Beşiktaş Forum  ( 1903 - 2013 ) Taraftarın Sesi

Beşiktaş Forum ( 1903 - 2013 ) Taraftarın Sesi (http://besiktasforum.net/forum/index.php)
-   Tarih (http://besiktasforum.net/forum/forumdisplay.php?f=79)
-   -   Mersinin Tarihçesi (http://besiktasforum.net/forum/showthread.php?t=22980)

imparator 16-02-2007 10:59

Kültür ve medeniyet tabakalarımızın maddi ve mânevî malzemesini aksettiren mâniler tabiî olarak bestesiz veya âşıklar tarafından hususî makamlarla söylenmektedirler.
Ferdî eser olarak da bilhassa Irak Türkleri arasında görülen ve konularına göre araştırıcılar tarafından muhtelif şekillerde tasnif edilen mânilerin ilk kaynağı hiç şüphesiz halkın hâfızasıdır. Cönkler, mecmûalar, sözlükler, divânlar, halk hikâyeleri, ramazan nâmeler, mektuplar, bekçi destanları vb. eserler mânilerin yazılı kaynağını teşkil ederler.*
(1) Ateş yanar olur kor
Düş görünce hayra yor
Sevda çekmek nasılmış
Sen onu çekene sor



(2) Çukurova uşağı
İpek bağlar kuşağı
Onu bunu dinlemez
Çeker vurur bıçağı

(3) Dere dere giderim
Mor koyun güderim
Sultan benim olursa
Yaylalara giderim

(4) İndim nane biçmeye
Eğildim su içmeye
Ben de senden öğrendim
Böyle dalga geçmeyi

(5) Karınca toplar darı
Bal yapar durmaz arı
Sen de bunlara bakıp
İbret alsana bari

* Şükrü Elçin, Halk Edebiyatına Giriş, Akçay Yay. Ank. 1993, s.281-282

imparator 16-02-2007 11:11

(6) Karyolada yatıyor
Yorgan göbek atıyor
Çok yaklaşma sevgilim
Bıyıkların batıyor

(7) Kızın adı Melek’tir
Elbisesi yelektir
Yakası açık gezmek
Sevdalıyım demektir



(8) Maydanoz demet demet
Yarimin adı Memet
Memet benim olursa
Ne karışır hükümet

(9) Mektup yazdım karadan
Dağlar kalksın aradan
Şu benim sevdiğimi
Kavuştursun Yaradan

(10) Yayla gülü nedendir
Çiçeği kendindendir
Hep benim çektiklerim
Yârimin derdindendir

imparator 16-02-2007 11:11

2.1.4. Ninni
Ninniler, annelerin süt emen çocuklarını uyutmak için ezgi ile söyledikleri manzum veya mensur sözlerdir. Batı Türkçe’sinde bu kelimeye bağlı olarak ‘Neni çalmak, ninni söylemek’ ve ‘uyku getirmek’ deyimleri doğmuştur. Ninniye Kâşgarlı Mahmud ‘balu-balu’, Azeri Türkleri ‘laylay’, Kerküklüler ‘leyley’, Türkmenler ‘hûdi: Allah de’, Özbekler ‘elle’, Kazanlılar ise ‘bişik cırı: beşik türküsü’ adını vermektedirler.
Umumiyetle ilk söyleyicilerini tespit edemediğimiz ninnileri, anneden sonra, büyük anne, hala, teyze, abla gibi ailenin diğer şahısları da zaruret hâsıl oldukça terennüm ederler.
Ninni, çocuk emzirilip kundaklandıktan sonra, salıncakta, beşikte veya kucakta sallanıp uyutulmaya çalışılırken tizden pese doğru söyleyen bir ezgidir; çocuğun ağlamasının durması veya uyuması ile nihayet bulur. Muhtelif türkü, mâni, ilâhi, destan ezgilerinin yardımı veya irticâlen meydana getirilen ölçücü, ölçüsüz söz ve tekerlemelerle çocuğu oyalayan ninniler, hece vezni ve sâde bir dille söylenirler. Umumiyetle dört mısralık bir bütün teşkil eden ninnilerin sonu bir bakıma nakarat gösteren ‘ninni yavrum ninni’, ‘uyusunda büyüsün ninni’, ‘e, e, e, ey’ vb. sözlerle biter.
Ninnilerin konusunu çocuk teşkil eder. Sağlıklı doğmadan gelen sevinç, fizik güzellik, soy-sop, iyi huy, sünnet, öğrenim, nişan, gelin olma, evlenme gibi geleceğe ait dilekler; yalnızlık, gurbette kalan baba, koruyucu melekler, velîler, Hızır vb. madde, tem, motif ve merâsimler ninnilerin muhtevâsında belli başlı unsurlardır.
Köy ve şehir hayatımızda canlı olarak yaşayan -arada bir erkeklerin de söylediği- ninniler maddî ve mânevî kültür mirasımızı sinesinde muhâfaza eden lirik mahsullerdir.*

imparator 16-02-2007 11:11

Evlerinin önü arpa
Kırat gelir dırpa dırpa
Benim yavrum hastalanmış
Kuru yerde yata yata

Yavrum ninni, gülüm ninni
Yavrum ninni, gülüm ninni

Evlerine varayım mı
Kimi gördüm sorayım mı
Benim yavrum hastalanmış
Nereden hekim bulayım
Gülüm ninni, yavrum ninni
Gülüm ninni, yavrum ninni
HATİCE KÜÇÜK




imparator 16-02-2007 11:20

3. BÖLÜM

3.1. KALIPLAŞMIŞ SÖZLER

3.1.1. Bilmece
Bilmeceler, tabiat unsurları ile bu unsurlara bağlı hâdiseleri; insan, hayvan ve bitki gibi canlıları; eşyayı, akıl, zekâ veya güzellik Nevi’nden mücerret kavramlarla dinî konu ve motifleri vb. kapalı bir şekilde yakın-uzak münâsebetler ve çağrışımlarla düşünce, muhâkeme ve dikkatimize aksettirerek bulmayı hedef tutan kalıplaşmış sözlerdir. Bu sözler bir takım eğlence, lügaz, muammâ ve bulmacalarda da görülen ve dinleyiciye sorulunca ondan halli istenen ‘bil bakalım’ veya ‘ol nedir ki’ ifadelerinin bir bakıma geniş târifidir.
İlk çağlardan zamanımıza kadar bir çok milletlerin halk ve aydın çevreleri ile çocuk topluluklarında vakit geçirmek, eğlenmek, devlet adamları arasında gizli haber ulaştırmak; bir bakıma bilgide, zekâda, muhâkemede, hâfızada, dikkatte, sür’at-i intikâlde üstünlük yarışması olarak söylenen bilmeceleri anonim ve ferdi eser olmak üzere iki kolda incelemek mümkündür.
Anonim mahsuller şekil bakımından nazım ve nesir olmak üzere iki ifade tarzı gösterirler. Manzum bilmeceler, vezin, kafiye ve nazım hususiyeti gösteren eserlerdir. Bunlarda kullanılan vezin, Türk dilinin bünyesinden çıkan ananevî hece veznidir. Bu vezin, bilmecelerde ve onların mısrâlarında tam kat’i bir intizam göstermez; türlü sebeplerle vezin aksaklıkları görülür. Duraklı, duraksız; az veya çok heceli muntazam veya gayri muntazam mısralarla örülen bilmecelerde kafiyeler, Türk halk nazmında görülen ‘aliterasyon, redif, yarım, tam, cinaslı ve zengin’ gibi kafiyelerdir. Bazen kafiyesiz bilmecelere de rastlanır.
Mensur bilemeceler, düz cümle halinde konuştuğumuz şekilde olan ve çoğu zaman ‘seci’ karakteri gösteren mahsullerdir. Bu mahsulleri bâzı durumlarda manzum bilmecelerden ayırmak mümkün olmaz. Tekerlemeleri andıran ve az da olsa atalar sözü ile duygu ve fikir alış-verişinde bulunan eserleri de bu grupta toplayabiliriz. Mensur bilmecelerin vezin ve kafiye unsurlarından mahrum bulunuşu hâfızalarda yaşamasını zorlaştırdığından manzum olanlara nispetle sayıları azdır.*

imparator 16-02-2007 11:21

(1) Bu derenin akıntısı
Kenarının yıkıntısı
Kulağıma gelmez oldu
Değneğinin tıkırtısı
(AĞIT)

(2) Mini mini kuşlar camiyi taşlar
Kendi yapar ele bağışlar
(ARI)

(3) Ben giderim o gider
Para para iz eder
(ASA)

(4) İki tarla öbek
Çalmadan oynar bu köpek
(AYI)

(5) Sandalı biçtim
Daracık yerden geçtim
(AZRAİL)

(6) Dilim dilim nar
Dizime çıktı kar
Uçtu gitti keklik

imparator 16-02-2007 11:21

Yerinde kaldı dilber
(BUĞDAY)

(7) Adın Abbası
Yeşildir cübbesi
Bunu bilmeyen
Eşek sıpası
(CAMİÎ)
(8) Ağaç üstünde kilitli sandık
(CEVİZ)

(9) Yeraltında ak düğme
(ÇİĞDEM)

(10) Çıktım gittim tepeye
Bir yular kattım sıpaya
(ÇUVALDIZ)

(11) Gece gider Leyla
Gündüz gider Leyla
Çalı çeker Leyla
Dolu döker Leyla
(DAVAR)

imparator 16-02-2007 11:21

(12) Dağdan gelir tekerek
Kara üzüm dökerek
(DAVAR-KEÇİ)

(13) Değneğinin ucu yemiş
Bunu yiyen ölmemiş
Ramazan’da yemiş de
Orucu bozulmamış
(DAYAK)

(14) Taştandır demirdendir
Yediği hamurdandır
(DEĞİRMEN)



(15) Kale kapısından küçük
Eşek sıpasından büyük
Kan kırmızı tuz acı
Bunu bilmeyen gunnacı
(DEVE)

imparator 16-02-2007 11:21


(16) Uzun uzun uzlama
Ucunda bir bazlama
(DEVE TABANI)

(17) Pata küten ağacı
Kırmızı leylek
Güle biten ağacı
(DİKİŞ MAKİNASI)

(18) Yeşil ile başladım
Beyaz ile işledim
Kırmızı ile bitirdim
(ELMA)

imparator 16-02-2007 11:21

(19) Evimizin önünde bir ağaç var
Dalsız budaksız
Bir kuş kondu elsiz ayaksız
O kuşu vursam topsuz tüfeksiz
O kuşu pişirsem odsuz ocaksız
O kuşu yesem dilsiz damaksız
(GÖNÜL)

(20) Alaca yılan dünyaya dolan
Vallahi de yalan Billahi de yalan
(GÖZ)


(21) Bir dedem var metten
Sakalları etten
Şimdi gelir görürsün
Güle güle ölürsün
(HİNDİ)
(22) Ak katır ağzını açar
Kara katır gelir geçer
(ISTAR TEZGÂHI)

imparator 16-02-2007 11:22

(23) Gağal gağal gaz geçer
Gağaltısı tez geçer
Bir yumurtanın içinde
Elli bin cülle geçer
(KARGI MAKARNASI)

(24) Geriden baktım yamur yumur
Yanına vardım gökçe demir
(KARINCA)

(25) Dışı kazan karası
İçi peynir mayası
(KESTANE)

(26) Dökülür kavak yaprağı
Dökülür Hz. Adem toprağı
(KINA)
(27) Ektim nohut bitti
Söğüt dalları dut
Başı armut
(KOZA)
(28) Karşıdan baktım ıldır ışık
Yanına vardım yüzü kırışık
(LAHANA)

imparator 16-02-2007 11:22

(29) İstanbul’da süt pişti
Kokusu bura düştü
(MEKTUP)
(30) Bir karıştan boyu var
Hem inekten hem öküzden soyu var
Kendini yer bitirir
Böyle kötü huyu var
(MUM)

(31) Sarp yerde sandal asılı
İçinde mercan basılı
(NAR)

(32) Sarı ineğim sarkıp durur
Düşeceğim diye korkup durur
(PORTAKAL)

(33) Küçücük kutu
Dünyayı yuttu
(RADYO)

(34) Yol kıyısına sac koydum
Geleni gideni aç koydum
(RAMAZAN AYI)

imparator 16-02-2007 11:22

(35) Herkes uyur, İlyas baba oturur
(SAAT)

(36) Yeraltında sakallı hoca
(SOĞAN)
(37) Tid dedim tid dedim
Var kapıya yat dedim
(SÜPÜRGE)
(38) Yoğurdun öz annesi
Ayranın halasıyım
Tereyağın nenesi
Besinlerin hasıyım
(SÜT)

(39) Yapılmadık duvar üstünde
Doğmadık çocuk oturur
(ŞEYTAN)

(40) Altı tahta üstü tahta
İçinde bir ahraz softa
(TOSBAĞA)

(41) Sındı sındı sıra vardı
Ayağını kıra vardı
(TUZAK)

imparator 16-02-2007 11:22

(42) Anası yaman kadın
Babası süklüm büklüm
Kızı güzellerden güzel
Oğlu gurbetlerde gezer
(ÜZÜM)

(43) Melemez melemez
Ocak başına gelemez
(YAĞ DERİSİ)

(44) Benim bir guyum var
İki türlü suyum var
(YUMURTA)

imparator 16-02-2007 11:22

3.1.2. Atasözleri
Eski Türkçe’de Göktürk âbidelerinde, Uygurlardan kalma eserlerde, XI. asırda Karahanlılar devrinde Doğu Türk dilinde ‘söz, haber, mesaj, nutuk, şöhret, şey’ mânâlarına gelen ve ‘sa-‘ fiilinden türemiş, ‘sab-sav’ kelimesi XIV. asırda da İslâm tesirindeki Kıpçak sâhasında görülüyor.
Bu gün yalnız Çuvaşça’da ‘çap’ şekli ve sesi ile ‘şân, şöhret’ mefhumlarına ad olan kelime, Göktürkçe’de ‘öğüt’ fikri ile genişlemiş Turfan metinlerinde açıkça ‘atalar sözü’ için kullanılmıştır. Göktürkler’de ve hattâ daha önceki devirlerde aynı mânâya geldiği muhakkak olan ‘sav’ı Kâşgarlı Mahmud’un ‘mektup’, ‘hikâye’, ‘tarihî hâdise’ yanında atalardan kalma öğütleri ifade maksadıyla tesbit ettiğini biliyoruz.
Yukarıda Türk dilinde kullanılan karşılıklarını verdiğimiz ‘atalar sözü’ Arapça ‘nush, nasihat, meviza’, Farsça ‘pend’ ve Moğolca ‘erdeni üge: cevherli söz’ün ifade ettiği fikri zamanımıza kadar getiren sözlerdir; mânâsından da anlaşılacağı üzere atalardan intikâl etmiştir. Buna göre târihî hayatı olan sözlerdir. Zamanın seyri ve sosyal çevrenin coğrafyası içinde şekil ve muhtevasını kazanarak bugüne kadar gelen bu sözlere hususiyle Irak Türkleri’nin ‘eskiler sözü’ demeleri bundandır.
Maddî şekli bir hareket noktası yapan ve ilk söyleyicilerini tespit edemediğimiz bu dil mahsulleri, hayat prensibi olacak fikir ve düşünceleri, din, ahlâk, hukuk, iktisad, terbiye, gelenek-görenek ile tabiat hât hâdiselerinden teknikten vb. çıkacak kaideleri müşahhasdan mücerrede giden bir yola, bâzen bir fıkra kılığında söz ve yazı ile nesillerden nesillere intikâl ettiren hikmetli cümlelerdir.*

imparator 16-02-2007 11:23

¾ Aman ağlar diyeceğime aman dağlar derim.
¾ Benim derdim inek ile danada, karımın derdi sürme ile kınada.
¾ Erim el olsun, yerim çalı dibi olsun.
¾ Fukaranın ahı, tahtından indirir şahı.
¾ Genç avrat alma el için, yüksek yere harman kurma yel için.
¾ Göç geri dönerse topal deve öne düşer.
¾ Göçün geri döndüğü topal ite yarar.
¾ Gurbete kız verme yiter gider, denize taş atma batar gider.
¾ İnsanı el azdırır, yağmuru yel azdırır.
¾ Koca ekmeği meydan ekmeği, evlat ekmeği zindan ekmeği
¾ Ölümden öte yol gitmez, mezardan öte sel gitmez.
¾ Sekinin taşlısı, öküzün inek başlısı, kızın sarı saçlısı.
¾ Senin yüzünün aklığı, benim ağzımın pekliğindendir.
¾ Tarlayı taşlı yerden, kızı kardeşli yerden.
¾ Ürmesini bilmeyen it, sürüye getirir kurt.

imparator 16-02-2007 11:23

3.3.3. Tekerlemeler
Tekerlemeler, masal, hikâye, bilmece ve halk tiyatrosu gibi bâzı türler içinde veya müstakil olarak ortaya çıkan mahsullerdir. Masalcı, meddâh, karagözcü, hoş-sohbet insan vb. masallarını anlatmaya başlarken dinleyicilerle seyirci topluluğunun dikkatlerini bir noktada birleştirmek ihtiyacını duyarlar.
İşte bu tiyatrodaki gonga benzer. İhtiyaçtan doğan tekerleme, ‘yuvarlak bir şeyi hareket ettirip yürütmek’ mânâsındaki maddi karşılığı ile de uygunluk göstermektedir.
Tekerleme söyleyicisi, vezin, kafiye, aliterasyon ve seciden faydalanarak hisleri, fikirleri, hayalleri, ‘tezâda, ‘mübalağaya, ‘güldürmeye, ‘tuhaflığa, ‘şaşırtmaya dayalı bir takım söz kalıpları içinde, ard-arda, ister açık ister kapalı şekilde ustalıkla sıralar ve yuvarlar. Dinleyici bu renkli prolog veya tasvirin kapısından asıl konuya girmiş olur. Kısa tekerlemeler bunun en tipik misâlini teşkil eder.
Tekerlemeler umumiyetle içinde bulundukları türlere göre masal ve oyun tekerlemesi gibi adlar alırlar. En bol tekerlemeye masalların başında, ortasında veya sonlarında rastlanır. Bu halk edebiyatı mahsulleri muhtelif muhitlere göre isimler almaktadırlar. Doğu Anadolu’da ‘döşeme’ ve Güney Anadolu’da ‘sayıştırma’ bilinen tâbirler arasındadır.

imparator 16-02-2007 11:23

Hususiyetleri üzerinde kısaca durduğumuz tekerlemelerin kaynağını ise aklın kanunları dışında hayâlî, uydurma söz ve vakalarla gerçek mâcerâlarla teşkil eder.*

3.1.3.1. Mensur Tekerlemeler
Bir varmış bir yokmuş. Evvel zaman içinde kalbur saman içinde. Zaman o zaman idi ki bitten binek, pireden yedek, çavdardan kalkan, çöpten kargı; bu hal ile düştüm yola. Vara vara vardım bir Çamlıbel’e. Çamlıbel’de çamur dizde. Yetmiş karga beni görünce, hepsi bir yerde, hep bir ağızdan ‘gelen ağamız, giden paşamız’ demezler mi.
Armudu taşlayalım. Dibinde kışlayalım. Uzun sözün berisi, ala tavşan derisi, müsade ederseniz masala başlayalım...

Bir varmış bir yokmuş. Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde develer tellâl iken, pireler berber iken, aslan yatağından kalktı bir tilki, tüfeğim olsaydı vururdum belki. Anaypazarı’nda satıldı kürkü. Param olsaydı alırdım belki.
Güle çıktım gülmedim, gülden düştüm ölmedim...

Bir varmış bir yokmuş. Tanrı’nın kulu çokmuş. Evvel zamanın içinde develer gölde uçarken, balıklar çölden geçerken. Sırtında kamburu, elinde kalburu, deve gibi yumru yumru. Geliyor çalım sata sata. Bindim bir yağız ata, dorudur diye. Minareyi beline sokmuş borudur diye. Keloğlan yatmış kalkmıyor, ayaklarım yorulur diye. Keloğlan yatar ama uyumaz. Kel kafası kızınca develer gelse korkmaz.

* Şükrü Elçin, Halk Edebiyatına Giriş, Akçay Yay. Ank. 1993, s.589-590

imparator 16-02-2007 11:23

Vakti zamanında, zaman zaman içinde, kalbur saman içinde. Deve tellâllık ederken, eşek hamallık ederken, Şam’dan vurdum kılıcı, şarktan çıktı bir ucu. Yetmiş kazan kaygana pirinci yedik karnımız doymadı, yüzümüz gülmedi, dişimiz ışımadı. Ha şurada, ha burada, altmış tarla firik buğday. Onu da yedik karnımız doymadı, yüzümüz gülmedi, dişimiz ışımadı. İçi dolu boş ambar, minareden büyük bumbar. Onu da yedik karnımız doymadı, yüzümüz gülmedi, dişimiz ışımadı. O yalan bu yalan, eşeğe binip deveyi kucağına alan, fili yuttu bir yılan bu da mı yalan!..

Ne tarlamız vardı, ne darımız. Ne kovanımız vardı, ne arımız. “Kim demiş ki bal demekle ağız bal olmaz” diye, “Böyle çingenece fal olmaz” diye.
Bir gün arı gelip kondu başımıza, görünce girdim yeni bir yaşıma. Bir gözünden bal akıyor, bir gözünden kaymak. Dünyalar değer bir kere tatmak. Gayri ne kirmen eğirdim, ne davar çevirdim. Her işi bir yana serip bir arıyı güttüm. Bağ bağ gezdirip, bahçe bahçe büyüttüm. Her çiçekten bal aldı, yaprak aldı, dal aldı. Velâkin yumurcağın biri bir taş attı, ayakları kırıldı. Bağlandım olmadı, yağlandım olmadı, bir türlü bir şifa bulmadı. Nihayet dolandım bayırı dağı, getirdim bir ceviz yaprağı. Sardım sarmaladım inceden ince; ne ağrı kaldı, ne sızı bence...

imparator 16-02-2007 11:23

Az gittik uz gittik, dere tepe düz gittik, altı ay bir güz gittik. Arkamıza baktık ki bir örme uzunluğu yol gittik. Harda hurda altmış iki firik buğday yedik, karnımız doymadı. Kulağımızın dibi vız bile demedi.
O yalan bu yalan. Karıncaya vurduk palan. Yedi yerden çektik kalan. Karıncaya bindik, fili kucağımıza aldık bu da mı yalan.

Evvel zaman içinde kalbur saman içinde, biz hayladık hoyladık cümle alemi topladık. Allah’ın karışı, tandırın başı olur da kim gelmez. Haylayan da geldi, hoylayan da geldi. Hele büyük başı büyük ayak kara kadı geldi Kadıyı duyunca yabanın kazı, ördeği geldi. Ördeği, kazı görünce bir de çulsuz tazı geldi. Tazının peşinden de görmemişin oğlu, Kôr Memiş’in kızı geldi. Ne etti etti, arkası sökün etti. Kambur Ese, Sarı Köse geldi. Biri saltanata, biri süse geldi...

Çatalca’da Topal Nacar, Topal Nacar çatal saban yapar çatar satar. Topal Nacar ölürse, çatal saban kim yapar, çatar satar.

imparator 16-02-2007 11:23

3.1.3.2. Manzum Tekerlemeler
Tuz taşı tuz taşı
Altın bilezik kaşı
Senin baban değilse
Benim babam da su başı


Su başının kulusun
Altının çulusun
Ağanın atı kişniyor
Arpa için kişniyor

Arpayı nereden bulayım
Satıcısını alayım
Satıcısında yok derler
Akarcada çok çerler

Akarcanın kinidi
Ebize suyunu kinidi
Geceki gelen kim idi
Emmioğlu Musacık
Elleri kolları kısacık

Çık çıkalım çardağa
Ok atalım ördeğe
Ördek başını kaldırmış
Ak yelesini aldırmış

Ak yelesi başında
İki bülbül bir torbada beslenir
Birin kessen boğazlasan
Elim kana bulaşır

imparator 16-02-2007 11:24

Elimi nerede yuyayım
Akarcada yuyayım
Akarcanın kinidi
Ebize suyunu kinidi
Geceki gelen kim idi
Emmioğlu Musacık
Elleri kolları kısacık

Dinleyin tilkinin hikâyatını
Tilkiden hocanın şikâyatını
Dinleyin tilkinin destanını
Tilki girdiği hocanın bostanını

Hoca tutdu kuşağı ile bağladı
Çakal gördü zari zari ağladı
Arkadaş nedir senin bu işlerin
Yarın ölüm sırtaracak dişlerin

imparator 16-02-2007 11:24

Ben ölürsem pekmez ile yusunlar
Baklavayı sabun diye sürsünler
Hemencecik mezarımı kazsınlar
Kuru üzüm toprak diye atsınlar
Bandırmayı hece taşı diye diksinler
Tavuk bacım gelip baş ucumda ağlasın
Hindi kardeş gelip telkin verip bağlasın

4. BÖLÜM

4.1. FOLKLOR
4.1.1. Geçiş Dönemi Folkloru

4.1.1. Ad Verme
Bebeğe isim ailenin en yaşlı erkek üyesi tarafından konur. Ama böyle biri yoksa bebeğe isim oğlanın babası tarafından konur.
Bebeğe isim koyacak olan kişi önce abdest alır. Bebeği kucağa alırken besmele çeker. Bebeğin önce sağ daha sonra da sol kulağı üçer defa ismini söyler. Böylece bebeğin adı konmuş olur. Bebeğe kim isim veriyorsa âdet olarak o kişiye bir çorap ve bir mendi hediye edilir.


imparator 16-02-2007 11:24

4.1.2. Sünnet
Sünnetten bir gün önce sünnet kınası yapılır. Kına kadınlar arasında olur. Sünnet olacak çocuğun kına eline yakılır. Çocuğun mutlaka bir kirvesinin olması şarttır. Bu kirve yakın bir aile dostu olabileceği gibi herhangi biri de olabilir. Ancak akraba olmaz.
Sünnet günü çocuğun kıyafetlerini kirvesi giydirir. Babasının yaptığı katkı kadar kirve de sünnete katkıda bulunur. Sünnetten önce yemek yenir. Mevlid okutulur. Mevlidde kirvenin hanımına iğne oyalı örtülüdür. Kirveye ailenin maddi gücü ölçüsünde hanımıyla birlikte bohça hazırlanıp hediye edilir.
Kirve çocukla ilgilenir. Çocuğa sünnet yatağı hazırlanır. Bu yatağa yeni dantelli çarşaf, karyola takımı serilir. Yatağın etrafı süslenir. Sünnet saati geldiği zaman kadınlar odadan ayrılırlar. Odada sadece erkekler kalır. Kirvesi çocuğu kucağına alır. Sünnet sırasında çocuk bağırmasın diye ağzına sürekli lokum verilir.
Sünnet bittikten sonra çocuk yatağa yatırılır ve kirvesi çocuğu hiç yalnız bırakmaz. Âdet olarak kirve çocuğa bir saat alır.
Sünnetten bir gün sonra kirve yemeğe çağırılır. Böylece kirve akraba derecesine yükselmiş olur. Kirvenin çocukları aileye kardeş sayılacağı için kız alınmaz veya kız verilmez. Bunun sebebi sünnet olan çocuğun kanının kirvenin herhangi bir yerine değmiş olmasındandır.
Çocuk büyüdükten sonra bile kirve çocuğun her şeyiyle ilgilenmek zorundadır.
Çocuk sünnet olduktan sonra davul, zurna çalınır. Kadınlar erkekler kendi aralarında eğlenirler.

imparator 16-02-2007 11:25

4.1.3. Askere Yolcu Etme
Gençleri askere uğurlamak önemli bir olaydır. Askere gidecek olan genç, askere gitmeden önce bütün akrabalarını ve yakın dostlarını ziyarete gider. Ziyarete çıkmasa bile akraba ve yakın dostlar, genci yemeğe davet ederler. Bu yemeği veda yemeği şeklinde düzenlerler. Ziyaret ettiği akrabalar askere, uğurlama sırasında belli bir miktar para verirler. Bu paranın miktarı hiç önemli değildir. Önemli olan verilmesidir. Bu bir gelenektir. Askerin gideceği yeri öğrenmesi için gittiği jandarma komutanlığına bile köydeki bütün gençler, toplanıp giderler, askere gidecek genci yalnız bırakmazlar.
Askere gidecek olan gencin ailesinin durumu uygunsa mevlid okutulur. Mevlid gencin askerliğini kazasız, belasız bitirmesi içindir. Âdete göre bir tane kurban kesilir. Kesilen kurbandan yemekler yapılır ve gelen misafirlere ikram edilir. Misafirlerle en fazla askere gidecek olan genç ilgilenir.
Askerin bir de kınası vardır. Askere gitmesine bir gün kala kına yakılır kınada davulla, zurnayla köy ve akraba yakın dostlar eğlenirler. Kınaya gelenler asker gence hediyeler getirirler.
Kınadan sonra askere gidecek genç ve arkadaşları köyde erkeklerin toplu olarak bulunduğu yerlere gider ve herkesle tek tek vedalaşıp helâllik ister.
Askere genci genellikle akşam gönderirler. Otogarda herkes toplanır. Gencin akrabaları, yakın arkadaşları, yakın dostları ve ailesi vardır. Asker davullar, zurnalar eşliğinde uğurlanır. Genç, davul, zurnayla gönlünce oynar. Toplu halde erkekler halay çeker.

imparator 16-02-2007 11:26

Askerin uzun süre ait olduğu yerden ve ailesinden ayrı kalacağı düşünüldüğü için asker gencin o gün için dediği yapılır.
Otobüse binmeden önce herkesle vedalaşır. Annesiyle vedalaşırken annesi oğluna simitten bir parça ısırtır. Gerisini saklar. Simidin gerisi bir odaya asılır. Geri dönene kadar bu simit saklanır.
Asker genç, eğer sözlüyse, sözlüsü ona bir mendi hediye eder. Bu dantelli mendili genç kız eliyle işler. Bu mendili askerde kesinlikle kullanmaz. Askerden döndükten sonra ve hatta evlendikten sonra saklar. Bu bir gelenektir.

4.1.4. Düğün

4.1.4.1. Kız İsteme
Evvelâ oğlan tarafının kendi arasında konuşmalar olur. Anne baba oğluna kimi istediğini; kimi arzu ettiğini sorar. Bu konuşmalar olduktan sonra kız isteme işlemine geçilir. Oğlanın karar kıldığı kızı istemek için köyün ileri gelen yaşlılarından, hacısından, hocasından iki, üç kişi kız evine yatsı namazından sonra, geç vakit gönderilir. Geç vakit gönderilmesinin nedeni hiç kimsenin görmemesi içindir.
Giden kişiler, selâm, hoş beşten sonra niçin geldiklerini ev sahibine sezdirmeye çalışırlar. Daha sonra:

imparator 16-02-2007 11:26

“Ahmet Ağanın oğlu Mustafa’ya kızınız Emine Hatunu, Allah’ın emri peygamberin kavli üzere istemeye geldik. Allah yazdıysa siz de münasip görürseniz vereceğiniz kararı, diyeceğiniz sözlü bekliyoruz” denilerek kız istenir. Kız taraf, “Biraz düşünelim, kendi aramızda konuşalım. Başka bir gün tekrar buyurun gelin” der.
Kızı istemeye giden kişiler gelip durumu oğlan tarafına anlatırlar. Kendi aramızda konuşalım, düşünelim sözü bir yumuşatma işareti olarak kabul edilir. Oğlan tarafı, bu işte bir yumuşaklık var herhalde diyerek sevinir. İkinci defa gidiş yani tekrar istemek için gidişte kız tarafı: “Allah yazdıysa ne diyelim.” diyerek önceden hazırladıkları bir listeyi dünürcülere sunar. Liste yazılmıştır. Bir beşi birlik, on sarı lira ve belli bir miktar başlık parası, iki top bez, şu kadar yorgan yüzü, bu kadar döşek yüzü gibi istekler listeye yazılmıştır. Liste istekçilere yani dünürcülere sunulur. Dünürcüler bu listeyi oğlan evine ulaştırır. Oğlan tarafı da bu listeyi makul görüp kabul ederse dünürcülere bildirir. Dünürcüler kız tarafına “Bu iş kabul olundu. Bundan sonra yapılacak işleri konuşalım” derler.

imparator 16-02-2007 11:26

4.1.4.2. Nişan
Bir gün alınır. Eski zamanlarda nişan takma işi gündüz değil, mutlaka gece olur. Nişan, çok kalabalık olmaz. Oğlan tarafından üç, beş kişiyle birlikte dünürcüler kız evine hazırlanmış tahin helvası götürürler. Bu işler yatsı namazından sonra yani geç vakit olur. Getirilen helva yenir. Nişana gelen kişiler arasında Kur’an okumayı ve dua etmeyi bilen varsa, Kur’an okunur ve dua edilir. Kızın parmağına yüzük takılır ama oğlan ortada yoktur. Oğlan kendi evindedir. Dünürcüler, kız evinin takacağı yüzüğü alır oğlan evine gelir. Oğlana yüzük kendi evinde takılır. Daha sonra ne zaman düğün yapılacak karara bağlanır.


4.1.4.3. Düğün Hazırlıkları
Yöremizde gelirimiz ağustos, eylül, ekim bu üç aylar arasında olduğu için, üzümden sonra, pamuktan sonra denilerek eylül, ekim ve kasım aylarına düğün günü ayarlanır. Gün yaklaştığı zaman listedeki istekler, pamuklar bezler, astarlar oğlan evinden kız evine gönderilir. Kız evine oğlan tarafından giden bayanlardan, kız evinin yakını olan bayanlar bir araya toplanıp getirilen pamuktan belli bir miktar ister derler. Gelen pamuktan, pamuğa göre, iki, üç tane döşek, yastık, dört beş tane yorgan yapılarak yatak hazırlanır. Oğlan tarafında da köy davet edilerek düğün ekmeği yani yufka ekmek yapımı başlar. Oğlan evinde yapılmış yufka ekmeklerden beş altı kilosu ufalanır içine leblebi, kuru üzüm konulmuş şekilde becerikli bir kişi tarafından köye dağıtılır. Bu yapılan işleme okuntu, davetiye adı verilir. Bizim düğümüz var anlamına gelir.

imparator 16-02-2007 11:26

Oğlan evinde tekrardan düğün ekmeği yani yufka ekmek yapımı başlar. Köyden isteyenler, oğlan tarafını seven kişiler bir tabak içerisine un, buğday doldurur. Bulabildiği çiçeklerden unun içerisine koyar. Oğlan evine yani ekmek yapılan yere gelir. İçerisine çiçek koyduğu un tabağını da getirir. Ekmek yapımına yardım eder. Düğün ekmeği yani yufka ekmek yapımı iki, üç gün devam eder.

4.1.4.4. Bayrak Dikimi
Düğün, gelenek gereği cuma günü olur. Gelin perşembe günü gelir. Gerdek perşembeyi cumaya bağlayan gece olur. Onun için gelinin geleceği haftanın başında yani pazartesi günü bayrak dikimi olur. Oğlan evinde davar kesilir, kavurmalar, çorbalar, yemekler yapılır. Köylüye ‘yarın bayrak dikimi var.’ diye ilân edilir. Köy halkı oğlan evine toplanır. Yemek yenilir, Kur’an okunur, dua edilir. Silahlar sıkılır ve oğlan evinin damına küçük bir Türk bayrağı dikilir. Bayrağın değneğinin başına ayna bağlanır, turunç veya portakal takılır. Bu, düğün olacak evin işaretidir. Dışarıdan gelen davetliler bu bayrak sayesinde evi sormadan bulabilirler.

4.1.4.5. Düğün Alayı
Düğün alayı, yani yengeler, gençler, yakınlar, davetliler atlarla çalgı eşliğinde kız evine varırlar. Kız evi bunları karşılar. Kız evine salı günü varılır. Perşembeye hazırlık olsun diye çarşamba gününden yemekler yapılır. Kazanlarla pilav pişer, topalak çorbası, mantı yapılır. Hazırlanan yemekler perşembe günü, davetlilere yedirilir.

imparator 16-02-2007 11:26

4.1.4.6. Kına Gecesi
Çarşambayı perşembeye bağlayan gece kız evinde kına gecesi yapılır. Kız evinde davul, saz çalmaz. Davul, çalgı ne ise kahvelerde köy meydanında çalar. Kız evinde ise kadınlar toplanarak kendi getirdikleri dümbelek ya da deblek denilen çalgı aletini çalarak kendi aralarında eğlenirler. O akşam gelin kızın eline kına yakalar.

4.1.4.7. Gelinin Oğlan Evine Gönderilmesi
Perşembe sabahı gideceği yerin uzaklığına göre gelinin bindirilmesi ayarlanır. Gelinin bineceği atın üzerine süslü, nakışlı terki atılır. Atın gemine ve başındaki yularına ise mendiller, gelinlik kız tarafından işlenmiş süslü çevreler bağlanır. Kız, evinin önündeki merdivenin dibine getirilir. Kız, yukarıda annesi, babası ve kardeşlerinin yanında, giyinmiş, kuşanmış bir vaziyettedir. Gelin kuşağı denilen kırmızı bir kuşak kızın kardeşi tarafından dua ile beline bağlanır. Yüzünü görülmemesi için de başına kırmızı bir örtü örtülür. Bir koluna erkek kardeşi, bir koluna da babası girerek, gelin kızı merdivenden indirir ve ata bindirirler. Atın başını bir kişi çeker. Gençler yol boyunca oynarlar, haya çekerler ve oğlan evine varılır. Oğlan evinin önünde pişmiş yemeklerin bulunduğu kazanlar vardır. Gelin at üzerinde, kazanın etrafında üç defa kıvrandırılır. Daha sonra merdiven dibine getirilir. Gelin burada bekler. Kaynanası ve kayınbabası tarafından geline hediyeler verilir. Kayınbabası der ki: “Ben falan bağı verdim.” Kaynanası: “Ben aşağıdaki ineği deveyi verdim.” Bu bağışlar da yapıldıktan sonra gelin attan indirilir. Sonraları güvey gelin kızın koluna girerek yukarı çıkar. Gelini odasına yerleştirir. Üç, beş dakikadan fazla olmamak şartıyla ufak bir konuşma yaparlar.

imparator 16-02-2007 11:26

4.1.4.8. Gerdek
Gençler, dışarıda güveyi bekler. Güvey çıkar ve gençler onu alıp götürür. Bir odada sohbet ederler. Güvey bu sırada tıraş olur. Gelin tarafından alınmış, hazırlanmış giysiler güveye giydirilir. Yatsı ezanı okununca iki sağdıç güveyin koluna girer. Diğer gençler de arkasından giderler. Önce camiye gidilir. Camiî’de yatsı namazı kılınır. Namazdan sonra köyün imamı nikah duası yapar. Daha sonra güvey sağdıçlar ve diğer gençler eşliğinde şarkılar, türküler, biliniyorsa ilâhiler söylenerek evin önüne yani merdivenin dibine getirilir. O arada oğlanın babası, yoksa yakını merdivenin başında bekler. Gençler: “Ey! Ev sahibi, size bir tosun getirdik. Boğa getirdik biz bunu satmak istiyoruz, alır mısınız?” Oğlan tarafı: “Alırım ne istiyorsunuz?” O zamanın parasına göre on lira, yirmi lira para isterler. Oğlanın babası veya yakını o parayı verir. Oğlanın yanındaki sağdıçları arkasına ufak bir yumruk vurarak serbest bırakırlar. Oğlan gerdeğe girer. Gençler de oğlanın babasından ya da yakınlarından aldıkları parayla kahveye giderler. Lokum, çerez, bandırma alarak yer, içer ve eğlenirler.

4.1.5. Ölüm Âdetleri
Hıçkırık tutması, burnun dikilmesi, çenenin sarkması, gözlerin sabitleşmesi ölüm belirtileridir.
Eğer hastanın öleceğine kanaat getirilirse başında Kur’an okunmaya başlanır. Hastaya zem zem suyu verilir. Eğer uzakta yakınları varsa hastanın yanına uzaktaki kişinin çamaşırları konur. Bu şekilde ona hasret gitmeyeceğine inanılır.
Öldükten sonra kişi gömülene kadar serin bir yerde bekletilir. Sabah öldüyse, öğlen, öğlen öldüyse ikindi, akşam öldüyse, sabah namazının ardından cenaze namazı kılınıp gömülür.
Gözleri açık öldüyse, birine hasret gittiği inancı vardır. Ölmeden önce, görmek istediği kişiyi görmemiştir. Arkasında sahipsiz kalacak birileri varsa da hasta gözleri açık ölür.

imparator 16-02-2007 11:26

Ölen kişinin önce yakınlarına haber verilir. Ölü, evinde yıkanır. Yıkandığı kazan ters çevrilerek üstüne üç tane küçük taş konur. Bu taşlardan her gün bir tanesi atılır. Bu üç gün sürecinde odasında ışık yanar. Ruhun geleceğine inanılır. Ölen kişinin yıkandığı suyun artanı ayak değmeyen bir yere dökülür.
Ölen kişinin eşi nikah düştüğü için kendisine haramdır. Bu nedenle eşi ölüyü göremez. Ama çocukları ellerini öper.
Tabutun üzerine yeşil bir örtü ve namazlık örterler. Mezarlığa tabut dualarla götürülür. Ölü, gömülürken mezarının başında dualar ve Kur’an okunur.
Kişi vasiyetinde nereye gömülmek istediyse oraya gömülür. Ölü gömüldükten sonra halktan biri beyaz bir beze zift sürerek bu bezi mezarın başına bağlar. Sırtlan taze ölü etini sevdiği için gece gelip mezarı kazar ve ölünün kefenini yırtarak etini yer. Buna engel olmak için bu işleme başvurulur. Kötü bir koku oluştuğu ve sırtlan bu kokuyu sevmediği için yeni gömülen kişinin mezarına yaklaşamaz.
Cenazenin ilk günü ölü evinde yemek pişmez. Komşular ya da akrabalar tarafından yemek yapılır. Yakın akrabalar yemek yaparak ve hoca getirerek evi yas evi yaparlar. Cenazenin üçüncü günü ölünün helvası pişirilir. Bu helva herkese dağıtılır. Ölünün yedisinde kış ayı ise kuru fasulye, yaz ayı ise taze fasulye pişirilir. Ölünün mutlaka kırkında ve elli ikisinde de Kur’an okutulur.

imparator 16-02-2007 11:27

4.1.2. Beslenme

4.1.2.1. Yöreye Ait Yemek Tarifleri
Topalak Çorbası
Malzemeler:
Dört çay bardağı ince bulgur, iki çay bardağı un
Bir çay kaşığı kimyon, bir çay kaşığı tuz
İki yemek kaşığı sıvı yağ veya katı yağ
Bir büyük soğan, bir kaşık biber salçası
Bir kaşık domates salçası, bir su bardağı nohut
Yarım kilo kemikli et, nane, limon
Yapılışı:
Bulgur sıcak su ile ıslatılır. İçine tuz, kimyon konulup yoğrulur. Biraz yumuşayınca bulgurun içine un katılıp yumuşayıncaya kadar yoğrulur. Yoğrulan hamurdan nohut büyüklüğünde parçalar alınıp avuç içinde yuvarlanır.
Diğer taraftan kemikli et haşlanır. Nohut pişirilir. Tencere içine soğan rendelenir. Yağ konulur, soğanlar sararıncaya kadar pişirilir. Haşlanmış et parçaları ve doğranmış domatesler konulup pişirilir. Bir kaşık domates ile biber salçası da içine katılır. Haşlanmış et suyu ilave edilir, kaynamaya bırakılır. Su iyice kaynadıktan sonra içine yuvarlanmış bulgur hamuru atılır. Bir iki taşım iyice kaynatılır. Üstüne limon suyu ve nane atılır, servis yapılır.

imparator 16-02-2007 11:27

Sarımsaklı Köfte
Malzemeler:
Dört çay bardağı ince bulgur, iki çay bardağı un
Bir yumurta, bir çay kaşığı kimyon
Bir çay kaşığı tuz, bir büyük baş sarımsak
Bir su bardağı zeytinyağı, iki yemek kaşığı biber salçası
Üç büyük domates, bir demet maydanoz, bir adet limon
Yapılışı:
Tepsi içinde bulgur ıslatılır. İçine bir kaşık salça, kimyon, tuz, yumurta ve un konulup yumuşayıncaya kadar yoğurulur. Yoğrulan hamurdan nohuttan büyükçe parçalar alınır. Avuç içinde yuvarlandıktan sonra baş parmakla ortası delinmeyecek şekilde basılır. Diğer taraftan tencere içine dövülmüş sarımsak, iki kaşık biber salçası küçük doğranmış domatesler konulup kaynatılır. Bir tutam tuz yapılan hamura atılır, kaynatılır. Kaynayınca süzülür. Tepsi içine dökülür. Yapılan sarımsaklı sos, doğranmış maydanoz ve limon suyu konulup iyice karıştırılır. Servis yapılırken yanına turşu, domates dilimleri, turp konulur.

imparator 16-02-2007 11:27

İçli Köfte
Malzemeler:
Dört su bardağı bulgur, iki su bardağı un
Bir çay kaşığı irmik, iki yüz elli gram siyah et
Biber salçası, kimyon, tuz
Yarım kilo kıyma, iki kaşık katı yağ
Karabiber, yüz gram ceviz, maydanoz
Yapılışı:
Tepsi içine bulgur konulup ıslatılır. İçine, un, irmik, dövülmüş et, kimyon, tuz, salça konulup iyice yoğrulur. Hamur yumuşayınca ceviz büyüklüğünde parçalar alınır avuç içinde baş parmak yardımıyla içi açılarak bardak şekli verilir. İçine kıyma harcı konulup, ağzı kapatılır ve yumurta şekli verilir. Diğer taraftan tencere içinde su kaynatılır. Hazırlanan köfteler içine atılıp haşlanır. Haşlandıktan sonra köfteler kepçe ile servis tabağına alınır. Üzerine sarımsaklı sos yapılıp dökülür.
Kıymanın Hazırlanışı:
Yarım kilo kıyma, tencere içinde soldurulur. İçine yağ, doğranmış soğanlar konulup kavrulur. İçine dövülmüş ceviz, karabiber, tuz kıyılmış maydanoz konulur. Soğuduktan sonra köfte içinde kullanılır.
Sosun Hazırlanışı:
Dört, beş sarımsak dövülür. İçine sıvı yağ, bir kaşık salça, kırmızı biber konulup hazırlanır. Yapılan köftelerin üzerine dökülür.


imparator 16-02-2007 11:27

Humus
Malzemeler:
Yarım kilo nohut, dört kaşık tahin
İki limonun suyu, beş diş sarımsak
Sıvı yağ, tuz, kimyon
Maydanoz, kırmızı biber
Bir fincan sıvı yağ, bir çay kaşığı sumak
Yapılışı:
Nohut akşamdan ıslatılır. Islatılan nohut yumuşayıncaya kadar pişirilir. İyice pişen nohut süzgeçten geçirilir. Macun haline gelen nohudun içine dövülmüş sarımsak, tahin, kimyon, tuz, limon suyu, bir fincan su konulup bir taşım pişirilir. Karışım servis tabağına konulur. Üzerine yağ biber karışımı kızdırılarak dökülür. Maydanoz ve sumakla süslenerek servis yapılır.

imparator 16-02-2007 11:27

Baba Gannuş
Malzemeler:
Dört adet iri topak patlıcan, iki kaşık tahin
Beş diş sarımsak, karabiber, tuz
Limon, kırmızı biber
Bir çay fincanı sıvı yağ, yarım demet maydanoz
Yapılışı:
Patlıcanlar kabuklu olarak közde veya fırında pişirilir. Pişen patlıcanların kabukları soyulur. Çatalla tabak içinde iyice ezilir. İçine dövülmüş sarımsak, limon suyu, tuz, karabiber, tahin konulup iyice karıştırılır. Karışım macun şeklini alıncaya kadar iyice karıştırılır. Servis tabağına konulup üzerine kırmızı biberle yağ karışımı dökülür. Maydanoz ile süslenerek servis yapılır.

Tutmaç Çorbası
Malzemeler:
Yarım kilo un, bir yumurta
Bir su bardağı yeşil mercimek, iki kaşık katı yağ
Tuz, üç diş sarımsak, bir kase yoğurt, nohut
Kırmızı biber, nane, bir çay bardağı un, bir kaşık sıvı yağ
Yapılışı:
Tepsi içinde unun ortası açılır. İçine tuz, yumurta konulup, normal bir hamur yapılır. Hamurlardan da bezeler yapılır. Merdane yardımıyla çok ince olmayacak şekilde hamur açılır. Yağsız tavada tam pişmeyecek şekilde pişirilir. Çok az pişen bazlamalar kibrit çubuğu kalınlığında ince ince kesilir.
Diğer taraftan tencere içinde mercimek haşlanır. İçine haşlanmış nohut ve tuz atılır. Kaynayan suyun içine hazırlanan hamurlar atılıp, çok su kalacak şekilde pişirilir. Başka bir tarafta bir çay bardağı un, bir kaşık sıvı yağ, tuz konulur, yoğrulur. Yoğrulan hamurdan ufak parçalar kesilir. Tavada sıvı yağ kızıncaya kadar pişirilir. Kıkırdak haline gelen hamurlar pişen çorbanın içine dökülür.
Tabaklara çorbalar konulur. Üzerine sarımsaklı yoğurt dökülür. Yoğurdun üzerine kızdırılmış yağ, biber, nane karışımı dökülüp servis yapılır.

imparator 16-02-2007 11:27

4.1.3. İNANMALAR
Çocuğu doğup yaşamayan birisi eğer çocuğu yaşarsa adı Mehmet olan yedi aileden bir parça bez alarak bu bezleri birleştirip elbise diker ve çocuğuna giydirir.
Doğum yapan kadının evine un getirmezler. Un getirileceği zaman bebeği dışarı çıkarırlar. Unu eve öyle koyarlar. Gelen undan alıp bebeğin anlına, yanaklarına sürerler. Büyüsün, saçı, sakalı ağarana kadar yaşasın anlamındadır.
Doğum yapan kadının yanına al basmasın diye kırmızı bir şey giyinip gelinmez.
Hamile kadının saçını kestirmezler. Eline ve saçına kına yaktırmazlar. Doğacak bebeğin ömrünün kısa olacağına inanılır.
Cuma akşamları çocuklara sakız çiğnetmezler. Ölü eti çiğnenmiş gibi olacağına inanılır.
Örümceğin yuvası cuma günü bozulmaz.
Saçın uzunu iyidir. Kadın öldüğü zaman göğsünü kapatması gereklidir. Bu nedenle saç kestirmek istemezler.
Leylekler geldiğinde ayaktaysan işinin iyi olacağına, o yıl her işin yolunda gideceğine inanılır.
Akşamları süt verilmez. İneğin hastalanacağına inanılır. Eğer mutlaka verilmesi gerekiyorsa süt verilen tasın üstüne yeşil bir yaprak konulur.
Yumurta kabuğunu çiçeğe takarlar. Nazara uğrayıp solmasın anlamındadır.
Dolu yağarken evin ilk ve tek kızı doluyu bıçakla keser. Kesilen dolu parçasıyla bıçağı evin önüne koyar. Bu şekilde dolunun kesileceğine inanılır.
Eşiğe düşmeyi iyi saymazlar. Eşiğe düşen kişi cinlerin çocuklarının üzerine düşmüş olur.

imparator 16-02-2007 11:28

Gökkuşağının altından geçmeyi başaran kişinin kızsa erkek, erkekse kız olacağına inanılır.
Hava karardıktan sonra acı soğan, kazan ve leğen istemeyi iyi saymazlar.
Hızlı yağan yağmurda evin en büyük çocuğu ocağın altına konulan mangal demirini sırasıyla sayarak atar. Atarken dua okur. Demiri attıktan kısa bir süre sonra yağmurun duracağına inanılır.
Namaz kıldıktan sonra, edilen duanın bitiminde Âyete’l Kürsî okunur. Bir sağına, bir soluna, bir yere bir göğe ayrı okunup üflenir. En son okunan Âyete’l Kürsî yutulur. Namazdan bu şekilde kalkan kişinin evine hırsız girmeyeceğine, hırsız gelse bile evin kapısını bulamayacağına inanılır.
Nazar değmesin diye üzerlik adı verilen bir tohumu yağda kavurup kişiye koklatırlar.
Nazar değmesin diye yanmış kömürü yani közü bir kap suya yedi defa her seferinde dua okuyarak atarlar. Köz suyun içinde parça parça olur. Bu dualı ve kömürlü suyu nazar değen çocuğa içirirler. Elini yüzünü bu suyla yıkarlar. Kalan suyu ayakla basılmayan bir yere dökerler. Bu şekilde çocuğun nazardan kurtulacağına inanılır.
Suyu eşiğe dökmezler. Sıcak suyu serpmeyi tercih ederler. Çünkü eşiğe dökülen su ya da serpilen sıcak suyun cinlerin üzerine döküldüğüne inanılır.
Suyun içine (dere, çay, su birikintisi) tuvalet yapılmaz. Öbür dünyada kirpiklerle bu pisliğin ayıklanacağına inanılır.
Sünnet olan çocuğun sünnet sırasında annesinin ağlamasını iyi saymazlar. Ağlayan annenin gelinini kıskanacağına inanılır.
Süpürgeye oturmayı uğursuzluk sayarlar.
Tırnağı akşam kesmezler. Tırnağını akşam kesen birinin iftiraya uğrayacağına inanılır. Perşembe günü cumaya hazırlık olsun diyerek tırnak keserler.

imparator 16-02-2007 11:29

Sözlük
-A-
Al: Düğünde güveyin boynuna atılan mendil büyüklüğünde kırmızı bez. 2. Kadınların alınlarına bağladıkları yeşilli kırmızılı ipek örtü.
Ala: Karışık renkli, alaca. 2. Açık kestane renginde olan.
Alaca: Siyahla beyaz karışık renk, siyahlı beyazlı.
Âlem: 1. Dünya, acun, cihan. 2. Çevre. 3. Durum ve koşullar. 4. El gün, herkes. 5. Eğlence.
Anadan belli: Doğuştan işareti, nişanı olan.
Anay: Ara bozucu, müzevir.
Anay pazarı: Ara bozuculuğun çok olduğu yer.
Aplak: 1. Tembel. 2. Budala, şaşkın.
Arşın: Eskiden kullanılan ve aşağı yukarı metrenin üçte ikisine eşit olan uzunluk ölçüsü.
Asbab: Çamaşır.


Türkiye`de Saat: 16:27 .

Powered by: vBulletin Version 3.8.1
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
SEO by vBSEO 3.3.2


1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41 42 43 44 45 46 47 48 49 50 51 52 53 54 55 56 57 58 59 60 61 62 63 64 65 66 67 68 69 70 71 72 73 74 75 76 77 78 79 80 81 82 83 84 85 86 87 88 89 90 91 92 93 94 95 96 97 98 99 100 101 102 103 104 105 106 107 108 109 110 111 112 113 114 115 116 117 118 119 120 121 122 123 124 125 126 127 128 129 130 131 132 133 134 135 136 137 138 139 140 141 142 143 144 145 146 147 148 149 150 151 152 153 154 155 156 157 158 159 160 161 162 163 164 165 166 167 168 169 170 171 172 173 174 175 176 177 178 179 180 181 182 183 184 185 186 187 188 189 190 191 192 193 194 195 196 197 198 199 200 201 202 203 204 205 206 207 208 209 210 211 212 213 214 215 216 217 218 219 220 221 222 223 224 225 226 227 228 229 230 231 232 233 234 235 236 237 238 239 240 241 242 243 244 245 246 247 248 249 250 251 252 253 254 255 256 257 258 259 260 261 262 263 264 265 266 267 268 269 270 271 272 273 274 275 276 277 278 279 280 281 282 283 284 285 286 287 288 289 290 291 292 293 294 295 296 297 298 299 300 301 302 303 304 305 306 307 308 309 310 311 312 313 314 315 316 317 318 319 320 321 322 323 324 325 326 327 328 329 330 331 332 333 334 335 336 337 338 339 340 341 342 343 344 345 346 347 348 349 350 351 352 353 354 355 356 357 358 359 360 361 362 363 364 365 366 367 368 369 370 371 372 373 374 375 376 377 378 379 380 381 382 383 384 385 386 387 388 389 390 391 392 393 394 395 396 397 398 399 400 401 402 403 404 405 406 407 408 409 410 411 412 413 414 415 416 417 418 419 420 421 422 423 424 425 426 427 428 429 430 431 432 433 434 435 436 437 438 439 440 441 442 443 444 445 446 447 448 449 450 451 452 453 454 455 456 457 458 459 460 461 462 463 464 465 466 467 468 469 470 471 472 473 474 475 476 477 478 479 480 481 482 483 484 485 486 487 488 489 490 491 492 493 494 495 496 497 498 499 500 501 502 503 504 505 506 507 508 509 510 511 512 513 514 515 516 517 518 519 520 521 522 523 524 525 526 527 528 529 530 531 532 533 534 535 536 537 538 539 540 541 542 543 544 545 546 547 548 549 550 551 552 553 554 555 556 557 558 559 560 561 562 563 564 565 566 567 568 569 570 571 572 573 574 575 576 577 578 579 580