![]() | |
Ana Sayfa | Kayıt ol | Yardım | Oyun Alanı | Ajanda | Arama | Bugünkü Mesajlar | Forumları Okundu Kabul Et XML | RSS | |
![]() | #91 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| (23) Gağal gağal gaz geçer Gağaltısı tez geçer Bir yumurtanın içinde Elli bin cülle geçer (KARGI MAKARNASI) (24) Geriden baktım yamur yumur Yanına vardım gökçe demir (KARINCA) (25) Dışı kazan karası İçi peynir mayası (KESTANE) (26) Dökülür kavak yaprağı Dökülür Hz. Adem toprağı (KINA) (27) Ektim nohut bitti Söğüt dalları dut Başı armut (KOZA) (28) Karşıdan baktım ıldır ışık Yanına vardım yüzü kırışık (LAHANA) | ||
![]() |
|
![]() | #92 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| (29) İstanbul’da süt pişti Kokusu bura düştü (MEKTUP) (30) Bir karıştan boyu var Hem inekten hem öküzden soyu var Kendini yer bitirir Böyle kötü huyu var (MUM) (31) Sarp yerde sandal asılı İçinde mercan basılı (NAR) (32) Sarı ineğim sarkıp durur Düşeceğim diye korkup durur (PORTAKAL) (33) Küçücük kutu Dünyayı yuttu (RADYO) (34) Yol kıyısına sac koydum Geleni gideni aç koydum (RAMAZAN AYI) | ||
![]() |
![]() | #93 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| (35) Herkes uyur, İlyas baba oturur (SAAT) (36) Yeraltında sakallı hoca (SOĞAN) (37) Tid dedim tid dedim Var kapıya yat dedim (SÜPÜRGE) (38) Yoğurdun öz annesi Ayranın halasıyım Tereyağın nenesi Besinlerin hasıyım (SÜT) (39) Yapılmadık duvar üstünde Doğmadık çocuk oturur (ŞEYTAN) (40) Altı tahta üstü tahta İçinde bir ahraz softa (TOSBAĞA) (41) Sındı sındı sıra vardı Ayağını kıra vardı (TUZAK) | ||
![]() |
![]() | #95 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| 3.1.2. Atasözleri Eski Türkçe’de Göktürk âbidelerinde, Uygurlardan kalma eserlerde, XI. asırda Karahanlılar devrinde Doğu Türk dilinde ‘söz, haber, mesaj, nutuk, şöhret, şey’ mânâlarına gelen ve ‘sa-‘ fiilinden türemiş, ‘sab-sav’ kelimesi XIV. asırda da İslâm tesirindeki Kıpçak sâhasında görülüyor. Bu gün yalnız Çuvaşça’da ‘çap’ şekli ve sesi ile ‘şân, şöhret’ mefhumlarına ad olan kelime, Göktürkçe’de ‘öğüt’ fikri ile genişlemiş Turfan metinlerinde açıkça ‘atalar sözü’ için kullanılmıştır. Göktürkler’de ve hattâ daha önceki devirlerde aynı mânâya geldiği muhakkak olan ‘sav’ı Kâşgarlı Mahmud’un ‘mektup’, ‘hikâye’, ‘tarihî hâdise’ yanında atalardan kalma öğütleri ifade maksadıyla tesbit ettiğini biliyoruz. Yukarıda Türk dilinde kullanılan karşılıklarını verdiğimiz ‘atalar sözü’ Arapça ‘nush, nasihat, meviza’, Farsça ‘pend’ ve Moğolca ‘erdeni üge: cevherli söz’ün ifade ettiği fikri zamanımıza kadar getiren sözlerdir; mânâsından da anlaşılacağı üzere atalardan intikâl etmiştir. Buna göre târihî hayatı olan sözlerdir. Zamanın seyri ve sosyal çevrenin coğrafyası içinde şekil ve muhtevasını kazanarak bugüne kadar gelen bu sözlere hususiyle Irak Türkleri’nin ‘eskiler sözü’ demeleri bundandır. Maddî şekli bir hareket noktası yapan ve ilk söyleyicilerini tespit edemediğimiz bu dil mahsulleri, hayat prensibi olacak fikir ve düşünceleri, din, ahlâk, hukuk, iktisad, terbiye, gelenek-görenek ile tabiat hât hâdiselerinden teknikten vb. çıkacak kaideleri müşahhasdan mücerrede giden bir yola, bâzen bir fıkra kılığında söz ve yazı ile nesillerden nesillere intikâl ettiren hikmetli cümlelerdir.* | ||
![]() |
![]() | #96 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| ¾ Aman ağlar diyeceğime aman dağlar derim. ¾ Benim derdim inek ile danada, karımın derdi sürme ile kınada. ¾ Erim el olsun, yerim çalı dibi olsun. ¾ Fukaranın ahı, tahtından indirir şahı. ¾ Genç avrat alma el için, yüksek yere harman kurma yel için. ¾ Göç geri dönerse topal deve öne düşer. ¾ Göçün geri döndüğü topal ite yarar. ¾ Gurbete kız verme yiter gider, denize taş atma batar gider. ¾ İnsanı el azdırır, yağmuru yel azdırır. ¾ Koca ekmeği meydan ekmeği, evlat ekmeği zindan ekmeği ¾ Ölümden öte yol gitmez, mezardan öte sel gitmez. ¾ Sekinin taşlısı, öküzün inek başlısı, kızın sarı saçlısı. ¾ Senin yüzünün aklığı, benim ağzımın pekliğindendir. ¾ Tarlayı taşlı yerden, kızı kardeşli yerden. ¾ Ürmesini bilmeyen it, sürüye getirir kurt. | ||
![]() |
![]() | #97 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| 3.3.3. Tekerlemeler Tekerlemeler, masal, hikâye, bilmece ve halk tiyatrosu gibi bâzı türler içinde veya müstakil olarak ortaya çıkan mahsullerdir. Masalcı, meddâh, karagözcü, hoş-sohbet insan vb. masallarını anlatmaya başlarken dinleyicilerle seyirci topluluğunun dikkatlerini bir noktada birleştirmek ihtiyacını duyarlar. İşte bu tiyatrodaki gonga benzer. İhtiyaçtan doğan tekerleme, ‘yuvarlak bir şeyi hareket ettirip yürütmek’ mânâsındaki maddi karşılığı ile de uygunluk göstermektedir. Tekerleme söyleyicisi, vezin, kafiye, aliterasyon ve seciden faydalanarak hisleri, fikirleri, hayalleri, ‘tezâda, ‘mübalağaya, ‘güldürmeye, ‘tuhaflığa, ‘şaşırtmaya dayalı bir takım söz kalıpları içinde, ard-arda, ister açık ister kapalı şekilde ustalıkla sıralar ve yuvarlar. Dinleyici bu renkli prolog veya tasvirin kapısından asıl konuya girmiş olur. Kısa tekerlemeler bunun en tipik misâlini teşkil eder. Tekerlemeler umumiyetle içinde bulundukları türlere göre masal ve oyun tekerlemesi gibi adlar alırlar. En bol tekerlemeye masalların başında, ortasında veya sonlarında rastlanır. Bu halk edebiyatı mahsulleri muhtelif muhitlere göre isimler almaktadırlar. Doğu Anadolu’da ‘döşeme’ ve Güney Anadolu’da ‘sayıştırma’ bilinen tâbirler arasındadır. | ||
![]() |
![]() | #98 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| Hususiyetleri üzerinde kısaca durduğumuz tekerlemelerin kaynağını ise aklın kanunları dışında hayâlî, uydurma söz ve vakalarla gerçek mâcerâlarla teşkil eder.* 3.1.3.1. Mensur Tekerlemeler Bir varmış bir yokmuş. Evvel zaman içinde kalbur saman içinde. Zaman o zaman idi ki bitten binek, pireden yedek, çavdardan kalkan, çöpten kargı; bu hal ile düştüm yola. Vara vara vardım bir Çamlıbel’e. Çamlıbel’de çamur dizde. Yetmiş karga beni görünce, hepsi bir yerde, hep bir ağızdan ‘gelen ağamız, giden paşamız’ demezler mi. Armudu taşlayalım. Dibinde kışlayalım. Uzun sözün berisi, ala tavşan derisi, müsade ederseniz masala başlayalım... Bir varmış bir yokmuş. Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde develer tellâl iken, pireler berber iken, aslan yatağından kalktı bir tilki, tüfeğim olsaydı vururdum belki. Anaypazarı’nda satıldı kürkü. Param olsaydı alırdım belki. Güle çıktım gülmedim, gülden düştüm ölmedim... Bir varmış bir yokmuş. Tanrı’nın kulu çokmuş. Evvel zamanın içinde develer gölde uçarken, balıklar çölden geçerken. Sırtında kamburu, elinde kalburu, deve gibi yumru yumru. Geliyor çalım sata sata. Bindim bir yağız ata, dorudur diye. Minareyi beline sokmuş borudur diye. Keloğlan yatmış kalkmıyor, ayaklarım yorulur diye. Keloğlan yatar ama uyumaz. Kel kafası kızınca develer gelse korkmaz. * Şükrü Elçin, Halk Edebiyatına Giriş, Akçay Yay. Ank. 1993, s.589-590 | ||
![]() |
![]() | #99 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| Vakti zamanında, zaman zaman içinde, kalbur saman içinde. Deve tellâllık ederken, eşek hamallık ederken, Şam’dan vurdum kılıcı, şarktan çıktı bir ucu. Yetmiş kazan kaygana pirinci yedik karnımız doymadı, yüzümüz gülmedi, dişimiz ışımadı. Ha şurada, ha burada, altmış tarla firik buğday. Onu da yedik karnımız doymadı, yüzümüz gülmedi, dişimiz ışımadı. İçi dolu boş ambar, minareden büyük bumbar. Onu da yedik karnımız doymadı, yüzümüz gülmedi, dişimiz ışımadı. O yalan bu yalan, eşeğe binip deveyi kucağına alan, fili yuttu bir yılan bu da mı yalan!.. Ne tarlamız vardı, ne darımız. Ne kovanımız vardı, ne arımız. “Kim demiş ki bal demekle ağız bal olmaz” diye, “Böyle çingenece fal olmaz” diye. Bir gün arı gelip kondu başımıza, görünce girdim yeni bir yaşıma. Bir gözünden bal akıyor, bir gözünden kaymak. Dünyalar değer bir kere tatmak. Gayri ne kirmen eğirdim, ne davar çevirdim. Her işi bir yana serip bir arıyı güttüm. Bağ bağ gezdirip, bahçe bahçe büyüttüm. Her çiçekten bal aldı, yaprak aldı, dal aldı. Velâkin yumurcağın biri bir taş attı, ayakları kırıldı. Bağlandım olmadı, yağlandım olmadı, bir türlü bir şifa bulmadı. Nihayet dolandım bayırı dağı, getirdim bir ceviz yaprağı. Sardım sarmaladım inceden ince; ne ağrı kaldı, ne sızı bence... | ||
![]() |
![]() | #100 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| Az gittik uz gittik, dere tepe düz gittik, altı ay bir güz gittik. Arkamıza baktık ki bir örme uzunluğu yol gittik. Harda hurda altmış iki firik buğday yedik, karnımız doymadı. Kulağımızın dibi vız bile demedi. O yalan bu yalan. Karıncaya vurduk palan. Yedi yerden çektik kalan. Karıncaya bindik, fili kucağımıza aldık bu da mı yalan. Evvel zaman içinde kalbur saman içinde, biz hayladık hoyladık cümle alemi topladık. Allah’ın karışı, tandırın başı olur da kim gelmez. Haylayan da geldi, hoylayan da geldi. Hele büyük başı büyük ayak kara kadı geldi Kadıyı duyunca yabanın kazı, ördeği geldi. Ördeği, kazı görünce bir de çulsuz tazı geldi. Tazının peşinden de görmemişin oğlu, Kôr Memiş’in kızı geldi. Ne etti etti, arkası sökün etti. Kambur Ese, Sarı Köse geldi. Biri saltanata, biri süse geldi... Çatalca’da Topal Nacar, Topal Nacar çatal saban yapar çatar satar. Topal Nacar ölürse, çatal saban kim yapar, çatar satar. | ||
![]() |
![]() |
Bu konuyu arkadaşlarınızla paylaşın |
![]() LinkBack to this Thread: http://besiktasforum.net/forum/tarih/22980-mersinin-tarihcesi/ | ||||
Mesaj Yazan | For | Type | Tarih | |
Untitled document | This thread | Refback | 04-03-2008 13:48 |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
Seçenekler | |
Stil | |
| |
![]() | ![]() |