![]() |
MALUMAT İltifatınıza teşekkür ve eserlerinizle (Malumat) tezeyyin buyuracağınız hakındaki va’dinize karşı beyan ....................... eyler. KIT’A Yine cananı bu dem hüzn ile yad eyledi dil Yine hicriyle hakikat sizin ah eyledi dil Biraz evvel güzar eylerdi sükunetle zaman Yine feryat ediyor bilmiyorum neyledi dil K.Y. Pederim, maderim pinahimdir Beni onlar sevüp okşarlar Mihribanlar nik hevahımdır Gözlerinden ziyade saklarlar Besliyor şir-i hoşgüvarıyla Validem merhametli cananım Büyütüyor sa’y - ı bi şamarıyla Pederim mütlecayı zişanım Ağlasam güldürürler evvel anda Öperek gül gibi yanaklarımı Bune hisdir o mihribananda Seviyorlar küçük ayaklarımı Onların hakkı bende pek çoktur Kabil olmaz eda yı şükranı Çocuğa başka mülteca yoktur Ne büyüktür bu lütfu sübhanı MANZUME |
MUHAVERE (Hanımlara Mahsus Gazete) nin 30 numaralı nüshasının ikinci sütununda münderic “Bir kadının mesudiyeti acaba nasıl hasıl olabilir? Ünvanlı makaleye münatıftır. No.: 8 8. Nüsha Nedamet Sevda Bu hafta gelen Yunan gazetelerinden (Efimeris) nam ceridede okunduğuna göre Yunanistanın Karatidyu Kuryesi ahalisinden olup Pire Kasabasında oturan bahriyeli bir çavuşun zevcesi kocasına hıyanetle diğerini sevmekte ve onun derdiyle yanıp tutuşmaktaydı. Uzun müddeten beri devam eden bu muhabbet gittikçe efzaiyyetpezir olarak mezburenin damen sabr u kararı çak ve kalb i süzanı son derecelerde endişenan olduğundan zevci meşruiyyeti balettesmim bütün bütün maşukanın ölmeyi tasmim edip bir gün taam sofrasında ve kocasının önünde bulunan yemek tabağına miktar-ı kafi sim vazıg etmişti. Fakat yemeği havi olan tabak mütecasere-i merkumenin önüne tesadüf etmiş, aradan bir kaç dakika geçince kendisinde alaim-ı tasmim nümayan olmuştur. Zevcesinin uğradığı bu halden sonra adamcağız etibbayı müteaddide celb ederek güç bela karısının hayatını kurtar8mış. Kadın iyileşince itiraf-ı cürm ile talib-i afv eylemiş. Cinayetin her nev-i şan-ı ademiyyet için şayan olup alel husus refika-i hayat ve ayn-ı hayat ad ve itibar edilen zevcelerin kocalarına karşı olacak hıyanet ve cinayetleri şayan-ı lan ve nefrin-i azim ve mütecasirelereni hiç bir zaman ve mekanda tahallüs-ü giriban edemeyip giriftar azab-ı elem olacakları ve dünyada ondan daha büyük bir cürm ve günah tasavvur edilemeyeceği kocasını tasmiye kalkışan ferdin düçar olduğu hal ile vasıl mertebe ilmel yakin olmuştur. |
ANALIK (8. Nüsha) Bana bir şeyden bahsediyorlar, seni öldürelim diyorlardı. O zaman henüz cemiyet denilen Şukerdebad mesai için atılmış, mukavemet edemediğim bir hareket i devraniyeye tabi olarak fırıl fırıl dönüyorum. Bağçemdeki salıncak kopmuş, ben şimdi kendi kendime sallanıyorum. Havalanıyorum. İhtiyaç ı saika i maişet beni topaç gibi döndürüyor. Uçurtma gibi havalarda gezdiriyor. Ne oyunun lezzeti kaldı, ne evin gürültüsü. Sabavete veda etmiş, şebabın aguş-u mezahım aludine düşmüş bir avare idim. Ne yapayım? Çalışmak o zaman için için pek ağır geliyor, gezmek, yürümek eğlenmek istiyordum. Fakat bir terbiye-i mahsusa beni saat başına kitap denilen refik ruh-ı istinase yaklaştırıyor. Okuyorum. Lakin anlamamak, dinlemeye layık bir müphemiyet içindeyim. Gözlerim satırlar içinde gaib oluyor. Başka bir hevese meftunum. Onun için bana tekalif i izdivaç edildiği zaman derhal kabul ettim. Hiç düşünmedim. Şu cemiyete mülazim olan bir adamın mutlaka izdivaca mecbur olduğunu biliyordum. Hatta onun kavanin i medeniyeye temasından ziyade kavanin tabiye-i hilkate münasebeti dahi akıl etmiştim. O zaman daha saf daha mütevazi daha sathi nazar ettim. Ne görürsem ona inanır, ne duyarsam bila muhakeme kabul eder, fazla olarak bir de hayal alameni dalarak gördüklerime, duyduklarıma türlü türlü şekiller verirdim. Orbalar, çalgılar, mesretler, itibarlar nazarımda büyüdü. Ba husus bir hane teşkil ederek onda riyaset etmek bütün bütün alu cenabıma muvafık geldi. Herkes babasını, anasını sayıyor, zevcine elinden geldiği kadar hizmet ediyor. Bana da bu muameleler yapılacak değil mi? Bir de her türlü kederime, elemime, zevk ve neşatıma müşterek bir refika kazanacağım. Bu mükafat cümlesine faik değil mi? |
Meğer bunların bir kısmı sahih, bir kısmı yalancı imiş. Ben yine bu cemiyet ortasında bazılarını yalnız başıma istimal edecek, yine yalnız çalışacak, yalnız uğraşacak. Başkalarına hadim olacakmışım. Fakat bu hizmetin meşak ve mihnetini tadil edenler var. Başka bir muhabbeti başka bir sevdayı ateşin türlü türlü hevesat ile mali olan gönlümde yer etti. Ben o hevesleri biraz taharirin edecek olsam onların hücumuyla mesut oluyorum. Onlar beni yaşatıyor, onlar beni çalıştırıyor. Onlar beni uğraştırıyor. Fakat neden sonra anladığım için bedayeten hissettiğim havf çabuk çabuk zail olmadı. Her neyse! Bir gecede söylenilen söze ertesi hafta bir hakikat-i ciddiye tahavvül ederek hazırlanmaya başladık. Hane pürtelaş. Ben pür meserret. Artık bir şey düşünmüyorum. Meserret benim için adeta bir meşguliyet oldu. Aradan bir ay geçer geçmez ben bilcümle merasim i izdivacıyayı ifa edecek dereceye geldim. Bir gün hayatın ikinci devre -i içtimaiyyesine sevine sevine, güle güle girdim. O zaman felsefemin coşkunluğuna dalarak: Şimdi tamamen bir ferd-i medeni oldum. Diyerek kendi kendimi tebrik eyledim. Bu ayin i mukaddes benim hissiyat-ı kalbiyemi değiştirdi. Hayatımın anam gibi bir hami-i zaifi olduğu halde birde refiki müşfiki oldu. İki nazır-ı tahsisatına ayrı. Fakat bizim nokta-i maksudunda ..................... bir şefkat ile beni süzüyor, iki kalp hevesatından başka fakat merkez tesirinde müttefik bir muhabbet ile beni seviyor. İki vücut amalime hizmette yekdiğerinden seviyor. İki vücut amalime hizmette yekdiğerinden mütebaat fakat vicdanıma tealıkında hemen müşterek bir tesiri ile beni kamran ediyor. |
Ben hayat denilen bu saibul ömür yolunda ikinci merhale i iştifale takrib etmiştim. Aradığıma bakmaya vakit yok. Sabavet bir rüya ki zail olmuş. Hatıraları bile gülünç bir takım uza masumaneden ibaret görünüyor. Ric’at mümkün değil. Yatırmak mümkün değil mümkün mü? Mutlaka yürüyeceğim. Bir takım münazır hayat gedaz karşısında bulunacağım. Zamangah-ı sürur kah endişe ile geçti. Bir gün anlamadığım bir süre vakıf oldum. Iztırablı bir gecenin seherinde kızım Rasime dünyaya geldi. Cümlemiz sevindik. O hal, o ana kadar hissettiğim tesirat-ı cihet ve rudandan döndürdü. Tebdil i istikamet ettirdi. Garip bir hisse tebean o6dada yalnız oturuyorum. Henüz hayata gelecek bir vücut-ı natüvanın müjde-i tulu’una intizar ediyorum. Anasının adem-i abade gitmek muhatırası hatırıma bile gelmiyor. O nev zuhur mütehissi bekliyorum. Hane pür sükun herkes benim gibi intizarda buhranlı bir zaman geçiriyoruz. Herkesin benzi uçmuş, dudakları ri’şedar. Zihni perişan gözleri yaşlı, kalbi pür ıztırap. Bir gürültü cümlemizi bayıltacak. Korkudan terk i aşiyan ettirecek derecede masur kalacak. |
Ortalık ağarıyor. Sabahın açık mavi renkli ziya yı hazini sofalara yayılıyor. Pencerelere bulaşıyor. Iztırap cümlemizin uykusunu kaçırmış. Bir kişi doğacak. Beş on kişi kederinden ölecek gibi endişeli güya hayat ile memat birleşiyor. Aşağıda bir sada, koptu. Müjde müjde diyorlar. Ser a pa tüylerim ürperdi. Kalbim hücum-ı mesrenden taşacak bir hale geldi. Zihnimde yer eden hayalat ve tasavvurat-ı müthişenin cümlesi bir tarafa kaçtı. Beynim bir vücudun şekl-i oluşunu hifzetmeye hazırlanmış gibi tenhalaştı. Ne oluyorum? O zaman dışarıya fırladım. Zavallı ana! Bir yatağa yatmış. Baygın bir halde bulunuyor. Küçük, henüz ilk libasını giyiyor. O da tesirat-ı hariciyenin temasından, hayatın mihacime-i evlasından şaşırmış gibi pür sükun duruyor. Daha bir şey bilmiyor. Henüz ciğerleri bu havayı müte’iffenin beş on defa duhulünden acır acımaz bir feryad-ı garip kopardı. Hayatından nişan verdi. O vakit bir manzara-i müessire karşısında bulunuyordum. Bu feryad sofanın duvarlarına aksetmeden azarde ruh bir halde yanan validesinin güş-i himayetine çarpmış. Dünyada şiddet ve tesiri en müthiş acılar arasında ezilen o vücut nim zinde kızının feryadına karşı: “-Aman çocuğum!” diye bir istimdat-ı zebu namede bulundu. Odaya ağlaya ağlaya girerek bu hissi soracak bir hekim zü-fünün arıyormuşum gibi perişan hatıramı toplamaya başladım. Ahmed RASİM |
No.: 9 Sayfa 7 5 Aoüt 1895 - 24 Safer 1313 Hanımlara Ta’lim Kitabet Mukademe Ne demek! Usul-i kitabet kadınlara başka erkeklere başka yolda mı talim edilür? Kitabet kitabettir. Bunun gerek erkeğe, gerek kadına talimi birdir. Tefriki caiz olamaz denilmemelidir. Çünkü her lisanın özü ve esası kadınlardadır. Ana lisanı denildiği bunun içindir. Hangi lisana olur ise olsun o lisanın sahibi olan ............ kadınları, erkeklerinden daha güzel ve düzgün konuşuyorlar. Usan uleması kadınların bu babdaki dahil ve tesirlerini tetkik edip ehemmiyeti fevkalade olduğunu anladıklarından onları (ümmüllisan) telkiine şayan görmüşlerdir. Evet! Çocuk anasının mensup ve mütekellim olduğu lisanı öğrenmektedir, Hem de pek sade ve güteranazade bir halde ihza edebildiği cihetle lisan mader zadenden gayrısını o kadar güzel öğrenmemektedir. Bundan nasi değil midir ki ecnebi bir lisanı gayet mükemmel bir surette tekellüm edenleri tavsif için ona lisanı gibi bilir denir. Binaenaleyh, kadınların talim ve talim-i lisanda erkeklere takdim ve onlardan güzel tekellümleri şayittir. Haydi böyle de olsun, yani ehaz ve tekellümde ve kadın biraz ayrılsın. Ya.............. lisan nevaniye ne diyelim? Nizaket-i mahsusa ve letafet sutiyelerini nasıl inkar edelim? |
Bir kadın hiç bir vakitte erkek gibi dik dik ses çıkarıp konuşmaz; Söylediği söz her neye dair olursa olsun mutlaka kendisine mahsus dikkat ve nezaketi haizdir. Recası her kalbi mütehassis edecek bir şive-i masumanede ve iştikası aciz fatrbes ile mütenasib ve kendilerine amir olan erkeklerin merhametini celb olacak bir tarz hakperes olur. Anni hezeyandır. Nevazişi dilenişindir. Şeker anı latiftir, serzenişi müessir ve zarif hasılı her his ve hale göre tekellüm ve ifadesi erkeğin tekellüm ve ifadesinden başkadır. Şu hale göre kitabeti de başkadır. Fakat bu başkalık mufaf ve mufaf ile, müpteda ve haber gibi kavaid sarfine ait tahriyeye değildir. O gibi kavaid layüteffirdir. Ben kadınlara talim kitabı diye yazdığım bu kitapta o kaideleri de yazacağım. Fakat bir takım edebiyat kitapları gibi türce anlatılır meseleler ve dersler halinde yazamayacağım. Gayet sade bir tarzda yazacağım. Açık açık mütalalar içinde talime çalışacağım. Bu babda esas fikrim ise kitabetin ancak bir ifade-i tahririyeden başka bir şey olmadığını anlatmaktır. Şifahı ifademizin yani konuşmanın tahrire alınması demek olan bu kitabetin tahsilinde hiç bir güçlük yoktur. Şöyle ki sözleri bir kağıda yazacağız. Sonra onların tertip ve tanzimine ibtılar edeceğiz. Cümlelere ayıracağız ki kitabetin bu yolda talimi kolay ve muvaffakiyyet bir tarik olunamaz. |
Hazret Abdulhamid Han Gazi de yer yer açılan mektuplarında mukaddematı ulum ve fünunu tahsil etmiş olan hanımlar şayan-ı fahr olacak adde okuyup yazacağı öğrenmiş bulunduklarından ifşa ve kitabete daire vereceğimiz şu derslerin kendilerince müfit ve nafic bir eser olarak telakki edileceğinden eminiz. Baki devam ve muvaffakiyet. Nazif Serveri 24 Safer Edebiyat Hikaye Bir Validenin Meyusiyyeti Güneş henüz tulua başlamış. İlk ............. ile dağların tepeleri altun gibi yaldızlara müstağrak ettiği bir zamanda bir genç kadın babasının liman ağaçları altındaki tahta konepenin üstüne gelişi güzel uzanmıştı. Derin bir ................ lışdı. Babaları ................ anesini tekrar etmekte ve zan olan hafif bir bir rüzgar için ............................................... raihaları etrafına satmakta idi. Halbuki genç kadın bu nazar ve baştarelerin hiç birine dikkat etmiyor. Muttasil masum güzelleriyle bulutlara bakıyor. Hafif beyaz bulutların üstünde bir şeyi görmek istiyor idi. İki damla göz yaşı göz kapaklarından süzüldü. Ateş gibi har yanakları üzerine parlayacak gibi yuvarlanarak indi, gitti. Öte tarafından hafif bir “Anaben geldim” sada-yı ma’sumanesi işitti. Şedid bir hareket ile arkasına baktı. Henüz üç yaşlarında bulunan bu masum, iri kara gözlerini validesine dikmiş, dudaklarında da melekane bir tebesüm olduğu halde bunların üstünde ayakta duruyor. Validesinin tatlı bir tebessümünü bekliyor idi. Genç kadın bu masuma baktı. Seriyle nazarını başka bir tarafa ithaf etdi. Renkli günü soldu. Mücebba evradene gördü. |
Dört gün makdum bece dehşetin acele teslim işi olduğu cigerparesini sevgili yavrusunu dadısının kucağında tombul beyaz kollarını kendisine uzanmış olduğu halde gördü. Birden yerinden fırladı. Sedid bir hıçkırık boğazına tıkıldı. Kollarını uzattı. Beybeyaz olmuş dudaklarından bir ah ciğer sözü müteakip, kanepenin üstüne düştü. Başını arkaya temayül etti. Gözleri kapandı. Bir dakika sonra gözlerini açtı, doğruldu. Sevgili ciğer paresine bakmak istedi. Heyhat!... O bir haya idi ki zaman gibi geldi geçti. Hep o ağaçlar, o dağlar, o tepeler, o bağçeler, hatta o masumcağızda orada fakat ah öteki.... öteki yok idi... Hafifçe vezan olan nesim-i ruh perver tesiriyle ihtizaz iden limon ağacının bir dalına temas etmekle tefekkürden ikaz etti. Zihnini topladı. Hala validesinin bir tebessümü ile tatlı sözlerini bekleyen sevgili masumu kaptı, dizleri üzerine aldı, hıçkıra hıçkıra ağlayarak: |
Türkiye`de Saat: 06:02 . |
Powered by: vBulletin Version 3.8.1
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
SEO by vBSEO 3.3.2