Beşiktaş Forum  ( 1903 - 2013 ) Taraftarın Sesi

Beşiktaş Forum ( 1903 - 2013 ) Taraftarın Sesi (http://besiktasforum.net/forum/index.php)
-   Müzik Haber (http://besiktasforum.net/forum/forumdisplay.php?f=115)
-   -   Biyografiler (http://besiktasforum.net/forum/showthread.php?t=10750)

AyTeK54 10-10-2006 18:49

Biyografiler
 
Şarkıcıların ve grupların biyografilerini burada toplayalım arkadaşlar;)

AyTeK54 10-10-2006 18:51

Eminem

http://www.muzikkutusu.com/resim/tanitim/eminem_ust.jpg
Asıl ismi Marshall Mathers olan olay rapçi Eminem, 17 Ekim 1973 tarihinde Kansas şehri yakınlarında küçük bir yerleşim yeri olan St. Joseph’te doğdu. Çocukluğunun büyük bir kısmını annesiyle birlikte şehir şehir dolaşarak geçiren Mathers’ın bu gidip gelmeleri, gelecekte tanışacağımız agresif Eminem kişiliğinin temelini oluşturuyordu. En sonunda 12 yaşındayken annesinin Detroit’i seçmesiyle yerleşik mekana geçen genç adam, küçük yaştan itibaren hip hop ve rap müziğine karşı büyük bir ilgi göstermeye başladı. Orada Lincoln Junior ve Osborne liselerine devam eden; agresif kişiliği, derslere olan ilgisizliği ve sert mizacıyla dokuzuncu sınıfta okuldan atılan Marshall, kendini doğrudan hip hop ortamı içinde buldu ve "Basement Productions", "The New Jacks" ve "D12" gibi farklı rap gruplarıyla birlikte zaman geçirmeye başladı.

İhtiyacı olan iç huzur ve adaleti evinde bulamayan Mathers’in istediği yaşam, sokaklarda ve hip hop kültüründeydi. Kendine Eminem adını takarak, siyahların arasındaki "garip ve sinirli beyaz genç" olarak tanımlanacağı hayatına hızlı bir giriş yaptı.

1996 yılında gayet bağımsız bir plak şirketi olan FBT’den "Infinite" adındaki ilk albümü sayılabilecek kaydını piyasaya süren Eminem, bu albümüyle müzik dünyasına hızlı ama sessiz bir giriş yaptı. "Infinite"; gerçekten çok çiğ ve yapım açısından yetersiz bir albümdü, ama Eminem’in sahip olduğu tutkuyu ve ışığı parlak bir şekide yansıtıyordu. Abartılı şarkı söyleyişi, şiddet içerikli sözleri ve özellikle derisinin "beyaz" oluşu nedeniyle hemen dikkatleri üzerine çeken Eminem’in bu demosunu şans eseri dinleyen rap gurusu Dr. Dre; 1997 yılında düzenlenen Rap Olimpiyatları sırasında MC savaşı kategorisinde ikinci olan Eminem’le anlaşma imzaladı. Bu imza, Mathers’in kariyerinde bir dönüm noktası oldu ve ünlü rapçi birkaç sene sonra, büyük yankı uyandıracak albümü "Slim Shady"yi yayınladı.

Albüm, MTV veEminem’in sansasyonal kişiliği ve karıştığı olaylar sonucu öyle bir patladı ki, bol eleştrinin yanında bir o kadar da ödül ve hayran kitlesi edindi. Bu albümdeki şarkı sözleri, saldırgan davranışları ve katıldığı TV ve radyo programlarındaki provakatif davranışlarıyla Eminem sadece hip-hop dünyasına değil, şov dünyasının tamamına damgasını vurdu. Özellike "My name is..." ve "Just Don’t Give a F*" gibi şarkıların Bill Clinton’dan Marilyn Manson’a birçok ünlü isimle dalga geçtiği video klipleri olay oldu ancak albüm tüm olumsuz eleştirilere rağmen Amerika’da en çok satanlar listesinde iki numaraya kadar çıkmayı başardı.

Bu başarı sonunda Eminem, Missy Eliot’dan Dido’ya pekçok isimle ortak çalışmalar yapma imkanı buldu. Albümün hızlı başarısı unutulmadan, kısa bir süre içinde Eminem; yeni albümü "Marshall Mathers"ı yayınladı. Piyasaya sürüldüğü gün listelere bir numaradan giren çalışma, deyim yerindeyse "Slim Shady"’nin başarısını ikiye katlayarak, Eminem’i bir pop yıldızı haline getirdi ve 2Pac’ten, Snoop Doggy Dog’dan beri, en başarılı ve en çok satan rap şarkıcısı ilan etti. Hakkındaki tüm olumsuz eleştirilere, hukuki davalara ve ailesiyle arasındaki sorunlara rağmen Eminem; kendisini bir numaraya oturtan bu albümle, 2000 yılı Grammy’lerindeki en başarılı şarkıcı olma ve eski grubu D12 ile birlikte bir albüm yapma şansını elde etti.

Sonraki 2 yıl da Eminem için pek farklı geçmedi. Yeni albüm yapmamasına rağmen, yer aldığı projeler, röpörtajları ve skandallarla dolu özel hayatıyla sürekli gündemde kalan bu haşarı çocuk, son olarak, yeni şarkılarını "The Eminem Show" adı altında dinleyicileriyle buluşturdu.

AyTeK54 10-10-2006 18:54

Evanescence

http://www.muzikkutusu.com/resim/tan...scence_ust.jpg
Daredevil’i izlediyseniz, Electra kum torbalarını lime lime ederken çalan parçayı mutlaka hatırlıyorsunuzdur. Parçanın ismi "Bring Me To Life"ve grubun ismi Evanescence. İlgiyi kesinlikle hak ediyorlar.

Evanescence ’duman gibi yok olmak’ anlamına geliyor. Vokalde Amy Lee, gitarlarda Ben Moody’den oluşan grup ilk albümü "Fallen"’ı yayınladı. Peki o gerçekten ilk albümleri miydi? "Nasıl yani?" konusuna az sonra geçeceğiz.

Arkansaslı grup, Amy’nin inanılmaz sesi ile diğer nu-metal gruplarından ayrılıyor. Amy’ye göre grubun sırrı müziklerinin epik, dramatik ve karanlık olması. Belki de Amy’nin ta kendisi.

Grubu kuran Amy ve Ben, çocukken yaz kampında tanışmışlar. Amy piyanoyla Meat Loaf’ın "I’d Do Anything For Love"ını çalarak oyalanıyormuş, Meat Loaf hayranı olan Ben hemen gidip tanışmış ve grup kurmaya o gün karar vermişler. Kendi çabaları ile yayınladıkları, cd yazıcı ile çoğalttıkları ilk EP’leri ile yerel olarak oldukça tanınmışlar. O albümü bugün ’komik’ olarak nitelendiriyorlar. Arkasından ikinci EP "Whisper" ve 2000 yılında ilk albüm "Origin" gelmiş. Ancak kendilerine özel bir sebepten dolayı, bu albümü hiç yayınlanmamış saymak istiyorlarmış. Bu sebeple Amazon gibi yayınlarda ve resmi sitelerinde "Fallen", ilk albüm olarak görünmektedir.

AyTeK54 10-10-2006 19:04

Sezen Aksu
13 Temmuz 1954'de İzmir'de doğdu.Ziraat fakültesindeki öğrenimini yarıda bırakarak profesyonel sarkıcılığa başladı.1970'lerin ortalarında 'Kaybolan Yıllar', 'Gölge Etme' gibi sarkılarla yıldızı parladı. Şarkılarının çoğunu kendi besteledi. Bazılarının da sözlerini yazdı. İlk kez 1979'da sinema oyunculuğu denedi.- Minik Serçe- oyunculuk yeteneğiyle dikkat cektiği, 'Bin Yıl Önce Bin Yıl Sonra' adlı muzikallerdeki 'Sen Ağlama 'Geri Dön', 'Dağlar Dağlar' gibi şarkılarla ününü perçinledi. Sonraki 'Git' kasetiyle zirvedeki yerini aldı. Türk pop muziğinin en güçlü seslerinden Sezen Aksu, Aşkın Nur Yengi, Sertab Erener, Levent Yüksel, Tilbe gibi bir zamanlar vokalistliğini yapmış gençleri pop muziğimize kazandırdı.Üç kez evlendi ve bir çocuk annesi...
Sezen Aksu'nun albümleri: Serçe,Ağlamak Güzeldir, Firuze, Sen Ağlama, Git, Sezen Aksu '88, Sezen Aksu Söylüyor, Gülümse, Deli Kızın Türküsü, Işık Doğudan Yükselir, Gül Bahçeleri, Düğün ve Cenaze, Adı Bende Saklı, Sarı Odalar(Ben Seni Çok Sevdim Oplum)
Dillerden düşmeyen bazı şarkıları: Kaybolan Yıllar, Gölge Etme, Yak Bir Sigara, Firuze, Hata, Ağlamak Güzeldir, İkinci Bahar, Dilimin Ucunda Kelimeler, Geri Dön, Tukeneceğiz, Git, unzile, Değer mi Hiç, Sarışınım, Bir Çocuk Sevdim, Seni İstiyorum, Şinanay, Gidiyorum, Belalım, Hadi Bakalım, Gülümse, Masum Değiliz, Deli Kızın Türküsü, Tenna...

NuraN 10-10-2006 20:20

THE CURE
ROBERT SMITH’İN KARANLIK VE MELANKOLİK ÇİZGİSİ
Yetmişlerin sonunda punk rock sonrası kurulan gruplar arasında “the Cure”, müzik hayatına en uzun süre aralıksız devam eden ve dünya çapında üne kavuşan az sayıda gruptan birisi olmuştur. Bir kaç defa grup üyeleri değişen ancak kurulduğu günden beri solist Robert Smith’in çizdiği karanlık ve melankolik çizgiden uzaklaşmayan grup bugün dünya çapında tanınmakta ve sevilmektedir.

“Easy Cure” adıyla 1976 yılında okul arkadaşı Robert Smith (vokal, gitar), Michael Dempsey (bas gitar ), ve Laurence "Lol" Tolhurst (davul) tarafından kurulur. Sonradan adını “The Cure” olarak değiştiren grup, İngiltere’deki ilk çıkışını 1979 yılında yayınlanan “Killing an Arab” single’ı ile yapar. Şarkı 80’lerin ortasında “Standing on the Beach: The Singles” albümünde yeniden yayınlandığında sorunlara neden olur. Şarkı Albert Camus’nun “The Stranger – Yabancı” çalışmasından esinlenerek yazılmış, Arap karşıtı duyguları teşvik ettiği için bazı Amerikan radyoları tarafından protesto edilir. Tepkiler üzerine ileriki yıllarda şarkının yer aldığı her albümde özel bir uyarı notuyla grubun “her türlü önyargıya ve şiddete karşı olduğu” ifade edilir.

İLK ALBÜM 1979 YILINDA YAYINLANIR
Cure’un ilk stüdyo albümü “Three Imaginary Boys” adıyla 1979 yılında yayınlanır. Albüm sonrası grup “Siouxsie & the Banshees” grubuyla turneye çıkarlar ancak Banshees'in gitaristinin turnenin ortasında ayrılması nedeniyle Cure’un solisti Robert Smith geçici olarak gitaristlik yapar ve 80’lerin ortalarına kadar da belli aralıklarla bu işe devam eder.

Grubun ikinci albümü “Seventeen Seconds” 1980 yılında yayınlanır. Albüm öncesi o dönemin müziklerine uygun entrüman keyboard ekibe katılır ve albümde biraz daha deneysel ve elektronik çalışmalar yer alır, ayrıca ilk liste hiti çıkar ve “A Forest” isimli parça listelerde otuzuncu sıraya yükselir.

Üçüncü albümleri “Faith” 1981 yılında, dördüncü albümleri “Pornography” ise 1982 yılında yayınlanır. “Pornography” nin yayını sonrası grubun underground ve kült statüsü iyice perçinlenir. Robert Smith yüzüne yaptığı bembeyaz makyajı, mor gözleri ve siyah ruju ile korku filmlerinden çıkma karakterleri andırmaktadır. “Pornography” aynı zamanda grubun İngiltere listelerinde ilk ona giren ilk albümü olur.

Robert Smith 1983 yılının önemli bir bölümünü Siouxsie & the Banshees’ın “Hyaena” albumünün kayıtları için geçirir. Smith aynı tarihlerde “the Glove” adıyla ikinci bir grup kurar ve tek albümü olan “Blue Sunshine”ı yayınlar.

1983 yazında the Cure yeni kadrosu Smith, Tolhurst, davulda Andy Anderson ve bas gitar da Phil Thornalley ile "The Lovecats" single’ını kaydeder. “Lovecats” listelerde yedi numaraya ulaşarak o güne kadarki en büyük başarıyı yakalar.

PUNK ROCK’DAN POP MÜZİĞE GEÇİŞ
1984 yılında beşinci albüm “The Top” yayınlanır ve ilk defa grup punk rock ve elektronik müzikten kısmen uzaklaşarak pop müzik tınılarını kullanır. “The Cure”un bu tercihinde artan popülerlikleriyle bağlantılı olarak daha geniş kitlelere ulaşabilme arzusu yatmaktadır. Grubun albüm tunesi esnasında daha sonraki yıllarda benzeri kuruculardan Lol Tolhurst’un başına gelecek bir olay yaşanır ve Andy Anderson turnenin ortasında gruptan atılır. Turne sonunda Phil Thornalley’de gruptan ayrılınca bır defa daha Smith ve Tolhurst ikilisi yeni baştan grup kurmak zorunda kalırlar.

1985 yılında grubun altıncı albümü “The Head on the Door” yayınlanır ve atlantiğin iki yakasında da beklenmedik başarı yakalar. O güne kadar pop müziğe en yakın yayınladıkları yeni albümleri İngiltere’de ilk ona Amerika’da ise 59. sıraya yükselerek ilk defa ilk yüz listesinde yer almış olur.

“The Head on the Door” albümünün beklenmeyen büyük başarısı üzerine 1986 yılında eski single’lardan oluşan toplama albüm “Standing on a Beach: The Singles” yayınlanır. The Cure iki yıl içinde meraklılarının tanıdığı kült bir grup olmaktan çıkıp, geniş kitlelerin beğenisini kazanan bir grup konumuna gelir. 1987 yayınlanan “Kiss Me, Kiss Me, Kiss Me” albümünü bir önceki iki yılın başarılarını perçinler. Smith ve arkadaşları dünyanın en iyi tanınan müzik toplulukları arasındaki yerlerini almışlardır.

KURUCULARDAN LOL TOLHUST GRUPTAN ATILIR
1988 yılında, Cure’un kurucularından Lol Tolhust’ın işine son verilir. Yapılan resmi açıklamaya göre diğer üyelerle arasında telafi edilemez anlaşmazlıklar vardır. Tolhust farklı düşünmektedir ki, olayı dava konusu yapar ve taraflar mahkemelik olurlar.

1989 yılında Tolhurst sonrası ilk albüm “Disintegration” yayınlanır ve anında hit olur, İngiltere’de dört numaraya, Amerika’da 14 numaraya ulaşır. Albümden “Lullaby” parçası İngiltere’de listelerde beş numaraya, “Lovesong” parçası da Amerika’da listelerde iki numaraya kadar çıkar.

“Disintegration” sonrası üç yıl albüm yayınlamayan Cure, 1992 yılında “Wish” albümünü yayınlar. Üç yıl önce olduğu gibi “Wish” de kısa sürede büyük başarıya ulaşır, İngiliz müzik listelerine bir numaradan, Amerika listelerine ise iki numaradan girer. Albümde yer alan “Friday I am in Love” tüm zamanların en sevilen Cure parçalarından birisi olur.

TOLHUST İLE YAŞANAN İTİLAF 1994 YILINDA ÇÖZÜLÜR
“Wish” albümü sonrası grup 1993 ve 1994 yıllarını Lol Tolhust’un 1989 yılında açtığı dava ile uğraşmakla geçirir. Davanın 1994 sonunda grup lehine sonuçlanması sonrası yeni albüm çalışması başlanırken baterist Boris Williams gruptan ayrılmaya karar verir. Az bulunur bir yöntemle, İngiliz müzik dergilerine verilen ilanlarla Williams’ın yerine 1995 ilkbaharında Jason Cooper alınır.

1995 yılında onuncu stüdyo albümlerini kaydeden grup, 1996 yılında “Wild Mood Swings” adıyla yayınlar. 2000 yılında yayınlanan “Bloodflowers” ve 2004 yılında yayınlanan “The Cure” albümleri eski albümler kadar başarılı olmasa da eleştirmenlerden olumlu tepki alır.

ALBÜMLERİ
1979 Three Imaginary Boys, Fiction
1980 Seventeen Seconds, Elektra
1981 Faith, Elektra
1982 Pornography, Elektra
1984 The Top, Sire
1985 The Head on the Door, Elektra
1987 Kiss Me, Kiss Me, Kiss Me, Elektra
1989 Disintegration, Elektra
1990 Mixed Up, Elektra
1990 Integration, Elektra
1992 Wish, Elektra
1996 Wild Mood Swings, Fiction/Elektra
2000 Bloodflowers, Fiction/EastWest
2004 The Cure, Geffen

NuraN 10-10-2006 20:24

Sagopa Kajmer
SAGOPA KAJMER DJ MiC CHECK Yunus Özyavuz 1978 Samsun doğumlu. İlk olarak Samsun'da yerel radyoda dj'lik yapmaya başladi.
-1997 de üniversite okumak için İstanbul'a geldi. "İSTANBUL ÜNVERSİTESİ FARS DİLİ VE EDEBİYATI"
-1998 de kendi müzik studyosu KUVVETMİRA'yı kurarak müzik çalışmalarına başladı.
-1999 yılında çeşitli sanatçıların yeraldığı ilk türk rap albümü "Yeraltı Operasyonu"albümünde ilk projesi olan "SİLAHSIZ KUVVET" ismiyle yer aldı ve en fazla dikkati çeken kişi oldu.
-2001 yılında ilk albümü SILAHSIZ KUVVET "Sözlerim Silahım" çıkardı.
-2002 yılında ikinci albüm SILAHSIZ KUVVET "İhtiyar Heyeti"çıktı .
-2002 "SAGOPA KAJMER"i yarattı.İsmiyle aynı adı taşıyan bir albüm çıkardı.
-2002 yılında CEZA "Med Cezir" albümünün produktorlüğünü yaptı..Albümün tüm müziklerini kendisi yaptı.

-2003 yılında yeni albümü "Bir Pesimistin Gözyaşları" albümünü tamamladı ve 2004 yılında double olarak 150 dakika süren bir albüm piyasaya çıkarttı.Yepyeni bir sound yaratarak büyük dikkat çekti. -
2004 yılında FUCHS "Huzur N Darem" albümünün produktorlüğünü yaptı.
-2004 Cem Yılmaz'ın G.O.R.A. filminin Soundtrack müziklerini yaptı."Al !de buradan Yak isimli parçaya video klip çekti.
-Dj MicCheck Türkiye'de "turntablizm" akımının öncüsüdür.(plaklarla scratch show)
-İstanbul'a yerleştikten sonra müzik çalışmaları ve üniversite eğitiminin yanı sıra en güçlü radyolarda müzik diraktörü ve dj olarak çalıştı.Halen Power fm' de program yapmaktadır.
-h2000 ve j&b festivallerinde dj'lik yaptı.Yurt dışında çeşitli yerlerde Dj'lik yaptı.
Çok önemli bir müzik birikimi ve arşivine sahip Dj MicCheck "Sagopa Kajmer" kimliğiyle "PESİMİST UNDERGROUND RAP" tarzını oluşturmuş , müzik kalitesi ,söz zenginliği ve etkileyici sesiyle kendisini birçok değişik kitleden insana kanıtlamıştır.


Yurt dışından sanatçılarada altyapı müzikler hazırlamıştır.

NuraN 10-10-2006 20:26

DUMAN
Doksanlı yılların başlarında müzik yaşantılarına başlayan grup elemanlarından vokalist Kaan Tangöze ögrenim görmek amacı ile gittiği Seattle'da müzik yaşamına devam etti ve oradayken Türkiye'de çıkarmak istediği albüm için parçalarını hazırladı. Türkiye'de bulunan grubu Mad Madame ile Seattle ve Los Angeles'da yayınlanan toplama albümlerde yer aldı. Türkiye'ye döndüğünde Blue Blues Band ile beraber çalışan Batuhan Mutlugil'i (Gitar) ve Ari Barokas (Bas Gitar) ile beraber çaldıkları Mad Madame grubuna dahil ederek DUMAN isminde şimdiki gruplarını kurdular.

Şu ana kadar dört albüm çıkarmışlardır.Böylece Duman 1999 yılında çıkan "Eski Köprünün Altında" isimli albümleri ile büyük bir dinleyici kitlesine de ulaşmayı başardı. Çoğunlukla davulcu sorunu yaşayan grup birçok isimle beraber çalıştı ama çoğunlukla albüm ve konserlerinde Türkiye'nin en başarılı isimlerinden Alen Konakoğlu (Davul) eşlik etti.

İkinci albümü "Belki Alışman Lazım'dan" sonra konser kayıtlarının toplamı olan üçüncü albüm konser vardır. Uzun bir bekleyişten sonra nihayet dördüncü albüm seni kendime sakldım 2005'in temmuzunda çıktı. Ayrıca 2003 yılında bostancı gösteri merkezinde verdikleri bir konserin kaydı olan bu akşam dvd si mevcuttur.

2004 yılında Türkiye'nin ilk Rock Konser DVD'sini NR1 Music'ten çıkardılar. 2005 yılında ise Seni Kendime Sakladım Alübümü yine NR1 Music'ten Çıkmıştır..."

Tarz Rock
Grup üyeleri
Vokal / Gitar Kaan Tangöze
Gitar / Geri vokal Batuhan Mutlugil
Bas gitar / Geri vokal Ari Barokas
Davul Alen Konakoğlu

Markus Münch 10-10-2006 20:34

çalışmalarınızın devamını bekliyoruz..teşekkürler, güzel paylaşımlar..

GoD of WaR 11-10-2006 02:42

Bob Marley
 
Efsane reggae sanatçısı,Bob Marley!in 130'un üzerinde plağı, herbiri dillere destan olmuş,yüzlerce şarkısı bulunuyor.Asıl adı Robert Nesta Marley olan unutulmaz sanatçı,6 şubat 1945 tari hinde dünyaya gelmiştir.5yaşındayken,Annesi Kingston'a taşın maya karar vermiş ve orada Bob ve ailesi yaşamı boyunca Bob'un en iyi arkadaşlarında biri olan Bunny Livingston ve aile si ile birlikte yaşamışlar.Bob ve Bunny,o yıllardan beri müzkle uğraşmışlardır.Bob Marley,reggae müziğinin sadece sadece ja maika sınırlarında kalmamasını sağlamış onu bütün dünyaya duyuran en önemli isimlerden biridir.Büyük bir kesim tarafn danda bu tür müziğin kralı olarak ifade edilen Bob Marley,söz yazarı,şarkıcı ve gitaristtir.Profesyonel anlamda müziğe 'The Wailers' gurubu ile başlamıştır.The Wailers,Peter Tosh ve Bunny Livingston'dan oluşuyorduki.Bu isimlerden daha sonrad an Bob Marley gibi solo kariyer çalışmalarına devam ettiler.İlk hitleri'Simmer Down'olmuştur.Şarkılarda politik ama basit bir içerik vardır.'Catch A Fıre',1972 yılında yayımlandı.Bu çalışma yı 1973 çıkışlı'Burnin'1975'te kaydedilen'Natty Death've 1975 tarihli'Live' albümleri izledi.İngiltere,Almanya gibi önemli avru pa ülkelerinde hatrı sayılır bir dinleyici kitlesine sahip oldu.En popüler şarkılarından biri olan'Get up,Stand up'sosyal karma şayı ele alır.'No Women,No Cry' politik olmayan içerikte parça larıda vardır.Birleşmiş Milletler'Barış Madalyası'1978'de Afrika insanına yapılan insancıl yardımlara şarkılarıyla destek olduğu için,Bob Marley'e verilmiştir.Ve bu ödülü aldığı sene insancıl yardım amacıyla Jamaika'da konsere çıkmıştır.Müzisyenliğle uluslar arası alnda kabul gören Marley insani yönüylede büyk takdir kazanmıştır.Yaptığı'I shot The Sheriff' ve 'Get up,Stand up'gibi şarkılar ünlü sanatçı Eric Clapon tarafından yıllar sonra yeniden düzenlenmiştir.Ve Bob Marley,11 Mayıs 1981 tarihind hayata gözlerini yummuştur.Belki bedeni deyil ama unutulmz eserleri,büyük manevi değer taşıyan yardım çalışmaları ve dimdik ayakta duran ismiyle dünya müziğinin en önemli efsanelerinden biridir.

GoD of WaR 11-10-2006 02:44

Depeche Mode
 
İsimlerini Depeche Mode (Hızlı Moda) adlı bir Fransız moda dergisinden alan grup, David Gahan, Martin Gore, Alan Wilder ve Andy Fletcher adlı dört İngiliz den oluşuyordu. Peki Depeche Mode'un müzik alemindeki hüneri neydi, ne onları popüler ve Rock Tarihinin km taşlarından biri yapmıştı. İsterseniz uzun ve ince bir yola çıkıp bunu bir araştıralım.

Aslında tam bir Rock topluluğu olmayan Depeche Mode, normal Rock formundaki gitar çığlıklarını yada davul gümbürtülerini klavyelerde toplayıp, bir Supertramp yada Pink Floyd geleneğiyle dışa vurmayı hedeflemiştir. Rock ve Elektronik arasındaki dengeyi performansın sağlamlığıyla desteklemek de diğer amaçlarıydı. Neden gitar, davul ve bas gitar değil de 3 klavye? İngiltere ve Amerika'da 60'lı yıllarda başlayan Beatles ve Rolling Stones'un başını çektiği Beat Rock'a zamanla Hard Rock (The Who vs.), Heavy Rock (Led Zeppelin vs.), Psychedelic Rock (Pink Floyd vs.), Barok Rock ve 70'li yılların sonunda da Sex Pistols'un başlattığı Punk Rock eklenerek, Rock müzikte açılımlar ve bölünmeler başlamıştı. 80'li yıllarda ise Punk Rock'ın saldırgan tavrını benimseyen ancak tavrına felsefesine saygılı kalan harmonik açıdan güçlenmiş yeni bir tarz oluştu. The Cure ve Smiths'in başlattığı bu akım hâlâ sürüyor. Ancak 70'lerin sonlarında gitar soundu denilen, Rock'da alışılagelen şeylerin dışında yeni şeyler keşfedilmeliydi. İnsanlar artık sert gitar rifflerinin dışında yeni şeyler duymak istiyorlardı (bu synthisizerın önlenemez yükselişinin başlangıcıydı adeta).

Bu tarz gelişti ve zamanla synthisizer gitarın önüne geçmeye başladı. İşte tam o sıralarda Leonard Cohen ve Beatles şarkılarıyla büyümüş dört amatör ve yeni yetme müzisyen, kucaklarına keyboardlarını alıp, Rock felsefesini dijital seslerde aramaya başladılar.

Depeche Mode, müziğinde önce soğuk ve nemli bodrum hayatını, endüstri bacası kokan Progressive ve psikolojik bazen agresif kaçabilen yaklaşımları kullandı. Bunları teknolojinin notalara kazandırdığı çağdaş Rock mistisizm anlayışı ile birleştirdi ve Depeche Mode tarzı yaratılmıştı işte. Ancak Depeche Mode'u Depeche Mode yapan, bugünkü yaşamın her birimizin içinde oluşturduğu reaksiyonları, hayalcilikten uzak tamamen gerçekçi ve yalın bir anlatımla topluma mal edebilmeleri, bunu yaparken de ellerimizi ayaklarımızı kafamızı ister istemez oynatmamızı sağlamaları ve bunu Rock felsefesiyle bize yaptırmalarıdır. Günümüzde herhangi bir Dance parçasında dans edebilirsiniz yada Jim Morrison'la beraber felsefe yapabilirsiniz. Ama Depeche Mode ile hem felsefe yapıp hem dans edebilirsiniz. İsteyen kafa bile sallar. Birde kısaca grubun müzikal kronolojisine göz atalım.

81 Şubatındaki ilk singleları, "Dreaming of Me" İngiltere listelerinde 54 numaraya dek yükseldi. Aynı yılın Haziran ayındaki ikinci single "New Life" grubun önlenemez yükselişinin başlangıcıydı. Hemen Kasımdaki üçüncü single "Just Cant Get Enough" onları İngiltere'nin en çok tanınan grubu yaptı. İşte tam o sırada grubun şarkılarını yapan ve bu grubu şu anki konumuna getiren Vince Clark gruptan ayrıldı. Daha sonra "Erasure I Kurdu" ve "I Love to Hate You" ile büyük başarı elde etti. Beyinsiz kalan grup önce biraz afalladı ama sonra Martin Gore da en az Vince kadar sağlam bir besteci olduğunu 82'deki singleları "See You" ile kanıtladı ve listelerde 5. Sıraya kadar yükseldi bu çalışma. Bu single grubun en iyi çalışması olarak nitelendirildi. Beşinci singleları "The Meaning of Love" ile Amerika turnesine çıktılar. Turneden hemen sonra ikinci albüm için stüdyoya giren DM yeni singleları "Leave in Silence" ve "Broken Frame" ile Vince Clark'sız da ayakta kalabileceklerini kanıtladı ve Martin Gore'un geleceğin parlak bestecilerinden biri olacağının sinyalini verdi. 83'deki yedinci single "Get The Balance Right" dan sonra Depeche Mode iyice ünlendi ve büyük bir Dünya turnesine çıktı. Aynı yılın sonlarında üçüncü albümlerini çıkaran DM bu albümden "Everything Counts", "Workhard", "Construction Time" singlelarını çıkardılar. Depeche Mode 84-86 yılları arasında "People Are People", "Master and Servant", "Stripped" ve "Black Celebration" ile imajlarını da iyice sağlamlaştırıp, enerjik ve usta performansıyla ünlerini Dünya çapında duyurmuşlardı.

Bir yıl aradan sonra 17 Nisan 1987'de şimdiye kadar yaptıkları en iyi albüm olan Music for The Masses I"ı çıkardılar. Satışları platine ulaşan bu albümden çıkan singlelar Depeche Mode'un artık iyiden iyiye ustalaştığını ve kabul edildiğini ispatlıyordu. 88 Los Angeles konserlerini,

1989'da 101 adlı bir Double albümde toplayan DM bu albümle müzikal çizgisinden taviz vermeyen, bir grubun teknolojiyi ve tutkuyu, seçkinliği ve popülistliği nasıl kendi içinde barındırdığının somut bir örneğiydi. Yine 89'daki "Personal Jesus" (Kendi İsanız), grubun Rock tarihindeki dönüm noktası olarak kabul edilir. Dijital haykırışların, sert ve tutucu Rock gitarlarıyla beslendiği bu şarkı Depeche Mode'u artık iyice uçurmuştu. "Personel Jesus" şimdiye kadar Amerika'da en çok satan single cd ödülünü aldı. 1990'da Depeche Mode şimdiye kadar yaptıkları en iyi albüm olan "Violator" ile dünyayı titretti. Artık onlar yeni yetme dört amatör değil, ne yaptıklarını çok iyi bilen, sürekli taklitleri yapılan saygı gören 30'lu yaşlarda 4 usta İngiliz müzisyeniydi. 93'deki "Songs of Faith and Devotion" ve 98'deki "Ultra" albümleri, 90'lı yılların Rock gitarıyla (ki bu Punk-Hard- ve Funk öğelerini içinde barındırmaktadır) zaten iyi bildikleri dijital çığlıkların iyi bir şekilde harmanlanmış olduğu, grubun en iyi ve ustalık albümleridir. Bu arada grup elemanları, özellikle solist David uzun yıllar alkol ve uyuşturucunun esiri olarak yaşadılar ve belki de bu onların bu denli üretici olmalarını sağladı. Tabi bu tartışılabilecek bir durumdur ama onların dediği bu. İntihar girişimleri, overdoselar, seks alemleri derken 40'lı yaşlarına gelen grup uçurumun eşiğinden 98'deki "Ultra" için döndüler. Tedaviler, doktorlar... Aslında bu bambaşka bir hikayedir...

En başında dediğim gibi Depeche Mode yani hızlı moda gerçektende isimleri gibi sürekli bir değişim içinde olmuş, sürekli kendini aşmaya çalışmış ve hemen hemen her albümünde bunu başarmış Rock müziğin alternatif hatta kendi tarzında en uç noktalarına ulaşmış bir yeni çağ grubudur. Bir Little 15 ile önümüzdeki yüzyılda dahi dinleneceğine emin olduğum bu alternatif İngiliz topluluk şimdi müziğin azgın dalgalarında beyaz köpüklerin olduğu yerdeler. Dalganın kırılma noktasında yani, en tepesinde yani...

GoD of WaR 11-10-2006 02:47

Duran Duran
 
İsmini “Barbarella” filminden alan 80’lerin ünlü İngiliz pop grubu, vokalist Simon Le Bon, piyanist Nick Rhodes, gitarist Andy Taylor, basçı John Taylor ve baterist Roger Taylor’dan oluşuyor. Grup, Hazel O’Connor ile çıktığı turnede tanındı ve EMI Plak Şirketi ile anlaştı. Kısa sürede popüler olan grup “Planet Earth” ile kısa sürede listelere girmeyi başardı. Çıplak model görüntüleriyle çekilen “Girls On Film” ise İngiltere Top 10’a giren ilk parçalarıydı. Mart 1983’te ise grup gerçek yükselişine geçti. “Is There Something I should Know” ile İngiltere listelerine 1 numaradan girdi. Bu yükseliş sayesinde grup sağlam bir hayran kitlesi de elde etti ve tartışmasız gençlik idolü haline geldi. 3 sene süren bu yükselişin ardından başarısının zirvesinde olan grup başka projelerle ilgilenmek için müziğe ara verdi. Bu arada grubun solisti Le Bon, 1986 yılında bir yat kazasında ölümden döndü ve hayranlarını korkuttu. 80’lerin sonuna doğru yeniden müziğe döndüklerinde ise hayranlarının çoğunu kaybetmişlerdi. Hatta “The Skin Trade” gibi ilginç şarkıları bile ancak ilk 20’ye girebildi. Le Bon, Rhodes ve John Taylor pop tarihinde emin bir yere sahip olduklarını düşündüklerinden albüm yapmaya devam etti. 1989 yılında Warren Cuccorullo ve Sterling Campbell grubun yeni daimi üyeleri haline geldi. Duran Duran’nın, 1993’te yaptığı “Ordinary World” parçası denizaşırı bir hit oldu ve onu “Come Undone” izledi. Cover albümleri “Thank You” kritiklerden geçer not aldı.

bjkemre06 11-10-2006 03:11

Barış Manço
http://www.bilkent.edu.tr/~Bilnews/issue_8_15/baris.jpg

2 Ocak 1943 yılında İstanbul´da dünyaya geldi.Sahnelerle ilk kez 1958 yılında Galatasaray Lisesi´nde öğrenciyken tanıştı.Galatasaray Lisesi´ni bitirdikten sonra yüksek öğrenimini tamamlamak için Belçika´daki 'Kraliyet Güzel Sanatlar Akademisi´ne gitti.

Grubu 'Kurtalan Ekspres' ile beraber Türkiye´de ve yurtdışında birçok ülkede konserler verdi.Yaptığı 200´den fazla beste sayesinde 12 altın ve 1 platin albüm kazandı. Ayrıca bu besteler Arapça, Japonca, Farsça, İngilizce ve Fransızca gibi birçok dile çevrilerek farklı sanatçılar tarafından yorumlandı.

Manço´nun şarkıcı ve besteci kişiliği, sunucu ve program yapımcısı kişiliğiyle de birleşerek ortaya herkesin çok sevdiği 'Barış Manço' çıktı.Ekranların en sevilen eğlence ve kültür programlarından biri olan '7´den 77´ye', ilk olarak 1988 yılında TRT1´de yayınlanmaya başladı.
'Türkiye´nin Evliyası' lakabını da kazanan sanatçının, 'Barış Manço Live In Japan' (1996) adlı albümü, Japonya´daki konserinin canlı kayıtlarının olduğu bir albüm . Bu albümün özelliği, Manço´nun bizlere veda etmeden önce yayınladığı son albüm olmasıydı.Ancak ne yazık kı, 40 yıllık sanat hayatının en sevilen parçalarını yeniden düzenlediği 'Mançoloji ' adlı albümünün piyasaya çıkışını kendisi göremedi. 31 Ocak 1999 tarihinde İstanbul'da öldü.

DİSKOGRAFİ:
Dünden Bugüne (1971)
Barış Manço 2023 (1975)
Ben Bilirim (Sakla Samanı Gelir Zamanı) (1976)
Barış Mancho (1976)
Sarı Çizmeli Mehmet Ağa (Yeni Bir Gün) (1979)
20. Sanat Yılı Disco Manço (1980)
Sözüm Meclisten Dışarı (1981)
Estağfurullah Ne Haddimize (1983)
24 Ayar Manço (1985)
Değmesin Yağlı Boya (1986)
Sahibinden İhtiyaç (1988)
Darısı Başınıza (1989)
Mega Manço (1992)
Müsadenizle Çocuklar (1995)
Live In Japan (1996)
Mançoloji (1999)
Barış Manço 2000 (2000)


Devlet sanatçiligindan seref madalyasina ünvanlari sunlardir:

Türkiye Cumhuriyeti: Devlet Sanatçisi - Ankara (1991)
Hacettepe Üniversitesi: Onursal Doktora- Ankara (1991)
Soka Üniversitesi: Uluslararasi Kültür ve Baris Ödülü- Tokyo, Japonya (1991)
Belçika Kralligi: Leopold II Sövalyesi Nisani Brüksel- Belçika (1992)
Fransiz Kültür Bakanligi: Edebiyat ve Sanat sövalyesi Nisani Paris, Fransa (1992)
Türkmenistan Cumhurbaskanligi: Türkmen Vatandasligi Askabat, Türkmenistan (1995)
Pamukkale Universitesi: Onursal Doktora- Denizli (1995)
Min-On Vakfi: Yüksek Seref Madalyasi Tokyo, Japonya (1995)

bjkemre06 11-10-2006 03:15

http://upload.wikimedia.org/wikipedi...iracsehir6.jpg
Asıl ismi Tufan Kıraç olan Kıraç, 1972 yılında Kahramanmaraş’da öğretmen bir babanın çocuğu olarak dünyaya geldi ve ilk öğrenimine burada başladı. 1982’de ilkokul dördüncü sınıftayken babasının tayini nedeniyle ailesiyle birlikte İstanbul’a yerleşti. İlk,orta ve lise eğitimini İstanbul Hasköy’de tamamladı.
Küçük yaşlarda müziğe olan ilgisi ortaya çıkan Kıraç’ın ilk enstrumanı kendi kendine öğrendiği babasına ait bağlamaydı. Lise’ye başladıktan sonra onun bu yeteneğini keşfeden müzik öğretmeni Refik Köksal’ın ilk gitarını hediye etmesi Kıraç’ın hayatında bir dönüm noktası oldu.
Lise eğitimini tamamladıktan sonra Marmara Üniversitesi Atatürk Eğitim Fakültesi Müzik Öğretmenliği bölümüne girdi. Hem çok sevdiği müzik konusunda eğitimini sürdürecek hem de baba mesleğini devam ettirebilecekti. 1992 yılına gelindiğinde Ortaköy Martı barda sahne hayatına başladı. Kendi müziğini daha geniş kitlelere duyurma, paylaşma arzusu sonucu 1994 yılında ilk demo kasetini hazırladı.Bir arkadaşının aracılığıyla TMC ile tanıştı. 1998 yılı Mayıs ayında ilk albümü "Deli Düş" müzikseverlerle buluştu. "Dağların Kadını" "Talihim Yok Bahtım Kara" ve "Ben Yolumu Bulurum" şarkılarına klip çekilen Kıraç sağlam bir dinleyici kitlesinin çekirdeğini oluşturmayı başardı.
1999 Yılı Aralık ayında ikinci albümü "Bir Garip Aşk Bestesi" çıktı. İlk klip şarkısı "Gidiyorum" un başarısının ardından Kıraç’ı dinleyenler bir çığ gibi büyümeye devam etti. "Bir Garip Aşk Bestesi" ve "Karahisar Kalesi" adlı şarkılara da video klip çekildi.
2001 yılı Şubat Ayında Funda Arar’la yaptığı düet albüm "Sevgiliye" Sevgililer Günü anısı olarak dinleyicilerle buluştu. Bu albümde "Sevgiliye" ve "Çeşminaz" parçaları kliplendi.
2001 Yılı sonunda müzikseverlerle buluşan "Zaman" albümüyle geniş kitlelere sesini duyurmaya devam etti. Bu albümde "Endamın Yeter". "Gönül", "Kan ve Gül", "Yıllar Sonra",ve "Zaman" parçalarına klipler çekildi. O artık konserler için bir şehirden bir şehre koşan, bütün parçaları konserlerde binlerce kişi tarafından söylenen ve her manada sevenleriyle buluşan bir sanatçı oldu.
2002 yılında TMC Film’den gelen bir diziye jenerik ve müzik yapma teklifi müzikal yaşamında yeni bir kapı açtı. "Zerda" nın jeneriği ve müzikleri geniş kitlelerin ilgisini çekmeyi başardı. Milyonlarca izleyici her hafta dizide olacakların yanı sıra müzikleri, yeni melodileri merakla beklediler. 2003 yılı baharında dizinin müziklerinden oluşan "Zerda" albümü müzik marketlerdeki yerini alarak başarılı bir satış grafiği yakaladı. "Zerda’nın başarısını bir başka dizi, "Bir İstanbul Masalı" takip etti. 2003 Eylül ayında yeni albümü "Kayıp Şehir" için stüdyo çalışmalarına başladı.
Albümde yer alan "Senden Başka", "Tek Hatıra", "Razıysan Gel", "Yalan" ve "Ayşe" adlı şarkılara video klip çekildi.
Bu arada izleyenleri ekranları başına kilitleyen "Aliye" ve Beyaz Gelincik dizilerinin müziklerine de imzasını atan Kıraç, "Aliye/Soundtrack" le bir kez daha sevenlerinin gönlünde taht kurdu.
Ayrıca Kıraç, 2005 yılında ilki düzenlenen 1. Beyaz İnci Televizyon Ödülleri'nde Drama dalında "Bir İstanbul Masalı" adlı dizi ile En İyi Müzik ödülünü kazandı.

fatih_black 11-10-2006 09:50

http://www.morveotesi.com/site/Galer...jpg&xlimit=305mor ve ötesi 1995 yılının Ocak ayında Kerem Kabadayı (davul), Harun Tekin (vokal/gitar), Derin Esmer (vokal/gitar) ve Alper Tekin (bas) tarafından kuruldu. Kendi bestelerinden oluşan ilk albümünü aynı yılın ağustos ayında Stüdyo Spectrum'da kaydeden grup, 1996'nın Ocak ayında çalışmaya son halini verdi ve "Şehir", 1996'nın Haziran ayında piyasaya çıktı. Grubun ilk video klibi "Yalnız Şarkı", farklı tarzıyla büyük ilgi çekti.

1997 yılı grup adına önemli gelişmelere sahne oldu. İstanbul dışındaki ilk konserini ODTÜ'de veren mor ve ötesi'nde ilk eleman değişikliği de bu yıl gerçekleşti ve Burak Güven, Alper Tekin'in yerine gruba dahil oldu. Şubat 1998'den itibaren Captain Hook'ta ilk düzenli bar programını yapan mor ve ötesi, bir yandan da yeni albümünü hazırlıyordu. Ada Müzik Stüdyosu'nda Volkan Gürkan'la beraber kaydedilen Bırak Zaman Aksın'ın ardından Derin Esmer gruptan ayrılırken, Kerem Özyeğen gruba katıldı. Albüm 1999 Mart ayında Ada Müzik tarafından yayımlandı.

1999 yılının Ağustos ayına gelindiğinde grup bir Bülent Ortaçgil bestesi olan "Sen Varsın" üzerinde çalışıyordu. Tam o günlerde benzersiz bir felaketle karşılaştı Türkiye. 17 Ağustos depreminden sonra, herkes gibi, grup da bir süre kendine gelemedi.

2000 yılının başlarında mor ve ötesi ülke çapındaki nükleer enerji karşıtı kampanyaya çeşitli konser ve aktivitelerle destek verdi. Temmuz ayında grubun "Sen Varsın"la katıldığı Şarkılar Bir Oyundur adlı Bülent Ortaçgil'e saygı albümü yayımlandı. mor ve ötesi üçüncü albümünün kayıtlarına girmeden önceki en önemli performansını 9 Aralık'ta İstanbul'da Placebo'nun ön grubu olarak gerçekleştirdi.

Üçüncü albüm Gül Kendine'nin kayıtları, 27 Aralık günü Volkan Gürkan prodüktörlüğünde Ada Müzik stüdyosunda başladı ve albüm 2001 Aralık ayında piyasaya çıktı. Grubun resmi web sitesi mor ve ötesi resmi web sitesi da aynı ay içerisinde faaliyete geçti.

2002 Nisan ayında mor ve ötesi İzmir, Denizli, Bursa, Adana, Antalya ve Antakya'yı kapsayan ilk Türkiye turnesine çıktı. 2 Temmuz 2002 akşamı İstanbul'da yapılan H2000 festivalinde mor ve ötesi tarihinin en başarılı konserlerinden birini verdi. Çeşitli basın yayın organlarınca görsel ve işitsel bir şölen olarak nitelenen performansa yaklaşık beş bin kişi tanıklık etti.

2003 yılında patlayan savaşa karşı oluşan geniş muhalefete mor ve ötesi de sanatçı dostlarıyla birlikte katıldı. Grubun bestelediği ve Aylin Aslım, Athena, Bülent Ortaçgil, Feridun Düzağaç, Koray Candemir, Nejat Yavaşoğulları ve Vega ile birlikte seslendirilen "Savaşa Hiç Gerek Yok" adlı parça, savaş karşıtı hareketin marşlarından biri oldu ve 1 Mart 2003 günü Ankara'da yüz bin kişiyle birlikte söylendi.

2003 Mayıs'ında mor ve ötesi Yaz isimli bir single çıkardı. Bu yayımda yer alan Şehrazat bestesi "Yaz Yaz Yaz", yaza damgasını vururken, grup on yedi kenti kapsayan bir turne gerçekleştirdi. Sonbaharla birlikte dördüncü albüm çalışmalarına hız veren mor ve ötesi, bir yandan da Çağan Irmak'ın Mustafa Hakkında Herşey filminin müziklerini hazırladı.

Ocak 2004'te Dünya Yalan Söylüyor için Tarkan Gözübüyük prodüktörlüğünde stüdyoya girildi ve albüm 30 Nisan Cuma günü yayımlandı. İlk single "Cambaz" radyo ve televizyonlarda büyük ses getirirken, bugüne kadar Türk rock sahnesinde emsali gorülmemiş bir başarının habercisi oluyordu. Fikret Kızılok'un 'Sevda Çiceği' adlı şarkısına grubun getirdiği yorum albümün başarısını perçinlerken, Mustafa Hakkında Hersey filminde de yer alan, albümün üçüncü single'ı "Bir Derdim Var", Antalya Altın Portakal Film Festivali'nde 'En İyi Film Şarkısı' seçilerek Altın Portakal ödülünü aldı ve hem dinleyiciler hem de müzik otoriteleri tarafından yılın şarkısı olarak değerlendirildi.

Bu başarıyı, oldukça yoğun ve kapsamlı bir konser ve turne trafiğiyle destekleyen grup, müziğini yurt çapında büyük kitlelerle paylaşma şansı buldu. Bu konserler arasında Bostancı Gösteri Merkezi ve Harbiye Açıkhava Tiyatrosu performansları, istisnai işitsel/görsel yapıları ve yüksek seyirci katılımıyla öne çıktı.

2005 yılı sonlarında beşinci albümünün proavları için stüdyoya kapanan grup, Şubat-Nisan ayları arasında kayıt ve miksleri tamamlayıp, Büyük Düşler'i 9 Mayıs 2006'da çıkardı. Albümün çıktığı gün kapsamlı bir Anadolu turnesine çıkan grup, yaz aylarını yüksek profilli birkaç İstanbul konseri ile nispeten sessiz ve sakin geçirdi. Bu konserler arasında Haziıran ayında Morrissey ile yapılan One Love Festival ile Mercan Dede, Şebnem Ferah ve Bauhaus grubunun efsanevi solisti Peter Murphy'nin misafir olarak katıldığı Harbiye Açıkhava Tiyatrosu'ndaki iki buçuk saatlik performans özellikleriyle öne çıktı. Dünya Yalan Söylüyor'a nazaran daha içe dönük ve kişisel bir albüm olarak nitelendirilen Büyük Düşler'den ilk single ve video "Şirket" oldu. Grup, bugünlerde Büyük Düşler'in ikinci single ve videosunun karar aşamasında. Albümün üçüncü şarkısı olan "Ayıp Olmaz Mı?" en güçlü aday olarak duruyor.

dadaloglu06 11-10-2006 09:54

BOZKIR’IN TEZENESİ
TÜRKÜ BABA NEŞET ERTAŞ

1960’lı yıllardan itibaren ismi bağlama ile birlikte anılan, sadece geniş halk kesimlerinde değil, ciddi musiki çevrelerinde de taktir ve hayranlıkla dinlenen Neşet Ertaş’ı farklı bir bağlamda değerlendirmek gerekiyor. Çünkü o da aslında tam bir yöre sanatçısı, yani mahalli bir sanatçı olmasına rağmen yaygın şöhreti ve söylediği türkülerin popülaritesi ile ülke genelinde tanınan biri olarak diğerlerinden ayrılır.
İşte Neşet Ertaş Orta Anadolu bozkırlarının tam göbeğinde, “ay dost deyince yeri göğü inleten” gönül delisi bir babanın evladı olarak 1938’de Kırtıllar’da dünyaya gelir. Hiç çocuk sahibi olamadığı ilk karısı Hatice’yi genç yaşında kaybeden Muharrem Ertaş, ikinci evliliğini Kırtıllar köyünden Döne ile yapar ve bu evlilikten, Necati, Neşet, Ayşe, Nadiye ve muhterem adında beş çocuğu olur. Kırtıllar nüfusunun tamamı abdallardan ibaret olan bir aşiret köyüdür. Köyün çevrede “abdallar” adıyla anılması da bundan olsa gerek. Daha altı yedi yaşlarında iken, kendisini yöre düğünlerinin aranılan sanatçı babası Muharrem Ertaş’ın sazı önünde oynarken bulan Neşet Ertaş, hayatını, bir nevi hayat destanı diyebilceğimiz 1960’lı yıllarda yazdığı uzun bir şiirinde şöyle anlatır.
TÜRKÜ BABANIN HAYAT DESTANI ŞİİRİ
Bin dokuzyüz otuzsekiz cihana
Kırtıllar köyünde geldin dediler
Babama Muharrem, anama Döne
Dediysen Ata’yı bildin dediler

Dizinde sızıydı anamın derdi
Tokacı saz yaptı elime verdi
Yeni bitirmiştim üç ile dördü
Baban gibi sazcı oldun dediler

O zaman babamdan öğrendim sazı
Engin gönül ile Hakk’a niyazı
O yaşımda yaktı bir ahu gözü
Mecnun gibi çölde kaldın dediler

Zalım kader devranını dönderdi
Tuttu bizi İbikli’ye gönderdi
Babam saz çalarken bana zil verdi
Oynadım meydanda köçek dediler


Anam Döne İbikli’de ölünce
Tam beş tane öksüz yetim kalınca
Beşimiz de Perişan olunca
Babamgile burdan göçek dediler

Yürüdü göçümüz Tefleğe doğru
Bu hali görenin yanıyor bağrı
Üç aylık çoçuğun çekilmez kahrı
Bunlara bir ana bulun dediler

Yozgat’ın Kırıksoku Köyü’ne vardık

Bize ana yok mu diyerek sorduk
Adı Arzu dediler bir ana bulduk
İşte bu anadır buldun dediler

En küçük kardaşı kayıp eyledik
Onun için gizli gizli ağladık
Üstelik babamı asker eyledik
Yine öksüz yetim kaldın dediler

Zalım kader tebdilimi şaşırttı
Heybe verdi dalımıza devşirtti
Yardım etti Yerköy’üne göçürttü
Biraz da burada kalın dediler

Yerköy’den Kırıkkale’ye geldik
Babam saz çalarken biz çümbüş aldık
Kırşehir’e varınca kemanı çaldık
Aferin arkadaş çaldın dediler

Yarin aşkı ile arttı hep derdim
Babamı bir yere dünür gönderdim
Başlık çok istemişler haberin aldım
İstemiyor yarin seni dediler

Kırşehir’de yedi sene kalınca
Düğün düzgün hepsi bize gelince
Burada herkese yer daralınca
Ankara’ya gider yolun dediler

Ankara’da (sünnetçi) Veysel Usta’yı buldum
Epeyce eğleştim, evinde kaldım
Yüz lirayı verip bir yatak aldım
Etti isen böyle buldun dediler

Bir ev kiraladım münasip yerde
Kaldı kavim kardaş hep Kırşehir’de
Bu aşk hançerini vurdu derinde
Çaresini bulamazsan ölün dediler

Yarin aşkı ile döndüm şaşkına
Arada içerdim yarin aşkına
Canan acımaz mı garip dostuna
Buna da içeriye alın dediler
Bu hasretlik duygusu Türkü babanın sanatına olumlu etki yaparak, memleketin taşına,toprağına, insanına hasret ve özlemle dolu pek çok türkünün doğmasına sebep oldu.
Ana vatanımsın, baba yurdumsun
Ozanlar diyarı şirin Kırşehir
Uzak kaldım gurbet elde derdimsin
Hasretin bağrımda derin Kırşehir. Feleğin yazdığı kara yazıynan
Çok yürüdüm bağrımdaki sızıynan
Kara kaşlarıynan, kara gözüynen
Aşık etti beni birin Kırşehir

Gerçekten de “gönül” kelimesinin Ertaş’ın şahsi lügatinde çok özel bir yeri var. O adeta, tıpkı Yunus gibi, Hacı Bektaş-i veli gibi kendisini”gönüller yapmaya” adamış biri... “gönül”ün geçmediği türküsü yok dense yeri...
Şu garip halimden bilen işveli nazlım
Gönlüm hep seni arıyor neredesin sen
Tatlı dillim, güler yüzlüm, ey ceylan gözlüm
Gönlüm hep seni arıyor neredesin sen

Bir başka türküsünde:
Küstürdüm gönlümü güldüremedim
Baharım güz oldu yazım kış oldu
Gönüle yarini bulduramadım
Baharım güz oldu, yazım kış oldu
Diye dert yanar.
Bir türküsünde babası Muharrem Ertaş’ı “gönül delisi” olarak niteler:
Sazını çalarken kendinden geçen
Gönülden gönüle kapılar açan
Aşkın dolusunu nefessiz
içen
Gönül delisini neyledin dünya

Muharrem Babaya ağıt
Uzak yoldan geldim hasretim için
Hani nerde babam Muharrem nerde
Yaralı bülbülüm ses vermez niçin
Yüreği yanığım o kerem nerde O garip gönüllüm, dertli bakışlım
Feleğin elinde sinesi taşlım
Yüreği yaralım, gözleri yaşlım
Gönül evi yıkık, viranım nerde
Fetholurdu feryadını dinleyen
Feryadı içinde derdin anlayan
Kuşlar gibi viranede ünleyen
Ecinnice deli boranım nerde
Okula gidemedim bu dert benimdi
Hemi benim derdim, hem babamındı
Hemi babam, hemi öğretmenimdi
Garibim dersimi verenim nerde
NEŞET ERTAŞ


NEYLEDİN DÜNYA
Ay dost deyince yeri göğü inleten
Muharrem ustaydı bunu dinleten
Gönül kırmazıdı bilerekten, bilmeden
İnsan velisini neyledin dünya Sazını çalarken kendinden geçen
Gönülden gönüle kapılar açan
Aşkın dolusunu ne
fessiz içen
Gönül delisini neyledin dünya
Garibim babamdı Muharrem Usta
Bilirim aşıktı sevdiği dosta
“sazımın emaneti...” diyen en son nefeste
Sazın ulusunu neyledin dünya,
NEŞET ERTAŞ

AyTeK54 11-10-2006 15:21

Linkin Park

http://www.muzikkutusu.com/resim/tan...inpark_ust.jpg
Nu-metal tarzının öncüsü olarak tanımlanan, rap ile metali bir arada ustaca kullanan, dinleyicinin ruhuna hitap eden sözleriyle özgün bir tarz yakalamayı başarmış genç bir grup Linkin Park... 6 kişiden oluşan topluluk, yakaladığı müthiş başarı grafiğiyle listelerde her geçen gün yükselmeye devam ediyor.

Dilerseniz grup elemanlarını kısaca tanıyalım;

Chester Bennington (Chaz):
Linkin Park’ın vokalisti. Sesini o kadar iyi kullanıyor ki; istediği zaman "My december" şarkısındaki gibi o yumuşak sesini ortaya çıkarıyor, istediğinde ise "Don’t Stay"deki gibi gırtlağını yırtarcasına çığırabiliyor. Gerçekten çok güçlü ve iyi bir sese sahip. Piyano çalan ve bu konuda ustalaşmak isteyen Bennington, tam bir dövme ve takı hastası. Vücüdünda toplam 10 tane dövme bulunuyor. İleri derecede miyop olduğu için gözlük kullanıyor. Saçını kısa tutmayı seviyor ve giyimine büyük özen gösteriyor. Chester’ın yaşadığı en tuhaf ve acı olay, çocukluğunda babası tarafından tecavüze uğramış olması. Bundan utanç duymuyor. Bu durumu kimi şarkı sözlerine taşıyor. Hatta bazen de kliplere... (Crawling)

Mike Shinoda:
Topluluğun sevimli emcee’si. Yarı Japon, yarı Amerikan. İşini gerçekten çok iyi yapıyor. "Papercut" ve "In the end" şarkılarında yaptığı MC vokalleri bunun en iyi kanıtları arasında sayılabilir. Chaz ile gerek şarkılarda, gerekse günlük hayatlarında çok iyi anlaşıyorlar. Mike, çocukluğundan beri rap müzik yapmayı hayal etmiş. Tam olmasada dileğini büyük ölçüde gerçekleştirmeyi başardığını görüyoruz. Genellikle neşeli ve esprili bir yapısı var. Bu özelliği yüzüne de yansıyor. Bu güleryüzlü genç adam, saç boyatma gibi ilginç bir de hobiye sahip. Gitar da çalan, LL Cool J, Rakim, Run DMC, Eric B gibi bir çok ünlüyle rap düetleri yapan Mike’ın bir diğer özelliği de çizim yeteneği. Albümlerin kapak tasarımlarında da onun imzasına rastlamak mümkün... ("Reanimation"ın kapağındaki robot gibi...)

Brad Delson:
Grubun gitaristi olan Brad, genellikle elektro çalıyor fakat gereken yerlerde bassı da ustaca kullanıyor. Ayrıca çok iyi trompet çalıyor. Tam bir MTV hastası olan ve şapkasından kolay kolay vazgeçmeyen genç müzisyen, "boş zamanlarında ne yaparsınız" sorusuna "uyurum" yanıtını veriyor. Genellikle hard rocktan ve rapten hoşlanıyor. Favori isimleri Deftones ve Ja Rule. Kaykay yapmayı ve sinemaya gitmeyi çok seviyor. Sakarlığı da önemli özellikleri arasında... Hatta bir konserde gitarını Mike’ın kafasına çarpmış. Bu durum sonucunda Mike çok fena olmuş ve ağzının içine istifra etmek zorunda kalmış. Bu ilginç adam, tam bir Britney Spears hayranı... Ancak hayran olduğu şeyin şarkıları olmadığını söylüyor.

Joseph Hahn (Joe):
Koreli bir aileden gelen Amerika doğumlu Joseph, grubun DJi olarak görev yapıyor. Turntable ve ses düzenleme gibi işlere bakan genç adam, bunlarla yetinmiyor. Başta grubun ortaya çıkmasında büyük rol oynamış Joseph. Tüm şarkıları tekrar tekrar elden geçirip, aralara gerekli efektleri yerleştiren ve daha ilginci, şu ana kadarki tüm kliplerin yönetmenliğini yapan da bu yetenekli adamın ta kendisi. "Reanimation" albümünün yapımında görevin %90’ını Hahn üstlenmiş. Linkin Park’ı bugünlere getiren en önemli isimlerin başında gelen Hahn’ın kişiliğinde, suskunluk ve içe dönüklük ön planda.

Robert Bourdan (Rob):
Grubun davulcusu... Resimlerdeki veya konser görüntülerindeki yüz ifadesine bakıldığında hayata küsmüş biri izlenimi yaratan Rob, günlük hayatında çok neşeli ve esprili bir yapıya sahip. Konserlerde gösterdiği performans, her bateristin ağzını sulandıracak cinsten. Asla hata yapmıyor. İmajını, zaman zaman saçlarını kestirerek değiştirse de ilginç sakalından vazgeçmiyor.

David Michael Farrell (Phoenix):
Diğer gitarist Phoenix, bassı çok iyi kullanmasıyla biliniyor. Linkin Park, şöhreti yakalamadan önce topluluktan ayrılan Phoenix, grup "Hybrid Theory" ile müthiş bir başarıya ulaşınca başı eğik geri dönüyor. Ama ne dönüş! "Reanimation"da sadece gitar yeteneklerini değil, keman ve cellodaki ustalığını da sergiliyor. Aynı Brad gibi çoğu zaman şapka veya kep takıyor. Ara sıra Brad ile kendi aralarında gitar çalma yarışması yapıyorlar...

Linkin Park, bu yetenekli genç adamlardan oluşuyor... Peki grup bugünlere nasıl geldi? Kısaca hatırlayalım...

Linkin Park, 1990 - 1991 yılları arasında Mike ve Brad tarafından ortaya yavaş yavaş çıkıyor. Sonra Joe, Rob ve en sonunda Phoenix’in katılımıyla ilk halini alıyor. Kendilerine başta isim olarak "Xero"yu uygun görüyorlar. Grup kendi hallerinde veya arkadaş partileri gibi yerlerinde çalıyor. Herkes bu metal-rap karışımı müziğe hayran kalıyor. Fakat plak şirketleri henüz hiçbir şeyin farkında değil...

1996 yılında "By Myself" ve "Esaul" (Place For My Head’in ilkhali) adlı iki şarkının olduğu bir demo hazırlayıp plak şirketlerine yolluyorlar. Fakat bu şarkılar hiçbir şirketin ilgisini çekmiyor. Grubun ismi "Hybrid Theory" olarak değişiyor. Phoenix büyük bir hata yapıp gruptan ayrılıyor. Vokalist arayışı şanslı bir seçimle son buluyor. "Chester" gruba dahil oluyor, beraber provalar başlıyor ve Chaz’inde katılımıyla grup son halini almaya başlıyor.

Bu sırada Chaz evlidir, ancak eşini bile kısa bir süre Arizona’da bırakıp Los Angeles’a taşınır. Bunlar olurken kısa bir süre Mike’ı bir korku sarar. Chaz yüzünden geri planda kalacağını düşünmektedir. Ancak öyle olmaz, aksine çok iyi anlaşıp kolayca kaynaşırlar. Mike’ın artık bir lirik arkadaşı vardır. 1998’de iki demo kaydedilir. Bu demolar plak şirketlerinden daha çok underground piyasaya dağıtılır. Sokaktaki adam bu müziğe hayran kalmış, plak şirketleri ise müziği saçma bulmaya devam etme konusundaki ısrarlarını sürdürmüşlerdir. Biri hariç: Warner Bros. Grup, isim değiştirerek son halini alır. Artık herkes onları "Linkin Park" adıyla tanıyacaktır...

Grup 1999’da stüdyoya kapandı ve albüm çalışmaları yeniden başladı. Birbirinden kaliteli 12 parça hazırladılar. Bunların kimisi ("One Step Closer", "Cure From The Itch" ve "A Place For My Head") demolar için hazırladıkları eski parçalarıydı. Albümün ismini, grubun eski adı olan "Hybrid Theory" olarak belirlediler. Mike’ın çizdiği ve albümün kapağını oluşturan kelebek kanatlı bayrak taşıyan asker, Linkin Park’ın sembolü oldu. Ve albüm 24 Ekim’de piyasaya çıktı. Aynı anda çıkış parçası olan "One Step Closer"ın klibi televizyonlarda dönmeye başladı. Şarkı o kadar beğenildi ki radayolarda saat başı çalınmaya başlandı, klibi günde defalarca yayınlandı, albüm müthiş bir satış grafiği yakaladı. Sonra konserler, klipler, single çalışmaları ve film müzikleri derken grup bugünkü halini aldı.

Son olarak, biri intro (giriş) niteliğinde 13 şarkının yer aldığı "Meteora" albümünü piyasaya sürdüler. Toplam 37 dakikalık çalışma, son derece özenli biçimde hazırlanmış ve Linkin Park dinleyenlerinden olumlu tepkiler alarak yolculuğuna devam ediyor. Albümün ayrıntılı tanıtım yazısı, Müzik Kutusu Albüm İncelemeleri’nde...

AyTeK54 11-10-2006 15:23

DİDO

http://www.muzikkutusu.com/resim/tanitim/dido_ust.jpg
Dido Florian Cloud de Bounevialle Armstrong... Dido’nun sahneye çıkarken neden bu kısa ismi seçtiğini şimdi daha iyi anlamış olmalısınız... Genç şarkıcı, ünlü Faithless grubunun simgesi ve başarılı müzik yapımcısı Rollo’nun kardeşi olarak 25 Aralık 1971’de Londra’da dünyaya geldi. İlk enstrümanı ses kayıt cihazı, İlk gittiği konser ise bir Santana ve Pat Metheny performansıydı. 10 yaşında Londra Guildhall Müzik Okulu’na girdi. Kısa sürede kendini gösteren, piyano ve kemandaki yeteneğiyle dinleyenleri kendine hayran bırakan bu küçük kız, yirmili yaşlarında adından iyice söz ettirmeye başlayacak ve alçakgönüllülüğünden hiçbir şey kaybetmeden tüm dünyanın tanıdığı bir yıldız olma başarısını gösterecekti.
Dido, amatör müzisyenlerle çalışmalar yaparken bir yandan da ağabeyinin albüm koleksiyonundan faydalanarak çeşitli müzikal öğeleri analiz etmeye çalışıyordu. Londra tabanlı birkaçgrupta vokallik yaptıktan sonra Rollo’nun projesi olan "Faithless" topluluğuna katıldı. "Reverence" isimli albümleriyle inanılmaz bir başarıya ulaşmalarının ardından Dido katkılı vokalleriyle 1,5 sene boyunca dinleyenlerini büyülemeye devam ettiler. Dido, grubun ikinci albümüne de önemli katkılar sağladı ve kendi şarkılarını yazmaya başlayarak solo kariyeri için de olumlu bir adım atmış oldu. Bu dönemde kaydettiği demolar, Cheeky ve Arista kayıt şirketleri tarafından 1999’da yayınlandı.
Genç şarkıcı, akustik pop ile elektronik tabanlı müziği bir araya getirip güçlü sesiyle ustaca şekillendirdiği parçalarını aynı yıl bir albümde topladı. Bu ilk albüm, "No Angel" adını taşıyordu. Arista Kayıt Şirketi etiketiyle 99 yazında piyasaya sürülen ve BMG tarafından çok sayıda ülkeye dağıtımı yapılan çalışma, derin duygularla dolu "Here With Me", dokunaklı melodilere sahip "Thank You" ve ilginç sözleriyle dikkat çeken "Don’t Think of Me"nin de içinde bulunduğu birbirinden güzel 12 şarkıyla müzik eleştirmenlerinin beğenisini kazandı. Enstrümental çeşitliliğin üst düzeyde tutulduğu ve birkaç müzik türünün bir arada uyumlu biçimde işlendiği "No Angel"ın yapımcılığını, şarkıcının ağabeyi Rollo, Rick Nowels, Duncan Bridgeman ve Sister Bliss üstlendi.
Albümde yer alan "Here With Me" adlı parça, Amerikan televizyonlarının ünlü dizisi Roswell’de çalınmaya başlarken "Thank You" ise, baş rolünü Gwyneth Paltrow’un oynadığı "Sliding Doors" filminin tema müziği olarak kullanıldı. Şarkıcıya basının gösterdiği ilginin şaşırtıcı derecede artması, Eminem’in "Stan" isimli single çalışması için yorumladığı "Thank You" adlı parçanın çıkışıyla gerçekleşti.
Ülkemizde de büyük ilgi gören ve haftalarca listebaşı olmayı başaranDido, 30 Eylül 2003’te ikinci albümü "Life For Rent"i ("Kiralık Hayat") çıkardı. Albüm; akustik gitarlarda Adam Zimmon, Paul Herman, gitar ve klavyede Rick Knowles, gitarda Rusty Anderson, Dave Randall, piyano, klavye ve programda Sister Bliss, klavye ve perküsyonda Mark Bates, basta Aubrey Nunn, davullarda Andy Treacy, Mako Sakamoto, perküsyonda Carlos Paucar ve geri vokallerde Pauline Taylor’ın katkılarıyla kaydedildi.
Hayranlarının sabırsızlıkla beklediği "Life For Rent", çıkışının ardından birbirine zıt çok sayıda tepkiyle karşılaştı. "No Angel"dakilere oranla daha ağır ve yoğun birer yapıya sahip olan şarkılar, bir kesim tarafından ’sıkıcı ve bunaltıcı’ olarak nitelendirilirken hatrı sayılır bir kitlenin de büyük beğenisini kazandı. Sonucu, tüm dünya müzikseverlerinin genel ilgisi ve satış rakamları belirleyecek.
Şarkı listesinin başında bulunan ve albümde video klibi çekilen ilk parça olan "White Flag", Dido’ya 2004 Grammy Ödülleri’nde "En İyi Kadın Pop Vokal Performansı" dalında adaylık kazandırdı.
Yorumların yönü ne olursa olsun Dido; etkileyici sesi, özgün müziği ve olgun kişiliğiyle popüler müziğin önemli kadın şarkıcıları arasındaki yerini aldı. Onun müzik piyasasındaki kalıcılığını gelecekte yapacağı çalışmaların kalitesi belirleyecek.

OnuR 11-10-2006 18:23

teşekkürler aynen devam :)

kartal_54 12-10-2006 02:44

metalica
 
http://www.anatolianrock.com/images/...1152385020.jpg
Hard rock ve metal müziğin efsane ismi Metallica, bu tarzların küçük ve şekilci bir dinleyici kitlesinin tekelinden çıkıp geniş topluluklara ulaşmasında büyük pay sahibi olmuştur.

Metallica'nın temelleri Lars Ulrich tarafından atılır. Ulrich, Los Angeles gazetesine ilan vererek birlikte müzik yapabilecek kişilerle görüşmek istediğini belirtir. İlk telefon, bir basımevinde çalışan 18 yaşlarında lise mezunu bir gençten, James Alan Hetfield'dan gelir. Sert sesi, farklı armonisi ve yeniliğe açık gitar virtiözitesiyle, grubun vokal ve gitaristliğini üstlenen Hetfield'ı, şu anda Megadeth'te çalan gitarist Dave Mustaine izler. Ve son olarak da siyahi bass gitarist Ron Me Govne gruba dahil olur.

Topluluk bu kadrosuyla ilk konserini Anaheim (California)'da Radio City'de 14 Mart 1982'de vermiştir. Doğrusunu söylemek gerekirse istedikleri başarıyı yakalayamamışlardır. Çünkü Dave Mustaine tam bir alkoliktir. Çok geçmeden gruptan uzaklaştırılır. Kirk Lee Hammet onun yerine geçer ve eksikliğini hissettirmemenin de ötesinde işler yapar. Sıra Ron Me Govne'ye gelir. Çünkü bu bassçı gruba uyum sağlayamaz, buna başarısızlığı da eklenince artık çekilmez olur ve gruptan uzaklaştırılır.

Boşluğu doldurmak için gruba transfer edilen, dönemin ünlü gruplarından Truma'nın bass gitaristi Cliff Burton tek kelimeyle mükemmeldir. Bu elemanla grup en iyi performansını yakalar. Eski bir garajı stüdyo olarak kullanan topluluk için acilen paraya ihtiyaç vardır. Nihayet gruba mali destek sağlanır. Bu günden sonraki 6. haftada, Metallica'nın ilk albümü olan "Kill 'Em All" piyasaya sürüldüğünde takvimler Temmuz 1983'ü göstermektedir. Albüm 70 bin adet satılmıştır. Tam 1 yıl sonra çıkardıkları ikinci albüm "Right The Lightning"in satışı da 75 bin olmuştur.

Bu albümlerde grubun yaptığı müzik çok serttir ve siyah deri elbiseonlar için bir simge olmuştur. Acemilikleri bazı şarkı sözlerinde açıkça belli olmaktadır. "Whiplash"ın sözlerinde olduğu gibi: "Konser bitti, metal yitti, yola çıkma zamanı, bir başka şehir bir başka konser... Patlayacağız yeniden, otel odaları ve otoyollar... Burada dışarıda yaşam çiğdir, ama biz asla durmayacağız. Asla son vermeyeceğiz, çünkü biz Metallica'cıyız."

Ardından "Master of Puppets"ı çıkaran grup, ilk çalışmalarının üzerinden geçen üç yılın sonunda bu albümle kendini ispatlamayı başardı. Satış rakamı promosyonsuz, videosuz ve single'sız 1 milyona yaklaşmıştı. Bu albüm, gerek sözler gerekse müzik itibariyle tamamen grubun psikolojisini yansıtmaktadır. Hetfield'in başı uyuşturucuyla derttedir ve ufak çaplı sorunlar yaşamaktadır. Albüm çalışmalarından arta kalan zamanda sık sık konserler düzenleyen grup, bu sıralar tam bir kayak hastası olan "yaramaz çocuk" Hetfield'in düşerek bileğini kırmasıyla konserlerine bir süreliğine ara vermiştir.

Eylül 1986'da İngiltere'deki konserlerinde sahneye çıkan kadro, Cliff Burton'lu son kadro olur. Kopenhag'a giderken gecenin geç saatlerinde zeminin kaygan olması nedeniyle yoldan çıkarak bir hendeğe çarpar ve otobüs devrilir. Devrilen otobüs Burton'a mezar olmuştur. Gurubun bass'çılığını yapan Burton, uyur halde camdan fırlayıp olay yerinde hayatını kaybetmiştir. Grubun asli üyelerinden biri olan Cliff Burton'un talihsiz kaybına bir de dağılma söylentileri eklenince Metallica, hayranlarıyla birlikte kara bir bulutun altına girmiştir.

Fakat Metallica, kararlı bir sesle "devam" demiş, kötü günlerin geride kaldığını açıklamış, Flotsam & Jetsom'da bass çalan Jason Newsted'i kadroya dahil ederek tüm hayranlarının yüreğine su serpmiştir. Newsted yetenekli bir gitaristtir. Grubun menajerliğini de yapan bu isim, ayrıca besteci ve söz yazarıdır. Kısa zamanda Metallica'ya uyum sağlayan Newsted, grupta eksikliği hissedilir bir üye konumuna gelmiştir. Bunun yanında, Cliff hayranı bazı eleştirmenlere göre, Newsted, gitarı çok kötü çalmaktadır ve gruba uyum sağlayamamıştır. Eleştiriler çoğalmış, grup eski samimiyetini yitirmekle suçlanmıştır. Lars Ulrich'in davulda eski performansını sergilemediği söylentileri dolaşırken dinleyiciler, onun davul çalmak yerine fotoğrafçılara poz vermeyi tercih etmesini yadırgadıklarını ifade etmişlerdir. Bir konserde dinleyicilere hitap etmek için mikrofonu eline alması ise yuhalanmasına neden olmuştur. Bu eleştirilerden iyice sıkılan grup, hem kendilerine doğan yanıt hakkını kullanmak hem de eski hayranlarını geri kazanmak için Cliff'in anısına "Cliff'em All" adında bir video kaydını ve "Garage Days" isimli yeni çalışmayı yayınlar. Ayrıca Hetfield'ın, bir röportajında dostları Cliff'in ruhunu her zaman yanlarında hissettiklerini açıklaması gruptaki Cliff baskısının bir yansıması olarak değerlendirilebilir.

1988'de "... And Justice For All"u çıkaran grup, adaletsizlikten yakınmakta ve "Herkes İçin Adalet" sloganını haykırmaktadır. "Adaletin koridorları yeşile boyalı, para konuşuyor, güç kurtları kapında bekleşiyor... Hakimiyetlerini kötüye kullanıyorlar, inanmıyorum söylediğin şeylere, inanmıyorum... Adalet bitti, adalete tecavüz edildi, çektiklerinde ipini, adalet yerini buluyor... Gerçek aranmıyor, her şey kazanmaktan ibaret, bunu çok katı buluyorum... Paraları bir kez daha terazinin dengesini belirliyor, anlaşmanı yap, nedir gerçek..."

Kasetle aynı adı taşıyan bu parçanın sözleri, Metallica'nın tepkici yanını açığa çıkaran bir hüviyet niteliği taşımaktadır. Bu albümde meta üzerine kurulan yeni dünya düzenine göndermelerde bulunması olumsuz eleştirilerin bitmesi için yeterli olmamıştır. "... And Justice For All"dan sonra artan tepkiler yeni albümlerle daha da çoğalmıştır. Eleştirmenlere göre Metallica artık marka olmuştur. "One" parçasının Grammy'ye aday gösterilmesi de iddiaları destekler niteliktedir. Metallica artık ezilenlerin değil, ezenlerin yanında görülmektedir. MTV için gösterişli klipler çekilmekte, menajerler, avukatlar kiralanmaktadır. Kaset kaydı için para bulamadıkları günleri anımsayan Hetfield'in, "Artık bir oda dolusu param var" sözleri basına yansımış, tepki gittikçe büyümüştür. Kurulan çark işlemekte, banka hesaplarına milyonlarca dolar para yatmaktadır. Artık konserlere eskisi gibi malzemelerin ve grup elemanlarının bulunduğu otobüsle değil, aksesuarları taşıyan 12 kamyon ve 6 otobüs ile yanlarına teknik elemanlardan oluşan 60 kişilik ekibi alıp gider olmuşlardı. Eski hayranları gruba tekrar eski sertliklerine geri dönmeleri için çağrılar yapıyordu. Garaj günlerinde yaptıkları o müziklerin daha kaliteli ve samimi olduğundan bahsediyorlardı. Düştükleri para tuzağından çıkmaları için grubu uyarıyorlardı.

Metallica'nın genç hayranları ise eleştirileri haksız buluyorlar, Metallica'yı aynı Metallica olarak görüyorlardı. Onlara göre bu durum sadece orta yaş olgunluğu olarak değerlendirilmekteydi. Ardından "Black 91" diye de bilinen Metallica albümü 3 yıllık birikim ürünü olarak piyasaya sürüldü. Bu albümde daha çok mistik temalar işlendi. Metal duygusallığının zirvesine çıkıldı. Özellikle de "The Unforgiven", "Nothing Else Matters" ve "Wolf And Man", genç dinleyicilerin kendinden geçmesi için yetiyordu. Ama Metallica'yı çıktığı ilk günden beri takip eden ve şimdilerde orta yaşlarda bulunan dinleyici kitlesi, durumdan hiç de memnun görünmüyor, bu memnuniyetsizlik gün geçtikçe de artıyordu. Artık Metallica, Black'tan öncesi ve sonrası olmak üzere birinci ve ikinci dönem olara ikiye ayrılıyordu. Birinci dönemin söylemi adalet, bağımsızlık, savaş karşıtlığı, siyasanın eleştirisi, yerini ikinci döneme bırakıyordu. Bu dönemde ticarileşme ve protest kimlikten popüler kimliğe geçiş, kitle kültürüne yönelik göndermeler ön palana çıkıyordu.

Çeşitli pazarlama yöntemlerini kullanan grubun albümü tam 15 milyon adet satılmıştı. Albümün ardından tam 300 konserlik bir turneye çıkan topluluk, 3 sene süren turnenin 1993 senesindeki Haziran ayında İstanbul İnönü Stadı'nda Türkiye'deki ilk konserine de çıkmış oluyordu.

Bu albümü, 1996 yılında "Load" albümünün yayını izledi. Metalica'yı bir heavy metal grubu olarak gören ve böyle devam etmesini isteyen dinleyiciler tekrar hayal kırıklığına uğramışlardı. Bir çok grup geleneksel tarza geri dönerken Metallica'nın yeni şeyler denemesi farklı türler dinlemeye açık olan gençlerin ilgisi çekmiş, hatırı sayılır bir genç dinleyici topluluğu hayran kitlesine dahil olmuştur.

Load albümünde iyice açığa çıkan armoni farklılığı grubun logosu ve imajına da yansımıştı. Load albümünde sevilen parçalardan olan duygusal çalışma "Mama Said" tamamen Hetfield'a aitti. Hetfield bu çalışmayı annesi için yazmıştı. Parçada şu sözler geçiyor: "Ben gençken annem demişti ki, 'Oğul hayatın açık bir kitaptır, bitmeden önce onu kapatma.' En çabuk yanıp kül olan alev en parlak olanıdır. Bir oğlun kalbi annesine minnettardır. Asi benim soyadım, vahşi kan damarlarımın içinde."

Load albümü, bu albümün devamı niteliği taşıyan, "Reload" albümü gibi 8 milyon adet satmayı başardı. "Reload", 1997 yılında yayınlanmıştı, albümün ana teması hız olmakla beraber, dinleyenlerini önce şeytanla dansa davet eden "Devil Dance", anı yaşamaya sevk eden "Carpe Diem Baby" ve ailesinden aldığı eğitimi uyuşturucu bir iğneye benzettiği "Fixxxer" Metalica'nın nereden nereye geldiğinin apaçık ifadesi oluyordu. Bu durum Metallica'nın geleneksel dinleyicilerinde "Acaba eski günlerdeki gibi parçalar yaparlar mı?" sorusunun cevabının bir kez daha hayal kırıklığına dönüşmesine neden olmuştur.

1998 yılında piyasaya sürülen "Garage Inc." albümü eski ve yeni cover çalışmalarından oluşan 27 parçadan meydana geliyordu. Maziyi hatırlayış ve eski hayranlara bir selam niteliği taşıyan çalışma, söz konusu hayran kitlesinin gönlünü alamadı. Çünkü artık köprülerin altından sular akmış ve Metallica eski Metallica olmaktan çıkmıştı. Bu albüm daha çok 1990 sonrası geliştirdiği yeni bir atakla tekrar gündeme gelen heavy metal müzik tarzını seven gençler tarafından ilgi gördü.

Albümün hemen ardından turneye çıkan grup, "Garage Remains The Same" isimli bu konserler serisinde 13 Haziran 1999 tarihinde İstanbul Ali Sami Yen Stadı'nda Türk hayranlarıyla bir araya geldi. Konsere yaklaşık 50 bin kişinin katıldığı haberi, ertesi günün gazetelerine yansımıştı.

Metallica ile ilgili bir diğer konu da, internetten ücretsiz şarkı yükleme imkanı sağlayan Napster davasıdır. Bu dönemde, uzun zaman albüm yapmayan grup, şarkılarından çok, politik tavırlarıyla ön plana çıkmıştır. Özellikle Napster'a karşı açılan savaşa destek verdikleri demeçlerle manşetlere çıkmışlar, telif ücreti ödemeksizin bedava yükleme imkanı sağlayan Napster'a karşı mahkemeyi kazanmışlardır. Mahkeme, aldığı kararla Napster'ın bedava müzik dağıtımına son vermiştir.

1999'a gelindiğinde, "S&M" piyasaya sürülür. Albüm, San Francisco Senfoni Orkestrası'nın Metallica ile birlikte icra ettikleri en çok sevilen şarkılardan oluşmaktadır. Ayrıca albümde iki yeni parçaya da yer verilir. Bu parçalar, "Minus Human" ve "No Leaf Clover" isimlerini taşımaktadır. Şarkıların senfoniye uyumu dinleyiciler tarafından beğenilirken, geleceğe yönelik umutları da canlandırmıştır. Albümde ayrıca "Battery" ve "For Whom The Bell Tolls" isimli parçaların senfonik yorumu da dinleyiciden olumlu not almıştır.

Son olarak Metallica, John Woo'nun yönettiği ve Tom Cruise'un başrol oynadığı "Mission Impossible 2" filminin soundtrack albümü için "I Disappear" parçasını yaptı. Bundan sonra derin bir sessizliğe bürünen grup, taşkınlıktan uzak durmuş, üyeler arasında çıkan tartışmalar basına yansımıştır. Metallica dinleyenlerinin sabırsızca bekledikleri yeni albüm çalışmaları bir türlü piyasaya çıkmamış, bu durumun yarattığı olumsuz tepkiler grup içinde çatlaklara yol açmıştır. İlk sorun, 1986 yılında gruba basçı olarak giren J. Newsted ile ilgilidir. Grubun eski tarzına dönmesi gerektiğini söyleyen Newsted, aksi taktirde 14 yıldır birlikte çalıştığı gruptan ayrılacağını açıklamıştır. Bu süreç, Hetfield, Ulrich ve Hammet'in tepkisiyle karşılaşan Newsted'in 17 Ocak 2001'de "Kişisel nedenlerden ve çok sevdiğim bu müziği yaparken gördüğüm fiziksel zararlardan dolayı gruptan ayrılıyorum" açıklamasıyla sona ermiştir.

Newsted'in ayrılmasıyla her dönem sürüp giden dağılma dedikoduları tekrar gündeme gelmiştir. Tecrübeli basçının yerine önceleri, grubun aynı zamanda yapımcısı olan Bob Rock, daha sonra da Rob Trujillo'nun alındığı, söylentiden öte bir anlam ifade etmemiştir.

Metallica, uzun zaman sonra geçtiğimiz günlerde yeni albümüyle dinleyenlerin karşısına çıktı. 23 Kasım 1999'da sunulan S&M albümünden sonraki bu ilk çalışma, "St. Anger" adını taşıyor. Albümde 11 yeni parçaya yer verilirken, stüdyo çalışmalarının ve konser kayıtlarının yer aldığı bir DVD'nin CD ile birlikte ücretsiz sunulması da dikkat çekiyor. Ayrıca içinden çıkan 28 sayfalık kitapçık da alışılanın ötesinde gerçekten oldukça kapsamlı. Bakalım Metallica'nın geniş hayran kitlesi, St. Anger'dan memnun kalacak mı...

bjkemre06 12-10-2006 08:12

Yusuf İslam

http://gallery.beardcommunity.com/al...at_Stevens.jpghttp://217.126.124.205/AudioKat/recu.../001/00494.jpg

Varılacak nokta Allah olduktan sonra yolların farklı olmasının faydalı olduğunu düşünüyor Yusuf Islam.21 Haziran 1948’de Londra’da Isveçli bir anne ile Yunanlı bir babanın oğlu olarak dünyaya gelir Steven Demetre Georgiou.
Çocukluğu Londra’nın Shaftes Buryy Caddesi ile Tarafalgaf Caddesi’nde geçer. S.T. Joseph Roman Katolik okulunda katı bir Hıristiyan eğitimi alır. 16 yaşında mezun olduktan sonra Hammersmith Art Koleji’nde eğitimini tamamlar. Çocukluğunun ve gençliğinin geçtiği yerler Ingiltere’nin sanat, müzik ve eğlence merkezinde olduğu için meslek olarak eğlence dünyasını seçmesi zor olmaz. Başlangıçta Isveç’teki amcası gibi ressam olmayı ister; fakat iyi para kazanamayacağı endişesiyle bu düşünceden vazgeçer. TV ve film dünyasının etki alanına girer.
18 yaşında müzik dünyasıyla tanışan Cat Stevens’ın başarıyı yakalaması güç olmaz. 1966–77 yılları arasında Matthew and son, Here Comes My Baby, Wild World, Morning Has Broken ve Moonshadow gibi bir çok hit parçayı besteleyip söyleyerek kısa sürede meşhur bir şarkıcı haline gelir. Plakları 25 milyonun üzerinde satan Cat Stevens artık gençliğin efsane ismidir.
Fakat kısa süre sonra tüberkuloza yakalandığı için yatağa düşer. Bu sırada Doğu felsefesine ilgi duymaya başlar. Okuduğu “Sınırlı Yol” adlı kitaptan etkilenir, hayata bakış açısı değişir. Iyileştikten sonra müzik çalışmalarını yeni felsefesiyle sürdürürken, araştırmalarına da devam eder.
AĞABEYIN KUDÜS'DEN GETIRDIĞI KUR'AN
Bir ara, Los Angeles bölgesinde Malibu isimli, milyonerlerin yaşadığı meşhur bir sahil bölgesinde, anlamını yıllar sonra idrak edebileceği bir olay geçer başından. Bir gün denizde biraz açılmak ister. Dalgaların üstüne üstüne gelmesiyle birlikte, o mevsimde denize açılmanın hayli riskli bir iş olduğunu anlar. Geri dönmek ister; fakat akıntı onu gittikçe sahilden uzaklaştırır. Artık sahile geri dönmeye gücü kalmamıştır. Sonunda, Allah’tan başka kimsenin yardım etmeyeceğini anlayarak “Ey Allah’ım, beni kurtarırsan senin için çalışacağım” diye haykırır. O anda arkasından kuvvetli bir dalga gelir ve onu sahile doğru atar. Olanca gücüyle yeniden başlar yüzmeye. Bir kaç dakika içerisinde güvenli ve canlı bir şekilde sahildedir.
Genelde insanoğlu bu tür durumlarda verdiği sözü unutur. Fakat Cat Stevens Allah’a verdiği bu sözü hiç unutmaz. Ahdini yerine getirme fırsatını, ağabeyi David’in Kudüs’e yaptığı ziyaretin ardından yakalar. Ağabeyi Kudüs ve diğer kutsal yerleri gezerken bir Islam festivalinde Kur’an görür ve “Müslümanlar’ın Kutsal Incil’i bu kitaptır herhalde” diyerek satın alır. Daha sonra, bu tür kitapları okuduğunu bildiği için kardeşine hediye eder.
Bu güzel hediye, Cat Stevens’ın denizin dalgaları ile boğuşurken verdiği sözü yerine getirme yolunda attığı adımların ilkini oluşturur.
“Gönlümü Kur’an’ın mesajına açtığım an, Islam’ın beklentilerime yabancı bir din olmadığını keşfetmek beni bir hayli şaşırtı. O, ilk olarak tüm insanlığı tek bir Tanrı’ya inanmaya çağıran, tüm insanlığı tek bir aile olarak tanımlayan, peygamberleri tüm insanlığa birlik mesajları veren bir kardeşler topluluğu olarak niteleyen ve insanları takva elbisesine büründürmek isteyen bir kitaptı. Ben Kur’an’da Isa’nın, Musa’nın, Ibrahim’in, Nuh’un, isimlerini ve hepsinden önemlisi son Peygamber’in, Allah’ın son elçisinin, Muhammed’in ismini (s.a.v) gördüm. Bütün bunları hazmedebilmem epey vaktimi aldı. Kur’an okurken en büyük duyguyu Yusuf’un hikayesini okurken yaşadım. Incil’de nakledilen hikaye ile büyük benzerlikler taşıyordu. Sure’nin ortalarında idim ki, birden bağırmaya başladım. Bu, insan tarafından yazılabilecek bir şey olamazdı. Bu bir vahiydi. O andan itibaren, Müslüman olmaktan başka çarem olmadığını anladım. Konuşabileceğim bazı Müslümanlar buldum. Onlar bana Regents Parkı’nda yeni bir mescit yapılmış olduğunu bildirdiler. Ben söz konusu parktan defalarca geçmiş olmama rağmen, orada ağaçlardan başka bir şey görmemiştim. Daha sonra, bir gün birden, yeşillikler arasından yükselen altın rengi bir kubbeyle karşılaştım. Bu belki de benim Islam’la ilgili keşfettiğim her şeyin bir özeti idi. Önceden orada olmadığı halde, sanki birden orada bitivermişti” diyor. Ve şunları ekliyor sözlerine: “Bir cuma günü dramatik bir adım atarak, Müslümanlığımı ilan etmek üzere camiye gittim. Müslüman olmak için yapmak zorunda olduğum ilk şeyi yaptım:
ŞEREFLERIN EN GÜZELI: ISLAM
"Eşhedü en lâ ilahe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abduhu ve resuluhu"
Bir zamanların pop starı, efsane ismi Cat Stevens artık Yusuf Islam olmuştur. Eskisi kadar ünlü değildir; ama eskisinden çok daha güzel bir insan olmuştur. Bütün kariyerini, bütün ününü, bir kenara itmiş fakat insan olmanın teslim olmaktan geçtiğinin bilincine vararak kendini kazanmış, yaşadığının farkına varmıştır; geçmişe ait ne varsa silerek.
Yusuf Islam’a neden sadece def ve insan sesi kullandığı soruyoruz. Iki gerekçesi olduğunu söylüyor. Ilk olarak bir hadisi şerifi dayanak olarak gösteriyor. Ikincisi ise, müziğin doğasını anlamaya çalışmak. Müziğin insanın sinir sistemini etkilediğini, onu etkisi altına aldığını, davranışlarını yönlendirdiğini düşünüyor. Ona göre müzik aletlerinin herbirinin kendine ait bir doğası var ve bu da duygu ve dürtüleri etkiliyor. Peygamber Efendimiz’in hadisini, enstrümanların kendilerine ait bir doğaları olduğu düşüncesiyle yorumluyor. Diğer taraftan müziğin insanın dikkatini de dağıtabileceğini, irade dışı birçok şeyi yaptırabileceğini de ekliyor. Hatta şöyle bir örnek veriyor: “Amerika'da ütü yapan bir ev hanımının müzik dinlerken, telefonun ahizesi yerine ütüyü kulağına götürmesinden de anlayabiliriz bunu...”
Kendisiyle daha önce yapılan bir röportajda, “Müziğin tehlikeli bir şey olduğu fikrini Kur'an'daki Şuara suresiyle açıklamaya çalıştığını hatırlatarak bunun gerekçesini soruyoruz. Önce ayeti hatırlatıyor:
“Şairlere gelince, yalnız sapıklar uyarlar onlara, görmedin mi onların ne aşırı insanlar olduklarını, yapmadıkları şeyler üstüne konuştuklarını”Şuara (224, 225, 226)
Ayetlerin devamında müstesna şairlerden de bahsedildiğini hatırlatarak devam ediyor. “Iyi şiir olabileceği gibi, kötü şiir de olabilir" dedikten sonra Peygamberimiz’in Mekke’ye girerken şiir okuyan bir şaire müdahale eden sahabeleri nasıl engellediğini anlatıyor. Insanları iyiye, Hakk’a, doğruluğa çağıran şiirler olabileceği gibi, onları kötülüğe çağıran, kışkırtan, küfre sokan şiirler ve şairler de olabileceği üzerinde duruyor. Bu tür şiirlerin büyüden geldiğini anlatan bir hadis de naklediyor. "Müzik için de aynı şey söz konusudur" diyor. Müziğin olumsuz etki alanının kırılabilmesi için de helalleri ve haramları iyi bilmenin şart olduğunu belirtiyor. Müziğin ancak izin verildiği ölçüde kullanılması gerektiğini, yoksa kötü sonuçlar alınabileceğini, hatta ölümcül olabileceğini vurguluyor. Insanın kalp atışlarını bile etkileyen müziğin piyasa haline gelmesi, onu oldukça rahatsız ediyor.
POP YILDIZLARI ÖNCE DUVARLARI YIKSIN
Yıllar önce, bestelediği ve hâlâ dillerde olan parçalarını hiç mırıldanıp, mırıldamadığını soruyoruz. Gülümseyerek “hayır” diyor. Daha sonra da, “Evet ama bazen, çok nadir” diye düzeltiyor. Hele şu an, hâlâ müzik yapan çağdaşları hakkında ne düşündüğünü sorunca, “Onların hepsi yaşlandı” derken kendini gülmekten alamıyor. Rolling Stones’un saygınlığını yitirdiğini, eski güçleri olmadığını, kendilerini yeniden toparlamaya çalıştıklarını belirtiyor. Ardından çağdaşı olan bir çok müzisyene ne yaptıklarını sorgulamaları gerektiğini de tavsiye ediyor. Bir çoğuna kasetini göndermeyi ihmal etmemiş, Bob Marlyn’e ölmeden önce, hastayken Kur’an–ı Kerim hediye etmiş. Etraflarına yıkılması güç duvarlar ördükleri için onlara mesaj ulaştırmakta güçlük çektiğini söylüyor. Bugünkü bir çok ünlü pop yıldızının yaşadıklarının farkında olmadığını düşünüyor ve bunun nereye kadar süreceğini soruyor onlara.
Türkiye denince aklına gelen kelimeleri şöyle sıralıyor: “Enerji. hız, güç, gelenek ve kültür..” Gelişmelerden son derece memnun. Varılacak nokta Allah olduktan sonra yolların farklı olmasının faydalı olduğunu ve Türkiye’nin geleceğin dünyasında çok önemli roller üstleneceğini düşünüyor.
Müziğiyle verdiği mesajın Islam’ın mesajı olduğunu söyleyerek Müslüman olduktan sonra kendini eğittiğini anlatıyor ve ekliyor: "Ama Müslüman olarak doğmuş olanların çoğu kendilerini eğitmek zorunda hissetmiyorlar. Bu, Müslüman olarak doğanlarla daha sonra Müslüman olanlar arasındaki en belirgin fark. Bilgi hayatımızın her aşamasında bizi zenginleştirir, anlamlandırır. Yeni ufuklar açar bize. Dolayısıyla bütün Müslümanlar’ın aynı çabayı göstermeleri gerekir. Islam ancak bu şekilde yaşanabilir."
"Allah" diyor Yusuf Islam, "Islam’ı bana nasip etmiş. Müslüman olduğumdan bu yana, Peygamberimiz’in, O büyük insanın hayatını araştırıyorum. O'nu okudukça, O'nu anladıkça, etrafımı saran bilgisizliği, cehaleti daha iyi görüyor ve irkiliyorum."
(Aydoğan Kılıç - Aksiyon)

loiskeyf 13-10-2006 19:15

http://www.sairceketlicocuk.com/foru...php?pic_id=904 http://www.sairceketlicocuk.com/foru...php?pic_id=834
Kazım Koyuncu (1972 - 2005), Karadenizli bir rock şarkıcısıdır.
Artvin'in Hopa ilçesine bağlı Pancol köyünde doğdu. Müziğe ortaokul birinci sınıfta mandolin çalarak başladı. Çocukluğu, "üstadım" dediği, "Kemençeci Yaşar" lakabı ile tanınan Yaşar Turna'nın yanında türkü dinleyerek geçti. İstanbul'a üniversite eğitimi için geldikten sonra müzikle yoğun olarak uğraşmaya başladı. İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi'nden siyasi nedenlerle ayrıldı. 20 yaşında iken, 1992'de Ali Elver le "Dinmeyen" adlı özgün müzik grubunu kurdu ve profesyonel müzik yapmaya başladı. Daha sonra Lazca müzik yapmak için bu gruptan ayrılsa da rock'tan kopamadı ve Laz etnik müziğini rock tabanlı yorumlamaya başladı.
1993’te Mehmedali Barış Beşli ile birlikte Zuğaşi Berepe (Lazca: Denizin Çocukları) adlı rock müzik grubunu kurdu. Lazca rock yapma iddiası ile yola çıkan ve 1995'te Va Mişkunan (Bilmiyoruz), 1998'de de İgzas (Gidiyor) adlı albümleri yaparak bu iddialarını da gerçekleştiren grup, sınırlı sayıda (yalnızca 130 adet) basılmış bir konser albümü çıkardıktan sonra 1999 yılında dağıldı.
Kazım Koyuncu, tek başına müziğe devam etti ve Salkım Söğüt adlı projelerin ikincisinde 3 şarkıyla yer aldı. 2001’de Viya adlı ilk solo albümünü çıkardı. Daha sonra Kanal D televizyonunda yayınlanan ve çok sevilen Gülbeyaz adlı dizinin hem müziklerini yaptı, hem de dizinin bazı bölümlerinde oyuncu olarak görev aldı ve bundan sonra yurt çapında tanınmaya başlandı. Daha sonra da Kemal Sahir Gürel ile birlikte Sultan Makamı adlı televizyon dizisinin müziklerini hazırladı.
Karadeniz müziğinin güçlü temsilcilerinden Fuat Saka, Volkan Konak ve Bayar Şahin ile birlikte düzenledikleri, büyük ilgi gören Hey Gidi Karadeniz konserler dizisinin de öncülüğünü yaptı. Nisan 2004'te çıkardığı ikinci solo albümü Hayde, sanatçının popülaritesini daha da arttırdı.
2004'ün sonlarında akciğer kanseri teşhisi konuldu ve tedavi görmeye başladı. 25 Haziran 2005'de, 33 yaşında, tedavi gördüğü Amerikan Hastanesi'nde yaşamını yitirdi.

Meric 14-10-2006 04:59

teşekkürler

OnuR 14-10-2006 11:44

Alıntı:

newaria´isimli üyeden Alıntı (Mesaj 140884)
Sagopa Kajmer
SAGOPA KAJMER DJ MiC CHECK Yunus Özyavuz 1978 Samsun doğumlu. İlk olarak Samsun'da yerel radyoda dj'lik yapmaya başladi.
-1997 de üniversite okumak için İstanbul'a geldi. "İSTANBUL ÜNVERSİTESİ FARS DİLİ VE EDEBİYATI"
-1998 de kendi müzik studyosu KUVVETMİRA'yı kurarak müzik çalışmalarına başladı.
-1999 yılında çeşitli sanatçıların yeraldığı ilk türk rap albümü "Yeraltı Operasyonu"albümünde ilk projesi olan "SİLAHSIZ KUVVET" ismiyle yer aldı ve en fazla dikkati çeken kişi oldu.
-2001 yılında ilk albümü SILAHSIZ KUVVET "Sözlerim Silahım" çıkardı.
-2002 yılında ikinci albüm SILAHSIZ KUVVET "İhtiyar Heyeti"çıktı .
-2002 "SAGOPA KAJMER"i yarattı.İsmiyle aynı adı taşıyan bir albüm çıkardı.
-2002 yılında CEZA "Med Cezir" albümünün produktorlüğünü yaptı..Albümün tüm müziklerini kendisi yaptı.

-2003 yılında yeni albümü "Bir Pesimistin Gözyaşları" albümünü tamamladı ve 2004 yılında double olarak 150 dakika süren bir albüm piyasaya çıkarttı.Yepyeni bir sound yaratarak büyük dikkat çekti. -
2004 yılında FUCHS "Huzur N Darem" albümünün produktorlüğünü yaptı.
-2004 Cem Yılmaz'ın G.O.R.A. filminin Soundtrack müziklerini yaptı."Al !de buradan Yak isimli parçaya video klip çekti.
-Dj MicCheck Türkiye'de "turntablizm" akımının öncüsüdür.(plaklarla scratch show)
-İstanbul'a yerleştikten sonra müzik çalışmaları ve üniversite eğitiminin yanı sıra en güçlü radyolarda müzik diraktörü ve dj olarak çalıştı.Halen Power fm' de program yapmaktadır.
-h2000 ve j&b festivallerinde dj'lik yaptı.Yurt dışında çeşitli yerlerde Dj'lik yaptı.
Çok önemli bir müzik birikimi ve arşivine sahip Dj MicCheck "Sagopa Kajmer" kimliğiyle "PESİMİST UNDERGROUND RAP" tarzını oluşturmuş , müzik kalitesi ,söz zenginliği ve etkileyici sesiyle kendisini birçok değişik kitleden insana kanıtlamıştır.


Yurt dışından sanatçılarada altyapı müzikler hazırlamıştır.


Sagoo Mahlas Kaf Kef

dicesare 14-10-2006 12:19

Çilekeş
 
2002 yılının Ekim ayında kurulan ÇİLEKEŞ, vokalde Görkem Karabudak, elektronik gitarda Ali Güçlü Şimşek, bas gitarda Sedat Oğuzsoy ve davulda Cumhur Avcil’den oluşuyor.
İlk konserini Kasım 2002’de Ankara Saklıkent’te gerçekleştiren Çilekeş, 2003 ve 2004 yıllarında verdikleri konserlerle önce Ankara’da dikkatleri çektiler. 2004`ün Mayıs ayında önlerinde gerçekten önemli bir fırsat olduğunu henüz bilmedikleri Fanta Genç Yetenekler Aramızda yarışmasına katıldılar. Ön elemeleri aşan Çilekeş, İç Anadolu Bölgesi Finali`nde canlı performansıyla beğeni toplayarak Türkiye Finali`ne katılmaya hak kazandı. Grup, yarışmanın Türkiye Finali`nde Melih Kibar, Meltem Taşkıran, Teoman, Levent Yüksel, Engin Akıncı`dan oluşan jüri önünde yine canlı performansıyla göz doldurarak yarışmayı kazandı.

Bu gelişmenin ardından daha büyük organizasyonlarda, daha geniş kitlelere ulaşmaya başlayan Çilekeş, konserlerin yanında albüm çıkarma fikrini aklına koydu ve yeni parçalar yaparak bir demo hazırladı.

Canlı performanslarıyla gözdolduran grup, yarışmanın arkasından davet edildikleri ve 17 şehri kapsayan Türkiye turnesinde Candan Erçetin, Beyaz, Harem ve Nev ile birlikte yaklaşık 350 bin kişiye ulaşma fırsatı yakaladı. Böylece büyük çapta bir turneye çıkan ilk amatör grup oldular ve henüz ilk albümleri çıkmadan kayda değer bir dinleyici kitlesi yakalamayı başardılar.

Prodüksüyonuna 2005`in Mart ayında İTÜ MIAM`da davullları kaydederek başladıkları ve özellikle üniversite gençliği tarafından dört gözle beklenen ilk albümleri “Y.O.K.” Volkan Başaran’ın prodüktörlüğünde Haziran 2005’te ONAIR tarafından yayınlandı. Şarkıların söz, beste ve düzenlemelerinin tümünün Çilekeş’e ait olduğu albümde Rap müziğin yükselen ismi Fuat, Kurban grubunun davulcusu Burak Gürpınar ve alternatif müziğin önemli ismi Aylin Aslım da birer şarkıda konuk müzisyen olarak katıldılar

dicesare 14-10-2006 12:21

Şebnem FERAH
 
12 Nisan 1972 yılında Yalova'da dünyayla tanıştı Şebnem Ferah. İlkokulu Yalova'da , Ortaokulu Bursa kolejinde, Liseyi ise Namık Kemal Sözeri Lisesinde yatılı olarak okudu.



İlkokul yıllarında enstrüman ve solfej dersleri alan Şebnem Ferah'ın okul orkestralarında da yer almasıyla müzik serüveni başladı. Lise yıllarında Pegasus isimli bir grupla çalıştı. Pegasus'ta şarkılar söylerken bir yandan da bayanlardan oluşan bir rock grubu oluşturmayı düşünüyordu. Bu düşüncesi 1988 yılında Türkiye'nin ilk bayan rock grubu olan Volvox'u kurmasıyla gerçeğe dönüştü. Bu grup Ebru Bank, Buket Doran, Gül Ağırca,Şebnem Ferah ve gruba sonradan katılan Özlem Tekin'den oluşuyordu.


Şebnem Ferah, Volvox grubu için ODTÜ "ekonomi" bölümünü yarıda bırakıp İstanbul'a geldi. Daha sonra İstanbul'da İstanbul Üniversitesi "İngiliz Dili Ve Edebiyatı" bölümünü bitirdi.


1992-1994 yılları arasında ,Türkiye'nin çeşitli yerlerinde konserler veren ve İstanbul rock barlarında sahne alan Volvox 1994 yılında ayrılma kararı aldı.


Volvox'un dağılması Şebnem Ferah için yeni bir başlangıç oldu. Artık bireysel çalışmalar yapıyordu ve bu çalışmaların ilk meyvesi 1996 yılında "Kadın" isimli albümle meydana geldi. Bu albümün hazırlanması yaklaşık 2 yıl sürdü. Demir Demirkan, Tarkan Gözübüyük ve İskender Paydaş 'tan oluşan müzik kadrosuyla çıkardığı albümümdeki şarkıların 4 tanesinde Sezen Aksu desteği gördü. Diğer şakılar ise Şebnem Ferah' a ait.


Albümden çıkan ilk klip 'Vazgeçtim Dünyadan' oldu. Bu çıkış parçasıyla Türkiye'de bir rock albümünün ulaşamadığı, alışılmamış bir satış grafiği izledi.


Daha sonra bu albümden "Yağmurlar", "Bu Aşk Fazla Sana" ve "Fırtına" adlı parçalara klip geldi. İlk konserini 4 nisan 1997 tarihinde İzmir'de "Ege Üniversite'sinde 6000 kişiye verdi.


Bu başarılı albümden sonra yeni bir albüm için kolları sıvayan Şebnem Ferah 1999 yılında kadar bir albüm çıkarmadı fakat bu arada da boş durmadı tabi. Sezen Aksu, Haluk Levent Kargo,Müzeyyen Senar ve Azerbaycan Kültür Bakanı Polat Bülbüloğlu' na vokalistlik yaptı.


Bu dönemler Şebnem Ferah için acılı geçti.1998 yılında ablası Aycan Ferah`ı yitirdi.Bu sancılı dönemin ardından tarihler 1 Temmuz 1999'u gösterdiğinde çıkardığı "Artık Kısa Cümleler Kuruyorum" isimli albümü müzik marketlerde ön sıralarda yer almayı başardı.Bu albümden 24 haziran 1999 perşembe gününde "Bugün" 30 haziran 1999 çarşamba gününde "Artık Kısa Cümleler Kuruyorum" adlı parçalara klip geldi.


17 Ağustos 1999 tarihinde depremde babası Ali Ferah'ı yitiren Şebnem kendini bırakmayıp müziğe daha çok sarıldı.
3 Ekim 2001 tarihine gelindiğinde ise hayranlarının karşısına "perdeler" albümüyle çıktı. Apocalyptica ile yaptığı, bir diğer perdeler versiyonuyla, ilk defa uluslararası bir şeyler yapmak istediğini hissettirdi hayranlarına. İlk olarak "perdeler" ve ardından "sigara" ya çektiği kliplerle dinleyici kitlesini iyice genişletti.


15 Mayıs 2003'te ise 4. albümü Kelimeler Yetse'yi yayınladı. "Kelimeler Yetse" albümünün ilk klibi "ben şarkımı söylerken" oldu. Ardından "gözlerimin etrafındaki çigiler" 2.Klip şarkısı oldu.Son olarak ise "mayın tarlası" ile sevenleriyle buluştu.


5 Temmuz 2005 tarihinde ise ismini Karin Karakaşlı'nın kitabından esinlendiği "Can Kırıkları" adlı albümünü çıkardı. Bu albümden ilk klip "Can Kırıkları" adlı parçaya geldi.
Şebnem Ferah aynı zamanda geri vokal olarak da sahneye çıktı.

OnuR 14-10-2006 12:25

Kolera (asıl adı Esen Güler) İstanbul doğumlu bir rap müzisyenidir.
Turizm ve Otel işletmeciliği Yüksek Okul mezunu sanatçı 1998 yılında Yunus Özyavuz (Sagopa Kajmer) ile tanıştı ve rapi fiilen icra etmeye başladı.
İlk kaydını 1998 yılında Kuvvetmira Stüdyosu'nda İnkar Boşuna adlı parçaya yaptı. Aynı sene Siahsız Kuvvet ile Neden Ağlıyorum ve Dünden Kalma Hayaller adlı parçaları kaydetti.1999 Senesinin sonunda yoğun okul ve iş temposu nedeniyle rape 2 yıl süreyle ara verdi.2001senesinde ilk Underground EP'sini internet yoluyla dinleyicilere sundu. 2004 yılında Sagopa Kajmer'in Bir Pesimistin Gözyaşları adlı albümünde sanatçıya Kalp Atışlarım 78 BPM adlı parçada eşlik etti. Aynı sene Sagopa Kajmer düetleri Günlerim Ağlak (Dişikişilik) ve Aklımın Odaları adlı 2 parçayı internet yoluyla yayınladı. 2005 yılı başında Sagopa Kajmer Pessimist EP 3'te Süper Sperm adlı parçaya eşlik etti. Aynı sene, Sagopa Kajmer'in Romantizma albümünde, Sago Vs Kolera adlı parçaya eşlik etti.
24.09.2005'te prodüktörlüğünü Sagopa Kajmer'in yaptığı ilk solo albümü Karantina Embryo'yu İrem Records etiketiyle dinleyenleriyle buluşturdu. Yine 2005 yılında Kuvvetmira Disstortion EP 'de 2 düet parça ile hazır bulundu.
Aynı sene,kendi albümlerini çıkarmak ve yeni yeteneklere daha geniş imkanlar sunarak kapılar açmak üzere Sagopa Kajmer ile 11.08.2005 te kendi plak şirketleri Melankolia Records 'ı resmen kurdular.
  • 1 Ağustos 2006 da Sagopa Kajmer (Yunus Özyavuz) ile evlenmişlerdir

dicesare 14-10-2006 12:25

Bon Jovi
 
Jon Bon Jovi'nin nufus kagidindaki gercek ismi John Francis Bongiovanni'dir.Jon,1950'li yillarin sonunda Sicilyanin Sciacca yoresinden Amerikaya goc eden Armando Bongiovanni'nin ilk cocugu'dur.
New Jersey,Sayreville'de Robinhood cikmazinda oturuyorlardi.(Bu ev daha sonra bir mtv yarismasinda astronomik bir rakamla satildi).Kuafor babasi Armando ve eski playboy kizi annesi Carol'in yetistirdigi
Jon cevrelerinde etkin olan italyan mafya orgutlerinin icine hic girmedi.Okulla problemleri vardi zar zor geciyor okulu kiriyor ve bu yuzden babasiyla surekli kavka ediyordu.cocuklarini cok sevsede,baba Armando birkacdefa jon'u kotu hirpaladi.Ama jon hayrazliklarina son vermedi. Jon once Sayreville'deki Saint Joseph's lisesinde okudu,fakat rock star olma dusleri yuzunden derslerine konsantre olamiyordu.Bu yuzden dersleri daha kolay olan Sayreville lisesi'ne transfer olmak zorunda kaldi.Bu yillardaki ilk sahne deneyimini 2 satiri
solo soyledigi bir koro tecrubesi ve 3 yil beraber oldugu Adrian Pillar isimli kizla yaptigi kisa bir dans gosterisiydi.Kucuk jon ergenlige girdikce gece hayatina daha merak sarmaya basladi.Okulu ekip New Jersey sokaklarinda pinekliyor,geceleri ise kuluplerde cirit atiyordu. ilk flortunude bu siralarda daha 14 yasindayken yasadi.Tum serseriligine ragmen koleje girmeyi basaran jon,burasinida pek sevmedi.Gonlunu muzige vermisti. 13 yasinda gitar calmayi ogrendi.Bruce Springsteen,Bob Dylan,Southside Johhny ve David Bowie gibi idollerin sarkilarini taklit etmeye basladi."Bir zamanlar Seattle neyse,o zamanlar Asbury Park oydu"diye anlatmaya basliyor o yillari jon."Asbury Park,bizim arka bahcemize cok yakindi,ben de 13 veya 14yaslarindaydim.Orda calinan,ordan
cikip da tum dunyayi etkileyen adamlarin muzigine karsi koyamazdiniz.Mitler efsane oluyor,surekli buyuyorlardi. Ve sanirim o zamanki kor inancim benim buraya kadar gelmeme sebeb oldu."diye de devam ediyor.Asbury Park,Springsteen' in"Greetings From Asbury Park"albumune isim babaligi yapan ve daha bircok ismi ortaya cikaran efsanevi bir gece kulubu
idi.
Jon'un okul arkadaslariyla kurdugu ilk grubun adi Starz idi.Grubun ismi ilk konserlerinden sonra Raze olarak degistirildi.
Raze ile 3 cover sarki kaydedti Jon.Bu sarkilarin isimleri"Jumpin Jack Flash,Strutter ve Johnny be good" idi. Bu sirada ailesi atalarindan kalma Bongiovanni soyadini Bongiovi ye donusturdu.Jon artik cover yapmak istemiyordu o kendi sarkilarini yazmak istiyordu.Gittikce Springsteen/Dylan ekolunden uzaklasip sert ve gurultulu muzikler dinlemeye basladi.
Bu yuzden kendine yeni bir yol cizdi.Sert gurultulu ama umut ve sevgi dolu bir muzigin hayalini kuruyordu.Bu o ana dek pek denenmis bir sey degildi.Nereden baslamaliydi?Tabi herseyden once bir grup kurarak...

dicesare 14-10-2006 12:29

Kargo (Biyografi)
 
1993 yilinda cikardiklari ilk album ‘Sil Bastan ile pop muzigin prim yaptigi gunlerde basarili rock parcalarina imza attilar.Ancak albumun beklenen satisa ulasamamasi grup icinde sorunlara yol acti ve grup dagilmaya basladi.

1994 yilinda geriye sadece grubun kurucusu Selim ve bas gitarci Mss kalmisti.Selim ve Mehmet gruba yeni elemanlar aramaya basladilar.Ayni yil icerisinde konservatuar ogrencisi olan Serkan gruba klavyeci olarak dahil oldu.Ve bunu takiben Burakin davulcu olarak dahil olmasiyla tek bos yer solist kontenjani kaldi.Bir aksam barda dinledikleri Koray solist kontenjaninin rakipsiz adayi idi.Korayin teklifi kabul etmesiyle album hazirliklarina basladilar.

1996 yilinda ‘Yarina ne kaldi? adli albumu piyasaya cikardilar..Ve cikis sarkisi olan ‘Yuzlesme uzun sure listelerde bir numara olarak kaldi.

1997 yilinin Nisan ayinda ‘Sevmek Zor isimli ikinci ve merakla beklenen album cikti.cikis sarkisi ‘sairin elinde idi.sarki ilginc sozleri ve klibi ile en az ‘yuzlesme kadar ses getirdi. Aldatma,kirginlik,kaybolus gibi temalarin buyuk bir basariyla islendigi album,Kargo fanlari tarafindan cok sevildi.Ancak plak sirketinin basarisiz organizasyonlari Kargonun ikinci albumde duraksamasina neden oldu.

1998 yilinin Haziran ayinda ‘Yalnizlik Mevsimi albumleri cikti. ilk klip rock ile alaturka muzigin cok basarili bir sekilde harmanlandigi ‘Arabic Fahise ye geldi.Bu parca Kargo fanlarinin yani sira underground cephesinden buyuk destek gordu.Album cok basariliydi ancak plak sirketi ikinci klibin cekimini bir turlu gerceklestiremiyordu.Bu durum albumun unutulmasina neden olacakken Kargo plak sirketini degistirdi.Ve hemen albumun en onemli hitlerinden ‘Kalamis Parki na klip cekildi. Kalamis Parki,Kargonun klip cektigi ilk slow parca oldu.

Yalnizlik Mevsimi adindan da anlasilacagi uzere yalnizlik duygusunun her yonuyle islendigi bir album oldu. ilk kez bu album kapaginda Kargo kendi resmini kullanmamisti ki buda cesaret isteyen bir davranisti.Yalnizlik mevsimi albumu gerek sozleri,gerek muzigi gerekse klipleri ile Kargonun muzik gecmisinde ve kariyerinde ulastigi en yuksek nokta oldu.

2000 yilinin mart ayinda ‘Sen bir meleksin adli biraz daha soft bir album cikardilar.Albumun daha soft olmasi Kargo nun hayran kitlesinin yas ortalamasinin yukselmesine neden oldu.

Dorduncu albumun cikmasiyla Kargo muhtesem sahne performansini konser ve bar programlarinda sahneleme firsatini bir kez daha yakalamis oldu.Efes Dark sponsorlugunda verdikleri konser turnesi,ayni zamanda Kargonun Efes Dark reklamlarinda yer almasi ve ozel CD cikarmasiyla daha da renklendi.

Grup uyeleri kendi projelerine agirlik vermek icin hayranlarina ‘Best of Kargo albumunu sunarak bir sureligine veda ettiler.

2003 yilinda yeni bir album yapma fikrine sicak bakan grup elemanlari 2004 yilinin basinda calismalara basladi.Ancak Bazi nedenlerden dolayi Mss bu albumde yer almadi.

2004 yilinin Mart ayinda ‘Ates ve Su adli albumle Kargo yeniden sevenleriyle bulustu.Bu albumde klip cekilen tek parca ‘Ates ve Su oldu.

2005 yilinin Temmuz ayinda ise Kargo nun bir kez daha degisim ve farkli seyler deneme isteklerine uyumlu olarak ‘Yildizlarin Altinda adli klasik olmus sarkilari yeniden yorumladiklari cover albumleri piyasaya cikti.Bu albumle cover larin yani sira Ates ve Su albumunden uc sarkininda remixi yer aliyordu.Konusu ile ilgi ceken ‘Yildizlarin Altinda klibi ve sarkisi kisa surede genis kitlelerin favorileri arasina girdi.

eagle_dıshe 14-10-2006 12:29

aytek54 süper konu bulmuşsun devam edin bizde okuyalım çok güzel olmuş ellerinize saglık:)

eagle_dıshe 14-10-2006 12:34

aytek54 devam edin çok güzel konu bulmuşsun ellerinize saglık çok güzel olmuş tebrikler

roseheart 21-10-2006 22:44

güzel...

AyTeK54 22-10-2006 11:28

Sting

http://www.muzikkutusu.com/resim/tanitim/sting_ust.jpg

Sting’in solo kariyeri, 1982 yılında, Police ile yollarını ayırmadan iki yıl önce başladı. Bu yıl içinde "Brimstone And Treacle"da oynadı ve İngiltere popülaritesini oldukça arttırdı. Police ile turnelere devam ederken, Dire Straits’in "Money For Nothing" adlı albümünde yazar ve şarkıcı olarak yer aldı.

1985 yılına gelindiğinde Police grubunun diğer üyeleri solo kariyerlerine başlamışlardı ve Sting de "Blue Tutles" adlı bir grup kurarak çoktan turnelere başlamıştı. Grupta; Branford Marsalis (alto saksofon), Kenny Kirkland (klavye) ve Omar Hakim (bateri) gibi caz ustaları yer alıyordu. Grup daha sonra, Sting’in Phil Collins’le bir yardım konserinde yer almasından hemen sonra stüdyoya kapanarak bir de albüm kaydetti. "Dream Of The Blue Turtles"ta Sting, Police’in son albümü "Synchronicity" için yazdığı şarkı sözlerinden oldukça farklı sözleryaratmıştı ve albümden, başarısını devam ettirmesini sağlayan üç hit kırkbeşlik çıktı; "If You Love Somebody Set Them Free" (İngiltere #26, Amerika #3), "Fortress Around Your Heart" (İngiltere #49, Amerika #38) ve "Russians" (İngiltere #12, Amerika #16). Albümden sonra grup, Michael Apted’in yönetmenliğinde bir de konser kaydı gerçekleştirdi. Kayıt, albüm haline getirilerek daha sonra kaset ve CD olarak ta piyasaya sürüldü.

Blue Turtes’la turnelerinin ardından, Sting tekrar stüdyoya kapanarak 1987 yılında "...Nothing Like The Sun"ı kaydetti. Albümde Marsalis ve eski Police gitaristi Andy Summers’ın yanı sıra konuk sanatçı olarak Eric Clapton ve Mark Knopfler gibi sanatçılar da yer aldı. Albüm çıkar çıkmaz büyük bir başarı yakaladı. Çalışmada yer alan "They Dance Alone" ve eski bir Jimi Hendrix şarkısı olan "Little Wing", bu başarının en büyük mimarlarından oldu. "Little Wing", Gil Evans’ın yaptığı son orkestral aranjmanlardan biriydi. Albümüm ardından Sting "Amnesty International’s Human Rights Now" turnesinde yer aldı ve bunu takip eden iki seneyi Brezilya ve Hindistan’daki yağmur ormanlarını korumak amaçlı bağış konserleri düzenleyerek geçirdi.

Bunun yanısıra kendi plak şirketi "Pangaea"yı kurdu, ve burayı seksenlerin sonunda pek çok caz sanatçısının evi haline getirdi. 1990 yılının Ağustos ayında "Nothing Like The Sun"dan "An Englishman In New York", Ben Liebrand’ın yeniden düzenlemesiyle (remix) İngiltere listelerinde 15 numaraya kadar yükseldi.

1991 yılına gelindiğinde, Sting, "The Soul Cages"i kaydetti, ve albümden çıkan ilk kırkbeşlik "All This Time" Amerika listelerinde 5 numaraya kadar yükseldi. Benzer bir tını kulanarak "Ten Summoner’s Tales"ı kaydetti, ancak albüm bir öncekinden daha da kaliteliydi, ve "If I Ever Lose My Faith In You", "Fields Of Gold" gibi şarkılar uzun bir süre müzik listelerinde yer aldı. 1993 yılında Bryan Adams ve Rod Steward’la "The Three Musketeers" (Üç Silahşörler) için kaydettiği "All For Love" ile Amerika listelerinde 1 numaraya, İngiltere listelerinde 2 numaraya kadar yükseldi.

1994 yılında çıkardığı, bir ’derleme’ olma özelliği taşıyan "Fields Of Gold", Sting’in o güne dek yaptığı şarkıların seçmelerinden oluşuyordu. Bunun yanında "When We Dance" ve "This Cowboy Song" adında iki de yeni şarkıya yer verdi. Albüm, çıktığı yıl, İngiltere listelerinde 9 numarya kadar yükseldi.

Albümün çıkışınının ertesi senesinde Sting oldukça problemli bir dönem geçirdi. Muhasebecisine karşı dava açan Sting, muhasebecesini yolsuzlukla suçluyordu. Uzun ve bir o kadar sıkıntılı geçen davanın ardından mahkemece haklı bulundu, ve muhasebeci Keith Moore altı ay hapis cezasına çarptırıldı.

1996 yılında çıkan "Mercury Falling" her ne kadar satış kaygısıyla kaydedilmiş bir albüm olarak algılansa da, Sting hayranları ve müzik eleştirmenleri albümden oldukça memnun kaldılar. 1999 yılına kadar stüdyo çalışmalarına ara veren ünlü sanatçı, zamanının büyük bir kısımını dünya çapında konserlerle geçirdi. 1999 yılına geliniğinde tekrar stüdyoya kapanan Sting, hayranlarını hayal kırıklığına uğratmayacak bir albümle geri döndü. "Brand New Day" ve çıkan aynı adlı ilk kırkbeşlik, Sting’in yeteneğinden ve benliğinden hiçbir şey kaybetmediğinin kanıtı gibiydi. "Brand New Day" kırkbeşliği 1999 yılının Eylül ayında İngiltere listelerinde 13 numaraya kadar yükseldi.

"Şu anda en büyük hayalim, evimini arka bahçesinde, arkadaşlarıma müzikli bir yemek ziyafeti çekmek" dedi Sting 2001 yılındaki bir röportajında... İtalya’daki evine Christian McBride ve Jason Rebello gibi caz devlerini davet eden, ve bu dinleti için hazırlıklarını sürdüren Sting, davet akşamı olan 11 Eylül’de büyükbir yıkım yaşadı. 11 Eylül saldırıları olmuştu, ve dinleti iptal edilme noktasına gelmişti ki, Sting devam kararı aldı ve arkadaşlarına buruk ta olsa hoş bir akşam yaşattı. Kayıtlar daha sonra "... All This Time" isimli bir albümde toplandı ve DVD, VHS, CD ve kaset olarak piyasaya sürüldü.

AyTeK54 22-10-2006 11:31

Madonna
http://www.muzikkutusu.com/resim/tan...adonna_ust.jpg
Madonna </SPAN>8 Ağustos 1958’de ABD’de dünyaya geldi. O dönemlerde sık raslanan bir şekilde İtalyan aile kazançlarını biriktirmişler ve buraya göç etmişlerdi. Düşük maaşıyla sekiz çocuğa bakmak durumunda kalan baba Ciccone araba fabrikasında çalışıyordu. Madonna, en büyük kardeşti, iki kız, beş erkek çocuk daha vardı. Henüz altı yaşındayken, kardeşlerinin bakımında da zoraki bir sorumluluk üstlendi, zira anneleri göğüs kanserinden yaşama veda etmişti. Ciccone’ler sık sık yer değiştirdi, nihayetinde 1965 yılında bir Katolik Okulu’na yazılan Madonna orada müzikle, piyano ve dansla tanıştı. Zeki ve yaramaz bir öğrenci oldu. </SPAN>
14 yaşına geldiğinde 1972’de babasının ikinci evlilik kararı karşısında yapacak çok da birşeyi yoktu. Onu oldukça mutsuz eden bu gelişmeden sonra yeni anne Jane’e alışmakta epey güçlük çekti. Her ne kadar babası ve Jane ondan "anne" diye bahsetmesini isteseler de o bunu yapmakta zorlandığını söylüyor. Aile daha sonra Rochester şehrine taşındı, Madonna da liseye burda devam etti. Ponpon kız ekibinde olduğunu duymak herhalde kimseyi şaşırtmaz. 1976’ye gelindiğinde Michigan Üniversitesi’ne yazılarak burada dans eğitimi aldı. 20 yaşına geldiğinde New York’a ailesinden uzakta neler yapabileceğini görmeye gitti. Tüm parası yalnızca 35 dolardı. </SPAN>
Genç Ciccone, gençlik yıllarını, kendini müziğe ve dansa adayarak geçirecekti. 1978 yılında New York’a temelli taşındı, ve koreograf Alvin Ailey ile tanışarak çalışmalarını daha bir profesyonel seviyeye taşıdı, bunun yanı sıra hayatını sürdürebilmek için modellik de yapıyordu. Ailey, başarılı öğrencilere burs da sağlıyordu, Madonna da bu imkandan faydalandı. “Dunkin Donuts"da yarım günlük bir işe girerek geçimini sağlamaya çalıştı. Gündüzleri kursa gidiyor, akşamları ve geceleri ise çörekçide çalışıyordu.</SPAN>
İki yıl sonra Paris’e gitti, Français Patrick Hernandez’in başrolünü üstlendiği bir gösteride çalışmaya başladı. Sanatçının ünlü "Born to Be Alive" parçasının dans gösterilerinde görev alacak iki erkek ve iki bayan dansçı arasına seçilerek Fransa turnesine çıktılar. Burada tanıştığı Dan Gilroy ile tekrar New York’a dönerek bir müzik grubu kurdu ve Breakfast Club’da sahne almaya başladı. Grupta bateri çalan ve geri vokalistlik yapan Madonna, yaptığı işten memnun değildi. Gruptan ayrılarak Steve Ray ile "club" tarzı parçalar yaparak Seymour Stein’in şirketi Sire Records ile bir anlaşma imzalama fırsatı buldu. "La Danceteria"da geceleri çıkmaya başlamıştı. Bu büyülü yerde tanıştığı yapımcı Mark Kamins ile "Everybody" adlı parçayı kaydetti, ve şarkı 1982 yılında Amerika’da "klüp" listelerinde 1 numaraya kadar yükseldi. Bu başarının ardından şansını pop müzik piyasasında deneyen Madonna, 1983 yılında "Everybody" ile Amerika İlk 20 listelerine girmeyi başardı ve adını Avrupa’da da duyurma imkanı buldu. Yapımcı Camille Barone her ne kadar onu bir rock yıldızı yapmak istese de Madonna buna karşı çıktı. "Everybody"yi "Burning Up" izledi. Daha sonra "Madonna" albümü geldi. Tarihler 24 Eylül 1984’ü gösterdiğinde En İyi Klip dalında müzik Oskar’ı için yarışıyordu. Ama "Borderline" ile yarışan Madonna’nın alamadığı birincilik ödülünü "Eurythmics"in "Sweet Dreams" elde etti. </SPAN>

1984 yılında "Like A Virgin"i kaydetti ve albüm 11 hafta üst üste ABD İlk 20 listelerinde 1 numarada kaldı. Albümün diğer 45’likleri de başarılı olunca, Madonna Avrupa ve Amerika’da bir yıldız haline geldi. Tarzı milyonlarca genç kız tarafından taklit edilmeye başlandı, pop kültürünün bir simgesi haline geldi, tam anlamıyla bir yıldız...

1985-87 yılları arasında peş peşe gelen başarılı kırkbeşliklerle pop müzik piyasasındaki yerine iyice sağlamlaştırdı. "Into The Groove", "Dress You Up", "Live To Hell", "Papa Don’t Preach", "True Blue", "Open Your Heart", "La Isla Bonita", "Who’s That Girl", "Causing A Commoison" gibi parçalar uzun süre listelerde 1 numarada kaldı. 1985’te 22.000 satış rakamına ulaştı.

Madonnafilm kariyerine, "A Certain Sacrifice"da küçük bir rol alarak başladı, pek başarılı olamadı. Daha sonra, "Desperately Seeking Susan"daki başrolüyle, sinema endüstrisine tam olarak adımını atmış oldu. Bir sonraki sene, eski eşi Sean Penn ile "Shanghai Surprise"da rol aldı. Ancak filmden sonra, geçimsizlik nedeniyle Penn ile yollarını ayırdı. 1988’de Madonna hep yapmak istediği bir şeye daha kavuştu, tiyatro sahnesinde görev aldı. David Mamet’in "Speed The Plow” isimli oyunuyla oldukça ses getiren Madonna’nın 20 milyondan fazla satan “True Blue” isimli albümü de bir yandan ortalığı kasıp kavuruyordu.

1989 yılında tekrar müzik dünyasına dönen Madonna, "Like A Prayer" için çektiği kliple Vatikan’ı karşısına aldı ve gelişen olayların ardından, Pepsi firması, Madonna’yla imzaladığı sponsorluk anlaşmasına son verdi.

1990 yılında Warren Beatty ile "Dick Tracy"de rol aldı ve film için yaptığı müzik albümü çalışması ile hem sinema hem de müzik dünyasındaki dev adımlarına yenilerini eklemiş oldu.

1990’ların başlarında "Vogue", "Hanky Panky", "Justify My Love", "Rescue Me" ve "This Used To Be My Playground" ile başarılı ilerleyişini sürdürdü. Durdurulamaz yükselişi sayesinde Time-Warner ile çalışma fırsatını yakaladı, ve şirketle albüm, film ve kitaplarının yayınlanmasını garanti eden bir anlaşma imzaladı.

Yapılan anlaşmanın ardından, "Sex" adlı kitabı uzun süre en çok satanlar listesinde yer aldı. Kitabın yayınlanmasından kısa bir süre sonra çıkardığı "Erotica", pop müzik listelerine 1 numaradan girdi.

1994’te çıkardığı "Bedtime Stories" ile başarısını sürdürdü, ve albümle tekrar 1 numaraya yerleşti. 1995’teki toplama çalışması "Something To Remember" da müzikseverlerin gönlünü "You’ll See" ile tekrar fethetti. Bir yıllık bir aranın ardından "Evita"daki Eva Peron rolüyle beyazperdeye müthiş bir dönüş yaptı. Film müzikleri arasındaki "Don’t Cry For Me Argentina" ile yine büyük ticari başarı yakaladı.

Bir süre dinlenen Madonna, müzik dünyasına 1998 yılında "Ray Of Light" ile geri döndü. Albümündeki tarz değişikliği ilk başta pek çok dinleyiciyi şaşırtsa da, kısa sürede benimsendi ve peşpeşe çıkan "Ray Of Light", "Substitute For Love", "Nothing Really Matters", "Beautiful Stranger", "The Power Of Goodbye" gibi single çalışmaların başarısı, Madonna’nın müzik dünyasının kraliçesi olduğunu bir kez daha gösterirken, tarz değişikliklerinin kalitesine etki etmeyeceğini de kanıtlamış oldu. "Ray Of Light"in sekiz milyon sattığını da ekleyelim. Uzun bir aradan sonra gelen "Music" isimli çalışma ve "American Life" da (Müzik Kutusu’nda albüm tanıtımını okuyabilirsiniz) Madonna’nın ilerleyen yaşına rağmen enerjisinden bir şey kaybetmediğini göstermesi açısından önemli.

1998 yılında "The Next Best Thing"de rol aldı ve film için bir de film müziği albümü kaydetti. Albümün ilk kırkbeşliği "American Pie"ın yorumlamasıydı. Albümün yayınlanmasından kısa bir süre önce 11 Ağustos 2000’de bir kız çocuğu dünyaya getiren Madonna, aynı yılın 22 Aralık tarihinde ünlü yönetmen Guy Ritchie ile dünya evine girdi, çocukları Rocco Ritchie doğdu. Madonna’nın bir de önceki beraberliğinden olan kızı var. Babası Carlos Leon’un ismi hiçbir zaman pek ön plana çıkmadı. Madonna’nın çocukları için yazdığını söylediği çocuk kitaplarına inanılmaz talep var, "İngiliz Gülleri" ismini taşıyan bir tanesi 2003 eylülünde raflardaki yerini aldı. </SPAN>
Son zamanlarda yorgun olduğunu sık sık söyleyen Madonna artık eskisi gibi sahne gösterilerinde bulunamayacağını kabul ediyor. Hergösteriden sonra yorgun düştüğünü ve sağlık durumunun kendisini sınırladığını belirtiyor.</SPAN>

AyTeK54 23-10-2006 19:03

Jennifer Lopez
http://www.muzikkutusu.com/resim/tanitim/jlo_ust.jpg
Jennifer Lopez, 24 Temmuz 1970 tarihinde Amerika Birleşik Devletleri’nin Bronx kentinde dünyaya geldi. Kardeşlerinden Lynda DJlik yapıyor. Diğer kardeşi Leslie ise bir özel okulda müzik öğretmeni. Görüldüğü gibi ailesi o denli müzik meraklısıydı ki onun müzikle ilgili iş yapmaması nerdeyse mümkün değildi.

Önce sinema ile ilgili çalışmalar yaptı. Bu çalışmalar sırasında oldukça gençti ancak başarılı işler çıkardı. Bu çalışmaları bir süre sonra keserek müziğe olan ilgisini ön plana çıkarmaya başladı. Jennifer Lopez, uzun bir çalışmanın ardından ilk albümünü 1 Haziran 1999’da çıkardı. Otoritelerce "İkinci Gloria Estefan" olarak gösterilen yıldız kısa sürede tüm dünyada dinlenmeye başladı. Ardından ilk single’ı (tek parçalık albüm) "If You Had My Love" ile müzik listelerini altüst etti ve 1 milyondan fazla satarak büyük bir başarıya imza atmış oldu.

Jennifer Lopez ile ilgili internette de yüzlerce site bulunmakta. "If You Had My Love" parçasına çektiği klibin büyük bölümünde şarkıcının resmi sitesi olan www.jenniferlopez.com’u görebiliyoruz. Oldukça başarılı bir tasarıma sahip olan sitede, klipteki tüm dansları izleyebiliyorsunuz. Ayrıca Jennifer Lopez’in uçuk bir hayranı iseniz ona mektup bile gönderebilirsiniz. İşte mektup adresi:

C/O United Talent Agency
9560 Wilshire Blvd. Suite 500
Beverly Hills, CA 90212
USA

1 Ocak 2000
Jennifer Lopez’in If You Had My Love adlı parçası, Müzik Kutusu’nun ilk yılın albümü oylamasında "2000 Albümü" ’nün en iyi parçası seçildi.

AyTeK54 23-10-2006 19:04

Jay-Z




http://www.muzikkutusu.com/resim/tanitim/jayz_ust.jpg
Mahallesinde Jazzy olarak çağrılan Jay-z, rapçiliğe ve işin ticari kısmına dair temel tüyoları New York’un pek tanınmayan isimlerinden Jaz-o’dan alarak çıktı yola. Fakat kariyerini onunkine benzer temeller üzerine kurmak istemediği için rap camiasında çok sık rastlanan ’belli bir firmaya bağlanma kendi firmanı kur’ taktiğini uygulayıp, yakın arkadaşları Damon Dash ve Kareem ’Biggs’ Burke ile Roc-a-Fella Records’u Kurdu. Firmasının iyi bir de dağıtımcıya ihtiyaç duyduğunun farkında olan Jay-z, sonradan Def Jam adını alacak Pritory Records ile anlaştı. Akabinde gelen ilk albüm "Reasonable Doubt" ile de Jay-z imparatorluğunun temelleri atılmış oldu.
"Reasonable Doubt", Billboard listelerinde 23. sıradan yukarıya çıkamamasına ve gelecekte piyasaya sürülecek albümleriyle karşılaştırıldığında son derece mütevazi durmasına rağmen hala Jay-z diskografisinin en başarılı parçası kabul edilmekte. Albümün lokal New York çevrelerinde ilgi çekmesi ise asıl olarak Notorious B.I.G. destekli "Brooklyn’s Finest" gibi sokak stili şarkı sözlerinin öne çıktığı parçalara bağlanıyor. Adı geçen babacan şahsiyetin bir cinayete kurban gitmesinin akabinde piyasaya sürülen ikinci albüm "In my Lifetime, Vol.1" ve bir sonraki "Vol.2: Hard knock Life"da ise, Jay-z’nin gangsta-rap tarzından ödün verdiğini ve türü pop-rap olarak adlandırılan daha ticari şarkılara imza attığını görüyoruz. Bu albüme konuk olan o zamanki adıyla Puff Daddy ve Lil’Kim gibi isimlerin de işin ticari yanını beslediği söylenebilir.
1999 tarihli "Vol.3: Life and Times of S.Carter", Jay-z’nin kariyerinin dönüm noktası oldu ve büyük ilgi gördü. Yine de gereğinden fazla konuk sanatçı desteğiyle şişirildiği eleştirisiyle karşılanmaktan kurtulamadı. Eleştirilere kulak asmayan ve durmaya da pek niyeti olmayan Jay-z; bir süre sonra, Snoop Dogg, Scarface, R. Kelly gibi isimlerin yanı sıra Beanie Sigel ve Memphis Bleek’i de barındıran "Dynasty" isimli toplama albümüyle çıktı hayranlarının karşısına.
Bu geçiş albümünden sonra Jay- z imparatorluğunun sınırlarını dünya çapında genişleten albüm "The Blueprint" geldi. 11 Eylül 2001’de piyasaya sürülen albümün çıkış parçası "Takeover", diğer bir başarılı rapçi Nas’a sataşmalar içeriyordu. Karşı taraftan gelecek cevap gecikmedi ve 2001 tarihli "Stillmatic" albümde yer alan "Ether" adlı şarkıda, Nas, Jay-z hakkındaki görüşlerini kamuoyuyla paylaşmaktan çekinmedi. Ona göre Jay-z, Notorious B.I.G.’nin ardından kral olmaya çalışıyordu. Kavga, Jay-z’nin belden aşağı çalıştığı "Super Ugly" adlı parça ile iyiden iyiye alevlendi. Parçanın sözlerinde Nas’ın karısı ve aynı zamanda çocuğunun annesi olan bayanın NBA yıldızı Allen Iverson ile ilişkisi olduğu iddia ediliyordu. Nas cephesinden gelen açıklama anlamlıydı:
"Jay bu olayı biraz kişisel olarak algılıyor sanırım. ’Ether’ duygusal değildi ama ’Takeover’ın epey duygusal olduğu Jay’in sesindeki kızgınlıktan anlaşılıyor. Bu adamın tek derdi New York’un yeni kralı olmak. Notorious B.I.G. New York’un ve rap’in kralıydı, ben o tacı hiç istemedim çünkü bu büyük bir sorumluluk. Jay bu tacı ölümüne istiyor, hatta bir albümünde ’Eğer B.I.G.’den daha iyi değilsem bile ona en yakın olan benim’ diyor. Çok yanlış bir yaklaşım."
Jay-z’nin 2001 - 2002 arasında "The Blueprint"in de aralarında olduğu 3 albümü yayınlandı. Bunlardan ikincisi R. Kelly ile birlikte kaydettiği "Best of Both Worlds", üçüncüsü ise rap camiasında nadir olarak karşılaştığımız, ’unplugged’ tarzlı bir çalışma. Zamanında Fugees, The Roots ve LL. Cool J gibi isimler böyle bir işe imza atmışlar ve Jay-z de zaten The Roots’la birlikte gerçekleştirmiş ’unplugged’ çalışmasını...
Ardından Jay-z, yeni albümü "The Blueprint2 :The Gift and The Curse"ü çıkardı. Neptunes, Dr Dre ve Timbeland gibi isimlerin yapımcı olarak yer aldığı çalışmaya Lenny Kravitz, Truth Hurts, Faith Evans ve Beyonce Knowles da vokal desteği veriyorlar. Bu noktada belirtmekte fayda var, son birkaç aydır müzik dünyasını en çok meşgul eden dedikodulardan biri Jay-z ve Beyonce’nin bir türlü onaylamaya yanaşmadıkları birliktelikleri. İkili; Tupac’in 1996 tarihli "Me and My Girlfriend" şarkısının in örneklemelerini yeni Jay-z albümünde yer alan "Bonnie & Clyde"da kullanmış olmaları dedikoduları alevlendirmişti. Bu arada aynı şarkıyı yeni albümünde "Me and My boyfriend" şeklinde yorumlayan Toni Braxton ise Jay-z’nin kendi fikrini çaldığını iddia etmiş ve rapçiye tepki göstermişti.
"The Blueprint 2: The Gift and The Curse" adlı yeni albümünün Jay-z’nin ününe ün, milyonlarına milyon katacağı ortada. Ancak Notorious B.I.G.’nin tahtına kurulabilmesi için bundan çok daha fazlasını yapması gerektiği de bir gerçek...

AyTeK54 23-10-2006 19:05

Elton John
http://www.muzikkutusu.com/resim/tan...onjohn_ust.jpg
Elton John’un babası Kraliyet Hava Kuvvetleri’nin trompetçisi idi. 4 yaşındaki Reginald Dwight, babasının da müziğin içinde olmasının etkisiyle piyano dersleri almaya başladı. 11 yaşında, Kraliyet Müzik Akademisi’nden burs kazandı. 6 yıllık müzik eğitiminin ardından, müzik dünyasının ve gösteri dünyasının içinde yer almak isteği ile okulunu terk etti. Dwight, 60’lı yılların başında, ilk grubu, Bluesology’i kurdu.
1965’de profesyonel oldu. O dönemde, pekçok solo konser verdi, publarda, otel’lerde çalıştı. 1966’da Long Jonn Baldry, gruba katıldı. Elton Dean saksafonda ve Caleb Quaye de gitardaydı... Baldry enerjisi ile birden grubun lideri oldu. John bütün düşlerini kaybetti. Bir plak şirketi ile ciddi bir kontrata imza atarak çalışmalarına devam etmek istiyordu.
Organizatör Ray Williams, bu imkanları ona sağladı. Liberty Record gitti. Çekingen Dwight, orada, hayranı olduğu yazar BernieTaupin ile tanıştı. Aynı müzikal zevkleri paylaştıklarını keşfettiler. İlk olarak birlikte şarkı sözleri yarattılar. "Scarecrow"u tamamladılar. 1968’de, "Boom-Bang A Bang"in başarısızlığı onu çökkünlüğe soktu. 1969’da Empty Sky albümü çıktı. Ancak müzik dergileri bu şarkıyı da favorilerinin arasına almadılar. Aylar boyunca, stüdyoda "He Ain’t Heavy He’s My Btother" için stüdyoya kapandı. Sınırlı bir bütçe ile çalıştı. Ve en sonunda, kabus gibi günler geride kaldı. Gus Dudgeon, "Elton John" adı ile "Border Song" albümünün yapımını gerçekleştirdi. Albümden "Your Song" John’un klasikleri arasındadır. İngiltere listelerinde 2. numaraya yükseldi. LA’s Troubadour Club ile anlaştı ve tanınırlığını sağladı. "Tumbleweed Connection" ile büyük bir atılım yaptı. Devamında gelen ve 17.11.1970 konserinin canlı kayıdı olan "Friends" hayranlarına hayal kırıklığı yaşatsa da bu önemli bir düşüş sayılmazdı...
Çünkü kısa bir süre sonra Elton John artık bir "süper yıldız"dı. ABD’deki konserleri tam bir gösteri havasında geçiyordu. Elton John, kendi kendini lanse eden tek rock starıdır. 1972 ile 1975 yılları arası şarkıları: "Rocket Man", "Daniel", "Saturday Night’s Alright for fighting", "Goodbye Yellow Brick Road", "Candle in the Wind" ve "Someone Saved my Life Tonight" hep dönemlerinde listelerde birinci sırada yer aldı. Elton John, 1975 yılında John Lennon ve Yoko Ono’ya yakınlaştı. Madison Square Garden konseri sonrasında birlikte Thanksgiving’i (Şükran Günü) yarattılar. 1976’da Kiki Dee ile yaptığı düet "Don’t Go Breaking My Heart", "Here and There" ve "Blue Moves" ile zirveyi yine yaşadı. Avrupa’da büyük beğeni kazanan bu şarkılar, 2 milyonun üzerinde satış sağladı.
1977’de artık müzik yapmayacağını açıkladı. Bu açıklamasına rağmen, komünist Blok’ta ve Sovyetler Birliği’nde konser verdi. 1979’da Taupin, Los Angeles’e yerleşti. John & Taupin beraberliği de böylece koptu. Elton şarkı sözlerini piyanist ve Tony Osborn’un oğlu Gary ile yazdı. Bu yeni ortaklık, birkaç başarılı şarkının doğmasını sağladı. Bu döneme ait hatırlanabilecek en önemli şarkı enstrümantal olan "Song for Guy". Başarılı müzik kariyerinin ardından kişisel problemler Elton’un canının sıkıyordu. Saçları dökülüyor, kilo alıyordu... Ayrıca biseksüel olduğu konusunda basında çıkan haberlerden tedirgin ve rahatsız oluyordu. Çünkü homoseksüel olarak tanınması onu o dönemde korkutuyordu. Futbol tutkusuyla da bilinen Elton John, Watford takımına da destek verdi. Klübün %15’lik hissesine sahip oldu. Takımı, 1985 final kupasını kazandı. Pekçok hayranı, John’un biseksüel olmasını kabullenemiyordu. 80’li yıllarda bu yüzden albüm satışları durdu. Bu durumu düzeltmek için Taupin ile tekrar çalışması gerektiğini düşündü. 1983 yapımı "Too Low For Zero", "I’m still standing" ile tekrar doğdu denilebilir.
Yılı çok iyi bir performansla bitirdi. Saint-Valentin günü Renate Blauel ile evlendi. 1985’te Wham’in veda konserinde bulundu. Bir ay sonra, AIDS’le mücadele konulu bir konser düzenledi. Bu yıl "Ice On Fire" müzikseverlerle buluştu. Ocak 1986’da bir açık hava konserinde rahatsızlandı ve hastaneye kaldırıldı. Boğazından ameliyat geçirdi. Bu dönemde Elton John’un gırtlak kanseri olduğu ve evliliğinin hiç iyi gitmediği yolundaki söylentiler ayyuka çıktı. Basın, Renate ve John’un evliliğine son vermişti bile. 1988’de, mükemmel bir şarkı "Reg Strikes Back"ı gerçekleştirdi. Tempolu şarkısı "I Don’t Wanna Go On With You Like That" büyük ilgi gördü. 1988 Aralık ayında, John boşandı ve müziğe iyice konsantre oldu. "Sleeping With the Past" albümü ile geldi. 1991 Nisan’ında, Sunday Times, Büyük Britanya’nın en zengin kişileri arasında Elton John’u da gösterdi. Yılın sonuna doğru tekrar sahnelere döndü. 1992’de formu çok iyi idi ve yeni albümü "The One" da ona tekrar başarı getirmişti. Sunday Mirror gazetesinde, kendisi hakkında çıkarılan bulimi hastalığına yakalandığına dair çıkarılan habere karşı dava açtı ve kazandı.
Aynı yıl AIDS ile mücadele için bir fon oluşturdu. Konser ve albüm gelirlerinin büyük bir bölümünü buraya devretti. 1993’te Bonnie Rait, Paul Young, KD Lang ve George Michael’i davet ettiği albümü "Duets" ile beklediği başarıyı yakaladı. Yine aynı yıl, "The Lion King" filmi için bestelediği 5 yeni şarkı geldi. Albüm ABD’de bir numara oldu. "Can You Feel The Love Tonight" "En İyi Film Müziği" Oskar ödülünü aldı. 1995’te basın onun geçmişi ile ilgili haberleri eşelemeye başladı. Cinsel tercihi, uyuşturucu, aile durumu ve benzeri konuları yazıp çizdi. Tabii çıkan bütün haberleri yalanladı. Bütün bunlara rağmen, kendisine büyük ilgi ve sevgi gösteren, geniş ve özel bir hayran topluluğu oluştu.
Çok iyi bir albüm "Made In England" ile o da hayranlarına teşekkür etti. 1997’de kariyerini zirvede korudu. Çok yakın arkadaşı olan Prenses Diana’nın kayıbının ardından, cenaze töreninde şarkı söylemesi için ısrar edildi. Milyarlarca insanın önünde, böyle bir şeyi üstlenmek onu oldukça heyecanlandırdı. "Candle in the Wind"i Prenses için yeniden düzenledi. Takdir gören bu çalışma herkesi memnun etti. "The Big Picture" albümü büyük istek gördü. Ticari başarısı büyük oldu. Bir yıl sonra, ABD’nin en çok satılan albümü olarak açıklandı. 1999’da Elton John, Amerikalı "country/kasaba" yıldızı LeAnn Rimes ile "Written in the Stars" adlı şarkıda düet yaptı. Bu ortak çalışma İngiltere’de Mart ayında listelerde ilk 10 listesinde yer aldı.
Elton John, müzik yaşamını, daha çok yardım konserleri ve toplumsal fayda için etkin olacak şekilde düzenleyen ünlüler arasına katıldı. Müzik anlayışı sevenleri için çok şey ifade eden John, unutulması zor isimlerden biri...

DiShe_KARTAL 23-10-2006 20:48

aşığı oldum tek kişi:
MUSE - Matthew James
http://www.musetr.com/images/matt.jpg
Adı : Matthew James Bellamy
Lakap : Bells
Doğum : 9 Haziran 1978
Gruptaki Görevi : Gitar, Vokal, Klavye, Söz Yazarlığı , Bestede Yapar

Matthew James Bellamy, 9 Haziran 1978’de İngiltere’nin Cambridge kentinde dünyaya geldi. Babası George Bellamy, 1960’lı yıllarda, Telstar adlı şarkılarıyla Amerika’da liste başı olmuş ilk İngiliz grubu olan The Tornados’ta ritim gitar çalmış bir müzisyendi. Annesi Marilyn ise Belfast doğumluydu ve 1970’lerde İngiltere’ye göç etmişti. Annesi Londra’ya gelirken bindiği vapurdan iner inmez, o sıralar taksi şoförlüğü yapan babası George’la tanıştı. Daha sonra evlenen çift, Matthew’nun ağabeyi Paul’ün de doğum yeri olan Cambridge’e yerleştiler. Matthew 8 yaşındayken Devon’a yerleşmeye karar veren anne ve babası,o 13 yaşındayken boşandılar ve babası evi terk etti. Matthew Bellamy büyüdüğü yer olan Devon için şunları söylemişti:
“Devon bize hiçbir şey vermeyen sıkıcı bir kasabaydı... Orada tamamıyla kapana kısılmış hissederdik kendimizi. Bütün arkadaşlarımız uyuşturucu ve müziğe sarıldılar , biz ikincisine yoğunlaştık ve kendimize, müziği kaçıp kurtulmuş gibi hissedecek biçimde yapmayı öğrettik.”
http://www.musetr.com/phpbb/album_pi...1af237e53490d0

Exeter College’da öğrenim gören ve 10 yaşında piyano çalmaya başlayan Matthew Bellamy’nin müziği dinleyerek kendi başına çıkardığı ilk şarkılar Ray Charles’ındı. Yazdığı şarkılara hakim olan karanlık atmosferin ve şarkılarda bahsi geçen doğaüstü mevzuların çıkış noktası sadece ailesinin boşanması değil, Quija tahtasıyla (ruh çağırmada kullanılan tahta) ruh çağıran ve gerçek bir medyum olan annesinin, henüz küçük yaşta Matthew’yu yanına çağırıp deneyimlerini onunla paylaşmasıydı. Piyanoda Sergei Rachmaninoff ve Tchaikovsky’yi; gitarda Jimi Hendrix ve Rage Against The Machine’den Tom Morello’yu; vokalde ise Freddie Mercury, Tom Yorke ve Jeff Buckley’i andırdığı düşünülen Matthew Bellamy’nin ağzından grup arkadaşlarıyla tanışma öyküsü, onla yapılan bir röportajda şöyle yeraldı:
“12-13 yaşlarındaydık. Ben önce Chris’le tanıştım. Okulda çok sayıda grup vardı... Ben de bu gruplardan birinde piyano çalıyordum, Chris başka bir gruptaydı ama tanışıyorduk. Dominic popüler bir gruptaydı, herkes o grupta olmak isterdi. İşte bu yüzden gitar çalmaya başladım... Daha sonra gruplarına yeni bir gitarist gerektiğinde şansımı denemek istedim ve Dominic’le arkadaşlık kurduk. Sonraki iki yıl bir sürü sorun yaşadık, gruba yeni üyeler geliyor ve kısa süre sonra gidiyorlardı. Sadece Dominic ve ben sabittik... O sıralarda beste yapmaya başladım. Fakat bir basçıya ihtiyacımız vardı. Dediğim gibi Chris’i tanıyordum ama o zamanlar Chris davul çalıyordu. Onun yetenekli ve ciddi bir adam olduğunu düşünüyordum, bu yüzden ona bas çalmasını teklif ettim, o da kabul etti. Hiç şüphesiz biz eğlence olsun diye müzik yapıyorduk. 18-19 yaşlarına geldiğimizde iş ciddileşti. O zaman üniversiteye gidecek miydik gitmeyecek miydik, karar vermek zorundaydık... Biz artık okulla ilgilenmediğimizi anladık; istediğimiz şey gruba devam etmekti; para kazanmak için ufak tefek işlerde çalışmayı göze almıştık. Bu kararı almak çok kolay olmadı ama şimdi düşünüyorum da, her halükarda okuldan zaten nefret ediyordum...”
http://www.musetr.com/phpbb/album_pi...1af237e53490d0
1990’ların başında Gothic Plague adıyla ilk kayıtlarını yapan Matthew Bellamy, Chris Wolstenholme ve Dominic Howard, 90'ların hit şarkılarının kendi soundlarıyla coverlarını yaptılar; ancak bu onlara önemli bir başarı getirmedi. Grubun ismi Gothic Plague’dan sonra Fixed Penalty, ardından Rocket Baby Dolls ve en sonunda Muse oldu. Bu başarısızlıktan yılmadan daha özenli çalışarak kendi şarkı sözlerini yazmaya ve kendi bestelerini yapmaya başlayan Muse üyeleri, britpop (90'ların başından günümüze dek, İngiltere'nin popüler grupları -özellikle alternatif rock grupları- için kullanılan genel bir tanımlama) yapmak istemediler ve en çok zevk aldıkları gruplar olan Nirvana ve Radiohead’in müziğinden ilham alarak canlı performanslara yoğunlaştılar. Çıkardıkları ilk iki single; Muse (1997) ve Muscle Museum (1998) ile önemli bir başarı yakaladıktan sonra New York’taki CMJ festivaline davet edildiler ve Mercury Lounge’daki olağanüstü şovlarının ardından, Amerika’da da ilgi uyandıran bir grup haline geldiler. Bir yıl sonra Maverick Records’la anlaşan Muse, 28 Ekim 1999’da ilk stüdyo albümleri Showbiz’i çıkardı.

2001 yılında Plug in Baby, New Born ve Bliss singlelarının ardından, aynı yılın temmuz ayında Origin of Symmetry adındaki ikinci stüdyo albümünü çıkaran Muse, bu albümle İngiltere listelerinde ilk üçe yükseldi. 29 Ekim 2003’te çıkardığı üçüncü albümü Absolution’la İngiltere’de liste başı olan grup, 2004 yılında Apocalypse ve Butterflies and Hurricanes, 2005’te Hysteria ve Stockholm Syndrome, 2006’da A Crying Shame ve Supermassive Black Hole singlelarıyla müzik kariyerine devam etti. Muse en son 3 Temmuz 2006’da dördüncü stüdyo albümleri olan Black Holes and Revelations’ı yayınladı. Nisan 2005’te Kerrang dergisinin en seksi 50 insan listesinde 28. seçilen Bellamy, Cosmopolitan Dergisi tarafından da 2003 ve 2004 yılının en seksi rockçısı ilan edildi.

NME Dergisi tarafından John Lennon ve Bob Dylan gibi efsane olmuş isimlerin önünde Tüm Zamanların En İyi Rock’n Roll Kahramanı sıralamasında 14. olan Matthew Bellamy, grubu Muse’un “insanın canını acıtan” şarkı sözleri için şu yorumu getiriyor:

“Size tuhaf gelebilir ama bu şarkıların nereden geldiğiyle ilgili olarak hiçbir fikrim yok... Açıkçası bunların içimden, derinlerde bir yerden çıkığını düşünüyorum ama nasıl olduğunu anlamıyorum, dürüst olmak gerekirse anlamak da istemiyorum, bir gün bunun yanıtını bulursam kaybedeceğimden korkuyorum...”
http://www.musetr.com/phpbb/album_pic.php?pic_id=2
Kullandığı Ekipmamlar:

Gitarlar: Chrome Manson, Bomber Manson, Laser Manson, 7-string Manson, Black Manson, Silver Manson, Ibanez Destroyer , Fender Stratocaster Aloha, Gibson Les Paul DC Lite, Parker The Fly , Gibson SG, Gibson SG-X , Peavey EVH Wolfgang , Yamaha Pacifica ,Fender Telecaster , JT-Res , Ibanez ICX120BK 'Iceman'

Efektörler: Zvex Fuzz Factory, MXR Phase 90, Zvex Wah Probe, Line6 Echo Pro, Digitech Whammy WH1-Reissue, Line 6 DL4 Delay Modeler, Roland VG-88, Boss overdrive distorsion, Electro harmonix micro synthesizer, DOD FX40B Equalizer, Boss Digital Delay DD-3, Boss CS-3 Compression Sustainer, Boss SYB3 Bass Synthesizer Compact Bass Effect Pedal, Boss Line selector, Boss Turbo distorsion, Boss Octaver, Lovetone Meatball, Electro Harmonix Big Muff Pi

Amfiler: Diezel VH4 , Marshall JCM 2000 DSL 100 & 4x12 cabs, Fender Hot Rod DeVille 410, Soldano Decatone, Matchless DC-30

Klavyeler: Kawai MP 9500, Korg SG Stage Piano, Yamaha P80
http://www.musetr.com/phpbb/album_pic.php?pic_id=915http://www.musetr.com/phpbb/album_pic.php?pic_id=490

melisss__xx 26-10-2006 15:44

NİRVANA

MTV neslinin çok sevdiği ve bağlandığı Nirvana, 1988 yılında ABD'de kurulduğunda çekirdek kadrosu Kurt Cobain (20 Şubat 1967 - 5 Nisan 1994; gitar, seslendirme), Krist Novoselic (16 Mayıs 1965; bas gitar) ve Dave Grohl'dan (14 Ocak 1969; davul) oluşuyordu. Cobain "Grohl bizim altıncı davulcumuz gibi birşeydi" diye anlatıyordu, doğu yakası topluluğu "Dave Brammage"dan gelmişti, daha önce de "Scream"da çalışmıştı. Onların asıl davulcuları Chad Channing idi, "Dinosaur Jr"ın J. Mascis ve "Mudhoney"den Dan Peters ile sürekli bir ortaklık söz konusuydu aynı zamanda. Seattle şirketi Sub Pop ile anlaşan üçlü ilk olarak 60'ların Danimarkalı topluluğu Shocking Blum tarafından kaydedilmiş "Lome Buza" ve "Biç Cheese"in aralarında bulunduğu ilk 45'liklerini hazırladılar.

İkinci gitarist Japon Everman tümü topu topu 600 dolara mal olan "Bleach"tan hemen önce topluluğa katıldı, kapaktaki fotoğrafa rağmen kayıtlarda hiç rol almadı (Mindfunk, Soundgarden ve Skunk'a doğru ilerleyecekti). Bu çalışma Nirvana'nın ağır ezgilere hoş bir hava katabilme yeteneğini doğruluyordu, kısa zamanda da büyük bir tabu oldu. Ama Channing bir Avrupa turnesi sonrasında gruptan ayrıldı, yerini Dan Peters doldurdu.1990'ın tek ürünü "Sliver"da rol oynadı.

Yeni davulcu Grohl kalıcı olmayı başaracak gibiydi. Topluluğu gezegene tanıtan Nevermind ile kendine gelen Geffen şirketi ile imzalanan ayrıcalıklı anlaşmayla üçlü, bu albümünde yapısal sınırları işleyen parçalarda yörelerine özgü yavaş sözler, coşturan nakarat biçimini ve ilk elden grunge alt kültürünü yüzeye çıkarıp dinleyiciye veriyordu.


1992 başlarında ABD listelerinde en yüksekteydi. Michael Jackson ve Dire Straits ile kapışıyordu, bir çok "yılın albümü" oylamasında da keza. Açılış parçası "Smells Like Teen Spirit" Birleşik Krallık'ta ilk ondaydı, bu parça efsaneleşti, Nirvana'nın artık önemli ve tanınmış olduğunu hatırlatıyordu. Aynı sıralarda Cobain ve "Hole"dan Courtney Love'ın aşkı, evlilikleri, Love'ın Frances Bean isimli bir kız çocuğu doğurması konuşuluyordu. Şimdiden açıktı, ne var ki, Cobain bir neslin sözcüsü, kurtarıcısı rolünü benimseyip benimsememe iç çatışmasını yaşıyordu. Ses getiren ilk öykü Vanily Fayre gazetesindeki bir makaleyle geldi, Lome hamileyken uyuşturucu almıştı, bu da eyalet yönetimini ilk ayında Cobainlerle bebeği yalnız bırakmama kararına götürdü.

Bir sonraki albümün kayıtlarındaki zorlukları konu alan basın açıklamaları, ayrıca Cobain'in de rahatsızlığını dindirmek amacıyla bir dizi ilaç kullandığını ortaya koyar nitelikteydi. Yapımcı Steve Albini ile "In Utero"nun kaydı, sorunsuz olmadı; Albini ve Geffen'in vurdumduymazlığı, kendi istediklerini yapmaya çalıştıkları konuşuluyordu. Sonunda kayıt tamamlandığında, "Nevermind" kadar hızlı bir çıkış yapmadı, Cobain'in söz yazma yeteneği "Penny Royal Tea", "All Apologies" ve tartışmalara yol açan "Rape Me"de kendini gösterse de.

Daha sonraları kolay etkilenen nesil tarafından bir atasözü gibi yaklaşılacak "Kendimden nefret ediyor ve ölmek istiyorum" sözünü söyleyen, kendini yok etme arzusu içindeki Cobain 1994'te doruktaydı. İtalya'da turne esnasında komaya girdiği (ki bunun başarısız bir intihar denemesinin bütün izlerini taşıdığı daha sonradan açıklandı), ve Seattle'a dönmeden önce kendini vurduğu gerçeği Nirvana'nın ancak bir punk topluluğu olduğuna karşı çıkan adam, belki de kendisini saran başarı yüzünden yıkılmıştı.

Ölümünün ardından çok söz söylendi, bir marka oldu. Basın-yayındaki uyanış, toplumdaki etkilenme ve kayıp hareketleriyle eş zamanlı gelişmişti, bir çok tıpkıbasım intiharla birlikte. "MTV Unplugged In New York"ın çıkışı hayranlarına küçük bir rahatlık, avuntu sağladı. 90'ların en dayanıklı görsel ve işitsel gösterilerinden birinde, Nirvana'ya özgü ve kaplama parçalardan bir seçki sunuluyordu. Grohl, eski Germs gitaristi (önceki turne düzenlemelerinde ve "MTV Unplugged" gösterilerinde ikinci gitarı eline alan) Pat Smear ile "Foo Fighters"ı topladı. Onları hiç yalnız bırakmaya basın-yayın dedikoduları ise Grohl'un "Pearl Jam" veya Tom Petty ile birlikte çalışacağı yolundaydı. Novoselic ise 1997 başlarında "Sweet 75"i kurdu.

Müzik tarihine ve hayranlarına birbirinden güzel, etkileyici sayısız eser bırakan Nirvana geldi, geçti. Bir kurtarıcı gibi düştüğü bu yeni neslin dünyasında boğulup giden yetenekli bir müzisyenin ve onun isminin arkasında zor görülen bir topluluğun; acıların, hayallerin, sevincin ve çaresizliğin öyküsü.

NuraN 26-10-2006 18:32

teşkkrler hepinize:)

melisss__xx 27-10-2006 23:04

DREAM THEATER

Grup Elemanları
James LaBrie - vokal,
John Myung - bas gitar,
John Petrucci - gitar,
Mike Portnoy - davul,
Jordan Rudess - klavye

Dream Theater, Amerikalı progressive rock grubu.
Yaklaşık 20 yıldır resmi olarak müzik yapıyorlar.Berklee de okuyan bas gitarist John Myung, gitarist John Petrucci ve davulcu Mike Portnoy tarafından kurulmuştur. Daha sonra Petrucci'nin çocukluk arkadaşı Kevin Mooreun da katılımıyla grup "Majesty" adını aldı. Ama yaptıkları ilk demo albümün başarıya ulaşması sonucu "Majesty" isminin başka bir grup tarafından kullanıldığını öğrenip, Mike Portnoy'un babasının tavsiyesiyle grubun adı eski bir sinemadan esinlenerek "Dream Theater" olarak ilk ve son kez değiştirmişlerdir. Grubun ilk albümü (When Dream and Day Unite) 1989 yılında piyasaya sürüldü. Bu albümden sonra müzikal farklılıklar yüzünden vokalist Charlie Dominici gruptan ayıldı ve onun yerine Kanadalı James LaBrie gruba katıldı. En büyük çıkışı 1992'de ikinci albümleri "Images and Words" albümüyle gerçekleştirdiler. İlk konserlerini Iron Maiden'ın katkısıyla gerçekleştirdiler. 1994'te Awake albümünü çıkaran gruptan Kevin Moore ayrıldı ve yerine Derek Sherinian geldi. 1995'te A Change Of Seasons ve 1997'deki Falling From Infinity albümleri çıktı. Daha sonra gruba Jordan Rudess girdi ve 1999'da Metropolis Part 2 yan başlıklı Scenes From A Memory adlı konsept albüm çıktı. Bu albümde Nicholas diye biri hipnoz ile geçmiş yaşantısına döndürülür ve geçmiş hayatında Victoria adlı bir kadın olduğunu ve iki erkek kardeşin ona aşık olması sonucu yaşanan sorunları görür. (Bu hikayenin başı da Images and Words albümünde Metropolis Part 1 olarak anlatılmıştı.) Daha sonra deneysel albümler yapan grup 2002'deki 6 Degrees Of Inner Turbulence adlı 2 CDlik bir albüm yaptılar. 2003'te ise kariyerlerinin en sert albümü olan Train Of Thought piyasaya sürüldü. Grup iki kere Türkiye'ye geldi. Biri 6 Degrees turnesinde, biri ise Octavarium turnesinde. (Train Of Thought turnesinde de gelmek istememlerine rağmen daha sonra iptal edildi.) Dünyanın en büyük progressive gruplarından biri olan Dream Theater son albümünü (Octavarium) 2005 yılında piyasaya sürdü. Özellikle aksak ritimlere ağırlık vermeleri,armoniyi "progressive" tutarak müziği farklı bir noktaya taşımaları bakımından müziğe katkıları olmuştur. Grup üyelerinin hepsi bir çok albümde değişik müzisyenlerle çalışmış,değişik projeler dahil olmuştur. Gitarist John Petrucci 2005 yılında Steve Vai ve Joe Satriani ile beraber G3'te çalmış ve G3 Live in Tokyo isimli albümde yer almıştır. Ayrıca Suspended Animation adında bir solo albümü de vardır. Mike Portnoy da defalarca Dünyanın en ünlü davul dergilerine kapak konusu olmuş , dünyanın en iyi bateristlerinden biridir. Rudees gruba katılmadan önce ünlü basçı Tony Levin, Petrucci, Rudess ve Portnoy Liquid Tension Experiment adı altında iki albüm çıkarmıştır. John Petrucci nin "Rock disipline" Mike portnoy'un "progressive drum concepts" John Myung'un "progressive bass concepts" isimli eğitim videoları vardır.


http://tr.wikipedia.org/wiki/Dream_Theater adresinden alıntıdır.


Live At Budokan Dvd'sini izlerken John Petrucci'nin hollow years'a attığı o duygu yüklü soloyu izlemeyen varsa şiddetle tavsiye edilir bu konser.



Türkiye`de Saat: 15:38 .

Powered by: vBulletin Version 3.8.1
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
SEO by vBSEO 3.3.2


1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41 42 43 44 45 46 47 48 49 50 51 52 53 54 55 56 57 58 59 60 61 62 63 64 65 66 67 68 69 70 71 72 73 74 75 76 77 78 79 80 81 82 83 84 85 86 87 88 89 90 91 92 93 94 95 96 97 98 99 100 101 102 103 104 105 106 107 108 109 110 111 112 113 114 115 116 117 118 119 120 121 122 123 124 125 126 127 128 129 130 131 132 133 134 135 136 137 138 139 140 141 142 143 144 145 146 147 148 149 150 151 152 153 154 155 156 157 158 159 160 161 162 163 164 165 166 167 168 169 170 171 172 173 174 175 176 177 178 179 180 181 182 183 184 185 186 187 188 189 190 191 192 193 194 195 196 197 198 199 200 201 202 203 204 205 206 207 208 209 210 211 212 213 214 215 216 217 218 219 220 221 222 223 224 225 226 227 228 229 230 231 232 233 234 235 236 237 238 239 240 241 242 243 244 245 246 247 248 249 250 251 252 253 254 255 256 257 258 259 260 261 262 263 264 265 266 267 268 269 270 271 272 273 274 275 276 277 278 279 280 281 282 283 284 285 286 287 288 289 290 291 292 293 294 295 296 297 298 299 300 301 302 303 304 305 306 307 308 309 310 311 312 313 314 315 316 317 318 319 320 321 322 323 324 325 326 327 328 329 330 331 332 333 334 335 336 337 338 339 340 341 342 343 344 345 346 347 348 349 350 351 352 353 354 355 356 357 358 359 360 361 362 363 364 365 366 367 368 369 370 371 372 373 374 375 376 377 378 379 380 381 382 383 384 385 386 387 388 389 390 391 392 393 394 395 396 397 398 399 400 401 402 403 404 405 406 407 408 409 410 411 412 413 414 415 416 417 418 419 420 421 422 423 424 425 426 427 428 429 430 431 432 433 434 435 436 437 438 439 440 441 442 443 444 445 446 447 448 449 450 451 452 453 454 455 456 457 458 459 460 461 462 463 464 465 466 467 468 469 470 471 472 473 474 475 476 477 478 479 480 481 482 483 484 485 486 487 488 489 490 491 492 493 494 495 496 497 498 499 500 501 502 503 504 505 506 507 508 509 510 511 512 513 514 515 516 517 518 519 520 521 522 523 524 525 526 527 528 529 530 531 532 533 534 535 536 537 538 539 540 541 542 543 544 545 546 547 548 549 550 551 552 553 554 555 556 557 558 559 560 561 562 563 564 565 566 567 568 569 570 571 572 573 574 575 576 577 578 579 580