![]() |
Uluslararası Pazarlama 1. ULUSLARARASI PAZARLAMA Tanımlamaların dayandığı temel ve içerik yönünden ortak görüşler mevcuttur: Uluslar arası pazarlama, “ulusal sınırları aşan, Pazar konusunda bilgi edinme, yapın geliştirme, fiyatlandırma, dağıtım ve geliştirme etkinliklerinin bir veya daha çoğunun uygulanması” olarak tanımlanmaktadır. Hess ve Cateora, uluslar arası pazarlamayı “bir firmanın mal ve hizmetlerinin birden çok ülkedeki tüketiciye veya kullananlara akışını yöneten işletmecilik etkinliklerinin uygulanması” şeklinde tanımlamaktadır. Kramer’e göre ise, “uluslar arası pazarlama tek bir temel nedenle ulusal pazarlamadan ayrılmaktadır; uluslar arası pazarlama diğer ülkelerdeki bireyler, firmalar, organizasyonlar ve/veya yönetim bölümleriyle yapılan ticareti kapsamaktadır.” 1.1. Uluslar arası ve Ulusal pazarlama Ayrımı Ulusal pazarlama ile uluslar arası pazarlama arasındaki temel ayrım, uluslararası pazarlamanın diğer ülkelerdeki bireyler, firmalar ve kamu kuruluşları ile işletmecilik etkinliklerini içermesidir. Pazarlama ile ulusal pazarlama arasındaki ayrımlardan biri bir firmanın pazarlama programının niteliğini saptayan parametrelerin, firmanın girdiği her dış Pazar için ayrımlı olmalıdır. Bu ayrımın nitelikleri arasında, isteğin niteliği, rekabet ve dağıtım yapısı belirtilebilir. Bu ayrımların pratik sonucu şudur; bir yöneticinin “uluslar arası” pazarlama yöneticisi olarak, her bir özgül dış ülkedeki özgül/spesifik pazarlama için gerekli rekabetten daha geniş bir rekabet ve ulusal pazarlama yöneticisi tarafından istenilenden daha açık bir şekilde ayrımlı bir rekabeti kazanmak gereksinmesidir. Diğer bir deyişle, uluslar arası pazarlama yöneticisi, uluslar arası pazarlama (ulusal sınırları aşan pazarlama) ile olduğu kadar, çokuluslu pazarlama ile de bağlanmıştır. Uluslar arası pazarlama, yalnızca bir ülkeden diğer bir ülkeye yapılan ve genellikle dışsatım olarak tanımlanan etkinlikten daha kapsamlı ve boyutludur. Ulusal pazarlama bir yönden ulusal pazarlamayı bütünlemekle beraber, uluslar arası ticaretteki sürekli, dinamik ve karmaşık gelişmeler nedeniyle giderek daha bağımsız bir niteliği zorunlu olarak kazanacağından atılımcı, girişken ve Pazar olanaklarından en üst düzeyde yararlanma olanağını veren bir pazarlama yönetimini gerektirmektedir. |
1.2. Uluslar arası Ticaret ve Uluslar arası Pazarlama Ayrımı Uluslar arası ticaret değişik pazarlama işlevlerini kapsamaktadır. Fakat bu tür ticaretin büyük bir bölümü, uluslar arası pazarlama yönetimini kapsam dışında tutmaktadır. Pazarlama yönetimi deyimi ile bir firmanın uluslar arası bir pazarlama programı yönetimi belirtilmekte, buna karşılık dünya ticareti deyimi ile daha çok, az bir oranda veya hiçbir şekilde aktif pazarlama yönetiminin uygulanmadığı, satın alma ve satış etkinliklerinin yer aldığı ve malların daha çok değişimi belirtilmektedir. İki terim arasındaki diğer bir ayrım da uluslar arası pazarlamanın/malların akışı olmaksızın da belirli bir yeri olmasıdır. Örneğin, ABD ve Batı Avrupa firmalarının dış ülkelerdeki bağlı firmaları tüm satışlarını, ulusal bir Pazar içerisinde ve uluslararası ticaret istatistiklerine girmeden yapabilirken, bu bağlı firmaların çeşitli pazarlama işlevlerini, örneğin, pazarlama planlaması, yapın geliştirme uluslararası nitelikte uygulayabilmektedir. 2. ULUSLAR ARASI PAZARLAMANIN ÖNEMİ VE DIŞA AÇILMA DÜŞÜNCESİNDE OLAN İŞLETMELERİN DİKKATE ALMASI GEREKEN FAKTÖRLER İnsanlar yeryüzünde var olduklarından beri, yaşamlarını sürdürebilmek için bir yandan doğa ile mücadele ederek ihtiyaçlarını gidermeye çalışırlarken, diğer yandan da kendi güçlerinin yetmediği veya bulundukları bölgeden sağlayamadıktan ihtiyaçlarını, bunları temin edebilen insanlardan, mal değişimi (takas) yoluyla tatmin etmeye çalışmışlardır. Bu süreç, insanlığın evrimi ile, gelişerek çeşitli şekillerde devam etmiştir. Uluslar, önceleri kendi komşuları ile bir takım mal ve hizmet alış verişinde bulunurlarken, gerek Üretim teknolojilerinde ve gerekse telekomünikasyon ve ulaşım alanlarındaki hızlı gelişmeler sonucu, sınırlarının çok ötesindeki uluslarla bile ticari işlere girebilmişlerdir. Böylelikle, ticaretin uluslararası boyutlara ulaşması sonucu, uluslararası pazarlar doğmuştur. Buna bağlı olarak da uluslararası pazarlama büyük önem kazanmıştır. Tanımlarda ortak özellik, insan arzu ve ihtiyaçlarını tatmin çabalan üzerinde durulmasıdır. Buradan hareketle, konuyu işletmeler açısından ele aldığımızda, amacın hedef pazardaki tüketici veya müşterilerin arzu ve ihtiyaçlarını tatmin yoluyla satış ve kâr olduğunu söyleyebiliriz. İşletmeler, içinde bulunduktan ülke ve bu ülkede bulunan hedef pazardaki çeşitli olumsuz etkenler veya dış pazardaki cezbedici olaylar nedeniyle, ya atıl kapasitelerini kullanarak sağladıkları üretim artışı ya da dış pazarlara yönelik üretim yapmak üzere yeni yatırımlara gire bilmektedir. Ancak, o niyette olan işletmeler, işe başlamadan evvel, hedef dış pazarları çok yönlü olarak analiz etmek durumundadırlar. Aksi halde başarısızlık, kaçınılmazdır. |
Özellikle, gelişmiş ülkelerdeki büyük işletmeler, cirolarının ve kârlarının büyük bölümünü ülke dışındaki üretimlerinden ve pazarlama faaliyetlerinden elde etmektedirler. Gerek iç pazarda ve gerekse dış pazarlarda faaliyet gösteren işletmeler, rakiplerine nazaran çok daha fazla avantaj sağlayabilirler. Bu avantajları, dolayısiyle işletmeleri, dış pazarlara yönelten başlıca etkenleri aşağıdaki gibi sıralayabiliriz: 1- İç pazardaki talebin azalması Ülkede çıkabilecek ekonomik durgunluk, mevsim değişikliği nedeniyle ortaya çıkan talep yetersizliği, ülke nüfusundaki gerileme veya yetersiz artış gibi talebi menfi olarak etkileyen nedenlerden dolayı, iç pazarda ortaya çıkan talep yetersizliğinden etkilenmemek için, dış pazarlar kurtarıcı olabilir. 2- Çeşitli nedenlerden, işletmede atıl kapasite var ise, üretim arttırılarak, ihracat yoluyla, satış ve kâr arttırılabilir. Böylelikle, kapasite kullanımının artması sonucu, birim maliyetler-düşeceğinden, birim, dolayısiyle toplam kârlılıkta artı; sağlanabilir . 3- İç pazardaki rekabetten kurtularak, riski azaltmak, iç pazardaki yoğun rekabet, işletmelerin kârlılığını ve pazar payını menfi yönde etkiler. Böyle durumlarda işletmeler, yoğun rekabete maruz kalan mamullerini dış pazarlara satmak suretiyle, rekabetten kurtularak, risklerini azaltabilirler. 4- İç pazarlarda ömrünü tamamlamak üzere olan mamullerin ömrünü uzatmak. Tıpkı insanlarda olduğu gibi, mamullerin de belli bir ömrü bulunmaktadır (4). Pazara sunulan bir mamul önce pazara giriş dönemi, sonra sırasıyla büyüme, olgunluk dönemi ve nihayet satışların düşmeye başlamasıyla, işletmenin mamulü pazardan çekmesiyle, sonuçlanan bir çeşit "mamul ölümü" evrelerinden geçmektedir, işte böyle bir mamul, dış pazarlara satılarak, ömrü uzatılabilir. |
5- Dış pazarlardaki vergi ve diğer teşvik avantajlarından yararlanmak.Özellikle gelişmekte olan ve geri kalmış Ülkeler yabancı-sermayeyi ülkelerine çekerek, kalkınmalarını hızlandırmak amacıyla, dış yatırımcıları, yatırım yaptıkları taktirde, vergi ve diğer teşvik araçlarıyla özendirmeklerdirler. 6- Ülkemizde olduğu gibi, bazı ülkeler döviz girdisi sağlamak amacıyla, dış satımcılara vergi iadesi, ihracatı teşvik kredisi, vergi istisnası gümrüksüz üretim faktörleri ithalatı ve benzeri teşvik imkânlarından faydalanmak. 7- Dış pazarlarda, güçlü rakiplerin mamulleriyle rekabeti öğrenerek, iç pazarlarda da güçlü hale gelme. Dış pazarlarda, çeşitli ülkelere mensup işletmelerin mamulleri rekabet halinde bulunmaktadır. Aynı pazara girmek isteyen işletmeler, rekabette güçlü rakiplerle yarışabilmek için, pazarlama araçlarını en etkin biçimde kullanmayı öğrenmek zorundadır. Böylelikle dış pazarlarda deneyim kazanan işletmeler, iç pazardaki rakiplerine göre daha avantajlı duruma gelebilirler. 8- işletmenin politik etkinliğini arttırmak .Dış pazarlara açılarak, ihracat yapan ve / veya dış ülkelerde yatırım ve üretim yapan işletmeler, diğer işletmelere göre, politik olarak daha etkin duruma gelebilmektedirler. Şüphesiz ki, yukarıda sıralanan, etkenler daha da arttırılabilir. Etken veya etkenler ne olursa olsun, dışa açılmayı hedefleyen işletmelerin, her şeyden önce uluslararası ticaret sistemini öğrenmeleri gerekmektedir . |
Ülkeler, sanayilerini korumak amacıyla, gümrük tarifeleri, kotalar ve benzeri yollarla dışarıdan gelecek mallara çeşitli kısıtlamalar getirebildiği gibi, bazı durumlarda, tamamen yasaklama anlamına gelen ambargo dahi koyabilmektedir. Ayrıca ithal mallarına getirilen çeşitli standartlar da-koruyucu kalkan-olarak kullanılmaktadır. Öte yandan bazı ülkeler, aralarındaki ticareti kolaylaştırmak amacıyla, ticaret ve tarife anlaşmaları (Örnek: GATT anlaşması) veya ekonomik topluluk anlaşmaları (Örnek: AT) yaparak, toplu halde ekonomik bir güç oluşturmaktadırlar. Dışa açılacak işletmeler, hedefledikleri pazar ülkesinin hangi ticaret sistemini uyguladığını iyi analiz etmek durumundadırlar. Aksi halde, önlerine aşılması çok zor engellerin çıkması kaçınılmazdır. Yukarıda bahsedilen analizlerin yapılması gereği yanında, hedef pazar ülkesinin ekonomik, kültürel, politik, hukuki, kambiyo sistemi, politik istikrar ve bürokrasi gibi dış satımcıyı yakından etkileyebilecek faktörlerin incelenmesi gerekmekledir. Bu faktörleri kısaca aşağıdaki gibi analiz edebiliriz. 2.1. Ekonomik Faktörler Dış satımcının girmeyi düşündüğü pazarın bulunduğu ülkenin ekonomik yapısı ve bu ülkedeki gelir dağılımı dış satımcıları o ülkeye hangi mallan ihraç edebilecekleri hakkında önemli bilgiler vermekledir. Dış pazarın bulunduğu ülkenin geri kalmış, gelişmekle olan veya gelişmiş olması, o ülkedeki yabancı mallara olan talebi farklı şekillerde yönlendirebilmekledir. Bu nedenle, hedef ülkenin ekonomik yapısının iyi analiz edilerek, pazarlama stratejilerinin ona göre yapılmasında fayda bulunmakladır. Keza hedef pazarın bulunduğu ülkedeki gelir dağılımı da ihracatçının, hangi gelir gurubunu potansiyel tüketici olarak seçebileceği hakkında önemli bilgiler vermekledir. |
2.2. Kültürel Faktörler Bilindiği üzere, her ülke kendine has birtakım örf, âdet, inanç ve benzeri özelliklere sahiptir. Bu nedenle, dış "satımcıların hedef pazardaki tüketicilerin kültürel yapılarını iyi analiz ederek, pazarlama programlarını ona göre yapmaları gerekmektedir. 2.3. Politik, Hukuki ve Bürokrasi Faktörleri Bazı ülkeler, yabancı mallara ve müteşebbislere karşı açık bir politika izlerken, bazı ülkelerde tam tersi bir politika izleyebilmekledir. Keza, hedef ülkenin yönelim biçimi ve politik yapısı da dış satımcı ve yatırımcılar için risk derecesini belirlemekledir, iktidarların sık sık el değiştirdiği ve her iktidarın yeni ekonomik sistemler koyduğu ülkelerde, her an ortaya çıkabilecek olumsuz faktörler, dikkate alınmalıdır. Dikkate alınması gereken diğer bir faktör de devlet bürokrasisidir. Ülkemizde de okluğu gibi, bitmek tükenmek bilmeyen kırtasiye işlemleri, dış satımcıları bezdirmektedir.Bu nedenle, zaman ve maliyet hesaplan yapılırken, bürokrasi de dikkate alınmalıdır. Kambiyo Sistemi: Gerek dış satımcılar ve gerekse yabancı ülkelerde yatırım yapmayı planlayan işletmeler, hedef ülkenin kambiyo rejimini çok iyi etüd etmelidirler. Sözgelimi ihraç edilen malların bedeli uluslararası kabul görmüş para birimleri (USS., DM., Sfr., Sterling gibi) ile tahsil edilemiyor, yabancı ülkede yatırım yapmış olan bir işletme yıllık kâr payını kendi ülkesine transfer edemiyor veya benzeri kambiyo kısıtlamaları ile karşı karşıya kalıyorsa, böyle bir ülkenin pazarına girmek, çok riskli olabilir. |
Dış pazarlara girmeye karar veren işletmelerin öncelikle, uluslararası pazarlama amaç politikalarını belirlemesi gerekmektedir . Bahsi geçen amaç ve politikalar; hangi ekonomik sisteme sahip olan ülkeler hedef alınacak? (Gelişmemiş, gelişmekte olan ve gelişmiş gibi) bir ülkeye mi? yoksa birden fazla ülkeye mi? girilecek ve dış satımların, işletmenin toplam satışları içerisindeki yeri ne olacak? diğer bir deyişle, dış salimin hacmi ne olacak? gibi stratejik soruların, rasyonel cevaplan bulunarak, belirlenmelidir. Yukarıda bahsetmiş olduğumuz faktörlerin dikkatle incelenmesi sonucu işletmeler, dış pazarlara satış veya yatırım yapmaya karar verdikleri taktirde, bu defa hedef ülkedeki hangi pazara gireceklerine karar vermek durumundadırlar. Bunu yaparken, hedef pazarın mevcut durumu, mevcut rakipler ve pazar paylan, pazarın gelecekteki potansiyel; ve muhtemel satış hacmi dikkate alınmalıdır. Şayet, yatırım ve üretim söz konusu ise, tüm mali faktörleri içine alan ciddi bir fizibilite hazırlanmasında fayda bulunmaktadır. Yabancı ülkedeki hedef pazar belirlendikten sonra, dış satım planlanan mamullerin pazardaki tüketiciye ulaştırılması aşağıdaki sekilerde olabilmektedir. a. İhracat: işletmeler, ellerinde bulunan fazla mallarını satarak arızi veya plânlı ve sürekli olarak hedef pazara mal satabilir, tik defa ihracat yapanlar riski azaltmak amacıyla, hedef yabancı ülkede bulunan pazarlama kuruluşlarıyla çalışmayı tercih etmektedirler. Belli bir tecrübeden sonra, biraz daha riskli ve yüksek maliyetli olmakla beraber, daha etkin bir sistem olan, hedef pazara doğrudan yapılan ihracat, tercih edilmektedir. Bunun için ise, ihracat servisi veya bölümü kurularak ihracat gerçekleştirilmekledir. Ayrıca, ihracatın hacmine göre, yabancı ülkede şube veya acente açarak, ihracat formalitelerini kolaylaştırmakta ve ihraç mallarını alıcılara teslim etmekledirler. Ayrıca, şube veya acente elemanları vasıtasıyla hedef pazardaki olaylar hakkında sürekli olarak haberdar olmaktadırlar. |
b. Yabancı -ülkede bulunan bir işletme ile ortaklık kurmak, Hedef pazara ihracat yoluyla girerek deneyim kazanan işletmeler daha sonra, geniş bir uygulama alanı bulan ve joint venturc olarak bilinen, yabancı ülkedeki bir işletme ile işbirliğine girmektedirler. Bahsi geçen işbirliği lisans ve patent anlaşmaları, mamullerin yabancı işletmenin tesislerinde üretilmesi için anlaşmalar veya yabancı işletme ile ortak yatırım şekillerinde olabilmekledir. c. Yabancı ülkede yatırım Şayet yabancı ülkedeki işçilik, hammadde ve benzeri yatırım faktörleri ucuz ve bol pazar uzun vadeli gelecek vaad ediyor ise, işletme, hedef pazarın bulunduğu ülkede üretim yapmak üzere yatırıma karar verebilir. Tabiatıyla, buraya kadar anlatmaya çalıştığımız tüm faktörlerin ayrıntılı biçimde analiz edilmesi ve ondan sonra karar verilmesi gerekmektedir. Bundan sonraki aşamada ise, hedef pazardaki tüketici arzu ve ihtiyaçlarını tatmin edebilecek mal, fiyat, tutundurma ve dağılımdan oluşan "pazarlama karması"nın geliştirilmesidir. Son olarak değinmek islediğimiz konu, dış pazarlara mal ve hizmet satmak düşüncesinde olan işletmelerin sahip olması gereken organizasyon yapısıdır. Dış pazarlara ihracat yoluyla giren işletmeler, öncelikle bir ihracat departmanı kurmaktadır. Bu departman, ihracat müdürü ve elemanları tarafından yönetilmektedir. İhracatın giderek hız kazanması veya çok sayıda yabancı pazara girilmesiyle, ihracat departmanı artık yeterli olamamaktadır. Bu durumda, genel müdür yardımcısı veya başkan yardımcısı unvanlı bir üst düzey yöneticisinin yetki ve sorumluluğunda, uluslararası bölüm veya dış ticaret bölümü kurulmakladır. Bu bölüm de kendi içerisinde, bölge bazında, mamul veya mamul gurupları bazında veya işletmenin amaç ve hedeflerine uygun biçimde departmanlara ayrılarak, etkin bir pazarlama organizasyonu sağlanabilmektedir. Daha ileriki aşamalarda ise, işletmeler, dış pazarlardaki etkinliklerini arttırabilmek ve başlıca dünya pazarlarından pay alabilmek için, çok uluslu organizasyonlara girmekledirler. |
Hangi tip pazarlama organizasyonu olursa olsun, işletmelerin, finans, muhasebe, hukuk, personel ve diğer işletme fonksiyonlarının sürekli olarak pazarlama faaliyetlerini destekleyici yönde olması gerekmektedir. Ayrıca, istihdam edilecek personelin, pazarlamayı iyi bilen elemanlardan seçilmesi gerektiği unutulmamalıdır. Sonuç olarak, dışsatımcılığın kolay bir iş olmadığını, atılacak her adımın pazarlama kavramı içerisinde ele alınarak çok iyi planlanması gerekliğini, aksi halde dışsatımcılığın hasbelkader bir-iki defadan ileriye gidemeyeceğini belirtmek isliyoruz. Uluslararası ticaret insanlık tarihinde önemli bir yer tutmuş faaliyetlerden birisidir. İlk çağlarda Mezopotamya'da üretilen ürünlerin Anadolu'ya ve yakın çevresine pazarlandığını görmekteyiz. Diğer yönden. Latin Havzasında üretilen ekonomik değerlerin de Kral Yolu ile Anadolu'ya, Önasya'ya ve Ortadoğu'ya aktarıldığı bir gerçektir. Ayrıca İpek Yolu ile de Çin'in ve-Uzakdoğu ürünleri Ortadoğu, Önasya ve Avrupa içlerine kadar getirilmiştir. Yüzlerce yıllık geçmişe sahip uluslararası ticaretin ekonomik boyutu, ilk defa ciddi olarak Adam Smith tarafından "Mutlak Üstünlükler" teorisiyle ortaya konulmuştur. Uluslararası ticaretin taraf ülkeler açısından karşılıklı olarak refahı artırdığı bu teoride ortaya konulmuştur. Adam Smith'in bu teorisi üzerine Ricardo "Mukayeseli Üstünlükler" teorisini geliştirerek, bir anlamda uluslararası ticarete taraf ülkeler için stratejik yön vermiştir. |
Buhar gücünün sanayiye uyarlanması ve sonraki bilimsel ve teknik gelişmeler üretimi sorun olmaktan çıkarmıştır. Bu nedenle hammadde kaynaklarına ve pazarlara yoğunlaşıldığını görmekteyiz. Hammadde kaynakları ve Pazar arayışları dünyamızı l. ve II. Dünya savaşlarına iterken, son yıllarını yaşadığımız yirminci yüzyıl da bütünüyle uluslararası ticaret açısından farklı bir niteliğe kavuşmuştur. Artık ikili olan uluslararası ticaret hızla çoklu bir özelliğe sahip olmaktadır. Diğer bir ifadeyle uluslararası ticarette uluslararalılaşmadan söz etmek mümkündür. Uluslararası, ticarette meydâna gelen bu eğilim beraberinde "Rekabetçi Üstünlükleri" de getirmiştir. - İşletmelerin mal ve hizmetlerinin iç piyasaya rağmen direkt veya indirekt olarak dış piyasalara pazarlanması - Yabancı ülke kaynaklı rakip firmaların kendi mal ve hizmetlerini bizim iç piyasamızda direkt veya indjrekt olarak pazarlaması- - İşletmelerin yabancı ülkelerdeki firmalarla gerek çeşitli aşamalarda ortaklıklar ve birleşmeler yaparak, gerekse yabancı ülkelerde direkt yatırıma başvurarak mal ve hizmetlerini kendi iç pazarlarında ve uluslararası piyasalarda pazarlamasıdır. Yukarıda verdiğimiz bu tanım çerçevesinde işletmelerin uluslarsılaşması temelde dört aşamadan geçer. Bu aşamalar: 1-) İlk aşamada işletmelerin düzenli ihracat faaliyetle/i yoktur 2-) Düzenli olarak bağımsız aracılar vasıtasıyla ihracat faaliyetleri yürütülür. 3-) Gerek organizasyon içerisinde, gerekse yurt dışında ihracat birimleri kurulur ve ihracat bu birimler kanalıyla düzenli olarak gerçekleştirilir. 4-) Son aşamada da, ulusal sınırlar dışında üretim olanakları teşkil edilir. |
İşletmelerin uluslarsılaşması ilk adımında düzenli olarak sürdürülen ihracat pazarlamaları yoktur. Bu noktada önemli olan işletmeyi uluslarsılaşma sürecindeki ikinci adıma taşımaktır. Bu da genellikle işletmelerden bağımsız olan aracılar vasıtasıyla gerçekleştirilir. Daha sonra söz konusu işletme uluslararası pazarlamadaki bağımsız aracılarıyla ilişkilerini sağlıklı bir şekilde sürdürebilmek için, bünyesinde bir ihracat departmanı oluşturur. Hatta bu aşamanın daha ileri boyutlarında uluslarsılaşma sürecindeki işletme kendi ihracat irtibat bürolarını uluslararası pazarlarda açabilir. Uluslarsılaşmanın son adımında işletmelerin ulusal sınırlar dışında üretim imkanlarını tesis ettiğini görmekteyiz. 3. ULUSLARARASILAŞMA YOLLARI İşletmelerin uluslararasılaşma yollarını temelde üçe ayırarak inceleyebiliriz. Sözü edilen uluslararasılaşma yolları aşağıda açıklanmaktadır. 3.1. İhracata Dayalı Uluslararasılaşma Yollan Uluslararasılaşma yollarında ilki ihracata dayalıdır. İhracat; kazanç elde etmeye yönelik müşteri gruplarının gereksinimlerini, isteklerini ve tercihlerini tatmin etmek için işletme olanaklarının değerlendirilmesi, planlanması, kullanılması ve denetimi faaliyetlerinin uluslararası alanda yürütülmesi olarak ifade edilebilir. Diğer bir tanıma göre de ihracat; potansiyel müşterilerin başka bir ülke pazarında belirlenmesi, ürün satışının yapılması ve ürünlerin tüketiciye ulaştırılmasıdır. Bu noktada ihracata dayalı uluslararasılaşma yollarını indirekt ihracat ve direkt ihracat olarak sınıflandırmak yararlı olacaktır. 3.1.1. İndirekt İhracat Uluslararasılaşma sürecinde indirekt ihracat bir anlamda ikinci aşamadır ve en az riske sahiptir. Uluslararasılaşma sürecinde indirekt ihracat yoluna başvuran işletme, kendisinden bağımsız bir aracı kurumla (middleman) ihracatı gerçekleştirir. Doğal olarak bu yöntemde işletmelerin başvurdukları aracıların çeşitliliği de fazladır. İndirekt ihracatta rol oynayan başlıca aracıları aşağıdaki gibi açıklayabiliriz |
Çeşitli komisyoncular - Yerli tüccarlar - Yabancı uyruklu tüccar ve temsilciler - İhracatçı birlikleri ve kooperatifler - Üretici firmadan bağımsız fakat onun ürünlerini yurt dışına pazarlayan ihracat şirketleri - Birleşik ihracat yönetimi şirketleri - Genel ihracat şirketleri İndirekt ihracatın en büyük avantajı, üretici firmanın hiçbir ihracat tecrübesi olmasa dahi bu şekilde ihracat yapabilmesidir. Bunun yanında indirekt ihracatta politik ve pazar riski de üretici firma için söz konusu olamaz. İndirekt ihracat bu avantajları sağlarken, meydana getirdiği en büyük dezavantajlardan birisi de, işletmenin ürün dışında pazarlama karmasının diğer elemanları üzerinde kontrolü sağlayamamasıdır. Uluslararası pazarlar hakkında çok sınırlı bilgi edinilmesi ve ihracatla elde edilen satışlar üzerinden sağlanan gelirin de düşük olması indirekt ihracatın diğer dezavantajlarını oluşturmaktadır 3.1.2. Direkt İhracat Direkt ihracat uluslararasılaşma süreci içerisinde üçüncü adımı oluşturmaktadır. Direkt ihracatta işletmeler bizzat kendileri çeşitli yöntemler kullanarak ihracat faaliyetlerini gerçekleştirmektedirler. İşletmeleri direkt ihracata yönlendiren en büyük nedenlerden biri uluslararası pazarlamada indirekt ihracata kıyasla daha fazla kontrolü elinde tutmak gerekçesi öne sürülebilir. Bunun yanında direkt ihracat-firmalara daha fazla kazanç elde etme olanağı tanır. Bunun yanında direkt ihracatı tercih eden işletmeler-sağlam bir-organizasyonu da kurmak zorundadırlar. Bu organizasyon içerisinde uluslararası bölüm ayrı olabileceği gibi, ana firmaya bağlı ayrı bir ihracat şirketi de olabilir. Fakat sonuçta işletmeler bu ihracat birimleriyle tam bir bütünleşme içerisinde olmak zorundadırlar |
İndirekt ihracata göre direkt ihracat daha fazla risk taşır. Fakat daha yüksek kazanç olanağı ve uluslararası pazarlamayı kontrol etme amacı işletmeleri direkt ihracata zorlar. Genellikle işletmeler direkt ihracatta aşağıdaki yöntemleri kullanırlar: - Yurtdışı satış büroları - Yurtdışı satış şirketleri - Üretici mümessilleri - Üretici distribrtörleri - Gezici satışçılar - Yabancı ülkelerdeki ithalatçılar ve toptancılar - Yabancı ülke hükümetlerine bağlı kurumlar Direkt ihracatın en büyük dezavantajları ise; işletmelerin direkt ihracata başvurabilmeleri için bazı örgütsel ve iç yatırımlar yapmaları zorunluluğudur. Bunun yanında pazarlama giderlerinin artması ve dağıtım kanallarıyla gümrük vergileri yüzünden pazar fiyatı üzerindeki kontrolün azalması da dezavantaj olarak görülebilir 3.2. Sözleşmeye Dayalı Uluslararasılaşma Yolları Sözleşmeye dayalı uluslararasılaşma yolları içerisinde; lisans anlaşmaları, franchising, yönetim anlaşmaları ve sözleşmeli üretim ortaya konulabilir. 3.2.1. Lisans Anlaşmaları Sözleşmeye dayalı uluslararasılaşma yollarından en yaygın olanlardan birisi de lisans anlaşmalarıdır. Lisans anlaşmasında lisansör (lisans hakkını veren) lisansiye (lisans hakkını alan) belirli ödeme ve diğer şartlar altında patent, ticari marka, çoğaltma veya kopyalama ve know-how haklarından birini veya bazılarını devreder. Bunun sonucunda lisans anlaşması çerçevesinde ürünlerin imalatını, belirli bir bölgede pazarlanmasını ve satış hasılatına bağlı olarak da bir miktarı lisansöre ödemeyi taahhüt eder. Genellikle lisans anlaşmalarının kapsamı; patentler, icatlar, formüller, süreçler, dizaynlar, modeller, kopyalama veya çoğaltmalar, edebi, müziksel ve sanatsal derlemeler, ticari markalar, ticari isimler, marka Esimleri, metotlar,-programlar, prosedürler ve sistemleri içerir |
Genellikle yeni bir ürün belirli bir zamanda ve firmanın ürün yelpazesinin belirli bir bölümünde etkili olur. Bu durumda satış hacmi ulusal sınırlar dışında üretim veya satış birimlerinin kurulmasına izin vermeyecek kadar geniş olmayabilir. Ayrıca uluslararası pazarlarda faaliyet göstermenin ekonomik risklerinden dolayı da üretici bu riskleri düşürme eğiliminde olabilir. Bu noktada lisansı; söz konusu ürünü kendi kendine geliştirmenin daha maliyetli olacağı inancını taşıması durumunda, üretici firma ile lisans anlaşması yapmayı tercih edecektir. Hatta teknolojik gelişmelerin çok sık olduğu ve bu değişikliklerden farklı birçok ürünün etkilenmesi durumunda da uluslararası pazarlardaki işletmelerin birbirleriyle her ürün ve pazarda rekabet etmek yerine karşılıklı lisans anlaşmaları (cross-licensing) yaptıklarını görmekteyiz. Ayrıca lisansör firmalar ulusal sınırları dışında lisanslama olanağı vererek ek kazanç da elde edebilirler. Üstelik bu firmalar sözü edilen ek kazançlarını yeni araştırma ve geliştirme faaliyetlerinde kullanabilecekleri gibi, eski araştırma ve geliştirme faaliyetlerinden de getiriyi artırmış olurlar.Bunun yanında lisans anlaşmaları lisansör firmaya hiçbir sermaye yatırımı zorunluluğu getirmez. Bir anlamda lisansör firma ekonomik risklere ve sermaye yatırımına girmeden, ürünlerini uluslararası alanda pazarlamış olur. Ancak bunun karşılığında lisansör firmanın direkt yatırım veya ortak girişime göre daha az kazanç elde edebileceği söylenebilir. |
Lisans anlaşmalarına stratejik açıdan bakıldığında; teknolojik yönden güçlü firmalar ürün hatlarını sürekli yenileyerek, rekabette kendilerine avantaj sağlayan nitelikleri uygularlar. Bunun sonucunda sözü edilen işletmeler bazı ürünleri ve teknolojileri bırakmak zorunda kalabilirler. Fakat bırakılması gereken ürün veya teknolojilerin, kârlı bir şekilde ulusal sınırlar dışında başka işletmelere transferi de mümkündür Bu sayede işletmeler kendi üretim stratejisine uygun olmayan teknoloji ve ürünleri başka firmalara lisans anlaşmalarıyla devrederek, stratejik amaçlarına ulaşabilirler. Diğer taraftan lisanslama işletmelerin uluslararası pazarlara girmesinde genellikle en kolay ve hızlı yoldur. Uluslararasılaşma sürecindeki bu işletmeler yabancı ülkelerin gümrük mevzuatlarından kaynaklanan sorunlarla karşılaşmadıkları gibi, ürünlerinin pazarlanmasında da hazır bir dağıtım ve servis hizmetine sahip olurlar. Ayrıca lisansör firmalar lisanslama sayesinde hızlı bir şekilde lisansının bulunduğu pazar hakkında bilgi edinir ve sağlam bir pazar geliştirme stratejisi ortaya koyabilir. Zaten uluslararasılaşma sürecinde pazar geliştirme çabaları içerisinde bulunan ana firma, lisans anlaşması kanalıyla uluslar arası pazarlar hakkında sağlıklı ve hızlı bilgiler edinir. Bu sayede lisansör işletmeler uluslararası pazarlarda olumlu imaj ve ürün kabulünü teşkil edebilirler. Hatta oluşturulan bu ürün kabulü ve ima] sayesinde lisansör firmalar diğer ek ürünlerini de yabancı ülkelere pazarlama olanağına kavuşur. |
Lisans anlaşmalarının stratejik açıdan en büyük sakıncalı yönü, lisansör firmanın gelecekteki rakibini kendi eliyle oluşturmasıdır. Lisans anlaşması süresi boyunca lisansör lisansıyı teknik ve üretim açısından destekleyecektir. Fakat lisans anlaşmasının sona ermesi durumunda, lisansör firma yabancı ülke pazarını ve hatta bu ülkeye komşu pazarlarını kaybetme tehlikesiyle karşı karşıyadır. Lisans anlaşmasının sona ermesinde genellikle lisans hakkını alan lisansının bu hakkı kendi işletmesinin amaçları doğrultusunda kullanma arzusu yatar. Lisansı' firma lisansör firmanın istekleri doğrultusunda pazar potansiyelinin geliştirilmesi için gerekli finansal ve yönetsel istekleri uygulamak istemeyebilir Stratejik açıdan her ne kadar lisans anlaşması iki taraf için de sorumlulukları detaylı bir şekilde belirlese de, lisansörün lisansı üzerinde kontrolü kaybetmesi ve uygulamada yanlış anlaşılmaların ve çatışmaların görülmesi her zaman mümkündür. Söz konusu yanlış anlaşılmalar, çatışmalar ve kontrol kayıpları lisansör firmanın stratejik amaçlarına zaman içerisinde hizmet etmeyebilir. "Yine" stratejik açından özellikle yabancı ülkelerde tekel durumundaki ekonomik alanlara girmek için lisans anlaşmaları kullanılabilir. Örneğin birçok ülkede tütün ve sigara işkolu hükümetlerin tekelinde olmasına rağmen, Philip Morris bu hükümetlere lisans anlaşması çerçevesinde üretim ve pazarlama yapmaktadır. Ayrıca lisans anlaşmalarının stratejik yönden farklı şekillerde de kullanılması mümkündür. Örneğin konfeksiyon işindeki Murjani şirketi satışlarını artırmak için Coca-Cola ve Chrysler firmalarının logosunu kullanma hakkını lisans anlaşmalarıyla almıştır |
3.2.2. Franchising Anlaşmaları Anlaşmaya dayalı uluslararasılaşma yollarından biri de franchising anlaşmalarıdır. Esas itibariyle franchising anlaşmalarının lisan anlaşmaları başlığı altında incelenmesi gerekmektedir. Fakat özellikle oto kiralama ve fast-food gibi iş kollarında franchising anlaşmalarının devleşmesi ve dünya ticaretinde önemli bir yere sahip onası, franchising anlaşmalarını uluslarasılaşma yolları içerisinde ayrı bir başlık altında incelenmesine neden olmuştur. Franchising bir işletme sistemi altında kendisini ima ve marka konusunda piyasaya kabul ettirmiş, bu imaj ve marka kapsamında faaliyet gösteren bir firmanın desteği ve birbirlerinin benzeri hatta kopyası olan firmaların, mal ve hizmetlerin üretim ve/veya dağıtımını hedef alarak, bırakım ödemeler karşılığında söz konusu marka veimajın sahibi olan franchising ile girmiş oldukları bağımsız bir ticari anlaşma türüdür. Franchising anlaşmalarının temelde dört unsuru bulunmaktadır. Bunlar; franchiser (ticari adını-markasını, pazarlama veüretimle ilgili teknik haklarını satan gerçek veya tüzel kişi), franchisee (yukarıdaki hakların kullanımını belirli bir süre için bazı ödemeler karşılığında elde eden girişimci, yatırımcı veya firma) franchising anlaşması (franchisor ve franchisee arasındaki ilişkinin niteliğini belirleyen bağımsız bir ticari anlaşma) ve franchisee'dir. Franchising çeşitleri değişik kriterler temel alınarak olaya konulabilir. Bu kriterler dağıtım kararlarını esas alabileceği gibi, franchising sözleşmesinin özelliklerini de göz önünde bulundurabilirler. Fakat uygulamadaki genişliği ve franchising kavramına yoğunlaşması bakımından aşağıdaki çeşitlendirmeye başvuracağız: |
- Ticari Marta Franchising (Trade-mark and Logo Franchising); Gerçekte bu franchising türünü kısmi bir franchising şekli olarak da düşünebiliriz. Bu franchising şeklinde, piyasada kendini imaj ve kalite yönünden ispatlamış bir franchisor francnsee'ye ticari marka ve adını kullanma, aynı zamanda söz konusu ürünlerini satma hakkı verir - İşletme Seki Olarak Franchising (Business Forma Franchising); Franchisor franchising stceşmesinin bütün ana unsurlarıyla belirlediği franchisee'ye kendi ticari manasını kullanma ve söz konusu ürünü satma hakkı, yanında, üretim, personel, yönetim ve işletim gibi konularda standartlar ve kapsamlar getirerek, bir bütün halinde işletme sistemi sağladığı bir franchising türüdür - Dönüştürme Franchising (Conversion Franchising); Satış sorunları olan firmaların bu problemlerine çözüm olarak ortaya çıkmıştır Bu franchising türünde faaliyetini sürdürmekte olan bir işletme, yine aynı sektördeki ana bir firmayla ticari ilişki içerisinde söz konusu ana firmanın perakende satış işlevini üstlenmektedir. Bu sayede ana firma genişleme politikasını gerçekleştirmekte ve franchisee'nin .imkanlarını da kullanmaktadır. Diğer yönden franchisee de düşen satışlarını artırarak, bu sorununu çözmektedir. 3.2.3. Yönetim Anlaşmaları (Management Contracts) Bir ücret karşılığında ve belirli bir zaman diliminde genel veya özel yönetim fonksiyonları için yabancı bir ülkedeki firmaya yardımcı olmak amacıyla, başka bir yabancı işletmenin yönetim elemanlarının kullanılması esasına dayanır. |
Bu tür yönetim anlaşmalarında yönetim elemanlarının belirli bir süre için başka bir yabancı şirkette çalıştırılmasındaki amaç, gereksinim duyulan işletme fonksiyonu ile ilgili olarak sözü edilen işletmenin sorunlarının çözülmesidir. 3.2.4. Sözleşmeli Üretim (Contract Manutacturing) Uluslararasılaşma stratejilerinden birisi olan sözleşmeli üretimi; sözleşmeye dayalı uluslararasılaşma yolu içerisinde görebileceğimiz gibi; üretime dayalı uluslararasılaşma yolu içerisinde de inceleyebiliriz. Sözleşmeli üretim; bir yönüyle üretimin ulusal sınırlar dışına taşınması özelliğine sahipken, diğer yönüyle de anlaşma koşulları altında belirli ürün veya ürünlerin imalatını yabancı bir firmaya verilmesini içermektedir. Örneğin Türkiye'deki bir konfeksiyon fabrikasıyla Portekiz kökenli bir firma fason üretim için anlaşma yapabilir. Söz konusu anlaşma koşulları altında Portekiz firması bütün ilk madde ve materyalleri kendisi karşılaması şartıyla, belirli konfeksiyon ürünlerinin Türk firması tarafından nihai mamul haline getirilerek, tekrar mamulün tamamının Portekiz'e gönderilmesini isteyebilir. Bu durumda sözleşmeli üretim; bir şirketin ürünlerinin yabancı bir ülkede yine başka bir şirkete sözleşme koşulları altında imal ettirilmesidir. Üretim yapan firmaya ödemeler genellikle üretim hacmi üzerinden yapılır. Bu tür üretimlerde kalite ve belirli spesifikasyonlar son derece önemlidir. Ürünün pazarlanmasını ise, ana firma gerçekleştirir 3.3. Üretime Dayalı Uluslararasılaşma Yollan Üretime dayalı uluslararasılaşma yolları içerisinde, ulusal sınırlar dışında işletmelere yabancı ülkelerde üretim olanakları sağlayan yöntemleri inceleyeceğiz. |
3.3.1. Ortak Girişim (joint Venture) Uluslararasılaşma sürecinde ortak girişim genellikle dördüncü aşamada gündeme gelir. Ortak girişim konusunda iktisatçıların, işletmecilerin ve hukukçuların üzerinde anlaştıkları tam bir tanım mevcut değildir. Ancak uluslararası pazarlama açısından ortak erişini tanımlarsak; iki veya daha fazla isletmenin genellikle üretim ve dağıtım faaliyetlerini gerçekleştirmek için kurdukları fakat hiçbirinin bu ortak girişim üzerinde tam hakimiyetinin olmadığı ancak yönetimde söz sahibi olduğu ortaklık seklinde tanımlayabiliriz. Ortak girişimler çeşit; aşamalarda yatırım gerektirdiklerinden uluslararası pazarlamada yüksek riskli bir stratejidir. Fakat ortak girişimde bir veya birkaç ortak ev sahibi ülkede olduğundan ve ortak girişimin çok ortaklı far nitelik taşımasından dolayı politik W pazar riskleri direkt yatırıma kıyasla düşüktür. Örneğin General Motors'un Mısır'da politik ve pazar risklerini aşağıya çekmek için bir devlet şirketi plan .Kasar Car Company ile ortak girişime gittiklerini görmekteyiz. Diğer yönden Toyota şirketinin Türkiye'de Sabancı Holding ile ortak girişime gitmesinde yine aynı amaçların olduğu söylenebilir. İşletmelerin uluslararası pazarlarda rekabette avantaj elde etmek amacıyla da ortak girişime yöneldiklerini görmekteyiz. Bazı işletmeler, zayıf fonksiyonlarını göz önüne alarak bu yöneriyi güçlendirmek ve rekabette üstünlük elde etmek için ortak girişim karan alabilirler. Örneğin, bu nedenle Coca-Cola ve Nestle içime hazır çay ve kahveleri üretmek ve pazarlamak için bir ortak girişim kurmuşlardır. |
Uluslararası pazarlarda işletmeleri ortak girişime zorlayan birtakım dinamiklerden söz etmek mümkündür. Özellikle ortak girişime gidilecek işletme aşağıdaki özelliklere sahipse, ortak girişim daha çekici ölür - Ortaklık kurulacak firma veya firmaların çok özel beceri ve yapabilirlikleri varsa - Ortaklık kurulacak işletmelerin dağıtım kanallarını etkin bir biçimde kullanma olasılığı varsa - Eğer girilecek pazarda bölgesel bir ortak firma bulmadan faaliyet göstermek yasalara aykırı ise - Eğer ortaklık kurulacak işletme veya işletmeler personel veya sermaye vö-nünden uluslararası pazarlarda yayılma politikasını destekleyici nitelikteyse Ortak girişimde iki veya daha fazla ortak, ortaklık oranı sonucunda yatırımı gerçekleştirdiklerinden, sınırlı finansal kaynaklara sahip bir yabancı firma daha fazla ulusal pazarlara girebilir. Ayrıca düşük yatırım nedeniyle de, ortak girişim finansal ve kamulaştırma risklerini de azaltmaktadır. Diğer yönden gelişmekte olan ülkelerin birçoğunda sermaye piyasalarının yetersiz olması ortak girişimi sözü edilen ülkelerde tek alternatif olarak gündeme getirmektedir Özellikle petrol gibi bazı hammaddelerin işlenmesinde yabancı firmaların tek başına faaliyet göstermesi yerine, hükümetler bu firmaların bir ülkedeki bir şirketle ortak girişime gitmelerini tercih ederler. Ayrıca hükümetlerin bu konularda ekonomik milliyetçilikle de hareket ettikleri görülmektedir. |
Bu nedenle ortak girişim direkt yatırımın, ortaya çıkardığı sorunları azaltmaktadır. Bunun yanında ekonomik blokların etkin olduğu uluslararası pazarlarda, ortak girişim stratejisiyle bir ihracat üssü geliştirmek mümkündür Örneğin Türkiye ortak pazara dahil olmasa da, Türk Firmaları ortak pazarüyesi bir ülkede ortak girişim gerçekleştirerek, bu ekonomik blok içerisinde kolayca faaliyet gösterebilir. Ortak girişim gelişmekte olan ülkelere kalkınmış ülkelerin teknoloji pazarlamasında da önemli bir araçtır. Bu sayede gelişmiş ülkeler bırakma aşamasında oldukları teknoloji ve ürünleri kolayca gelişmekte olan ülkelere transfer ederek, söz konusu ürün ve teknolojiden en fazla faydayı sağlamış olurlar. Yukarıda özelliklerini ortaya koyduğumuz ortak girişimin kurulmasında genellikle üç amacın rol oynadığını görmekteyiz. Bunlar; kaynak, pazar ve riske yönelik amaçlardır. Ortak girişim sayesinde işletmeler finansal, hammadde ve fiziksel teçhizat, teknoloji ve yönetim sorunlarını çözmektedirler. Ayrıca ortak girişimle dağıtım kanallarının genişlediği, pazarlara girişte karşılaşılan büyük sorunların aşıldığı, doymuş ya da azalan ürün hatlarının yeniden yapılandırıldığı ve rekabet avantajlarının sağlandığını da görmekteyiz. Risk açısından da ortak girişimin araştırma-geliştirme, yatırım, pazar ve politik riskleri ortaklar arasında paylaştırarak her bir ortak için toplam riski düşürmektedir. |
3.3.2. Yabana Direkt Yatırım (Foreign Direct Investment) Uluslarârasılaşma süreci içerisinde başvurulabilecek en riskli yoldur. Fakat sağladığı önemli avantajlar nedeniyle cazip olabilir, ulusal sınırlar dışında yabancı bir ülkede yönetime tamamen hakim olacak şekilde üretim imkanlarının teşkil edilmesi veya satın alınmasıdır Tanımımızdan da anlaşılabileceği gibi, kurulu bir üretim biriminin satın alınması veya bizzat yabancı firma tarafından ulusal sınırları dışında kurulması gerekmektedir. Diğer bir unsur da, ulusal sınırlar dışındaki söz konusu üretim biriminin yönetimini tamamen elde tutmaktır. Fakat yabancı direkt yatırım sadece Uluslarârasılaşma sürecindeki bir işletmenin kendi ülkesinin dışındaki yabancı bir ülkeye sermaye transfer etmesi ve -genişlemesi -değildir. Yabancı direkt yatırım bölgesel ve ihraç pazarları için ana firmanın sermaye, teknoloji ve yönetim niteliklerini ev sahibi ülkeye aktararak, ev sahibi ülkenin de bölgesel üretim faktörlerini (hammadde ve emek gibi) kullanmak suretiyle mal ve hizmetlerin üretimini kapsar. Yani yabancı bir ülkede tamamen yönetime hakim bir şekilde üretim olanaklarının satın alınması veya kurulması yanında; ana firma teknolojik veya yönetsel niteliklerini de aktararak, bölgesel bazı üretim faktörlerini de kullanacak şekilde bölgesel ve ihraç pazarları için mal ve hizmet üretmesi esastır. Yabancı direkt yatırımlarda ana firmanın yönetime tamamen hakim olması uygulamada çok fazla olanaklı değildir. Hatta söz konusu yabancı direkt yatırımda ana firma %100 oranında üretim olanaklarına sahip olsa dahi, bu oran kendisine tam kontrol garantisi vermez. Yatırımın bulunduğu ülke hükümeti fiyatlandırma ve para transferi gibi konularda yatırıma firmaları sınırlayabilir. Örneğin General Motors İngiltere'deki Vauxhall şirketinin yaklaşık %100 oranında sahibidir. Bu şirketin %1'den daha az bir oranı İngiltere'ye aittir. Fakat İngiliz Hükümeti şirketin personel alımını, ihraç fiyatlarını ve kazanç oranlarını etkilemektedir |
3.3.3. Yabana Direkt Yatırımlara Yönelik Monopolistik Avantaj Teorisi Monopolistik avantaj teorisi; yatırım yapan firmaların bölgesel rekabet eden firmalardan daha kârlı faaliyet gösterebileceği ve monopolistik avantajlar sağlayabileceği temellerine dayanır. Bu avantajlar üretim bölgesinden ziyade belirli bir firmaya aittir ve pazardaki diğer firmaların monopolistik avantaj sağlayabilmeleri söz konusu değildir. Yabancı bir ülkede direkt yatırım yapan bir firma monopolistik avantajları kendisinde bulunan çok özel becerilerle sağlayabileceği gibi, bu avantajlar ürünün yaşam seyrinden de kaynaklanabilir. Yatırım yapan firmaların monopolistik avantaj sağlayan çok özel yetenekleri teknoloji, organizasyon, yönetim ve pazarlama gibi alanlardan kaynaklanmaktadır. Bu tür niteliklere sahip olan işletmelerin de, genellikle ulusal, sınırları dışında kendisinin bulunduğu ana sektörde direkt yatırım yaptığını görmekteyiz. Aynı şekilde ürünün uluslararası yaşam eğrisi de, işletmelere monopolistik avantajlar sağlamaktadır. Ürünün tanınma aşamasında ana firma öncelikle ihracatta monopolistik bir yapı kurmaktadır. Ürünün büyüme aşamasında ise; sözü edilen ana firma direkt yatırıma yönelerek, bu monopolistik eğilimi direkt yatırımla sürdürmektedir Doğal olarak burada da işletmenin yatırım yaptığı alan kendisinin bulunduğu sektördür (horizontal investment). Ayrıca yabancı direkt yatırımların çoğunluğu oligopolistik endüstrileri oluşturmuş bazı büyük firmalardır. Bu firmalar rekabet açısından birbirlerinin hareketlerini yakından takip etmektedirler. Rekabetteki bu duyarlılık işletmeleri farklı oligopolistik davranışlara da itmektedir. Direkt yatırımların çoğunluğu bu oligopolistik firmaların genellikle amaçları; kârlarını maksimize etmekten ziyade, rakipleri kadar hızlı büyümeyi sürekli kılmaktır. Sonuçta sözü edilen firmaların bulundukları sektörlerden farklı sektörlere yatırım yaptığını (verti-calforeign investment) görmekteyiz. |
3.3.4. Yabancı Direkt Yatırımlara Yönelik Uluslararasılaşma Teorisi Bu teori ihraç,-lisanslama, franchising ve ortak girişim gibi uluslararasılaşma yollarına rağmen, niçin direkt yatırımın uluslararası pazarlarda genişlemede etkin olabileceği üzerinde durur. Diğer yönden bu teori şu temellere dayanmaktadır; pazarlar doğal ve politik nedenlerden dolayı etkili bir şekilde mal ve hizmetlerin dağıtımını yapamayabilir, işletmeler ve pazarlar mal ve hizmetlerin değişiminin organizasyonunda alternatif unsurlardır, işletme maliyetleri pazardaki değişim oranından düşük ise bir firma içerisinde bu değişim uluslararasılaşmıştır ve uluslararasılaşmış işletmeler direkt yabancı yatırımla ma| ve hizmetlerin değişimini karşılıklı olarak uluslararasılaştıran kurumlardır. Uluslarârasılaşma teorisi yabancı ülkelerde işletmelerin bulunduran sektörlerle ilgili aynı alanda yatırım yapmalarını; patent, ticari marka ve lisans anlaşmalarına konu haklarını, kontrol etmek amacıyla olduğunu vurgular. Uluslararası alanda farklı sektörlerde direkt yatırım yapılmasını da bu teori, etkin olmayan dış pazarların meydana getirdiği boşluğun doldurulması şeklinde açıklamaktadır. 3.3.5. Yabana Direkt Yatırımlara Yönelik Seçme (Eclectic) Teorisi Monopolistik avantaj ve uluslararası-laşma teorileri direkt-yatmıjnlafi-kendi bakış açılarından izah etmektedir. Bu teorilerin açıklamakta boşlukta bıraktığı noktalar da, seçme teorisinin temellerini oluşturmaktadır. Seçme teorisi bir anlamda ülkeler ve firmalar arasındaki farklılıklara dayanmaktadır. Genellikle bu farklılıklar da, maliyet faktörüyle ilişkilidir. |
Monopolistik avantajlara ve firmanın uluslararasılaşma niteliğine ek olarak, yabancı ülkede direkt yatırım yapmanın getirmiş olduğu vazgeçilemez avantajları da söz konusudur. Yabancı bir ülke üretimde kullanılan faktörler açısından ucuz olabileceği gibi, ihracat stratejisine başvurmak da yüksek navlun giderleri nedeniyle maliyetli olabilir. Diğer yönden maliyet faktörünün yanında, işletmeleri yabancı ülkelerde yatırım yapmaya zorlayan hasılatla ilgili faktörlerden de söz edilebilir. Örneğin ihracata uygun olmayan yüksek gümrük vergileri ve engelleri veya pazardaki müşterilere daha kaliteli hizmet ve mal sunma arzusu önemli olabilir. Bu teori ülkelerin ve işletmelerin sahip oldukları olanaklara yoğunlaşarak, yabancı direkt yatırımları açıklamaya çalışmaktadır. Ayrıca uluslararası ticaret teorisi, monopolistik avantaj ve uluslararasılaşma teorilerinin prensipleri çerçevesinde yabancı direkt yatırımlara yaklaşmaktadır. 3.3.6. Yabancı Direkt Yatırımlara Yönelik Uluslararası Çeşitlendirme Teorisi Bu teoride yabancı direkt yatırımlar riski azaltıcı bir strateji olarak algılanmaktadır. Uluslararası alanda faaliyet gösteren firmaların riski, ulusal ekonomik konjektürleri birbirleriyle ilişkili olmayan ülkelere yatırımlar yayıldığında düşecektir Bu şekilde ana firma yabana tek bir ülkedeki üretim birimine bağlı olmaktan kurtulmaktadır. Diğer taraftan da yatırımcı firma bir anlamda diğer pazar ve politik riskler gibi olumsuzlukları da etkisiz hale getirmektedir. 3.3.7. Ulusal Sınırlar Dışında Anahtar Teslimi Yapılan Projeler Uluslararasılaşma sürecindeki firmanın bir üretim tesisini kendi ulusal sınırları dışında kurup, personeli eğitmesi ve projenin tamamlanması sonucunda da esas sahibine devretmesidir. Buradaki üretim faaliyeti ortak girişim veya direkt yatırım gibi süreklilik arz etmemesine rağmen; belirli bir süre içerisinde de olsa projeyi gerçekleştiren firma bunu ulusal sınırlarının dışına taşıdığı için, yabancı bir ülkede yapılan anahtar teslim projeleri üretime dayalı uluslararasılaşma yolları içerisinde incelemek olanaklıdır. Örneğin buna Türkiye Şeker Fabrikaları A.Ş.nin Özbekistan'da anahtar teslimi şeker fabrikası kurması verilebilir. |
Ulusal sınırlar dışında anahtar teslimi yapılan projeleri bir başka bakış açısıyla da, ihracata dayalı uluslararasılaşma yolları içerisinde görebiliriz. Çünkü burada da projeyi gerçekleştiren firma yönünden; bilgi birikimini, teknolojisini ve hatta çok önemli stratejik unsurlarını başka bir ülkeye ihraç etmesinden söz edilebilir. 3.3.8. Müşterilik Anlaşmaları (Gustom Contracts) Firmaların sürekli bir şekilde yabancı şirketlerin elinde bulunan olanaklara gereksinim duyması halinde yapılan anlaşmalardır. Bu tür anlaşmalar daha çok petrol gibi hammaddelerin araştırılması ve işlenmesinde yapılır. Çıkarılacak hammadde üzerinden firmalar belirli bir yüzde alma karşılığında; araştırma, geliştirme ve diğer üretim faaliyetleriyle ilgili riskleri üstlenirler. Burada işletme kendi ulusal sınırları dışında başka bir şirketin sahip olduğu üretim olanakları dahi olsa, sözü edilen üretimin gerçekleştirilebilmesi için bazı riskleri üstlenmekte ve üretim faaliyetlerine katkıda bulunmaktadır. |
3.3.9. Sonuç Yüzlerce yıllık geçmişe sahip uluslararası pazarlama, II. Dünya savaşından sonra çok daha değişik bir nitelik kazanmıştır. Artık genellikle ikili olan uluslararası pazarlama çok taraflı bir özelliğe sahip olmuştur. Bunun sonucunda artan rekabet ve rekabetçi üstünlükler, kaynakların etkin ve verimli kullanılması zorunluluğu, firmaların ve ülkelerin birbirlerinden farklı özelliklere ve olanaklara sahip olmaları ve diğer mikro ve makro faktörler de uluslararasılaşmayı gündeme getirmiştir. işletmeler için uluslararasılaşma süreci içerisinde kullanılabilecek çeşitli yollar vardır. İşletmelerin çeşitli yetenekleri ve risk faktörleri bir anlamda kullanılacak uluslararasılaşma yolunu ve stratejisini tayin etmektedir. Bu noktada işletmelerin başvurabilecekleri uluslararasılaşma yolları; ihracata, sözleşmelere ve üretime dayalı olurken, kullanabilecekleri stratejiler de; direkt-indirekt ihracat, lisans anlaşmaları, franchising, yönetim anlaşmaları, sözleşmeli üretim, ortak girişim, yabancı direkt yatırım, ulusal sınırlar dışında anahtar teslimi yapılan projeler ve müşterilik anlaşmalarıdır. Ayrıca uluslararasılaşma stratejilerine bakıldığında; en az riskli olan in-direkt ihracattan en fazla riskli direkt yatırıma kadar olan uluslararasılaşma stratejilerinin, riskleri azaldıkça firmaların temelde kazanç oranının ve kontrol kapasitesinin de azaldığını görmekteyiz. |
4. ULUSLARARASI TİCARETİ ENGELLEYİCİ KOŞULLAR Uluslararası ticaretin esası karşılaştırmadan üstünlük ilkesidir. Her ülke bazı ürün ve hizmetleri diğer ürün ve hizmetlerden daha verimli şekilde üretebilir. Ülkenin teknolojik gücü, nüfusunun eğitim ve kültür düzeyi, doğal kaynakları ona bazı konularda üstünlük sağlar. Örneğin, Türkiye hem buğday hem de otomobil üretmektedir. Ancak, ikliminin elverişli, tarım alanlarının geniş ve verimli olması, Türkiye'nin buğdayı otomobilden daha verimli üretmesine neden olmaktadır. Bir ülkenin kaynaklarını en verimli biçimde kullanabilmek için onları avantajlı olduğu şanolara yöneltmesi, bu sahalardan elde edeceği ihraç geliri ile de dezavantajlı olduğu ürün ve hizmetleri ithal etmesi çıkarı gereğidir. Sonuçta uluslararası ticaret doğmakta, bu ticarete katılan ülkelerin kaynakları daha verimli şekilde kullanılmakta, tüketiciler daha ucuza ürün ve hizmet alabilmektedirler. Ancak, uygulamada çeşitli etkenler serbest uluslararası/ticareti engellemektedir. Devletler ulusal güvenlik amacıyla ekonomik avantajları olmayan, verimsiz alanlara yatırım yapmakta ve ithalatı zorlaştırıcı önlemlerle bu sektörleri korumaktadırlar. Gene ülkenin üstünlüğe sahip olmadığı, devri geçmiş sanayi sektörleri de işsizliğe yol açmamak için devlet bütçesinden yardım yani sübvansiyon yoluyla ayakta tutulmakta, ithalatın rekabetinden gümrük duvarları ile korunmaktadır Bu çaba günümüzde özellikle gelişmiş ülkelerin dokuma ve demir-çelik sanayilerinde izlenmektedir. Yukarıdaki nedenlerle serbest uluslararası ticareti engellemek isteyen devletlerin kullandıklar] en önemli araçları şöyle özetleyebiliriz ; |
4.1. Gümrükler Yabancı ülkelerden gelen malların sınırlarda, istasyonlarda, havaalanlarında alınan harç ve resim ithalatı pahalılaştırmak suretiyle dış ticareti engeller. Gümrük vergileri gümrüklenen malın değeri (ad valorem} veya ağırlık veya benzeri bir baz üzerinden [specifîc) alınır. Bu iki verginin birlikte uygulandığı ürünlerden ise karma (çpmpound) gümrük vergisi alınır. Uluslararası ticareti yapılan ürünler "Brüksel Nomenclature" adlı katalogda ayrıntılı olarak numaralanmıştır. Ülkeler kendi gümrük vergilerini bu listedeki ayırımlara göre cetvel haline getirir ve ilân ederler. 4.2. Kotalar ithalata adet veya toplam değer olarak konulan sınırlamalar yani kotalar da çeşitli ülkelerce dış refcasetr engelleyici bir yöntem olarak kullanılmaktadır. Kotaların yönetimi genellikle ithal lisansları ile yapılır. 4.3. Kambiyo Sınırlamaları Döviz tahsisine konan sınırlamalar, ithalata uygulanan farklı kurlar ve ithalatta alınan teminatlar da mali yöntemlerle ithalatın sınırlanmasına yöneliktir. 4.4. Boykotlar Boykotlar uluslararası ticareti engelleyen etkenlerdendir. Boykotlar, Arap ülkelerinin İsrail ve onunla ticaret yapan şirketlerle ticareti yasaklamaları gibi resmî veya Amerikan liman işçisi sendikalarının zaman zaman Rusya'ya mal taşıyan gemileri yüklememeleri gibi gayrıresmî olabilir. |
.5. Diğer Engeller Uyulması güç standartlar, paketleme ve etiketleme şartlan, sağlık kontrolleri uzun ve karışık formaliteler ve benzer idari uygulamalar ile ithalatı güçleştiren piyasa koşulları da diğer engeller arasında sayılabilir, örneğin, Japonya resmî engeller yerine yabancı şirketlerin uyması güç piyasa koşullan ile uzun yıllar ithalatını düşük bir düzeyde tutabilmiştir. Dağıtım kanalının uzunluğu, ufak perakendeci sayısının çokluğu ve bunların finanse edilmesi koşulu mallarını Japonya'da pazarlamak isteyen yabancı firmaları ürkütmektedir. 5. ULUSLARARASI TİCARET BLOKLARI Aralarında ticareti engelleyen koşulları kaldırıp, ticaret hacmini ve dolayısı ile ekonomilerinin boyutlarını ve verimini arttırmak isteyen bazı ülkeler bölgesel ticaret blokları oluşturmaktadır. Genellikle bu bloklar ülkelerin tarihi ve coğrafi bağlantıları çerçevesinde ortaya çıkmıştır. Tarihteki yakın politik dostluk veya sömürge ilişkileri bazı ülkelerin dış ticaretinde halâ ağırlığa sahiptir. Örneğin, Fransa'nın dış ticaretinin % 10'u eski sömürgeleri olan Afrika ülkeleri iledir. Ulaştırma maliyetleri nedeniyle bazı ülkelerin dış ticaretlerinin önemli bir kısmını komşuları ile yapmakta olduklarını görmekteyiz. Bu coğrafi bağlar da tarihi ilişkilerin yanında ticaret bloklarına bölgesel nitelik vermektedir. Bu tür ticaret bloklarının en önemlileri şunlardır : |
5.1. AB 1,957 yılında kurulan Avrupa Ekonomik Topluluğu. (European Economic Community) en önemli ticaret blokunu oluşturmaktadır. AET ülkelerinin aralarındaki toplam ticaret 1977 yılında dünya ticaretinin % 34'ünü, mamul ürün ticareti ise dünya mamul ürün ticaretinin % 44'ünü oluşturuyordu. Genellikle Ortak Pazar diye adlandırdığımız bu topluluk kuruluşundan yirmi yıl sonra ana amacına ulaşmış ve topluluk içinde sanayi ürünlerindeki tüm gümrük vergilerini ve kotalarını kaldırmıştır. Ayrıca, topluluk dışı ülkelerden yapılan ithalata da her üye aynı gümrük tarifesini uygulamaktadır. Topluluğun diğer amaçları arasında şunlar vardır : a. Üye ülkeler arasında işgücü, hizmet ve sermayenin serbest dolaşımı. b. Üye ülkeler kanun ve mevzuatının topluluğun çalışmalarını kolaylaştıracak şekilde yeknesak hale getirilmesi. c. Ülkelerin ekonomi politikalarının koordine edilmesi, ödeme dengelerinin ve rekabet koşullarının korunması; müşterek taşımacılık ve tarım politikalarının uygulanması. d. d) Yaşam standartlarını ve istihdam imkânlarını geliştirmek için Avrupa Sosyal Fonunun yürütülmesi. e. Ekonomik gelişmeyi özendirmek amacıyla Avrupa Yatırım Bankasının çalıştırılması. f. Sosyal ve ekonomik gelişmelerine katkıda bulunmak için deniz aşırı ülkeler ve eski sömürgeleri ile ilişkiler kurulması. 5.2. COMECON Doğu Avrupa'nın ortak pazarı diyebileceğimiz COMECON5 (Council for Mutual Economic Assistance - Karşılıklı Ekonomik Yardımlaşma Konseyi) AET'den daha az dışa bağımlı bir blok oluşturmaktadır. Üyelerinin ithalâtlarının % 54'ü COMECON içinden gelmektedir. 1949'da kurulan COMECON'un kapitalist ülkelerle arasındaki ticaretin önemli bir bölümü kliring sistemi ile yani mal değişimi şeklinde olmaktadır. Aralarındaki döviz kurları da piyasa koşullarına göre değil, merkezi planlama gereklerine göre saptandığından, batı paralarına karşı resmi kurların yapay yüksekliğini kanıtlayan karaborsalar oluşmaktadır. Topluğun ana amacı üyelerin ulusal ekonomilerini planlı bir şekilde geliştirip, halklarının sosyal yaşamını yükseltmektir. |
5.3. ASEAN 1967'de kurulmuş olan ASEAN8 (Association of South East Aslan Nations-Güney Doğu Asya Ülkeleri Birliği) gelişmekte olan ülkelerin kurmuş oldukları çeşitli ticaret toplulukları arasında en başarılısı olarak görülmektedir. Topluluk içindeki gümrük tarifelerini azaltmakta, ticaret hacmini arttırmakta ve hızlı bir kalkınma temposu göstermektedir. 6. ULUSLARARASI TİCARETİ TEŞVİK EDEN KURULUŞLAR 6.1. GATT Gelişmekte olan ülkelerin çabalarına yardımcı olan kuruluşların başında GATT'ı sayabiliriz. Birleşmiş Milletlere bağlı bir .kuruluş olarak kendisine üye ülkeleri belirli konferanslarda toplayan ve sonuçlarını da Cenevre'deki merkezinden izleyen GATT'ın temel amaçları gümrük tarifelerini azaltmak ve ticaret kotalarını kaldırmaktır. 1950 ve 1960'larda birçok üründe kotaların kalkması .konusunda üyeleri arasında anlaşma sağlayan GATT. son yıllarda bazı üyelerin ödemeler dengesi sorunlarını neden göstererek, bazılarının da yerli sanayii korumak amacı ile yeniden kotalar uygulamalarını engelleyememiştir. Gümrük indirimlerinde daha başarılı olan GATT'ın 1967'de düzenlediği "Kennedy görüşmeleri" sonucu sanayileşmiş ülkelerin mamul mailara uyguladıkları gümrük tarifesi ortalama % 7.7'ye, hammaddelere uyguladıkları ise ortalama % 2'ye indirilmiştir. Ancak, 1973'de başlayıp 1979'da biten "Tokyo görüşmeleri". GATT'ın uğraşılarına karşın, ülkelerin gümrük tarifeleri dışında uyguladıkları yönetsel engellemelere, ihracata ve tarıma yaptıkları sübvansiyonlara çözüm bulamamıştır. |
6.2. UNCTAD United Nations Conference on Trafo and Development (Birleşmiş Milletler Ticaret ve Kalkınma Konferansı) ilk kez 1964'de toplanmıştır. Amacı, uluslararası ticarette gelişmekte olan ülkelerin çıkarlarını koruyabilmek, sanayileşmiş ülkelerden gelişmekte olanlara sürekli ve sistemli şekilde yardım akışını organize edebilmekti. Daha sonra Birleşmiş Milletler Genel Kurulunun bir organı haline gelerek Cenevre'ye yerleşen UNCTAD, üyeleri arasındaki çıkar farklılıkları ve sanayileşmiş ülkelerin direnmeleri sonucu amaçlarına erişememiştir. Ancak, az gelişmiş ülkelerin dünya ticaretindeki payını arttırmak ve kalkınmalarını hızlandırmak için sanayileşmiş ülkelerden ticari ödün ve doğrudan yardım almak için çalışmalarını sürdürmektedir. 6.3. IMF 1944'de savaş sonrası uluslararası ekonomik ilişkileri düzenlemek amacı ile toplanan Bretton Woods Konferansının yarattığı International Monetary Fund (Uluslararası Para Fonu) 140 devletin üye olduğu bir mali klüp şeklinde çalışmalarını sürdürmektedir. Amaçları uluslararası mali işbirliğini kuvvetlendirmek ve uluslararası ticareti geliştirmektir. Dünya ticaretini engelleyen en önemli etkenlerden biri özellikle birçok gelişmekte olan ülkenin ödemeler dengesinin açık vermesi, yani bu ülkelerin ihtiyaçları olan ithalâtı yapacak yeterli dövize sahip olmamalarıdır. IMF geçici güçlükler nedeniyle döviz sıkıntısına giren ülkelere ödemeler dengelerini düzeltecek döviz kredileri verir. Bu kredilerin kaynağı üye devletlerin ödedikleri kotalardır. Kotaların miktarı ülke ekonomisinin boyutlarına göre saptanır. Kotaların % 25'i altın veya döviz, % 75'i de ülkenin ulusal parası ile ödenir. Kotanın "altın dilimi" ödeyen ülkece istendiği anda kullanılabilir. Geri kalan dilimleri kullanma koşulları giderek ağırlaşır. Ancak bu koşullara uyan ülkeler bu sınırların çok üstüne çıkabilirler; örneğin Türkiye BOO milyon SDR'lik (Özel Çekme Hakkı) kotasının % 625'ini kullanmakladır. IMF'nin kredi vermesi ayrıca uluslararası ticari bankalara o ülke için yeşil ışık yakmaktadır. IMF kendisinden borç alan ülkelerin bunu heri ödeyebilmeleri için ekonomilerini istikrara kavuşturacak önlemler almalarını şart koşmaktadır, özellikle para arzının ve devlet harcamalarının kontrolü ve ihracatı arttıracak devalüasyonlar IMF koşullarının başında gelmektedir. Son zamanlarda IMF mal arzını arttıracak önlemler üzerinde de durmaktadır. |
6.4. IBRD (Dünya Bankası) Gelişmiş ülkeler ve S. Arabistan'ın atadığı altı ve diğer 134 üyenin seçtiği 15 kişiden oluşan bir Yönetim Kurulunca yönetilen IMF’nin kardeş kuruluşu Dünya Bankası da Washington'da kurulu olup MF'in benzeri bir yönetim biçimine sahiptir. Tam adı Uluslararası İmâr ve Kalkınma Bankası (International Bank of Reconstructlon and Development) olan bu banka IMF gibi ödemeler dengesi açıkları ye-Ine, belirli kalkınma projelerini ve dolayısı ile bu projelerin ithalat girdilerini finanse etmektedir. Borçlandırma için genel ekonomik politikalar yerine projelerin yararı ve verimliliği değerlendirilmektedir. Dünya Bankası grubuna dahil olan International Finance Cor-joratlon (Uluslararası Finansman Kurumu) kalkınmakta olan ülkelerdeki özel sektör yatırımlarına kredi sağlamaktadır. Aynı gruptaki in-ernatlonal Development Association ise az gelişmiş ülkelere düşük faizli ve uzun vadeli kredi açmakta ve ülkelerin ödeme dengelerini bozmamak için geri ödemeyi ülkenin kendi parasıyla kabul etmektedir. 6.5. OECD "Sanayileşmiş kapitalist ülkelerin çoğunun ve Türkiye'nin üye olduğu O.E.C.D.'nin (Organlzation for Economic Cooperation and De-yelopment-Ekonomik İşbirliği ve kalkınma örgütü) amacı üyelerinin üretiminin ve üyeler arasındaki ticaretin arttırılmasıdır. Merkezi Paris'te olan O.E.C.D. bu amaçla kur istikrarını korumaya çalışmakta, üyelerin ekonomik durumlarını yıllık olarak incelemekte, gerektiğinde üye ülkelere kredi vermek için konsorsiyumlar kurmaktadır. |
6.6. Madde Anlaşmaları Yukarıda incelenen kuruluşlara ek olarak çeşitli Madde Anlaşmaları (Commodity Agreements) da dünya ticaretini istikrarlı bir şekilde geliştirmek için faaliyet göstermektedir. Belli bir ürünün sunum ve istemi dengesiz oldukça fiyatı istikrarsız seyretmektedir. Bu, özellikle sunumu hava koşullarına bağlı olan ve isteme göre ayarlanama-yan tarım ürünleri için geçerli olmaktadır. Önemli fiyat iniş çıkışları da üretici veya tüketicileri etkilemektedir. Fiyat dalgalanmalarını önlemek için üç ayrı yol izlenmektedir. a. Çok taraflı anlaşma sisteminde tüketici ülkeler asgari bir fiyat düzeyini korumak için gerektiğinde o fiyatlara ürün satın almayı, üretici ülkeler ise bir tavan fiyatını aşmamak için gerektiğinde mal satmayı kabullenmişlerdir. b. Kota sisteminde, ürün fazlası olunca üretici ülkeler üretim ve ihracatlarını sınırlamakta, darlık meydana geldiğinde ise tüketici ülkelere, belirli .kotalar tanımaktadırlar. c. Üçüncü yöntemde, fiyat istikrarı tampon stoklarla sağlanmaktadır. Dünyâ fiyatları önceden 'saptanan'' tabanın altına düşme eğilimini gösterilice stoklar için alım yapılarak fiyat düşüşü önlenmekte, fiyat, saptanan tavanı aşacağı zaman ise stoklardan satış yaparak fiyat artışı durdurulmaktadır;'Bu yöntemlerle denetlenen 'başlıca "piyasalar buğday, şeker, .kahve ve kalay piyasalarıdır. Bu piyasalarda üretici ülke bir tekel kurmak yerine, tüketicilerle birlikte çalışarak istikrarı korumak ve dünya ticaretini geliştirme yolunu seçmişlerdir |
7. PAZAR ARAŞTIRMASINDA TOPLANACAK BİLGİLER 7.1. Pazarla İlgili Bilgiler 1. Ülkemizin ihracat mevzuatı — Sınırlamalar, — Vergi, vergi iadesi ve kambiyo mevzuatı, — Tescil, lisans ve diğer dokümantasyon şartları. 2. Pazara giriş — Gümrük ve kotalı Türk .ve diğer..menşeli. mallar..için) — Dahili vergiler,. — Kambiyo sınırlamaları, — Sağlık ve standartlarla ilgili mevzuat, — Politik etkenler. 3. Pazarın boyutları ve gelişmesi — İthalât (miktar, değer, Kaynak, gelişme eğrisi) — Tüketim (miktar, gelişme eğrisi, coğrafi özellikler) 4. Pazarın bölümlenmesi — Muhtemel bölümler (yaş, gelir, kültürel, coğrafi gibi) —Tipik "tüketici profili. 7.2. Ürünle İlgili Bilgiler 1. Ürün Nitelikleri — Renk, — Tad. — Boyutlar, — Dizayn ve stil, — Hammaddeler, — Kullanım, — Teknik koşullar. 2. .Ürün Ambalajı — Koruma, — Bilgi, — Sergileme ve satış, — Yasal yükümlülükler, — Alış veriş yöntemleri, — Tüketici. 3. Dış Ambalajı — Taşıma, — Yükleme, boşaltma, — Depolama. |
7.3. Pazarlama Yöntemleri İle İlgili Bilgiler 1. Taşıma — Bulunabilme, hız ve frekans, — Güvenlik ve risk. — Maliyet. 2. Satış ve dağıtım kanalları — Kanallar ve kullanımları, — Stok düzeyleri ve sevk süreleri, -Kârlılık oranları, — Satış koşulları, — Önemli dağıtıcılar. 3. Fiyatlar — Üst ve alt sınırlar. — Rakiplerin fiyatları ve fiyat stratejileri, — Ürün avantajları. 4. Teknik hizmetler —Müşavirlik, — Şikâyetleri karşılama, — Bakım, onarım ve.yedek parça, — Eğitim, — Garanti. 5. Reklâm ve satış promosyonları — Rakiplerin teknikleri ve harcamaları, — Medyaların maliyetleri ve etkinlikleri, — Rakiplerin verdikleri mesajlar. Dağıtım kanallarınca yapılan tanıtma çalışmaları |
8. ÜRÜNÜN DIŞ PAZARDA TANITILMASI 8.1. Fuarlar Uluslararası ticaret ve sanayi fuarları ihracatçı için hem vitrin hem de pazar yeri görevini yaparlar. Buralarda ihracatçı malını sergileyebilir, ilgilenenlere ayrıntılarını iletebilir; alıcılarla bağlantılar kurabilir. Fuarlar genel ve özel diye iki ana gruba ayrılırlar. Genel fuarda gıda maddelerinden konfeksiyona veya ağır sanayi makinalarına değin çok değişik ürün grupları sergilenir. Bunlar ülkelere göre ayrılabilecekleri gibi ürün tiplerine göre de ayrı pavyon ve seksiyonlarda sergilenebilirler. İzmir ve Milano uluslararası fuarları genel türdeki fuarlar arasında sayılabilirler. Özel fuarlar veya uzmanlık fuarları tekstil, deri eşyası, otomotiv gibi belirli bir sanayi grubunun ürünlerini toplarlar. Örneğin, Köln'deki ANUGA, Münih'deki IKOFA ve Paris'teki SIAL fuarları sadece gıda maddeleri üzerine uzmanlaşmıştır. Genel fuarlar toplumun değişik kesimlerinden ziyaretçi çektiklerinden özellikle dayanıklı ve dayanıksız tüketici mallarının tanıtılmasında yararlıdır. Bu tür fuarlara katılan ülkeler genellikle mallarını bir pavyonda toplarlar. Bu yolla ülke sanayinin gücü ve ürünlerinin genel bir imajı da iletilir. 8.2. Reklâm ^Reklâm, ihracatçının satmak istediği ürününün kartvizitidir; onun kim olduğunu (marka), ne iş yaptığını (ürün avantajı), ve adresini (satış noktası) bildirir. Temelde, reklâm bir haber ve bilgi verme aracıdır. Ürün hakkındaki temel bilgileri onunla ilgilenebilecek kitleye aktarır. Amacı, ürünün kim olduğunu söyleyip, ne yaptığını anlatmak ve bu suretle ürünü potansiyel alıcılar kitlesinden yeni kişilere denetmek, o kitle içinde markanın bilincini yaratmaktır. |
Ürününün reklâmını yapmaya karar veren ihracatçı ilk olarak bir reklam ajansı bulmak zorundadır. Sonra reklâm stratejisini, bu ajansa iletecek veya ajansla birlikte oluşturacaktır. Reklâma ayıracağı Bütçenin değişik reklâm araçları arasında nasıl dağılacağına karar verdikten sonra ihracatçı, ajansın hazırladığı reklâmları değerlendirecek, uygulatacak ve sonuçlarını denetleyecektir. 8.3. Satışı Teşvik Yöntemleri Reklam ve kişisel satış etkinliklerinin dışında kalan, ürünle ilgili olan ve planlı haberleşmeye dayanan bütün pazarlama çalışmaları, sözgelimi, örnek, kupon ve hediye dağıtımları, her çeşit piyango ve yarışmalar, perakende fiyat indirimleri ve piyasa Iskontoları, piyasaya ve satış örgütüne verilen normalin dışındaki her türlü primler, tüketici ve piyasa ile olan doğrudan her türlü iletişim satışı teşvik (satış promosyonu) yöntemlerinin kapsamına girer. Uluslararası pazarlara giriş zorluk ve zamanlama açısından işletmeler için önemli karar alanlarından birini oluşturmaktadır. Günümüzde uluslararasılaşma olgusu, işletmeler için artık alternatif olmaktan çıkıp zorunluluk haline gelmiştir. Dış pazar fırsatlarını değerlendirmeyip, sadece yurt içi faaliyetlerde bulunan firmalar gümrük tarifelerindeki indirimler ve liberal ekonomik politikalar "nedeniyle, eninde sonunda kendi ülkelerinde bile yabancı rekabetle karşılaşmak durumunda kalmaktadırlar. Bu "bağlamda," artık yerel firmaların uluslar arası rekabetle karşılaşılmayacağı anlamına gelmemektedir. O halde kendi pazarlarını yabancı firmalarla paylaşmak zorunda kalan firmalar için yabancı rakiplerin pazarlarını da hedeflemek kaçınılmaz hale gelmiştir. Ayrıca, pek çok ülkede kronikleşmiş ticaret açığı firmaları hükümetlerin de desteğiyle uluslararası pazarlara girmeye, yeni pazarlar aramaya ve mevcut pazarlardaki paylarını arttırmaya yöneltmektedir. |
Türkiye`de Saat: 04:20 . |
Powered by: vBulletin Version 3.8.1
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
SEO by vBSEO 3.3.2