|
Ana Sayfa | Kayıt ol | Yardım | Ortak Alan | Ajanda | Bugünkü Mesajlar | XML | RSS | |
22-01-2007, 23:01 | #21 | ||
Dişi Kartal Üyelik tarihi: Jul 2006
Mesajlar: 15.053
Tecrübe Puanı: 34 | ÖKSÜRÜĞE KARŞI ALINACAK ÖNLEMLER Uzmanlar, ciddiye alınmadığı takdirde ciddi sorunlar doğurabilecek öksürüğe karşı şu önerilerde bulunuyor: "Öksürürken çıkan balgamı (gece uykusu dışında) yutmayın. Buhar veya sıcak duş balgamı inceltir ve rahat öksürmeyi sağlar. İçinde balgam söktürücü olan ve reçeteyle satılan bir ilacı deneyin, ama eğer çok balgam çıkartan sürekli ya da kronik bir öksürüğünüz ya da astımınız varsa, balgam söktürücü kullanmayın bol sıvı için. Kuru ve kesik öksürükte boğaz pastili veya reçeteyle satılan bir öksürük ilacını deneyebilirsiniz, ancak başka ilaçlar kullanıyorsanız, mutlaka doktora danışın. Sıcak su, çay veya limonataya katılmış balı da deneyebilirsiniz. Burun akıntısı boğazınızda tahrişe yol açtığı için öksürüyorsanız, reçetesiz satılan ilaçlar ya da antihistaminler balgamı kurutabilir. 19 yaşından küçüklere aspirin vermeyin. Reye sendromu denen ender, ama ciddi bir soruna yol açabilir. Ateş veya ağrı durumlarında ağrı kesiciler verin. Soğuk algınlığı belirtileri yokken çocuğun ani ve şiddetli öksürmesi burnuna küçük bir kıymık veya cisim kaçmış olduğunu gösterir. Acil yardım isteyin. Tıkanma (nefes alıp vermede zorluk çekme) küçük bebeklerde olağan bir şey olmasına rağmen sürekli öksürük pek görülmez. Eğer çocuğunuz 3 aylıktan küçükse, doktora başvurun. Eğer çocuğunuz boğuk, ulur gibi öksürüyor ve bu geceleri şiddetleniyorsa, çocuklarda sık görülen solunum yolu iltihaplanması söz konusu olabilir".
__________________ Gönlümle baş başa düşündüm demin; Artık bir sihirsiz nefes gibisin. Şimdi tâ içinde bomboş kalbimin Akisleri sönen bir ses gibisin. Mâziye karışıp sevda yeminim, Bir anda unuttum seni, eminim . Kalbimde kalbine yok bile kinim . Bence artık sen de herkes gibisin. Eylül 2008 | ||
|
22-01-2007, 23:01 | #22 | ||
Dişi Kartal Üyelik tarihi: Jul 2006
Mesajlar: 15.053
Tecrübe Puanı: 34 | Sigara, egzozdan 10 kat zararlı Uzmanlara göre, sigara tüketimi, motorlu araçlardan 10 kat daha fazla havayı kirletiyor. ABD Ulusal Kanser Enstitüsü tarafından yayınlanan rapora göre, söz konusu bulgu, Enstitü araştırmacılarının 'Neden sigara kullanmayanlar en az sigara içenler kadar etkileniyor?' sorusuna cevap aramaları sonucunda bulundu. Araştırmalarda, yakılan bir sigaranın ürettiği katranın, bir aracın egzozundan çıkan miktardan daha fazla olduğu ölçüldü. Katran ve benzeri zehirli parteküllerin akciğer kanseri ve astım riskini yükselttiği önceden beri bilinen bir gerçek. Avrupa'daki morotlu taşıtlara her yıl uygulanan egzoz emisyon ölçüm limiti 40 ug/m3 olarak belirlenmiş. Araştırmacılar, iddialarını desteklemek için bir deney yaparak, düşük sülfür katkılı 2 litre turbo dizel yakıtla doldurulmuş bir arabayı kapalı bir garajda 30 dakika çalıştırdılar. Deneyin ilk bölümünde aracın emisyon ölçümünden 88 ug/m3 elde edildi. Ölçümlerin ardından 4 saat havalandırdıktan sonra kapattıkları garajda bu sefer 30 dakika içinde 3 filitreli sigarayı yanar halde bıraktılar. Bunun sonucunda da 830 ug/m3 emisyon elde edildi. Araştırmacılar, sadece 3 sigaranın, 2 litre turbo dizel yakıtından tam 10 kat daha fazla havayı kirlettiği sonucunu elde ettiler.
__________________ Gönlümle baş başa düşündüm demin; Artık bir sihirsiz nefes gibisin. Şimdi tâ içinde bomboş kalbimin Akisleri sönen bir ses gibisin. Mâziye karışıp sevda yeminim, Bir anda unuttum seni, eminim . Kalbimde kalbine yok bile kinim . Bence artık sen de herkes gibisin. Eylül 2008 | ||
22-01-2007, 23:01 | #23 | ||
Dişi Kartal Üyelik tarihi: Jul 2006
Mesajlar: 15.053
Tecrübe Puanı: 34 | Televizyon seyretmek kasları imha ediyor Uzmanların, uzun saatler boyunca televizyon ya da bilgisayar karşısında oturan kişilerin bel ve sırt kaslarında şiddetli ağrılara neden olan kalıcı hasar oluştuğunu belirledikleri bildirildi. İnternette yayın yapan bir sağlık haberleri sitesinde yayınlanan araştırmaya göre, beli destekleyen kasların, saatler süren hareketsizlik sonucunda kalıcı biçimde işlevsizleşebileceği belirlendi. Bilim adamlarının yaptığı araştırmada, 19 genç erkek gönüllü, 8 hafta boyunca yatakta zaman geçirdi ve kaslarındaki değişim izlendi. Araştırma ekibi bunun, omurgayı koruyan kasların uzun zaman kullanılmadığında 'işlevsizleştiğini' kanıtlayan ilk araştırma olduğunu belirterek, televizyon önünde saatlerce zaman geçirmenin etkisinin de tam olarak aynı olacağını bildirdi. Araştırma, zarar gören kasların yeniden çalıştırılmasının da uzun ve zor bir süreç olduğunu kanıtladı. Gönüllülerin bazılarının bel kaslarının, egzersiz yapmalarına rağmen 6 ay sonra bile düzelmediği belirlendi.
__________________ Gönlümle baş başa düşündüm demin; Artık bir sihirsiz nefes gibisin. Şimdi tâ içinde bomboş kalbimin Akisleri sönen bir ses gibisin. Mâziye karışıp sevda yeminim, Bir anda unuttum seni, eminim . Kalbimde kalbine yok bile kinim . Bence artık sen de herkes gibisin. Eylül 2008 | ||
22-01-2007, 23:01 | #24 | ||
Dişi Kartal Üyelik tarihi: Jul 2006
Mesajlar: 15.053
Tecrübe Puanı: 34 | Temiz ev astımı tetikliyor -------------------------------------------------------------------------------- Avustralya'da yapılan bir araştırma, ev temizliğinde kullanılan temizlik malzemelerinin çocuklarda astım riskini arttırdığını ortaya çıkardı. Cutrin Teknik Üniversitesi'nde yapılan araştırmalara göre, temizlikte kullanılan toz deterjanlar, çocukların astıma yakalanma riskini 4 kat artırıyor. Araştırmacılar, bu amaçla piyasada satılan 192 çeşit uçucu özellik taşıyan organik katkılı temizlik ürününü inceledi ve deneyler sonucunda bu ürünlerin 88'inin astım hastalığına yol açabileceğini saptadı. Araştırmacılar, bu ürünlerin kansere neden olup olmadığını da test etti. Bilim adamları, bu ürünlerin birçoğunda maden kömürü katranından elde edilen ve çabuk yanan renksiz bir sıvı olan 'benzen' maddesine rastladı. Akciğer kanserine de neden olan bu maddeyi içeren ürünlerin astımı 3 kat daha fazla tetiklediğini belirleyen araştırmacılar, benzen içeren temizlik ürünlerini kullanmamak konusunda ebeveynleri uyardı.
__________________ Gönlümle baş başa düşündüm demin; Artık bir sihirsiz nefes gibisin. Şimdi tâ içinde bomboş kalbimin Akisleri sönen bir ses gibisin. Mâziye karışıp sevda yeminim, Bir anda unuttum seni, eminim . Kalbimde kalbine yok bile kinim . Bence artık sen de herkes gibisin. Eylül 2008 | ||
22-01-2007, 23:02 | #25 | ||
Dişi Kartal Üyelik tarihi: Jul 2006
Mesajlar: 15.053
Tecrübe Puanı: 34 | Bilinçsiz antibiyotik tüketmeyin -------------------------------------------------------------------------------- Doktorlar, Türkiye'de bilinçsiz ilaç tüketiminin yaygın olduğunu ve bunu önlemeye yönelik çalışmaların yapılmasının zorunlu olduğunu belirtiyorlar. 2004 yılının ilk 6 ayına yönelik yapılan araştırmalarda en fazla satılan ilaçlar listesinde antibiyotiklerin ilk sırada olduğunu vurgulayan uzmanlar, bunda eczacıdan hastaya bilgi akışındaki eksikliklerin etkilisini önemli olduğunu belirttiler. Doktorlar özellikle antibiyotiklerin kutularındaki miktarın tedaviyi tamamlamaya yönelik olarak belirlendiğine işeret ederken, ecza dolaplarının kontrol edilmesini, doktorun tavsiye ettiği tedavi süresince kullanılması ve son kullanma tarihi geçen ilaçları imha edilmesi gerektiğini bildirdiler. Doktorlara göre, yılda en az bir kez evde bulunan ilaçları eczacılara göstermeleri gerektiği ve gereksiz olanlar ile kullanım süresi dolanları imha edilmesi gerektiğini öneriyorlar.
__________________ Gönlümle baş başa düşündüm demin; Artık bir sihirsiz nefes gibisin. Şimdi tâ içinde bomboş kalbimin Akisleri sönen bir ses gibisin. Mâziye karışıp sevda yeminim, Bir anda unuttum seni, eminim . Kalbimde kalbine yok bile kinim . Bence artık sen de herkes gibisin. Eylül 2008 | ||
22-01-2007, 23:02 | #26 | ||
Dişi Kartal Üyelik tarihi: Jul 2006
Mesajlar: 15.053
Tecrübe Puanı: 34 | Mikrobun da faydalısı var -------------------------------------------------------------------------------- Bitki, hayvan ya da büyük pekçok organizmanın gen dizilimini hatta tarih öncesi canlıların kopyalarını elde etmeye çalışan genetik bilimciler, bu kez dikkatleri ihmal edilen insanların kendi bedenindeki mikroplara çevirdiler. Normal bir insanın bağırsağında 500 ayrı tür mikrop yaşadığını belirleyen uzmanlar, bir o kadar da ağızda ve vajinada yuvalanan mikropların organizma için bir çok yararı olduğunu tespit ettiler. Tübitak'ın Bilim Teknik Dergisi'nde yer alan bir araştırmada, insan vücudunu mesken edinmiş bakteri ve virüslerin, yaşam için çok önemli olduğu vurgulandı. Bağırsaklardaki mikropların hem hazmı kolaylaştırdığı, hem de daha zararlı organizmaları vücudun dışına attığı ifade edildi. Ancak insan vücudundaki mikropları laboratuvarda çoğaltmak mümkün olmadığı için özelliklerinin fazla bilinmediği kaydedildi. ABD'de bulunan Genomik Araştırmalar Enstitüsü ile Stanfort Üniversitesi'nden bilimadamları, vücuttaki boşluklardan alınan sıvıları doğrudan, daha önce insan genom projesinde yararlanılan dizgeleme makinelerine atmayı planlıyorlar. Makinelerden sağlanacak verilerin, hangi organizmaların insan vücudunun neresinde yaşadığının bilinmesine ışık tutacağı ifade ediliyor. Araştırmacılar işe diş ve dişetlerinde oluşan bakteri plaklarından bir örnekle başladılar. Araştırmacılara göre, elde edilen dizilimlerin yüzde 40'tan fazlasına şimdiye kadar hiçbir yerde rastlanmadı. Bunların, bilinen bakterilerdeki yeni genler ya da tümüyle yeni türlere ait oldukları düşünülüyor.
__________________ Gönlümle baş başa düşündüm demin; Artık bir sihirsiz nefes gibisin. Şimdi tâ içinde bomboş kalbimin Akisleri sönen bir ses gibisin. Mâziye karışıp sevda yeminim, Bir anda unuttum seni, eminim . Kalbimde kalbine yok bile kinim . Bence artık sen de herkes gibisin. Eylül 2008 | ||
22-01-2007, 23:02 | #27 | ||
Dişi Kartal Üyelik tarihi: Jul 2006
Mesajlar: 15.053
Tecrübe Puanı: 34 | Hastane infeksiyonları korkutuyor -------------------------------------------------------------------------------- Ankara Hastane İnfeksiyonlan ve Kontrolü Derneği, hastanedeki tedavisi sırasında infeksiyon kaparak yaşamını yitiren eski bakanlardan Veysel Atosoy'un ölümünden sonra hastanelerdeki infeksiyonlara ilişkin kamuoyunu bilgilendirmek amacıyla bir açıklama yaptı. Hastane infeksiyonlarının en fazla yeni doğan bebekler ve yaşlılarda görülen bir hastalık olduğunu duyuran dernek, "Dünyadaki tüm hastanelerde yüzde 3-14 hastada hastane İnfeksiyonu gelişmektedir. Hastane infeksiyonları hastanede yatış süresini uzatır" uyarısını yaptı. Açıklamada şu ifadelere yer verildi: "Hastane infeksiyonlan, 21. yüzyıl başında tıp dünyasının çözüm bulmaya çalıştığı öncelikli sorunlar arasında yer almaya devam etmektedir. Hasta hastaneye yattığında inkübasyon (kuluçka) döneminde olmayan ve hastanede kapılan infeksiyonlar, hastane infeksiyonu olarak adlandırılır. Hastane infeksiyonlan hastaneye yattıktan en erken 48-72 saat sonra kimi zaman taburcu olduktan sonra ve hatta cerrahi girişim yapılan hastalarda bir ay içinde ortaya çıkar. Hastane infeksiyonlarının gelişmesini hazırlayan faktörleri 4 grupta toplamak mümkündür: - Hasta ile ilgili faktörler içinde kişinin altta yatan hastalıkları ve yaşı önemlidir. Yeni doğan bebekler ve yaşlılar en fazla hastane infeksiyonu görülen hastalardır. Bağışıklık sistemini az ya da çok etkilediği bilinen seker hastalığı, böbrek hastalıkları, lösemi ve kanser olan hastalar, bağışıklık sistemini baskılayan ilaç kullananlar ve yanık, travma hastaları sık hastane infeksiyonu gelişen hastalanmadır. - Hastane ortamındaki yoğun ve çoğu zaman uygunsuz antibiyotik kullanımı - Hastaya uygulanan tedavilerin bir parçası olan cerrahi girişimler ve idrar sondası, damar içi kateterler, solunum yoluna tüp konması gibi girişimler de vücut savunmasını bozarak infeksiyon gelişmesini kolaylaştırır. - Sağlık personelinin hijyenik alışkanlıkları da hastadan hastaya mikroorganizmaların taşınması ile ilgili risk oluşturmaktadır. Bu koşullar da düşünüldüğünde hastane infeksiyonlarmın tamamı ile ortadan kaldırılması mümkün değildir ve dünyadaki tüm hastanelerde yüzde 3-14 hastada hastane İnfeksiyonu gelişmektedir. Hastane infeksiyonlarmın neden önemli olduğunu kısaca dört maddede özetlemek mümkündür: - Hastane infeksiyonları, hastanede yatış süresini uzatır. - İş gücü ve üretkenlik kaybına, yaşam kalitesinde bozulmaya neden olur. - Hastane İnfeksiyonu gelişen hastalarda Ölüm oranı, İnfeksiyon gelişmeyen hastalara oranla daha yüksektir. - Hastane infeksiyonları tedavi maliyetinde önemli bir artışa neden olur. Türkiye'de bu konuda yapılan çalışmalar her bir hastane infeksiyonunun ortalama bin 600 dolar maliyeti olduğunu ortaya koymaktadır. 20. yüzyıl sonlarında hastane infeksiyonları yataklı sağlık kuruluşlarındaki en önemli kalite göstergesi haline gelmiş ve kaliteli sağlık hizmeti sunmak isteyen her hastanede iyi organize edilmiş bir infeksiyon kontrol programının yürütülmesi zorunlu olmuştur.
__________________ Gönlümle baş başa düşündüm demin; Artık bir sihirsiz nefes gibisin. Şimdi tâ içinde bomboş kalbimin Akisleri sönen bir ses gibisin. Mâziye karışıp sevda yeminim, Bir anda unuttum seni, eminim . Kalbimde kalbine yok bile kinim . Bence artık sen de herkes gibisin. Eylül 2008 | ||
22-01-2007, 23:02 | #28 | ||
Dişi Kartal Üyelik tarihi: Jul 2006
Mesajlar: 15.053
Tecrübe Puanı: 34 | Amerika'da 1950'lerde başlayan hastane infeksiyonları ile ilgili çatışmalar Türkiye'de Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi öncülüğünde başlamış; 1996 yılında Hacettepe Üniversitesinin başlattığı TÜBİTAK destekli proje (NosoLlNE) ile ulusallaşma süreci başlamıştır. 2000 yılından itibaren Hastane İnfeksiyonları ve Kontrolü Derneği çatısında devam eden proje kapsamında 60 merkez yer almaktadır. Derneğimiz düzenli eğitim programlan ile konu İle ilgili hemşire ve doktor eğitimi işlevini gerçekleştirmektedir. Ancak en önemli sıkıntı eğitilmiş elemanın görev devamlılığını sağlayacak yasal düzenlemelerin olmamasıdır".
__________________ Gönlümle baş başa düşündüm demin; Artık bir sihirsiz nefes gibisin. Şimdi tâ içinde bomboş kalbimin Akisleri sönen bir ses gibisin. Mâziye karışıp sevda yeminim, Bir anda unuttum seni, eminim . Kalbimde kalbine yok bile kinim . Bence artık sen de herkes gibisin. Eylül 2008 | ||
22-01-2007, 23:02 | #29 | ||
Dişi Kartal Üyelik tarihi: Jul 2006
Mesajlar: 15.053
Tecrübe Puanı: 34 | Ceviz kalp krizi riskini azaltıyor Cevizde bulunan E vitamini, lif ve doymamış yağların kalbi koruduğu haftada iki üç avuç ceviz yiyenlerin kalp krizi geçirme riskinin yüzde 50 azaldığı belirtildi. Journal of Clinical Nutrition adlı tıp dergisinde yayımlanan araştırma raporuna göre, cevizde damar sertliğine karşı koruyucu olan doymamış yağ asitleri bulunuyor. Ceviz, hem toplam kolesterol, hem de kötü kolesterol oranını düşürüyor. 60 yaş civarında kolesterol oranı çok yüksek olan 5 erkek ve 13 menopoz geçirmiş kadın üzerinde deney yapan California Üniversitesi Davis Tıp Okulu araştırmacıları, 5 buçuk ay içinde deneklerin toplam kolesterol oranı ile kötü kolesterol oranlarının düştüğünü gözlediler.Uzmanlar, ceviz diyeti yapacak kişilerin, katı yağ içeren yiyeceklerden de uzak durmalarını tavsiye ediyorlar. Yapılan başka bir araştırmada da, her gün bir avuç dolusu ceviz yemenin kalp hastaları için yarar getirdiği öne sürüldü. Yapılan çalışmalarda, haftada toplam iki üç avuç ceviz yiyenlerin kalp krizi geçirme riskinin yemeyenlere göre yüzde 50 daha az olduğu görüldü. Cevizde bulunan E vitamini, lif ve doymamış yağların kalbi koruduğuna dikkat çeken uzmanlar, cevizin yaprağının da şifalı olduğunu, yaprağından yapılan çayın, kronik mide ve bağırsak nezlesine iyi gelip, kanı temizlediğini ve egzamayı yok ettiğini bildirdiler. Uzmanlara göre cevizin yararları: "Kalp damarlarını açar, kalp krizini engeller, sağlıklı zayıflatır, kanı temizler, mide ve bağırsak nezlesini önler, kolesterol seviyesini dengeler, egzamayı yok eder, yaraları iyileştirir".
__________________ Gönlümle baş başa düşündüm demin; Artık bir sihirsiz nefes gibisin. Şimdi tâ içinde bomboş kalbimin Akisleri sönen bir ses gibisin. Mâziye karışıp sevda yeminim, Bir anda unuttum seni, eminim . Kalbimde kalbine yok bile kinim . Bence artık sen de herkes gibisin. Eylül 2008 | ||
22-01-2007, 23:02 | #30 | ||
Dişi Kartal Üyelik tarihi: Jul 2006
Mesajlar: 15.053
Tecrübe Puanı: 34 | Agorofobi'nin temelinde panik atak yatıyor -------------------------------------------------------------------------------- Teknoloji çağında, özellikle büyük şehirlerde insanlarda çok sık görülen bir ruhsal rahatsızlık olan Agorafobi, doktorlar tarafından 'kalabalık içinde yalnızlık' olarak tanımlanıyor. Derlenen bilgilere göre, Agorofobi'nin çoğu zaman sosyal fobiler ile karıştırıldığını vurgulayan doktorlar ıssız meydanlardan ve açık yerlerden korkma olarak bilinen Agorafobi'yi, metropollerde yaygın olan bir ruh hastalığı olarak görüyorlar. Doktorlara göre, insanlarda en çok rastlanan fobiler arasında yer alan Agorafobi, ilk önce meydanlardan, açık yerlerden korku olarak kendini gösteriyor. Günümüzde Agorafobi'nin çok daha geniş bir anlam içerdiğini belirten uzmanlar, yalnız başına kalmaktan, yalnız sokağa çıkmaktan, otobüs, vapur, uçak gibi kalabalık yerlerde bulunmaktan duyulan korkuların Agorofobi'nin etkileri olarak görüldüğünü belirtiyorlar. Genellikle panik bozukluğuha bağlı olarak ortaya çıkan Agorafobi'nin temelinde panik nöbetlerin bulunduğunu belirterek, bu nedenle hastanın panik atak geçireceği korkusu nedeniyle yalnız başına sokağa çıkamadığını ve kalabalığa giremediğini vurgulanıyor. Agorafobi'nin uzun bir süre kişiyi etkisi altına alabileceğini bildiren uzmanlar, bir panik atak hastasının 2 yıl boyunca evden dışarı çıkamadığını, markete gidemediğini, alışveriş yapmak için dahi evden dışarı çıkamadığını belirtiyorlar.
__________________ Gönlümle baş başa düşündüm demin; Artık bir sihirsiz nefes gibisin. Şimdi tâ içinde bomboş kalbimin Akisleri sönen bir ses gibisin. Mâziye karışıp sevda yeminim, Bir anda unuttum seni, eminim . Kalbimde kalbine yok bile kinim . Bence artık sen de herkes gibisin. Eylül 2008 | ||
Bu konuyu arkadaşlarınızla paylaşın |
Konuyu Toplam 3 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 3 Misafir) | |
| |