![]() | |
| Ana Sayfa | Kayıt ol | Yardım | Ortak Alan | Ajanda | Bugünkü Mesajlar | XML | RSS | |
| | #11 | ||
| Guest
Mesajlar: n/a
| O devirde dalkavukların yanında böyle medeni cesaret sahibi, sözünü sakınmaz cinsten kimseler de vardı. Fakat bu derece ileri gideceği, bir hükümet üyesi hakkında, hem de Atatürk'ün önünde bu derece şert konuşacağı kimsenin aklından bile geçmezdi. Hepimizin rengi sararmıştı. Korkudan titriyorduk; konuklar donup kalmışlardı. Hiç beklemediğimiz bu konuşma herkesi şaşkına çevirmişti. Ortalıkta çıt çıkmıyordu. Hareketsiz, bu patlak veren olayın nereye varacağını düşünüyordu. Sinirden titrediğini ve ellerini masaya dayadığını gördüğüm Atatürk, tarifsiz bir şekilde kızmıştı. Fakat duygularını belli etmeden şu buyruğu verdi: --Lütfen sofrayı terkediniz!-- O an biraz ferahladık. Reşit Galip kalkıp gider olay da burada kapanır, ertesi gün unutulur, diye umutlandık. Ne yazık ki, sevincimiz bir iki saniye sürdü. Reşit Galip coşmuştu bir kez. Ne karşılık verdi dersiniz? . --Burası sizin değil, milletin sofrasıdır. Burada oturmaya benim de sizin kadar hakkım vardır. Gerçi biz Saraydayız ama, hocanız Hace-i Sultani değildir. Cumhuriyette tenkit serbesttir...-- diye başlayınca, Atatürk yavaşça yerinden kalktı. Kucağındaki peçeteyi masaya bıraktıktan sonra: --Öyleyse müsaade ederseniz ben terkedeyim-- dedi ve dünyada eşi, benzeri görülmemiş bir efendilik ve büyüklük örneği göstererek ayağa kalkıp salondan çıkıp, gitti. | ||
|
| Bu konuyu arkadaşlarınızla paylaşın |
| Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
| |
![]() | ![]() |