Beşiktaş Forum  ( 1903 - 2013 ) Taraftarın Sesi

Beşiktaş Forum ( 1903 - 2013 ) Taraftarın Sesi (http://besiktasforum.net/forum/index.php)
-   Tarih (http://besiktasforum.net/forum/forumdisplay.php?f=79)
-   -   Çerkez Ethem Olayı ve Birinci İnönü Savaşı (http://besiktasforum.net/forum/showthread.php?t=22217)

imparator 10-02-2007 09:24

Ancak 25 Temmuz 1921’de, büsbütün hırpalanmamış bir Türk ordusu, Sakarya’nın doğusuna çekilmiş bulunuyordu. Öte yandan Yunanlılar zaferlerini abartılmış bir şekilde ilan ettiler. Papoulas, “Kral Constantine ordusunun Küçük Asya içlerine bir Yunan ordusunun nüfuz etmediği yerlere kadar girmesi” ile övünüyor, General Stratikos ise, “Kemalist ordunun akibeti böyle oldu, geriye kalan enkazın tamamen inhilali uzun sürmeyecektir” diyordu. Fakat 28 Temmuz 1921’de Kütahya’da Yunan Kalanının başkanlığındaki toplantıda konuşan Papoulas, “Türkler yok edilmemişlerdir, yalnız kayıpları çoktur. Gayenin elde edilmesi için Ankara ve Kızılırmak’a kadar ilerlemek lazımdır. Türkler Eskişehir’den çekildikten sonra barış istemediler” demek suretiyle zaferlerinin pek büyük olmadığını da ortaya koyuyordu. Yunan Harbiye Nazırının Atina’ya gönderdiği bir raporda, “Bir çok esirler, toplar ve bir miktar harb malzemesi elde ettik. Bunların hakiki miktarı henüz malum değildir” denilmekte ve Türklerin kaçmakta olduğu söylenmekte idi. Bazılarına göre Yunanlılar, yalnız Kütahya’da Türklerden 5000 esir, 168 top ve cephane arabası, 2000 deve ele geçirmişlerdi. Fakat bu savaşta bulunmuş ve bir kolorduya komuta etmiş olan Prens Andrea, gerçekleri daha iyi yansıtıyordu.

imparator 10-02-2007 09:25

Çünkü, o, “Benim bildiğime göre düşman 27’den fazla top kaybetmemiştir, zabtedilen tüfeklerin miktarı da nisbeten azdır” demekte ve Türklerin kaçmakta olduğunu değil, düzenli bir şekilde çekilmekte olduklarını söylemekte idi. Bununla beraber iki tarafın da kayıpları küçümsenemeyecek kadar büyüktü. Türklerin cephe gerisindeki kayıpları ise hem pek çok, hem de telafisi mümkün olmayan kayıplardı. Çünkü Yunanlılar, her zamanki gibi bu defa da, Türk köylerini yakarak; halkını süngüleyerek; kocalarının önünde Türk kadınlarını kirleterek; kocalarından ayırdıkları kadınları üç gün üç gece kendi askerleriyle baş başa bırakarak; 60 yaşındaki kadınlara bile tecavüz ederek; kütle halinde insanları kurşuna dizerek; yaralı esir askerlerin karınlarını deşerek, sağlamlarını da, birbirine bağladıktan sonra, ateşleyerek ve geri kalan halkı açlığa ve sefalete terk ederek ilerlemişlerdi. Fakat, tehdid tahkir, tecavüz, işkence hatta ölüm, değil Türk erkeğini, Türk kadınını bile yıldıramayacak, tersine olarak onların hınçlarını kamçılayacak ve fedakarlıklarını artıracaktı.

imparator 10-02-2007 09:25

Ancak, büyük bir toprak parçasının düşmana bırakılması ve öteki üzücü olaylar, Türk milletini yas ve mateme bürür ve fedakarlıklara iterken, Türkiye Büyük Millet Meclisinde kötü bir politik hava esmeğe başlamıştı. Özellikle Mustafa Kemal paşa’ya karşı olanlar, “Ordu nereye gidiyor; millet nereye götürülüyor? Bu harekatın elbette bir mesulü vardır; o nerededir? Onu göremiyoruz. Bugünkü elim halin, feci vaziyetin amil-i hakikisini ordunun başında görmek isterdik” diyorlardı. Bu şekilde konuşanların anlatmak istedikleri kimse de Mustafa Kemal Paşa idi. Gerçi Fevzi Paşa, Meclis’in gizli bir toplantısında, yenilgiden, “Erkân-ı harbiye-i Umumiye Reisi olmakla bizzat ben mes’ulüm. Hiçbir kumandan bundan mesul tutulamaz. Vereceğiniz cezayı şahsan şimdiden kabul ettiğimi arzederim” dedi ise de, mesele kapanmadı ve 4 Ağustos’daki gizli toplantıda bir Milletvekili, kürsüden, Mustafa Kemal Paşa “Ordunun başına geçsin” dedi. Bunun üzerine Mustafa Kemal paşa’yı sevenlerle sevmeyenlerin bu noktada birleştikleri görüldü. Muhalifler bu hali yani onun Başkomutan olmasını, tasfiyesi için bir fırsat sayıyorlardı. Çünkü onlara göre, Yunan taarruzunu durdurmak mümkün değildi ve yine onlara göre bu taarruzu durduramayacak olan bir Başkomutan, elbette gözden düşerdi. Meclisin çoğunluğu ise, Yunan ileri harekatını durdurabilecek olan kişinin sadece Mustafa Kemal Paşa olabileceğine inandığı için, onun Başkomutan olmasını istiyordu.

imparator 10-02-2007 09:25

Bu arada Mustafa Kemal Paşa’nın Başkomutan olmasını sakıncalı görenler de vardı. bunlara göre, yenik bir ordunun başına geçirilecek olan Mustafa Kemal Paşa’nın, Yunan taarruzunu durduramaması halinde, kurtuluş için şimdiye kadar kazanılmış ve yapılmış olan her şey mahvolmuş olacaktı. Onun için Mustafa Kemal Paşa’nın Başkomutanlığı en son tedbir olmalı idi, esasen, “Henüz vaz’iyyet-i umûmiye son tedbir, son çare ve son kuvvetlerin feda edilmesini istilzam edecek mahiyette” değildi. İşte bu tartışmalar arasında Mustafa Kemal Paşa, kendisine karşı duyulan yakınlığa teşekkür ettikten sonra Meclis Başkanlığına bir önerge vererek, Başkomutanlıktan meydana gelebilecek olan faydaları “Azami sür’atle istihsal edebilmek ve ordunun maddi ve manevi kuvvetini” artırmak için, “Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin haiz olduğu selahiyyetin, üç ay süre ile kendisine verilmesi şartiyle Başkomutanlığı alabileceğini bildirdi. Fakat onun bu isteği uzun ve sert tartışmalara yol açtı. Her şeyden önce Başkomutanlık unvanına itiraz edildi, bunun olsa olsa Başkomutanlık vekaleti olabileceği ileri sürüldü. Ayrıca Meclisin yetkilerinin, bir kimse üzerinde toplanmasının doğru olmadığı da iddia olundu. Fakat Mustafa Kemal Paşa, isteğinde direnmiş ve sonunda, 5 Ağustos 1921’de, ona istediği yetkileri veren kanun kabul olunmuştu. Bundan sonra Mustafa Kemal Paşa, birkaç cümle ile Meclis’e teşekkürlerini sundu ve “Düşmanları behemehal mağlüp” edeceğine dair olan inancının bir an olsun sarsılmamış olduğunu söylemek suretiyle dinleyenlerin içlerini serinletti.

imparator 10-02-2007 09:26

Öte yandan, 9 Ağustos 1921’de, ordu ve millete yayımladığı bir bildiride Türk milletini ve Türk ordusunu övüyor, hiç yoktan meydana gelmiş olan bu ordunun İnönünde Yunanlıları iki defa yendiğini, son savaşlarda da onlara büyük kayıplar verdirdiğini söyledikten sonra Büyük Millet Meclisinin, kendisini geniş yetkilerle Başkomutanlığa getirdiğini, amacın da Yunan ordusunu “Anayurdumuzun harîm-i ismetinde” boğmak olduğunu belirtiyor, bunu sağlamak üzere her çareye baş vurulacağını açıklıyordu. Gerçekten Mustafa Kemal Paşa, 7, 8 Ağustos’ta “Tekalif-i milliye” adı altında 10 emir çıkardı. Bunların birincisi ile “Tekalif-i Milliye Komisyonları” kurulmuştu. Bu komisyonlar, Başkomutan tarafından verilecek olan emirleri uygulayacak ve “Bu suretle seferber ordu ihtiyacını temin edeceklerdi”. Nitekim bu komisyonlar, Mustafa Kemal Paşa’nın verdiği emirlere uyarak, bedeli sonra ödenmek üzere, halkın ve tüccarın elinde bulunan yiyecek, giyecek maddelerinden yüzde kırkını, “Öküz ve at arabalarının yüzde onunu, binek ve taşıt hayvanlarının yüzde yirmisini” aldılar. Bundan başka “Her evden bir kat çamaşır, birer çift çorap ve çarık” istediler.

imparator 10-02-2007 09:26

“Tekâlif-i Milliye” emirleri pek şiddetli idi. Bunlardan yedi numaralarında “Cins, mezhep, sunûf ve meslek”i ne olursa olsun, cinsleri tayin edilen silahların üç gün içinde “Mahalli Tekâlif-i Milliye Komisyonu”na teslim edilmek suretiyle “Hükümete terk ve teberru’u” isteniyor, elinde bu çeşit silah bulunup da vermeyenlerin dördüncü gün asılacakları tebliğ olunuyordu. Gerçi, bu şiddetli tutuma rağmen bazı bozguncular ortaya çıktı. Fakat bu gibiler, Samsun, Konya, Eskişehir ve Ankara’da kurulmuş olan “İstiklâl Mahkemeleri”nin çok şiddetli hükümleriyle karşılaştılar. Verilen emirleri yerine getirmeyen ve “Sû-i isti’mâli görülen” devlet memurları da, “Hiyânet-i vataniye” suçu ile yargılanarak cezalandırıldılar.
“Tekâlif-i milliye emirlerinin” zamanında ve eksiksiz olarak uygulanması, Sakarya doğusuna çekilmiş olan Türk ordusunun ihtiyaçlarını gidermekte büyük faydalar sağladı. Fakat şurasını mutlaka belirtmek gerekir ki, Türk Milletini büyük fedakarlıklara sevk eden sadece emirler, kanunlar ve cezalar değil, onun başka milletlerde görülmeyen nitelikleri idi. Bunlar, vatanın tehlikeye düştüğü zamanlarda hemen kendini gösteriyor ve bu yüzden mucizeler meydana geliyordu. İşte Sakarya Savaşının arafesinde de böyle şaşırtıcı bir hal oldu ve her sınıf halk, kendine düşen görevi, gücünün çok üstüne çıkarak, başarmaya çalıştı.

imparator 10-02-2007 09:26

Bundan dolayı Türk kadını omuzlarında mermi taşımış, silah ve cephane yüklü kağnıların idaresini eline almıştı. Bu kadınlar silah ve cephaneye, çocuklarından fazla değer veriyor; araba kırıldığı vakit, arabadaki silah ve cephaneyi gerektiği yere kadar sırtlarında götürüyorlardı. “Halk, minarelerden askere yazılmaya” çağırıldığı vakit, hemen göreve koşmuş ve sevk edilecek oldukları yerlere kadar yaya gitmişti. Fakat bazen bunlara verilecek silah bile bulunamamıştı. Un bulamadıkları zaman bu insanlar, kaynamış veya kavrulmuş buğday ile karınlarını doyuruyorlardı. Ordunun ihtiyaçlarının sağlanmasında Refet Paşa’nın da büyük payı vardı ve bu yüzden takdire değer görülmüştü. Bununla beraber Türkler için durum çok nazik ve kritik görünüyordu. Çünkü, bütün çabalara rağmen, Türk ordusu ile Yunan ordusu arasındaki araç ve gereç farkı giderilememişti. Özellikle iki ordudaki top, makineli tüfek ve uçak sayısı, birbirleriyle karşılaştırılamayacak durumda idi. Bundan başka Yunan ordusu demiryolları ile denize ve bu suretle de İngiltere’nin zengin kaynaklarına bağlı idi.

imparator 10-02-2007 09:27

Donanımı çok noksan olan Türk ordusunun kaynakları ise, Birinci Dünya Savaşından yorgun ve bitkin çıkmış olan fakir Anadolu halkına dayanıyordu. Bu ordunun ulaştırma araçlarını genellikle, kağnılar, develer teşkil etmekte idi. Anlaşılıyordu ki, bu defa da iki ordu farklı şartlar altında döğüşeceklerdi. Onun için sonuç aleyhte olabilir, hatta Ankara’nın düşmesi bile beklenebilirdi. Ancak hiçbir şey, Türkiye’yi ve Türkleri kurtarmaya karar vermiş olanları, bu kutsal amaçlarından vazgeçiremedi. Onlara göre Sakarya doğusuna çekilmiş olan Türk kuvvetleri, gerekirse Kızılırmak’a kadar geri alınabilir ve kurtuluş hareketine devam olunabilirdi. Bu sebepledir ki, Kayseri’nin hükümet merkezi olması kararlaştırılmış, Büyük Millet Meclisi’nin yapacağı toplantılar için Kayseri lisesi binasında gerekli tertipler alınmış ve Türkiye Büyük Millet Meclisine ait basım makineleri bile yola çıkarılmıştı. Halk da, bulabildiği taşıtlarla Kayseri ve Çankırı’ya doğru göç ediyordu.

imparator 10-02-2007 09:27

Kütahya – Eskişehir Savaşından sonra Yunanlılar, Türk ordusunun yenilmediğini anlamış, kazançlarının sadece birkaç şehir ile biraz topraktan ibaret olduğunu görmüşlerdi. Onlar, bu başarının yeter olmadığını ve Türk ordusunu bir meydan savaşında yenip dağıtmadıkça maksatlarının gerçekleşemeyeceğini de biliyorlardı. Bu sebeple, 9 Ağustos’ta “Paris Konferansının tarafsızlık kararı vermesine, aynı tarihli Times gazetesinin, “Yunanlıların vazifesi her gün biraz daha güçleşiyor” diye kendilerini uyaran bir yazı yazmasına, hatta 10 Ağustos’ta Lloyd George’un “Sévres Muâhedesi yırtılmış olduğundan silah ticareti serbesttir” demesine rağmen Yunanlılar, Ankara’ya doğru ilerleme fikrinden vazgeçmediler. Ancak Kütahya – Eskişehir Savaşındaki kayıplarını gidermek ve “İleri yürüyüş esnasında uzayacak menzil hatları üzerinde lazım gelen tertibatı yapmak için” bu savaştan sonra Eskişehir’de 15-20 gün oyalandılar. Fakat, M. Kemal Paşa’nın Fevzi Paşa ile birlikte, Polatlı yakınında Alagöz köyündeki karargahına giderek Başkomutanlığa başlamasından bir gün sonra yani 13 Ağustos 1921’de yeniden harekete geçen Yunanlılar, 14 Ağustos’da Sivrihisar’ı işgal ettiler,

imparator 10-02-2007 09:27

15 Ağustos’da da Yunan Kralı askerlerine Ankara’yı hedef olarak gösteren emrini verdi ve “İngiliz irtibat subaylarını” Ankara’da vereceği ziyafete çağırdı. Halbuki, 16 Ağustos’da Avam Kamarasında Lloyd George, Yunanlıların hiç de lehinde yorumlanamayacak bir konuşma yapmıştı. Buna rağmen, 10 piyade ve 1 süvari tümeni ile Yunanlılar “Porsuk suyunun kuzeyinden ve güneyinden ve Sakarya’nın yukarı kısmı güneyinden” doğuya doğru yürümüş ve hiç de engelle karşılaşmadan yürüyüşlerine devam ederek 17 Ağustos’da Sakarya’nın batısındaki Türk kuvvetleriyle temasa gelmişlerdi. Buradaki Türk kuvvetleri süvari ve piyadelerden kurulmuş müfrezeler idi, görevleri de Yunan ileri hareketini “mümkün olduğu kadar” geciktirmekti. Onun için bu birlikler yavaş yavaş geri çekiliyorlardı. İşte bu sıralarda, 21 Ağustos’da, Doğu Cephesi Komutanı Kâzım Karabekir Paşa’dan, moral takviye edici bir yazı geldi. Bu yazıda, “Yaptığımız istiklal muharebesidir. Vatanımızda bir dağ ve bir fedakar kalsa dahi kavgamız devam edecektir” denildikten sonra, düşmanın üstün kuvvetleri karşısında nasıl hareket edilmesi gerekeceği açıklanıyor ve “Şu veya bu mevziin müdafaasının” düşünülmemesi, düşmanı yıpratmak için her çareye baş vurulması, “Düşmanın cenahlarından birinde faik kuvvetler toplayarak” orada düşmana gerekli darbenin indirilmesi tavsiye ediliyordu.


Türkiye`de Saat: 09:02 .

Powered by: vBulletin Version 3.8.1
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
SEO by vBSEO 3.3.2


1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41 42 43 44 45 46 47 48 49 50 51 52 53 54 55 56 57 58 59 60 61 62 63 64 65 66 67 68 69 70 71 72 73 74 75 76 77 78 79 80 81 82 83 84 85 86 87 88 89 90 91 92 93 94 95 96 97 98 99 100 101 102 103 104 105 106 107 108 109 110 111 112 113 114 115 116 117 118 119 120 121 122 123 124 125 126 127 128 129 130 131 132 133 134 135 136 137 138 139 140 141 142 143 144 145 146 147 148 149 150 151 152 153 154 155 156 157 158 159 160 161 162 163 164 165 166 167 168 169 170 171 172 173 174 175 176 177 178 179 180 181 182 183 184 185 186 187 188 189 190 191 192 193 194 195 196 197 198 199 200 201 202 203 204 205 206 207 208 209 210 211 212 213 214 215 216 217 218 219 220 221 222 223 224 225 226 227 228 229 230 231 232 233 234 235 236 237 238 239 240 241 242 243 244 245 246 247 248 249 250 251 252 253 254 255 256 257 258 259 260 261 262 263 264 265 266 267 268 269 270 271 272 273 274 275 276 277 278 279 280 281 282 283 284 285 286 287 288 289 290 291 292 293 294 295 296 297 298 299 300 301 302 303 304 305 306 307 308 309 310 311 312 313 314 315 316 317 318 319 320 321 322 323 324 325 326 327 328 329 330 331 332 333 334 335 336 337 338 339 340 341 342 343 344 345 346 347 348 349 350 351 352 353 354 355 356 357 358 359 360 361 362 363 364 365 366 367 368 369 370 371 372 373 374 375 376 377 378 379 380 381 382 383 384 385 386 387 388 389 390 391 392 393 394 395 396 397 398 399 400 401 402 403 404 405 406 407 408 409 410 411 412 413 414 415 416 417 418 419 420 421 422 423 424 425 426 427 428 429 430 431 432 433 434 435 436 437 438 439 440 441 442 443 444 445 446 447 448 449 450 451 452 453 454 455 456 457 458 459 460 461 462 463 464 465 466 467 468 469 470 471 472 473 474 475 476 477 478 479 480 481 482 483 484 485 486 487 488 489 490 491 492 493 494 495 496 497 498 499 500 501 502 503 504 505 506 507 508 509 510 511 512 513 514 515 516 517 518 519 520 521 522 523 524 525 526 527 528 529 530 531 532 533 534 535 536 537 538 539 540 541 542 543 544 545 546 547 548 549 550 551 552 553 554 555 556 557 558 559 560 561 562 563 564 565 566 567 568 569 570 571 572 573 574 575 576 577 578 579 580