![]() |
istediginiz ödevlerı buraya yazabılırsınız istedıgınız odevlerı buraya yazabilirsiniz |
ilk ödev benden olsun o zman:)bi türlü bulamıyorum bana yardım ederseniz çok sevinirim.. ödevimin konusu: Günlük hayatta kullandığımız kanser yapıcı organik bileşiklerin araştırılması.. |
Benİmde Bİr Sorunum Var Tasarim Konusunda Kİtap Ve Dergİ KapaĞi Tasarimi Yardim Edersenİz Çok Sevİnİrİm |
benim ödevimde dede korkut hikayelerinin özetleri 12 tane varmış ikinciside:dede korkut hikayelerinde türk kültürüne ait ögeler............yardım edersenizzz çooook sevinirim.....şimdiden teşekkürler |
kim bulacak bu ödevlerin cevaplarını onu merak ettim |
bizde ben aradım bulamadım seninkini cem?_?? |
1-)Atatürk'ün askerliği ile ilgili anılar 2-)Atatürk'ün kişisel özellikleri ile ilgilli anılar ben nette baktım ancak uzun güzel anlatılmış kaynağı belli olan bişey bulamadım ödül abi bi zahmet bide sen bak :) |
fosil ve fosilleşme kardeşimin ödevi lütfen mail atın şu adrese zibidikartal@hotmail.it |
FOSİL NEDİR? http://www.mta.gov.tr/muze/paleo/paleo_resim/fosil.jpgJeolojik zamanlarda yaşamış olan canlıların tortul kayaçlar içinde taşlaşmış olarak bulunan her çeşit kalıntı ve izine FOSİL adı verilir. Fosiller, bugün yaşayan bir çok grubu temsil ettikleri gibi, soyları tümüyle ortadan kalkmış grupları da tanımamıza yardımcı olurlar. Bilinen en eski fosiller günümüzden 3.6 milyar yıl önce yaşamış olan fotosentetik siyanobakterilerdir (mavi-yeşil algler).Fosiller Nerelerde Bulunur? Fosiller karasal ve denizel ortamlarda yaşamış hayvan ve bitkiler ile onların izlerine aittir. Daha çok kumtaşı, kireçtaşı, çamurtaşı ve şeyl gibi tortul kayaçlarda bulunurlar. Grönland'dan Antartika' ya, okyanus tabanlarından dağların en yüksek zirvelerine kadar dünyanın her tarafında dağılım gösterirler. Fosillerin dünya coğrafyası üzerindeki geniş dağılımı, yerküre yüzeyinin jeolojik zamanlar boyunca sürekli değiştiğini kanıtlar. Fosiller Nasıl Oluşur? Canlılar öldükten sonra organik-yumuşak kısımları diğer hayvanlar tarafından tüketilir veya bakteriler tarafından tahrip edilir. Eğer ortam bakterilerin yaşamasına uygun oksijene sahip değilse ve ortam fosilleşmeye uygun taşlaşma süreci koşulları taşıyorsa, canlıdan arta kalan kemik, kabuk ve diş gibi sert ve dayanıklı kısımlar fosilleşerek günümüze ulaşabilir. Ayrıca hayvanların; kusmuk pelletleri, dışkı pelletleri (koprolit), yumurtaları ve izleri de fosil olarak korunabilir. 1. Karbonlaşma: Bitki fosilleri deniz, göl ya da bataklık gibi ortamlarda gömülerek fosilleşebilir. "Kömürleşme" denen karbonlaşma olayıyla bitkiler kısmen veya tamamen değişerek kömür haline gelebilirler. 2. Petrifikasyon: Organizma kalıntılarının kristalizasyonla mineralojik bileşimlerinin değişmesidir. En iyi bilinen petrifikasyon tipi silisçe zengin suların bitki hücreleri içine girerek kalıntıları silisleştirmesidir. Buna silisleşmiş ağaçlar örnek olarak verilebilir. Ayrıca hayvan kabukları veya kemikleri, içlerindeki boşluk veya gözeneklerin kalsit, silis ve demirce zengin sularla dolarak kristalleşmesiyle demirleşmiş, piritleşmiş, silisleşmiş veya kalsitleşmiş hale dönüşebilirler. 3. Yer Değiştirme: Yer değiştirme çamur içinde gömülü olan organizma kalıntılarının sülfid (pirit) veya fosfat (apatit) mineralleriyle yer değiştirmesi sonucu oluşur. Bu süreçte mineraller, organizmanın anatomisinin detaylarını gösteren yumuşak dokularla yer değiştirebilir. Örneğin Almanya'da bazı şeyller içinde Devoniyen'de yaşamış bir trilobitin antenleri ve sefalopodların tentakülleri, piritleşmiş fosiller olarak bulunmuştur. 4. Yeniden Kristalleşme: Yeniden kristalleşme olayı hayvanın kabuğunun mikroskobik ölçüde detaylarını bozar. Buna karşılık kabuğun dış şeklinde bir değişiklik olmaz. Hayvan kabuklarının bir çoğu kalsiyum karbonat bileşimli aragonit mineralinden yapılmıştır. Milyonlarca yıl boyunca fosilleşme sırasında kalsiyum karbonat yeniden kristalleşerek daha duraylı bir mineral olan kalsit haline dönüşür. 5. Yumuşak Dokuların Korunması Yoluyla Fosilleşme: Bazen olağanüstü koşullar altında, organizmaya ait deri, tüy, doku gibi bazı parçalar bozulmadan fosilleşebilir. Örneğin Sibirya'da buz kütlelerin içinde binlerce yıl boyunca bozulmadan kalmış bütün mamut fosilleri bulunmuştur. Hatta bu mamutların midelerindeki yiyecekler bile olduğu gibi korunmuştur. Olağanüstü koşullar sıcak ve kurak iklimlerde de oluşabilir. Mumyalaşma adı verilen bu süreçte yumuşak dokular, bakterilerce çürütülmeye fırsat kalmadan kısa sürede kurur. Paleontologlar Çin'de bu şekilde derileri ve tüyleriyle korunmuş dinozor fosilleri bulmuşlardır. |
6. Organik Kapanlar: Bir organizmanın amber, doğal asfalt veya çürümüş organik madde içinde hapsolarak korunması sonucu oluşan fosilleşme şeklidir. Bunlardan amber, ağaç reçineleridir. Ağaçtan akan reçine bu sırada böcek, örümcek veya küçük kertenkeleleri yakalayabilir. Hemen katılaşarak sertleşen bu madde içindeki hayvan hiç bozulmadan ve tüm detayıyla milyonlarca yıl boyunca kalabilir. Doğal asfalt, petrol kalıntısıdır. Asfalt suyla örtüldüğü zaman, susamış hayvanlar sudan içmek için geldiklerinde içine düşebilirler. Böylece yapışkan zeminden kurtulamayan hayvan yine hiç bozulmadan korunur. Bu tip ortamda fosilleşmiş hayvanlara Amerika'da Kaliforniya'da rastlanmıştır. Bir başka ortam bataklıklardır. Her ne kadar asidik ortam organik malzemeyi bozsa da, daha sağlam olan kemikler bozulmadan kalabilir.Danimarka'da 2000 yıl öncesinden kalma bataklıklarda insan kalıntıları bulunmuştur. 7. Boşluk ve Kalıplar: Asidik koşullar kayaç içinde korunmuş fosil hayvan kalıntılarını bulundukları yerde yavaşça eritir. Bu etki kaya içinde bir kalıp bırakır. Bu süreç genellikle kolay çözülen kalsitik kabuklarda daha fazla görülür. Kabuğun dış kısmının etkilenmesiyle dış kalıp oluşur. Bazen kabuk çözülmeden önce içi çökelle dolarak iç kalıplar meydana gelir. 8. İzler (Omurgalı ve Omurgasız Hayvanlar): Hayvanlar çamur gibi yumuşak bir zeminde yürüdükleri zaman bıraktıkları çeşitli ayak, kuyruk veya gövde vb. izleri sertleşerek korunabilir. Bu izlere ait boşluklar farklı bir çökelle dolduğu zaman kalıp haline gelir. Buna dinozorların ve insanların ayak izleri örnek olarak gösterilebilir. Paleontologlar, dinozorların ayak izlerini yorumlayarak onların yürüme ve hareket etme özelliklerini ortaya koyabilirler. 9. Fosil Benzeri Yapılar: Bazen mineraller, kayaçlar içinde büyüyerek fosil benzeri şekiller oluşturabilirler. Bunlara yalancı fosiller denilir. Örneğin dendrit kristalleri sıklıkla fosil sanılmaktadır. Bunun dışında, bazen mumyalaşmış veya travertenle kaplanmış güncel hayvan veya bitkilere de rastlanabilir. Bu kalıntılar da gerçek fosil değildir. Zaman içinde fosilleşmeye aday örneklerdir. Karasal Fosilleşmeye Bir Örnek a) Omurgalı hayvanlar nehir, çay, dere ve göl gibi tatlı su kaynaklarının kenarında yaşamlarını sürdürüyorlar. b) Ölen hayvanların kemikleri çeşitli su taşkınlarının getirdikleri kırıntılı malzemeler altında kalarak örtülüyor. c) Su taşkınlarının getirileriyle oluşan çökeller kemiklerin üzerindeki kırıntılı kayaçları gittikçe kalınlaştırıyor. d) Akarsu taşkınlarının getirdiği tortullar istifi zaman içinde daha da kalınlaştırıyor. e) Çökel miktarının zamanla artması hayvan kemiklerinin daha da derinlerde kalmasına ve taşlaşarak fosilleşmesine neden oluyor. f) Göl ya da çökelme havzası çökellerle dolarak ortadan kalkıyor. Daha sonra tektonik bir yükselmeyle akarsular yeniden canlanıyor. Kalın bir istif oluşturan bu alan zamanla aşındırılarak yarılmaya başlıyor ve gömülü kalmış olan fosilli tabakalar açığa çıkıyor. Fosil bilimciler (paleontologlar) sanki bir avcı gibi bu fosil yatakları araştırıp bularak ve bilimsel kazılar yaparak bu fosilleri gün ışığına çıkarıp, bilim dünyasına sunuyorlar. |
Alıntı:
kardeşim ödevin hazırdır allah zihin açıklığı versin |
dik üçgen 150 çözümlü soru bulabılır mısınız |
benim de bitirme projesi zamanı geliyo:D |
Alıntı:
Hikayelerde dersler verilmiş, halk bilgilendirilmek istenmiştir. Destanlaşmış tarih olayları anlatılmıştır. Oğuzların dini inançları belirtilmiştir, örneğin Alpler kafirlerle savaşa gitmeden evvel arı sudan abdest alıp, iki rekat namaz kıldıkları belirtilmiştir. Halkın iktisadi durumu da anlatılmıştır. Oğuzların daha çok hayvancılıkla geçindiği neredeyse her hikayede görülmektedir. Yalnız, Oğuzlar’da üstünlük zenginlikle, mal mülkle olmaz. Oğuzlar’da üstülük yiğitlikle olur. Erkek gençlerin isim alabilmesi için bir yiğitlik göstermesi gerekir. Yiğitlik gösteren delikanlıya Dede Korkut isim verir. Verdiği isimler genellikle delikanlının gösterdiği yiğitlikle alakalıdır. Mesala Boğaç Han’a ‘Boğaç’ ismi boğayı boğduğu için verilmiştir. Oğuzlar işlerini kendileri yapamazsa küçük düşerler. Üstünlüklerini kaybetmemek için yardım kabul etmezler. Kazan Han’ın hikayesinde de böyle olmuş, Kazan Han çobanı, yardımını engellemek için, ağaca bağlamıştır. Hikayelerde kadın da söz sahibidir. Kadın da hanlık edebilir. Kadın evlenirken güçlü, yiğit birini arar. Gerektiğinde kadın da savaşır fakat kadının savaşması erkeği küçük düşürür. Destanlarda yoğunlukla ideal Oğuz Alp'inin nasıl olması gerektiği anlatılıyorsa da Alplerin başına gelen olaylardan herkese pay düşüyor. Büyüklüğün ve güçlülüğün erdem ve hünere bağlı olduğu her fırsatta belirtilmiş. Düşmana karşı savaşmak da yiğitliğin, büyüklüğün göstergesidir. Verilen dersler bu kadarla da kalmıyor. Bunların bir kısmı doğrudan devlete ve yöneticilere bir kısmı da millete verilmek istenen derslerdir 1- Devlete Verilen Öğütler; Destanlarda genel bir ilke şeklinde Oğuz birliğini devam ettirme fikri işlenmiştir. Bu birliği devam ettirebilmek için devlete ve devlet adamlarına; Ekonomik güce sahip olma, Hüner ve erdem sahibi olma, Buyruk olmanın gereği anlatılmıştır. Destanlarda vurgulanan bu unsurlar sanırız dünya döndüğü sürece devam edecektir. Ayrıca Alplere de şöyle öğütler veriliyor; Ok atmada ve yay çekmede hünerli olmak Düşman ile savaşta üstün gelmek Ülkesine sahip çıkmak Zengin ve eli açık olmak ( ‘Aç doyurmak, yoksul donatmak‘ şeklinde geçen halka karşı merhametli ve cömert olmak ) Soylu olmak ve soyunu küçük düşürmemek. 2- Halka Verilen Öğütler; Destanlarda halka Alpler kadar yer verilmese de. hem çoban gibi kahramanlarla hem de örnek Alplerle halka da bir takım dersler verilmiş; Devlete sadık olmak , Misafirperver olmak , Dedikodu yapmamak , Dürüst olmak , Korkak olmamak , Çocuğunu iyi yetiştirmek , Üstüne düşen görevi yerine getirmek , Eşine sadık olmak , Ana babaya hürmet etmek ... Bunlar benim çıkarabildiklerim. Daha doğrusu sadece aklımda kalanlar. Sanırım bir tek hikayeyi enine boyuna incelesek bunlar gibi onlarca öğüt ve ders çıkar. (Bu gibi bir incelemeyi yakında yapmayı düşünüyorum , yardımlarınıza talibim!...) Bazı öğütler de var ki, pek çoğu atasözleri gibi kalıplaşmıştır; Ecel vakti ermeyince can çıkmaz. Çıkan can geri gelmez. Yığılı malın mülkün olsa da nasibinden fazlasını yiyemezsin. Kara eşek başına gem vursan katır olmaz, hizmetçiye elbise giydirsen hanım olmaz. Ve bunlar gibi pek çoğu doğrudan olarak mukaddimede verilmiş. Bir o kadar da hikayelerin mânzum ve secîli kısımlarında mevcuttur. umarım budur |
Sınıf: İlköğretim 4 Konu: Yaşadığımız yerin iklimi ve bunun yaşamımıza etkisi. Yaşadığım Yer Hatay!! |
Sınıf: İlköğretim 4 Konu: Yaşadığımız yerin iklimi ve bunun yaşamımıza etkisi. Yaşadığım Yer Hatay!! |
banada arkadaşlar dna ve dna belirteç markör teknikleri hakkında bilgi lazım.kaynaklarıda belirtirseniz sevinirim |
selamlar herkeze ya benim konum:Temel baskı tekniklerinin ( Ofset, Tipo , Seriğrafi, Flekso, Tiftruk ve Diğital baskı teknilerinin) tarihi Gelişimi. Geniş açıklamalı anlatım gerekiyo tez ödevim bu konu kısa sürede yardımcı olursanız çok sevinirim şimdiden teşekkürler |
arkadaşlar benim bi proje ödewim war we bunun için bana türkiyenin ab yolundaki sosyal ve ekonomik durumu hakkında bilgi lazım.bide bu konu hakkında kimle röportaj yapabilirim bi fikir verebilcek olan var mı??? |
nişastayı oluşturan glikoz molekülleri arasında kovalent bağ bulunur.bu kimyasal bağ iyonik bay olsaydı ne olurdu? BENİMDE ÖDEVİMİN CEVABINI BULURMUSUNUZ?RİCA ETSEM:d |
Alıntı:
umarım isine yarar Nişasta Nişasta, Farin veya Amidon suda çözünmeyen bir kompleks karbonhidrattır. Bitkiler tarafından fazla glikozu depolamak için kullanılır. Endüstride tutkal, kağıt ve tekstil yapımında kullanılır. Gıda sanayisinde kıvamlandırıcı, yemek yapımında sıvıları koyulaştırmakta kullanılır. Tatsız ve kokusuz beyaz bir tozdur. Biyokimyasal (CAS kayıt numarası: 9005-25-8) olarak nişasta, amiloz ve amilopektin isimli iki polimerik karbonhidratın (polisakkaritin) birleşimidir. Amiloz, glikoz monomer birimlerinin alfa-1,4 bağlantılılarla uçuca eklenmesinden oluşur. Amilozdan farklı olarak amilopektinde dallanma vardır, ana her 24-30 glikoz monomerinden birinde alfa-1,6 bağlantısı ile bir yan zincir başlar. Amiloz lineer bir moleküldür, ancak birbirini izleyen glikoz birimlerinin açili olma eğiliminden dolayı bir sarmal oluşturur. İki amiloz molekülü birbirine sarılarak bir çifte sarmal da oluşturabilirler. Bu sarmalın iç yüzeyi hidrofobik olduğu için içinde yer alan su molekülleri kolaylıkla daha hıdrofobik moleküllerle yer değiştirebilir. Nişasta testinde kullanılan iyot molekülleri amiloz sarmallarının içine dizilince mavi bir renk oluşur. Amiloz sarmalları arasında oluşan hidrojen bağları yüzünden içinde çok az su barındıran yoğun bir yapı oluşur. Amilopektinde dallanma noktalarından sonra birbirine paralel iki zincir birbirlerine sarılarak bir çifte sarmal oluştururlar. Amilopektin, bir çalı gibi, bir merkezden dallandıkça genişleyen bir şekle sahiptir. Dallanmakta noktalarında molekül düzensizdir, iki dallanma noktası arasında ise çifte sarmallar düzgün bir şekilde istiflenerek kristal bir yapı oluştururlar; bu yüzden mikroskopta nişasta taneciklerinde bu düzenli ve düzensiz bölgeler büyüme halkaları gibi görünür. Bu moleküler yapısından dolayı amilopektin, nişasta taneleri olarak depolanmasını sağlayan sarmal şekilli olur. Hem amilopektin hem de amiloz glikozun polimerleridir, ve tipik bir amiloz polimeri 500-20.000 glikoz molekülünden, bir amilopektin molekülü ise yaklaşık bir milyon glikozda oluşur. Yapısal olarak nişasta, birbirine bağlı, lineer polimer sütunlardan oluşur. Amilopektinde alfa-1,4 bağlantılı zincirler, düzenli aralıklarla alfa-1,6 bağlantılarıyla dallanır. Farklı bitki türlerinde, hatta aynı türün farklı anaçlarında (cultivar) amilozun amilopektine oranı değişir. Örneğin yüksek amilozlu mısır nişastasında % 85 oranında amiloz bulunurken, mumlu mısır türünde amilopektin orani %99'dır. Amilopektin sarmalları çoğu tahıl nişastasında sıkı bir sekilde istiflenmişken (A-tipi nişasta), patates ve muz gibi bazı bitkilerde daha aralıklı istiflenirler (B-tipi nişasta). Bazı amilopektinlerde glikozların üzerinde bulunan fosfat grupları nişastanın suyu daha kolay emmesini sağlar. Bitkilerde nişasta çok az su içeren tanecikler halinde depolanır, bu taneciklerin boyutları bitkiden bitkiye değişir. Bitkilerde nişastanın başlıca işlevi enerji depolamaktır. Bitki hücrelerinde nişastanın oluşumu amiloplast denen organellerde gerçekleşir. Nişasta suda çözünmez. Sindirilmesi hidroliz yoluyla olur, bu reaksiyonu katalizleyen amilaz enzimleri glikozlar arasındaki bağları keserler. Hayvan ve insanlar amilaz enzimlerine sahip olduklarından nişastayı sindirebilirler. Farklı tip amilazlar nişastayı farklı biçimlerde parçalarlar. Nişasta parçalandıkça dekstrin, maltoz ve nihayet glikoza dönüşür. Maltoz ayrıca maltaz enzimi tarafından da sindirilebilir. İçerdiği glikoz monomerleri sebebi ile nişastanın kan şekerine doğrudan etkisi bulunmaktadır. Jelleşme [değiştir] Farklı zincir yapılarına sahip olan nişasta türleri su absorbsiyon kapasitesinde ve pişirme sıcaklığında da farklılıklar gösterir. Jelleşme sıcaklık aralığı 50- 85°C'dir. Örneğin patatesten elde edilen nişastalar 60-65 C°'lerde jelleşme gösteririken, tahıl nişastaları 80-85 C°'lerde jelleşmektedir. Ayrıca patates nişastasının önceliği viskozitesinin yüksekliği ve jelleşme ısısının düşük olmasının yanısıra jel çözeltisinin son ürüne renk ve parlaklık açısından etkilemeyecek oranda yarı saydam olmasıdır. Oda sıcaklığında nişasta polimer zincirlerinin birbirine sıkıca kenetlendiği granüllerden oluşur. Suyun normalde içine giremediği granüllerdeki zincirler, yüksek sıcaklıkta birbirlerinden uzaklaşır ve suyla etkileşebilir hale gelirler. Su ve sıcaklığın etkisiyle, nişastadaki polimerler birbirleriyle hidrojen bağları kurmak yerine suya bağlanırlar. Su, nişastanın içine nüfuz ettikçe genel polimer yapısının düzeni bozulmaya başlar, granüllü bölgeler küçülür ve amorflaşır. Suyla etkileşen amiloz, nişasta tanesinden dışarı sızar. Böylece su emip şişen nişastaya jelleşmiş denir. Jelleşmiş ve ardından kurutulmuş nişastaya prejelatinize edilmiş nişasta denir. Jelleşmiş nişasta doğrudan kurutulabileceği gibi, aşağıda ayrıntılanan şekillerde modifiye edildikten sonra da kurutulabilir. Sıcaklık azalınca jelleşmiş nişastadaki polimer zincirleri tekrar birbirleriyle etkileşmeye başlarlar ve bağlandıkları su moleküllerini salarlar. Bu arzu edilmeyen bir süreçtir çünkü salınan su, bu nişastayı bulunduran gıda ürünlerinde mikrop üremesine ortam sağlar. Buna engel olmak için nişastanın modifikasyonuna gidilir. Nişasta modıfikasyonu [değiştir] Nişastanın suyunu salmamasını sağlamak için kullanılan yöntemlerden biri kimyasal olarak çapraz bağlar kurmaktır. Ancak bu işlemden geçen nişastalar dondurulma halinde bozulduklarından bir diğer modifikasyon daha uygulanır, şekerlerin hidroksil gruplarının belli bir oranına şekerlerin birbiriyle etkileşmesine engel olmak için asetil veya hidroproksil grupları eklenir. Bir başka modifikasyon türü ise jelatinasyon sırasında asit kullanarak polimerlerin az miktarda parçalanarak boylarının kısalmasıdır. Bunun avantajı hidroliz edilmiş nişastanın ısınmayla daha az genişleyip daha az su emmesi, dolayısyla soğuduğunda da fazla su salmamasıdır. Polimerlerin boyunu kısaltmanın bir diğer yöntemi de oksidasyondur. Nişastaya sodium hipoklorit katılınca hem şekerler arasındaki bağlar kopar, hem şeker halkalarının bazılarının parçalanması sonucuda karboksil ve karbonil grupları oluşur. Zincirlerin kısalması nişastanın su emme kapasitesini azaltır, karbonil ve karboksil grupları ise bu nişastayı asit hidrozli nişastadan daha dayanıklı kılar. Oksitlenmiş nişasta ayrıca daha yapışkandır. Bu modifikasyonların her biri nişastaya farklı özellikler verir ve farklı uygulamalarda kullanılmasını sağlar. Bu modifikasyonlar, endüstriyel ürünlerde kullanımı esnasında pH, sıcaklık, basınç ve diğer faktörlere karşı direnç sağlar. Modifiye nişastalar Çerez, Ketçap, toz içecek ve çorba, et sanayi, unlu mamüller gibi gıda ürünlerinin yanında tekstil, kağıt ve tutkal sanayinde de geniş bir kullanım alanı sunar. Fiziksel modifikasyonlarda ürünlerde E numarası bulunmaz. Ancak kimyasal ve enzimatik modifikasyonların hemen hemen tamamında ürüne E numarası eklenir. Gıda [değiştir] Nişasta, bitkilerde meyve, tohum, kök gövdesi (rizom) ve yumru köklerde bulunur. Türkiye'de nişastanın başlıca kaynakları buğday, pirinç, patates ve mısırdır. Ekmek önemli bir nişasta kaynağı olup buğdaydan hazırlanır. Fasulyeler da (bakla, mercimek, bezelye) nişasta bakımından zengindir. Dünyada yaygınca kullanılan nişasta kaynakları arasında arrakaça, karabuğday, muz, arpa, manyok, konjak, kudzu, oka, sago, süpürgedarısı (sorghum), taro, Hint yeralması ve tatlı patates sayılabilir. Nişasta işlenmiş gıdalara sıkça kullanılan bir katkı maddesidir. Nişasta önceden pişirilip pudding tipi gıdalara koyulaştırıcı olarak katılır (agar, pektin, jelatin ve carrageenan da aynı amaçla kullanılır). Diğer kullanımları [değiştir] Çamaşır kolası [değiştir] Kola nişasta ile suyun karıştırılarak (eskiden önceden kaynatılması gerekirdi) hazırlanan bir sıvıdır. © Avrupa.Net Internet Bulundurma & Alanadı - Hosting & Domain...(Tel: +90 212 327 4696)'da 16. ve 17. zenginlerin kullanığı geniş yakaları sertleştirmek için kullanılırdı. 19. yy ve 20. yy ilk yarısında erkek gömlek yakalarını ve kız eteklerinin fırfırlarını sertleştirmek için onları ütülürken kola kullanılırdı. Keskin kat yerleri oluşturmanın yanı sıra kolalamanın bir diğer avantajı daha vardı. Gömleği giyen kişinin boyun ve bileklerindeki kir ve ter, kumaşın ipliklerine yapışmak yerine nişastaya yapışır ve yıkanmayla kolayca çıkardı. Her yıkamadan sonra nişasta yeniden uygulanırdı. İyot testi [değiştir] Gıda ürünlerinde nişastanın tetkiki iyot testi ile gerçekleştirilmektedir. Ürünün iyot testinde koyu kahve veya mor renge dönüşmesi nişasta içeriğini işaret etmektedir. Bunun mekanizması tam olarak bilinmemekle beraber iyodun I3- and I5- iyonlarının) amiloz sarmalları arasına girdiği ve oluşan amiloz-iyot kompleksindeki enerji düzeyleri arasındaki farklar ışığın görünür kısmında absorpsiyon spektrumuna karşılık gelmektedir. İyot amilopektinle mavi renk oluşturmaz. Bu ayıraçı hazırlamak için 4 g suda çözünür nişasta sıcak suya katılır, kullanmadan evvel soğutulur. Nişasta-iyot kompleksi yükseltgenme-indirgenme reaksiyonlarını titre etmek için kullanılır: yükseltgen bir bileşik olduğunda çözelti mavidir, indirgen varsa mavi renk gider çünkü I5- iyonları iyot ve iyodüre dönüşür. Nişasta türevleri [değiştir] Nişasta asit, enzimler veya bunların bir birleşimi ile hidroliz edilip parçalanabilir. Bu dönüşümün derecesi nişastadaki glikozid bağların kopma yüzdesi olan dekstroz eşdeğeri (DE) ile nicelenir. Bu şekide üretilen gıda ürünleri arasında aşağıdakiler sayılabilir:
|
tşkler.ya bu site çok süper.iyki böle bir site açmışsınız.emeklerinize sağlık |
ya çok oldum ama birşey daha sorabilirmiyim acaba?benim münazara konum var ilk insanlar günümüzdeki insalardan daha mutludur diye bu konu da da yardımcı olursanız sevinirim.şimdiden tşkler |
benefits of tourism.. ingilizce olarak lazım ama :( kafadan yazdım bişeyler de,madde adde ve açıklamalı olarak istenio :( |
bana da fizksel aktivite ile ilgili bilgi lazım bu perşembe akşamına kadar bana lütfen yardımcı olurmusunuz tez konum |
Bana matematik DİZİler varildi şimdiden teşekkürler cevap bekliyorum... |
bu ne hep ödev sıkıldım artık ödev hazılamaktan ömrüm bitti ya konu araştırmaktan |
biraz acele zemin sıkıştırma makineleri... ve fotografları... bulan olursa cok sevınırım ben gunlerdır arıyorum tam ayrıntılı bısı cıkmadı sımdıden kolay gelsın arkadaslara |
Alıntı:
Çogumuz çesitli nedenlerden dolayi günlük yasantimizda hareketsiz bir yasam biçimini seçer ve böyle bir yasam biçimi için gerekçeler öne süreriz. Siklikla da is sartlarinin yogunlugu, maddi sorunlar, yetersiz zaman, uygun ortam bulamama, istenmeyen hava sartlari gibi bahaneler ile bu durumu açiklamaya çalisiriz. Böylece suçluluk duygusunu da belli bir oranda hafifletiriz. Insanoglu hepimizin çok iyi bildigi gibi dogar, büyür, gelisir ve güçlenir. 20’li yaslarda kapasitesinin en üst düzeyine ulasan insanoglu bu yaslardan itibaren zihinsel ve fonksiyonel olarak kapasitesinde yavas seyirli bir azalmayla karsi karsiya kalir. 70’li yillarla birlikte yasam sürdükçe bu zayiflamanin hizi artarak devam eder. Bu dogal bir yaslanmadir ve insan için beklenen bir sonuçtur. Fiziksel kapasitede 20’li yaslardan itibaren baslayan azalma yavas seyirli de olsa düzenli fiziksel aktiviteye katilanlarda bu çok daha yavastir. Bilimsel çalismalarin sonuçlari da düzenli yapilan fiziksel aktivitelerin yaslanma hizini yavaslattigi seklindedir. Diger bir bilimsel bir gerçek ise antremanli 65 yasandaki bir bireyin 35 yasindaki antremansiz ve inaktif bir bireyden çok daha iyi bir fiziksel çalisma kapasitesine sahip oldugudur. Bu da düzenli yapilan fiziksel aktivitelerin, sadece su anki günlük yasantimiz ve sagligimiz üzerinde degil gelecek yillardaki yasamimiz üzerinde de olumlu etkileri oldugu gerçegini ortaya çikmaktadir. Fiziksel kapasitenin azalmasina neden olan en önemli faktör modern insan yasam biçimidir. Modern yasamin hareketsizligine ragmen getirdigi rahat yasam biçimi, sadece yasami sürdürmek için yapilan sinirli aktiviteler fiziksel kapasitenin azalmasina neden olan en önemli ve etkili faktörlerdir.Her ne kadar fiziksel aktivitenin yasami uzattigi konusunda deliller yoksa da fiziksel aktivitenin yaslilikla olusacak vücuttaki bazi olumsuz degisikliklerin hizini azalttigi, bir kisim hastaliklardan korunmayi sagladigi ve yasam kalitesini artirdigi konusunda yeterli bilimsel veri vardir. Dogadaki canlilarin birincil hedefi basit bir anlamda yasamlarini devam ettirmektir. Dogadaki diger canlilardan farkli olarak insanoglu, yasami basit anlamda devam ettirmenin yaninda yasamin kalitesini de artirmaya çalisir. Daha kaliteli bir yasam biçimi de çalismayi, üretmeyi ve saglikli olmayi gerektirmektedir. Bütün bu basit gerçekler insanin günlük yasantisindaki hareketliliginin temelini olusturmaktadir. Düzenli yapilan fiziksel aktivitelerin saglikli ve kaliteli yasam biçimine olan katkilari nedir? Neden fiziksel aktivite? Bilimsel veriler isiginda bu neden ve katkilari: - Koroner arter ve damar hastalilarindan korunma - Yüksek tansiyon ve kan kollesterol düzeyinden korunma - Kalp ve akcigerlerin kapasitesini gelistirme - Kas kuvvet ve esnekligini, eklem hareketligini gelistirme - Kemik dokuyu güçlendirme - Hastaliklara karsi vücudun savunma mekanizmasini (immun sistem) güçlendirme - Vücut agirligini düzenleme ve kontrol etme - Kisinin kendine güvenini artirma - Stresi azaltarak buna bagli hastaliklari azaltma - Yorgunluk ve agri sikayetlerini azaltma ....... seklinde özetliyebiliriz. Daha önce fiziksel olarak aktif olanlarin, inaktif (hareketsiz) olanlara oranla olusacak ilk enfarktüs atagini 2-3 kat daha iyi karsilayabildikleri buna en iyi örnektir. Ayrica inaktif bir birey düzenli fiziksel aktiviteye katilan bir bireyden iki kati daha fazla koroner arter hastaligina yakalanma riskine sahiptir. Amerikali Spor Hekimi ve arastiricisi Joe Dewalt “Eger düzenli egzersiz yaparsaniz enfraktüs geçirme riskinizi %300 azaltirsiniz” demektedir. Ayni arastirici ;“Eger siz vaktinizi oturarak geçiren bir bireyseniz geçireceginiz ilk enfarktüs ataginda ilk 24 saat içinde ölme riskiniz %25, önümüzdeki bes yil için ise bu riskiniz %75 olacaktir” demekte ve “ Eger düzenli egzersiz yapan biriyseniz ilk 24 saat içinde %25 olan ölme riskiniz sadece %5’e, bes yil için ise bu riskiniz %75’den %25’e inecektir” diye ilave etmektedir. Böyle bir degisim için ise 2-3 ay, haftada üç gün 30’ar dakikalik, orta siddette bir egzersiz programinin yeterli olacagini da vurgulamaktadir. Benzer bilimsel örnekleri kalp damar hastaliklarinin olusumunda önemli bir nedeni olusturan yüksek kan kollestrol ve trigliserid düzeyi, tansiyon, ilerleyen yaslarda (özellikle menapozdan sonra) sikça gözlemlenen osteoporoz (kemik doku kayibi) vb. saglik sorunlari için de vermek mümkündür. Düzenli olarak fiziksel aktivitelere katilmak, bireyin degisik hastaliklara yakalanma riskini azaltmasi yaninda fiziksel kapasitemizde sagladigi artis ile is hayatimizdaki performansimiza, ev içi aktivitelere katilimimiza, bos zamanlari degerlendirme kapasitemize de olumlu katki saglayacagi diger bir gerçektir. Artan fiziksel kapasite ve kendine güven duygusunun kisinin günlük üretimine yapacagi olumlu katki bireyin yasamdan elde ettigi maddi ve manevi kazançlara olumlu yansimasi bu katilimin dogal bir sonucu olacaktir. Böylece, düzenli yapilan fiziksel aktivitelerin disa yansiyan en önemli göstergesinin kisinin sahip oldugu yasam kalitesindeki artis oldugu söylenebilir. Egzersizin zarari yok mudur? Bu soruyu “olabilir” seklinde cevaplamak en dogrusudur. Çünkü olabilecek zararlar ve riskleri ortadan kaldirma sansimiz vardir. Bu zararlar, egzersizin siddetini azalttiracak ve egzersizi kestirecek düzeyde olanlar olmak üzere iki baslikta degerlendirilebilir. Egzersiz kaynakli asiri kullanim ve zorlama kaynakli yaralanmalar bunlar arasinda en büyük yeri isgal etmektedir ki egzersiz programinin uzman bir kisi tarafindan düzenlenmesi bu riski önemli ölçüde azaltacaktir. Diger önemli ve ciddi sorun ise egzersiz sirasinda olusabilecek kalp ve dolasim sistemi kaynakli durumlardir. Egzersize baslamadan önce bir doktor kontrolünden geçmek, olanaklar çerçevesinde bir kisim testlerle fonksiyonel kapasiteyi ortaya koymak bu riskleri azaltmak ve ideal egzersiz programini ortaya koymak açisindan önemlidir. Yolda kalmis bir arabayi itme, otobüse kosma gibi günlük yasamin sürpriz çikislarini zorlamadan cevaplayabilmek, daha saglikli ve kaliteli bir yasam sürdürebilmek için haftada 2-3 gün, 20-30 dakika bilinçli bir egzersiz programi uygulamak yeterlidir. NE ÇESIT VE NASIL BIR AKTIVITE? Bütün olumsuzluklara ve olanaksizliklara ragmen yasamin getirdigi sorunlara gögüs gerebilmenin en iyi yollarindan biri fiziksel aktivitelere katilmak veya fiziksel aktif olmaktir. Toplumumuzda bunun bilincine varan bireylerin sayisi da her geçen gün artmaktadir. Bilimsel çalismalarin sonuçlari isiginda düzenli yapilan fiziksel aktivitelerin yasam süresini uzattigini söyleyebilmek zordur. Buna karsin bilimsel veriler isiginda düzenli yapilan fiziksel aktivitelerin yasam kalitesini artirdigi rahatlikla söylenebilir. Daha iyi çalisma kapasitesi, daha iyi uyuyabilme, kendini daha iyi hissetme fiziksel aktivitenin yasamimiza kazandirdiklarindan birkaçidir. Genelde ritmik tekrarli ve düzenli yapilan aktivitelerin fiziksel kapasiteyi en iyi gelistirdigi kabul edilir. Kalp-dolasim sistemi kapasitesini dayanikliligi, genel kondisyonu en iyi gelistiren aktivite türleri arasinda da kosma, yüzme, bisiklete binme, ip atlama ve yürümeyi sayabiliriz. Yukarida sayilan aktiviteler içinde herkesin her yerde, her zaman, en güvenilir, en ucuz ve en kolay yapabilecegi aktivite tipi yürümektir. Dolayisi ile fiziksel aktiviteye katilmayi arzulayan veya karar verenlere öncelikle önerilebilecek en ideal aktivite türü yürümektir. Yürümenin diger bir avantaji da bu aktivite sirasinda doga ile bas basa olabilme sansidir. Seçeceginiz yürüme ortamina göre çiçeklerin kokusunu alma, kuslarin sesini dinleme ve dogayi seyretme sansini elde edebilirsiniz. Hatta yürürken düsünebilir, hayatiniz, isiniz vb. hakkinda planlar yapip, kararlar da alabilirsiniz. umarım az da olsa yardımcı olur.. |
ÇOK ÖNEMLİİİİ barutun yapısı ve suyun tayini ile ilgili bilgiler lazım bulamıyorumm |
BARUT BARUTUN YAPISI BARUTUN TARİHÇESİ Kimya alanındaki ilerlemeler sonucu nitroselüloz ve nitrogliserinin elde edilmesiyle hafif dumanlı barutlar kullanılmaya başlandı. Daha sonra dumansız barut (1886) ve İsveçli kimyacı Alfred Nobel’in (1833 – 1896) bulduğu yüksek nitelikli patlayıcı bir madde olan nitrogliserinli barut kullanıldı. Bu yöndeki çalışmaların sürmesi sonucu barut günümüzde değişik silah türlerinde istenilen biçimde kullanılabilecek hale getirildi. BARUT ÇEŞİTLERİ Pamuk Barutu: Pamuğun nitrik asit ve sülfürik asitle işleme tutulması sonucu elde edilen patlayıcı madde. Pamuk barutu, bir takım mermilerde ve elektrikli ateşleme aygıtlarında, alevi patlayıcı maddeye ulaştırmakta kullanıldığı gibi, yüksek nitelikli birtakım dumansız barutların yapılmasında da kullanılır. Pamuk barutu, içinde bol azot bulunan bir nitroselülozdur. Kordayt barutu: Birtakım devletlerde sevk barutu olarak kullanılan ve pamuk barutu, nitrogliserinle bir çeşit madeni yağdan yapılan, çubuk biçiminde çift bazlı baruttur. Öteki barut türleri: Ağızotu barutu, ateş barutu, ateşleme barutu, çakıl barutu, çikolata barutu, taneli barut, esmer barut, imla barutu, ip barutu, iş’al barutu, kapsül barutu, keskin barut, lağım barutu, makarna barutu, mensûri (prizmatik) barut, mikrop barutu, tahrip barutu, top barutu, yaprak barutu vb. Kaynak: G.K. ansiklopedisi |
spor yöneticiliğiyle ilgili tez istiorum desem çokmu şey istemiş olurum?????:D |
bende devlet çeşitlerini arıyorum performans ödevimde acil yazabilir misiniz |
çok teşekkür ederim |
konu için tşk ederim araştırıp bana ulaştırdıgın için |
sen zor bulursun tez hacettepeye gitsenize kütüphanaye orda kesin vardır |
mrb arkadaslar fınansal urunlerın vergılendırılmesı uzerıne bıir tez hazırlıyorum bu konuda bana yardımcı olabılecek arkadaslara sımdıden tesekkur edrım |
arkadaşım çok saol barut için.. |
okulda münazaramız var okulda münazramız var konusu:bir ülkede nüfusun çok olmasımı yararlı az olmasımı bana bilgiler lazım bulursanız sevinirim şimdiden teşekkürler. |
Nişastayı oluşturan glikoz molekülleri arasında kovalent bağ bulunur. Bu kimyasal bağ iyonik bağ olsaydı,ne olurdu? bunun direk cevabını söylermisiniz? |
Türkiye`de Saat: 01:12 . |
Powered by: vBulletin Version 3.8.1
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
SEO by vBSEO 3.3.2