|
Ana Sayfa | Kayıt ol | Yardım | Ortak Alan | Ajanda | Bugünkü Mesajlar | XML | RSS | |
12-02-2007, 17:45 | #91 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| Bulgaristan, iki komşu devletin kendisine karşı birleşmesi üzerine, bu devletlerin daha önceden hazırlanmasına ve seferberliklerini tamamlamasına imkan vermemekle birlikte Makedonya’yı ele geçirmek üzere, aniden 29 Haziran 1913’te Yunanistan ile Sırbistan’a saldırdı. Ancak Bulgar orduları kısa zamanda yenildi. Romanya’da bu durumdan yararlanarak kendisi için tehlikeli olabilecek şekilde büyümüş olan Bulgaristan’a karşı 10 Temmuz 1913’te savaş ilan etti ve Sofya’ya doğru ilerlemeye başladı. Osmanlı Devleti Balkan Devletleri arasında başlayan bu çatışma üzerine, 19 Temmuz’da harekete geçerek, 25 Temmuz 1913’te Bulgarların elinde bulunan Edirne’yi alarak burayı kurtardı. Babıali, Meriç nehrinin batısına da askeri birlikler göndermek istedi. | ||
|
12-02-2007, 17:45 | #92 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| Ancak büyük devletler araya girerek buna karşı çıktılar ve Osmanlı Devletine 30 Mayıs 1913 tarihli Londra Antlaşmasının değiştirilemeyeceğini bildirdiler. Yani, Osmanlı Ordularının ilerlemesine karşı çıktılar. Bunun üzerine Türk ordusu Meriç Nehrinde durmak zorunda kaldı. Bulgaristan, bu gelişmeler ve yenilgiler karşısında Osmanlı Devleti ile diğer Balkan Devletlerine başvurarak barış istedi. Bunun üzerine savaşı sonuçlandıran antlaşmalar yapıldı. 1912-1913 II. Balkan Savaşını sonuçlandıran antlaşmaların ilki, Bulgaristan ile diğer Balkan Devletleri arasında 10 Ağustos 1913’te imzalanan Bükreş anlaşması oldu. Bükreş anlaşmasından sonra, Osmanlı Devleti ile Balkan Devletleri arasında ayrı ayrı anlaşmalar yapıldı. Bunlardan Bulgaristan ile 29 Eylül 1913’te İstanbul Antlaşması imzalandı. Tamamı 20 madde ve 4 ekten meydana gelen antlaşmaya göre: Bulgaristan; Kırklareli, Dimetoka ve Edirne’yi geri veriyor, Türk-Bulgar sınırı yaklaşık olarak Meriç nehri oluyordu. Bundan başka Bulgaristan’da kalan Türkler, Bulgar vatandaşı ile eşit haklara sahip olacaktı ve isteyen dört yıl içerisinde Osmanlı topraklarına göç edebilecekti. | ||
12-02-2007, 17:45 | #93 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| Osmanlı Devleti Yunanistan ile 14 Kasım 1913’te imzalanan Atina anlaşması ile aralarında barış gerçekleşti. Bu anlaşma ile Osmanlı Devleti, Yunanistan’ın Balkanlarda ele geçirdiği topraklar ile Girit’in bu devlete ait olduğunu resmen kabul etti ve Girit adası Osmanlı Devletinin elinden kesin çıkmış oldu. Bu durum karşısında Osmanlı Devleti Girit adasından ve Balkanlardan gelen Türk göçmen soydaşlarını, Balkan savaşları sırasında hıyanet eden, ayaklanan ve Yunanistan’a çekip giden Rumların terk ettiği emlake yerleştirmeye başladı. Bu gelişme ise, ilerisi için Batı Anadolu ve Trakya üzerinde çıkar hesabı yapan Yunanistan’ı endişeye sevk etti. Nitekim Yunan gazetelerinden birinde çıkan bir makalede “Türklerin Söke’ye Girit muhacirlerinin iskan etmekteki maksatlarını biliyoruz. Türkler ne yaparlarsa yapsınlar 50 sene sonra İyon’ya hükümeti Anadolu’da ihya edilecektir.” Denmekte idi. | ||
12-02-2007, 17:45 | #94 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| Bu gelişmeler karşısında yani Makedonya’dan ve Girit’ten kovulan Türklere karşılık Doğu Trakya ve Anadolu’daki Rumların yerlerini almalarının önüne geçemeyeceğini gören Yunan hükümeti, bu işi durdurmak için iki ülke arasında bir nüfus mübadelesi yapılmasını teklif etti ve 1914 yılı Nisan ayı sonunda hükümetler arasında bu yönde görüşmeler başladı. Nihayet 1 Temmuz 1914’te Makedonya’da kalan Türklerle, Doğu Trakya ve Aydın vilayetlerindeki Rumların karşılıklı olarak ihtiyari bir şekilde mübadelesi hususunda anlaşmaya varıldı. Ancak bir ay sonra I. Dünya Savaşının çıkması bu antlaşmanın tatbikine imkan bırakmadı. Öte taraftan İtalyanlar, 1911-1912 Türk, İtalyan harbi sırasında Güney Sporat adalarına “12 ada” asker çıkarmışlardı. Ancak, 18 Ekim 1912 Ouchy “Uşi” antlaşmasında bu adaların Osmanlılara iadesi yer almış iken, Balkan harbinin çıkması üzerine 12 adanın Osmanlılara devri ertelendi. Büyük harpten Osmanlıların yenik çıkması üzerine 12 ada İtalyanlarda kaldı. | ||
12-02-2007, 17:45 | #95 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| II. Dünya harbi sonunda İtalyanlar da mağlup olunca 10 Şubat 1947’de Paris’te imzalanan İtalyan barış antlaşması ile 12 ada diye adlandırılan Güney Sporat adaları, Türkiye’nin mütealası bile alınmadan, Yunanistan’a verilmiş ve böylece Ege denizinde mevcut İmroz ve Bozca ada dışındaki bütün adalar Yunanlıların eline geçmiştir. SONUÇ Girit Adası, çok eski çağlardan beri bir çok fetih hareketlerine maruz kalmıştır. Bunun nedeni ise, dünyanın üç eski kara parçası olan Avrupa, Asya ve Afrika kıtaları arasında uzanmış olmasındandır. Girit Akdeniz’in Kıbrıs’tan sonra en büyük adası olup, Doğu Akdeniz’in jeostratejik ve jeopolitik bir konuma sahip olmakla birlikte, ilk sakinleri küçük Asyalılardır. Milattan önce 4000 yıllarında Neolotik bir kültürün geliştiği görülmektedir. Milattan önce 1400 yılında başlayan, Aka ve Dor akınlarından sonra Yunan istila hareketleri görülmüştür. Tarih boyunca Girit Adasında bir çok devletler hakimiyet kurmuşlardır. Bunlar, Dorlar, Akalar, Romalılar, Bizanslılar, Araplar, Venedikliler ve Osmanlılar olmuştur. Venedikliler döneminde ilk defa ada sakinlerince Girit Cumhuriyeti ilan edilmiştir. Bu idare 11 ay kadar bir süre zarfından sonra Venediklilerin ağır baskıları sonucu son bulmuştur. | ||
12-02-2007, 17:46 | #96 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| Osmanlı döneminde Girit adasına ilk Türk akınları, Aydınoğlu Umur Bey başlatmıştır. Daha sonra bu akımlar sırasıyla Akdeniz’in korkulu armadası Barbaros Hayrettin Paşa, II.Selim, IV. Murat ve en son olarak, Sultan İbrahim döneminde Kızlar Ağası Sümbül Ağa olayı ile Girit adasının fethine neden olmuştur. Girit’te önce Hanya kalesi Yusuf Paşa, Resmo kalesi Gazi Deli Hüseyin Paşa ve son olarak Kandiye kalesi Fazıl Ahmet Paşa tarafından fethi gerçekleştirilmiştir. Çok uzun yıllar süren Girit adasının fethi Osmanlı Devletine hem maddi, hemde manevi yönden büyük bir külfet çıkardığı gibi 130 bin Türk askerinin şehit düşmesine de sebep olmuştur. Girit adasının tamamı, Osmanlı Devlet idaresinin eline geçmesi ise, 1699 ve 1715 yılında Mora seferiyle tamamlanmıştır. Girit adası Osmanlı Devleti tarafından fethedilmesi ile Avrupa Hıristiyan aleminin adeta “Din birliği” etrafında toplanmasına ve Müslümanlara karşı düşmanca bir tavır takınarak, “Mukaddes İttifak” kurmasına neden olmuştur. | ||
12-02-2007, 17:46 | #97 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| Girit adası Osmanlı idaresinde 150 yıl kadar bir sükunet içinde kalmasından sonra, önce 1789 Fransız İnkılabının yaydığı milliyetçilik akımları ve Yunanistan’ın bağımsızlık çabaları sonucu adada küçük çaplı isyanlar ve ayaklanmalar görülmeye başlamıştır. İlk büyük isyan 1866 yılında baş göstermiş olup, Girit’i Yunanistan’a kattıklarını ilan ettiler. Osmanlı Devleti isyanı bastırmak için buraya bazı devlet adamlarını gönderdi ise pek başarılı olamamıştır. Bu durum üzerine araya Avrupalı büyük devletler girmiş ve Girit’e muhtariyet verilmesini önermişlerdir. Osmanlı Devleti böyle bir öneri karşısında Girit’e daha fazla müdahaleyi önlemek amacıyla, Sadrazam Ali Paşa’yı göndermiş ve bu paşanın halka bir takım imtiyazlar vermek suretiyle 1868 tarihli Islahat Fermanı yayınlanmış ve Girit’e muhtariyet hakkı tanınmıştır. | ||
12-02-2007, 17:46 | #98 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| Girit Rumları 1877-1878 Osmanlı- Rus savaşında, Osmanlı Devletinin içine düştüğü zor durumdan yararlanmak amacıyla, tekrar Girit Rumları ayaklandılar. Bu isyan, büyük devletlerin baskısı sonucu Babıali Girit sorununu çözümlemek için Gazi Ahmet Muhtar Paşayı komiser unvanı ile buraya gönderdi ve yapılan 1878 Halepa sözleşmesi ile Girit Rumlarının adeta bağımsızlıkları için bir zemin hazırlandı. Tarihte 93 harbi olarak geçen Osmanlı-Rus savaşında özellikle Rusya, Osmanlı Devletini Girit sorununda ve bir çok yönden devamlı büyük baskı altında tutan devlet olmuştur. Tabiki bunu en iyi değerlendiren ve fırsat kollayan da Yunanistan olmuştur. Öyleki 1878 Berlin antlaşmasında Yunanistan, başta Rusya ve diğer Avrupalı büyük devletlerin yoğun baskıları sonucu, Osmanlı Devletinden savaş yapmadan ve diplomatik yollardan toprak elde ederek, sınırlarını genişleten devlet olmuştur. | ||
12-02-2007, 17:46 | #99 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| 1896 Yılında Girit Rumları tekrar ayaklandılar ve kendilerini Yunanistan’a bağladıklarını açıkladılar. Bu sıralarda Balkanlarda karışmıştı. Özellikle Yunanistan, Bulgaristan’ın 1885’te Doğu Rumeli ile birleşmesi ile çıkan buhranı çok iyi değerlendirmek istedi ve Makedonya’ya saldırdı. Tarihte 1897 Türk – Yunan Harbi olarak geçen savaş Dömeke meydan muharebesiyle zafer Türklerin oldu. Atina’yı işgal edip düşeceği bir durumda yine Yunanistan’ın hamisi olan “İngiltere, Fransa ve Rusya” araya girerek Türk ilerleyişini durdurmuşlardır. Girit Adası, 1913 Londra Antlaşması ile gizlice elimizden çıkmıştır. Bu olay büyük devletlerin desteğiyle merhale merhale Yunanistan’a katılımı yönünde gerçekleşmiştir. Günümüzde ise, stratejik bakımdan önemli yere sahip olan Kıbrıs adası aynı Girit Adasının elden çıkışında büyük devletler tarafından uygulanan siyaset ile elimizden alınmaya çalışılmaktadır. Kıbrıs adasında Girit adasındaki gibi bir akıbete uğramamak için, Türkiye Cumhuriyeti olarak tedbirli ve akılcı bir dış siyaset takip edilmesi gerekmektedir. | ||
Bu konuyu arkadaşlarınızla paylaşın |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
| |