![]() |
Efsaneler AMAZONLAR Mitolojide Amazonlar, mitoloji kahramanlarına denk savaşcı kadınlardır. Savaş aletleri ok, yay, kargı ve "labrys" denilen, Anadolu'da özellikle Hititler'de, Karya'da ve Girit'de rastlanan iki ağızlı baltadır. Halikarnas Balıkçısına göre iki ağızlı balta Anadolu'nun simgesidir. Resim ve kabartmaların çoğunda Amazonların elinde hep bu balta bulunmaktadır. Söylenceye göre Amazonlar Anadolu'da yaşamışlar ve birçok kent kurmuşlardır. Amazonlar'ın kurduğu kabul edilen kentler; Ephesos/Selçuk, Smyrna/İzmir, Kyme, Gryneion, Pitane, Ege bölgesindeki kentlere ilaveten Midilli adasındaki Mytilana, Marmara ve Karadeniz yörelerinde ki Myrleia, Sinope/Sinop'tur.Bunlara yine Ege bölgesindeki Elaia, Anaia, Latori kentlerinde de eklememiz gerekmektedir. Ephesos'da ki Artemis tapınağı da Amazonlar tarafından başlatılmıştır. Ephesos'da ki kazılar savaşcı kadınlara ait, tanrıça Artemis'e hizmet eden heykelcikler de ele geçirilmiştir. |
Anadolu mitolojisine göre tamamen kadınlar tarafından kurulmuş, ilk ve son devlet. Sinop ve Samsun bölgesini içine alan bölgede yaşadıkları sanılır. Amazon'un Ermenice deki anlamı "Ay Kadın", Yunancadaki anlamı "Memesiz" idi. Sol göğüslerini kestikleri söylenir. Tam olarak aydınlanmamışsa da Ma adlı bir savaş tanrıçasına kendilerini adamış silahlı rahibeler oldukları sanılmaktadır. Aslında Amazonlar üzerine söylenen pek çok efsane vardır.Bunlardan biri Skythlerle ilgili olandır. Thermodon Savaşı’nı kazanan Yunanlılar,savaş sonrası canlı yakaladıkları Amazonları gemilere koyup denize açılırlar.Amazonlar bir anda askerleri döve döve öldürüp yönetimi alırlar.Gemi kullanmayı bilmediklerinden tekneyi rüzgarın akışına bırakırlar ve Dikbayır’da karaya vururlar.Burası Skythler’in yurdudur. Burada atları evcilleştirip etrafı yağmalamaya başlarlar.Skythler savaştıkları insanların kadın olduğunu anlayınca çok şaşırırlar ve kadın oldukları için Amazonları bir daha öldürmeme kararı alırlar.Hatta onlarla dost olup gençleri Amazonlarla evlendirip sağlıklı bir ırka sahip olmayı düşünürler.Skythler Amazonlar’dan normal kadınlar gibi ev işleri ,yemek yapıp çocuklarla ilgilenmelerini isteyince Amazonlar bunu redderler.Gençlere , Amazon töresinin onların dövüşmesini,bir savaşçı gibi yaşamalarını emrettiğini,eğer kendileriyle yaşmak isterlerse onlarla kalmaları gerektiğini söylerler. Bunu kabul eden Skyth’li gençler Skyth topraklarından Tanais’e yerleşirler. |
Ayrıca Herakles ile Theseus da Amazonlarla savaşmışlardır. Amazonlar öç almak için Attika’ya sefer yapmıştır.Troya savaşında da Amazonlar Troyalılar’ın yardımına koştular. MARMARA BÖLGESİ İLE İLGİLİ EFSANELER Söz antik çağlardan açıldığında, “Mysia’nın kuzey bölümüyle Troas ve Bithynia ‘nın tamamı bu bölge içinde yer alıyor. Çanakkale ve İstanbul boğazları ise bölgenin girişleri ve de kapıları.”[1]Mitolojinin en ünlü öyküleri Çanakkale’de yaratılmış.Dünyanın en ünlü destanı İlyada’nın konusu burada geçmiştir.Efsanelerimize Çanakkale’nin kuruluş efsanesiyle başlayalım. A. BOĞAZİÇİ EFSANELERİ I. BOSPHORUS Karadeniz Boğazının adı Bosfor(Bosphorus) ,şu efsaneden alınmıştır: Tanrılar tanrısı Zeus,Argos Kralının kızı İo’ya aşık olur.Zeus, kıskanç karısı Tanrıça Hera’ya görünmemek için kendisini ve İo’yu kara bir bulutun içine saklayıp dolaşır.Ama çok geçmeden Hera aldatıldığını anlar ve bulutu üfleyerek gökyüzünün uçsuz boşluğuna göndermek ister. Zeus hemen İo’yu buzağı şekline sokar.Bu oyunu da anlayan Hera ak buzağıyı çok sevdiğini söyleyerek kocasından ister.Zeus da vermek zorunda kalır. Hera buzağıyı alınca hemen yüz gözlü sığırtmaç Argos’a teslim eder ve kesinlikle kaybetmemesi için emir verir.Argos iki gözüyle uyuyup diğer gözleriyle de buzağıyı gözetler. Sevgilisinin çektiği acılara dayanamayan Zeus,oğlu Hermes’i Argos’un yanına gönderir ve buzağıyı kurtarmasını ister.Hermes bir çoban kılığına girer ve kavalıyla ninni çalıp uzun uzun masallar anlatarak Argos’un yüz gözünü de uyutup kapattıktan sonra onu öldürür.Daha sonra Argos’un yüz gözünü de alıp kuyruklu tavuskuşunun kuyruğuna serper. |
Ama Hera yine durumu öğrenir ve zavallı buzağının başına bu kez de ısırıcı bir atsineği dolar. Zavallı İo nereye gitse atsineği onu bırakmaz.Yemek yerken,uyurken hep rahatsız eder.İo rahatsızlığından yerinde duramaz, durmadan oradan oraya koşturur.Hera’nın da asıl amacı İo’yu Olimpus’dan uzaklaştırıp kocası Zeus’un ondan uzaklaşmasını sağlamaktı. Sonunda bu atsineği Hera’nın istediğini gerçekleştirir.İo’yu o kadar çok rahatsız eder ki, zavallı buzağı kurtuluşu kaçmakta bulur.Diyar diyar kaçarken Boğaziçi’nden geçer. Bu nedenle de Boğaziçi’ne BUZAĞI GEÇİDİ anlamına gelen “BOSPHORUS” adı verilmiştir. II. KAVAK KAYALARI: Boğaziçi’ne ait ikinci efsane ise “Kavaklar”a ait. Küçük İason, amcası Pelias’tan kendine ait krallık tacını alabilmek için Kokhis’teki Altınpost’u getirmek üzere Argo adlı bir gemiyle yola çıkar.Altınpost kahramanları Boğaziçi’den Karadeniz’e çıkacakları zaman Boğaz’ın iki yanındaki kayaların bir insan ağzı gibi açılıp kapandıklarını görürler. Daha önce de buradan geçen gemilerin kayalara sıkışıp parçalandıklarını duyduklarından kendilerine bir çıkış yolu aramaya başlarlar.Önce kayaların arasından bir kumru uçururlar.Kumru geçebilirse kendilerinin de kolalıkla geçebileceklerine inanırlar. Kumru kuyruğunun en uç tüylerini kayaların arasında bırakarak geçer.Onlar da kumrunun yolunu izleyerek o zamanki adı Hoyrat Denizi olan Karadeniz’e hem kaylardan sakınarak, hem de kuzeyde oturan Amazonlara gözükmeden bir gece vakti karanlıkta çıkarlar.bu geçiş hem zor hem de uzun sürer. |
Argo gemisi, kumruyu izleyerek kayalara geldiğinde gemini kaptanlığını Trakyalı ozan Orpheus yapmaktadır.Geminin kahramanları var güçleriyle kürek çekerken Orpheus da elinde liriyle onlara destek veren melodiler çalar.Çaldığı müzikle kahramanların yüreklerine sevinç,kollarına kuvvet gelir.Kahramanlar kavga edecekleri zaman bile Orpheus’un müziği yüreklere barış getirir. Şarkılarıyla gemicileri büyüleyip yanlarına çağıran deniz kızları(Siren)yla karşılaştıkları an yine Orpheus lirini çıkarır ve sirenlerin türküsünü yenmekle kalmayıp lirinin sesiyle sirenleri öyle bir büyüler ki Kavalar’daki kayaların bile ağzı açık kalır.Kahramanlarımız da Kavaklar’ı kolayca geçerek Karadeniz’e açılır.Boğaz’ın o kayaları bu efsanede Symplegad Kayaları adını alır.Bu olaydan sonra o kayalar uslanır ve yerlerine oturur. B. ÇANAKKALE EFSANELERİ Mitolojinin en ünlü ve içli öyküleri Çanakkale’de yaratılmış.Ünlü ozan Homeros,”İlyada” adlı ölümsüz yapıtını Çanakkale yöresi için yaratmıştı.İlyada bu şehrin destanıdır. “…Anadolulu Homeros, burada on yıl süren o kanlı savaşları anlatmaz yalnızca.Sözü döndürür,dolaştırır,sonra da bir yolunu yordamını bulup başlar tanrıların ve ölümlülerin başka başka yerlerdeki öykülerini de anlatmaya.Bu nedenle de Yunan Mitolojisi denen efsaneler bütünü Çanakkale yöresinde yaratılmış demektir bir bakıma.”[1] Bu yöreyle ilgili ilk efsanemiz buranın kuruluş efsanesidir. |
I. ÇANAKKALE’NİN KURUCUSU DARDANOS (Çanakkale’nin adı da Dardanos’tan Dardanel olur.) Titan İapetos oğlu Atlas’ın sonradan birer yıldıza dönüşen “Pleiades”ler denilen yedi kızı vardır.Çapkın Zeus bu kızların en güzeli olan Elekta’ya aşık olur ve ondan Dardanos,İasion ve Harmonia adlı üç çocuğu olur.Elektra Dardanos’u Yunanistan’daki Arkadia’da dünyaya getirir.ada sular altında kalınca Dardanos hemen karşıdaki Anadolu kıyılarına geçer. Daha sonra Troas bölgesine gelir ve buranın kralı Teukros’un kızıyla evlenir. Burada Dardanie adlı bir kent kurar. Daha sonra oğlu Tros o bölgeye Troad ve halkına da Troyalı adlarını verir.Onun oğlu İlus da kente kendi adını koyar ve kent ondan sonra İlium diye anılır.(Homeros’un İlyada destanı bu addandır). Dardanos kral soyu böylece sürüp gider. II. HERO İLE LEANDROS Bu öykü Çanakkale’nin Abydos kentiyle Gelibolu kıyısındaki Sestos kentleri arasında geçer.Abydos,Çanakkale’nin Anadolu kıyısında Nara Burnunda eski bir kentti.Abydos’un karşısında, Gelibolu kıyısında Miletlilerin kurduğu Sestos kenti vardı. |
Sestos’ta berrak ve temiz sevginin,masum güzelliğin Tanrıçası Aphrodite’in genç ve güzel rahibelerinden Hero yaşardı. Abydos’ta ise Leandros adlı bir delikanlı yaşardı.bir dinsel ayinde Leandros her tarafı çiçekle donanmış olan Hero’yu görür.Hero o kadar beyaz ve iç açıcıdır ki öbür beyazlar Leandros’a kapkara görünür. O günden sonra iki genç birbirlerine aşık olurlar.Ama Hero, bir Afrodit rahibesi olduğundan delikanlı onunla evlenemez. İki genç bu soruna bir çare bulmak için her gece buluşurlar.Leandros her gece dalgadan çıkan beyaz köpükler biçimine girerek bir kulenin tepesinden kendisine ışıkla yol gösteren Hero’ya gider. Havanın çok kötü olduğu fırtınalı bir gece büyük dalgalara aldırmayan Leandros Hero’nun yaktığı meşaleye doğru yüzmeye başlar. İşte tam o sırada Hero’un meşalesi rüzgardan söner.yolunu şaşıran Leandros akıntıya doğru yüzmeye başlar.Hero sabaha kadar onu bekler. Ama Leandros Abydos’a gelmez.Ertesi sabah balıkçılar kıyıda Leandros’un ölüsünü bulurlar.Olayı duyan Hero da kendisini Abydos kulesinin üzerinden atar ve yaşamına son verir. |
Bu efsane Homeros’an önce yaşamış Musaios adlı bir ozan tarafından yazılmıştır. Ayrıca Leandros’un o gece geçemediği Boğaz’ı, yıllar sonra Lord Byron,topal ayağıyla yüzerek geçmiş ve bu efsanede söylenen Boğaz’ın yüzülerek geçilemeyeceği inancını da yıkmak istemiştir. III. TROYA SAVAŞI Troya bölgesi Ege’nin kuzeyinde ince ve uzun Gelibolu Yarımadasının karşısında,dörtgen biçiminde denize uzanır. “Dünyada hiçbir konu için-Çanakkale’nin küçük bir köşeciğini kaplayan-bu Troya üstüne yazılanlar kadar çok yazı yazılmış değildir.Bu efsane Peleponez’den(Mora Yarımadasından) gelen Akhalar ile Troya halkı arasında ticaret ve çıkar kaygılarıyla yapılmış olan gerçek bir savaştan doğmadır… Homeros’un İlyada’sına göre bu savaş Troya kralı ihtiyar Priamus’un oğlu Paris tarafından Troya’ya kaçırılan dünya güzeli Helene’yi geri almak için Akhalar tarafından yapılmıştır.[1] [1] Halikarnas Balıkçısı.Anadolu Efsaneleri.(Bilgi yayınları, 2001) sayfa 52 |
Tanrıça Thetis ile ölümlü Peleus’un evliliklerinden birçok çocukla beraber Yunan mitolojisinin en tanınmış kahramanlarından Akhilleus da dünyaya gelecektir. Aslında tanrıça Thetis bir ölümlü ile evlendirilmiş olmaktan dolayı son derecede mutsuzdur. Bu ruh hali içinde Thetis, çocuklarını da kendisi gibi ölümsüz kılmak için geceleri kalkar ve gövdelerindeki ölümlülük tohumlarını yok etmek için onları ateşe tutar. Birçok çocuğu da bu şekilde yanarak ölür. Bir gece yedinci çocuğu bebek Akhilleus’u aynı amaçla sağ topuğundan kavrayıp ateşe tutarken kocası tarafından yakalar ve evinden kovar. Thetis bundan sonra denizlerdeki yurduna döner ve bir daha kocasının yanına gelmez. Ancak tanrıçanın amacı da gerçekleşir, Akhilleus’un, elle tutulduğu için ateşten etkilenmeyen sağ topuğu dışında kalan vücudunun diğer kısımları ölümsüzlük özelliği kazanır. Bir başka rivayete göre de Thetis, bebek Akhilleus’u, ona ölümsüzlük özelliği kazandırmak için ayaklarından tutup kutsal yeraltı ırmağı Styks’in sularına daldırır. Styks Irmağı’nın sularında yıkanan insanların vücuduna silah işlemez. Tabii bu sefer de Akhilleus’un topukları ıslanmaz. Akhilleus, büyüyüp delikanlı olduktan sonra Akhalar’ın yanında Troya savaşına katılacak ve bu savaşta pek çok Troyalı savaşçının kanına girecektir. |
Şimdi yine savaşa giden yolda kaldığımız yerden devam edelim : Paris ödülünü almak için bir vesile yaratıp Sparta’ya gelir, o sırada kral Menelaos Mısır’a gitmiştir. Tanrıça Aphrodite’nin yardımıyla Paris, kraliçe Helena’nın aklını çelip onu Troya’ya getirir. Yunanlılar böylesine büyük bir hakareti içlerine sindiremezler ve aralarında toplanarak bir donanmayla Troya’ya saldırmaya karar verirler. O çağlarda Yunanistan, mahalli derebeylerinin yönetimindeki bölgelerden oluşmaktaydı ve bu derebeylerin en güçlüsü Argos ( Mykenai ) kralı Agamemnon’dur. Menelaos’un ağabeyi olan Agamemnon krallar kralıdır. Troya’ya saldıracak olan orduların başına Agamemnon getirilir. Akha ordusunun Troya’ya varması on yıllık bir gecikmeyle gerçekleşir. Bu sürenin bir kısmı gemilerin bir liman kenti olan Aulis’te toplanabilmesi için geçecektir. Donanma oluştuktan sonra da uzun süre uygun rüzgar beklenirken kahinlerden öğrenilir ki tanrıça Artemis, bir vakitler, kendisine adanmış kutsal bir geyiği öldürdüğü için Agamemnon’a karşı kin duymakta ve bu nedenle rüzgarların esmesini engellemektedir. Ancak Agamemnon kızı İphigeneia’yı kendisine kurban verirse Tanrıça’nın öfkesi dinecek ve Akha donanması yola çıkabilecektir. Agamemnon çok sarsılır ve önce bu çözüme yanaşmak istemezse de bir diğer Akha beyi İthaka kralı Odysseus’un ve Sparta kralı Menelaos’un ısrarları üzerine Akhalar’ın çıkarları uğruna istemeye istemeye kızını kurban etmeye karar verir. Argos’a haberci gönderek karısı Klytaimnestra’ya, İphigeneia’yı alıp gelmesini, zira kızı Akhilleus’la evlendirmeye karar verdiğini bildirir. Karısı bu habere çok sevinir, ancak Aulis’te gerçeği öğrendikten sonra yıkılır, kocasına müthiş bir öfke ve kin duymaya başlar. Kraliçe bu olayı hiçbir zaman unutmaz ve on yıl sonra Troya’yı yakıp yıkarak yurduna dönen muzaffer Agamemnon’u aşığı Aigisthos’un yardımıyla öldürür. |
Odysseus, İphigeneia’yı kesmek üzere sunak taşına yatırdığında tanrıça Artemis merhamete gelir ve son anda kızı kurtararak bıçağın altına bir dişi geyik yatırır. Rüzgarlar esmeye başlar ve Akha donanması hareket ederek Troya önlerine gelir. Akhalar burada karaya çıkarak ordugah kurarlar. Artık on yıl sürecek ve pek çok insanın ölmesine sebebiyet verecek olan zorlu savaş başlamıştır. Troya Savaşı’nın on yılı bazen Akhalar’ın, bazen Troyalılar’ın üstünlükleri ile geçer. Kah ordular birbirine girer, kah her iki tarafın yiğit savaşçıları teke tek döğüşürler. Zaman zaman Akhalar, Troyalılar’ı kentin surları içine püskürtürler, zaman zaman Troyalılar, Akhalar’ı gemilerine kadar kovalarlar. Olympos’lu tanrı ve tanrıçalar da bu savaşta taraf tutarlar. Hera, Athena, Poseidon, Hermes ve Hephaistos Akhalar’dan yana, Ares, Apollon, Artemis, Leto ve Aphrodite ise Troyalılar’dan yana çıkarlar. On yıl gibi uzun sürede Kent’i ele geçiremeyen Akhalar sonunda Odysseus’un önerdiği bir hileye baş vururlar:Çok büyük boyutlarda bir tahta at inşa ederek içine Odysseus ile birlikte ordunun en yiğitlerini yerleştiriler ve güya tanrılarına bir adak olarak atı sahile bırakıp gemilerine binerek gidiyormuş gibi yapıp yakındaki Tenedos Adası’nın (Bozcaada’nın) arkasına saklanırlar. Troyalılar adak yerine gelmesin diye tahta atı surların içine çekerler ve mutluluk içinde eğlenceye dalıp kendilerinden geçerler. Herkesin sızdığı gece vakti attan fırlayan Akhalar, geri dönen gemilerden sessizce sahile çıkmış olan arkadaşlarına Kent’in kapılarını açarlar. Kaleye dolan savaşçılar Troya’yı yakıp yıkarlar, erkekleri öldürürler, Priamos’un hazinelerini, işlerine yarayacak Troyalı kadınları ve Helena’yı alarak Yunanistan’a dönerler. Katliamdan kaçarak kurtulan çok az sayıda insan, Troyalı bir soylu kişi olan Aineias liderliğinde Antandros limanından İtalya’ya doğru yola çıkarlar ve vardıkları yerde Roma Devleti’nin temellerini atarlar . |
IV.PRİAPOS Çanakkale’den çıkıp Marmara Denizi’ne doğru açıldığımızda önce Lapseki,sonra Biga ilçesine geliriz.Bu ilçenin Marmara Denizi kıysında Karabiga iskelesi vardır.Orada çok eskiden Priapos diye bir şehir varmış.Şimdiki efsanemiz işte bu şehre adını veren tanrı ile ilgili. Priapos,Tanrıça Afrodite ile Dionysos’un oğludur.Afrodite oğlunu o kadar çok sever ki her yerde onun oğluna olan düşkünlüğü konuşulur ve Priapos’un güzelliği dilden dile dolaşır.Ama Zeus’un karısı Hera Afrodite’i çok kıskanır ve oğlu Priapos’a aşırı bir erkeklik gücü ve ona göre de üreme organı vererek onu fena halde çirkinleştirir.Bunu gören Afrodite oğlunu terk eder. Çocuk biraz büyüyünce kendi boyuna denk erkekliğiyle uluorta zamparalığa kalkışır.Herkes ondan nefret eder ve aralarından kovarlar. Priapos kentten kovulduktan sonra kent bir salgın hastalığa tutulur.kent halkı teker teker ölmeye başlar.Kent halkı bu belanın Afrodite’nin oğluna saygısızlıktan ileri geldiğini sanarak Tanrı’yı arar bulur.Ona yine aralarına gelmesi için yalvarırlar.O da yalvarmalara dayanamaz ve geri döner.Salgın hastalık da böylece kentten silinir. O günden sonra Priapos’u bereket simgesi olarak kabul eder. |
V. KASSANDRA Kassandra,Troi’nın son kralı Priamos ile Hekabe’nin kızı, Helenos’un da ikiz kardeşidir.Kassandra’nın ileriyi görmek gibi bir yeteneği vardır.Efsaneye göre bu yeteneği Apollon sayesinde olmuştur. Bir gün Tanrı Apollon tören sırasında güzel bir kıza aşık olur.Bu kız Troya Kralı Priamos’un kızı Kassandra’dır. Apollon kraldan kızını ister.Kral da kızına bu teklifi söyler. Apollon da eğer kendisiyle evlenirse ona bilicilik yeteneğini vereceğini ve bundan sonra da tüm insanlardan farklı olarak onun ileriyi gören bir kahin olacağını söyler.Kassandra teklifi kabul eder ve bilicilik yeteneğini alır.Ancak bu yeteneği alınca Apollon ile evlenmekten vazgeçer. Apollon bu işe çok kızar ve Kassandra’ya verdiği gücü geri alır ve ona bir ceza daha verir.Artık Kassandra bir insan değil kahindir.Olacakları bilse de engel olamamakta ve söylediklerine de kimse inanmamaktadır.Olacakları bildiği halde hiçbir şey yapamayan yoksun insanların cezasını çekecektir. |
Kassandra daha sonra Troya tarihinde olacak her şeyi bilir ve söyler.ama kimse ona inanmaz.Bu durum Troyalılar’a savaşı kaybettirir.Kral Priamos’un oğlu Hektor ölür,Kassandra da düşman kralı Agamemnon’a köle olarak verilir. Agamemnon Kassandra’yı Yunanistan’daki sarayına götürür ve ona aşık olur.Kralın karısı bu işe çok kızar.İkisini de öldürmeye karar verir. Kassandra bunu görür ve başlarına geleceği krala söyler. Ama kral ona inanmaz.Sonunda kraliçe ikisini de öldürtür. EGE BÖLGESİ İLE İLGİLİ EFSANELER I. KUĞUYADÖNÜŞEN SAVAŞÇI:KYKNOS Kyknos Yunanca’da kuğu demektir.Bu kuşun öyküsü yurdumuzla ilgili.Ege Denizi’ndeki Bozcaada’nın eski adı Tenedos idi. Bu adanın karşı kıyılarında Kolonai diye bir şehir varmış ve Kyknos bu şehrin kralıymış.Babası denizler hakanı Poseidon’muş.Kyknos doğduğu zaman annesi onu deniz kıyısın bırakmış ve çocuğu bir kuğu kuşu büyütmüş.Kyknos büyüyünce Troia kralı Laomedon’un kızıyla evlenmiş ve Tenes adlı bir oğlu olmuş.Karısı ölünce ikinci defa evlenen Kyknos’un yeni karısı Tenes’e aşık olmuş ve ondan yüz bulamayınca Tenes’e iftira etmiş. |
Oğlunun karısına göz diktiğine inanan Kyknos oğlunu bir sandık içine kapatarak denize atmış.Dalgalarla Leukophrys Adası’na gelmiş ve sonra adanın kralı olup adaya kendi adını vermiş. Oğluna yaptıklarından dolayı çok pişman olan Kyknos oğluyla barışmak için Tenedos’a gelmiş.Ancak Tenes kendisine haksızlık eden babasını bağışlamamış ve babası, gemisini halatla kıyıya bağlayıp karaya çıkmaya çalışırken geminin halatını kesmiş.Dalgalar da gemiyi uzaklara sürüklemiş. II. İDA/KAZ DAĞI EFSANESİ İda Dağı, bugünkü Edremit’in Kocakatran sıradağlarının en yüksek olanıdır.Homeros İlyada’da da İda dağı’ndan sözederken hep Ana İda deyimini kulanır.Söylenceye göre Zeus, Troya Savaşı’nı bu tepeden seyreder ve Küçük Menderes ( Skamandos) Nehri bu dağdan akmaya başlar.Bir gün Herakles çok susar ve İda Dağı’nın eteğini kazar.Böylece Küçük Menderes akmaya başlar.Troya’da yaşayanların söylediklerine göre ay ışığında bu nehirde yıkanan kızların saçları altın sarısına dönüşürmüş. Yine bazı kaynaklar Troya kızlarının evlenmeden önce Küçük Menderes Nehri’nde yıkanmanın onlara kutsallık getireceğine inanırlarmış. |
İda Dağı ayrıca Tanrı Zeus’un Hera ile evlendiği yer olması açısından önem taşır.Çünkü Zeus,Anadolu’nun Matriyarkal tanrısı olarak adlandırılan Kybele tarafından Girit’teki İda Dağı’nda doğurulmuş, daha sonra da Anadolu’daki İda Dağı’nda karısı ile evlenmiş. O dönemlerde insanların en büyük sorunu kuraklık ve açlık olduğundan yağmurları yağdıran ve insanlara bereketi getiren Zeus ve İda Dağı o yöre insanları arasında büyük önem taşır. III. GANYMEDES Troya’yı kuran Tros’un oğlu Ganymedes, bir gün İda Dağı’nda avlanırken Zeus’un kartalı tarafından kaldırılarak, güzelliği dolayısıyla Tanrılara şarap ve içki dağıtıcılığı yapmak üzere Olympos’a taşınır. Şafak Tanrıçası Eros, Ganymedes’i severek onu pembe güllerden yapılma döşeğine çeker.Zeus da oğlanı oradan alıp kendi yatağına taşır. Zeus Ganymedesle geçirdiği gecelerin hatırası olarak, ona “Akvarius”(su taşıyıcısı) adıyla gecenin engin koynuna yıldız diye takar. “Patriyarkal bir toplumda erkeğin kadına ihtiyacı olmadığını göstermek için uydurulmuş bir efsane.”[1] IV. PARİS Troya kralı Priamos’un oğlu Paris doğunca kahinin biri çocuk büyüyünce Troya’nın mahvına sebep olacağını söylediği için kendisi İda Dağı’na bırakılır.Çocuk çobanlar tarafından bulunur ve büyütülür.İda Dağı’nda orman perisi Oinone’ye rastlayıp aşık olur v onunla evlenir.Ama Paris Helene’yi kaçırınca Oinone’yi terk eder.Paris Troya Savaşı’nda Philoktetes’in zehirli okuyla yaralanır ve yardım için Oinone’ye koşar.Peri kızı önce yardım etmez.ama sonra acır ve ona koşar.Ancak Paris’in öldüğünü görünce kendi canına kıyar. |
V. DÜNYANIN İLK GÜZELLİK YARIŞMASI Günümüzden dört bin yıl önceye gidelim. Kral Aikos’un oğlu Peleus, altınpost avcılarının gemisi Argo ile Marmara Denizi’nden geçerken deniz tanrıçası Thetis' i görür ve ona aşık olur. Thetis de hemen orada onun bu arzusunu gülümsemeyle karşılayarak onu çıldırasıya mutlu eder. Peleus'un deniz perisi Thetis ile evleneceği gün düğüne bütün tanrılar çağrılır. Yalnız fesat çıkarmaması ve oyunbozanlık etmemesi için kıskançlık ve nifak tanrıçası Eris düğüne çağrılmaz. Buna kızan Eris, şölenin en aşkın anında masanın üzerine bir altın elma atar. Elmanın üzerinde "En güzele!" yazılıdır. Her kadın gibi her tanrıça da kendini, "en güzel" sanarak elmaya sahip çıkar. Elemeler yapılır ve sonunda güzeller üçe iner. Bunlar, Aphrodite, Hera, Pallas Athena’dır. Bu üç güzel, Tanrılar Tanrısı Zeus' a gidip, aralarında, en güzeli seçmesini rica ederler. Zeus, bu işin başına der açacağını tahmin ederek, onlara Troya'nın yanında İda dağına gitmelerini, orada hem Paris, hem de Aleksandros diye anılan bir prens olduğunu, babasının koyun sürüsüne çobanlık etmekte olan bu gencin, mükemmel bir güzellik bilgini olduğunu, Paris'in bir şehzade olmasına rağmen, babası Troya hükümdarı Priamos' a bu oğlunun bir gün ülkesinin mahvına sebep olacağı için uzaklara gönderdiğini söyler. Paris o anda Kocakatran dağlarında Oinone adlı güzel bir peri kızıyla yaşamaktadır. Tam o sırada üç tanrıça, güzelliklerinin bütün gururuyla Paris'in karşısına çıkagelirler. Üç büyük tanrıçanın olağanüstü güzelliklerini görünce delikanlı şaşırır. Tanrıçaların herbiri delikanlıya bir şey adar. Hera, Paris' e Asya ve Avrupa'nın sahibi olabilmeyi; Athena, Troya'lıları Akha'lar üzerinde zafer kazanmayı; Aphrodite ise eş olarak dünyanın en güzel kızının sevgisini vaad eder. Esmer Hera bir eliyle sert, kabarık ve sivri memesini, öteki eliyle de mükellef örtüyü kalçalarının hizasında tutmaktadır. Pallas Athena, güzellik yarışmasına katıldığı halde, kendisinin utangaç yaradılışına ihanet etmeden giyinik olarak gelmiştir. Aphrodıte, altın saçlarının ağırlığı altında yine de başını dik tutmaktadır. Beyazlar giyip, beline bir çiçek takmıştır. |
Paris, elmayı kime verecektir? Yoksa üç parçaya mı bölecektir? Ya da hiç bölmeden ve kimseye vermeden elmayı oturup kendi mi yiyecektir? Paris seçeneğini yapmış ve ilgiylr Aphrodite’i incelerken Hera onu görür ve güzellik tanrıçasına kızarak, "Sen haksızlık ediyorsun. O kuşak senin belini sardıkça bütün gözler sana dönüyor." diye çıkışır. Bunun üzerine Aphrodıte, sinirli bir davranışla kuşağını çıkararak Hera'ya uzatır ve “Eğer güzellik bu kuşakla oluyorsa buyrun siz takın.” der. Hera kuşağı takar. Ama hiçbir şey değişmez. Çünkü Paris, altın elmayı çoktan Aphrodite’e uzatmıştır. Böylece Aphrodite’in en güzel kadın olduğu kanıtlanır.Bu olaydan sonra altın elmayı alamayan Hera ile Athena, Akha'lara; Aphrodıte ve savaş tanrısı Ares ile Apollon Troya'ya yardım ettiler. Aphrodite yarışma öncesi Paris’e dünyanın en güzel kadının sevgisini vereceğini söylemişti.Ama o zamanların en güzel kadını Helena’dır.Helena da Sparta Kralı Menelaos ile evlidir.Paris bunu öğrenince kadını kaçırır ve Troya kentine getirir.Bu nedenle Agamemnon ordularına emir verir ve Akhalar Troya’ya saldırırlar. |
B. LYDİA BÖLGESİ EFSANELERİ(MANİSA) I.TANTALOS, PELOPS,NİOBE Yamanlar ve Manisa Dağları İzmir’in doğusundadır. “Anadolu’nun hiçbir yeri yoktur ki, bütün insanoğullarına mal olmuş söz ve deyimlerin kaynağı olmadın.Bütün dünya dillerinde örneğin “Tantalos’un işkencesi” deyimi vardır.Bu deyimin kaynağı İzmir ve İzmir’in Yamanlar Dağındadır.”[1] Efsaneye göre Yamanlar Dağı’nda ölümlü bir insan olmasına karşın bütün tanrılar tarafından çok sevilen,saygı gören kral Tantalos yaşar.Tantalos Lidya kralı ve Zeus’un oğludur.Ölümlü insanlar içinde tanrılar katına gidip onlarla konuşup yemek yiyebilen tek insan Tantalos’tur.Hatta bazen tanrılar konuk olarak, onun sarayına gelir,masasına otururlar.Aslında Tantalos tüm bu tanrılardan nefret eder . Bir gün tanrıları evine yemeğe çağırır ve küçük oğlunu kestirerek, konuklarına yemek olarak sunar.Amacı tanrılara insan eti yedirerek onları yamyam durumuna düşürmektir.Fakat önlerine getirilen yemeğin insan eti olduğunu anlayan tanrılar iğrenerek evi terk ederler ve Tantalos’u çok büyük bir ceza vererek insanların bir daha tanrıları aşağılamaktan çekinmesini sağlamak isterler. |
Bunun üzerine Tantalos’u Hades’e(cehenneme) gönderirler ve ona şu cezayı verirler: Sular içinde olduğu halde su içemez,meyveli ağaçlar arasında gezindiği halde tek bir meyve yiyemez.su içmek için eğilince sular hemen toprağın içine çekilir,yiyeceklere uzansa tüm ağaçlar ulaşamayacağı kadar yükseklere kaçar.Böylece Tantalos sonsuza kadar yemeden içmeden yaşamaya mahkum edilir. Babalarının tanrılar tarafından cezalandırılmasından sonra,Tantalos’un oğlu Pelops ile kızı Niobe ülkelerinden uzaklaşırlar.Pelops, Mora Yarımadası’na gider.Bir at arabası yarışına katılır.kral yarışma birincisine hem kızını hem de tahtını vereceğini söyler.Pelops bu yarışmayı kazanır ve kralın kızı Hippodameia ile evlenir. Pelops’un efsanevi at yarışı, olimpiyat oyunlarının başlangıcı olmuştur. Niobe ise Yunanistan’a giderek Thebai Kralı Amphion ile evlenir.Amphion çok güzel lir çalan bir gençtir. Ağabeyi ise spor düşkünü güçlü biridir.Bir gün Thebai kentine bir duvar yapılacaktır.Amphion lirinin tellerine dokunur ve taşlar teker teker yürüyerek, gidip Thebai kentinin duvarlarını yaparlar. İşte bu kentte Niobe ile Amphion’un altısı kız altısı erkek tam on iki çocukları olur. Bir gün tanrıça Leto adına bir şölen yapılır.Niobe bu şölende tanrıça Leto’nun(Artemis ve Apollon) yalnızca iki , oysa kendisinin oniki çocuğu olduğunu söyleyerek övünmek ister.Bu işe çok kızan Leto hemen çocukları Apollon ve Artemis’i göndererek on iki çocuğu birden oklarla öldürtür. |
Bu acıya dayanamayan Amphion hemen canına kıyar.Niobe de olduğu yerde üzüntüsünden taş kesilir.Ama yine de o taş olmuş gözlerinden akan yaşlar süzülerek yere dökülmeye devam eder.Buna dayanamayan rüzgarlar , Niobe’nin yüzünden gözyaşlarını silmek isterler. Ama başaramayarak damlaları Niobe’nin yurdu İzmir’e ulaştırırlar. Bugün Manisa Dağı’nda üzerinden sular sızan bir kaya vardır.Bu sular rüzgarların taşıdığı Niobe’nin dinmeyen gözyaşlarıdır.Bu kayaya hala Niobe Kayası deniyor. II. ÇOBANLARIN TANRISI PAN Hermes,Priapos’un akrabası,Pan da Hermes’in oğludur.Pan boynuzlu,belinden aşağısı keçi,saçı sakalı karışık bir yaban ve ıssız yerler Tanrısıdır.İnsanları korkutan sessiz ve ıssız vadilerde insanların yüreğine panik salan hep Pan’dır.Görevi vadilerdeki perileri kovmaktı. Pan bir gün Pitys adlı bir peri kızına aşık olur.Poyraz rüzgarı bu kızı zorla Pan’ın elinden almaya çalışır.Yeryüzü bu kıza acır ve onu kurtarmak için hemen bir çam ağacına dönüştürür.İnanışa göre, poyraz rüzgarlarında çam ağaçlarının çıkardığı sesler Pitys’in sesidir. Başka bir inanışa göre: Bir gün Tiberius adlı yolcu gemisi Ege Denizi’nde giderken Anadolu kıyısına yakın adalardan birine yaklaştıklarında rüzgar aniden kesilir ve sessizlik olur. Az sonra “Tammuz! Tammuz!” diye bir ses duyulur ve kaptan sesin geldiği tarafa gitmeye başlar.Kıyıya yaklaştıklarında Pan’ın öldüğünü öğrenirler.İşte o günden sonra Pan’la birlikte periler tarihe karışırlar. İşte bugün Temmuz ayı diye adlandırdığımız zaman ,adını Tammuz kelimesinden almaktadır. Pan’ın ölümü Temmuz ayının başlangıcıdır. |
III. MİDAS VE DİONYSOS Midas Frigya krallarının bir ünvanıydı.Asma ve şarap Tanrısı Dionysos çocukluğunda ihtiyar ve bekri satir olan Silenos’un himayesine verilir.Dionysos büyürken periler ona müzik hocalığı yapar ve diyar diyar gezerler. Bir gün Dionysos yurdu Anadolu’da gezmeye çıkar.Etrafı çok kalabalıktır.Başta Dionysos yürür.Bütün kafile çılgın danslarla topuklarını yere çarparak yeryüzünü titretir. Karal Midas’ın bahçeleri güllerle doludur.Zavallı bekri Silenos, Dionysos kafilesinden ayrılarak bu güllerin arasında sızar.Oradan geçen köylüler onu görürler ve gerdanına –alay olsun diye-çiçekten çelenkler taktıktan sonra kral Midas’a götürürler.Midas onu ağırladıktan sonra Dionysos’a geri verir.Çok sevinen Dionysos ,Midas’a kendinden bir şey dilemesini ister.Midas da her tuttuğunun altın olmasını diler.Dionysos da bu dileği gerçekleştirir.Ama karnı acıkınca ağzına götürdüğü lokma da altın olur.Açlıkta öleceğini anlayan Midas tnrı2dan bu dileğini geri almasını ister.Dionysos da ona ırmakta yıkanmasını söyler.Kral ırmağa girince bedenini kaplayan altınlar da ırmağa geçer. |
Midas hüsranla biten bu zenginlik macerasından sonra bir daha açgözlülük etmez ve mutluluğu doğanın kucağında arayarak kırlarda,ormanlarda dolaşmaya başlar.Bu gezilerden birinde keçi ayaklı tanrı Pan’a rastlar.Pan kamıştan kavalını öttürürken birden aklına Apollon’a meydan okumak gelir.Bu yarışta Tmolos Dağı’nın tanrısı hakem olur.İşaret verilince Pan, yedi düdüklü Syrinks’e üfler.Ağaçlar,hayvanlar hayran hayran dinler.Sonra Tmolos başını güneş tanrısı Apolllon’a eğer.Apollon’un müziği ile kendinden geçen Tmolos dağı zaferi Apollon’a verir.Bu hükme Midas itiraz eder.Apollon da bu kadar duygusuz kulakların insan kulağı biçiminde kalmasına izin vermeyerek onları eşek kulağına çevirir. Kulakları görünmesin diye Midas geniş ve yüksek bir taç yaptırıp kulaklarını saklar.Saçlarını kesmeye gelen berbere bu sırrı saklamasını söyler.Bu sır berbere ağır geldiği için yerden bir taş kaldırıp deliğine kral Midas’ın eşek kulakları olduğunu fısıldar ve taşı kapatır.Orada büyüyen bir kamış bu sırrı saklamaz ve herkese söyler. |
IV. GYGES EFSANESİ Bu efsane ünlü Lidya Kralı Kandaules’in oturduğu Manisa’nın güneyindeki Sardes kentinde geçer.Lidya kralı burada güzel karısı ile birlikte mutlu bir yaşam sürmektedir.Kralın karısının güzelliği her yerde konuşulur. Bir gün kral,kumandanlarından ve en yakın arkadaşlarından biri olan Gyges’e karısının güzelliğinden söz eder.Bunu bildiğini söyleyen Gyges’e kral onun güzelliğini ancak çıplakken görebileceğini söyler.bu sözlerden utanan Gyges ,kralın sözlerine inandığını söyler.Kral da ondan karısını çıplak görmesini ister.Gyges sonunda kralın bu isteğine boyun eğer. Bir gece kral Gyges’i kraliçeden önce odasına getirir ve kapının arkasına saklar.Çok geçmeden kraliçe gelir ve soyunup yatar.Kraliçeyi çıplak görür ve güzelliğine vurulur.Odadan çıkarken kraliçe onu görür.Ama krala bir şey belli etmez.Ertesi gün Gyges’i yanına çağırır.Her şeyin nasıl olduğunu bildiğini,kral ve kendisinin kırılan onurunun düzeltilmesi için iki yolun olduğunu söyler. “Ya Kandaules’i öldürür; ben ve Lidya krallığını alırsın ya da beni yarın son olarak görürsün.”der. Gyges bu konuşmadan sonra odasına çekilir ve düşünür.bu işte kendisinin suçsuz olduğuna karar verir ve kralı öldürür. O günden sonra krallık ona geçer. |
V. KYBELE “Tarih öncesi çağlardan beri günümüze kadar değişerek gelen her bölge ve toplumda değişik adlarla anılan ve birçok ulusun kültüründe hemen hemen çok az biçim başkalığı gösteren Ana Tanrıça’nın kaynağı olan yer Anadolu’dur.”[1] Kybele efsanelerde kalın kalçalı,büyük memeli ve göbekli olarak tasvir edilir.Hayatın ve bereketin tanrıçası olduğu kabul edilir.Ayrıca Kybele’nin kollarında görülen ufak erkek figürünün kocası Attis olduğu söylenir.Bu inanışa göre Attis’in annesi Sakarya Nehri’nin kızı Nanna’dır.Nanna bir gün bir ak badem alır ve onu bağrına basarak Attis’e gebe kalır.İlkbaharın müjdecisi beyaz çiçekli badem ağaçlarıdır.Bunlar ayrıca her kış ölen ve ilkbaharda yeniden dünyaya gelen Attis’in de habercisidir. Kybele gibi Attis de gittiği ülkelerde değişik isimlerle anılmıştır. “Halikarnas Balıkçısı Anadolu Efsanesi adlı kitabında bu inancın yayılması ve her ülkede ayrı ayrı ona benzer özellikleri için şu örneği veriyor. “İlkbaharda hıdrellez ve Nevruz Sultan şenlikleri ve yine ilkbahara doğru Paskalya, yani İsa’nın yeniden doğması, hep Ana Tanrıça’ya ait törenlerin başka biçimden yansımasıdır.””[2] Anadolu’da bulunan Kybele ile ilgili en önemli kalıntılardan biri de Yazılı Kaya diye bilinen Midas Anıtı’dır.Bulunan kalıntı ve Ana Tanrıça heykellerinden de anlaşıldığına göre Ana Tanrıça o kadar etkili olmuştur ki bazı töreler ve inançlar şekil değiştirerek günümüze dek gelmiştir.Örneğin Kybele’ye tapıldığı zamanlarda erkeklerin sünnet edilmesi sevap sayılırdı. |
Kybele efsanesinin en bilinen şekli şöyledir: Tanrıça Kybele ve Attis birbirlerini çok severler.ama Attis ölümlü bir kızla evlenir. Kybele buna çok sinirlenir .Düğün evine gider ve konuklar görünerek ve onları çok korkutur.Bu duruma çok üzülen Attis dağlara giderek kendini öldürür.Attis’in kanı topraktan tekrardan menekşeler biçiminde dünyaya gelir. Bugün Kybele’nin önemli tapım merkezlerinden biri Manisa’dır. C. İZMİR VE YÖRESİNDE OLUŞTURULAN EFSANELER İzmir ilimizin Ege Denizi kıyısındaki en kuzey ilçesi Dikili ,en güneyindeki de Selçuk’tur. “Antik dönemdeki Aiolis ve İonia kentlerinin büyük bölümü bu iki uç arasında yer almaktaydı.Özellikle İonia gerek sanatı gerek düşünürleri gerekse efsaneleri ile Batı uygarlığının beşiği olmuştur. “İlyada” ve “Odysseia” destanlarının yaratıcısı koca ozan Homeros’un İzmirli,ünlü düşünür ve doğa bilimcisi Thales,Anaksimenes ve Anaksimandros’un Miletoslu(Milet),Anaksogoras’ın Klozomenajlı(Urla), dialetek felsefesinin babası Heraklietos’unEphesoslu(Efes-Selçuk)olduklarını hatırlatmak yeterlidir sanırız.”[1] Ege Bölgesi’nde İzmir,Muğla ve Aydın illeri en güzel efsanelerin yaratıldığı yörelerdir.Bu efsanelerin en önemlilerini anlatalım. |
I. TELEPHOS EFSANESİ (Bergama) Bu efsane ünlü tarihçi Pausanias’ın bıraktığı belgelerden öğrenilmiştir.İzmirli olan Pausanias İ.S. II. Yüzyılda Bergama’ya gelmiş.Burada Auge’nin mezarını gördüğünü ve mezarın üzerinde de,çıplak bir kadın heykeli bulunduğunu söylemesi söylence niteliğindeki Telephos efsanesinin doğruluğunu kanıtlamıştır.Efsane şöyle gelişmiştir: Bir gün Herakles, mora Yarımadası kralı Aleos’a konuk gider.Burada kralın kızı Auge’yi görür görmez aşık olur.Bu birliktelikten Telephos doğar.Bu, Atina tapınağının rahibesi olan Auge için affedilmez bir suçtur. Bu nedenle Auge çocuğunu bir ağaç kovuğuna bırakır.Auge’nin bir çocuk doğurduğunu öğrenen rahipler Auge’yi diri diri bir tabuta kapatırlar ve denize atarlar.Tabut dalgalarla Bergama kıyılarına gelir ve kral Mysai’nin adamları tarafından kurtarılır.Auge’yi çok seven kral onu evlat edinir. Bu arada Telephos bırakıldığı kovukta bir aslan tarafından emzirilerek büyütülür. Kocaman bir delikanlı olunca annesini aramaya başlar. Bir gün yolu Mysia ülkesine (Çanakkale-Bursa arası) düşer.orada Mysailerle yapılan savaşı kazanır.Annesi Auge’yi de kralın kızı olduğu için kendisine eş seçer. Ama evlenecekleri gece odalarına giren yılanı uğursuzluk sayan Telephos evlenmekten vazgeçer.Anne-oğul olduklarını anlarlar. Auge, Kral Teuthrad ile evlenir.Kral Teuthrad ölünce Telephos onun yerine geçer. |
Bir gün Troya savaşına giden Akhalarla Bergama kıyılarında çarpışmaya katılır ve bu çarpışmada gemiden çıkan Akhilleus, Telephos’u kargısıyla yaralar.Savaş bitiminde ülkesine dönen Telephos’un yarasını hiçbir hekim iyileştiremez. Sonunda “bu yarayı kim açtıysa ancak o iyileştirebilir”, derler.Telephos Akhilles’i araya araya Aulis’de bulur.Telephos’un yalvarmalarıyla ona acıyan Akhilles kargısının pasından yaraya sürer ve yara iyileşir. II. PHİLEMON İLE BAUKİS(Bergama) Bir zamanlar Bergama çevresindeki dağlardan birinde ulu bir ağaç varmış.Bu ağacın özelliği, yarı gövdesinin çınar,öbür yarı gövdesininde ıhlamur ağacı olmasından ileri gelirmiş.Yöre halkı bu ağacı birbirine anlatır ve ona dair çeşitli öyküler bulunduğunu söylermiş.Bu öykülerden en yaygın olanlarından biri şudur: Tanrı Zeus Olympos Dağı’nda sıkıldığı günlerde Hermes’i de yanına alıp insan görünümüne girer ve köyleri ve kentleri dolaşırmış. Bir gün Frigya dolaylarında bir kente gider.Hangi evin kapısını çaldıysa hiçbiri açılmaz. En son gittiği yoksul ve yıkık dökük kulübe kapısını açar.Bu ev Philemon ve Baukis adlı yaşlı bir karı kocaya aittir. Zeus ve Homeros’u evlerinde konuk ederler. Onlara yemek yapar,tahta sedir üzerine serdikleri çuhalarda onları dinlendirmek için yatırırlar.Philemon konuklara ağaç testiden şarap ikram etmeye koyulur. |
Karı koca kupalara durmadan şarap doldurdukları halde testideki şarabın hiç azalmadığına dikkat ederler. İşte o zaman konuklarının ikisinin de Tanrı olduğunu anlarlar.Diz üstü gelip affedilmeleri için yalvarırlar. Tanrı Zeus ayağa kalkar ve onlara kendisiyle gelmelerini söyler.hep birlikte arkada bir tepeye tırmanmaya başlarlar.Tepeden baktıklarında tüm kent sular altındadır. Yalnızca iki ihtiyarın yaşadıkları kulübenin yerinde mermer bir tapınak gözükür.Zeus ihtiyarlara dönerek: “Ey,Philemon ve Baukid! Konukseverliğiniz armağansız kalmayacak. Dileyin benden ne dilerseniz!” der. İki ihtiyar aralarında konuştuktan sonra Zeus’a şöyle derler: “Biz birimizden hiç ayrılmadık. Bu yüzden bize birbirimizin acısını gösterme ve ikimizi de ayni gün ölüme gönder.” Zeus bu dileği kabul eder.İki ihtiyar yıllarca birlikte tapınağa bekçilik yaparlar.Bir gün tapınağın önünde otururlarken Philemon Baukis’e bakar ve onun taze ve yeşil yapraklarla titrediğini görür.Baukis de Philemon’un kollarının dallara dönüştüğüne görür.İkisinin de ayakları yere köklenmekte,ağaç kabuğu da bacaklarından yukarıya yayılmaya başlar. Ayni kökten bir çınar bir de ıhlamur ağacı çıkar.İyi yürekli konuksever ihtiyarlar böylece ölmez ve birer ağaca dönüşürler. |
III. ÖRÜMCEĞE DÖNÜŞEN KIZ İzmir’in güneyinde Kolophon diye ünlü bir kent vardı.Bu kentte dokuma ve örmede çok hünerli genç ve güzel Lidyalı bir kız yaşar.bu kızın el işlerini görmek için çevre köylerden,göllerden,ormanlardan periler gelir ve onu hayranlıkla izlerler.Kız işlenmemiş yünü eline alır çarçabuk evirir çevirir ve bulut kadar yumuşak yumak yaparmış.Onu izleyen herkes örmeyi Athena’dan mı öğrendiğini sorar.Çünkü tanrılar arasında Athena örücülüğü ile ünlüdür. Kız bir gün bu sorulara dayanamaz ve hiç kimseden bir şey öğrenmediğini, Athena’nın bilgisine ihtiyacı olmadığını,her şeyi kendi yeteneği ile yaptığını söyler.Bu sözleri duyan Athena çok öfkelenir ve Kolophon’a gelerek kızla dokuma yarışına girer.yarışmada ikisi de ayni malzemeyi kullanır. Tezgahta dokunacak motif ise serbesttir. Athena deniz tanrısı Poseidon ile yaptığı bir yarışmanın resmini dokur.Lidyalı kız ise tanrı Zeus’un bir boğa görünümüne girerek güzel Europa’yı kandırılışını dokur.Athena kızın yaptıklarını görünce iyice sinirlenir ve kızı dövmeye başlar.Kız her tarafı yara bere içinde,elleri ipliklere dolaşmış halde yere düşer.Athena onun bu haline acır ve daha fazla vurmayıp onu bir örümceğe(Arakhne) dönüştürür. |
IV. YEDİ UYURLAR EFSANESİ Yedi Uyurlar Efsanesi Anadolu’nun pek çok yerinde anlatılır.Birçok yerde bu isimde kilise ve mağaralar vardır.Ancak araştırmacı ve tarihçiler , Yedi Uyurlar Gömütü’nün Efes’te olduğu görüşünde birleşmektedirler. Kuran’da da sözü edilen söylencenin öyküsü şöyledir: Hıristiyanlığın yeni ortaya çıktığı yıllarda bu dine inanan yedi genç yaşadıkları ülkenin imparatorunun zulümlerinden korkarak kaçarlar.Kaçarken yanlarına Kıtmir adlı köpeklerini de alırlar.Sonunda bir mağara bulurlar ve içine saklanırlar.Uyuyakalırlar. Köpek de mağaranın önünde uyuyakalır. Gençler tam iki yüz uyurlar.Uyandıklarında zamanın farkında değillerdir.Sadece karınlarının acıktığını hissederler.Arkadaşlarından birinin eline para verip karınlarını doyurmak için ekmek almasını söylerler. Genç parayı alıp Ephesos’un Pazar yerine gider.Fırıncıya ekmeğin parasını uzatınca fırıncı : “bu para sahte.Sen kalpazansın.” diye bağırarak herkesi başına toplar.Zavallı genç şaşkınlık içinde dün mağaraya girdiklerini, uyanınca da ekmek almaya geldiğini ve paranın üstünde imparatorun resmi olduğunu anlatmaya çalışır. Dükkana gelenlerden biri parayı inceler. Paranın çok eski olduğunu ve delikanlının dedesinden kalma para ile fırıncıyı kandırmak istediğini söyler.Genç iyice şaşırır. Sonunda bu işi ancak Aziz Yahya Kilisesi’nin papazının çözeceğine karar verirler ve genci de alarak papaza giderler.Papaz paraya bakar bakmaz olanı anlar.para hakikaten yüzyıllar öncesine aitmiş.Gençler köpekleriyle birlikte mağarada farkında olmadan yüzlerce yıl uyumuşlar.Papaz artık kaçmalarına gerek kalmadığını,çünkü devrin Hıristiyanlık devri olduğunu anlatır gence. Delikanlılar köpekleriyle birlikte papazlar ve imparator tarafından kutsanırlar.Ama Tanrının mucizesi açığa çıktığı için bir kez daha ve kez sonsuz uykuya dalarlar. |
D. MİLETOS(AYDIN) EFSANELERİ “Aydın ilimizin sınırları içinde kalıntıları bulunan Miletos özellikle İ.Ö. 7. ve 6. yüzyıllarda hem zenginlik,hem görkem hem de bilim ve kültür açısından İon dünyasının en önemli şehri ve metropolü olmuştu…”[1] Miletos ve çevresinde yaratılmış pek çok efsane vardır.İşte bunlardan bazıları: I. EROS İLE PSKYHE Bu efsane bugünkü Büyük Menderes Irmak’ının aktığı Arşipel’in çok yakınındaki Miletos Yarımadası’nda geçer. Bir zamanlar ,Miletos Kralı’nın üç kızı vardır.büyük iki kızı isteyen çoktur.hemen evlenirler.En küçükleri Pskyhe, kardeşlerinden daha güzeldir.herkes ona hayranlık duyar ve tanrıçalara tapar gibi tapar.Bu ilgi o kadar çok büyür ki; insanlar güzellik tanrıçası Afrodite’ye yemin edeceklerine Psykhe’nin başına yemin etmeye başlarlar.Afrodite bu işe çok kızar ve oğlu Eros’u yanına çağırır ve der ki: “Eros!Beni küçük düşüren şu kadına git ve sevgi oku sapla.Ama yakışıklı bir delikanlıya değil çok çirkin bir insana aşık ederek herkesin önünde rezil et.” |
Eros hemen kızın yanına gider .Pskyhe’nin güzelliğinden şaşkına dönen Eros yanlışlıkla sevgi okunu kendine saplar ve kıza aşık olur. Psykhe’nin babası kızı isteyen çıkmadığını görünce bir kahine başvurur.Kahin, kızı gece yarısı Miletos’un kuzeyindeki Samson Dağı’nın bir uçurumunun kenarına götürülmesini ve orada kıza koca olarak büyük bir yılanın gelip onu alacağını söyler.Baba ve anne kızlarını uçurumun kenarına götürürler. Ne var ki, kız orada dururken rüzgarın en güzeli tatlı Meltem(Zephyros) gelir ve kızı yumuşak bir çimenliğin üzerine bırakır. Kız uykuya dalar.Uyanınca kendini çok huzurlu bir yerde bulur.Karşısındaki duru gölün üzerinde saray gibi bir yapı görür. Oraya gidince gördüğü peri kızları kendilerinin onun hizmetçileri olduklarını, hep yanında olacaklarını, ama geceleri görünmediklerini söylerler. |
O gece gerdek gecesidir ve kızın tanımadığı kocası gelecektir.Karanlıkta göremediği kocasının bir yılan değil de bir insandır.Kız gündüzleri peri kızlarla, geceleri de kocası ile olur. Pskyhe bir gün kocasına kardeşlerini özlediğini ve onları görmek istediğini söyler.Kocası da izin verir.Kardeşlerinin yanına giden kız onlara her şeyi anlatır. Kardeşleri de Pskyhe’ye kocasının insan içine çıkamadığına göre bir canavar olabileceğini , bu nedenle de yüzünü göstermekten çekindiğini söylerler ve ona geceleri eline bir kandil bir eline de bıçak alarak eşini beklemesini öğütlerler. Kız söyleneni yapar ve kocası uykuya daldıktan sonra gidip yüzüne bakar.Ona bakarken sanki büyülenir. Adam o kadar yakışıklıdır ki ona bir kat daha aşık olur. Heyecandan elleri titremeye,kalbi çarpmaya başlar. Bu arada kandilden bir damla kızgın yağ Eros’un üzerine düşer,bıçak da yere düşer. Eros uyanır ve hiçbir şey demeden çıkıp gider. Afrodite oğlu Eros’un yaralandığını görünce hemen durumu anlar ve Pskyhe’nin yanına gider.Pskyhe, Afrodite’e hiçbir suçu olmadığını ve kendisini bağışlamasını ister.Bunun üzerine Afrodite biribiriyle karıştırılmış buğday,arpa,susam,afyon,vb tohumlarını kızın önüne dağ gibi yığar ve bunları cinslerine göre ayırmasını ister. Karıncalar Pskyhe’ye acır ve yardım eder. |
Kızın bu işi başardığına sinirlenen Afrodite, ona daha zor bir iş verir ve yüksek bir dağın eteğindeki şelaleden bir kova su ister. Bunu da bir kartalın yardımıyla başarır. Afrodite iyice öfkelenir.Kıza hemen hepsinden daha zor ir görev verir.Buna göre Pskyhe elinde bir kutuyla cehenneme gidecek ve kutunun içine güzellik yapıcı şeyler doldurup hiç açmadan geri getirecektir.Bu görevde zavallı kız o kadar yorulur ve zayıflar ki eski güzelliğinden eser kalmaz. Sevgilisinin kendi böyle görürse vazgeçeceğini düşünerek kutuyu açar ve kutudan çıkan bir kokunun etkisiyle derin bir uykuya dalar. Afrodite işlediği suçtan ötürü ,Eros’u odasına kilitler ama pencere açık kalır.Eros Zeus’tan içilince insana ölümsüzlük veren şaraptan ister ve bunu Pskyhe’ye içirir.Böylece Pskyhe’nin gönlü ölümsüz olur o günden sonra Eros ile Pskyhe birlikte ölümlü insanlara , ölünceye dek sevmeyi öğretmişlerdir. II. ÇÖMLEKÇİ KIZ KAERİA “Kaeria”, Karialı kız anlamına gelen bir sözcüktür.Kaeria , Miletos’un kuruluş efsanesiyle ilgili bir genç kızdır. Kodros’un oğlu Neleus Atina’dan ayrılmadan önce, zamanın geleneklerine uyarak Ephesos’un kurucusu olan kardeşi Androklos gibi Delphoi Tapınağı’ının sözcüsüne nereye şehir kurulması gerektiği hakkında danışır. O da genç kıza elinden suyla toprağı alacağı yerde kurmasını söyler. |
Neleus adamlarıyla Atina’dan göçüp Miletos’un olduğu yere gelince yolda rastladığı çömlekçi kızdan çamur ister.Kız da toprağı suyla karıştırıp çamuru yapar ve Neleus’a verir.Tanrı’nın sözünün gerçekleştiğini gören Neleus oraya yerleşir ,şehri onarır ve kral olur. E. KARİA EFSANELERİ Günümüz Aydın,Muğla ve Denizli illerimizin büyük bölümleri Karia toprakları içinde bulunur.Bu topraklar çok zengin bir tarihe sahip olmalarının yanı sıra çok ilginç efsanelere de sahne olmuşlardır. I. ENDYMİON EFSANESİ Theokilitos’un anlattığı efsane Menderes Irmağı yanındaki Beşparmak Dağları’nda geçer.Endymion ile ay tanrıçası Selene’nin öyküsü Menderes’in döküldüğü Bafa Gölü’nde geçer. Bir elin parmaklarına benzediği için Beşparmak Dağı diye adlandırılan Latmos’ta bir çoban yaşar.Bu çobanın kavalı ve keçilerinden başka hiçbir şeyi yoktur.Keçiler dağlarda yayılırken,Endymion da bir kaynın üzerinde kavalı ile yalnızlığını dile getirir.Bir gece çimenler üzerinde uyurken Selene ona aşık olur ve o günden sonra ışıklarıyla Endymion’u sararak onu kollarına alır. |
Her gece buluşurlar. Birlikte olmadıkları geceler Beşparmak Dağları kapkaranlık olur.Ay gökyüzünde görünür görünmez Selene gelir ve sevgilisini ışıklarıyla sarar. Zeus bu beraberlikten çok hoşlanır ve Endymion’u yanına çağırıp kendisinden bir şey dilemesini söyler.Endymion da ölümsüz bir uyku uyumak istediğini söyler. İşte o günden sonra ,Beşparmak Dağları’nın dorukları bitmeyen bir ışık pırıltısıyla kaplanır. II. HERMAPHRODİTOS ve SALMAKİS PERİSİ Afrodite ile Hermes’in Hermaphroditos adlı bir oğulları vardır.Bu çocuk hem annesinin hem de babasının adını taşımaktadır. Hermaphroditos 15 yaşına geldiğinde görmediği,tanımadığı ülkeleri gezmek hevesine kapılır.Sonunda Karia’ya gelir.Orada Halikarnassos (Bodrum) denilen şehirde küçük ve berrak bir göl vardır.Bu gölde Salmakis adlı bir göl perisi yaşamaktadır.Salmakis kendi adını taşıyan bu gölde yıkanmaktan ve üzerine saydam bir örtü atıp yeşil çayırlara uzanmaktan büyük zevk alır. |
Yine böyle bir günde Salmakis gölün yanına gelen güzel bir delikanlıyı görür ve ona aşık olur.Hemen bu çekingen ve sıkılgan gencin yanına gider. Ona, “Sen tanrı isen mutlaka sevgi Tanrısı Erossundur.Tüm ailen eminim seninle övünüyordur.Eğer evliysen karın çok mutludur.Ben evliysen de kaçamak zevke de razıyım seninle.eğer evli değilsen gel evlenelim.” der. Bu teklif karşısında delikanlı utanır ve şaşırır.Kıza gitmesini söyler.Salmakis korkar ve çalıların arasına gizlenir.Kendini yalnız sanan delikanlı soyunup çırılçıplak göle dalar.oğlanı öyle gören kız duygularını frenleyemez ve “ben kazandım” diye bağırarak kendini göle atar.Genç boşu boşuna kurtulmaya çalışır.Dört bir yandan sarılıp güzel çocuğu öpüp okşamaya başlar.Genç ondan kaçmaya çalıştıkça ,”benden ayrılamayacaksın” diye haykırır. Sonra Tanrılara onları ayırmasın diye yalvarır.Salmakis o kadar içten yalvarır ki Tanrılar da ikisinin gövdelerini tek gövde yaparak peri kızının dileğini yerine getirirler. |
III. MARSYAS -APOLLON MÜZİK YARIŞMASI Anadolu’unun ünlü müzikçisi olan Marsyas Isparta dolaylarındaki ,Frigya Devleti sınırları içindeki Selene kentinde doğmuştur.Marsyas, Frigya havaları bestelemiş,tanrılara ilahiler yazmış olan Higyanis’in oğludur. Yedi kamıştan yapılmış Syrinks kavalını tek kamış üzerine tek delik açarak yeni bir şekle sokup tüm notaları çıkararak Frigya flütü denilen ilk gelişmiş flütü bulmuştur. Marsyas’ın efsanesi şöyledir: Bir gün tanrıça Kybele sevgilisi Attis’in ölümlü bir kızla evlenmeye karar verdiğini öğrenir.Kendini küçük düşüren Attis’e çok sinirlenir ve düğüne giderek ölümlü insanları korkutur. Bu olaya çok üzülen Attis, dağlara kaçıp kendini öldürür.Kybele Attis’in ölümüne sebep olduğu için çok üzülür ve üzüntüsünü unutmak için Anadolu’yu gezmeye karar verir. Bunu duyan Marsyas, Kybele’nin acılarına ortak olmak ister ve birlikte dolaşmaya başlarlar.Marsyas dolaşırken sürekli flütünü çalarak Kybele’nin acılarını hafifletmeye çabalar.Bir gün Nysa(bugünkü Aydın yakınları) kentine varırlar.Burada Apollon ile karşılaşırlar. Apollon, Marsyas’ın ününü duymuş , ama o güne kadar hiç dinlememiştir. Marsyas her yerde Apollon’dan daha iyi müzik yaptığını söylediği için Apollon’u görünce ona bir yarışma önerir.Ölümlü bir müzisyenin kendisiyle yarışmak istemesini Apollon’u çok kızdırır. |
Yarışmaya Apollon üç telli liriyle,Marsyas ise kendi yaptığı flütüyle katılırlar. Lidya Kralı Midas ve güzel sanatların bekçileri dokuz peri yarışmanın jürisi seçilirler. Kral Midas birinciliği yurttaşı Marsyas’a verince Apollon çok kızar ve kralın kulaklarını eşek kulağına dönüştürür.Apollon Marsyas’a da çok kızdığı için onu da ağaca bağlar ve derisini yüzdürür ve Çine Çayı’nın çıktığı mağaranın üzerine asar. Marsyas’ın flütünden yoksun kalan pınarların ve çeşmelerin, perilerinin gözyaşlarıyla Çine Çayı’nı oluşturdukları söylenir. |
Türkiye`de Saat: 12:15 . |
Powered by: vBulletin Version 3.8.1
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
SEO by vBSEO 3.3.2