştir. Şiirleri şekil, dil, üslup hatta mecaz bakımından bu iki edebiyatın özelliklerini taşır. Rıza Tevfik 31 Aralık 1949’da İstanbul’da öldü. |
Ahmet Rasim (1864 - 1932) Türk yazarı ve gazetecisi İstanbul Fatih’te doğmuştur. Babası Kıbrıslı Bahaettin Efendi’dir. Annesi Nevber Hanımdır. Kocası tarafından karnında çocukla bırakılan Nevber Hanım, çocuğunu sıkıntılar içinde büyütmüştür. Mahalle Okulundan sonra 1876 da Daruşşafaka’ya giren A. Rasim burayı birincilikle bitirdi. Posta Telgraf Nazırlığına memur olarak girdi. Sürekli çalışmaya yaratılışı elverişli olmadı için buradan ayrıldı. A. Rasim’in yazı merakı daha okul sıralarındayken başlamıştı. İlk yazı denemeleri tercüme şeklinde olmuş, bunlardan ilki de Tercüman-ı Hakikatte yayımlanmıştır. Edebiyata dair yaptığı tercümeleri de Edebiyat-ı Garbiyeden bir Nebze (1887) adı ile bastırmıştır. 1927’ye kadar gazetecilik yapmıştır. 1927’de milletvekili seçilmiş. Bu görevi, daha sonraki seçim devresinde de devam etmiş ve Türkçe büyük bir sözlük hazırlamakta iken 21 Eylül 1932’de Heybeliada’da ölmüştür. Malumatta Leyla Feride ismiyle yazmıştır. |
Ali Kemal (1867 - 1922) İst. Doğmuş. Öğrenimini İst, Paris ve Cenevre’de yapmış. Siyaset alanındaki çalışmalarından ötürü 1889’da Halep’e sürülmüş Oradan Avrupa’ya kaçmış 1908’de İstanbul’a dönmüştür. Hürriyet ve İtilaf partisine girmiş, İtihat ve Terakki Partisi’ne hücum eden yazılarını İkdam’da yayımlamış. Damat Ferit Kabinesinde İçişleri Nazırlığında bulunmuş. Mütareke yıllarında Milli Mücadeleyi baltalayan hareketleriyle yazılarından dolayı 1922’de yargılanmak için Ankara’ya götürülürken İzmit’te halk tarafından linç edilmişti. İsmail Safa (Mekke 1867 - Sivas 1901) S. Fünun Ed. Ünlü şairlerindendir. Babası Mehmed Behçet Efendi Çocukluğu Mekke’de geçti. Şiir zevkini babasından almıştır. Arapça ve Farsça’yı iyi biliyordu. İ. Safa’nın Mektep, Malumat gibi o devrin bütün mecmualarında yazıları çıkmıştır. Şiirlerinde önceleri aşkı tabiat ve kendi hayatını mevzu alıyor. Mersiyeler yazıyordu. 1897 - 98’de Türk - Yunan savaşında ilham alarak vatani manzumeleriyle his bakımından tesirli örnekler verdi. 1900 ‘de Sivas’a sürüldü. Sivas’ın sert iklimi ciğerlerinden muzdarip olan İ. Safa’nın sıhhatini tamamen bozdu. Ali Kami’ye yazdığı mektuplarda okuyup yazamadığını, bütün gayretine rağmen ciğerlerindeki müzmin nezle, kansızlık, uykusuzluk yüzünden çalışamadığını bildirir. Son mektubunu başkasına yazdırmıştır. 24 Mart 1901’de oduz dört yaşında ölmüştür. |
Halid Eyyüb Bey İzmirlidir. “Yenişehirli-zade” namıyla anılır. İzmir’de ilim tahsili yaptı. “Ahenk” gazetesine yazdı. İstanbul’a gelip Hukuk müşavirliği kalemine ve mekteb-i hukuku bitirdi. Baba Tahir’in çıkardığı “Malumat” ve “Servet” dergilerinde muharrirlik yaptı. Vefatından bir yıl evvel Ahmed Midhat Efendiye damat oldu. 1319 (1901) de veremden Beykoz’da vefat etti. Beykoz kabristanına defnedildi. Arabi, Farısi, Fransızca, İngilizce tekellüm ve kitabete muktedir ve muhibbi mahviyet ve uslu bir genç olduğu menkuldür. Hamdi Bey Bursa Yenişehir’de 1294 (1879) da doğdu. İdadi derecesinde tahsil görüp Bursa Ziraat Bankası’na girdi. 1310 (1894) - 1313 (1895) yıllarında Bursa’da udeba ve ihlilat ve edebiyat ile iştigal ederek “Fevaid” risalesinde manzumeler yazmaya başladı. Daha sonra İstanbul’da münteşir “Malumat”, “Musavvir-i Fen ve Edeb” “İrtika” mecmualarıyla manzum ve mensur eserler neşreyledi. “Şüküfe-i Şebab” adlı bir eseri vardır. Osman Faiz Dava vekili Feraizci-zade Askeri idadi’ye girdi. Bursa’da idadiyi bitirip Harbiye’ye geçti. (1307) 1891’de mülazim-i sani olarak mektebi bitirdi. “Abdulhak Hamid’in “Bir sefilenin hasbihali” adlı eserini okuyup etkilenir, bu etki ile birşeyler yazar. Yazmasını babası da teşvik eder. Mektepte iken Bursa’da neşredilen “Nilüfer” risalesine manzum - mensur bazı şeyler yazar. Daha sonra İstanbul’da “Malumat” “Hazine-i Fünun” “Maarif”, “Resimli Gazete”, “Hanımlara ve Çocuklara Mahsus Gazete” gibi mecmua ve gazetelerde şiirleri neşredildi. Ahmed Reşit Bey Abdullah Şefik Efendi’nin oğlu. 1870’de İstanbul’da doğdu. Soğuk Çeşme Rüştisi’nde ve Mülki İdadi’de okuduktan sonra mülkiye mektebine girdi ve 1888 ‘de bitirdi. Bir sene mektebin hikmet-i tabiiye muallim muavinliğinde bulundu. 1890’da Mabeyn kitabetine alındı. Kudüs mutasarıfı oldu. Harb-i Umumi’de Cenevre’de oturdu. 1919’da İstanbul’a döndü. Mektepte iken manzum mensur eserler yazmaya başladı. “Mektep” mecmuasında manzumeler yazdı. “H. Nazım” imzasıyla “Servet-i Fünun” ve “Malumat” da şiirleri ve edebi muhasebeleri neşredildi. “Nazariye Edebiyatı” adlı önemli bir eseri vardır. |
Samih Rıfat (1874 - 1932) Askeri kaymakam Rıfat Bey’in oğlu, 1874’te İstanbul’da doğdu. Koca Mustafa Paşa Rüşti’sinde ilim tahsil etti. 1899’da Matbuat-ı Dahiliye kontrol memurluğuna nasbedildi. İkdam, Malumat, Sabah gazetelerinde muharrir ve matbuat kontrol memuru iken dört senede Ula sınıfı sonisi rütbesine ihraz ve ricali devlet sıralarına iltihak etti. Biga mutasarrıfı vekaletine atandı. Biga mebusu oldu. İstifa etti. İki defa Konya Valiliğine, Dahiliye müsteşarlığına, Trabzon, Terceme Dairesi azalığına, muahheren reisliğine ve Maarif Vekaleti müşteşarlığına nasbolundu. Çanakkale mebusu oldu. 1932’de Ankara’da vefat etti. Cebesi kabristanına defnedildi. Bunlar haricinde Malumat’ta yazısı çıkanlar: Manzume Fatıma Edibe, Nadire, Makbule, Safiye Hanım, Terzi Muallimi Antuan, Prenses Urujuva, Piraye, İrfan, Fahriye, Fahrun-nisa, Ahmed Faruki (Mağaza Sahibi, Mektup göndermiş) Hamire, Mehmed Cemal, Bahtiyar, Hatice Feride, Üsküdardan Dürdane, Nuhkuyulm Naciye, İclal, H. İkbal, Refia. |
Gazetenin İçerik Yönünden Konuları A - Kadın - Moda - Terzilik A - 1 Terzilik Derginin sekiz, dokuz, on, ondört, on beş, on sekiz, on dokuz yirmi bir, yirmi dört, yirmi beş numaralı nüshalarında terzilikle ilgili yazılar çıkmış. Bu yazıları terzi muallimi Antuan yazmış. Son moda elbiselerin tanıtıldığı bu bölümde Avrupa’da gazetelerde bu tarz yazıların çıktığını belirterek okurlarına bilgi vermek ve fazla masraftan kaçmaları için bu işe başladıklarını yazıyor. İlk olarak kısa ceket nasıl yapılır, ölçüsü nasıl alınır, kalıpları nasıl çıkartılır, konuları anlatılmış. Moda hakkında çıkan bir yazıda da moda nedir? Biliyor musunuz? Sorusu cevaplanmış. Hergün değişen modayı takip etmenin zor ve gereksiz olduğunu anlatmış. A - 2 Kadın Sekiz numaralı nüshada “Kadınlara bir ifade de Avrupa’da kadınların saçlarını parlatmak ve temizlemek için yapılan sabun ve suları anlatmış. Saçlarına meraklı kadınlara saçlarını sağlıklı tutmak için nasıl suyla yıkayacakları ve parlatmak için özel hazırlanmış bir terkip tarifi verip nasıl kullanacaklarını yazmış. Hanımların en mühim ve mukaddes vazifeleri zevclerinin emirlerine itaat, hanelerinin idare-i dahiliyesine nezaret etmek, evlatlarına terbiye ve hüni ahlak öğretmektir. Hanımlık hakkında bilgi vermiş. Kadınlara faideli nasihatlerde bulunmuş. Evde aile için mutluluğun nasıl olacağını belirtmiş. |
B - İlginç Haberler Malumat’ın sekiz, dokuz, on, on beş, on yedi, on sekiz, yirmi bir, yirmi üç ve yirmi dört numaralı nüshalarında dünyadan derlenmiş ilginç haberler var. Bunların başlıkları şöyledir. Dünyada en zengin kadın, Dünyada En Küçük Kadın, Ekmekteki Şapı Nasıl Anlamalı, Rusya’da Altın Madeni, Tehlikeli Bir Seyahat, Dünyada En Büyük Çiftlik, Kağıt Ağacı. Bazı haberleri de şöyle: Dünyada En Zengin Kadın: Şili de oturan Madam Kuzinu’nun kırk milyon İngiliz Lirası ve birçok emlak sahibi olduğu belirtilmiş, Altmış yaşındaki bu bayana servet babasından kalmış. Yüz elli kilo sıkletinde bir kadın ise Amerika’nın Washington şehrindeki Matmazel Fulora adlı bayandır. Yirmiyedi yaşında olduğu belirtiliyor. Kadınlara İbret: Kadınların saçlarını kıvırmak için Avrupa’dan getirilen ufak bir demir alet kullandıklarını söylüyor. İzmir’de Maryani namında on altı - on yedi yaşında bir terzi çırağı da bu hevese düşmüş ama o aleti alacak parası olmadığı kebab şişleriyle bu işi yapmaya çalışmış. Şişlerden birini kızdırıp saçlarını düzeltirken sağ gözünü yaralamış. Acaba kadınlar bundan bir ibret alırlar mı? Amerikan hükümeti 1870 ile 1890 arası değişikliği ihtiva eden istatistik yayınlar. Amerikan kadınlarının çalışma oranını belirtiyor: Meslek 1870 1890 Aktris 692 2949 Mimar 1 22 Rahibe 62 1135 Dişçi 24 337 Mühendis 0 127 Tabib ve Cerrah 527 4555 |
C - Şu’unat-ı Nisaiyye (Kadınlara) On numaralı nüshada her hanımın kendi zevkine göre döşeyebileceği, kendi arzusuna göre oluşturabileceği bir tuvalet odası oluşturabileceğinden bahsediyor. On üç, on dört ve on beş numaralı nüshalarda çıkan yazılarda “Dünyada yapılan istatistiklere göre kadınların sayısı 680 milyondan fazla olduğunu, Londra’da kadınların ayş ve işrete erkeklerden fazla düşkün olduklarının gözlendiği yazılıyor. Ayrıca Avcrupa’da şu meşreplik ve bazı alafranga adetinden dolayı genç ve yaşlı kadınların verem illetine düçar olarak fena bir şekilde heder oldukları dikkate alınmış ve çaresi aranmaya başlanmış. D. Hanımlara Şu’un-ı Fenniyye ve Medeniyye ve Hanımlara Havadis-i Medeniyye On yedi, on sekiz, yirmi bir ve yirmi beş numaralı nüshalarda “Bahtiyar”ın yazmış olduğu yazılar çıkmış. Hanımefendi mektup göndererek her hafta makale göndermek istediğini bildirmiş. Fransızca bildiğini ve ana dili üzerine tahsil ettiğini belirtip yazılarımı tashihte zorlanmazsınız vaid ederseniz yazı göndereceğim diyor. Malumat’ta onu takdir ederek umarız vadinizde sebat gösterirsiniz diye bir açıklama yapmış. Hanımlara verdiği haberlerde dünyanın kaç yaşında olduğu hakkında bilgi vermiş. Amerika’nın Kolerado eyaletinde bisiklete binerek gezenlerin çok olması dolayısıyla Tramvay kumpanyalarının para kazanamamaktan şikayetçi olduklarını açıklamış. |
İngilizlerin 1600 metre uzunluğunda bir köprü yapıp bunu dünyanın en uzun köprüsü diye tanıttıklarını ancak şimdi Amerikalıların Missisipi Nehri üzerine 3100 metre uzunluğunda bir köprü yapacaklarını ve bunun 25.000.000 milyon franka mal olacağını bildirmiş. Kadınlarımıza Garip bir çalar saatten, camları nasıl temizleyeceklerinden, kadınlara özel hekimden, yer altında insanların yaşadığı bir şehirden ve bu şehrin kaya tuzu mağarası olduğundan oradaki insanların bunları işlediğinden bahseden haberler var. E. Malumat-ı Esbu’iyye 22 Nolu Dergide Refikalarımdan ekseri bendler, makaleler kasideler, manzumeler, gazeller yazmaktadırlar. Benim de iktidarım olsa bir kıta yazıp takdim etseydim. Ama şiir isevdiğim halde söyleyemeyenlerdenim. “Hanımlara Mahsus Malumat” ta yazan Nigar, Fahru’n - Nisa, Nedime, Fahriye gibi refikalarımın ihtisat-ı şairanelerini okudukça iftihar ediyorum. Nigar Hanımefendi nin hicran-ı ebedisi mütala gedarınız oldu mu? Hakikaten bir manzume-i garra. Hele: Ya nedir o vazı tavr-ı dil pezir Kim ana görmüş değil dünya nazır Yad-i mazi eyledikçe bi-karar Çeşm-i mesti olmada atan nigar Per yüzünde tek bırakmış ol mahi Eylemiş mefa ali dest-i tehi Fehm idi esrar-ı mani elbalini Dilde duymaz mı hiç aksi halini Herkesin halince vardı mihneti |
Eski dünyanın bu eski adeti gibi ebyat o manzumeyi, biraz ihlas etmez, diğerleri de insiyak-ı ifadece tenasüp ve ahengi gaib etmeyecek zannındayım. Kadınlara mahsus güzel sözlerde epey güzel sözlere tesadüf duruyor. Mesela: “Hanımsız hane, parasız kasaya benzer.” Her sohbet havadan başlar, cümlesinin bir kaide-i mahsusa olup olmadığını kallinden sorarız. Hava-ı sohbet, afak-ı muhavere manasına ise havadan bahse lüzum yoktur. Hekim mi?Hekim mi? Bir türlü halledemedim. Refikanızdan biri hekim tabirini kabul etmiş izahat verriseniz sevinirim diyor: 23 Nolu nüshada şöyle deniliyor: Okumak hakikaten pek lezzetli şey. İnsan okudukça istifade ediyor. Gazetelerin birinde (Her aile reisini cidden meşgul eden hizmetçi mesele-i mühimmesi olduğu münker değildir) Mukaddemesiyle hüsnü idare hakkında yazan Naime Hanımefendi’nin mütalasını takdir edilmiştir. Mütalaa1-ı hakimane meyanında kadınlar hakkında söylenen sözlerden biri, (Bir kadının en kıymetdar serveti zevcine karşı beslediği muhabetten ibarettir.) Oysa benim şimdiki hazine-i servetim iki evladımdır. Böyle sözlerin açıkça neşri caiz olsa da bazı şeylerden istisnası caiz değil midir? |
Tiyatroya merak eden kadınlarımızın artık tiyatro, opera gibi oyunları evlerinde izleyebileceklerini Bahtiyar Hanımefendi gazetede yazarak ilan etmiştir. Onun fünuna olan vukufları takdire şayandır. 26 Cemaziyel Ahir 1213 Refikaların bazılarında garip tezatlard görülmeye başladı. Mesela: (Hanımlara Mahsus Gazete) de bu hafta çıkan bir yazıda: Kadınların yalnız mezkur gazeteye yazı yazmaları gerektiğini bildirmiş. Ne tuhaf! Kadınlar veya erkekler yazsın onların matbuatta yerleri ayrı olamaz. Makale çeşitlerine göre ayrılsa da sahiplerine bakılmaz. İkinci olarak: Refikanızın tefahüründen asla hazzetmedim. Çünkü kendileri Hanımlara Mahsus olacak gazete neşrini önce biz düşündük diyorlar. Bundan önce Mürüvvet gazetesi ile Mahruki-zade Saadetli Cafer Beyefendi (Hanımlar) ünvanlı bir risale neşrettiler. Rağbet görmediği için kapandı. Vaktiyle neşr olunan Hazine-i Evrak’ta fazılat-ı nisvanımızdan ekseriyenin asar-ı ciddesi tab edildi. Bunlarla yani tefahürat ile vakit geçirmeyip ciddi bahislerde yazı yazılsa kadınlarımız daha fazla terakkiye teşvik edilir. |
F. Çocuk ve Terbiye Çocuk terbiyesi ile ilgili haberler ve yazılar sekiz, dokuz, on, on iki, on üç, on dört, on dokuz, yirmi bir, yirmi iki, yirmi üç numaralı nüshalarda çıkmıştır. Şimdi biz bunları sırasıyla görelim. Çocuk ve Terbiye No.8 Bir çocuğun her türlü çocukça isteklerine uymak o çocuğun ahlakının bozulmasına sebeb olacağı gibi kendi nefsine hakim olmak için lazım gelen iktidardan mahrum olur. Nev-i beşer mahlukat-ı saireden daha kuvvetsiz ve kudretsiz dtoğar. Mahlukat-ı saire doğunca ne yapacağını bilir ama çocuğun ihtiyaçları tedarik edilmelidir. Aguş-ı maderde yatan çocuğa validesi şefkat göstermeyecek olursa çocuk kendi kendine ısınmak için bile yatağın bir köşesine sokulamayağından yaşaması mümkün olmaz. Cehalet yüzünden beşerin yarısı daha ilk senesinde ölmektedirler. Bir memleket ne kadar medeniyetten mahrum ise o memlekette telefat o nisbette ziyadedir. Fakir aileler içinde on beş yirmi çocuk doğuran kadınlar nadirattan olmadığı halde bu çocukların üç veya dördü yaşıyor diğerleri küçük yaşta fevt oluyorlar. No.9 Eğer yani tevlid eden çocuklar ciddi olarak dikkat ve itinaya mazhar edilirse bu miktar azalır. Ayrıca vefeyat-ı kesreti memleket için faydalı diyenler vardır. Şöyle ki: Kuvvil bünye olanlar yaşar zaifül bünye olanlar elenir. Bunu kimse bilemez. İnsanın ileride ne olacağı nasıl bir hayat süreceği belli olmaz. Birçok gencin gıpta edeceği şekilde sıhhatli bir hayat süren sonra pir-i fani olarak 1883 senesinde vefat eden Victor Hugo sabavetinde heran mevt ile pençeleşmiştir. |
Müteverrim veya da’ül kuule düçar olanların evladları yaşamasa arzu edilecek bir madde olabilir. Bu gibiler hakkında lazım gelen tedbir pek güç ve bir takım erbab-ı alem ve fennin himmet ve gayretine bağlıdır. Verem illeti dünyanın her tarafında en ziyade hasar veren emrazın birincisidir. Birçok ailenin ocağına incir dikmiştir. Da’ül kuule düçar olanlara gelince bunların züriyetleri ise alel ekser canı sır’ı ve mecnun sınıfların büyük bir kısmını teşkil eder. İnsanlar sarhoşlukta hissolunan sadai hayvaniyesi aramayacak surette hüsn-ü terbiyeye mazhar olurlarsa bu gibi halet-i facianın tenakus edeceği tabiidir. No.10 Doğan çocuğun karakteri bilinmez ve tahmin etmek çok zordur. Elma ağacından elma yetişir. Her cinsin farkı o cinsin aksamında mevcuttur. Ebna-yı beşer için bu kanun uygulanamaz. Cümlemizin bir valide ve pederimiz vardır. Biz onların tebayile mütesir olduğumuz gibi onlar ebeveyninin maneviyyelerinden etkilenirler. Bir çocuğun şerait-i halkiyyesi bir çok ahvalin vücuduna tabiidir. Bir tıflın esas tabiatını anlamak müşkildir. Bazan ebeveyn ile evlat arasında görülen tezat ahlakın tabi ve şahsi olmayıp varesteden müvellid olduğunu ispat eder. Rahm-ı maderden dünyaya kademnihade olan tıfl esasen hararete alışmış olduğu cihetle burasının nazar-ı ehemmiyetten dar tutulmamasını ihtar ederiz. Çocuğun doğar doğmaz ağlaması kuvvetine ve ciğerlerinin havayı teneffüs ettiğine delalet eder. |
Gazeteye gelen bir mektupta öncelikle maarifde neşvü nema bulan gazeteye teşekkür ediliyor. Sonra bazı neşvü nema bulan gazeteye teşekkür ediliyor. Sonra bazı hanımların saçları ve yüzleri açık olarak sokağa çıkmaları eleştiriliyor ve bunlar niçin böyle diye soruyor? Cevabı da alafrangalıktır deniliyor. Alafrangalık diye herşeyin gelişigüzel alınmasını hoş karşılamıyor. Yolda gördüğü iki çocuğu ve onlara bakan mürebbiyeyi gösterip bu mürebbiye çocukları kendi değerlerine göre yetiştiriyor diyor. Hiç bir milletin terbiyesi diğerinin terbiyesine tevafuk etmez. Çocuklarımızı dinen ve halen birbirinin külliyen aksi ve zıddı milletlerden gelenlere teslim etmek, terbiye-i surye midir? Böyle ecnebi muallimlerin elinde yetişenlerde islamiyet aleyhinde fikir ve nefret hasıl olduğu görülüyor. O mini mini kafalar talim ettikleri şeyi nazarlarında izam edip kendilerini felatun zaman, allame-i cihan kıyas ederek haklarında envai hareketi reva görüyorlar. Eğer valideleri alaturka terbiyede ve eski kafada ise vay biçare kadının tezyife başlarlar ki alafranga usulü terbiyenin en tahammül gedaz ve vahim neticesi budur. Kadının vazifesi yiyip, içip, giyinip gezmek değildir. Çocuğu olunca onun bakımından sorumludur. Ne kadar zengin olursa olsun bu vazifeden kurtulamaz. Bu ifadelerimden ecnebi lisanı tahsilinin aleyhine olduğum ve garptaki şua-ı medeniyetten istifade etmek tarafdarı olduğum zannolunmasın. Maksadım bir çocuğa önce kendi din ve diyanetini talim ve beyan-ı islamiyeti fikrini tahkim ettikten sonra garbın terakkiyat-ı medeniyesinden dahi menfaatimize muvafık geleni intiza ve iktibas eyleyemektir. Hülasa-i kelam adab-ı islamiyemize mügayyir olan etvar ve harekatın gerek kala en gerek kalman tashih ve ıslahına gayret olunmasını erbab-ı himmet ve eshab-ı hamiyetten ümit ve intizar eylerim. Fahru’n-Nisa |
No.: 12 Fahrunnisa Hanımefendinin geçen nüshada çıkan makale-i alimanelerini okuyan bir bayanın kendisine teşekkür ve tebriklerini bildiren bu yazı Fahrunnisa Hanımın söyledikleri çok doğrudur diyor. Avrupa bizden aldı irfanı Bize satmaktadır anı neşidesini söyleyerek milletimizin bildiği şeyleri tekrar oradan alması teessüf vericidir diyor. Binüçyüz seneden beri cihanı tezyin eden envar-ı alem ve adab-ı islamiyeden müstefid olmayan millet kalmayıp Feza’il-i aliye-i islamiyenin çoğu ecanip tarafından alınarak kendilerine mal edilmek istendiği halde, biz o alemi, o adabı bırakıp Frenklerin maişet-i behimanelerine meyl ve heves göstererek hüsn-i ahlak ve adab yerine Paris çiçeklerine mahsus olan etvar-ı şuhu takınarak iki dünya için bir şeye yaramayan taklidat-ı mazmumeye sai bulunmaktayız. Hangi millet görülmüştür ki diğerinin evsaf-ı etvarını taklit ile bahtiyar olmuştur. Şimdi diyeceksiniz ki Frenkler müterakkidir en ziyade asar temden onlarda görülüyor. Terakki ne demek? Temden ne demek? Bilmiyorsanız yazık! Terakki mantayla, pudra ile, firuze ile olmaz. |
Türkiye`de Saat: 17:26 . |
Powered by: vBulletin Version 3.8.1
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
SEO by vBSEO 3.3.2