![]() | |
Ana Sayfa | Kayıt ol | Yardım | Ortak Alan | Ajanda | Bugünkü Mesajlar | XML | RSS | |
|
![]() | #1 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| Buradan anlaşılmaktadır ki Erken Tunç II döneminde, biri Troia yöresinde, diğeriyse Orta Anadolu ve Karadeniz bölgeleri arasında yer alan iki yerel madencilik okulu bulunmaktadır. Diğer bir önemli gelişme ise Anadolu'da ilk kez bu dönemde görülen çömlekçi çarkının Troia'da kullanımıdır. Çömlekçi çarkının Troia'ya Mezopotamya'dan deniz yoluyla geldiği düşünülmektedir. Erken Tunç II döneminin sonlarında Batı ve Güney Anadolu'da büyük yangın izlerine rastlanmıştır. Birçok yerleşimin ıssızlaşması bu ortak felaketle ilgili görülmektedir. Ayrıca bu felaketlerden sonra ortaya çıkan yerleşme yerlerinin sayısında meydana gelen 1/4 oranındaki azalma ve yakılıp yıkılan iskân yerlerinin tekrar iskân edilmemesi bu felaketlere birtakım göçebe toplulukların yol açtığını göstermektedir. Aynı dönemde Trakya ve Balkanlar'da meydana gelen ıssızlaşma bu toplulukların Balkanlar üzerinden gelen Hint-Avrupa kökenli Luviler'in olabileceklerini göstermektedir. M.Ö. 2300 yıllarında ortaya çıkan bu felaketten sonra Erken Tunç III evresine gelinir. Yerleşim yerleri önceki dönemin özelliklerini küçük farklarla sürdürmelerine rağmen çoğu küçük birer köy niteliğindedir. Bu dönemde felaketlerden fazla etkilenmeyen Doğu Anadolu'daki Norşun tepe, Korucu tepe, Tepecik, Arslantepe gibi nispeten büyük merkezlere İmi kuşağı, Köşker baba, Pulur, Değirmen tepe gibi yeni yerleşimler eklenmiştir. Dikkat çekici bir gelişme görülmeksizin 500–600 yıl kadar yaşayan bu köysel yerleşimler M.Ö. 1700 yıllarında son bulmuştur. ORTA TUNÇ ÇAĞI (M.Ö 2500–2000) Asur Ticaret Kolonileri Çağı: M.Ö. 2. binin başlarında Tunç Çağının orta dönemine girilir. Orta Tunç Çağının en belirgin özelliği Mezopotamya ile başlayan çok sıkı ve iyi örgütlü ticaret ilişkileri ve bunun sonucunda yazının Anadolu’ya girişidir. Anadolu ile Mezopotamya ve Kuzey Suriye arasında Aseramik Neolitik Dönemden beri var olan ve obsidyen ticaretine dayanan sistem maden ticaretinin artmasıyla ters yönde işlemeye başlamıştır. Tunç yapımında gerek duyulan kalay Anadolu’da az bulunduğu için Mezopotamya kalayına ihtiyaç duyulmuş ve bu kalayı Anadolu pazarına getirme işini de Asurlu tüccarlar üstlenmişti. Büyük kervanlarla Anadolu’ya gelen tüccarlar, kalayın yanı sıra parfüm, kumaş gibi malları da getiriyor, yerine altın, gümüş ve değerli taşlar götürüyorlardı. Bu ticaret karşılığında yerli beylere vergi de ödüyorlardı. Asurlular ticaret ağını sağlamlaştırmak amacı ile Anadolu’nun çeşitli yerlerinde KARUM adı verilen ticaret merkezleri kurmuşlardı. Bunların merkezi ve en büyüğü Kültepe’deki Kaneş Karumu’dur. Bundan başka Hattuşaş, Alişar, Acem höyük, Kara höyük gibi yerleşimlerin de aralarında olduğu 9 yerde daha Karumlar kurulmuştu. Asur’dan Orta Anadolu’ya uzanan yol üzerinde ise WABARTUM denen küçük konaklama birimleri oluşturulmuştu. Tüm bu olaylardan ötürü bu dönem ASUR TİCARET KOLONİLERİ ÇAĞI olarak anılmaktadır. | ||
![]() |
![]() | #2 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| Bu dönemde Ticaret Kolonileriyle birlikte yazı da anlaşmalardan ticarete, evlenme belgelerinden evlat edinmeye kadar her alanda kullanılmaya başlanmıştır. Kaneş, Hattuşaş, Ali şar ve Kara höyük gibi yerleşmelerde yapılan kazılarda binlerce tabletten oluşan arşivlere rastlanmıştır. Bu tabletler pişmiş kilden yapılmış olup Asur Çivi Yazısıyla yazılmışlardır. Dönemin ikinci büyük gelişmesi çömlekçi çarkının tüm Anadolu’da yayılmasıdır. Çarkın kullanımıyla birlikte çok değişik formlarda kaplar yapılmaya başlanmıştır. Kalkolitik dönemde görülmeye başlanan insan ve hayvan şeklindeki kaplar en favori kap formlarını oluşturmaktadır. Her ne kadar Anadolu’nun eski gelenekleri sürdürülse bile ticaretle birlikte Mezopotamya etkisi kap formlarına da yansımıştır. Mezopotamya’dan gelen diğer bir etki de mühürlerde görülmektedir. Artık Anadolu’nun geleneksel damga mühürlerinin yanı sıra Mezopotamya’dan gelen silindir mühürler de yaygın şekilde kullanılmaya başlanmıştır. Koloni Çağı’nın sonlarında Kültepe Karum’u Orta Anadolu’nun birçok yeriyle birlikte M.Ö. 1725 yıllarında bir yangınla son bulmuştur. Olasılıkla yerli beyler arasındaki çekişmelerden kaynaklanan bu olaylardan sonra Hitit Devleti belirmeye başlamıştır. GEÇ TUNÇ ÇAĞI (M.Ö 2000–1200) Hitit tarihinin son dönemi aynı zamanda Tunç Çağının da sonu olmuştur. M.Ö. 1400 yıllarında Hitit Devleti I.şuppiluliuma önderliğinde imparatorluk haline gelmiştir. Sınırların Suriye’ye değin genişlemesi üzerine bu ülke üzerinde çıkarları olan Mısırlılarla ilişkiler gerilmiş, sonunda Muwatalli zamanında Mısır Firavunu II. Ramses ile Suriye egemenliği için Kadeş savaşı yapılmıştır (M.Ö. 1296). Her iki tarafın da birbirine belirgin bir üstünlük sağlayamaması üzerine M.Ö. 1280 de ünlü Kadeş barışı imzalanmıştır. Fakat Kadeş savaşının yarattığı yıpranma kolay kolay tamir edilemez ve III. Hattuşili ve IV. Tudhaliya gibi son güçlü krallardan sonra imparatorluk hızla çökmeye başlamıştır. Bu devirde Anadolu’da büyük bir kuraklık ve kıtlığın yaşanması bu çöküşü hızlandıran etkenlerdendir. Sonunda başkent Hattuşaş, M.Ö. 1200 yıllarında Karadeniz dağlarından gelen Kaşkalar tarafından yakılıp yıkılmış ve Hitit İmparatorluğu sona ermiştir. İmparatorluk Çağı kültürü hemen hemen her yönüyle Eski Hitit kültürünün devamıdır. Ancak bu dönemde gerek mimarlık gerekse betimleme sanatında imparatorluğa yakışan eserler ortaya konmuştur. Özellikle başkent Hattuşaş imparatorluğun tüm görkemini yansıtmaktadır. Özellikle IV Tudhaliya döneminde başkentte toplanan tapınaklarla, Yazılıkaya Açık Hava Tapınağı mimarisi ve kabartmaları ile dikkat çekicidir. Yine bu dönemde İmparatorluğun dört bir yanı kaya kabartmaları ile bezenmiştir. Ele geçirdikleri ülkelerin tüm tanrılarını kabul etmelerinden dolayı çok tanrılı bir dine sahip olan Hititler bu kaya kabarmalarında daha çok dinsel sahneleri işlemişlerdir. Bu dönemde çivi yazısı resmi yazışmalarda, Hiyeroglif ise kaya kabartmalarında kullanılmıştır. İmparatorluk döneminde Hitit seramiği hem teknik hem de form yönünden oldukça gerilemiştir. Hayvan şeklindeki kap yapımı ise devam etmiştir. | ||
![]() |
![]() | #3 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| DEMİR ÇAĞ (M.Ö. 1200–750) M.Ö. 12. yüzyıl başlarında görülen Deniz ve Kuzey kavimlerinin göçleri ile Balkan kavimlerinin göçleri Anadolu’nun tarihinde yeni oluşumlara yol açmıştır. M.Ö. 3000’den beri Mezopotamya etkisinde bulunan Anadolu bu göçlerle yüzünü batıya çevirmiştir. Batıdan gelen ilk etki günümüz Yunanistanın da ilk Grek kültürünü oluşturan ve genellikle Mikenler adı ile anılan kavmin M.Ö. 2.binin ortalarında Doğu Akdeniz ve Anadolu’da ticaret kolonileri kurmaları ile başlamaktadır. Homeros’ta Achaioi olarak adlandırılan ve Akalar olarak bilinen bu ilk Hellen kavmi M.Ö. 16. yüzyılda Miletos’ta yerleşmiştir. Bu tarihten başlayarak Batı ve bir ölçüde de Orta Anadolu’da bulunan Miken seramik eserleri ile mezarlıkları bu bölgelerin Miken etki alanı içine girdiklerini göstermektedir. Miken eserlerinin bulunduğu bazı yerlere örnek olarak Miletos, Troya, Ephesos, Bodrum (Müskebi), Fraktin, Maşat, Bayraklı, Menemen verilebilir. M.Ö. 1200–1050 tarihleri arasında Doğu Akdeniz bölgesine yapılan çeşitli göçler “Deniz Kavimleri Göçleri” olarak adlandırılmaktadır. Hitit Büyük Krallığının M.Ö. 1200’lerde zor durumda bulunmaları ve Miken Krallığı’nın da gücünü yitirmiş olması Kuzey Avrupa’dan Balkanlara kadar değişen çeşitli bölgelerden gelen kavimlerin Anadolu’ya büyük dalgalar halinde saldırmalarına neden olmuştur. Bu saldırılara maruz kalan kentlerden biri de Troya VII a’dır. Güneydoğu Avrupa’dan gelen kavimler tarafından tahrip edilen Troya VII a kenti yerine kurulan Troya VII b kentinde bu kavime ait seramik parçalar bulunmuştur. Bu kavimler daha sonra M.Ö. 1200–1180 arasında Anadolu’nun diğer önemli kenti Hattuşa’yı yıkarak 1170–1160 tarihlerinde Asur sınırlarına kadar uzanmışlardır. Bu kavimlerden bazıları ise uzun bir süre Kuzeybatı Anadolu’da kalarak yerleşmişlerdir (Brig ve Mysi kavimleri gibi). Bu kavimler daha sonra buraya gelen Aiollerin baskısı altında Anadolu içlerine gitmek zorunda kalmışlardır. M.Ö. 1200’lerden başlayarak Anadolu’ya gelen bu Avrupalı kavimler uzun yıllar boyunca göçebe olarak bir yerden ötekine gittiklerinden yoğun bir kalıntı bırakmamışlardır. Bu kavimler içinde yerleşik düzene geçerek ilk devleti kuranlar Frygler olmuştur. Demir Çağı’nda (M.Ö. 1200–750/700) Anadolu yarımadası çeşitli topluluklara ait büyüklü küçüklü beyliklerin yönetiminde idi. Güney Anadolu’da ve kısmen Suriye’de olmak üzere Geç Hititler, Doğu Anadolu’da Hurrilerin devamı olan Urartular, Orta Anadolu’da Frygler, Batı Anadolu’da Lydialılar, Güneybatı Anadolu’da Lykialılar ve Ege’de İonlar üstün değerde uygarlıklar kurmuşlardır. Bu topluluklar Mısırlılar, Fenikeliler ve Babillilerle birlikte Hellen uygarlığı üzerinde büyük ölçüde etki yaparak, bugünkü dünya kültürünün oluşmasında önemli katkılarda bulunmuşlardır. | ||
![]() |
![]() |
Bu konuyu arkadaşlarınızla paylaşın |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
| |
![]() | ![]() |