|
Ana Sayfa | Kayıt ol | Yardım | Ortak Alan | Ajanda | Bugünkü Mesajlar | XML | RSS | |
06-02-2007, 13:59 | #1 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
|
TAŞKÖMÜRÜ GERÇEĞİ VE TÜRKİYE Taşkömürü Tarihi Taşkömürü; Jeolojik devirler boyunca dönüşüme uğrayarak büyük bir kalori gücü kazanan bitki fosillerinden meydana gelmiş inorganik katı bir yakıttır. Milyonlarca sene önce ormanlar, toprak kayması, denizlerin karalara, karaların denizlere dönüşmesi gibi tektonik hareketlerle toprak yığınlarının altında kalmışlardır. Kömürü yapan ana elaman karbondur. Taşkömürü yataklarının yapısı çok değişiktir. Taşkömürünü en önemli özelliklerinden birisi koklaşabilir olmasıdır. Kömürün damıtılmasıyla elde edilen yan ürünler kimya sanayiinde de kullanılır. Zonguldak Taşkömürü Havzası 270 milyon yıl önce kömür oluşumu sonucu, biri karbonifer devrine ait “Hersineyen” diğeri “Kratese” devrine ait Alpin Orojenezi olmak üzere iki önemli tektonik olay sonucu kıvrımlı ve faylı olarak tabakalanmıştır. Çin tarihçileri maden kömürünün MÖ 1000 yılında kendi bölgelerinde kullanıldığını belirtiyor. Avrupa’da ise, MÖ 384 yılında doğan filozof Aristo’nun eserlerinde ağaç gibi yanan siyah topraklardan söz ettiği biliniyor. Almanya, İngiltere, İskoçya, Belçika ve Fransa’da 10.yy dan itibaren kömür yaygın olarak kullanılmaya başlanıyor. Dünya Üretimi 1820’de 30 milyon ton olan dünya taşkömürü üretimi 1860’da 125 milyon tona, 1880’de 340 milyon tona, 1890’da 512 milyon tona ve 1913 yılında 1 milyar 388 milyon tona yükseliyor. Sonrasında petrol, hidroelektrik ve doğal gaz gibi kaynakların ortaya çıkmasıyla kömür üretiminin hızı kesiliyor. Birinci Dünya Savaşının sonuna kadar, en önemli kömür ihracatçısı İngiltere’dir. Taşkömürü enerji ve demir-çelik sektörü başta olmak üzere Sanayi Devrimi sürecinin vazgeçilmez ticari maddesidir. Almanya, Belçika, Fransa, İtalya, Lüksemburg ve Hollanda bir araya gelerek 18 Nisan 1951 de Avrupa Kömür ve Çelik Birliği’ni kurarlar. Bu birlik sonrasında Avrupa Birliğine dönüşür ve tüm ticareti yönlendirir. 1993 yılı dünya üretimi 3 milyar 138 milyon ton olarak gerçekleşiyor. 1993 yılının en büyük üreticileri sırasıyla; Çin (1 milyar 047 milyon ton), ABD, Rusya, Ukrayna, Kazakistan, Hindistan, Güney Afrika, Avustralya ve Polonya dır.(130 milyon ton). Türkiye aynı yıl 2 milyon 800 bin ton üretmiştir. Son yıllarda Avustralya, Güney Afrika, Çin kömür ihracatında dikkati çekiyor. | ||
|
06-02-2007, 13:59 | #2 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| Türkiye’de Taşkömürü 1993 yılı sonu itibariyle dünya rezervi 522 milyar 351 milyon ton, Türkiye rezervi ise 1 milyar 126 bin tondur. Türkiye’de taşkömürünün, kalite ve rezerv üstünlüğüyle sadece Zonguldak’ta bulunduğu biliniyor. Osmanlı İmparatorluğu döneminde, farklı tarihlerde kömürün yöre insanı tarafından kullanıldığı söylense de genel kabul gören 1829 yılında Uzun Mehmet’in Ereğli’nin Kestaneci köyünde kömürü bulduğudur. Dünyadaki gelişmeye paralel olarak Padişah 2. Mahmut’ta kömürün yurt içinde aranması emrini vermiştir. Ancak o süreçte üretim yapılmamıştır. Üretim 1848 yılında başlamıştır. 1848 yılında 1.Abdülmecit bir fermanla, Ereğli Kömür Havzasını kendi vakıfları arasına alır. (Hazineyi Hassa) Ardından Hazineyi Hassa İdaresi Havzayı yıllığı 300 altına, Galata Sarrafları’nın kurduğu Kömür Kumpanyasına kiralar. Galata Sarrafları yabancı kökenli ticaret erbabıdır ve dış ticaretle de ilgilidirler. Kömür tüm dünya için önemlidir ve Anadolu yani Zonguldak gelişmiş ülkelerin hedefidir. Taşkömürü ve Zonguldak: Zonguldak 1811’da küçük bir mahalledir. Çaycuma bucağının Gaca Köyü’ne bağlıdır. 1848’den itibaren kömürle birlikte büyümeye başlar. 1899’da ilçe merkezi kurulur. 1924’de il olur. 1854-55 yıllarında Kırım Savaşı sırasında Havzayı İngilizler işletir ve müttefikleri Fransızlarla donanmanın kömür ihtiyacını karşılarlar. 1870 yılında yabancı şirket sayısı artar, üretim 65 bin tona, 1875 yılında 172 bin tona çıkar. 1890’da Fransız, Belçika, Alman ve İtalyan şirketleri havzaya yerleşir. 1896 yılında, uzun yıllar Zonguldak’ta kalacak olan Fransızların “Ereğli Şirketi Osmaniye”si, mühendis ve teknik elamanlar getirir, 1970 yılına kadar sözleşme yapar. Demir yolları ve limanlar kurar. Bu dönemde Havza’da Ruslar ve yerli Ermenilerle, Rumların Şirketleri de vardır. Dünyada kömürün öneminin artmasıyla Zonguldak Kömür Havzasında 1907 yılı üretimi 736 bin tona, 1911 üretimi 904 bin tona ulaşır. Üretim ve ihracat artarken sadece Zonguldak ve çevre köylerden değil yakın illerden gelen insanlarla Zonguldak’ta büyür. Gelişmiş Emperyalist ülkelerin gözü Zonguldak’tadır. 1914 yılında 1. Dünya Savaşı ile birlikte Almanlar Kömür Havzasının yönetimini ele alır. Bir Alman albay, Harp Akademisi Merkezini yönetir. Fransızlar Havza’dan ayrılır. 1914 üretimi 625 bin tona düşer. Rus donanmasının baskısıyla 1917 yılı üretimi 160 bin tona kadar geriler. Birinci Dünya Savaşının galipleri arasında yer alan Fransızlar, sermayelerini korumak bahanesiyle Zonguldak Merkezini işgal ederler. 1921 de işgal kalkar. Bu dönemde Merkezi İstanbul’da bulunan “İtilaf Kuvvetleri Kömür Komisyonu” Havzanın idaresini ele almıştır. | ||
06-02-2007, 14:00 | #3 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| Türkiye Cumhuriyeti ve Taşkömürü Kurtuluş Savaşını gerçekleştiren Türkiye Cumhuriyetinin yeni kadroları da Zonguldak’ın önemini bilmektedir. 28 Nisan 1921’de, gerekçesi Büyük Millet Meclisi Reisi M. Kemal tarafından imzalanan kanunla, Havzadaki mevcut kömür tozları, işçinin umumi menfaatlerine kullanılmak üzere satılır. Mecliste kanun hakkında konuşan İktisat Vekili Mahmut Celal Bey (Bayar) in söyledikleri dikkat çekicidir. Celal Bey şunları söyler. “Mademki evvelce hiçbir şey yapılmamıştır, şimdi bunun tanzimine sayediyoruz, yalnız pek ufak bir şeyi kendilerine lütfetmekle onları teşvik ve terkip etmiş olacağız. Bunun Meclisi alinizden kabulünü rica ediyorum” Büyük Millet Meclisi, 10 Eylül 1921’de 151 sayılı Ereğli Havzayi Fahmiyesi Maden Amelesinin Hukukuna Müteallik Kanunla, iş ve işçilik haklarını teminat altına alır. Kurutuluş Savaşına kadar, dünyanın değişik ülkelerinden gelen işletmecilerin baskısı ve zulmü altında, açlık ve yoksulluk içinde çalıştırılan yöre insanı, ülkesinin nasıl talan edildiğini görmüş ve bu ulusal bilinçle Kurtuluş Savaşına destek olmuştur. Cumhuriyetin yeni kadroları da Meclisin açılışıyla beraber maden işçisine ve yöre insanına sahip çıkarak, sanayinin teminatı olan taşkömürü üretimini artırabilmenin arayışı içine girmişledir. Cumhuriyetin ilanından önce Zonguldak’ta düzen oluşturmuşlardır. Cumhuriyetle birlikte havzaya yeni bir heyecan gelir. 1924 yılında Maden Kömürü İşletmeleri Türk Anonim Şirketi kurulur. Diğer şirketler de, idari ve teknik yönden denetim altına alınır. Çalışan sayısı artar, üretim artar ve 1926’da kömür üretimi ilk kez yıllık 1 milyon tona ulaşır. 1927-31 yılları arasında 70 teknik mühendis yetiştirilir. 1929 yılında İş Bankası sermayesi ile Kömür-İş adıyla bir müessese kurulur. Bu şirket Kozlu ocaklarını işletir. 1935 yılı üretimi 2 milyon 300 bin tona ulaşır. Bu süreçte devlet Zonguldak Kömür Havzasıyla yakından ilgilenir. 1896’da kurulan ve 1970 yılına kadar sözleşmesi bulunan en büyük kömür şirketi olan Fransızların Ereğli Şirketi 1937 yılında devletleştirilir. Liman, demiryolları ve kömür ocakları ETİBANK’a geçer. Koklaşabilme özelliğiyle sadece Zonguldak’ta bulunan taşkömüründen en etkin bir şekilde faydalanabilmek için 1937 yılında Karabük Demir Çelik Fabrikası kurulur. İkinci Dünya Savaşı ile birlikte taşkömürü üretimini daha sıkı bir kontrole alan devlet, 1940 yılında çıkartılan bir kanunla bütün kömür ocaklarını satın alır ve ocaklar iktisadi devlet teşekkülü olan Ereğli Kömürleri İşletmesi’ne verilir. Bütün yerli ve yabancı şirketlerin faaliyetleri sona erer. Türkiye’nin en önemli doğal kaynaklarından birisi olan taşkömürleri artık kamunun malıdır. | ||
06-02-2007, 14:00 | #4 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| Büyüyen Zonguldak ve Gelişen Türkiye 28 Şubat 1940 yılında yayınlanan bir kararname ile Zonguldak Kömür Havzasında “İş Mükellefiyeti Müdüriyeti” kurulur. Görevli memurlar, muhtar aracığıyla köylerden işçi toplar. Maden ocaklarında çalışmak istemeyen kaçakları bulmak için de Tahkimat Komutanlığı kurulur. Baskı uygulaması 1948 yılına kadar sürer. Satılabilir kömür üretimi 1941-48 yıllara arasında yılda 2 milyon 125 bin ton ile 2 milyon 670 bin ton arasında değişir. Sadece 1942 yılında 1 milyon 814 bin tona düşer. Sonuç, baskıyla amaca ulaşılmadığını gösterir. Karabük Demir-Çelik Fabrikasından sonra 1948 yılında Çatalağzı Termik Elektrik Santralı kurulur.1960 yılında, daha gelişmiş bir teknolojiyle, ikinci Demir-Çelik Fabrikası Ereğli’ye kurulur. Bunu Filyos Ateş Tuğla Fabrikası, Bartın Çimento Fabrikası ve diğer irili ufaklı fabrikalar izler. Zonguldak, ülke sanayisinin can damarı olur. Ülkemizin kömür ihtiyacı arttıkça, maden ocaklarında çalışan işçi sayısı artar. Zonguldak büyürken Türkiye hızla gelişir. Başlangıçta zorla da olsa zamanla, madencilik Zonguldak ve yöre insanının vazgeçemeyeceği bir meslek olur. Tek parti döneminde, özellikle mükellefiyet uygulamasında müthiş baskı gören yöre halkı bunun faturasını CHP’ye keser. 1950-54 ve 57 seçimlerinde Zonguldak Demokrat Partiye oy verir. Sendikanın Kurucularından ve zamanın Genel Başkanı Ömer Karahasan Kurucu Meclis’te olmasına rağmen Zonguldak halkı 1961 Anayasası’na da “Hayır” der. 1961 Anayasası’nın getirdiklerini yaşamında görmeye başlayan yöre halkının siyasi tercihi de zamanla değişir. 1973’de toparlanan CHP, 1977 de AP’nin önüne geçer. Bu süreçte kömür üretimi de 1950’de 2 milyon 830 bin tondan başlayarak 1958 de 4 milyon 75 bin tona yükselir. 1950-56 yıllarında alınan 103.5 milyon dolar Marshall Yardımı ile yapılan yatırımlar üretime yansır. Baskının başaramadığını demokratik süreç başarır. Zonguldak ile birlikte Türkiye’de büyür ve gelişir. Zonguldak maden ocaklarındaki üretim miktarı, siyasetçinin yani yönetenlerin gösterdiği ilgiye göre değişmektedir. 1959 yılının istikrarsız Türkiye’si hemen Zonguldak’ta kömür üretimine yansır. 1959; 3 milyon 940 bin ton, 1960; 3 milyon 653 bin ton, 1961; 3 milyon 773 bin ton, 1962; 3 milyon 893 bin ton üretim gerçekleşir. 1963 yılında Çalışma Hayatının yeniden düzenlenmesinin getirdiği moral ve 1961-63 arasında kullanılan 14.5 milyon dolar Development Loan Fund kredisi ile kömür üretimi 1963 yılında 4 milyon 153 bin ton, 1966; 4 milyon 880 bin ton ve rekor kırarak1967 yılında 5 milyon 31 ton olur. 1968-77 yılları arası üretim, ortalama 4 milyon 700 bin ton standardında sürer. 1969-74 yıllarında kullanılan 21.5 milyon dolar Aid İnternational Development kredisi ve Ülkedeki istikrarlı yönetim Taşkömürü Kurumunda da kendini gösterir. 1960 yılında 54.026 olan Zonguldak ilinin nüfusu 1975 yılında 80.387 ye ulaşır. Zonguldak, Türkiye’nin dört bir yanından göç alır. | ||
06-02-2007, 14:00 | #5 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| 1978 yılında başlayan siyasi istikrarsızlık, 1980 de sendikal hakların sınırlanması ve sonrasında çalışan sayısının azalmasıyla 1983 üretimi 3 milyon 540 bine geriler. Kurumda 1954 yılında 30 bini, 1975’de 40 bini aşan işçi sayısı 1979’da 43 bin 594’e ulaşır.1983 yılında 38.650 iner. Sonrasında değişen politikalarla daha hızlı bir geriye gidiş başlar. Sonuç olarak; Osmanlı İmparatorluğunun güçsüz döneminde ve özellikle dağılma sürecinde tüm gelişmiş ülkelerin talanına uğrayan Zonguldak maden ocakları, Birinci Dünya savaşı sırasında da öncelikli hedef olunca, ülkesini seven ve bağımsızlık mücadelesi içinde olan herkesin dikkatini çekmiş, maden ocaklarına sahip çıkmak öncelikli bir duruma gelmiştir. Koklaşabilme özelliğiyle demir-çelik sanayiinin ve yüksek kalorisiyle diğer sanayinin ve enerji sektörünün vazgeçilmez ürünü olan taşkömürü, sadece Zonguldak yöresinde bulunması nedeniyle dünyada bu ilgiyi görmüştür. Kurtuluş Savaşı sonrasında, TBMM açıldığı andan itibaren ve Cumhuriyet ilan edilmeden; iktidar olabilmenin, devleti kurabilmenin hesabını yapan yeni kadrolar, yüzlerini Zonguldak’ a dönmüşler ve maden işçilerine, yöre insanına sahip çıkmışlardır. 1935’lere gelindiğinde daha ciddi atılımlar içine giren genç Türkiye Cumhuriyeti, devlet adına şirketler kurmakla işin yürüyemeyeceğini görünce, sanayiinin geleceği için kesin çözümü, 1940 yılında bütün kömür havzasını devletleştirmekte bulmuştur. Bu noktadan itibaren Zonguldak maden ocakları, devlet eliyle doğrudan doğruya bütün Türkiye’ye kaynak aktarmaya başlamıştır. Zonguldak’tan Türkiye’ye Kaynak Transferi Zonguldak Kömür Havzası’nın en büyük şirketi olan, Fransızların Ereğli Şirketi’nin 1937 yılında devletleştirilmesiyle, maden ocaklarından yapılan kaynak transferi devlet tarafından kontrol altına alınır. Dışa kapalı genç Türkiye Cumhuriyeti, kendi yağıyla kavrulmanın hesabını yapmaktadır. Gelişme için sanayinin önemini bilen kadrolar, tarıma dayalı köylü toplumundan, çağdaş medeniyete giden yolun sadece kömür üretimini artırmaktan geçmediğini ve üretimi artırmanın ötesinde kendi doğal kaynaklarını en etkin biçimde kullanmanın önemini görmüşlerdir. Ülkemizde sadece Zonguldak’ta üretilen taşkömürü, koklaşabilir özelliği ile demir-çelik sektörünün vazgeçilmez bir girdisidir. Tüm dünya ve Türkiye’de, o yılların en önemli sektörü demir-çelik sektörüdür. Türkiye Cumhuriyeti önemli bir adım atar, Zonguldak il sınırları içinde ve stratejik bir nokta olarak tespit edilen Karabük’te, 1937 yılında demir-çelik fabrikası kurulur. Köprü, demir yolları ve inşaatlarda kullanılan demir-çelik üretimine başlanır. Çatalağzı Termik Elektrik Santralı’nın (ÇATES) 1948 yılında bölgeye kurulmasıyla, maden ocaklarıyla enerji sektörü arasında doğrudan ilişki kurulur. 1960 yılına gelindiğinde Türkiye ekonomisi ve sanayii belirli bir mesafe katetmiştir. Bu kez yine Zonguldak il sınırları içinde bulunan Ereğli bölgesine, ikinci bir demir-çelik fabrikası kurulur. Daha ileri teknoloji sahibi olan bu fabrikada, yassı mamul üretimine geçilir. Yerli otodan, beyaz eşyaya her alanda kullanılabilen demir-çelik ürünüyle, bukez sadece kamu ile değil özel sektörle de doğrudan ilişki kurulur. | ||
06-02-2007, 14:00 | #6 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| 1963-64 ve 1967-1969 yıllarındaki kar-zarar tablolarında küçük de olsa kar görünen Taşkömürü Kurumu, genel anlamda 1940-1983 yılları arasında tamamen kamu yararına hizmet etmiştir. Türkiye Taşkömürü Kurumu İstatistik Yıllıklarına bakıldığında; 1946-1957 yılları arasında sabit döviz kuruyla, ortalama satış fiyatı 18 dolardan 29 dolara kadar yükselmiştir ve kurum her yıl zarardadır. 1958 yılında 24 dolar olan kömürün ortalama satış fiyatı, devalüasyon sonucu 1959 yılında 11 dolara düşer ve 1968 yılına kadar bu fiyat sürer. Aynı yıl 18 dolara, 1969 yılında 20 dolara çıkar.70-71 devalüasyonlarıyla satış fiyatı 16 dolarda kalır. Bu yıldan sonra yapılan küçük artışlarla 1977 yılında ortalama satış fiyatı 25 dolara çıkartılır. 1946-1977 yılları arasında, ortalama 19 dolar fiyatla taşkömürü satılır. Küçük miktarlarla da olsa, 32 yıllık süreçte sadece 4 yıl kar görünür. Dünya için önemi bilinen bu süreçte, taşkömürüne 19 dolar fiyat verilmiştir. Kurum sürekli zarar etmiş ya da ettirilmiştir. Vazgeçilmez bir ürün olan taşkömürünün fiyatı, kapitalizmin evrensel kuralı olan arz ve talebe göre belirlenmemiş ve Türkiye’de tekel olan Taşkömürü Kurumu, bu avantajını hiç kullanmamıştır. 1980’li yıllara kadar sürdürülen ithal ikameci politikalar doğrultusunda, ülkedeki üretim sektörünü geliştirmek için özel sektöre olanaklar sağlanmış ve Taşkömürü Kurumu, Demir-Çelik fabrikaları gibi enerji sektöründen de bu kesime, ucuz fiyatlarla kaynak transferi yapılmıştır. KİT’lerden beslenen, otomobil ve beyaz eşya başta olmak üzere inşaat sektörü ve diğer sektörler gümrük duvarlarıyla korunmuş, dünyada örneği görülmeyen karlara ulaşmışlardır. 1940 yılında 98.6 dolar olan kişi başına Milli Gelir, 1945 yılında 225.4 dolar, 1955 yılında 286.2 dolar, 1960 yılında 358.6 dolar ve 1976 yılında 1020.2 dolar olmuştur. Bu süreçte, Türkiye ekonomisini büyüten ve geliştiren en önemli merkezlerden birisi Zonguldak’tır. Maden ocaklarında üretilen kömür, maliyet hesabıyla, yada dünya kömür fiyatlarına göre satılmamıştır. | ||
06-02-2007, 14:01 | #7 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| Madencilik Mesleği Osmanlı imparatorluğu döneminde 1848 sonrası, Zonguldak yöresinden Galata Sarrafları ile başlayan kömür ticaretine, kurtuluş savaşı dönemine kadar pek çok ülke doğrudan girmiştir. Kömür Havzasındaki maden ocakları bu şirketler tarafından kiralandığı dönemde, devletin tespit ettiği fiyatla kömür tonu 73 kuruş iken işçi ücretleri 2,5-3 kuruştur. Boğaz tokluğuna çalışılmaktadır. Üstelik para yerine yiyecek ve giyecek verilmektedir. Hastalık yaygın bir hal almıştır. Huzursuzluk ve düzensizlik üretimi düşürünce Sultan Abdülaziz Kömür Havzasını İdareyi Hassa’dan alır ve Bahriye Nezaretine verir. Dilaver Paşa yönetici atanır. 1865 yılında 8 fasıl 100 maddeden oluşan Dilaver Paşa Nizamnamesiyle; Teknik, idari ve hukuki bir düzen kurulur. 13-50 yaş arası zorunlu işçilik getirilir. Karadağ ve Sırbistan’dan gelen kalifiye elemanlar madencilik mesleğini öğretirler. Nizamnameyle, işçilerin kalabileceği, sağlığa elverişli koğuşlar yapma mecburiyeti getirilir. Firar eden işçilere fazla çalışma cezası getirilir. Firara yada çalışmamaya teşvik edenlerde aynı cezalara çarptırılır. Bu uygulama 1869 yılında yapılan düzenlemeyle yumuşatılır. İşçilere bazı haklar tanınır. İşverenlere, kazalara karşı emniyet tedbirleri alma mecburiyeti getirilir. Çalışma mükellefiyeti kaldırılır. 1908 yılından sonra işçi eylemleri daha sık görülür. 1910-11-13 yıllarında grevler yapılır. 1922 yılında Gelik’de yapılan greve işçilerin şikayetiyle Jandarma Takım Komutanlığı müdahale eder ve üst makamlardan şirket yöneticilerinin uyarılması istenir. 1923 yılında Asma’da grev yapılır. Nedeni ise işçilere yevmiye cezası verilmesidir. İşçiler, Fransız memurların kömür arabalarını eksik saydıklarını ve sayımda Türk işçi bulunmasını da isterler. Fransız,Alman,İtalyan, Belçikalı şirketlerin baskı ve zulmünü yaşayan yöre insanı, onların getirdiği teknik elemanlardan da işçiliği öğrenir, sosyal yaşamı görür. Yabancı baskısını yaşayan maden işçileri Cumhuriyetle birlikte farklı beklentiler içine girer. Özellikle 1940 yılında yapılan devletleştirme sonrası ikinci kez getirilen zorunlu çalışma ve 1940-48 arasındaki baskıcı uygulamalar, maden işçilerinin ve yöre insanının Hükümeti ve devleti sorgulamasına neden olur. İşçilik kavramının henüz ülkemizde bilinmediği ve emperyalizmin tanınmadığı bir süreçte, baskıyı, yoksulluğu, sefaleti yaşayan ve sömürüyü gören yöre insanı, zaman zaman kendiliğinden gelişen tepkilerle ve büyük bedeller ödeyerek, önce ulusal bilince, sonra sınıf bilincine ulaşmıştır. Yöre insanı başlangıçta istemeyerek de olsa zaman içinde madenciliği benimsemiş ve onu atalarından gelen bir kader olarak kabullenmiştir. Bu uzun tarihsel süreçte Zonguldak’ta, madenci şehidi olmayan aile kalmamıştır. | ||
06-02-2007, 14:02 | #8 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| 1980 Sonrası Türkiye 24 Ocak 1980 ekonomik kararları ve sonrasında 12 Eylül 1980 Askeri darbesiyle yeni bir sürece giren Türkiye’de, Taşkömürleri Kurumu ve Zonguldak için de yeni bir süreç başlar. İthal ikameci politikalar tıkanmış; ihracatı hedef almayan ekonomi, zorunlu ithalat yapacak dövizi bulamaz duruma düşmüştür. Büyüme oranı sıfırın altına inerken, enflasyon yüzde yüzlere ulaşmıştır. Kaliteyi, teknolojiyi, verimliliği önemsemeden ve KİT’lerden sağlanan ucuz girdilerle üretim yapan; gümrüklerle korunup, istediği fiyatlarla iç piyasaya yapılan satışlardan, çok kolay paralar kazanan özel sektör de, kendi için gerekli dövizi bulamaz olmuştur. Sırtını dayadığı kamu ekonomisi, dolayısıyla devlet tıkanmıştır. Devlet, borç bulamaz, borçlarını ödeyemez duruma gelmiştir. Bu noktada uluslar arası finans kuruluşları IMF ve Dünya Bankası devreye girer. Türkiye’ye yeni politikalar önerilir. Öncelikli hedef ihracattır. Yani döviz kazanmak gerekmektedir. Dönemin Başbakanlık Müsteşarı Turgut Özal, yeni politikayı “Türkiye’nin dış dünya ile entegrasyonu” olarak özetler. 1980 Türkiye’sindeki ekonomik yapının, dünya tekelleriyle rekabet edebilecek durumda olmadığı bilinmektedir. Amaç, yeni politikanın getirdiği gümrük serbestisi ile Türkiye’yi “Açık Pazar” haline dönüştürmektir. Yabancılar karşısında, ayakta kalabilen yerli şirketler kalacak, uyum sağlayamayanlar, rekabete dayanamayanlar batacaktır. Devlet yeni krediler bulacak yada bulanlara kefil olacak ve uyum sürecine katkı verecektir. Fedakarlığın, yine “Kamuya ve Halkımıza” düşeceği bilindiği için demokrasi askıya alınmıştır. Zonguldak’ın talihsizliği bunun da ötesindedir. Türkiye’ye dayatılan ekonomik politikalarda, demir-çelik, petro-kimya gibi ekonominin temel direği olan sektörlere yatırımlarından uzak durulması istenir. Yani, maden ocaklarına, yatırıma kaynak yoktur. Taşkömürü ve demir-çelik fabrikalarıyla, Zonguldak hedeftir. Türkiye’yi Türkiye yapan, sanayi atılımının merkezi Zonguldak tasfiye edilecektir.1937’de kurulan Kardemir, 1960 teknolojisiyle Türkiye’yi Avrupa’ya muhtaç etmeyen Erdemir; 1951 de kurulan Avrupa Kömür ve Demir-Çelik Birliğinin ve diğer emperyalist ülkelerin uluslararası şirketlerinin hedefidir. Türkiye üretmemeli, satın almalıdır. Borç batağına girmeli ve başka tavizler de verebilmelidir. 1980 Sonrası TTK Uzun yıllar, ucuz kömür satışı ile ülke sanayisine kaynak aktarılan TTK’nın, satış politikalarındaki ilk ciddi değişiklik 1978 yılında görülür. Kömürün ortalama satış fiyatı 25 dolardan 51 dolara yükselir ve o yıl kurum zarar etmez. Ama kar amacı da yoktur. | ||
06-02-2007, 14:02 | #9 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| 1980’de askıya alınan sendikal haklar nedeniyle işçi ücretlerinin düşük kalması ve madencilik sektörünün emek-yoğun bir sektör olması nedeniyle kar-zarar tabloları değişir. 1980 yılında rekor bir fiyatla, 77 dolara kömür satarak zarardan kurtulan TTK, 1981’de 73, 1982’de 72 dolarlık ortalama satışlarla durumu idare eder. 1983 yılına gelindiğinde yeni dönemin ekonomik politikaları belirginleşmeye başlar. Her kurum kendi yağıyla kavrulacaktır. Dünyadaki gelişmelere ayak uyduracaktır. Fiyat belirlenirken dünya izlenecektir. İthalat ile fiyatların kontrol altına alınacağı açıklanır. TTK uzun yıllar sonra 1983 yılında, 64 dolar ortalama satış fiyatıyla yaklaşık 25 milyon dolar kara geçer. 1984 yılında 52 dolara düşen satış ortalamasıyla 21 milyon dolar, 1985 yılında 50 dolara düşen satış ortalamasıyla yine 21 milyon dolar kar edilir. 1986 yılında 44 dolara düşen ortalama satış fiyatıyla 68 milyon dolar zarara geçilir. İşçilik giderlerinde yaklaşık 16 milyon dolar azalma olmasına rağmen zarara düşülmüştür. Yeni dönemin ekonomik politikalarının bedelini KİT’ler ödemeye başlar. Daha öncede ifade edildiği gibi dünyaya entegrasyon sürecinin motor gücü olarak gösterilen özel sektöre her türlü destek verilecektir. Devlet olanakları ve uluslararası krediler bu amaçla kullanılırken, devletin kendisinin ekonomiden çekilmesi de asıl amaçtır. Ekonominin temel direği olan büyük kuruluşların devletin elinde olması, uluslararası kuruluşların rekabetine direnebilmesi ve onların pazarlarını daraltması istenmemektedir. Bu sektörler daha işin başında altı çizilerek belirtilmiştir. Onlar tasfiye edilebilirse, Türkiye’den, siyaseten başka taleplerde bulunabileceklerdir. 1987-88 yıllarında ortalama satış fiyatı 41 dolara indirilince, zarar sırasıyla 90 ve 110 milyon dolara çıkar. 1989 yılı zararı, 59 dolarlık satış ortalamasına rağmen 162 milyon dolara ulaşır. Giderleri artıran önemli bir yenilik de “Sosyal Yardım Zammı” ödemesidir. Bakanlar Kurulu Kararıyla 20.6.1987 tarih 3395 sayalı yasayla tüm KİT’lere ek bir yük getirilmiştir. KİT’lerden emekli olan işçilere bu paranın ödenmesi için yasal düzenleme yapılır. Özel sektör adına Sosyal Güvenlik Kuruluşunun yaptığı bu ödemeyi KİT’ler kendileri yapacaktır. KİT’ler, emekli olan işçisine ölünceye kadar bu parayı ödeyecektir. Çalışırken sigorta primini ödeyen KİT’ler, işçisi emekli olunca da, ödeme yapmaya mecbur edilirler. Bu uygulama 1989 yılında hemen TTK’nın kar-zarar tablosuna yansır. Çünkü finansman gideri 73 milyon doları geçmiştir. Açık vermeye başlayan kurum özel bankalardan yüksek faizle kredi kullanmaya başlamıştır. Artık faizler kartopu gibi büyümeye devam edecektir. YIL FİNANS GİDERİ ZARAR ORT.SATIŞ 1990 125 milyon dolar 296 M.Dolar 71 dolar 1991 170 “ “ 512 “ 50 “ 1992 180 “ “ 561 “ 41 “ 1993 223 “ “ 670 “ 43 “ 1994 315 “ “ 515 “ 38 “ 1995 265 “ “ 443 “ 41 “ 1990 yılında yükselen sendikal mücadele ile maden işçileri artık fedakarlık yapacak durumda olmadıklarını, insanca yaşamak istediklerini haykırarak greve çıkarlar. Kömürün ülkemiz için önemini,Türkiye’ye oynanan oyunu ve Kurumun nasıl batırılmak istendiğini tüm kamuoyuna anlatırlar. Ve bütün dünyaya örnek olan grev ile 4-8 Ocak 1991 Zonguldak-Ankara yürüyüşü gerçekleşir. | ||
06-02-2007, 14:02 | #10 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| Büyük bir prestij kaybeden ve ülke genelinde kolayca uygulayabileceklerini düşündükleri KİT programı bozulan siyasi iktidar, ilk adımı attığı Zonguldak’tan bu tepkiyi alınca, KİT’leri açmaza sokmak için daha ince bir politika uygulamaya başlar. 1991 yılında, sözleşme sonrası işçilik maliyetleri artmasına rağmen, bir önceki yıl 71 dolar olan ortalama satış fiyatı 50 dolara çekilir. Açık artar. Yüksek faizlerle kredi kullanılır. 170 milyon dolarlık finans giderinin 110 milyon doları, faiz ve komisyon gideridir. Kalan kısmı da yeni emekli işçilerin kıdem tazminatları ve eski emekli işçilerin Sosyal Yardım Zammı ödemeleridir. 1990 sonrasında işçi ve memur gideri artıp, malzeme giderleri azalırken, Kurum zararını 160 milyon dolardan 670 milyon dolara yükselten asıl etkenlerin başında satış politikası gelir. TTK’nın nasıl gözden düşürülmek, küçültülmek ve kapatılmak istendiği 1990 sonrasında daha açık görülmektedir. 1990 yılında 71 dolar olan ortalama satış fiyatı, 1991 yılında 50 dolara ve 1992 yılında 41 dolara çekilerek TTK’nın idam fermanı imzalanır. 1993 yılında 43 dolarlık ortalama satış fiyatıyla 670 milyon dolar zarara ulaşılır. Aynı yıl Sosyal Yardım Zammı 78 milyon dolar, gecikme faizleri 62 milyon dolar, yeni emekli olan işçilerin kıdem tazminatları 76 milyon dolar, toplam finans gideri 223 milyon dolardır. TTK ekonomik anlamda dibe oturmuştur. Dikkat Çekici Zamanlama 1993 yılının ikinci yarısında güvenoyu alan yeni hükümetin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığına, eski Zonguldak milletvekili, yeni Antalya milletvekili Zonguldak’lı Veysel Atasoy getirilir. Atasoy, Kurum’dan sorumlu Bakan olarak Zonguldak’a yaptığı ilk ziyarette, TTK’nın küçültülmesinden, Zonguldak’ta alternatif yatırımlardan sözeder. Aynı dönemde emekli olan işçilerin kıdem tazminatları geciktirilir. İkramiyeler ödenmez. Atasoy, Kurum’da emeklilik kampanyası başlatır. Geleceğe ilişkin korku ve endişe ortamı yaratılarak, işçi sayısını düşürmek için her yola başvurulur. İşçi sayısı düşürülür, Kurum küçültülürse zararın azalacağı anlatılarak kamuoyu desteği aranır. Şişirilen zarar rakamları tüm Türkiye’ye aktarılır. | ||
Bu konuyu arkadaşlarınızla paylaşın |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
| |