![]() |
cem’e dahil olamaz. Mesela her etçrafta ve her mekteplerde denilemeyip her tarafta ve her mektepte denilir. Binaenaleyh mezkur mektuptaki (zira ki) yerine zira ve (her ahvalde) yerine her halde yazılarak ahenk-i lafzi gözetilmelidir. Derc ettiğimiz şu birkaç numune kelamın mukteza-yı hale mutabakatı hakkında bir fikir verebilir. İlm-i meaninin başlıca bahsettiği işbu (mutabakat) maddesi zannolunduğu kadar mühim ve güç bir şey olmayıp hergün konuştuğumuz sözlerin makam ve muhataba göre olması yani abık sabık lakırtı kabilinden bulunmaması için ettiğimiz dikkat ve gözettiğimiz münasebetten ibaretç olduğu aşikardır. Büyükten küçüğe söylenecek söz ile akran beyninde yahut küçükten büyüğe söylenecek sözlerin birbirinden lafız ve menaca farklı olması tabi olup bununla beraber erbab-ı şeref ve hissiyat ile ahadnase olunacak ifadatın güzelliği yine lafzen ve manen farklı olması lazım gelir. Milli darb misallerimizden olup sırası düştükçe irad olunan (her makamın bir makalı ve her makalın bir bir makamı vardır. Adamına göre söz söylenir. Damdan düşer gibi söylenmez. Her sözün bir sırası vardır.) Ve emsali cümleler bize mutabakatın ne demek olduğunu bildirmekte idüğünden meaninin bu bahsini anlamakta (güçlük çekemeyeceğimiz (Biraz tenafür hiss olunur) tabiidir. Binaenaleyh ifadat-ı tahririyemizde lakırtımızdan ziyade münasebet arayıp hitap olunan zatın kader ve hissiyatına ve anlayışına ve ifade etmek istediğimiz şeyin mahiyet ve ehemmiyetine göre tanzim-i kelam iktiza eyler. Kelamı muktezayı hale xtevfik etmeyecek olursak ifademiz noksan ve ahenk-i maneviden mahrum kalacağından bize hakkıyla katip ve münşi denilemez. Mamafih ahenk-i manevi yalnız mutabakatla bitmeyip müsned ve müsnedül ileyhin takdim ve tehir ve tarif ve tenkiri misulü daha bir takım kavaid ve erkana tabi olduğundan buruca ati ita olunacak malumata dikkat ve elden glediği kadar tatbikatına gayret olunmalıdır. Nazif Serveri |
No.: 27 Sayfa 59 10 Recep 1313 Tenbih 9 ‘dan Ma-bad Mutabakat ve ..................... mutabakat numuneleri Ba’de’l-elkab: Mah-ı hal-i Arabi’nin yirmi yedinci pencşembe güni kerimem (Mübariyelerinin bir mahdumu dünyaya gelip (İsmail Nevzat) tesmiye kılınmış ve ailelemize ait bu misüllü asar-ı mübtehceden memnun olacakları derkar bulunmuş ayruğundan nevzat-ı mümil-lihan-ı tebşir-i veladetiyle tasdi’a ibtidar ve bu tasdiğimden dolayı afır-u alilerini niyaz eylerim. Ol babda: Mutabakat Bu numunedeki (tasdia (e) ibtidar) ve (afu u alilermi niyaz) cümleleri mukteza-yı hale muvafık olmadığından o fıkralar (tebşir-i veladetine ibtidar) (Ve bu vesile-i cemiyle ile aile-i muhteremlerinin ezed yad-ı müsidat ve ikbali duasını tekrar ederim) yahut (teveccühat-ı kalbiyelerinin devam ve izdiyadı temenniyatını tekrar eylerim) tarzında tashih olunmak lazım gelir. Zira tebşir-i veladet sırasında tasdi ve afv gelmelerinin istimali icabı hale muvafık değildir. NUMUNE İzdivaca Dair Ba’del alkab: Falan ile izdivaç buyurulduğunun tebşirini havi mektubunuzu aldım. Zat-ı alilerinizi pek sevdiğim cihetle emr-i hayr-ı mezkurenin husulünden fevkalhar memnun olarak dahiye-i talak ve iftirakdan masmun ve mahfiz ve her cihetle mesut ve mahzuz olmaları duasını tekrar eylerim. Ol babda Mutabakat Bu misaldeki (dahiye-i talak ve iftirak) tabirleri dahi mukteza-yı hale muvafık olmayıp tebrik-i izdivaç sırasında istimalleri yakışık almadığından onun yerine (hüsn-ü imtizac ile mesut ve bahtiyar olmaları) yahut (evlat ve ihfada nailiyetleri) misüllü hale ve makama münasip sözler iradi iktiza eder. |
Tenbih 11 Kelamın muktezayı hale mutabakatını anlatmıştık. Şimdi muktezayı zahire mutabakatından bahsedeceğiz. İlm-i meaninin buna dair olan mesail-i zannedildiği kadar güç anlaşılmaz değildir. Çünkü hergün söyleyip yazdığımız sözlerde gerek mukteza-yı hal ve maslahata ve gerek muktezayı zahire muvafakat aramakta ve icabına göre bu muvaffakatı muhalikasa tebdil etmekte isek de tetkikatına girişmediğimizden anlayamamakta yahut farkına varmamaktayız. Mesela (Hace Efendiye) hitaben (söz söylediğiniz diyoruz. Halbuki H’ace Efendi bir şahıstır iki üç kimse değildir. Müfret yerine cem edeni kullanmak ise mukteza-yı zahire muhalif olduğundan müfret muhatap zamiri olan (sen) kelimesiyle hitap icat eder idi. Keza: Esna-yı ifadede (bendeniz, cariyeniz) diyoruz. Hal bu ki o zatın hakikaten bendesi ve cariyesi değiliz. Eğer kendimizi kast ve ifade edecek isek mütekellim sigasıyla ben demeliyiz. Bendeniz, cariyeniz deyişimiz mukteza-yı zahire muhaliftir. Keza: (Hace Efendi mektepte bir güzel oda yaptı) denilir ki hace efendi mimar olmadığı cihetle odayı bizzat yapmamıştır. Elbette mimar ve ameleye yaptırmıştır. Şu halde sözümüz mukteza-yı zahire muhaliftir. Şu birkaç misalden mukteza-yı zahire mukatabaktın ne demek olduğu anlaşılıyor. İlm-i meani bunları tafsilen beyan etmiştir. Fakat bize o kadarının lüzumu yoktur. Ancak anlamalıyız ki (sen) diyecek yerde (siz) ben diyecek yerde (cariyeniz) demekte ne nükte vardır? Kelamın mukteza-yı hal ve zahire mutabakatı lazım geldiği halde bu muhalefetlere sebeb nedir. (Ben) diyecek yerde (bendeniz), (sen) diyecek yerde (siz) demek tazim ve tevazu içindir. İşte kelamın mukteza-yı zahire muhalif irat ve icracında böyleler nükteler vardıry. Sözün gelişine ve salikasına göre mutabık ve muhalefet irad olunabileceği gibi iktizasına göre kasr ve tatvi olunabilir yani uzun kısa olabilir. |
Gelelim kelamın tanzim ve tertibatına yukarıda dediğimiz vecihle müsned ve müsned ün ileyh kelamın iki rüknüdür.y Eczayı asliyesindendir. Bunların bir takım müteallekatı dahi vardır. Sırası geldikçe beyan olunur. Müsnedün ileyh: Lisan-ı Osmaninin şivesi icabınca daima takdim olunur yani (müsned) den evvel yazılır. Şiirde tehiri caizdir. Nesirde tehiri caiz değildir denecek reddede enderdir. Binaenaleyh yazdığımız mektuplarda müsnedün ileyhi evvel müsnedi sonra yazarak tertip-i kelama dikkat etmek gerekir. Mesela: (Manzume Hanım geldi), (Hoca Efendi ders takrir etti) terkiplerini (Geldi Manzume Hanım), (Ders takrir etti Hoca Efendi) suretine nakledemeyiz. Eder isek nasc-i kelam bozulur. Fistanın eteğini bele getirip giymek gibi olur. Çünkü (Manzume Hanım) müsnedün ileyhdir hakkı takdimdir. (Geldi) müsneddir. Hakkı tehirdir. Keza: Hoca Efendi müsnedün ileyhdir. Ders takrir etti müsneddir. Bu müsned ve müsnedün ileyhin sıfatları, falanları sonradan ayrılacaktır. Suhuletle anlaşılsın diye tafsil etmemekteyiz. Nazif Serveri Nağme-han-ı Muhabbet Anlıyor musun mütefekkir kadın? Senin için ne düşündüğümü biliyor musun? Mazideki bir tebessümü düşünerek, kendini böyle el işleriyle müteselli etmek istiyorsun. Öyle değil mi? Ben hissediyorum: Sen çok düşünüyorsun! Biraz bunları bırak! Sular kararır, nesim bile teneffüs etmez, işte o zaman: Ben nağme han olayım, sen dinle! ¨ |
Tatlı, sevdaperver, mezhep ah.... pek hissi bir rüyadan letafeti gayri kabil- bir titreme ile uyanıyorsun. Ben hepsini bilorum: Parmakların mahmur gözlerinin puşidesi olan uzun, kumral kirpiklerinin üstünden geçerken, ne kah-ı hazinin ufukta sönük sönük parıldayan necm-i seheriye, bulutlara dalar gibi görünen hilal subha münatıf olur. İşte o zaman: Ben nağme han olayım sen dinle! ¨ Son baharın parlak, mühtez bir jalesi sana dokunuyor, değil mi? Sabahları, omuzlarına atkı atarak, ıslak çimenlerin üstünden sakitane geçersin. Pejmürde bir yaprak nazar-ı dikkatini celb eder. O jale onun üstünde sallanıyor. O vakit mai gözlerinin kızardığını hissediyorum: Kirpiklerinin arasından bir tesir yağmuru geçer. Seni müteselli edecek bir hemdem, bir hemderd ararsın, işte o zaman: Ben nağme - han olayım, sen dinle! ¨ İhtiran ziyadar ile müzeyyen sevdalı afakların genç gönüllere bilmem nasıl şiyler vad ettiği bir şeb-i mehtabda, hafif bir nesime tabiyyeten rıhtıma çarpan mevceler üstünde bir sandal sallanıyor. Küçük bir sevda zedenin sera’ir-i aşıkanesini okşamaya şayan ellerinle kürekleri taherriğe başlarsın. Sandal hafif, simin bir iz bırakarak açılır. Bir aralık kürekleri bırakırsın. Dirseğini sandalın kenarına, elini bmaşına dayarsın. Parmakların saçlarının arasında kaybolurken nikah-ı hüzn averin feza-yı bi-intihanın mechul afaklarına dalar. İşte o zaman: Ben nağme-han olayım, sen dinle! ¨ |
Senin için bir subhu ümidin füruzan olması muhakkaktır. Bir dil yakanlının dudaklarında görülen tebmessüm, gözlerinde parlayan nur-ı şebab bütün tesirlerini yavaş yavaş bitirecek sana keşane-i muhabbetin ebvan-ı bezhebini açacak. O vakit ben göreceğim: Dudakların tebesümler için neşve feza olurken, yanaklarından humret mesret uçacak. Genç kızların en ziyade arzu ettiği gelinlik esvabı giyeceksin. Bir iki sene sonra, mahsul-i muhabbet olan yavrular, sana lezzet-i maderaneyi ihsas edecekler. Onlar kuşlarıyla beraber kalkarak, senin etrafından bir saadet-i kamile uyandırırlar iken işte o zaman: Ben nağme-han olayım, sen dinle! Çubuklulu: İCLAL Dildar Ağabeyisi Ebhar Beyin Odasına Girerek: -Ağabeyciğim! O elinizdeki kitap ne kitabı! -Seyre dair bir kitap -İsmini beyan buyurur musun? -Mahmut’ün Seyr -Oh, ne ala kitap, onu ben de bir kere okumuştum. |
-Nedir o elinizdeki? -Hanımlar gazetesi -Kaçıncı nüshası? -Otuzuncu... -Dildar! Doğru söyle! Bu gazeteyi muntazaman aldığına göre bari baştan nihayetine kadar okuyor musun? -Okuyorum. Hiç okumasam para verir alır mıyım? -Demek şayan-ı istifade bir gazete!” -Hay hay! Fakat bazı dini makale sahipleri yazdıkları şeyleri özene özene yazmıyorlar. Yanlış yanlış fikirler beyan ediyorlar. Bir takım hakayık-ı şeriyye mestur kalır. -O.... Dildar! Sen odeta dini yazılmış bir makale sahibinin noksanlarını ekmal-i zevaidini imha etmek fikrinde bulunduğunu bana anlatmak istiyorsak söyle bakalım hangi makale hatadır. -Hangi makale olacak “Hanımlara Mahsus” gazetenin otuzuncu nüshasının ikinci sütunundaki (Bir kadının mesudiyeti acaba nasıl hasıl olabilir) ünvanlı makaleyi arae ederek” işte bu makale -İyi oku bakalım muarız hanım (Dildar makaleyi serapa okuduktan sonra bi - perva dedi ki) Aðabey! Bir kere bu makaleye F.K. haným tarafýndan serlevha ittihaz edilen ibaredeki (müsaadet) kelimesi na - bemhal istimal olunmuþ onun yerine (mesudiyet) demek icab ederdi. Bu bir. Bir de þeriat-ý garra-yý Muhammediyenin arae eylediði þehra-i nurani saliklerinin azalmaya teessüf etiðinden sonra adet-i kadime-i islamiyeyi bazý hanýmlarýmýzýn alafranga adete tercih ettiklerini tayib etmek istiyor. Bu babda bendeniz de hanýmefendi ile müttefikim. Lakin “Alafranga adetin þayan-ý kabul bazý cihetleri” fýkrasýna gelince bu kabulden istinkaf etmekle beraber hanýmefendiyi müehhezeye kadar cesaretlenebilirim. Fikrimce (Alafranga) namýyla tamim eden adetlerin ekseri bizim ahlakýmýza, adatýmýza asla tevafuk etmez. |
Ezcümle mübarek ekmeði þarab denilen ve þeran müteaddid ayet-i kerime ile memnu olan mayie batýrýp yemek, musahhare libasýna benzer libas giymek, baþlara þapkaya, meþabe katasý koymak, bel ince görünsün diye korse kullanmak daha bilmem neler yapmak hiç bir vakitte müstahsen olamadýðý gibi. Sahib-i makale hanýmefendi alafranga adretin oldukça aleyhinde bulunduðu halde ta’dil alam. Ýktisab-ý inþirah için pijana çalmayý tavsiye ediyor. Haydi bunu da kabul edelim: Alakadam falakdam kaidesi dururken esas þeriate kesb vuku etmeden süslenmek, piyano çalmak, iktisab-ý inþirah için piyano çalmak kendi çocuðu dururken baþkasýnýn bir çocuðunu terbiyeye kalkýþmak gibi abes olmaz mý? Acaba erkeklerin, kadýnlarýn çalýþmaðý ile, hey hey ile dem güzar olmalarý tahsil-i irfan için istifadeli bir kitaptan iki sahifecik olsun okumaya tercih ediliyor? Hasýlý bu makale sahibi haným makaleyi yazarken itina etmemiþ. -Dildar! Bu gece haylice söylendik ama söylediðin sözler bence makul, eðer senin bu muaheze-i muhakkaneni iþitenler sana parlak parlak aferinler verirlerse ben de sana mükafat olarak bir güzel, yaldýzlý kitap veririm. A.R. |
VARAKA-Ý MAHSUSA Muharrir Beyefendi! (Malumat) ýnýzýn ilk intiþarý gününden beri þimdiye kadar kesbetmiþ ve etmekte olduðu terakki hakikaten sezavar takdir ve teþekkürdür. Ve hele hanýmlara mahsus olan kýsmýnýn bizler gibi henüz tarik-i ilim ve maarifete ilk adýmýný atanlar için ne derecelerde faide bahþ olduðunu tarifde aczim ber-kemaldir. Fahrün-nisa Naciye ve Ýkbal hanýmefendilerin tahririne inayet buyurduklarý makalat-ý nefise ve müfidelerini okudukça sevincimden ne yapacaðýmý þaþýrýyorum. Her nüshasýnda münderic muktedire mücerrelerimizin asarýyla müstefit oluyor. Terbiye-i etfal, aile muhabbeti hasýl kadýnlýðýn ne demek olduðunu hakikaten yeniden tahsil ediyoruz. Madem ki kadýnlarýn da erkekler gibi tahsile mecburiyeti vardýr. O halde yalnýz bir iki satýr düzgün yazý yazmakla kalmayýp ulum ve fünunun cümlesinden umumiyet tarzýnda birer nebze þey öðrenmeliler la-beddir. |
No.: 28 Sayfa 63 17 Recep 1313 Müsned ve müsnedün ileyhin takdim ve tehiri ilm-i maaninin buna dair bir çok beyanatý olup onlar okuya okuya ve yaza yaza yani iktisab-ý rusuh ve meleke ile bilinebilir. Ancak nesirde müsnedün ileyhin takdimi la-bed olup þiirde olduðu gibi zaruret görülmeksizin müsnedin müsnedün ileyhe takdimi caiz olmadýðýndan bu cihetle nesc-i kelama dikkat lazýmdýr. Müsned ve müsnedün ileyhin (terk ve zikri) müsnedün ileyhin terkini mucib bir sebeb ve lüzum kati olmaksýzýn terki caiz deðildir. Þu kadar ki (Saat kaçtýr ve hasta nasýldýr) suallerine karþý (Saat birdir ve hasta iyidir) demek münasebet olamayacaðý sýrada yalnýz (bir) ve (iyi) kelimeleriyle bala iktifa müsnedün ileyhin terki ve negah-ý resmi icra olunduðu sýrada alel usul (Falan ile akd ve izdivaca muvafakat ettiniz mi?) Yollu vaký olan suale cevaben (ettim) demek kafi gibi göründüðü halde icab-ý þeriyesine binaen (evet falan ile akt ve izdivaca muvafakat ettim.) denilerek müsnedün ileyh zikri mukteziyat-ý ebedden olup yazdýðýmýz sözlerde bu misüllü nikat ve dekayýka dikkat muktezidir. KAÝDE Meþarun ileyh mumilileyh, merkum, mezburex, mezkur bunlar kitabetimizde çok kullanýlýyor. Çünkü bir adamýn veya þey’in bir mektupta dört beþ kere falan falan diye ismini zikrü tekrar ahenge muvafýk olmadýðýndan (Hoca Efendi geldi Hoca Efendi biraz rahatsýz ettiðinden çok duramayýp gitti) denilemeyip (Hoca Efendi geldi, mumi ileyh biraz rahatsýz ettiðinden çok duramayýp gitti) yazýlýr. |
Türkiye`de Saat: 07:47 . |
Powered by: vBulletin Version 3.8.1
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
SEO by vBSEO 3.3.2