Beşiktaş Forum  ( 1903 - 2013 ) Taraftarın Sesi


Geri git   Beşiktaş Forum ( 1903 - 2013 ) Taraftarın Sesi > Kültür , Sanat Turizm, Gezi ve Seyahat Rehberi > Müzik - Music > Müzik Haber

Müzik Haber Bu Bölümde Müzik Haberleri Şarkı Sözleri Konserler vs. bulunur. mp3 ve video Klip Yayını Kesinlikle Yasaktır.

Cevapla
 
LinkBack Seçenekler Stil
Alt 11-10-2006, 02:47   #11
 
GoD of WaR - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Duran Duran

Click the image to open in full size.
İsmini “Barbarella” filminden alan 80’lerin ünlü İngiliz pop grubu, vokalist Simon Le Bon, piyanist Nick Rhodes, gitarist Andy Taylor, basçı John Taylor ve baterist Roger Taylor’dan oluşuyor. Grup, Hazel O’Connor ile çıktığı turnede tanındı ve EMI Plak Şirketi ile anlaştı. Kısa sürede popüler olan grup “Planet Earth” ile kısa sürede listelere girmeyi başardı. Çıplak model görüntüleriyle çekilen “Girls On Film” ise İngiltere Top 10’a giren ilk parçalarıydı. Mart 1983’te ise grup gerçek yükselişine geçti. “Is There Something I should Know” ile İngiltere listelerine 1 numaradan girdi. Bu yükseliş sayesinde grup sağlam bir hayran kitlesi de elde etti ve tartışmasız gençlik idolü haline geldi. 3 sene süren bu yükselişin ardından başarısının zirvesinde olan grup başka projelerle ilgilenmek için müziğe ara verdi. Bu arada grubun solisti Le Bon, 1986 yılında bir yat kazasında ölümden döndü ve hayranlarını korkuttu. 80’lerin sonuna doğru yeniden müziğe döndüklerinde ise hayranlarının çoğunu kaybetmişlerdi. Hatta “The Skin Trade” gibi ilginç şarkıları bile ancak ilk 20’ye girebildi. Le Bon, Rhodes ve John Taylor pop tarihinde emin bir yere sahip olduklarını düşündüklerinden albüm yapmaya devam etti. 1989 yılında Warren Cuccorullo ve Sterling Campbell grubun yeni daimi üyeleri haline geldi. Duran Duran’nın, 1993’te yaptığı “Ordinary World” parçası denizaşırı bir hit oldu ve onu “Come Undone” izledi. Cover albümleri “Thank You” kritiklerden geçer not aldı.
__________________
fb öfkemsin gs nefretimsin !




GoD of WaR Ofline   Alıntı ile Cevapla
Alt 11-10-2006, 03:11   #12
 
bjkemre06 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 

Barış Manço
Click the image to open in full size.

2 Ocak 1943 yılında İstanbul´da dünyaya geldi.Sahnelerle ilk kez 1958 yılında Galatasaray Lisesi´nde öğrenciyken tanıştı.Galatasaray Lisesi´ni bitirdikten sonra yüksek öğrenimini tamamlamak için Belçika´daki 'Kraliyet Güzel Sanatlar Akademisi´ne gitti.

Grubu 'Kurtalan Ekspres' ile beraber Türkiye´de ve yurtdışında birçok ülkede konserler verdi.Yaptığı 200´den fazla beste sayesinde 12 altın ve 1 platin albüm kazandı. Ayrıca bu besteler Arapça, Japonca, Farsça, İngilizce ve Fransızca gibi birçok dile çevrilerek farklı sanatçılar tarafından yorumlandı.

Manço´nun şarkıcı ve besteci kişiliği, sunucu ve program yapımcısı kişiliğiyle de birleşerek ortaya herkesin çok sevdiği 'Barış Manço' çıktı.Ekranların en sevilen eğlence ve kültür programlarından biri olan '7´den 77´ye', ilk olarak 1988 yılında TRT1´de yayınlanmaya başladı.
'Türkiye´nin Evliyası' lakabını da kazanan sanatçının, 'Barış Manço Live In Japan' (1996) adlı albümü, Japonya´daki konserinin canlı kayıtlarının olduğu bir albüm . Bu albümün özelliği, Manço´nun bizlere veda etmeden önce yayınladığı son albüm olmasıydı.Ancak ne yazık kı, 40 yıllık sanat hayatının en sevilen parçalarını yeniden düzenlediği 'Mançoloji ' adlı albümünün piyasaya çıkışını kendisi göremedi. 31 Ocak 1999 tarihinde İstanbul'da öldü.

DİSKOGRAFİ:
Dünden Bugüne (1971)
Barış Manço 2023 (1975)
Ben Bilirim (Sakla Samanı Gelir Zamanı) (1976)
Barış Mancho (1976)
Sarı Çizmeli Mehmet Ağa (Yeni Bir Gün) (1979)
20. Sanat Yılı Disco Manço (1980)
Sözüm Meclisten Dışarı (1981)
Estağfurullah Ne Haddimize (1983)
24 Ayar Manço (1985)
Değmesin Yağlı Boya (1986)
Sahibinden İhtiyaç (1988)
Darısı Başınıza (1989)
Mega Manço (1992)
Müsadenizle Çocuklar (1995)
Live In Japan (1996)
Mançoloji (1999)
Barış Manço 2000 (2000)


Devlet sanatçiligindan seref madalyasina ünvanlari sunlardir:

Türkiye Cumhuriyeti: Devlet Sanatçisi - Ankara (1991)
Hacettepe Üniversitesi: Onursal Doktora- Ankara (1991)
Soka Üniversitesi: Uluslararasi Kültür ve Baris Ödülü- Tokyo, Japonya (1991)
Belçika Kralligi: Leopold II Sövalyesi Nisani Brüksel- Belçika (1992)
Fransiz Kültür Bakanligi: Edebiyat ve Sanat sövalyesi Nisani Paris, Fransa (1992)
Türkmenistan Cumhurbaskanligi: Türkmen Vatandasligi Askabat, Türkmenistan (1995)
Pamukkale Universitesi: Onursal Doktora- Denizli (1995)
Min-On Vakfi: Yüksek Seref Madalyasi Tokyo, Japonya (1995)
__________________
BEŞİKTAŞ olunmaz BEŞİKTAŞ doğulur!!!

███████████████████████
BEŞİKTAŞ 1903
███████████████████████
bjkemre06 Ofline   Alıntı ile Cevapla
Alt 11-10-2006, 03:15   #13
 
bjkemre06 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 

Click the image to open in full size.
Asıl ismi Tufan Kıraç olan Kıraç, 1972 yılında Kahramanmaraş’da öğretmen bir babanın çocuğu olarak dünyaya geldi ve ilk öğrenimine burada başladı. 1982’de ilkokul dördüncü sınıftayken babasının tayini nedeniyle ailesiyle birlikte İstanbul’a yerleşti. İlk,orta ve lise eğitimini İstanbul Hasköy’de tamamladı.
Küçük yaşlarda müziğe olan ilgisi ortaya çıkan Kıraç’ın ilk enstrumanı kendi kendine öğrendiği babasına ait bağlamaydı. Lise’ye başladıktan sonra onun bu yeteneğini keşfeden müzik öğretmeni Refik Köksal’ın ilk gitarını hediye etmesi Kıraç’ın hayatında bir dönüm noktası oldu.
Lise eğitimini tamamladıktan sonra Marmara Üniversitesi Atatürk Eğitim Fakültesi Müzik Öğretmenliği bölümüne girdi. Hem çok sevdiği müzik konusunda eğitimini sürdürecek hem de baba mesleğini devam ettirebilecekti. 1992 yılına gelindiğinde Ortaköy Martı barda sahne hayatına başladı. Kendi müziğini daha geniş kitlelere duyurma, paylaşma arzusu sonucu 1994 yılında ilk demo kasetini hazırladı.Bir arkadaşının aracılığıyla TMC ile tanıştı. 1998 yılı Mayıs ayında ilk albümü "Deli Düş" müzikseverlerle buluştu. "Dağların Kadını" "Talihim Yok Bahtım Kara" ve "Ben Yolumu Bulurum" şarkılarına klip çekilen Kıraç sağlam bir dinleyici kitlesinin çekirdeğini oluşturmayı başardı.
1999 Yılı Aralık ayında ikinci albümü "Bir Garip Aşk Bestesi" çıktı. İlk klip şarkısı "Gidiyorum" un başarısının ardından Kıraç’ı dinleyenler bir çığ gibi büyümeye devam etti. "Bir Garip Aşk Bestesi" ve "Karahisar Kalesi" adlı şarkılara da video klip çekildi.
2001 yılı Şubat Ayında Funda Arar’la yaptığı düet albüm "Sevgiliye" Sevgililer Günü anısı olarak dinleyicilerle buluştu. Bu albümde "Sevgiliye" ve "Çeşminaz" parçaları kliplendi.
2001 Yılı sonunda müzikseverlerle buluşan "Zaman" albümüyle geniş kitlelere sesini duyurmaya devam etti. Bu albümde "Endamın Yeter". "Gönül", "Kan ve Gül", "Yıllar Sonra",ve "Zaman" parçalarına klipler çekildi. O artık konserler için bir şehirden bir şehre koşan, bütün parçaları konserlerde binlerce kişi tarafından söylenen ve her manada sevenleriyle buluşan bir sanatçı oldu.
2002 yılında TMC Film’den gelen bir diziye jenerik ve müzik yapma teklifi müzikal yaşamında yeni bir kapı açtı. "Zerda" nın jeneriği ve müzikleri geniş kitlelerin ilgisini çekmeyi başardı. Milyonlarca izleyici her hafta dizide olacakların yanı sıra müzikleri, yeni melodileri merakla beklediler. 2003 yılı baharında dizinin müziklerinden oluşan "Zerda" albümü müzik marketlerdeki yerini alarak başarılı bir satış grafiği yakaladı. "Zerda’nın başarısını bir başka dizi, "Bir İstanbul Masalı" takip etti. 2003 Eylül ayında yeni albümü "Kayıp Şehir" için stüdyo çalışmalarına başladı.
Albümde yer alan "Senden Başka", "Tek Hatıra", "Razıysan Gel", "Yalan" ve "Ayşe" adlı şarkılara video klip çekildi.
Bu arada izleyenleri ekranları başına kilitleyen "Aliye" ve Beyaz Gelincik dizilerinin müziklerine de imzasını atan Kıraç, "Aliye/Soundtrack" le bir kez daha sevenlerinin gönlünde taht kurdu.
Ayrıca Kıraç, 2005 yılında ilki düzenlenen 1. Beyaz İnci Televizyon Ödülleri'nde Drama dalında "Bir İstanbul Masalı" adlı dizi ile En İyi Müzik ödülünü kazandı.
__________________
BEŞİKTAŞ olunmaz BEŞİKTAŞ doğulur!!!

███████████████████████
BEŞİKTAŞ 1903
███████████████████████
bjkemre06 Ofline   Alıntı ile Cevapla
Alt 11-10-2006, 09:50   #14
 
fatih_black - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 

Click the image to open in full size.mor ve ötesi 1995 yılının Ocak ayında Kerem Kabadayı (davul), Harun Tekin (vokal/gitar), Derin Esmer (vokal/gitar) ve Alper Tekin (bas) tarafından kuruldu. Kendi bestelerinden oluşan ilk albümünü aynı yılın ağustos ayında Stüdyo Spectrum'da kaydeden grup, 1996'nın Ocak ayında çalışmaya son halini verdi ve "Şehir", 1996'nın Haziran ayında piyasaya çıktı. Grubun ilk video klibi "Yalnız Şarkı", farklı tarzıyla büyük ilgi çekti.

1997 yılı grup adına önemli gelişmelere sahne oldu. İstanbul dışındaki ilk konserini ODTÜ'de veren mor ve ötesi'nde ilk eleman değişikliği de bu yıl gerçekleşti ve Burak Güven, Alper Tekin'in yerine gruba dahil oldu. Şubat 1998'den itibaren Captain Hook'ta ilk düzenli bar programını yapan mor ve ötesi, bir yandan da yeni albümünü hazırlıyordu. Ada Müzik Stüdyosu'nda Volkan Gürkan'la beraber kaydedilen Bırak Zaman Aksın'ın ardından Derin Esmer gruptan ayrılırken, Kerem Özyeğen gruba katıldı. Albüm 1999 Mart ayında Ada Müzik tarafından yayımlandı.

1999 yılının Ağustos ayına gelindiğinde grup bir Bülent Ortaçgil bestesi olan "Sen Varsın" üzerinde çalışıyordu. Tam o günlerde benzersiz bir felaketle karşılaştı Türkiye. 17 Ağustos depreminden sonra, herkes gibi, grup da bir süre kendine gelemedi.

2000 yılının başlarında mor ve ötesi ülke çapındaki nükleer enerji karşıtı kampanyaya çeşitli konser ve aktivitelerle destek verdi. Temmuz ayında grubun "Sen Varsın"la katıldığı Şarkılar Bir Oyundur adlı Bülent Ortaçgil'e saygı albümü yayımlandı. mor ve ötesi üçüncü albümünün kayıtlarına girmeden önceki en önemli performansını 9 Aralık'ta İstanbul'da Placebo'nun ön grubu olarak gerçekleştirdi.

Üçüncü albüm Gül Kendine'nin kayıtları, 27 Aralık günü Volkan Gürkan prodüktörlüğünde Ada Müzik stüdyosunda başladı ve albüm 2001 Aralık ayında piyasaya çıktı. Grubun resmi web sitesi mor ve ötesi resmi web sitesi da aynı ay içerisinde faaliyete geçti.

2002 Nisan ayında mor ve ötesi İzmir, Denizli, Bursa, Adana, Antalya ve Antakya'yı kapsayan ilk Türkiye turnesine çıktı. 2 Temmuz 2002 akşamı İstanbul'da yapılan H2000 festivalinde mor ve ötesi tarihinin en başarılı konserlerinden birini verdi. Çeşitli basın yayın organlarınca görsel ve işitsel bir şölen olarak nitelenen performansa yaklaşık beş bin kişi tanıklık etti.

2003 yılında patlayan savaşa karşı oluşan geniş muhalefete mor ve ötesi de sanatçı dostlarıyla birlikte katıldı. Grubun bestelediği ve Aylin Aslım, Athena, Bülent Ortaçgil, Feridun Düzağaç, Koray Candemir, Nejat Yavaşoğulları ve Vega ile birlikte seslendirilen "Savaşa Hiç Gerek Yok" adlı parça, savaş karşıtı hareketin marşlarından biri oldu ve 1 Mart 2003 günü Ankara'da yüz bin kişiyle birlikte söylendi.

2003 Mayıs'ında mor ve ötesi Yaz isimli bir single çıkardı. Bu yayımda yer alan Şehrazat bestesi "Yaz Yaz Yaz", yaza damgasını vururken, grup on yedi kenti kapsayan bir turne gerçekleştirdi. Sonbaharla birlikte dördüncü albüm çalışmalarına hız veren mor ve ötesi, bir yandan da Çağan Irmak'ın Mustafa Hakkında Herşey filminin müziklerini hazırladı.

Ocak 2004'te Dünya Yalan Söylüyor için Tarkan Gözübüyük prodüktörlüğünde stüdyoya girildi ve albüm 30 Nisan Cuma günü yayımlandı. İlk single "Cambaz" radyo ve televizyonlarda büyük ses getirirken, bugüne kadar Türk rock sahnesinde emsali gorülmemiş bir başarının habercisi oluyordu. Fikret Kızılok'un 'Sevda Çiceği' adlı şarkısına grubun getirdiği yorum albümün başarısını perçinlerken, Mustafa Hakkında Hersey filminde de yer alan, albümün üçüncü single'ı "Bir Derdim Var", Antalya Altın Portakal Film Festivali'nde 'En İyi Film Şarkısı' seçilerek Altın Portakal ödülünü aldı ve hem dinleyiciler hem de müzik otoriteleri tarafından yılın şarkısı olarak değerlendirildi.

Bu başarıyı, oldukça yoğun ve kapsamlı bir konser ve turne trafiğiyle destekleyen grup, müziğini yurt çapında büyük kitlelerle paylaşma şansı buldu. Bu konserler arasında Bostancı Gösteri Merkezi ve Harbiye Açıkhava Tiyatrosu performansları, istisnai işitsel/görsel yapıları ve yüksek seyirci katılımıyla öne çıktı.

2005 yılı sonlarında beşinci albümünün proavları için stüdyoya kapanan grup, Şubat-Nisan ayları arasında kayıt ve miksleri tamamlayıp, Büyük Düşler'i 9 Mayıs 2006'da çıkardı. Albümün çıktığı gün kapsamlı bir Anadolu turnesine çıkan grup, yaz aylarını yüksek profilli birkaç İstanbul konseri ile nispeten sessiz ve sakin geçirdi. Bu konserler arasında Haziıran ayında Morrissey ile yapılan One Love Festival ile Mercan Dede, Şebnem Ferah ve Bauhaus grubunun efsanevi solisti Peter Murphy'nin misafir olarak katıldığı Harbiye Açıkhava Tiyatrosu'ndaki iki buçuk saatlik performans özellikleriyle öne çıktı. Dünya Yalan Söylüyor'a nazaran daha içe dönük ve kişisel bir albüm olarak nitelendirilen Büyük Düşler'den ilk single ve video "Şirket" oldu. Grup, bugünlerde Büyük Düşler'in ikinci single ve videosunun karar aşamasında. Albümün üçüncü şarkısı olan "Ayıp Olmaz Mı?" en güçlü aday olarak duruyor.
__________________
Allah affeder çArşı affetmez




KANARy@
fatih_black Ofline   Alıntı ile Cevapla
Alt 11-10-2006, 09:54   #15
 
dadaloglu06 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 

BOZKIR’IN TEZENESİ
TÜRKÜ BABA NEŞET ERTAŞ

Click the image to open in full size.
1960’lı yıllardan itibaren ismi bağlama ile birlikte anılan, sadece geniş halk kesimlerinde değil, ciddi musiki çevrelerinde de taktir ve hayranlıkla dinlenen Neşet Ertaş’ı farklı bir bağlamda değerlendirmek gerekiyor. Çünkü o da aslında tam bir yöre sanatçısı, yani mahalli bir sanatçı olmasına rağmen yaygın şöhreti ve söylediği türkülerin popülaritesi ile ülke genelinde tanınan biri olarak diğerlerinden ayrılır.
İşte Neşet Ertaş Orta Anadolu bozkırlarının tam göbeğinde, “ay dost deyince yeri göğü inleten” gönül delisi bir babanın evladı olarak 1938’de Kırtıllar’da dünyaya gelir. Hiç çocuk sahibi olamadığı ilk karısı Hatice’yi genç yaşında kaybeden Muharrem Ertaş, ikinci evliliğini Kırtıllar köyünden Döne ile yapar ve bu evlilikten, Necati, Neşet, Ayşe, Nadiye ve muhterem adında beş çocuğu olur. Kırtıllar nüfusunun tamamı abdallardan ibaret olan bir aşiret köyüdür. Köyün çevrede “abdallar” adıyla anılması da bundan olsa gerek. Daha altı yedi yaşlarında iken, kendisini yöre düğünlerinin aranılan sanatçı babası Muharrem Ertaş’ın sazı önünde oynarken bulan Neşet Ertaş, hayatını, bir nevi hayat destanı diyebilceğimiz 1960’lı yıllarda yazdığı uzun bir şiirinde şöyle anlatır.
TÜRKÜ BABANIN HAYAT DESTANI ŞİİRİ
Bin dokuzyüz otuzsekiz cihana
Kırtıllar köyünde geldin dediler
Babama Muharrem, anama Döne
Dediysen Ata’yı bildin dediler

Dizinde sızıydı anamın derdi
Tokacı saz yaptı elime verdi
Yeni bitirmiştim üç ile dördü
Baban gibi sazcı oldun dediler

O zaman babamdan öğrendim sazı
Engin gönül ile Hakk’a niyazı
O yaşımda yaktı bir ahu gözü
Mecnun gibi çölde kaldın dediler

Zalım kader devranını dönderdi
Tuttu bizi İbikli’ye gönderdi
Babam saz çalarken bana zil verdi
Oynadım meydanda köçek dediler


Anam Döne İbikli’de ölünce
Tam beş tane öksüz yetim kalınca
Beşimiz de Perişan olunca
Babamgile burdan göçek dediler

Yürüdü göçümüz Tefleğe doğru
Bu hali görenin yanıyor bağrı
Üç aylık çoçuğun çekilmez kahrı
Bunlara bir ana bulun dediler

Yozgat’ın Kırıksoku Köyü’ne vardık

Bize ana yok mu diyerek sorduk
Adı Arzu dediler bir ana bulduk
İşte bu anadır buldun dediler

En küçük kardaşı kayıp eyledik
Onun için gizli gizli ağladık
Üstelik babamı asker eyledik
Yine öksüz yetim kaldın dediler

Zalım kader tebdilimi şaşırttı
Heybe verdi dalımıza devşirtti
Yardım etti Yerköy’üne göçürttü
Biraz da burada kalın dediler

Yerköy’den Kırıkkale’ye geldik
Babam saz çalarken biz çümbüş aldık
Kırşehir’e varınca kemanı çaldık
Aferin arkadaş çaldın dediler

Yarin aşkı ile arttı hep derdim
Babamı bir yere dünür gönderdim
Başlık çok istemişler haberin aldım
İstemiyor yarin seni dediler

Kırşehir’de yedi sene kalınca
Düğün düzgün hepsi bize gelince
Burada herkese yer daralınca
Ankara’ya gider yolun dediler

Ankara’da (sünnetçi) Veysel Usta’yı buldum
Epeyce eğleştim, evinde kaldım
Yüz lirayı verip bir yatak aldım
Etti isen böyle buldun dediler

Bir ev kiraladım münasip yerde
Kaldı kavim kardaş hep Kırşehir’de
Bu aşk hançerini vurdu derinde
Çaresini bulamazsan ölün dediler

Yarin aşkı ile döndüm şaşkına
Arada içerdim yarin aşkına
Canan acımaz mı garip dostuna
Buna da içeriye alın dediler
Bu hasretlik duygusu Türkü babanın sanatına olumlu etki yaparak, memleketin taşına,toprağına, insanına hasret ve özlemle dolu pek çok türkünün doğmasına sebep oldu.
Ana vatanımsın, baba yurdumsun
Ozanlar diyarı şirin Kırşehir
Uzak kaldım gurbet elde derdimsin
Hasretin bağrımda derin Kırşehir. Feleğin yazdığı kara yazıynan
Çok yürüdüm bağrımdaki sızıynan
Kara kaşlarıynan, kara gözüynen
Aşık etti beni birin Kırşehir

Gerçekten de “gönül” kelimesinin Ertaş’ın şahsi lügatinde çok özel bir yeri var. O adeta, tıpkı Yunus gibi, Hacı Bektaş-i veli gibi kendisini”gönüller yapmaya” adamış biri... “gönül”ün geçmediği türküsü yok dense yeri...
Şu garip halimden bilen işveli nazlım
Gönlüm hep seni arıyor neredesin sen
Tatlı dillim, güler yüzlüm, ey ceylan gözlüm
Gönlüm hep seni arıyor neredesin sen

Bir başka türküsünde:
Küstürdüm gönlümü güldüremedim
Baharım güz oldu yazım kış oldu
Gönüle yarini bulduramadım
Baharım güz oldu, yazım kış oldu
Diye dert yanar.
Bir türküsünde babası Muharrem Ertaş’ı “gönül delisi” olarak niteler:
Sazını çalarken kendinden geçen
Gönülden gönüle kapılar açan
Aşkın dolusunu nefessiz
içen
Gönül delisini neyledin dünya

Muharrem Babaya ağıt
Uzak yoldan geldim hasretim için
Hani nerde babam Muharrem nerde
Yaralı bülbülüm ses vermez niçin
Yüreği yanığım o kerem nerde O garip gönüllüm, dertli bakışlım
Feleğin elinde sinesi taşlım
Yüreği yaralım, gözleri yaşlım
Gönül evi yıkık, viranım nerde
Fetholurdu feryadını dinleyen
Feryadı içinde derdin anlayan
Kuşlar gibi viranede ünleyen
Ecinnice deli boranım nerde
Okula gidemedim bu dert benimdi
Hemi benim derdim, hem babamındı
Hemi babam, hemi öğretmenimdi
Garibim dersimi verenim nerde
NEŞET ERTAŞ


NEYLEDİN DÜNYA
Ay dost deyince yeri göğü inleten
Muharrem ustaydı bunu dinleten
Gönül kırmazıdı bilerekten, bilmeden
İnsan velisini neyledin dünya Sazını çalarken kendinden geçen
Gönülden gönüle kapılar açan
Aşkın dolusunu ne
fessiz içen
Gönül delisini neyledin dünya
Garibim babamdı Muharrem Usta
Bilirim aşıktı sevdiği dosta
“sazımın emaneti...” diyen en son nefeste
Sazın ulusunu neyledin dünya,
NEŞET ERTAŞ
__________________
ALAYINA
GİDER
dadaloglu06 Ofline   Alıntı ile Cevapla
Alt 11-10-2006, 15:21   #16
Forumun Basketçisi
 
AyTeK54 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 

Linkin Park

Click the image to open in full size.
Nu-metal tarzının öncüsü olarak tanımlanan, rap ile metali bir arada ustaca kullanan, dinleyicinin ruhuna hitap eden sözleriyle özgün bir tarz yakalamayı başarmış genç bir grup Linkin Park... 6 kişiden oluşan topluluk, yakaladığı müthiş başarı grafiğiyle listelerde her geçen gün yükselmeye devam ediyor.

Dilerseniz grup elemanlarını kısaca tanıyalım;

Chester Bennington (Chaz):
Linkin Park’ın vokalisti. Sesini o kadar iyi kullanıyor ki; istediği zaman "My december" şarkısındaki gibi o yumuşak sesini ortaya çıkarıyor, istediğinde ise "Don’t Stay"deki gibi gırtlağını yırtarcasına çığırabiliyor. Gerçekten çok güçlü ve iyi bir sese sahip. Piyano çalan ve bu konuda ustalaşmak isteyen Bennington, tam bir dövme ve takı hastası. Vücüdünda toplam 10 tane dövme bulunuyor. İleri derecede miyop olduğu için gözlük kullanıyor. Saçını kısa tutmayı seviyor ve giyimine büyük özen gösteriyor. Chester’ın yaşadığı en tuhaf ve acı olay, çocukluğunda babası tarafından tecavüze uğramış olması. Bundan utanç duymuyor. Bu durumu kimi şarkı sözlerine taşıyor. Hatta bazen de kliplere... (Crawling)

Mike Shinoda:
Topluluğun sevimli emcee’si. Yarı Japon, yarı Amerikan. İşini gerçekten çok iyi yapıyor. "Papercut" ve "In the end" şarkılarında yaptığı MC vokalleri bunun en iyi kanıtları arasında sayılabilir. Chaz ile gerek şarkılarda, gerekse günlük hayatlarında çok iyi anlaşıyorlar. Mike, çocukluğundan beri rap müzik yapmayı hayal etmiş. Tam olmasada dileğini büyük ölçüde gerçekleştirmeyi başardığını görüyoruz. Genellikle neşeli ve esprili bir yapısı var. Bu özelliği yüzüne de yansıyor. Bu güleryüzlü genç adam, saç boyatma gibi ilginç bir de hobiye sahip. Gitar da çalan, LL Cool J, Rakim, Run DMC, Eric B gibi bir çok ünlüyle rap düetleri yapan Mike’ın bir diğer özelliği de çizim yeteneği. Albümlerin kapak tasarımlarında da onun imzasına rastlamak mümkün... ("Reanimation"ın kapağındaki robot gibi...)

Brad Delson:
Grubun gitaristi olan Brad, genellikle elektro çalıyor fakat gereken yerlerde bassı da ustaca kullanıyor. Ayrıca çok iyi trompet çalıyor. Tam bir MTV hastası olan ve şapkasından kolay kolay vazgeçmeyen genç müzisyen, "boş zamanlarında ne yaparsınız" sorusuna "uyurum" yanıtını veriyor. Genellikle hard rocktan ve rapten hoşlanıyor. Favori isimleri Deftones ve Ja Rule. Kaykay yapmayı ve sinemaya gitmeyi çok seviyor. Sakarlığı da önemli özellikleri arasında... Hatta bir konserde gitarını Mike’ın kafasına çarpmış. Bu durum sonucunda Mike çok fena olmuş ve ağzının içine istifra etmek zorunda kalmış. Bu ilginç adam, tam bir Britney Spears hayranı... Ancak hayran olduğu şeyin şarkıları olmadığını söylüyor.

Joseph Hahn (Joe):
Koreli bir aileden gelen Amerika doğumlu Joseph, grubun DJi olarak görev yapıyor. Turntable ve ses düzenleme gibi işlere bakan genç adam, bunlarla yetinmiyor. Başta grubun ortaya çıkmasında büyük rol oynamış Joseph. Tüm şarkıları tekrar tekrar elden geçirip, aralara gerekli efektleri yerleştiren ve daha ilginci, şu ana kadarki tüm kliplerin yönetmenliğini yapan da bu yetenekli adamın ta kendisi. "Reanimation" albümünün yapımında görevin %90’ını Hahn üstlenmiş. Linkin Park’ı bugünlere getiren en önemli isimlerin başında gelen Hahn’ın kişiliğinde, suskunluk ve içe dönüklük ön planda.

Robert Bourdan (Rob):
Grubun davulcusu... Resimlerdeki veya konser görüntülerindeki yüz ifadesine bakıldığında hayata küsmüş biri izlenimi yaratan Rob, günlük hayatında çok neşeli ve esprili bir yapıya sahip. Konserlerde gösterdiği performans, her bateristin ağzını sulandıracak cinsten. Asla hata yapmıyor. İmajını, zaman zaman saçlarını kestirerek değiştirse de ilginç sakalından vazgeçmiyor.

David Michael Farrell (Phoenix):
Diğer gitarist Phoenix, bassı çok iyi kullanmasıyla biliniyor. Linkin Park, şöhreti yakalamadan önce topluluktan ayrılan Phoenix, grup "Hybrid Theory" ile müthiş bir başarıya ulaşınca başı eğik geri dönüyor. Ama ne dönüş! "Reanimation"da sadece gitar yeteneklerini değil, keman ve cellodaki ustalığını da sergiliyor. Aynı Brad gibi çoğu zaman şapka veya kep takıyor. Ara sıra Brad ile kendi aralarında gitar çalma yarışması yapıyorlar...

Linkin Park, bu yetenekli genç adamlardan oluşuyor... Peki grup bugünlere nasıl geldi? Kısaca hatırlayalım...

Linkin Park, 1990 - 1991 yılları arasında Mike ve Brad tarafından ortaya yavaş yavaş çıkıyor. Sonra Joe, Rob ve en sonunda Phoenix’in katılımıyla ilk halini alıyor. Kendilerine başta isim olarak "Xero"yu uygun görüyorlar. Grup kendi hallerinde veya arkadaş partileri gibi yerlerinde çalıyor. Herkes bu metal-rap karışımı müziğe hayran kalıyor. Fakat plak şirketleri henüz hiçbir şeyin farkında değil...

1996 yılında "By Myself" ve "Esaul" (Place For My Head’in ilkhali) adlı iki şarkının olduğu bir demo hazırlayıp plak şirketlerine yolluyorlar. Fakat bu şarkılar hiçbir şirketin ilgisini çekmiyor. Grubun ismi "Hybrid Theory" olarak değişiyor. Phoenix büyük bir hata yapıp gruptan ayrılıyor. Vokalist arayışı şanslı bir seçimle son buluyor. "Chester" gruba dahil oluyor, beraber provalar başlıyor ve Chaz’inde katılımıyla grup son halini almaya başlıyor.

Bu sırada Chaz evlidir, ancak eşini bile kısa bir süre Arizona’da bırakıp Los Angeles’a taşınır. Bunlar olurken kısa bir süre Mike’ı bir korku sarar. Chaz yüzünden geri planda kalacağını düşünmektedir. Ancak öyle olmaz, aksine çok iyi anlaşıp kolayca kaynaşırlar. Mike’ın artık bir lirik arkadaşı vardır. 1998’de iki demo kaydedilir. Bu demolar plak şirketlerinden daha çok underground piyasaya dağıtılır. Sokaktaki adam bu müziğe hayran kalmış, plak şirketleri ise müziği saçma bulmaya devam etme konusundaki ısrarlarını sürdürmüşlerdir. Biri hariç: Warner Bros. Grup, isim değiştirerek son halini alır. Artık herkes onları "Linkin Park" adıyla tanıyacaktır...

Grup 1999’da stüdyoya kapandı ve albüm çalışmaları yeniden başladı. Birbirinden kaliteli 12 parça hazırladılar. Bunların kimisi ("One Step Closer", "Cure From The Itch" ve "A Place For My Head") demolar için hazırladıkları eski parçalarıydı. Albümün ismini, grubun eski adı olan "Hybrid Theory" olarak belirlediler. Mike’ın çizdiği ve albümün kapağını oluşturan kelebek kanatlı bayrak taşıyan asker, Linkin Park’ın sembolü oldu. Ve albüm 24 Ekim’de piyasaya çıktı. Aynı anda çıkış parçası olan "One Step Closer"ın klibi televizyonlarda dönmeye başladı. Şarkı o kadar beğenildi ki radayolarda saat başı çalınmaya başlandı, klibi günde defalarca yayınlandı, albüm müthiş bir satış grafiği yakaladı. Sonra konserler, klipler, single çalışmaları ve film müzikleri derken grup bugünkü halini aldı.

Son olarak, biri intro (giriş) niteliğinde 13 şarkının yer aldığı "Meteora" albümünü piyasaya sürdüler. Toplam 37 dakikalık çalışma, son derece özenli biçimde hazırlanmış ve Linkin Park dinleyenlerinden olumlu tepkiler alarak yolculuğuna devam ediyor. Albümün ayrıntılı tanıtım yazısı, Müzik Kutusu Albüm İncelemeleri’nde...
__________________
вιzє єğℓєηмєуι уαηℓış öğяєттιℓєя çüηкü σηℓαя нιç "ραѕ¢αℓ ησυмα" ιℓє ∂ιѕ¢σуα gιтмє∂ιℓєя...
AyTeK54 Ofline   Alıntı ile Cevapla
Alt 11-10-2006, 15:23   #17
Forumun Basketçisi
 
AyTeK54 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 

DİDO

Click the image to open in full size.
Dido Florian Cloud de Bounevialle Armstrong... Dido’nun sahneye çıkarken neden bu kısa ismi seçtiğini şimdi daha iyi anlamış olmalısınız... Genç şarkıcı, ünlü Faithless grubunun simgesi ve başarılı müzik yapımcısı Rollo’nun kardeşi olarak 25 Aralık 1971’de Londra’da dünyaya geldi. İlk enstrümanı ses kayıt cihazı, İlk gittiği konser ise bir Santana ve Pat Metheny performansıydı. 10 yaşında Londra Guildhall Müzik Okulu’na girdi. Kısa sürede kendini gösteren, piyano ve kemandaki yeteneğiyle dinleyenleri kendine hayran bırakan bu küçük kız, yirmili yaşlarında adından iyice söz ettirmeye başlayacak ve alçakgönüllülüğünden hiçbir şey kaybetmeden tüm dünyanın tanıdığı bir yıldız olma başarısını gösterecekti.
Dido, amatör müzisyenlerle çalışmalar yaparken bir yandan da ağabeyinin albüm koleksiyonundan faydalanarak çeşitli müzikal öğeleri analiz etmeye çalışıyordu. Londra tabanlı birkaçgrupta vokallik yaptıktan sonra Rollo’nun projesi olan "Faithless" topluluğuna katıldı. "Reverence" isimli albümleriyle inanılmaz bir başarıya ulaşmalarının ardından Dido katkılı vokalleriyle 1,5 sene boyunca dinleyenlerini büyülemeye devam ettiler. Dido, grubun ikinci albümüne de önemli katkılar sağladı ve kendi şarkılarını yazmaya başlayarak solo kariyeri için de olumlu bir adım atmış oldu. Bu dönemde kaydettiği demolar, Cheeky ve Arista kayıt şirketleri tarafından 1999’da yayınlandı.
Genç şarkıcı, akustik pop ile elektronik tabanlı müziği bir araya getirip güçlü sesiyle ustaca şekillendirdiği parçalarını aynı yıl bir albümde topladı. Bu ilk albüm, "No Angel" adını taşıyordu. Arista Kayıt Şirketi etiketiyle 99 yazında piyasaya sürülen ve BMG tarafından çok sayıda ülkeye dağıtımı yapılan çalışma, derin duygularla dolu "Here With Me", dokunaklı melodilere sahip "Thank You" ve ilginç sözleriyle dikkat çeken "Don’t Think of Me"nin de içinde bulunduğu birbirinden güzel 12 şarkıyla müzik eleştirmenlerinin beğenisini kazandı. Enstrümental çeşitliliğin üst düzeyde tutulduğu ve birkaç müzik türünün bir arada uyumlu biçimde işlendiği "No Angel"ın yapımcılığını, şarkıcının ağabeyi Rollo, Rick Nowels, Duncan Bridgeman ve Sister Bliss üstlendi.
Albümde yer alan "Here With Me" adlı parça, Amerikan televizyonlarının ünlü dizisi Roswell’de çalınmaya başlarken "Thank You" ise, baş rolünü Gwyneth Paltrow’un oynadığı "Sliding Doors" filminin tema müziği olarak kullanıldı. Şarkıcıya basının gösterdiği ilginin şaşırtıcı derecede artması, Eminem’in "Stan" isimli single çalışması için yorumladığı "Thank You" adlı parçanın çıkışıyla gerçekleşti.
Ülkemizde de büyük ilgi gören ve haftalarca listebaşı olmayı başaranDido, 30 Eylül 2003’te ikinci albümü "Life For Rent"i ("Kiralık Hayat") çıkardı. Albüm; akustik gitarlarda Adam Zimmon, Paul Herman, gitar ve klavyede Rick Knowles, gitarda Rusty Anderson, Dave Randall, piyano, klavye ve programda Sister Bliss, klavye ve perküsyonda Mark Bates, basta Aubrey Nunn, davullarda Andy Treacy, Mako Sakamoto, perküsyonda Carlos Paucar ve geri vokallerde Pauline Taylor’ın katkılarıyla kaydedildi.
Hayranlarının sabırsızlıkla beklediği "Life For Rent", çıkışının ardından birbirine zıt çok sayıda tepkiyle karşılaştı. "No Angel"dakilere oranla daha ağır ve yoğun birer yapıya sahip olan şarkılar, bir kesim tarafından ’sıkıcı ve bunaltıcı’ olarak nitelendirilirken hatrı sayılır bir kitlenin de büyük beğenisini kazandı. Sonucu, tüm dünya müzikseverlerinin genel ilgisi ve satış rakamları belirleyecek.
Şarkı listesinin başında bulunan ve albümde video klibi çekilen ilk parça olan "White Flag", Dido’ya 2004 Grammy Ödülleri’nde "En İyi Kadın Pop Vokal Performansı" dalında adaylık kazandırdı.
Yorumların yönü ne olursa olsun Dido; etkileyici sesi, özgün müziği ve olgun kişiliğiyle popüler müziğin önemli kadın şarkıcıları arasındaki yerini aldı. Onun müzik piyasasındaki kalıcılığını gelecekte yapacağı çalışmaların kalitesi belirleyecek.
__________________
вιzє єğℓєηмєуι уαηℓış öğяєттιℓєя çüηкü σηℓαя нιç "ραѕ¢αℓ ησυмα" ιℓє ∂ιѕ¢σуα gιтмє∂ιℓєя...
AyTeK54 Ofline   Alıntı ile Cevapla
Alt 11-10-2006, 18:23   #18
 
OnuR - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 

teşekkürler aynen devam
__________________




Besiktas JK






.
OnuR Ofline   Alıntı ile Cevapla
Alt 12-10-2006, 02:44   #19
 
kartal_54 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
metalica

Click the image to open in full size.
Hard rock ve metal müziğin efsane ismi Metallica, bu tarzların küçük ve şekilci bir dinleyici kitlesinin tekelinden çıkıp geniş topluluklara ulaşmasında büyük pay sahibi olmuştur.

Metallica'nın temelleri Lars Ulrich tarafından atılır. Ulrich, Los Angeles gazetesine ilan vererek birlikte müzik yapabilecek kişilerle görüşmek istediğini belirtir. İlk telefon, bir basımevinde çalışan 18 yaşlarında lise mezunu bir gençten, James Alan Hetfield'dan gelir. Sert sesi, farklı armonisi ve yeniliğe açık gitar virtiözitesiyle, grubun vokal ve gitaristliğini üstlenen Hetfield'ı, şu anda Megadeth'te çalan gitarist Dave Mustaine izler. Ve son olarak da siyahi bass gitarist Ron Me Govne gruba dahil olur.

Topluluk bu kadrosuyla ilk konserini Anaheim (California)'da Radio City'de 14 Mart 1982'de vermiştir. Doğrusunu söylemek gerekirse istedikleri başarıyı yakalayamamışlardır. Çünkü Dave Mustaine tam bir alkoliktir. Çok geçmeden gruptan uzaklaştırılır. Kirk Lee Hammet onun yerine geçer ve eksikliğini hissettirmemenin de ötesinde işler yapar. Sıra Ron Me Govne'ye gelir. Çünkü bu bassçı gruba uyum sağlayamaz, buna başarısızlığı da eklenince artık çekilmez olur ve gruptan uzaklaştırılır.

Boşluğu doldurmak için gruba transfer edilen, dönemin ünlü gruplarından Truma'nın bass gitaristi Cliff Burton tek kelimeyle mükemmeldir. Bu elemanla grup en iyi performansını yakalar. Eski bir garajı stüdyo olarak kullanan topluluk için acilen paraya ihtiyaç vardır. Nihayet gruba mali destek sağlanır. Bu günden sonraki 6. haftada, Metallica'nın ilk albümü olan "Kill 'Em All" piyasaya sürüldüğünde takvimler Temmuz 1983'ü göstermektedir. Albüm 70 bin adet satılmıştır. Tam 1 yıl sonra çıkardıkları ikinci albüm "Right The Lightning"in satışı da 75 bin olmuştur.

Bu albümlerde grubun yaptığı müzik çok serttir ve siyah deri elbiseonlar için bir simge olmuştur. Acemilikleri bazı şarkı sözlerinde açıkça belli olmaktadır. "Whiplash"ın sözlerinde olduğu gibi: "Konser bitti, metal yitti, yola çıkma zamanı, bir başka şehir bir başka konser... Patlayacağız yeniden, otel odaları ve otoyollar... Burada dışarıda yaşam çiğdir, ama biz asla durmayacağız. Asla son vermeyeceğiz, çünkü biz Metallica'cıyız."

Ardından "Master of Puppets"ı çıkaran grup, ilk çalışmalarının üzerinden geçen üç yılın sonunda bu albümle kendini ispatlamayı başardı. Satış rakamı promosyonsuz, videosuz ve single'sız 1 milyona yaklaşmıştı. Bu albüm, gerek sözler gerekse müzik itibariyle tamamen grubun psikolojisini yansıtmaktadır. Hetfield'in başı uyuşturucuyla derttedir ve ufak çaplı sorunlar yaşamaktadır. Albüm çalışmalarından arta kalan zamanda sık sık konserler düzenleyen grup, bu sıralar tam bir kayak hastası olan "yaramaz çocuk" Hetfield'in düşerek bileğini kırmasıyla konserlerine bir süreliğine ara vermiştir.

Eylül 1986'da İngiltere'deki konserlerinde sahneye çıkan kadro, Cliff Burton'lu son kadro olur. Kopenhag'a giderken gecenin geç saatlerinde zeminin kaygan olması nedeniyle yoldan çıkarak bir hendeğe çarpar ve otobüs devrilir. Devrilen otobüs Burton'a mezar olmuştur. Gurubun bass'çılığını yapan Burton, uyur halde camdan fırlayıp olay yerinde hayatını kaybetmiştir. Grubun asli üyelerinden biri olan Cliff Burton'un talihsiz kaybına bir de dağılma söylentileri eklenince Metallica, hayranlarıyla birlikte kara bir bulutun altına girmiştir.

Fakat Metallica, kararlı bir sesle "devam" demiş, kötü günlerin geride kaldığını açıklamış, Flotsam & Jetsom'da bass çalan Jason Newsted'i kadroya dahil ederek tüm hayranlarının yüreğine su serpmiştir. Newsted yetenekli bir gitaristtir. Grubun menajerliğini de yapan bu isim, ayrıca besteci ve söz yazarıdır. Kısa zamanda Metallica'ya uyum sağlayan Newsted, grupta eksikliği hissedilir bir üye konumuna gelmiştir. Bunun yanında, Cliff hayranı bazı eleştirmenlere göre, Newsted, gitarı çok kötü çalmaktadır ve gruba uyum sağlayamamıştır. Eleştiriler çoğalmış, grup eski samimiyetini yitirmekle suçlanmıştır. Lars Ulrich'in davulda eski performansını sergilemediği söylentileri dolaşırken dinleyiciler, onun davul çalmak yerine fotoğrafçılara poz vermeyi tercih etmesini yadırgadıklarını ifade etmişlerdir. Bir konserde dinleyicilere hitap etmek için mikrofonu eline alması ise yuhalanmasına neden olmuştur. Bu eleştirilerden iyice sıkılan grup, hem kendilerine doğan yanıt hakkını kullanmak hem de eski hayranlarını geri kazanmak için Cliff'in anısına "Cliff'em All" adında bir video kaydını ve "Garage Days" isimli yeni çalışmayı yayınlar. Ayrıca Hetfield'ın, bir röportajında dostları Cliff'in ruhunu her zaman yanlarında hissettiklerini açıklaması gruptaki Cliff baskısının bir yansıması olarak değerlendirilebilir.

1988'de "... And Justice For All"u çıkaran grup, adaletsizlikten yakınmakta ve "Herkes İçin Adalet" sloganını haykırmaktadır. "Adaletin koridorları yeşile boyalı, para konuşuyor, güç kurtları kapında bekleşiyor... Hakimiyetlerini kötüye kullanıyorlar, inanmıyorum söylediğin şeylere, inanmıyorum... Adalet bitti, adalete tecavüz edildi, çektiklerinde ipini, adalet yerini buluyor... Gerçek aranmıyor, her şey kazanmaktan ibaret, bunu çok katı buluyorum... Paraları bir kez daha terazinin dengesini belirliyor, anlaşmanı yap, nedir gerçek..."

Kasetle aynı adı taşıyan bu parçanın sözleri, Metallica'nın tepkici yanını açığa çıkaran bir hüviyet niteliği taşımaktadır. Bu albümde meta üzerine kurulan yeni dünya düzenine göndermelerde bulunması olumsuz eleştirilerin bitmesi için yeterli olmamıştır. "... And Justice For All"dan sonra artan tepkiler yeni albümlerle daha da çoğalmıştır. Eleştirmenlere göre Metallica artık marka olmuştur. "One" parçasının Grammy'ye aday gösterilmesi de iddiaları destekler niteliktedir. Metallica artık ezilenlerin değil, ezenlerin yanında görülmektedir. MTV için gösterişli klipler çekilmekte, menajerler, avukatlar kiralanmaktadır. Kaset kaydı için para bulamadıkları günleri anımsayan Hetfield'in, "Artık bir oda dolusu param var" sözleri basına yansımış, tepki gittikçe büyümüştür. Kurulan çark işlemekte, banka hesaplarına milyonlarca dolar para yatmaktadır. Artık konserlere eskisi gibi malzemelerin ve grup elemanlarının bulunduğu otobüsle değil, aksesuarları taşıyan 12 kamyon ve 6 otobüs ile yanlarına teknik elemanlardan oluşan 60 kişilik ekibi alıp gider olmuşlardı. Eski hayranları gruba tekrar eski sertliklerine geri dönmeleri için çağrılar yapıyordu. Garaj günlerinde yaptıkları o müziklerin daha kaliteli ve samimi olduğundan bahsediyorlardı. Düştükleri para tuzağından çıkmaları için grubu uyarıyorlardı.

Metallica'nın genç hayranları ise eleştirileri haksız buluyorlar, Metallica'yı aynı Metallica olarak görüyorlardı. Onlara göre bu durum sadece orta yaş olgunluğu olarak değerlendirilmekteydi. Ardından "Black 91" diye de bilinen Metallica albümü 3 yıllık birikim ürünü olarak piyasaya sürüldü. Bu albümde daha çok mistik temalar işlendi. Metal duygusallığının zirvesine çıkıldı. Özellikle de "The Unforgiven", "Nothing Else Matters" ve "Wolf And Man", genç dinleyicilerin kendinden geçmesi için yetiyordu. Ama Metallica'yı çıktığı ilk günden beri takip eden ve şimdilerde orta yaşlarda bulunan dinleyici kitlesi, durumdan hiç de memnun görünmüyor, bu memnuniyetsizlik gün geçtikçe de artıyordu. Artık Metallica, Black'tan öncesi ve sonrası olmak üzere birinci ve ikinci dönem olara ikiye ayrılıyordu. Birinci dönemin söylemi adalet, bağımsızlık, savaş karşıtlığı, siyasanın eleştirisi, yerini ikinci döneme bırakıyordu. Bu dönemde ticarileşme ve protest kimlikten popüler kimliğe geçiş, kitle kültürüne yönelik göndermeler ön palana çıkıyordu.

Çeşitli pazarlama yöntemlerini kullanan grubun albümü tam 15 milyon adet satılmıştı. Albümün ardından tam 300 konserlik bir turneye çıkan topluluk, 3 sene süren turnenin 1993 senesindeki Haziran ayında İstanbul İnönü Stadı'nda Türkiye'deki ilk konserine de çıkmış oluyordu.

Bu albümü, 1996 yılında "Load" albümünün yayını izledi. Metalica'yı bir heavy metal grubu olarak gören ve böyle devam etmesini isteyen dinleyiciler tekrar hayal kırıklığına uğramışlardı. Bir çok grup geleneksel tarza geri dönerken Metallica'nın yeni şeyler denemesi farklı türler dinlemeye açık olan gençlerin ilgisi çekmiş, hatırı sayılır bir genç dinleyici topluluğu hayran kitlesine dahil olmuştur.

Load albümünde iyice açığa çıkan armoni farklılığı grubun logosu ve imajına da yansımıştı. Load albümünde sevilen parçalardan olan duygusal çalışma "Mama Said" tamamen Hetfield'a aitti. Hetfield bu çalışmayı annesi için yazmıştı. Parçada şu sözler geçiyor: "Ben gençken annem demişti ki, 'Oğul hayatın açık bir kitaptır, bitmeden önce onu kapatma.' En çabuk yanıp kül olan alev en parlak olanıdır. Bir oğlun kalbi annesine minnettardır. Asi benim soyadım, vahşi kan damarlarımın içinde."

Load albümü, bu albümün devamı niteliği taşıyan, "Reload" albümü gibi 8 milyon adet satmayı başardı. "Reload", 1997 yılında yayınlanmıştı, albümün ana teması hız olmakla beraber, dinleyenlerini önce şeytanla dansa davet eden "Devil Dance", anı yaşamaya sevk eden "Carpe Diem Baby" ve ailesinden aldığı eğitimi uyuşturucu bir iğneye benzettiği "Fixxxer" Metalica'nın nereden nereye geldiğinin apaçık ifadesi oluyordu. Bu durum Metallica'nın geleneksel dinleyicilerinde "Acaba eski günlerdeki gibi parçalar yaparlar mı?" sorusunun cevabının bir kez daha hayal kırıklığına dönüşmesine neden olmuştur.

1998 yılında piyasaya sürülen "Garage Inc." albümü eski ve yeni cover çalışmalarından oluşan 27 parçadan meydana geliyordu. Maziyi hatırlayış ve eski hayranlara bir selam niteliği taşıyan çalışma, söz konusu hayran kitlesinin gönlünü alamadı. Çünkü artık köprülerin altından sular akmış ve Metallica eski Metallica olmaktan çıkmıştı. Bu albüm daha çok 1990 sonrası geliştirdiği yeni bir atakla tekrar gündeme gelen heavy metal müzik tarzını seven gençler tarafından ilgi gördü.

Albümün hemen ardından turneye çıkan grup, "Garage Remains The Same" isimli bu konserler serisinde 13 Haziran 1999 tarihinde İstanbul Ali Sami Yen Stadı'nda Türk hayranlarıyla bir araya geldi. Konsere yaklaşık 50 bin kişinin katıldığı haberi, ertesi günün gazetelerine yansımıştı.

Metallica ile ilgili bir diğer konu da, internetten ücretsiz şarkı yükleme imkanı sağlayan Napster davasıdır. Bu dönemde, uzun zaman albüm yapmayan grup, şarkılarından çok, politik tavırlarıyla ön plana çıkmıştır. Özellikle Napster'a karşı açılan savaşa destek verdikleri demeçlerle manşetlere çıkmışlar, telif ücreti ödemeksizin bedava yükleme imkanı sağlayan Napster'a karşı mahkemeyi kazanmışlardır. Mahkeme, aldığı kararla Napster'ın bedava müzik dağıtımına son vermiştir.

1999'a gelindiğinde, "S&M" piyasaya sürülür. Albüm, San Francisco Senfoni Orkestrası'nın Metallica ile birlikte icra ettikleri en çok sevilen şarkılardan oluşmaktadır. Ayrıca albümde iki yeni parçaya da yer verilir. Bu parçalar, "Minus Human" ve "No Leaf Clover" isimlerini taşımaktadır. Şarkıların senfoniye uyumu dinleyiciler tarafından beğenilirken, geleceğe yönelik umutları da canlandırmıştır. Albümde ayrıca "Battery" ve "For Whom The Bell Tolls" isimli parçaların senfonik yorumu da dinleyiciden olumlu not almıştır.

Son olarak Metallica, John Woo'nun yönettiği ve Tom Cruise'un başrol oynadığı "Mission Impossible 2" filminin soundtrack albümü için "I Disappear" parçasını yaptı. Bundan sonra derin bir sessizliğe bürünen grup, taşkınlıktan uzak durmuş, üyeler arasında çıkan tartışmalar basına yansımıştır. Metallica dinleyenlerinin sabırsızca bekledikleri yeni albüm çalışmaları bir türlü piyasaya çıkmamış, bu durumun yarattığı olumsuz tepkiler grup içinde çatlaklara yol açmıştır. İlk sorun, 1986 yılında gruba basçı olarak giren J. Newsted ile ilgilidir. Grubun eski tarzına dönmesi gerektiğini söyleyen Newsted, aksi taktirde 14 yıldır birlikte çalıştığı gruptan ayrılacağını açıklamıştır. Bu süreç, Hetfield, Ulrich ve Hammet'in tepkisiyle karşılaşan Newsted'in 17 Ocak 2001'de "Kişisel nedenlerden ve çok sevdiğim bu müziği yaparken gördüğüm fiziksel zararlardan dolayı gruptan ayrılıyorum" açıklamasıyla sona ermiştir.

Newsted'in ayrılmasıyla her dönem sürüp giden dağılma dedikoduları tekrar gündeme gelmiştir. Tecrübeli basçının yerine önceleri, grubun aynı zamanda yapımcısı olan Bob Rock, daha sonra da Rob Trujillo'nun alındığı, söylentiden öte bir anlam ifade etmemiştir.

Metallica, uzun zaman sonra geçtiğimiz günlerde yeni albümüyle dinleyenlerin karşısına çıktı. 23 Kasım 1999'da sunulan S&M albümünden sonraki bu ilk çalışma, "St. Anger" adını taşıyor. Albümde 11 yeni parçaya yer verilirken, stüdyo çalışmalarının ve konser kayıtlarının yer aldığı bir DVD'nin CD ile birlikte ücretsiz sunulması da dikkat çekiyor. Ayrıca içinden çıkan 28 sayfalık kitapçık da alışılanın ötesinde gerçekten oldukça kapsamlı. Bakalım Metallica'nın geniş hayran kitlesi, St. Anger'dan memnun kalacak mı...
kartal_54 Ofline   Alıntı ile Cevapla
Alt 12-10-2006, 08:12   #20
 
bjkemre06 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 

Yusuf İslam

Click the image to open in full size.Click the image to open in full size.

Varılacak nokta Allah olduktan sonra yolların farklı olmasının faydalı olduğunu düşünüyor Yusuf Islam.21 Haziran 1948’de Londra’da Isveçli bir anne ile Yunanlı bir babanın oğlu olarak dünyaya gelir Steven Demetre Georgiou.
Çocukluğu Londra’nın Shaftes Buryy Caddesi ile Tarafalgaf Caddesi’nde geçer. S.T. Joseph Roman Katolik okulunda katı bir Hıristiyan eğitimi alır. 16 yaşında mezun olduktan sonra Hammersmith Art Koleji’nde eğitimini tamamlar. Çocukluğunun ve gençliğinin geçtiği yerler Ingiltere’nin sanat, müzik ve eğlence merkezinde olduğu için meslek olarak eğlence dünyasını seçmesi zor olmaz. Başlangıçta Isveç’teki amcası gibi ressam olmayı ister; fakat iyi para kazanamayacağı endişesiyle bu düşünceden vazgeçer. TV ve film dünyasının etki alanına girer.
18 yaşında müzik dünyasıyla tanışan Cat Stevens’ın başarıyı yakalaması güç olmaz. 1966–77 yılları arasında Matthew and son, Here Comes My Baby, Wild World, Morning Has Broken ve Moonshadow gibi bir çok hit parçayı besteleyip söyleyerek kısa sürede meşhur bir şarkıcı haline gelir. Plakları 25 milyonun üzerinde satan Cat Stevens artık gençliğin efsane ismidir.
Fakat kısa süre sonra tüberkuloza yakalandığı için yatağa düşer. Bu sırada Doğu felsefesine ilgi duymaya başlar. Okuduğu “Sınırlı Yol” adlı kitaptan etkilenir, hayata bakış açısı değişir. Iyileştikten sonra müzik çalışmalarını yeni felsefesiyle sürdürürken, araştırmalarına da devam eder.
AĞABEYIN KUDÜS'DEN GETIRDIĞI KUR'AN
Bir ara, Los Angeles bölgesinde Malibu isimli, milyonerlerin yaşadığı meşhur bir sahil bölgesinde, anlamını yıllar sonra idrak edebileceği bir olay geçer başından. Bir gün denizde biraz açılmak ister. Dalgaların üstüne üstüne gelmesiyle birlikte, o mevsimde denize açılmanın hayli riskli bir iş olduğunu anlar. Geri dönmek ister; fakat akıntı onu gittikçe sahilden uzaklaştırır. Artık sahile geri dönmeye gücü kalmamıştır. Sonunda, Allah’tan başka kimsenin yardım etmeyeceğini anlayarak “Ey Allah’ım, beni kurtarırsan senin için çalışacağım” diye haykırır. O anda arkasından kuvvetli bir dalga gelir ve onu sahile doğru atar. Olanca gücüyle yeniden başlar yüzmeye. Bir kaç dakika içerisinde güvenli ve canlı bir şekilde sahildedir.
Genelde insanoğlu bu tür durumlarda verdiği sözü unutur. Fakat Cat Stevens Allah’a verdiği bu sözü hiç unutmaz. Ahdini yerine getirme fırsatını, ağabeyi David’in Kudüs’e yaptığı ziyaretin ardından yakalar. Ağabeyi Kudüs ve diğer kutsal yerleri gezerken bir Islam festivalinde Kur’an görür ve “Müslümanlar’ın Kutsal Incil’i bu kitaptır herhalde” diyerek satın alır. Daha sonra, bu tür kitapları okuduğunu bildiği için kardeşine hediye eder.
Bu güzel hediye, Cat Stevens’ın denizin dalgaları ile boğuşurken verdiği sözü yerine getirme yolunda attığı adımların ilkini oluşturur.
“Gönlümü Kur’an’ın mesajına açtığım an, Islam’ın beklentilerime yabancı bir din olmadığını keşfetmek beni bir hayli şaşırtı. O, ilk olarak tüm insanlığı tek bir Tanrı’ya inanmaya çağıran, tüm insanlığı tek bir aile olarak tanımlayan, peygamberleri tüm insanlığa birlik mesajları veren bir kardeşler topluluğu olarak niteleyen ve insanları takva elbisesine büründürmek isteyen bir kitaptı. Ben Kur’an’da Isa’nın, Musa’nın, Ibrahim’in, Nuh’un, isimlerini ve hepsinden önemlisi son Peygamber’in, Allah’ın son elçisinin, Muhammed’in ismini (s.a.v) gördüm. Bütün bunları hazmedebilmem epey vaktimi aldı. Kur’an okurken en büyük duyguyu Yusuf’un hikayesini okurken yaşadım. Incil’de nakledilen hikaye ile büyük benzerlikler taşıyordu. Sure’nin ortalarında idim ki, birden bağırmaya başladım. Bu, insan tarafından yazılabilecek bir şey olamazdı. Bu bir vahiydi. O andan itibaren, Müslüman olmaktan başka çarem olmadığını anladım. Konuşabileceğim bazı Müslümanlar buldum. Onlar bana Regents Parkı’nda yeni bir mescit yapılmış olduğunu bildirdiler. Ben söz konusu parktan defalarca geçmiş olmama rağmen, orada ağaçlardan başka bir şey görmemiştim. Daha sonra, bir gün birden, yeşillikler arasından yükselen altın rengi bir kubbeyle karşılaştım. Bu belki de benim Islam’la ilgili keşfettiğim her şeyin bir özeti idi. Önceden orada olmadığı halde, sanki birden orada bitivermişti” diyor. Ve şunları ekliyor sözlerine: “Bir cuma günü dramatik bir adım atarak, Müslümanlığımı ilan etmek üzere camiye gittim. Müslüman olmak için yapmak zorunda olduğum ilk şeyi yaptım:
ŞEREFLERIN EN GÜZELI: ISLAM
"Eşhedü en lâ ilahe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abduhu ve resuluhu"
Bir zamanların pop starı, efsane ismi Cat Stevens artık Yusuf Islam olmuştur. Eskisi kadar ünlü değildir; ama eskisinden çok daha güzel bir insan olmuştur. Bütün kariyerini, bütün ününü, bir kenara itmiş fakat insan olmanın teslim olmaktan geçtiğinin bilincine vararak kendini kazanmış, yaşadığının farkına varmıştır; geçmişe ait ne varsa silerek.
Yusuf Islam’a neden sadece def ve insan sesi kullandığı soruyoruz. Iki gerekçesi olduğunu söylüyor. Ilk olarak bir hadisi şerifi dayanak olarak gösteriyor. Ikincisi ise, müziğin doğasını anlamaya çalışmak. Müziğin insanın sinir sistemini etkilediğini, onu etkisi altına aldığını, davranışlarını yönlendirdiğini düşünüyor. Ona göre müzik aletlerinin herbirinin kendine ait bir doğası var ve bu da duygu ve dürtüleri etkiliyor. Peygamber Efendimiz’in hadisini, enstrümanların kendilerine ait bir doğaları olduğu düşüncesiyle yorumluyor. Diğer taraftan müziğin insanın dikkatini de dağıtabileceğini, irade dışı birçok şeyi yaptırabileceğini de ekliyor. Hatta şöyle bir örnek veriyor: “Amerika'da ütü yapan bir ev hanımının müzik dinlerken, telefonun ahizesi yerine ütüyü kulağına götürmesinden de anlayabiliriz bunu...”
Kendisiyle daha önce yapılan bir röportajda, “Müziğin tehlikeli bir şey olduğu fikrini Kur'an'daki Şuara suresiyle açıklamaya çalıştığını hatırlatarak bunun gerekçesini soruyoruz. Önce ayeti hatırlatıyor:
“Şairlere gelince, yalnız sapıklar uyarlar onlara, görmedin mi onların ne aşırı insanlar olduklarını, yapmadıkları şeyler üstüne konuştuklarını”Şuara (224, 225, 226)
Ayetlerin devamında müstesna şairlerden de bahsedildiğini hatırlatarak devam ediyor. “Iyi şiir olabileceği gibi, kötü şiir de olabilir" dedikten sonra Peygamberimiz’in Mekke’ye girerken şiir okuyan bir şaire müdahale eden sahabeleri nasıl engellediğini anlatıyor. Insanları iyiye, Hakk’a, doğruluğa çağıran şiirler olabileceği gibi, onları kötülüğe çağıran, kışkırtan, küfre sokan şiirler ve şairler de olabileceği üzerinde duruyor. Bu tür şiirlerin büyüden geldiğini anlatan bir hadis de naklediyor. "Müzik için de aynı şey söz konusudur" diyor. Müziğin olumsuz etki alanının kırılabilmesi için de helalleri ve haramları iyi bilmenin şart olduğunu belirtiyor. Müziğin ancak izin verildiği ölçüde kullanılması gerektiğini, yoksa kötü sonuçlar alınabileceğini, hatta ölümcül olabileceğini vurguluyor. Insanın kalp atışlarını bile etkileyen müziğin piyasa haline gelmesi, onu oldukça rahatsız ediyor.
POP YILDIZLARI ÖNCE DUVARLARI YIKSIN
Yıllar önce, bestelediği ve hâlâ dillerde olan parçalarını hiç mırıldanıp, mırıldamadığını soruyoruz. Gülümseyerek “hayır” diyor. Daha sonra da, “Evet ama bazen, çok nadir” diye düzeltiyor. Hele şu an, hâlâ müzik yapan çağdaşları hakkında ne düşündüğünü sorunca, “Onların hepsi yaşlandı” derken kendini gülmekten alamıyor. Rolling Stones’un saygınlığını yitirdiğini, eski güçleri olmadığını, kendilerini yeniden toparlamaya çalıştıklarını belirtiyor. Ardından çağdaşı olan bir çok müzisyene ne yaptıklarını sorgulamaları gerektiğini de tavsiye ediyor. Bir çoğuna kasetini göndermeyi ihmal etmemiş, Bob Marlyn’e ölmeden önce, hastayken Kur’an–ı Kerim hediye etmiş. Etraflarına yıkılması güç duvarlar ördükleri için onlara mesaj ulaştırmakta güçlük çektiğini söylüyor. Bugünkü bir çok ünlü pop yıldızının yaşadıklarının farkında olmadığını düşünüyor ve bunun nereye kadar süreceğini soruyor onlara.
Türkiye denince aklına gelen kelimeleri şöyle sıralıyor: “Enerji. hız, güç, gelenek ve kültür..” Gelişmelerden son derece memnun. Varılacak nokta Allah olduktan sonra yolların farklı olmasının faydalı olduğunu ve Türkiye’nin geleceğin dünyasında çok önemli roller üstleneceğini düşünüyor.
Müziğiyle verdiği mesajın Islam’ın mesajı olduğunu söyleyerek Müslüman olduktan sonra kendini eğittiğini anlatıyor ve ekliyor: "Ama Müslüman olarak doğmuş olanların çoğu kendilerini eğitmek zorunda hissetmiyorlar. Bu, Müslüman olarak doğanlarla daha sonra Müslüman olanlar arasındaki en belirgin fark. Bilgi hayatımızın her aşamasında bizi zenginleştirir, anlamlandırır. Yeni ufuklar açar bize. Dolayısıyla bütün Müslümanlar’ın aynı çabayı göstermeleri gerekir. Islam ancak bu şekilde yaşanabilir."
"Allah" diyor Yusuf Islam, "Islam’ı bana nasip etmiş. Müslüman olduğumdan bu yana, Peygamberimiz’in, O büyük insanın hayatını araştırıyorum. O'nu okudukça, O'nu anladıkça, etrafımı saran bilgisizliği, cehaleti daha iyi görüyor ve irkiliyorum."
(Aydoğan Kılıç - Aksiyon)
__________________
BEŞİKTAŞ olunmaz BEŞİKTAŞ doğulur!!!

███████████████████████
BEŞİKTAŞ 1903
███████████████████████
bjkemre06 Ofline   Alıntı ile Cevapla
Cevapla

Bu konuyu arkadaşlarınızla paylaşın


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 

Yetkileriniz
You may not post new threads
You may not post replies
You may not post attachments
You may not edit your posts

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-KodlarıKapalı
Trackbacks are Açık
Pingbacks are Açık
Refbacks are Açık




Türkiye`de Saat: 13:22 .

Powered by vBulletin® Copyright ©2000 - 2008, Jelsoft Enterprises Ltd.
SEO by vBSEO 3.3.2

Sitemiz CSS Standartlarına uygundur. Sitemiz XHTML Standartlarına uygundur

Oracle DBA | Kadife | Oracle Danışmanlık



1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41 42 43 44 45 46 47 48 49 50 51 52 53 54 55 56 57 58 59 60 61 62 63 64 65 66 67 68 69 70 71 72 73 74 75 76 77 78 79 80 81 82 83 84 85 86 87 88 89 90 91 92 93 94 95 96 97 98 99 100 101 102 103 104 105 106 107 108 109 110 111 112 113 114 115 116 117 118 119 120 121 122 123 124 125 126 127 128 129 130 131 132 133 134 135 136 137 138 139 140 141 142 143 144 145 146 147 148 149 150 151 152 153 154 155 156 157 158 159 160 161 162 163 164 165 166 167 168 169 170 171 172 173 174 175 176 177 178 179 180 181 182 183 184 185 186 187 188 189 190 191 192 193 194 195 196 197 198 199 200 201 202 203 204 205 206 207 208 209 210 211 212 213 214 215 216 217 218 219 220 221 222 223 224 225 226 227 228 229 230 231 232 233 234 235 236 237 238 239 240 241 242 243 244 245 246 247 248 249 250 251 252 253 254 255 256 257 258 259 260 261 262 263 264 265 266 267 268 269 270 271 272 273 274 275 276 277 278 279 280 281 282 283 284 285 286 287 288 289 290 291 292 293 294 295 296 297 298 299 300 301 302 303 304 305 306 307 308 309 310 311 312 313 314 315 316 317 318 319 320 321 322 323 324 325 326 327 328 329 330 331 332 333 334 335 336 337 338 339 340 341 342 343 344 345 346 347 348 349 350 351 352 353 354 355 356 357 358 359 360 361 362 363 364 365 366 367 368 369 370 371 372 373 374 375 376 377 378 379 380 381 382 383 384 385 386 387 388 389 390 391 392 393 394 395 396 397 398 399 400 401 402 403 404 405 406 407 408 409 410 411 412 413 414 415 416 417 418 419 420 421 422 423 424 425 426 427 428 429 430 431 432 433 434 435 436 437 438 439 440 441 442 443 444 445 446 447 448 449 450 451 452 453 454 455 456 457 458 459 460 461 462 463 464 465 466 467 468 469 470 471 472 473 474 475 476 477 478 479 480 481 482 483 484 485 486 487 488 489 490 491 492 493 494 495 496 497 498 499 500 501 502 503 504 505 506 507 508 509 510 511 512 513 514 515 516 517 518 519 520 521 522 523 524 525 526 527 528 529 530 531 532 533 534 535 536 537 538 539 540 541 542 543 544 545 546 547 548 549 550 551 552 553 554 555 556 557 558 559 560 561 562 563 564 565 566 567 568 569 570 571 572 573 574 575 576 577 578 579 580