|
Ana Sayfa | Kayıt ol | Yardım | Ortak Alan | Ajanda | Bugünkü Mesajlar | XML | RSS | |
01-02-2007, 15:41 | #131 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| BÖLÜM X DIŞ TİCARET VE KÜRESEL EKONOMİ POLİTİKALARI Birleşik Devletler doğal ekonomik üstünlükleri, endüstri mekanizmasının savaştan zarar görmemesi ve teknoloji ve imalat tekniklerinde elde ettiği ilerlemeler sayesinde savaş sonrası yıllarının büyük bir kesiminde pek çok ihracat piyasasında egemen oldu. Buna karşın 1970’lerde Birleşik Devletler’in ve diğer ülkelerin ihracattaki rekabet güçleri arasında var olan açık daralmaya başladı. Ayrıca 1970’lerdeki petrol şoklarının, bunu izleyen küresel ekonomik gerilemenin ve doların diğer paralar karşısındaki değer artışının bir araya gelmesi yüzünden ABD ticaret dengesi bozuldu. Amerikalıların yabancı kökenli mal alma hevesi diğer ülkelerde Amerikan mallarına karşı olan talebi sürekli biçimde gölgede bırakınca ABD ticaret açığı 1980’lerde ve 1990’larda giderek büyüdü. Bahis konusu gelişme bir yandan Amerikalıların Avrupalılara ve Japonlara oranla daha çok tüketip daha az tasarrufta bulunma eğiliminde oldukları diğer yandan da Amerikan ekonomisinin anılan dönemde Avrupa’nın ve sıkıntı içindeki Japonya’nın ekonomilerinden çok daha hızlı büyüdüğü gerçeğini yansıtmaktaydı. | ||
|
01-02-2007, 15:42 | #132 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| Ticaret açığının gittikçe artması yüzünden 1980’lerde ve 1990’larda ABD Kongresi’nin ticaretin liberalleştirilmesine yönelik politik desteği azaldı. Anılan yıllar boyunca yasa yapıcılar himayeciliğe ilişkin çeşitli önerileri incelediler. Sözü edilen taleplerin pek çoğu diğer ülkelerin gittikçe etkinleşen rekabeti ile karşı karşıya kalan Amerikan endüstrilerinden kaynaklanıyordu. Kongre ayrıca yabancı ülkelerle ticaretin liberalleştirilmesine yönelik anlaşmalar yapma konusunda başkana serbestlik tanınmasında da gittikçe daha az istekli davranıyordu. Amerikalılar Soğuk Savaş sonrasında söz konusu gelişmelerin yanı sıra insan hakları, terörizm, uyuşturucu kaçakçılığı ve kitlesel imha silahları geliştirilmesi konularında benimsenmiş olan kuralları ihlal ettiğine inandıkları ülkelere karşı pek çok ticaret yaptırımı uygulamaya da başladılar. Serbest ticarette görülen bu gerilemelerle birlikte Birleşik Devletler liberal ticaretin daha yaygınlaştırılmasını başarmak amacıyla girişilen uluslararası görüşmeleri 1990’larda da sürdürdü, Kuzey Amerika Serbest Ticaret Anlaşması’nı (North American Free Trade Agreement - NAFTA) onayladı, Uruguay Turu diye bilinen çok taraflı ticaret görüşmelerini tamamladı, fikri mülkiyetin korunmasına ve finans ve temel telekomünikasyon hizmetleri ticaretine yönelik uluslararası kurallar getiren çok taraflı anlaşmalara katıldı. 1990’ların sonlarına gelindiğinde ABD ticaret politikasının gelecekteki yönü hala belirsizdi. Ülke resmi olarak çok taraflı ticaret görüşmelerinin yeni turlarına katılıp serbest ticarete bağlılığını sürdürdü; Avrupa, Latin Amerika ve Asya’yı ilgilendiren bölgesel serbest ticaret anlaşmaları geliştirmeye çalıştı; çeşitli diğer ülkelerle aralarındaki ikili ticaret anlaşmazlıklarını çözümlemeye çaba gösterdi. Buna karşılık bahis konusu çalışmalara yönelik politik destek belirsiz gibi görünüyordu; fakat bu Birleşik Devletler’in küresel ekonomiden çekilmeye hazırlandığı anlamına gelmiyordu. Özellikle 1990’ların sonlarında Asya’yı sarsan çeşitli mali bunalımlar küresel finans piyasaları arasında gittikçe yoğunlaşan bir karşılıklı bağımlılık olduğunu gösterdi. Bunların benzeri bunalımları çözme ya da önleme yolları bulmaya çalışan Birleşik Devletler ve diğer ülkeler gelecek yıllarda daha yaygın uluslararası eşgüdüm ve işbirliği yapılmasını gerektirecek reform önerileriyle karşılaştılar. | ||
01-02-2007, 15:42 | #133 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| HİMAYEDEN LİBERALLEŞTİRİLMİŞ TİCARETE Birleşik Devletler serbest ticaretin her zaman güçlü bir savunucusu olmadı. Tarihi boyunca bazan güçlü ekonomik himayecilik (yerli endüstrinin korunması için yabancı malların ithalini sınırlamak amacıyla gümrük tarifeleri ve kotalar kullanılması) duyguları da yaşadı. Sözgelimi devlet adamı Alexander Hamilton Amerikan cumhuriyetin kuruluş yıllarında endüstriyel gelişiminin teşvikinde bir yol olarak himayeci gümrük tarifelerine başvurulmasını savundu ve genellikle bu önerisine uyuldu. Amerikan himayeciliği 1930’da ABD gümrük tarifelerini aşırı ölçüde yükselten Smoot-Hawley Yasası’nın kabul edilmesiyle doruğa erişti. Kısa zamanda dış misillemelere yol açan Yasa 1930’larda Birleşik Devletler’i ve dünyadaki pek çok ülkeyi pençesine alan ekonomik bunalıma önemli katkıda bulundu. Amerika’nın ticaret politikasına yaklaşımı 1934’ten beri Smoot-Hawley Yasası’nın yarattığı tatsız deneyimlerin doğrudan bir sonucu olarak ortaya çıktı. Kongre ABD gümrük tarifelerinin düşürülmesi için gerekli temel yasal yetkiyi sağlayan 1934 tarihli Ticaret Anlaşmaları Yasası’nı kabul etti. O sırada Dışişleri Bakanı olan Cordell Hull şu açıklamada bulundu: “Ülkeler birbirleriyle ticaret yapmak için adil fırsata sahip olmadıkça halklarını besleyecek ve onların gönencini sürdürecek düzeyde üretim gerçekleştiremezler. Bu nedenle de Ticaret Anlaşmaları Programını belirleyen ilkeler barış kurumunun vazgeçilmez bir temel taşıdır.” İkinci Dünya Savaşı sonrasında çok sayıda ABD lideri iç istikrarın ve ABD müttefiklerindeki sadakatin sürdürülmesinin ekonomik toparlanmaya bağlı olacağını savundular. ABD yardımları bu toparlanma için önemliydi; ancak bu ülkelerin ekonomik bağımsızlıklarına yeniden kavuşmak ve ekonomik gelişmeyi başarmak için ihracat piyasalarına ve özellikle de büyük ABD piyasaına gereksinimleri vardı. Birleşik Devletler ticaretin liberalleştirilmesini destekledi ve Gümrük Tarifeleri ve Ticaret Genel Andlaşması’nın (GATT) yaratılmasına yardımcı oldu; 1947’de 23 devlet tarafından imzalanmış olan gümrük tarifelerine ve ticarete ilişkin bu uluslararası andlaşmaya 1980'’lerin sonlarına kadar 90 ülke katılmış bulunuyordu. | ||
01-02-2007, 15:42 | #134 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| GATT uluslararası ticarette uygulanacak davranış kuralları getirmesinin yanı sıra birkaç çok taraflı ticaret görüşmesi turuna da destek oldu ve bu görüşmelerin tümüne aktif bir biçimde katılan Birleşik Devletler çok kez önderlik rolü üstlendi. Uruguay’ın Punta del Este kentindeki görüşmelerde başlatıldığı için Uruguay Turu diye bilinen 1990’lardaki süreç sırasında ticaret daha da liberalleştirildi. AMERİKAN TİCARET İLKELERİ VE UYGULAMALARI Birleşik Devletler hukukun üstünlüğü ilkesine bağlı bir açık ticaret sistemine inanmaktadır. Amerikan başkanları İkinci Dünya Savaşı’ndan beri dünya ticaretine katılmanın Amerikalı üreticilerin büyük yabancı piyasalara girme ve tüketicilere de seçebilecekleri daha çeşitli ürünler sağlama fırsatı yaratacağını ileri sürdüler. Amerikalı liderler daha yakın yıllarda yabancı üreticilerden gelen rekabetin çeşitli malların fiyatını da düşüreceğini ve enflasyon baskısını önleyeceğini belirttiler. Amerikalılar serbest ticaretin diğer ülkelere de yaradığını iddia etmekte ve ekonomistler de ticaret sayesinde ülkelerin en etkin biçimde sağladıkları mal ve hizmetleri üretmeye yoğunlaştıklarını ve böylelikle tüm uluslar topluluğunun üretkenlik düzeyinin yükseldiğini uzun süredir ileri sürmektedirler. Amerikalılar, buna ek olarak, ticaretin her ülkede ekonomik büyümeyi, toplumsal istikrarı ve demokrasiyi teşvik etmesinin yanı sıra tüm dünyada gönenci, hukukun üstünlüğünü ve uluslararası ilişkilerde barışı geliştirdiğine inanırlar. | ||
01-02-2007, 15:42 | #135 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| Açık ticaret sistemi ülkelerin birbirlerinin piyasalarına adil koşullarda ve ayırım gözetilmeden erişebilmelerini gerektirir. Bu amacın sağlanabilmesi için Birleşik Devletler çok taraflı ya da iki taraflı anlaşmalar uyarınca ticaret engellerini azaltarak karşılıklılık gösteren ülkelerin ABD piyasalarına girebilmelerine izin vermeye hazır bulunmaktadır. Ticaretin liberalleştirilmesi amacıyla geleneksel olarak ticaretin önünde bulunan gümrük tarifesi engellerinin ve belirli tarife dışı engellerin azaltılmasına odaklanılmışsa da son yıllarda bazı diğer uygulamalar da bunlar arasına alındı. Amerikalılar sözgelimi her ülkenin ticaret yasalarının ve uygulamalarının şeffaf olması, yani herkesin kuralları bilip eşit koşullarda rekabet edebilmesi gerektiğini iddia etmektedirler. Birleşik Devletler ve Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (Organization for Economic Cooperation and Develpoment - OECD) üyeleri 1990’larda yabancı ülke yetkililerinin ticari çıkar elde etmek amacıyla rüşvet almalarının yasalara aykırı olduğunu kabul ederek şeffaflık konusunda yeni bir adım attılar. Birleşik Devletler ayrıca yabancı ülkeleri endüstriyel düzenlemeleri gevşetmeleri, geri kalan düzenlemeleri de şeffaf konuma getirecek önlemleri almaları, yabancı şirketlere karşı ayırımcılık yapmamaları ve uluslararası uygulamalara uymaları konusunda sık sık zorlamaktadır. Amerika’nın bu ilgisi bazı ülkelerin bahis konusu düzenlemeleri ihraç mallarının piyasalarına girişini engelleyecek dolaylı bir araç olarak kullanabilecekleri kuşkusundan kaynaklanmaktadır. Başkan Bill Clinton (1993-2001) yönetimi ABD ticaret politikasına bir boyut daha eklemiştir. Yönetim ülkelerin asgari çalışma ve çevre standardlarına uymalarını istemektedir. Amerikalılar ülkedeki göreli olarak daha yüksek çalışma ve çevre standardlarının ABD kökenli malların maliyetini yükseltebileceğinden ve bu nedenle de yerli endüstrilerine daha gevşek düzenlemeler uygulayan ülkelerin şirketleriyle rekabet edemeyeceklerinden korktukları için kısmen böyle bir tutum içine girmekte, ayrıca, yabancı ülkelerdeki işverenler uluslararası piyasalarda daha etkili bir rekabete girebilmek amacıyla işçilerini istismar eder ya da çevreye zarar verirlerse o ülkelerin serbest ticaretin sağladığı çıkarlardan yararlandırılmayacaklarını da söylemektedirler. | ||
01-02-2007, 15:43 | #136 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| Clinton yönetimi söz konusu konuları 1990’ların başlarında dile getirdi ve Amerika’nın NAFTA’yı onaylamasına karşılık Kanada ve Meksika’nın çevre sorunlarına ve çalışma standardlarına uyacaklarını belirten ek anlaşmalar yapmalarında ısrar etti. Birleşik Devletler Başkan Clinton yönetimi sırasında Uluslararası Çalışma Örgütü ile işbirliği yapıp gelişmekte olan ülkelerin güvenli işyerleri kurmalarına ve temel işçi haklarını güvence almalarına yardımcı oldu ve bu konumdaki çok ülkede çocuk işçiliğinin azaltılmasına yönelik programları finanse etti. Yine de Clinton yönetiminin ticaret anlaşmalarını çevrenin korunmasına ve çalışma standardlarına bağlama çabaları diğer ülkelerde ve hatta Birleşik Devletlerde bile çelişkili bir konu olarak kalmaktadır. Birleşik Devletler ayırımcılık yapmama ilkelerine genelde uymakla birlikte belirli tercihli ticaret düzenlemelerine de taraf olmuştur. Sözgelimi Genelleştirilmiş ABD Tercihler Sistemi yoksulluk çeken ülkelerin Birleşik Devletler’e ihraç ettikleri bazı mallardan gümrük vergisi almayarak bu ülkelerin ekonomik kalkınmalarını teşvik etmeyi amaçlamaktadır; belirli bir mal üreticisinin ABD piyasalarında rekabet için yardıma gereksinimi kalmayınca söz konusu tercih de ortadan kalkmaktadır. Bir başka tercihli ticaret programı olan Antiller Havzası Girişimi ekonomik bir çabalama içinde olan ve Birleşik Devletler için politik açıdan önem taşıdığı düşünülen bölgeye ekonomik destek sağlamak amacıyla yaratılmıştır; program Antillerden Birleşik Devletler’e dokumalar, belirli deri ürünleri, şeker ve petrol ürünleri dışında yapılacak tüm ihracattan gümrük vergisi alınmamasını öngörmektedir. | ||
01-02-2007, 15:43 | #137 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| Birleşik Devletler politik amaçlarla serbest ticareti teşvik etmeye yönelik genel politikasından zaman zaman ayrılmakta ve insan haklarını ihlal ettiğine, terörizmi desteklediğine, uyuşturucu kaçakçılığına göz yumduğuna ya da uluslararası barış karşısında bir tehdit oluşturduğuna inanılan ülkelere yapılan ihracatı sınırlamaktadır. Sözü edilen ticaret yasakları uygulanan ülkeler arasında Küba, İran, Irak, Libya, Kuzey Kore, Sudan, Suriye ve Birmanya bulunmaktadır. Ayrıca Kongre her yıl Çin’le “normal ticari ilişkiler” sürdürülüp sürdürülmeyeceğine karar vermekle yükümlüdür ve bu karar ticaret politikası kadar en azından Amerikalıların bu ülkenin insan hakları konusundaki uygulamalarına nasıl baktıklarına da bağlı olmaktadır. Birleşik Devletler’in politik amaçlarla ticaret yaptırımları uygulaması yeni bir olgu değildir. Amerikalılar 200 yılı aşkın bir süre önce yaşanmış olan Amerikan Devrimi günlerinden beri yaptırımlara ve ihracat kontrollerine başvurmaktadırlar. Yine de Kongre ve federal kuruluşlar dış politika amaçlarına erişmekte ticaret politikasının etkili bir araç olup olmadığını hala yoğun bir biçimde tartışmaktadırlar. ÇOK TARAFLILIK, BÖLGECİLİK VE İKİ TARAFLILIK Birleşik Devletler’in ticaret alanında geleneksel olarak izlediği diğer ilke ise çok taraflılıktır. Bahis konusu ilke yıllar boyunca ABD’nin birbirini izleyen uluslararası ticaret görüşmeleri turlarına katılmasının ve onlarda önderlik yapmasının temelini oluşturdu. Kennedy Turu denilen çok taraflı ticaret görüşmelerine katılma yetkisi veren 1962 tarihli Ticaretin Genişletilmesi Yasası uluslararası ticaretin yüzde 80’ini temsil eden 53 ülkenin gümrük tarifelerini ortalama yüzde 35 düşürmeyi kabul etmeleri sonucunu doğurdu. 1979’da Tokyo Turu’nda da bir başarı sağlandı ve Birleşik Devletler ve yaklaşık 100 diğer ülke gümrük tarifelerinin daha da düşürülmesine ve kotalar ve lisans uygulaması gibi gümrük tarifesi dışı önlemlerin azaltılmasına karar verdiler. Daha yeni bir uluslararası ticaret görüşmeleri dizisi olan Uruguay Turu’na Eylül 1986’da başlandı ve yaklaşık 10 sonra da endüstri mallarına uygulanan tarifelerin ve tarife dışı engellemelerin azaltılması, bazı tarımsal destek alımlarının ve tarifelerin kısılması ve fikri mülkiyet için yeni korunma önlemleri alınması karara bağlandı. Uruguay Turu’nun belki de en önemli özelliği uluslararası ticaret anlaşmazlıklarının çözümünde bağlayıcı bir mekanizma olan Dünya Ticaret Örgütü’nün (DTÖ) yaratılmasına yol açmasıydı. Birleşik Devletler adil olmayan ticaret uygulamalarına ilişkin olarak 1998 yılı sonuna kadar DTÖ’ye 42 kez başvurdu ve diğer bazı ülkeler de aralarında Birleşik Devletler’in de bulunduğu başka ülkelerden şikayetçi oldular. | ||
01-02-2007, 15:43 | #138 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| Birleşik Devletler çok taraflılık ilkelerine olan bağlılığına karşın geçtiğimiz yıllarda kısmen dar çerçeveli sözleşmelere ilişkin görüşmeler daha kolay yürüdüğü ve çok kez daha büyük bağlantılara yol açtığı için bölgesel ve iki taraflı ticaret anlaşmaları da yaptı. Birleşik Devletler’in imzaladığı ilk serbest ticaret anlaşması 1985’te yürürlüğe giren ABD-İsrail Serbest Ticaret Bölgesi Anlaşması ve ikincisi de 1989’da yürürlüğe giren ABD-Kanada Serbest Ticaret Anlaşmasıdır. Söz konusu ikinci anlaşma Birleşik Devletler, Kanada ve Meksika’yı bir araya getiren 1993 tarihli Kuzey Amerika Serbest Ticaret Anlaşması olup aralarında aşağı yukarı 8,5 trilyon dolar değerinde mal ve hizmet üreten yaklaşık 400 milyon kişiyi kapsamaktadır. Coğrafi yakınlık Birleşik Devletler, Kanada ve Meksika arasında canlı bir ticaret doğmasını teşvik etti. Amerikan mallarına Meksika’nın uyguladığı ortalama gümrük tarifesi oranı NAFTA sayesinde yüzde 10’dan yüzde 1,68’e ve Meksika mallarına uygulanan ortalama ABD gümrük tarifesi oranı da yüzde 4’ten yüzde 0,46’ya düştü. Anlaşmanın Amerika açısından taşıdığı özel önem ABD’li patent, telif hakkı, ticaret markası ve ticaret sırrı sahipleri için belirli güvenceler getirmesiydi; Amerikalılar son yıllarda bilgisayar yazılımlarından ve sinema filmlerinden ilaçlara ve kimyasal maddelere kadar yayılan ABD ürünlerinin karşılaştığı korsanlık ve sahtecilik uygulamalarından gittikçe daha büyüyen bir endişe duymaya başladılar. YÜRÜRLÜKTEKİ ABD TİCARET GÜNDEMİ Elde edilen belirli başarılara karşın dünya ticaretini liberalleştirme çabaları günümüzde de çok büyük engellerle karşı karşıyadır. Özellikle Amerikalı üreticilerin büyük bir rekabet gücüne sahip oldukları hizmet ve tarım sektörlerindeki ticaret engelleri yüksek kalmaktadır. Uruguay Turu sırasında belirli hizmet ticaretine ilişkin sorunlar ele alındıysa da hizmet sektörünün yaklaşık 20 kesimini ilgilendiren ticaret engellerinin görüşülmesi ilerde yapılacak toplantılara bırakıldı. Bu arada bilim ve teknolojideki hızlı değişmeler ticarette yeni sorunlar yaratmaktadır. Sözgelimi Amerikalı tarımsal ürün ihracatçıları Birleşik Devletler’de giderek yaygınlaşan genetik olarak değiştirilmiş organizma kullanımını yasaklayan Avrupa kuralları karşısında gittikçe daha büyüyen bir düş kırıklığı yaşamaktadırlar. | ||
01-02-2007, 15:43 | #139 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| Elektronik ticaretin ortaya çıkışı da bir takım yeni ticaret sorunlarına neden olmaktadır. Dünya Ticaret Örgütü bakanları 1998’de ülkelerin gümrük vergisi uygulayarak elektronik yayınlara müdahale etmemeleri gerektiği yolunda bir açıklama yapmalarına karşın pek çok sorun henüz çözümlenememiştir. Birleşik Devletler İnternet’in gümrük tarifeleri dışında bırakılmış bir alan olmasını, dünya çevresinde rekabetçi telekomünikasyon piyasaları oluşturulmasını ve dijital ürünlerde fikri mülkiyeti koruyucu küresel önlemler alınmasını istemektedir. 1999 sonlarında Washington eyaletinin Seattle kentinde yapılan toplantıya katılan delegeler Başkan Clinton’un dünya ticaretine ilişkin yeni bir tur görüşme yapılması önerisi üzerinde anlaşamayınca Başkan’ın bu yoldaki umudu kırıldı. Birleşik Devletler yine de Dünya Ticaret Örgütü çalışmalarını daha şeffaflaştırarak kuruluşu güçlendirecek yeni bir uluslararası anlaşma yapılacağını ummaktadır. Amerikan hükümeti ayrıca tarımsal ürünleri etkileyen ticaret engellemelerinin azaltılması konusunda yeni görüşmeler yapılmasını istemektedir; Birleşik Devletler günümüzde ülkedeki tarım arazisinin her üç hektarından birinden aldığı ürünü ihraç etmektedir. Amerika’nın bunlara ek olarak hizmetlerde daha liberal bir ticarete gidilmesini, fikri mülkiyetin korunması için daha güçlü önlemler alınmasını, endüstri ürünlerine uygulanan tarifelerin ve tarife dışı engellerin azaltılmasına yönelik bir tur daha yapılmasını ve uluslararası çerçevede benimsenmiş çalışma standardlarının geliştirilmesini amaçlamaktadır. Yeni bir tur çok taraflı ticaret görüşmesi yapılacağını uman Birleşik Devletler bir yandan da yeni bölgesel ticaret anlaşmaları yapmaya çalışmaktadır. Gündemin başında Küba dışında kalan Batı Yarı Küresi’nin tümünü temelde bir serbest ticaret bölgesi konumuna getirecek olan bir Amerikalar Serbest Ticaret Anlaşması’nın gerçekleştirilmesi yer almaktadır; böyle bir anlaşma imzalanmasına yönelik görüşmeler 1994’te başlamış olup 2005 yılına kadar sonuçlandırılması amaçlanmaktadır. Birleşik Devletler ayrıca Asya-Pasifik Ekonomik İşbirliği kuruluşunu kullanarak Asya ülkeleriyle de ticaretin liberalleştirilmesini amaçlayan görüşmeler başlatmaya çalışmaktadır; kurucu üyeler 1990’ların sonlarında bilişim teknolojisi konusunda bir anlaşma imzalamışlardır. | ||
01-02-2007, 15:43 | #140 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| Amerikalılar bunlardan ayrı olarak Atlantik Aşırı Ekonomik İşbirliği çerçevesinde ABD-Avrupa ticaret sorunlarını da tartışmaktadır. Birleşik Devletler Afrika ile olan ticaretini arttıracağını da ummaktadır. Ekonomik Büyüme İçin Ortaklık ve Afrika İçin Fırsat adı verilen ve 1997’de başlatılan bir programla Sahra Güneyi’nden gelecek ithalata ABD piyasalarına giriş kolaylığı gösterilmesi, Afrika’da özel sektörün gelişmesi için ABD desteği sağlanması, Afrika içinde bölgesel ekonomik birleşmenin desteklenmesi ve her yıl yapılacak bir ABD-Afrika forumunda ticaret konusunda hükümetten hükümete diyalogun kurumsallaştırılması amaçlanmaktadır. Birleşik Devletler bunların yanı sıra belirli ülkelerle bireysel ticaret sorunlarını çözümlemeye de çalışmaktadır. Japonya ile ticaret ilişkileri 1970’lerden beri sorunluydu ve ABD’den yapılan tarımsal mallar, otomobil ve otomobil yedek parçaları gibi çeşitli ithalata uygulanan ticaret engelleri konusundaki endişeler 1990’ların sonlarında da sürmekteydi. Amerikalılar Japonya’nın Birleşik Devletler’e piyasa fiyatının altında çelik ihraç ettiğinden (damping diye bilinen uygulama) de yakınıyor ve Amerikan hükümeti ekonomisinin telekomünikasyon, konut yapımı, finans hizmetleri, tıp gereçleri ve ilaçlar gibi alanlarındaki düzenlemeleri gevşetmesi amacıyla Japonya üzerinde baskı uygulamayı sürdürüyordu. Amerikalılar ayrıca Kanada, Meksika ve Çin gibi diğer ülkelerle de belirli ticaret düzenlemeleri izliyorlardı. 1990’larda ABD’nin Çin karşısındaki ticaret açığı Japonya ile olanı bile aşacak düzeye geldi. Amerika açısından Çin girilmesi çok güç muazzam bir olası ihracat piyasasıdır. Kasım 1999’da iki ülke Çin’i resmen DTÖ içine alacak bir ticaret anlaşması imzaladılar. Amerikalı yetkililerin görüşüne göre bu anlaşma daha yakın ticaret ilişkileri yönünde atılan büyük bir adımdı. Görüşülmesi 13 yıl süren anlaşmanın bir parçası olarak Çin bir dizi piyasa-açma ve reform önlemleri almayı kabul ediyor ve sözgelimi ABD şirketlerinin Çin’de otomobil alımlarını finanse etmelerine, Çin telekomünikasyon şirketlerinde yüzde 50'’e kadar pay sahibi olmalarına ve sigorta poliçesi satmalarına izin verme vaadinde bulunuyordu. Çin ayrıca tarımsal gümrük tarifelerini indirmeyi, devletin ihracat desteklerine son vermek için harekete geçmeyi ve bilgisayar yazılımları ve sinema filmleri gibi alanlarda fikri mülkiyet korsanlığını engelleyecek önlemler almayı da kabulleniyordu. | ||
Bu konuyu arkadaşlarınızla paylaşın |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
| |