![]() |
Venizelos, Kral Konstantin'e yazdığı 30 Ocak 1915 tarihli mektubunda "Yunanistan'ın Küçük Asya'da istediği toprakların125,000 km kare'yi geçtiğini, yani Balkan Savaşı ile bir kat büyümüş olan Yunanistan'a eşit olduğunu" bildiriyordu. Böylece Büyük Yunanistan 250.000 kilometrekareyi geçecekti. Venizelos 1 Mart 1915'de krala yazdığı bir başka mektupta ise, şöyle diyordu: "İngiltere, Doğu Akdeniz'deki çıkarları, bizim çıkarlarımızla mükemmelen bağdaşabilecek bir devlettir. S1913 Ocak ayında Londra'da Maliye Bakanı Lloyd George, Deniz Bakanı Winston Churchill ve bendeleri arasında geçen görüşmeleri de bilen majesteleri için bu koşullar altında İngiltere tarafından Kıbrıs'ın Yunanistan'a terk edileceğini kabul etmek için hiç de aşırı bir iyimserlik olmayacaktır" Venizelos, 30 Aralık 1918'de, Paris'te toplanan Barış konferansında verdiği toprak isteklerinde ise şu bölgeleri talep ediyordu: - Kuzey Epir (Güney Arnavutluk) - Trakya-İstanbul ve çevresi - Batı Anadolu - Rodos ve Onikiada - Pontus ve - Kıbrıs Venizelos, 3 Şubat 1919'daki On'lar Konseyi Toplantısı'nda, Kıbrıs'la ilgili olarak yaptığı konuşmada da şöyle diyordu: "Kıbrıs adası konusunda niçin kesin bir istemde bulunmadığımız akla gelebilir. Bunu yapmayışımızın çeşitli nedenleri vardır. En önemlisi elli yıl önce İyonya Adaları'nı vermek suretiyle Yunan krallığının büyümesine yardım eden ilk devlet niteliğini kazanan ve savaş sırasında Kıbrıs'ı Kral Konstantin'e önermiş olan İngiltere'nin, sonunda Kıbrıs'ı da Yunanistan'a verecek kadar lütufkar davranacağına inanmakta oluşumuzdur. Kısacası, Yunanistan, Kıbrıs, Rodos, Meis, Oniki Adalar, İmroz, Bozcaada dahil olmak üzere bütün Doğu Akdeniz adalarını istemektedir." Yunanistan'ın bu hedefleri bugün de geçerlidir. |
Uzun yıllar Yunanistan'da gazeteci olarak görev yapmış olan Cem Başar, 1982 yılı Ocak ayında Selanik'teki Yunan 3. Kolordu Karargah Kilisesi'nde yapılan Pazar ayininde papazın, ellerini göğe açarak subay ve erlere şöyle seslendiğini ifade etmektedir: "Ayasofya'nın 62 çanı, milyonlarca canlı ve ölü Yunanlıya, Fatih'in toplarının gürlemesiyle o gece Konstantinopolis'te yarım kalan ayine devam edileceğini müjdelemek için bir gün gene coşku ile çalacak. Bu efsaneyi gerçekleştirecek olan siz Yunan askerlerisiniz. Meryem Ana sizleri Türklerin mermilerinden koruyacak. İstanbul'u aldıktan sonra siz de soylu ve kahraman dedeleriniz gibi Hazreti İsa'nın ve tarihin huzurunda ölümsüzleşeceksiniz. Ulu Tanrı bu duanızı kabul eylesin" Cem Başar, konuyla ilgili olarak Akropolis gazetesinden de şu alıntıyı aktarmaktadır: "Türkler ile savaşmak gerekirse Yunanlı canavar kesilecektir. Biz, Asya'nın derinliklerinden gelen bu barbar milletin, Anadolu'daki Yunan topraklarına, İstanbul'a, İzmir'e, Kıbrıs'a yerleşmesini unutamıyoruz. Bu bize ızdırap veriyor. Türkler bir savaş anında karşılarında kin ve nefret dolu savaşçılar bulacaklarını hatırlarından çıkarmasınlar" Cem Başar'ın konuyla ilgili bir başka önemli belirlemesi, 1980 yılında Yunan Milli Araştırmalar Enstitüsü tarafından yapılan bir ankete göre, Yunan halkının %60'ı Türkiye'yi düşman olarak görmesidir. |
Çözüm arayışları Kıbrıs Türk Tezi 1) Türkiye'nin, TEK YANLI müdahale hakkını içeren ve Türk Halkının savunma ihtiyacını karşılayacak oranda Türk askerinin adada kalmasını öngören etkin ve fiili garantörlüğü esastır. Çok uluslu garantörlük veya BM Güvenlik Konseyinin taraf yapılarak garantörlüğün sulandırılması kabul edilmez. ANNAN PLANINA AİT BİR HARİTA.. 2) Siyasal eşitlik ve hak eşitliği temel koşuldur. Rum Halkının sahip olduğu bütün haklara Türk Halkı da sahip olmalıdır. 3) Türk Halkı azınlık değildir. Azınlık haklarına razı olamaz, çoğunluk egemenliği kabul edilmez. Türk Halkının Egemenliği ve KKTC tanınmalıdır. 4) Türk askeri ancak bir anlaşmadan sonra ve o da garantörlük anlaşması çerçevesinde adada kalacak olanların dışındakiler olmak üzere çekilecektir. 5) KKTC dağılmayacak, federal veya konfederal devletin eşit kanatlarından biri olacaktır. 6) İki halka ve iki devlete dayalı yeni bir ortaklık kurulmalıdır. Türkler bu iki eşit halktan biri olacaktır. Mevcut yasa dışı devlete katılma söz konusu değildir. 0 devlet dağıtılacaktır. |
7) Yeni devletin ismi Kıbrıs TÜRK-RUM Cumhuriyetleri Birliği veya KIBRIS EGEMEN Devletleri Birliği olmalı, iki halklı ve iki devletli niteliği vurgulanmalıdır. 8) Türkler, ayrı bir Halk olarak self-determinasyon hakkına sahiptir ve bu hakları, ayrılma hakları ile birlikte anlaşmada açıklıkla vurgulanmalıdır. İki devletin işbirliğini sağlayacak merkezi oluşum, zayıf ve gevşek olmalıdır. 9) Cumhurbaşkanlığı, Meclis Başkanlığı, Dışişleri Bakanlığı ve önemli görevler dönüşümlü olmalıdır. Ortak oluşumun her organında etkin temsil esastır. Federal Konseyde eşitlik esas olmalıdır. 10) Ortaklığı oluşturan konfedere veya federe devletler 3. ülkelerle ayrı ekonomik, kültürel ve siyasi ilişki kurabilmelidir. 11) Serbest dolaşma kontrollü, yerleşme ve mülk edinme belli bir moratoryum sonunda ele alınmalıdır. Bu moratoryum sonunda da yerleşme ve mülk edinme bir üst tavanla sınırlandırılmalıdır. 12) Türkler kendi devletlerinde tam egemen olmalıdır. 13) "Tüm Rum göçmenlerin evlerine dönmesi" söz konusu değildir. Ancak sınır düzenlemeleri olabilir. Sınır düzenlemelerinde 1977 Denktaş-Makarios anlaşmasında üzerinde anlaşmaya varılan verimlilik, yeterlilik, mülkiyet ve güvenlik kriterleri, göz önünde bulundurularak, Türk Halkı 4.kez göçe zorlanmamalıdır. |
14) Toprak sorunu bu çerçevede sıfırlama yöntemiyle çözülmelidir. Tazminatlar ve mübadele yöntemi esastır. 15) Merkezi Yönetime bırakılacak tanımlanmış kısıtlı yetkilerin dışındaki tüm yetkiler, bağlı Cumhuriyetlerde olacaktır. Ortak üst oluşumun egemenliği ve yetkileri üye Devletlerden kaynaklanacaktır. Bakanlar Kurulu'nda kararlar oybirliği ile alınmalı, Meclislerde ise ayrı oy çoğunluğu hakkımız bulunmalıdır. 16) Türk Halkına kalacak toprak, ekonomik bakımdan verimli ve yeterli, güvenlik bakımdan savunulabilir ve sahip olduğumuz toprak mülkiyetimize uygun olmalıdır. 17) Türk Halkının yeniden göçmen olması ve içimize Rum yerleştirilmesi söz konusu olmamalı, iki kesimlilik sulandırılmamalıdır. 18) KKTC Vatandaşlarının statüsü hakkında karar verme yetkisi KKTC'ye aittir, Vatandaşlarımızın bir bölümünün adadan sürülmesi söz konusu olamaz. 19) Olası bir anlaşma gönüllülük esasına dayanmalı ve her iki halkın ayrı ayrı referandumuna sunulmalıdır. 20) Rumlar "tüm Kıbrıs" adına AB'ne tam üye olamaz. Tam üyelik ancak bir çözümden sonra gündeme gelebilir. "Kıbrıs" Türk halkının ayrı onayı olmadan ve Türkiye de tam üye olmadan AB'ne tam üye olamaz. Türk tarafının tam üyelik görüşmelerine katılması için yeniden ortak bir başvuru yapılması veya KKTC'ye, devlet olarak ayrı bir davet yapılması gerekir. 21) Bu içerikte bir çözümün kabul edilmemesi halinde, şimdiki statü de bir çözümdür ve KKTC bağımsız, egemen bir devlet olarak tanınarak yaşamalıdır. |
Kıbrıs Barış Harekâtı Bülent Ecevit Makarios'a karşı düzenlenen darbeye Türkiye Hükûmeti'nin tepkisi sert oldu. Kıbrıs Türk halkının imhâ tehlikesi ile karşı karşıya olduğunun Makarios gibi yetkili bir ağızdan BM Güvenlik Konseyi'nde açıklanmış olması, garantör devletlerden biri olan Türkiye'yi harekete geçirdi. 15 Temmuz 1974'te toplanan Bakanlar Kurulu ülkenin menfaatleri ve güvenliği ile her türlü tedbiri almak üzere Başbakan Bülent Ecevit'e tam yetki verdi. Bu arada Kıbrıs'ta da çatışmalar devam ediyordu. Bütün Kıbrıs'ta sıkıyönetim ilan eden darbeciler kısa zamanda Lefkoşe ve Girne'ye hâkim oldular. Nikos Sampson Kıbrıs'ta bir "Helen Cumhuriyeti" kurulduğunu açıklayarak "enosis"e giden yolda önemli bir adım atmıştı. İngilizler tarafından bir helikopterle adadan kaçırılan Makarios ise Kıbrıs'ın Yunanistan işgalinde olduğunu açıklamıştı. Gelişmeleri endişeyle takip eden Türkiye; İngiltere, ABD ve SSCB ile temasa geçerek tepkilerini iletti. Diğer yandan Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk'ün davetiyle TBMM 17 Temmuz 1974'te olağanüstü toplandı. Aynı gün Londra'ya giden Başbakan Bülent Ecevit, İngiliz Hükûmeti'ni müşterek müdâhaleye ikna etmeye çalıştıysa da başarılı olamadı. BM'de ise SSCB'nin, Yunanistan'ın kınanması isteği ile verdiği önerge ABD tarafından veto edildi. Bununla birlikte ABD anlaşmazlığın barışçı yollarla çözülmesi için Londra, Ankara ve Atina'da görüşmelerde bulunmak üzere Dışişleri Bakan Yardımcısı Joseph Sisco'yu görevlendirdi. 18 Temmuz'da Sisco ile görüşen Başbakan Ecevit onun vasıtasıyla Yunanistan'a, Türkiye'nin isteklerini içeren bir ültimatom gönderdi. Bu ültimatomla Nikos Sampson'un Kıbrıs Devlet Başkanlığı'nı bırakması, Kıbrıs Millî Muhâfız Teşkilâtı'ndaki 650 Yunan subayının geri çekilmesi ve adanın bağımsızlığı için sağlam garanti verilmesi isteniyordu. Yunanistan'daki cunta Türklerin, ABD'nin baskısıyla kuvvet kullanamayacaklarına kanaat getirdiği için bu istekleri reddetti. |
Bütün bu çalışmaların olumsuz sonuç vermesi üzerine Türkiye, Garanti Anlaşması'nın IV. maddesine istinaden 20 Temmuz 1974 günü tek taraflı olarak Kıbrıs Barış Harekâtı'nı başlattı. Girne kıyılarından başlayan Türk çıkarmasında hava kuvvetlerinin de desteğiyle Girne-Lefkoşe arasında küçük bir köprübaşı tutuldu. Türk askerleriyle mücâdele edemeyen Millî Muhâfız Ordusu ve EOKA-B, Türk yerleşim birimlerine saldırarak büyük bir katliâma girişti. Yüzlerce Kıbrıslı Türk katledildi. Kadınların ırzına geçildi, çocuklar sokak ortalarında öldürüldü, köyler yakılıp yıkıldı. Türk kuvvetleri 22 Temmuz'da Girne'yi ele geçirdi. 22 Temmuz akşamı Türkiye, BM Güvenlik Konseyi'nin ateşkes kararını kabul etti. Türk müdâhalesi sonucu Yunanistan'daki cunta idaresi ve onun Kıbrıs'taki kuklası Nikos Sampson Hükûmeti de yıkıldı. Ateşkes kararından sonra 25 Temmuz 1974'te Türkiye, Yunanistan ve İngiltere dışişleri bakanları I. Cenevre Konferansı çalışmalarına başladı. 30 Temmuz'da sona eren konferansta Türk tarafının istekleri doğrultusunda: "Ada'da bir güvenlik bölgesinin kurulması, Rum ve Yunan işgalindeki Türk bölgelerin derhal boşaltılması, esir durumda olan asker ve sivillerin mübâdele edilmeleri veya serbest bırakılmaları, barışın sağlanması ile birlikte anayasaya uygun bir hükûmetin yeniden kurulmasının temini, Kıbrıs Cumhuriyeti'nde Kıbrıs Türk Toplumu ile Kıbrıs Rum Toplumu olmak üzere iki otonom idarenin mevcûdiyeti" kabul ve ilan edildi. |
Bu anlaşmanın, Millî Muhâfız ve EOKA-B elemanlarının Kıbrıs Türk Toplumu'na yapacağı saldırıları da sona erdireceği umuluyordu. Ancak 8 Ağustos'ta II. Cenevre Konferansı'nın yapılmakta olduğu zamanda Millî Muhâfız ve EOKA-B işgal ettikleri yerleri tahliye etmedikleri gibi ellerindeki esirleri de serbest bırakmadılar. İkinci konferans esnasında Türklerin "iyi niyet jesti" olarak Limasol ve Larnaka civarında bir miktar köyü boşaltmış olmalarına rağmen, Rum-Yunan kuvvetleri Türk köylerine saldırılarını sürdürdüler. Bu arada Cenevre'de devam eden II. Konferans'ta Rum ve Yunan delegeler I. Konferans'ta Yunan dışişleri bakanının kabul ettiği konuları inkar yoluna saptılar. Rum-Yunan ikilisi meseleyi sürüncemede bırakmak taktiğiyle görüşmelerde olmadık tekliflerde bulunuyorlar ve ilgili-ilgisiz bazı devletleri meselenin içine çekerek bir takım masabaşı oyunlarıyla oyalama taktiği yürütüyorlar ve bu zaman zarfında Yunanistan'ın gerekli askerî hazırlıklarını tamamlayarak adaya kuvvet göndereceğini hesaplıyorlardı. Türkiye, Rum-Yunan ikilisiyle anlaşmanın mümkün olmadığını görerek 22 Temmuz'da başlayan fakat ateşkes sonucu tamamlanamayan harekatın tamamlanmasına karar verdi. 14 Ağustos'ta başlayıp 16 Ağustos'ta sona eren üç günlük harekât neticesinde bir taraftan Magosa'ya diğer taraftan Lefke'ye varılarak Türk tarafının sınırları çizildi. Kıbrıs Türk Barış Harekatı'nı incelemek üzre, İngiltere Parlamentosu tarafından kurulan özel komite 1976 yılında verdiği raporda; "Türk kuvvetlerinin I. Barış Harekâtı'nda ulaşmış olduğu yerler askerî bakımdan savunmak için yeterli olmadığından dolayı II. Barış Harekâtı'nın yapılması kaçınılmazdı" denilmektedir. Ayrıca Lord Neval da "1974 yılında Türk askerî müdâhalesi olmasaydı, adada Türk kalmayacaktı" demiştir. Barış harekâtı sonrasında ortaya çıkan Muratağa, Atlılar, Sandallar vb. katliamları harekâtın ne derece yerinde bir karar olduğunun göstergesidir. |
Kıbrıs Barış Harekâtı'yla adada yıllardır devam eden Rum işkencesi sona erdirilmiş, Türklerin insanca yaşayabilecekleri bir ortam sağlanmış ve hürriyet özlemi Türkiye'nin yerinde müdahalesiyle sona ermiştir. Rum-Yunan ikilisi tarafından Kıbrıs'ın Türkiye tarafından işgal edildiği dünya kamuoyuna propaganda edilmesine rağmen, Atina Yüksek Mahkemesi 21 Mart 1979 tarihinde aldığı kararla Türkiye'nin müdahalesinin, Garanti Anlaşması'nın IV. maddesine göre yasal olduğunu onaylamıştır. Avrupa Konseyi de 29 Temmuz 1974 tarihinde almış olduğu 873 sayılı karar ile Türk müdahalesinin yerinde olduğunu kabul etmiştir. |
Türkiye`de Saat: 08:35 . |
Powered by: vBulletin Version 3.8.1
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
SEO by vBSEO 3.3.2