Beşiktaş Forum  ( 1903 - 2013 ) Taraftarın Sesi

Beşiktaş Forum ( 1903 - 2013 ) Taraftarın Sesi (http://besiktasforum.net/forum/index.php)
-   Tarih (http://besiktasforum.net/forum/forumdisplay.php?f=79)
-   -   Pontus Meselesi (http://besiktasforum.net/forum/showthread.php?t=23359)

imparator 20-02-2007 11:24

Pontus Meselesi
 
PONTUS MESELESİ 1912-1923
Stefanos Yerasimos


Günümüzde Pontus sorunundan söz edilmesi, uzun bir geçmişi olan Türk -Yunan anlaşmazlığına, birbirleriyle bağdaştırılması olanaksız iki görüş daha eklemekten başka bir işe yaramamaktadır. Türklere göre sorun, Yunanlıların emperyalist megalomanyalarının yol açtığı ve dolayısıyla hak ettiği akibete varan bir yanılgıdan ibarettir. Yunanlılara göre ise Yunan soyunun Türklerin barbarlığı sonucu katlanmak zorunda kaldığı büyük acılardan bir başkasıdır. İki tarafın tek anlaştıkları nokta, olaylara olguların incelenmesini önleyen kalıpçı bir bakışla yaklaşılmasıdır. Bu yüzden sorunun bugüne dek gerçekten incelendiğini söylemek olanaksızdır. Oysa, Pontus meselesinin, Osmanlı İmparatorluğu'nun son zamanlarında patlak veren ulus çatışmaları çerçevesinde, pek çok nedenle, örnek değeri taşıyan bir olay olduğunu düşünmek mümkündür. Zaman ve mekan yönlerinden sınırlı oluşu, çerçevesinin çizilmesini kolaylaştırmaktadır. Geniş kamuoyu tarafından unutulmuş bir olay oluşu, heyecanlardan arınmış bir biçimde ele alınmasını ve böylece Cumhuriyet Türkiyesi ile Osmanlı İmparatorluğundan ayrılan öbür halkların birbirine karşı bıkmadan yönelttikleri isyan ve baskı suçlamalarını değerlendirecek bir kıstas bulunmasını sağlayabilir. Bu anlamda Ermeni meselesi gibi karmaşık olayların aydınlatılmasına da yardımcı olabilir...
Dönemin büyük güçleri tarafından, Ortadoğu politikasında doğurduğu zaman önemli sonuçlara rağmen, oldukça önemsiz bir olay görülmesi, arşivlerde Pontus belgelerinin ayrı bir başlık altında sınıflandırılmasına yol açmıştır. Nitekim bu olayla ilgili belgeler Türkiye, Kafkasya, Yunanistan vb. dosyalara dağılmış durumdadır. Öte yandan bildiğim kadarıyla bu konuda hiç bir inceleme yapılmamıştır...Atina'da bölgeden göçedenlerin kurdukları özel bir kuruluş olan ve 1930'lu yıllardan beri Pontus arşivi diye, ama daha çok etnografik çalışmalara yer veren bir dergi yayınlayan aynı adlı arşivden söz edilebilir.

imparator 20-02-2007 11:25

Pontus bölgesi kabaca, Osmanlıların Gümüşhane, Lazistan, Samsun (Canik) sancaklarını kapsayan Trabzon vilayetini içine almaktadır. Cizye kayıtlarına göre bu bölge 16.yüzyıldan beri Anadolu'daki hristiyanların en kalabalık olduğu yerdi. Bunların büyük bölümü Ortodoks hristiyan idiler, yani Ermeni değildiler ama o dönemde Ortodoksların Yunanlı olduklarını söylemek güçtü. Çünkü bunların esas olarak 4. yüzyıldan itibaren Gürcülerin Hristiyanlaştırılan iki ana gurubu olan Tzanlar (Canik bölgesinde) ile Lazların (Lazistan bölgesinde) soylarından geldikleri, genellikle Rumca konuşmakla beraber yerel bir dialekt kullandıkları ve kendilerine özgü pek çok adetlerinin olduğu bilinmekteydi. Bunlara birde kıyı şeridindeki Yunan kolonileriyle bölgeye özellikle Trabzon İmparatorluğu (1207-1461) döneminde yerleşen, Helenleşmiş büyük Bizans ailelerinin soyundan gelenleri eklemek gerekir. Türk fethinden sonra Tzanların ve Lazların büyük bölümü İslamiyeti kabul etmiş, bir bölümü de 19. yüzyılda uyanan Yunan milliyetçiliğinin etkisi altında yeniden Hristiyanlığa dönen Of yöresinde yaşayanlar, yani Oflular gibi, iki din arasında, iyi belirlenmemiş bir inanca bağlı kalmışlardır.
Bu Ortodoks Hristiyan nüfus, 19.yüzyılın başında yeni bir canlanma sürecine giren kilise ile yeni burjuvazinin birlikte yürüttükleri çabaların etkisi altına girecek ve kökeni ne olursa olsun Anadolu'da yaşayan, Türkçe yada Rumca konuşan bütün Ortodoks Hristiyanlar gibi, Yunan Ulusuna ait olma duygusunu benimsemeye başlayacaklardır. ...
Sorunun niceliksel yönüyle ilgili olarak, sonu gelmez sayılar savaşına girmeden, 19.yüzyılın sonunda, bundan böyle Yunan ulusal etkisine tabi oldukları için Rum diye adlandıracağımız nüfusun, 1890'lara doğru Cuinet'in verdiği rakamlara göre toplam nüfusun yaklaşık beşte birini (800bin müslüman ve 50 bin Ermeni'ye karşılık 200 bin Rum) oluşturduğunu söyleyebiliriz...

imparator 20-02-2007 11:25

Ekonomik güç ister istemez siyasi istekleri de harekete geçirecekti. Aydınların ulusal Helen ideallerini benimsemeleri 19.yüzyılın ikinci yarısına dek gider ve 1870'te İstanbul'da yayınlanan Pontus'la ilgili bir kitapta bu inancın hayli kökleştiği görülür. Ancak siyasi bir eylemin mümkün olduğu fikri 1908 Jön Türk devriminden sonra doğacak, 1912 Balkan savaşıyla gelişecek ve 1914'te 1. Dünya savaşının başlamasıyla siyaset gündemine girecektir. O dönemde artık önemli bir ekonomik ve aydın çekirdeğinin bulunmasına rağmen, eyleme geçme sırasında liderliğini dayatan hala kilisedir.Osmanlı İmparatorluğunda baş gösteren milliyetçi hareketler içerisinde dini liderlerin rolleri henüz incelenmemiştir ve milliyetçiliğin sisleri arasında kaybolup gitmektedir. Bu liderlerin Yunanlıların gözünde "kutsal bir şehit", Türklerin gözünde"iğrenç hain" olarak görülmesi , bu iki vasfa sahip olsalar bile başka pek çok özelliği olan bu insanların siyasi kişiliklerinin gerektiği gibi çözümlenmesine olanak bırakmamaktadır. Oysa Pontos olayının başını çekenler, gerek mizaçları gerek siyasi bağlılıkları bakımından birbirlerinin tam zıddı olan iki din adamıdır.
O sıralarda Ortodoks Kilisesi içerisinde karşıt iki eğilimin bulunduğu kimse için bir sır değildir. Bunlardan Neo Emperyalist diyebileceğimiz birincisi, yeni Yunan Devletinin Osmanlı İmparatorluğu ile yeni kurulan Balkan Devletlerinin topraklarına dağılmış olarak yaşayan bütün Rumları içine alacağı noktaya kadar yayılmasından yanadır. Bu seçenek hem Venizelos'un politikasıyla hem de sonradan Britanya İmparatorluğu'nun Lloyd George'un başkanlığı sırasında benimseyeceği liberal politikayla özdeşir. Daha çok eski (paleo) emperyalist diye görülebilecek olan ikinci eğilim ise kilise hiyerarşisinin çevresinde ve Ortodoks Patriği'nin denetimi altında Bizans İmparatorluğu'nun yeniden kurulmasını hedeflemektedir. Ve Patrik 3. Yuvakim'in güçlü kişiliği ve kilit noktalara yerleştirdiği sadık adamları sayesinde ağır basan eğilim bu ikincisi olacaktır. Yunanistan'ın Osmanlılardan kopardığı her vilayetteki metropolit makamının, Yunanistandaki bağımsız kiliseye bağlanmak üzere Patrikliğin denetiminden çıktığı gözönüne alınırsa, oraya buraya dağılımı, Rum halkının İstanbul'daki Kutsal Sinod'u (Patrikhane meclisini) neden mutlu etmediğini almak kolaylaşır.

imparator 20-02-2007 11:25

Samsun makamından sorumlu Amasya metropoliti Ghermanos Karavangelis ilk eğilimden yanadır.1900 ile 1907 yılları arasında Kastoria (Kesriye) metropoliti iken, Osmanlıların Makedon topraklarında Rumlarla Bulgarların birbirine karşı verdikleri gizli savaşı kışkırtanlardan biri de odur. Yörede Yunan etkisinin artmasından çekinen Rus elçisinin ısrarı üzerine Türk Hükümeti metropolitin merkeze alınmasını karar verir, ama Karavangelis bir yıl sonra, 1908'in Ocak ayında Amasya metropoliti olarak atanır. Yeni atandığı görevinde de eski faaliyetlerine başlamakta gecikmiyecektir. Kadıköy, halkının çoğunluğu hatta tümü kısa bir süre önce kırdan göç etmiş Rumlardan oluşan Samsun'un bir varoşudur. Germanos, 1908 devriminin ardından, görünüşte bir öz savunma örgütü kurmayı gerektirecek herhangi bir yerel huzursuzluk yokken, ilk silahlı milis teşkilatını bu mahallenin gençleri arasında kurar....Yunanlı Destounis şirketinin bir gemisiyle getirilen ve Kadıköy'de Mercanis'in kahvehanesine depolanan elli kadar Manlicher marka tüfek, Pontus'ta ilk milis teşkilatını silahlandırmaya yarayacaktır. Ortada dolanan rivayete göre metropolit iki siyah atın çektiği kapalı arabasında güya kimliğini gizleyerek, kırda çalışan birliklerini denetlemeye gidermiş ve Balkan savaşı patlak verince de milislerinde yirmi kadarını Yunan ordusunun yanında çarpışmak üzere cepheye göndermiş.
Aslında Pontus meselesi denilen olay dizisinin kökeninde Balkan savaşı yer almaktadır. Anadolu köylüleri tarafından bir bütün olarak hiç de iyi karşılanmayan seferberlik, kilise ve okulun propagandasının kurtarıcı olarak tanıttığı ordulara karşı savaşmaları söz konusu olduğunda Pontus'lu Rumlar tarafından daha da kötü algılanmıştır.O tarihe kadar silah altına alınmamış insanların düzenli orduya besledikleri nefretle, ulusal duyguların bunda ne kadar etkili olduğunu birbirinden ayırmak zorsa da, savaşın ilk aylarında askerlerin ordudan kitlesel bir biçimde kaçtıkları bir olgudur. Silahlarıyla yada silahsız olarak memleketlerine dönen köylüler, köylerinde yaşamaya cesaret edemezler ama, yine de ailelerini korumak ve tarla işlerine yardımcı olmak amacıyla köylerinin civarında kalırlar. Böylece kendiliğinden kurulur.

imparator 20-02-2007 11:27

Hükümetin bölgede Balkan göçmenlerinin bir bölümünü yerleştirmeye çalışmasıyla, olayların ikincibir aşamasına geçilir. Rum köylülerin göçmenleri kendi köylerine kabul etmemekte kararlı olmaları otoritelere ilk başkaldırı eylemlerini başlatır. Çarşamba yolu üzerindeki Kirazlık köyüne bir grup göçmenin yerleştirilmek istenmesi girişimi, jandarmalarla silahlı çetelerin ilk kez karşı karşıya gelmelerine yol açar. Göçmenlerin Çırahman, Ökse, Tevkeris, Çinit, Andreandon, Çınarlı köylerine yerleştirilme girişimleri de aynı şekilde, silahlı çatışmalkara neden olur ve sonunda söz konusu köylerin eşrafına uygulanan baskıya rağmen göçmenn yerleştirme girişimi önlenir. Böylece Birinci Dünya Savaşı'na, yalnızca Samsun yöresiyle sınırlı görünmekle birlikte bir ön ayaklanma havasında girilir.
Birinci Dünya Savaşı öncesinde başlatılan genel seferberlik ve Hristiyan yükümlülerin "amele taburlarına "yazılmaları da doğal olarak asker kaçaklarının sayısını arttırır. Kaçakların köylerin civarında saklandıklarını ve ailelerince beslendiklerini bilen jandarma, aileler üzerinde baskı yapar, bu da çetelerin bireysel ya da örgütlü olarak cezalandırma eylemlerine girişmelerine neden olur; böylece her baskı ve eylemin etnik açıdan yorumlandığı şiddet eylemleri giderek tırmanmaya başlar.
Aynı dönemde metropolit de kaçaklara mali yardım sağlamak üzere devreye girerek Samsun'lu eşrafı seferber eder. Hükümetin işe karışması bunlardan bazılarını yeraltına geçerek çetelere katılıma zorlar ve bu da çetelerin ekonomik olduğu kadar siyasi bakımdan yapılanmalarını doğurur.
Durumun vehameti karşısında hükümet 1915 sonbaharında, olaylara en fazla karışan ve göçmenlerin yerleştirilmesini önlemiş olan köylere karşı ( Ökse, Çirahman ve Tevkeris) ilk cezalandırma harekatına girişir. Köyler ateşe verilir, nüfus dağıtılır ve işe yarar erkekler, en tanınmışı Vasil Usta olan şeflerin etrafında örgütlenmeye başlayan çetelere katılırlar. Karısının namusunu korumak için çeteci olan bu asker kaçağı, doğrulanması zor bazı bilgilere göre1915'te Sivas askeri hapishanesine saldırmış ve bir Rus generalini kurtarmıştır.Kimin hesabına ? Bunu cevaplamaya olanak yoktur ama, ister gerçek ister efsane olsun bu eylem, Pontus olaylarının ilk aşamsına damgasını vuran bir siyasetin niteliğini ele veren bir eylemdir: Rusya etkisi.

imparator 20-02-2007 11:27

1916 yılının başında, Ruslar Karadeniz kıyısında Trabzon'un işgali ve Çarlık ordusunun Tirebolu yakınlarındaki Harşit nehrine kadar ilerlemesiyle sonuçlanan bir saldırı başlatırken, Londra'da Sir Mark Sykes ve François Georges Picot, Osmanlı İmparatorluğu'nunbölüşülmesiyle ilgili taslağın son rötüşlarını yapar ve Rus hükümetinin onayını almak üzere Petrograd'a giderler. Görünüşte gafil avlanmış olan Rus hükümeti konuyla ilgili tavrını belirtmek amacıyla alelece toplanır. Tartışılacak sorunlardan biride Anadolu'nun Karadeniz kıyısındaki Rus - Türk snırıdır. 17 Mart 1916'da yapılan ilk bakanlar kurulu toplantısında Donanma sınırın Sinoptan başlamasını ister, fakat Kara Kuvvetleri gerisi sağlama alınmış olmayan çok uzun bir kıyı konusunda endişelidir...
Sazanov Petrograd'daki Fransa elçisi Paleologue'a Osmanlı İmparatorluğunun paylaşılmasıyla ilgili İngiliz- Fransız - Ru anlaşmalarında "Trabzon'un batısında belirlenecek bir nokta" ibaresine yer verilir. Bununla beraber 2. Nikolas bu belgeye şu notu düşmüştür: İlk nokta hariç ( yukarıda belirtilen durum ) katılıyorum. Eğer ordumuz Sinop'a ulaşmayı başarırsa, sınırımız bu şehirden başlamalıdır. Demek ki söz silahlara bırakılmakta ve bu bağlamda Tirebolu ile Sinop arasında kalan topraklardaki yerel koşullar özel bir önem kazanmaktadır.
Bunun üzerine Trabzon'a yerleştirilen karşı casusluk teşkilatı, hiç vakit kaybetmeden, yeni kurulmakta olan Pontus gerilla hareketinin en önemli şahsiyeti olan Vasil Ustayla ilişkiye geçer. Vasil Usta on kadar adamıyla Türk hatlarını seçerek,1916 Haziran sonuan doğru Trabzon'a gelir.Orad karşı casusluk teşkilatının şefi albay Artatov'la buluşur ve 3 Temmuz'da bir Rus torpido gemisiyle Samsun yakınlarındaki Devrent limanına çıkarılır; kendisine Rus hattının gerisinde çeteler kurma görevi verilmiştir.Bölgede gizlenen Vasil Usta başta 1915'te jandarmalarca yıkılan köylerden kaçanlar olmak üzere 35 kişilik bir birlik kurar.

imparator 20-02-2007 11:28

Zamanla Rumlarla Ruslar arasında bir görüş ayrılığı ortaya çıkar; Rumlar hemen yapılacak müdehaleden, Ruslar ise Türk ordularının uzun dönemde oyalanmasından yanadır.
Sonradan Vasil Usta anılarında, Sivas'a kadar gidip Niksar, Tokat, Reşadiye havalisinde "genel ayaklanmayı" başlatmak üzere 10.000 kadar gönüllü toplandığını ileri sürmüştür.Çatışmalar eylül ayına kadar yeterince ilerlemiş olmalıki, Vasil Usta Batı Pontus gerilalsının şefi ilan edilir...
En sonunda Rusların onu oyalamalarından endişe eden Vasil Usta, 24 Eylül'de büyük bir darbe indirmeye karar verir. 80 adamıyla hem bir cezalandırma eylemi hem de Rusları etkilemeyi amaçlayan bir eylem tasarladığı bir harekat başlatır. Gerçekte bunun, Rusları müdahaleye zorlamak için Türkleri bir şiddet eylemine kışkırtmak üzere girişilmiş bir eylem olduğu anlaşılmaktadır. Bu, Osmanlı İmparatorluğu'ndaki devrimciler tarafından, her zaman aynı sonucu vermemekle beraber sık sık kullanılan bir yöntemdir. Bu kez Vasil Usta'nın yanındaSamsun'daki Yunan konsolosluğunun sekreteri Lazaros Melidis de vardır. Vasil Usta ve adamları Türk köylerinden geçerken Rumlara eziyet ettikleri varsayılan insanları öldürüp evlerini yakarlar. Vasil Usta jandarmaya saldırma cüretinde bulunur. Sonunda Ordu yakınlarında askerler onları yakalar ve yapılan bir meydan muharebesinin ardından Vasil Usta ve 9 adamı 18 Ekim'de Trabzon'a sığınırlar; savaşın sonuna kadar orada kalacaktır.
Türklerin bu olaya iki farklı tepkisi olacaktır: Türk çetelerinin giriştikleri karşı saldırılar ve sürgün. Bunlardan birincisi daha çok yerel kuvvetlerin eseri gibi görünmektedir. Müslümanlar arasında da Hristiyanlar kadar asker kaçağı vardır ve İttihat ve Treakki Partisine bağlı eşraf, partinin milliyetçi ilkelerini uygulamaya koymaya hazırdır. Türk çeteleri arasında en ünlüsü Topal Osman'ınkidir, ancak Yunan kaynaklarındaki tanıklıklara göre onun Tirebolu ve Giresun yöresindeki Rum köylerine yaptığı ilk saldırıların 1916 kasımında gerçekleştiğine bakılırsa, bunlar Vasil Usta'nın eylemlerinden sonraya rastlar.

imparator 20-02-2007 11:28

Sürgün ise resmi yetkililerce kararlaştırılmış ve uygulanmıştır. Bunlardan ilki o sırada bir sınır şehri olan Tirebolu Rumlarıyla ilgili olarak, muhtemelen ekim ayı sonunda kararlaştırılmış, halka 9 kasım'da duyurulmuş ve 16 Kasım'dan itibaren uygulanmaya başlamıştır. Rum nüfus ilk aşamada Giresun'a sürülmüş, ardından içerdeki Şebin Karahisar'a yönlendirilmiş ve sürgünler şehre 3 Aralıkta varmışlardır. ...
Bu durumdan endişelenen metropolit Germanos, Kafkasya cephesi kumandanı Vehip paşa nezdinde bir girişimde ulunur, ama hiç bir sonuç alamaz ve aralık ayı başında Bahattin Şakir'in Samsun'a gelmesiyle birlikte sürgün politikası sistemli bir biçimde uygulanır. Bundan sonra Türk çeteleri Samsun bölgesindeki köylere saldırırlar. Aralık sonuna kadar 18 köy tamamen, 15 köy de kısmen yakılmıştır. 9 Ocakta 80 kişi tutuklanır ve ertesi gün Havza'ya gönderilir. Aynı güngenel sürgün uygulaması, Karavangelis'in ilk çetelerini örgütlediği, Samsun Rum varoşundan, Kadıköyden başlatılır.4.000 kişi önce Havza'ya, ardından Çorum'a gönderilir. Giresun çevresindekiRum köylerinin nakli de aynı tarihte başlatılır.Onu Ocak sonunda Bafra çevresi, şubatta da Çarşamba ve Ünye izleyeceklerdir. Buralarda yaşayan 30.000 kadar insan Ankara vilayetine doğru yola çıkarılır.Ordulu Rumlar 1917 Ağustosunda, Sinop Rumları ise 6 Temmuzda nakledilirler. En son olarak metropolit Germanos ile ilgili olarak İstanbuldaki evinde gözaltında tutulma kararı alınır.
Rum techiri, bir yıl önce Ermenilere uygulanandan farklı olarak katliama yol açmamıştır; ne Rum ne de başka hiç bir kaynak bu konuda herhangi bir iddia öne sürmüş değildir. Buna karşılık Yunanlı yazarlar sürülenlerin toplam nüfusun üçte birinden fazla olduğunu ve kayıpların da sürülenlerin toplam nüfusun üçte ikisine ulşatığını ileri sürerek, techiri, amacı sürülen nüfusu yoksunluk ve hastalıklar yoluyla ortadan kaldırmakolan "kansız bir katliam" olarak nitelendirmektedirler. Eldeki doğrudan tanıklardan elde edilen bilgiye göre, sürgünün kendisi çok sayıda ölüm olayına yol açmamış olmakla birlikte, sürgünlerin iç bölgelerde yerleştirmelerinden sonra, salgın hastalıklar, özellikle tifüs pek çok kişinin hayatını almıştı...

imparator 20-02-2007 11:32

Daha önce kurulan çeteler Rum nüfusun techirini önlemeyi bnaşaramamış olmakla beraber, yerlerine, aralarından en önemlisi, Vasil Usta'nın yerini aldığı anlaşılanDimitrios Haralambis'in yönettiği Ayıtepe çetesi olmak üzere, özellikle yakılan köylerden kaçan Rumları biraraya getiren ve dağlarda "kurtarılmış bölgeler" oluşturan yeni çeteler kuruldu. Türk ordusunun peşpeşe saldırıları Ayıtepe'de başarılı olmadı ama, Otkaya'da başkaldıranlar yokedildiler, abşka yerdekiler iç bölgelere çekilmek zorunda kaldılar. Türk ordusunun bu ayaklanma odakları karşısında etkisiz kalması ve başkaldıranların Türk köylerine saldırılarını sürdürmeleri karşısında, yerel bir uzlaşma sağlandı ve türk köylüleri kendi güvenliklerini sağlamak üzere çetelerle Yunan sürgünlerinin yiyecek gereksinmelerini karşılamayı kabul ettiler. Savaş bittiğinde bu "modus vivendi" hala geçerliydi ve 1918'de techire uğrayan Rumlar yavaş yavaş kendi köylerine dönmeye başladılar.
Anlattığımız bu olaylar Pontus'un batı kesimiyle, Samsun sancağına tekabül eden bölgesiyle ilgilidir; Trabzon'un kaderi ise çok farklı olacaktır. Bu bölgede yaşayan Rum topluluğu Samsun'daki metropolitin tam tersi bir tutum benimseyen Trabzon metropoliti Hrisatos Flippidis yönetimindeydi. Leipzig ve Lausanne'de tamamladığı parlak felsefe eğitiminin ardından 32 yaşında Trabzon kilisesinin başına getirilen Flippidis, Ortodoks kilisesinin Bizansçı çizgisindeydi. Rum topluluğunun Türk topluluğuyla işbirliği yaparak barışçıl bir şekilde ilerleyebileceğine ve böyle bir evrimin kaçınılmaz olarak İmparatorluk bünyesinde Rum ögesinin üstünlüğüne yol açacağına inanmaktaydı.

imparator 20-02-2007 11:37

Bu ilkelerden yola çıkarak, göreve seçilir seçilmez, kendi topluluğuna yönelik yoğun bir kültürel gelişme ve Türk yetkililerle iyi geçinme politikası uygulamaya başladı. 1914 seferberliği sırasında Trabzon valisi Cemal Azmi Bey'le görüşerek şehrin silah altına alınan Rum halkının, Trabzon'da sivil görevlerde görevlendirilmesini sağladı ve böylece Rus vatandaşlığına geçmiş olan Rumların techire uğramasını önledi. İster Rus, ister Alman olsunlar yabancılar karşısında aynı endişeyi paylaşan vali ile metropolit, şehri birlikte yönetmeye başladılar ve 1916'da Rusların şehre girmeleri üzerine buradan ayrılmadan önce Cemal Azmi Bey, şehrin idaresini metropolite bıraktı.
Valiyi yolcu ettikten sonra Hrisantos Büyük Dük Nikolay Nikolayeviç'i kabul etti. 1917'de Trabzon Sovyetine katıldı.Rusyanın Kafkasya cephesinin çökmesinin ardından batılı müttefiklerin temsilcileri bu bölgede Türk ilerlemesini durduracak bir kuşak oluşturmaya çalıştılar; bu kuşağa kuzeyden güneye doğru Pontus Rumlarının, Gürcülerin, Ermenilerin ve Urumiye Nasturilerinin katılmaları söz konusuydu. 1917 yazında Hrisantos Trabzon Rum Ulusal Birliğinin oluşturulmasında başı çekti ve bölgenin iç kesimlerindeki köylüleri Rusların bıraktıkları silahlarla donatmaya girişti. Ancak Hrisantos müttefiklerin Tiflisteki girişimnlerine fazla bir başarı tanımıyordu.... Silahlı Rum köylüleriyle Osmanlı ordusunun öncü güçlerini oluşturan Türk çeteleri arasında ilk çatışmalar başlayınca Hrisantos Vehip Paşa'ya bir heyet göndererek Türklerin memleketlerinegeri dönme koşullarını müzakere etmeye karar verdi. Bu sırada iç kesimlerde de silahlı Türk ve Rum köyleri arasında bir barış yada ateşkes anlaşmasına varılmıştı.

imparator 20-02-2007 11:37

Çatışma alanında bu olaylar Rusya, Yunanistan ve Avrupa'ya dağılmış olan Pontuslular arasındaheyecan uyandırmaktaydı. Eski Giresun belediye başkanı olan Kaptan Yorgi'nin Marsilya'da ticaret yapan oğlu Constantin Constanidis, görünüşte, Sovyetlerin Rus İmparatorluğunda yaşayan halkların kaderini kendilerinin belirlemeleri yolundaki deklorasyondan esinlenerek Marsilyada bir "tüm Pontuslular" kongresi toplamaya karar verdi.Ama bu kongrenin toplanmasından bir süre önce, 1917 Ekim ayı ortasında Atina'da Karadeniz kıyısında yaşayan tüm Rumları bağımsız bir devlet içerisinde birleştirme amacını güden başka bir konferans toplandı. 4 Şubat 1918'de Marsilya'ya gelemeyen Pontuslular, katılmaksızın toplanan kongrede Troçkiye hitaben bir mektup gönderilerek Sinop'un doğusunda bağımsız bir devlet talebi iletilir.Bu mektup müttefikler ve Fransa tarafından iyi karşılanmaz.....
MÜTAREKE VE BÖLGEDEKİ DURUM
30 Ekim 1918'de imzalanan Mondros Mütarekesi müttefiklere, çıkarlarının tehlikede olduğu her yerde duruma müdahale etme hakkını veriyordu (7.madde).Bu hüküm, bir yandan müttefiklerin müdehale etmelerini sağlamak üzere Hristtiyan nüfusun, diğer yandan da böyle bir müdehaleyi önlemek için Müslüman nüfusun harekete geçmesine neden olarak, ağır bir takım sonuçlar doğurdu.
Müterakenin hemen ertesinde Osmanlı hükümeti asker kaçaklarıyla ilgili olarak bir af ilan etmekle birlikte bu kararın ne Pontus'ta ne de başka yerlerde pek etkili olduğu söylenemez. Bazı asker kaçakları köylerine dönerler ama, dağlarda yaşadıkları sürece edindikjleri başkaldırı alışkanlığından ve otoritelere karşı takındıkları bağımsız ve başına buyruk tavırlardan vazgeçmezler. Bu nedenle, ilan edilen af, çeteleri tasfiye etmek yerine kurumlaştırmaya yarar. Öye yandan, İmparatorluğun teslim olmasından ötürü moralleri bozuk olan Türklerin tersine Rumlar, geleceğin kendilerine ait olduğu duygusuna kapılırlar. Rum kilisesinin dini hiyerarşisinde üst mevkide bulunan görevlileride bu amaçla, bu unsurları ileride kurulacak bir askeri gücün çekirdeği olarak örgütlemeye çalışırlar.

imparator 20-02-2007 11:39

Türkler Rum çetelerini, 13 ve 23 Kasım tarihlerinde Merzifon bölgesindeki iki köye saldırmak ve onları yağmalamakla suçlarlar.Rumlar ise, İstanbuldaki Yüksek Müttefik Komiserliğine , Müslümanların bir katliam hazırlığı içinde bulunduğundan bahsedferler. Tabii şehirli ve kırsal kesimden Müslümanlar, techire uğrayan Rum ve Ermenilerin mallarını geri vermekten de pek memnun değildirler ve bunu olabildiğince dile getirirler, ama o sırada güçlü konumda olanlar Rumlardır. Bu yüzden Kafkasya ordusu komutanı Yakup Şevki Paşa, aralık ayı içinde emrindeki 15.tümene bağlı bir alayı, Rum çetelerine karşı Samsun'a göndermek zorunda kalır ve ona Yüksek Komiserlerin şikayetini aktaran Harbiye'ye, bu yanlı haberlerin Rumların faaliyetlerini gizlemeye hizmet ettiği cevabını verir.
Ocak 1919'dan itibaren müttefiklerin bölgeye yeni görevlerle gönderdikleri "political officals" yada eski görevlerine dönen Merzifon Amerikan Koleji'nin misyonerleri ve Samsundaki Amerikan Tobacco Co. şirketinin memurları, Hristiyan eşrafla görüş birliği içinde, müttefik müdahalesi kartını oynamaya başlamış görünürlerken, londra ve özellikjle Washington'un temkini elden bırakmadıkları dikkati çekmektedir.11 Ocak'ta Amerikan Tobacco Co.'nun ajanı P.E.King, Amerikan yüksek komiserliğine gönderdiği raporda, Türklerin ve özellikle köylülerin silahlandıklarını bildirir...Bir kaç gün sonra Samsun'u ziyaret eden İngiliz ordusundan yüzbaşı Harty, aynı mealde bir rapor göndererek savaş gemilerinin limanlara gelmeleriyle sınırlı kalan bir operasyonun ancak kıyı kesiminde düzeni sağlayabileceğini belirtir. 30 Ocak'ta ise Nikopolis ( Şarki karahisar) metropoliti Gervasios, İstanbuldan yaptığı bir çağrıda, Pontus'a askeri kuvvet gönderilmesini ister.

imparator 20-02-2007 11:40

Konu 6 Şubat'ta Yüksek komiserlerin haftalık görüşmelerinde gündeme gelir ve Fransız temsilcisi amiral Amet, kırsal kesimde Rumların ve Ermenilerin katledildiklşerinden söz eder. Ancak 1923'de İstanbul'da Türklerin yayınladıkları Pontus Sorunu adlı karşı kitapta Rum çetelerinin gerçekleştirdiği 25 kadar öldürme ve bir o kadar da hırsızlık olayının ayrıntısına girilmesine karşılık, Pontuslu Rumların uzun martirlik savlarında, 1919 kışı ve yazıyla ilgili olarak tek bir somut örnek yer almamaktadır.
Endişe verici haberlerin artması üzerine Foreign Office 9 Mart'ta Samsun'a 200 Gurka gönderir. Samsun'a13'ünde gelen ve sonra Merzifon ve Amasya'ya kadar uzanan teğmen Perring, gözlemlediği sukuneti bu birliğin orada bulunmasınabağlamaktadır. Ancak teğmen Hamdi'nin, mitralyözü ve birliğine bağlı askerle birlikte çetecilere katılması, onun bu ziyareti sırasında gerçekleşecektir...
İngiliz istihbarat ajanlarının Milne'ye gönderdikleri raporlarda, Samsun bölgesinde, Osmanlı ordusunun silahlandırdığı Türk köylülerine saldıran 300 silahlı Rum'un varlığından söz edilir.Batum'u boşaltarak, düzeni sağlamak üzere bölgeye gönderilen Kafkasya ordusunun 5.tümeni Amasya'ya bu sırada gelir...
7 Nisanda Samsunlu Rumlar Yunan Bağımsızlığını büyül şamata ile kutlarken, Samsun'daki İngiliz temsilcisi Salter, başlarında metropolit Germanos bulunan eşraf arasında bir komite örgütler...

imparator 20-02-2007 11:40

Bir sonraki aşama, Rumların örgütlenmesini önleyebilecek tek yerel muhalefet odağı olan Türk askeri güçlerinin sınırlandırılmasıdır.Amiral Calthrope, 21 Nisan'da Osmanlı Hariciyesi'ne bu doğrultuda bir mektup gönderir. 25 Mayıs'ta Hariciye Nezareti bu mektuba verdiği cevapta, uzun bazı açıklamalardan sonra imparatorluk hükümetinin düzeni sağlamak üzere mirliva Mustafa Kemal'i bölgeye gönderdiğini bildirir.
Herşeyi altüst eden bu kararın ardında kuşkusuz, Mütarekenin 7.maddesi uyarınca müttefiklerin bölgeye askeri güç çıkarmalarını önlemek ve bunun yanısıra daha önemsiz görünen, parlak ve parlak olduğu kadar da endişe verici bir paşadan kurtulmak gibi bir niyeti vardır. Bu karar aynı zamanda Mustafa Kemal'e ulusal hareketi bailatmak üzere ideal bir fırsat yaratmaktaydı.
Mustafa Kemal Samsun'a 19 Mayıs'ta 100 kişilik yeni bir Hintli birliğinin ve Novorossisk'ten gelen 580 Rum göçmeninin gelmelerinden iki gün sonra varmıştı; dört gün önce ise Yunan ordusu İzmir'e çıkmıştı. Mustafa Kemal'in orda bulunuşu, Pontus'u birden hem aktüalitenin hemde tarihin ilgi odağı haline getirdi...
Samsun'a gelir gelmez yüzbaşı Hurst'le tanıuşan Mustafa Kemal toplulukların başkanlarını evine davet etti. Mustafa Kemal'in 22 Mayısta İstanbul'a gönderdiği üç raporda genel durumu özetlemektir. Ona göre, Germanos'un yönettiği Rum çetelerinin Mütarekeden sonra siyasi bir hedef güttüklerinden şüphe edilemezdi; buna karşı müslüman çeteleri adi çapulculuk yapıyordu. Raporda otuzüçü doğrudan Samsun havalisinde bulunan kırk kadar, iyi bilinen Rum çetesi sayılmakta, buna karşılık müslüman çeteleri sayısının altısı Samsun'da olmak üzere ancak onüç olduğu belirtilmektedir. Bu son çetelerin Müslüman kçylerini Rum saldırılarına karşı savunmayı da üstlendikleri belirtmektedir. Mustafa Kemal'e göre İngilizler durumdan haberdardırlar ve bölgede bir oldu bitti hazırlığı içindedirler.... Buna karşılık Trabzon Vilayetinde durum daha sakindir; burada bir kaç müslüman çetesi ve Santa bölgesinde üstlenmiş bir Rum çetesi vardır.

imparator 20-02-2007 11:40

Aynı tarihte Hurst de Samsun'dan bir rapor yazarak, iki Türk çetesinin teslim olduklarını bildirmiştir. Hurst raporunda düzenlediği asıl, aralarında hiç bir ayrım gözetmeden köylere saldıran Laz çetelerinin yarattığını da kabul etmektedir.
Ancak olaylar hızla tırmanacak ve her iki tarafın içinde bulundukları ruh durumunu gözler önüne serecektir. 29 Mayıs'ta terhis edilmiş yedi Türk askeri Mahmutlu köyü yakınlarında, bir çetenin yardımını alan Rum köylüleri tarafından öldürülür. Dört kişi hapse atılır ve Mustafa Kemal, Erzurum'da kumandan olan Kazım Karabekir'e, Karadeniz kıyı şeridindeki Rumların ayaklanabileceğini, buna karşın Türk köylerini silahlandırarak ve jandarmadan yararlanarak karşı koymak niyetinde olduğunu yazar.Ayın 31'inde Germanos, Havza piskoposundan aldığı bilgilere göre Mustafa Kemal'in direnme hareketini örgütlediğini ve bir çok Rum'u hapsettiğini söylemek üzere Hurst'un Samsun'daki bürosuna gelir. Bir gün önce Yunanlılar'ın İzmir'i işgaline karşı Havza'da büyük bir miting düzenlenmiştir. Hurst ertsei gün yola çıkar ve akşam Havza'ya vardığında endişe verici haberler alır. Rivayete göre Mustafa Kemal cuma namazı sırasında camide zehir zemberek bir söylev vermiştir ve ardından Dereköy köyünde üç Rum öldürülmüştür. Ama sonradan sözü edilen bu söylevi kimsenin işitmediği ve aslında bu konuşmayı belediye önünde eşraftan birinin yaptığı, Dereköy'deki kavgada ise iki Türk'ün öldükleri ortaya çıkar.
Ertesi gün Hurst Merzifon'a geçer. Yüzbaşı Levien ona Mustafa Kemal'in 24 Mayıs tarihli raporunda önemli bir çetenin varlığından söz ettiği Gümüşhacıköy'ün askerlerle sarıldığı, Amerikan koleji G.E.White'de açık açık, otuz yıllık deneyimine göre içinde bulundukları durumun tam bir katliam öncesi durum olduğunu söyler.

imparator 20-02-2007 11:41

Hurst'un, Mustafa Kemal ile buluştuğu Havza ziyareti, M.Kemal'i temkinli olmaya davet etmiştir. Ayın dördünde Türk çetelerine, bir müttefik müdehalesine yol açmamak için eylemlerden kaçınma tavsiyesinde bulunduğunu, Laz çetelerinin bölgeden kovulduğunu ve Hristiyanları yatıştırmak üzere de Fransız ve İngiliz subaylarının nüfuzuna güvendiğini belirten bir telgraf çeker.Ama bir yandan da, Merzifon'da Müslümanların silahlanmasıyla ilgili endişe verici raporlar alan Hurst'u Amerikan Koleji çatısı altında Ermeni ve Rumları devrimci komitelerde örgütlenkele suçlar. Merzifon'da İzmir'in işgaline karşı bir miting düzenlemek isteyen M. Kemal'i Müslüman mahallelerinin abluka altına alınmasını emreden Hurst engeller. Sonunda Hurst Samsun'a gitmek üzere ayın 10'unda Merzifon'dan ayrılır, ama yolda Lazlar tarafından, ayakkabılarına varılana dek soyulur ve M. Kemal 13'ünde Amasya'ya gitmek üzere yola çıkar.
22 Mayıs tarihli raporlardan birinde Mustafa Kemal Rusya Rumlarının zorla Pontus'a sürüldüklerini, amacı oradaki Rum nüfusun kalabalıklaşması olan bu uygulama sırasında savaş sırasında askerden kaçan çete reislerininde onların arasına karıştıklarına dikkati çekmişti. Trabzondaki Fransız konsolosu Lepissier de bu görüşleri desteklemektedir...Aynı şekilde 17 Haziran'da Tiflis'te kaleme alınan bir Fransız raporunda : "Samsun bölgesinde yüzbaşı Salter 400 kadar şimdilik olay çıkarmayan Rum komitacısı, 200 kadar Laz komitacısı ve 150 Türk eşkiyası saymaktadır. Lazlar artık Rum şehirlerinin düzenli ordu tarafından korunduklarını düşünmektedirler ve komitacılar bu yüzden Türk köylerini yağmalamaya başlamışlardır" denilmektedir.

imparator 20-02-2007 11:41

Aynı tarihlerde Karadeniz'e yaptığıı bir turdan dönen Yunan torpidosu "Velos" un komutanı, Yunan hükümetine iki rapor sundu. Bu raporlarda, kırsal alandaki Rumlar güvenliğinin sağlanamadığından şikayet edildikten sonra, Trabzon bölgesinde kırsal kesimin savunmasına yönelik örgütlenmenin henüz başladığı, buna karşılık Samsun bölgesinde şimdiden 2000 kadar silahlı adam bulunduğunu belirtmektedir. Raporda son olarak göçmenlerin yerleştirilebilmeleri için müttefiklerin kırsal alandaki düzenin korunmasına yardımcı olmaları istenmektedir...
Amerikalılar da gerek tütün gerek buradaki misyonerleri nedeniyle bölgeyle ilgilenmektedirler. Yüksek Komiser Amiral Mark Bristol, Karadeniz'e yaptığı bir inceleme gezisinden sonra yazdığı bir raporda, "Rum eylemlerinin yarattığı anarşi ortamından " duyduğu rahatsızlığı belirtmekte ve İzmir'in Yunanlılar tarafından işgali sırasında uygulanan yöntemlerin burada da uygulanmasına "çok "kesin biçimde" karşı çıkmaktadır. Ağustos başında kıyı şeridini ziyaret eden Amerikan konsolusu Chessbroughda Trabzon'lu Rumların pragmatizmi ve tutuculuğu ile Samsun'lu Rumların heyecanı arasındaki farka dikkat çekmektedir. "Patrik olabilmek için her şeyi yapmayı göze almış, hırslı, dalevereci, gözü kara biri" dediği Germanos'u kötülemeye nerdeyse kelimelerin yetmediğini söylemekte ve Samsub çevresinde faaliyet gösteren bazı Rum çetelerinin İngiliz ajanları tarafından oluşturulduklarını, onlar tarafından beslendiklerini" düşünmektedir. Buna karşılık ağustos sonunda Samsun'a gelen U.S.S Olympia" gemisinin kumandanı, Amerikan Tobacco Company'nin müdürü Mr. Johnson'a göre "Rum eşkiyalarının başında piskopos, Türk çetelerinin başında ise Hükümet bulunmaktadır" diyerek herkesi aynı kefeye koyar.

imparator 20-02-2007 11:41

DIŞARDAKİ ÖRGÜTLENME VE DİPLOMATİK SAVAŞ
... Ne kadar heyecanlı olursa olsun, içerdeki hareket çatışma alanındaki güçler dengesini göz önünde bulundurmak zorundaydı ; buna karşılık dışardaki, aralarında bölünmüş, müttefiklerin ve Yunanistan'ın elde ettiği başarılardan sarhoş olmuş Pontuslu Rum örgütleri, kendilerini, başarı şansını ve bölgedeki yurttaşlarının kaderini her geçen gün daha fazla tehlikeye atan ütopik taleplere ve tedbirsiz açıklamalara kaptırmıştı.
Venizelos gerek gerçkçi olduğu gerekse inançları bu doğrultuda olduğu için Yakın Doğudaki Rum ticaret kolonilerinin olduğu gibi varolmalarını, doğrudan Yunanistan'a bağlanmalarından daha yararlı buluyordu. 2Kasım 1918'de Lloyd George'a verdiği memorandumda yalnızca Küçük Asya'nın batısıyla ilgili bir talep öne sürmüş ve Pontus'tan tek bir söz bile etmemiştir. Buna karşılık Marsilya kongresi tarafından temsilcisi tayin edilen C.G.Constantinidis, 1918 kasımında kaleme aldığı Pontus'un ulusal talepleri konusunda Büyük güçlere verilen notada şöyle yazmaktadır: "Sınırları doğuda Kafkasya ve Batum, güneyde Ermenistan çizilen ve batıda Sinop'un batısına kadar uzanan muhteşem Pontus eyaleti, adalet ve ulusların kendi kaderlerini belirleme ilkelerine dayanarak, müttefik kuvvetler ve Amerika Birleşik Devletlerinden eski Trabzon İmparatorluğu'nun ihyasını ve özerk bir cumhuriyet yapılmasını istemektedir. Constantinidis buradaki Rum nüfusu "yaklaşık iki milyon kişi" olarak vermektedir. Bu memorandum 2 Aralık'ta Foreign Office'e ulaşır ve Arnold Toynbee ayın 4'ünde onu kayıtlara şöyle geçirir : "İstatistikler ve sınırlar gerçek dışıdır. Pontus Ermenistan devletine bağlanacak, böylece Pontuslu Rumlar, tatminkar bir ulusal odak bulabilecektir".

imparator 20-02-2007 11:41

Bu görüşü Barış konferansının açılışında müttefikler de paylaşmaktadırlar. İngiliz kabinesinin Türkiye hakkındaki 7 şubat 1919 tarihli memorandumu, Giresun- Sivas- Mersin hattının doğusunda kalan toprakları Ermenistan'a vermektedir. 21 Ocak'ta Amerikan delegasyonu için hazırlanan "tavsiye raporunda", Trabzon'un Ermenistan'a bırakılması gerektiği" ifade edilmekte ve Fransız savaş bakanlığı 1 Mart'ta albay Chardigny'ye, Ermenilere Trabzon'da bir deniz kapısı tanınacağını yazmaktadır. Tabii Ermeni delegasyonunun istekleri de bu doğrultudadır ve Bogos Nubar Paşa'yı Paris'te ziyaret eden C.G.Constantinidis, paşanın Trabzon'un ilhakı konusunda çok kararlı olduğunu saptamıştır.
Venizelos'un, istese bile böyle bir oybirliğine karşı çıkması, hele onun da İzmir'i elde etmek için elindeki bütün kozları kullanmak niyetinde olduğu gözönünde bulundurulursa, söz konusu değildi. 16 Ocak't aParis'li Ermeniler tarafından şerefine verilen bir ziyafette kadehini, Doğu'daki iki halk arasındaki derin işbirliği ve dayanışma için kaldırdı ve Barış Kongresinin 3 ve 4 Şubat tarihli oturumlarında yaptığı konuşmada Trabzon'un Ermenilere verilmesini gerektiğini savundu.
Pontos'un çeşitli delegasyonlarında Venizelos arasındaki bitmeyen çekişmenin temelinde bu yatmaktadır. 15 Ocak 1919'da Batum'da kurulan Pontus Rumları derneği, ertesi günü yaptığı toplantıda İstanbul'da bulunan Yunan Yüksek komiserinden, Patriklikten ve Constntinidis'ten, Pontus'un bir başka devletin yani Ermenistan'ın egemenliğine girmek zorunda kalmadan özgürlüğüne kavuşabilmesi için izlenmesi gereken politikayla ilgili direktiflerin sorgulanmasına karar verdi. İstanbul Patrikliği de benzeri bir karar alarak 1Şubat'ta Venizelos'a Trabzon'un terkedilmesini protesto eden ve Patrikliğin delrgasyonununParis'e gelmekte olduğunu haber veren bir telgraf gönderdi. Bir kaç gün önce dini yetkililer bu delegasyona katılmak üzere Hrisantos'a bir davetiye göndermişti.

imparator 20-02-2007 11:41

Bu girişimden hayli rahatsız olan Venizelos Kanellopulos aracılığıyla delegasyonun gönderilmesini erteleyebilmek için bir telgraf gönderdi, ancak Patriklik Anadolulu Rumların çıkarlarının savunulması gerektiği konusunda karalıydı ve kararında ısrar etti. Bu arada Paris'tede homurdanmalar başlamıştır. Constantinidis ile "Paris"teki Pontus Ulusal Birliği Başkanı Socrate Oeconomos tarafından imzalanan ve şubatta sunulan yeni bir memorandumda eski Komnen krallığının Kafkasya'dan Sinop'un batısına kadar uzanan bölümünü, art bölgeleriyle birlikte içine alan topraklarda bağımsız bir cumhuriyet kurulması üzerinde durulur...Bütün mart ayı boyunca yabancı ülkelerdeki Pontuslu Rum toplulukları yada Sivas yakınlarındaki Akdağ madeninde yaşayan "gizli hristiyan" Stavriotlar gibi ülke içi gruplar tarafından gönderilen ve Pontus'un bağımsızlığını talep eden telgraflar yağar.
Hrisantos İstanbul'a oradan da Paris'e gitmeden önce Batum'u ziyaret eder. Orada İstanbul'a ve Paris'e temsilciler gönderme çabaları İngiliz kumandanlığı tarafından engellenen Dernek yçneticileriyle görüşür ve onlara Türklerle her türlü temastan kaçınmaları ve Ermenilere karşı eylemlere girişmemeleri yönünde talimat verir. İstanbul, Atina ve Marsilya üzerinden Paris'e giderken yolda Pontuslu Rumların çeşitli dernekleriyle görüşme fırsatını bulur ve bu görüşmeler ona yalnızca belirli bir fikir oluşturmakla kalmayıp temsil yetkisini artırma olanağını verir. Bu nedenle 29 Nisan'da Paris'e gelişi Pontus meselesinde bir dönüm noktasına tekabül edecektir... Ancak Hrisantos Paris'e gelir gelmez Venizelos'la üstüste bir kaç kez görüşür, onun görüşlerine karşı çıkar, kendisinden bir rapor istenince de, ona Rum nüfusunu 850.000 yani Constantinidis'in 2 milyonundan daha makul bir sayıda, ama yine de 1914 öncesi tahminlerinin bir katı olarak gösteren ve Ermeni devletiyle yakın işbirliği içinde bulunmakla birlikte bağımsız bir devletin kurulması talebini dile getiren 2 Mayıs tarihli Pontus meselesi başlıklı memorandumu verir. Din adamının kişiliği ve görece uzlaşmacı bir tavır takınması Venizelos'u etkiler, öyle ki 6 Mayıs tarihinde düzenlenen akşam yemeğinde Venizelos Constantinidis'e alenen özürlerini sunarak, görünüşte Pontus Rumlarının taleplerini benimsemiş gibi davranır

imparator 20-02-2007 11:41

6 Mayıs hem Venizelos'un kariyerinin hem de bölgenin tarihinin önemli bir dönüm noktasıdır. Bu tarihte sabah 11 ile öğle saatleri arasında Lloyd George, WEilson ve Clemenceau, Lloyd George'nin önerisi üzerine, İtalyanlarınİzmir'e çıkmalarını önlemek üzere buraya Yunan kuvvetlerini sevketmeye karar verir...Bu arada Venizelos'un talimatına uygun olarak Atina Albay Kateniotis'i Pontus güçlerinin örgütlenmesiyle görevlendirmiş ve onu Pontus Rumları Komitesiyle temasa geçmek üzere İstanbul'a göndermiştir...
... Hrisantos bunun üzerine Ermenilerle pazarlıklara girişir. Müttefiklerin desteğine yaslanan Ermeniler Venizelos'unardına saklanarak tutumlarında direnirler.
Olay yerinde de durum pek açık değildir. Mayıs ayı başında Yunan Kızıl Haçı'yla birlikte Batum'u ziyaret ettiği saırada Germanos, bu şehirdeki Pontus Rumları Derneği'ne devrimci bir hareket ve geçici bir hükümet oluşturmalarını tavsiye etmişlerdir. Ama İstanbul Komitesi'nin de aynı doğrultuda tavsiyelerine rağmen, Trabzon'un daha ılımlı etkisi altında kalan Batumlu Rumlar Hrisantos'un görüşünü almayı yeğlediler ve o da onlara şimdilkik hiç bir şey yapmamalarını söyledi. Bununla birlikte haziran ayında Patrikliğin ve Yunan yüksek komiserliğinin aracılığıyla, Batum'daki Pontuslu Rumların katılacakları bir genel kongre toplanması konusunda uzlaşmaya varıldı. Bu kongre 6 temmuz da ilk kongre toplantısını yaptı, ancak Trabzon yalnız buraya temsilci göndermemekle kalmadı, Pontus'a karşı Türklerin eylemlere girişmelerine yol açan silahlı çeteler göndermekle suçladığı Kongre'nin dağıtılmasını istedi. Burada muhtemelen Giresun açıklarında karaya çıkan ve 13 Temmuz'da Türk ordusu tarafından yok edilen Rum çetelerine atıf yapılmaktaydı.Burada, hem iki iki farklı anlayış hem de iki farklı kişilik, Germanos'la Hrisantos arasındaki çatışma söz konusu idi....

imparator 20-02-2007 11:42

TÜRKLERLE VE ERMENİLERLE YAPILAN PAZARLIKLAR
Hrisantos, beraberindeki Kateniotis ile birlikte Paris'ten 2 Eylül'de ayrıldı. Anılarında anlattıklarına göre son günlerin gelişmeleri düşüncelerinin değişmelerine yol açmıştı. 31'inde Trabzonlu Türklerin Mustafa Kemal'i desteklemediklerini ve Büyük Ermenistan önerisine karşı Rumlarla bir uzlaşmaya varmak istediklerini bildiren bir telgraf almıştı. Hrisantos bunun kendi programlarının bir parçası olduğunu yazar. İki gün sonra da Kafkasya'daki Yunan Komiseri, Erivan'daki Amerikan Yüksek Komiseri Ermenilere askeri yardım amacıyla Yunan kuvvetlerinin gönderilmesini isteyen mesajını aktarır. Hrisantos Türklerin karşı tepkisine yol açacağı için Ermenilerle herhangi bir işbirliğine girilmesine karşı çıkar. Böylece Rumlarca Ermeniler arasında bir ittifak kurulması yerine, Hrisantos'un ilkelerine daha uygun olan Pontoslu Rumlarla , Türklerin bir federasyon oluşturmaları fikri, Hrisantos daha Paris'ten ayrılmadan olgunlaşmaya başlar.
Zaten Türklerle temaslara da bir süredir başlamıştır. Trabzon ve yöresi ile ilgili, Hürriyet ve İtilaf Partisine yakın, dolayısıyla Jön Türklere karşı ve Müttefiklerden yana bir kuruluş olan Trabzon ve Havalisi Adem-i Merkeziyet Cemiyet-i Ocak 1919'da İstanbul'da kurulmuştur. Mart ayında bu dernek Paris'e Pontus federasyonu fikrini birlikte savunmak üzere ortak bir delegasyon göndermek amacıyla İstanbuldaki Pontus komitesi ile temasa geçer. Rumlar arasında bu çözüme en yatkın kişi bir başka din adamı, Giresun'da oturan Gümüşhane metropoliti Lavrentios'tur. İstanbul'Da başlatılan temaslarla ilgili haberleri 30 Mart'ta ilk kez yayınlanan gazete de Giresun'da çıkan bir Türk gazetesidir. Bu haber, Lavrentios'un, Hrisantos'un 1913'te Trabzon'a atanmasından yararlanarak Giresun bölgesini kendisine bağlamış olması yüzünden ortalığı daha da kızıştırır. Öyleki köylerde yaptığı bir gezi sırasında Hrisantos yanlıları ayin yaparken Lavrentios'a saldırırlar ve bunun ardından patlak veren çatışmalarda 163 kişi yaralanır. Bu olay, o sırada İstanbul'da olan Hrisantos'a ortak delegasyon girişimini söndürme imkanını verir. Ancak, Trabzon'Da onun vekili ve Osmanlı Parlementosunda Jön Türk Mebusu olan Matteos Kofidis'e, Trabzon'Da 12 Şubat'ta başka yerlerde Jön Türk Partisi'nin kadroları tarafından oluşturulan ve sonradan Kemalist hareketin çekirdeğini oluşturacak olan Müdafa-i Hukuk Cemiyeti ilk kongresini 23 Şubatta yapmış ve Paris'e bir delşegasyon gönderilmesi hazırlıklarına katılmak amacıyla İstanbul'a bir komisyon göndermeye karar vermiştir. Rakip derneğin Rumlarla ilişkiye geçmek istemesinin nedeni de muhtemelen bu girişimi baltalamaktır.

imparator 20-02-2007 11:42

Trabzon Müdafa-i Hukuk Cemiyeti ikini kongresini 28 Mayıs'ta yaptı ve Doğu illerini temsil eden genel bir kongrenin Erzurum'da toplantıya çağrılmasına karar verdi. Mustafa Kemal'in Erzurum'da kumandan olarak bulunan Kazım Karabekir'in yardımıyla kontrolüne alacağı ve Türk ulusal hareketinin temelinde olan kongre işte bu kongreydi. Ancak kongrenin Mustafa Kemalin kontrolüne girmesi Kongredeki Trabzon delegeleri arasında memnuniyetsizliğe ve Mustafa Kemal'e karşı ilk muhalefet hareketinin oluşmasına yol açtı...
Hrisantos ve Kateniotis 11 Eylül'de Atina'daDışişleri Bakanı Diomidis'le buluşur. Pontus birliklerini Selanik'te oluşturmaya karar verir ve oradan Yunan mereşali Parskevopoulos'la görüşmek üzere Selanik'e giderler. Bütün ayrıntıların halledilmesinden sonra İstanbul'a 4 Ekim'de döneceklerdir. Ancak bundan dört gün önce Sultan'ın ve müttefiklerin en tuttukları vezir-azam olan Damat Ferit Paşa, işgal altında bulunmayan bütün Anadolu'yu kontrol altına almış olan ulusal hareketin baskısıyla istifa etmiştir...
21 Haziran'da Sivas ve Erzurum'a gitmek üzere Amasya'dan ayrılırken, Mustafa Kemal orada 3. ordu komutanı Refet Bey'i bırakmıştı. Refet Bey Merzifon'a yeni bir Gurka birliğinin geldiğini haber alınca 7 Temmuz'da Samsun'da görevli İngiliz subayına çektiği telgrafta, merkezi hükümetin onaylamadığı bir durumda kendisinin kamu düzenini sağlamasının söz konusu olamıyacağını bidirdi. İngiliz Yüksek komiserliği bunun üzerine onu İstanbul' çağırarak yerine başkentten özel bir görevli atamaya karar verdi. Ancak Refet Bey, komutayı ondan devralan subayın Mustafa Kemal'e sadık kalmasını güvenceye aldıktan sonra istifa etti ve Erzurum'a geçti. Böylece Mustafa Kemal'in ordunun desteğine güvenebileceği ve bölgeyi denetimi altında tuttuğu ortaya çıktı. Böylece yaz boyunca sükunet bozulmadı, ancak Türkler Rumların eski topraklarına dönmelerine ve bölgeye yeni göçmenlerin yerleştirilmesine kesinlikle karşı çıktılar. 11 Eylülde göçmenlere refakat eden Gurka askerleri Amasya yolu üzerinde yollarının kesildiğini gördüler. Öte yandan Giresun bölgesinde Topal Osman'ın çeteleri Rum çetelerini temizlemeye başlamıştı bile.

imparator 20-02-2007 11:42

13 Eylülde Sivas kongresinin tamamlanmasından sonra Mustafa Kemal İstanbul'la ilişkisini kesmeye karar verdi ve Milne, çatışmaları önlemek için askeri birliklerini yavaş yavaş Samsun bölgesinden çekmeye karar verdi...Bölgedeki İngiliz varlığı kendini ancak kıyı boyundaki ziyaretlerde duyurmaktaydı. Bu sırada yazılan raporlar Kemalist hareketin düzeni koruduğu ancak , iki topluluk arasındaki uçurumun giderek derinleştiğini ve birarada yaşayabilme şartlarının her geçen gün biraz daha fazla ortadan kalktığını göstermektedir...
...Bu durumda metropolit Kemalist hareketin İstanbuldaki temsilcileriyle, eski Trabzon milletvekilleri ve Trabzon Müdafa_ i Hukuk derneği'nin kuruculrından Hafız Mehmed Bey'in aracılığıyla temasa geçmeye karar verdi.Hrisantos 20 Ekim dolaylarında İzzet Paşa'yı evinde ziyaret etti ve bir Cemiyetİ Akvam mandasının kabulu durumunda ülke genelinde iki topluluk arasında geçerli olacak ilişkilerle ilgili olarak 10 maddeli bir protokol kaleme alındı. Prtokol kiliseyle okulların statüsünün olduğu gibi korunmasını, özel hukukta özerkliği, idare hukuku mahkemelerinin iki topluluk tarafından birlikte oluşturulmasını, yerel meclislerde ve jandarmada iki topluluğa eşit bir katılım sağlanmasını, parlamento ve bakanlar kurulunda nüfusa orantılı bir temsil hakkını, orduda iki topluluğun ayrı birlikler oluşturmalarını ve Rumcanın resmi dil olarak tanınmasını öngörmekteydi...
Hrisantos bundan sonra Stavridakis ile birlikte, Ermenilerle bir anlaşmanın yapılabileceğine kani olmuş göründüğü Tiflis'e gitti. Oradan Venizelos'a Kateniotis'in çok acele olarak Tiflis'e gönderilmesini isteyen telgrafı çekmesinin nedeni buydu...

imparator 20-02-2007 11:42

Yıl sonunda tam bir keşmekeş hüküm sürüyordu. Yunan yetkilileri Trabzon konusunda Rumlarla Ermeniler arasında bir federasyon kurulmasını dayatmaya çalışmaktaydılar. Batum Derneği 14 Aralıkta Clemenceau'ya, Pontus'a tam bağımsızlığın tanınmasını, 19'unda ise sorunun metropolitin memorandumuna uygun olarak çözülmesini isteyen telgraflar gönderdi. Londra'da toplanan Barış Konferansı, 20 Aralık tarihli oturumunda Berthelot'Nun Konferansa ayın 12'sinde gönderdiği ve " Trabzon vilayetinin Ermenistan'a katılmasını kabul edemeyiz" diyen notası hakkında bilgi sahibi oluyordu. Bir kaç gün sonra da Hrisantos ve
DIŞARDAKİ ÖRGÜTLENME VE DİPLOMATİK SAVAŞ
... Ne kadar heyecanlı olursa olsun, içerdeki hareket çatışma alanındaki güçler dengesini göz önünde bulundurmak zorundaydı ; buna karşılık dışardaki, aralarında bölünmüş, müttefiklerin ve Yunanistan'ın elde ettiği başarılardan sarhoş olmuş Pontuslu Rum örgütleri, kendilerini, başarı şansını ve bölgedeki yurttaşlarının kaderini her geçen gün daha fazla tehlikeye atan ütopik taleplere ve tedbirsiz açıklamalara kaptırmıştı.

imparator 20-02-2007 11:43

Venizelos gerek gerçkçi olduğu gerekse inançları bu doğrultuda olduğu için Yakın Doğudaki Rum ticaret kolonilerinin olduğu gibi varolmalarını, doğrudan Yunanistan'a bağlanmalarından daha yararlı buluyordu. 2Kasım 1918'de Lloyd George'a verdiği memorandumda yalnızca Küçük Asya'nın batısıyla ilgili bir talep öne sürmüş ve Pontus'tan tek bir söz bile etmemiştir. Buna karşılık Marsilya kongresi tarafından temsilcisi tayin edilen C.G.Constantinidis, 1918 kasımında kaleme aldığı Pontus'un ulusal talepleri konusunda Büyük güçlere verilen notada şöyle yazmaktadır: "Sınırları doğuda Kafkasya ve Batum, güneyde Ermenistan çizilen ve batıda Sinop'un batısına kadar uzanan muhteşem Pontus eyaleti, adalet ve ulusların kendi kaderlerini belirleme ilkelerine dayanarak, müttefik kuvvetler ve Amerika Birleşik Devletlerinden eski Trabzon İmparatorluğu'nun ihyasını ve özerk bir cumhuriyet yapılmasını istemektedir. Constantinidis buradaki Rum nüfusu "yaklaşık iki milyon kişi" olarak vermektedir. Bu memorandum 2 Aralık'ta Foreign Office'e ulaşır ve Arnold Toynbee ayın 4'ünde onu kayıtlara şöyle geçirir : "İstatistikler ve sınırlar gerçek dışıdır. Pontus Ermenistan devletine bağlanacak, böylece Pontuslu Rumlar, tatminkar bir ulusal odak bulabilecektir".
Bu görüşü Barış konferansının açılışında müttefikler de paylaşmaktadırlar. İngiliz kabinesinin Türkiye hakkındaki 7 şubat 1919 tarihli memorandumu, Giresun- Sivas- Mersin hattının doğusunda kalan toprakları Ermenistan'a vermektedir. 21 Ocak'ta Amerikan delegasyonu için hazırlanan "tavsiye raporunda", Trabzon'un Ermenistan'a bırakılması gerektiği" ifade edilmekte ve Fransız savaş bakanlığı 1 Mart'ta albay Chardigny'ye, Ermenilere Trabzon'da bir deniz kapısı tanınacağını yazmaktadır. Tabii Ermeni delegasyonunun istekleri de bu doğrultudadır ve Bogos Nubar Paşa'yı Paris'te ziyaret eden C.G.Constantinidis, paşanın Trabzon'un ilhakı konusunda çok kararlı olduğunu saptamıştır.

imparator 20-02-2007 11:43

Venizelos'un, istese bile böyle bir oybirliğine karşı çıkması, hele onun da İzmir'i elde etmek için elindeki bütün kozları kullanmak niyetinde olduğu gözönünde bulundurulursa, söz konusu değildi. 16 Ocak't aParis'li Ermeniler tarafından şerefine verilen bir ziyafette kadehini, Doğu'daki iki halk arasındaki derin işbirliği ve dayanışma için kaldırdı ve Barış Kongresinin 3 ve 4 Şubat tarihli oturumlarında yaptığı konuşmada Trabzon'un Ermenilere verilmesini gerektiğini savundu.
Pontos'un çeşitli delegasyonlarında Venizelos arasındaki bitmeyen çekişmenin temelinde bu yatmaktadır. 15 Ocak 1919'da Batum'da kurulan Pontus Rumları derneği, ertesi günü yaptığı toplantıda İstanbul'da bulunan Yunan Yüksek komiserinden, Patriklikten ve Constntinidis'ten, Pontus'un bir başka devletin yani Ermenistan'ın egemenliğine girmek zorunda kalmadan özgürlüğüne kavuşabilmesi için izlenmesi gereken politikayla ilgili direktiflerin sorgulanmasına karar verdi. İstanbul Patrikliği de benzeri bir karar alarak 1Şubat'ta Venizelos'a Trabzon'un terkedilmesini protesto eden ve Patrikliğin delrgasyonununParis'e gelmekte olduğunu haber veren bir telgraf gönderdi. Bir kaç gün önce dini yetkililer bu delegasyona katılmak üzere Hrisantos'a bir davetiye göndermişti.
Bu girişimden hayli rahatsız olan Venizelos Kanellopulos aracılığıyla delegasyonun gönderilmesini erteleyebilmek için bir telgraf gönderdi, ancak Patriklik Anadolulu Rumların çıkarlarının savunulması gerektiği konusunda karalıydı ve kararında ısrar etti. Bu arada Paris'tede homurdanmalar başlamıştır. Constantinidis ile "Paris"teki Pontus Ulusal Birliği Başkanı Socrate Oeconomos tarafından imzalanan ve şubatta sunulan yeni bir memorandumda eski Komnen krallığının Kafkasya'dan Sinop'un batısına kadar uzanan bölümünü, art bölgeleriyle birlikte içine alan topraklarda bağımsız bir cumhuriyet kurulması üzerinde durulur...Bütün mart ayı boyunca yabancı ülkelerdeki Pontuslu Rum toplulukları yada Sivas yakınlarındaki Akdağ madeninde yaşayan "gizli hristiyan" Stavriotlar gibi ülke içi gruplar tarafından gönderilen ve Pontus'un bağımsızlığını talep eden telgraflar yağar.

imparator 20-02-2007 11:47

Hrisantos İstanbul'a oradan da Paris'e gitmeden önce Batum'u ziyaret eder. Orada İstanbul'a ve Paris'e temsilciler gönderme çabaları İngiliz kumandanlığı tarafından engellenen Dernek yçneticileriyle görüşür ve onlara Türklerle her türlü temastan kaçınmaları ve Ermenilere karşı eylemlere girişmemeleri yönünde talimat verir. İstanbul, Atina ve Marsilya üzerinden Paris'e giderken yolda Pontuslu Rumların çeşitli dernekleriyle görüşme fırsatını bulur ve bu görüşmeler ona yalnızca belirli bir fikir oluşturmakla kalmayıp temsil yetkisini artırma olanağını verir. Bu nedenle 29 Nisan'da Paris'e gelişi Pontus meselesinde bir dönüm noktasına tekabül edecektir... Ancak Hrisantos Paris'e gelir gelmez Venizelos'la üstüste bir kaç kez görüşür, onun görüşlerine karşı çıkar, kendisinden bir rapor istenince de, ona Rum nüfusunu 850.000 yani Constantinidis'in 2 milyonundan daha makul bir sayıda, ama yine de 1914 öncesi tahminlerinin bir katı olarak gösteren ve Ermeni devletiyle yakın işbirliği içinde bulunmakla birlikte bağımsız bir devletin kurulması talebini dile getiren 2 Mayıs tarihli Pontus meselesi başlıklı memorandumu verir. Din adamının kişiliği ve görece uzlaşmacı bir tavır takınması Venizelos'u etkiler, öyle ki 6 Mayıs tarihinde düzenlenen akşam yemeğinde Venizelos Constantinidis'e alenen özürlerini sunarak, görünüşte Pontus Rumlarının taleplerini benimsemiş gibi davranır.
6 Mayıs hem Venizelos'un kariyerinin hem de bölgenin tarihinin önemli bir dönüm noktasıdır. Bu tarihte sabah 11 ile öğle saatleri arasında Lloyd George, WEilson ve Clemenceau, Lloyd George'nin önerisi üzerine, İtalyanlarınİzmir'e çıkmalarını önlemek üzere buraya Yunan kuvvetlerini sevketmeye karar verir...Bu arada Venizelos'un talimatına uygun olarak Atina Albay Kateniotis'i Pontus güçlerinin örgütlenmesiyle görevlendirmiş ve onu Pontus Rumları Komitesiyle temasa geçmek üzere İstanbul'a göndermiştir...

imparator 20-02-2007 11:47

... Hrisantos bunun üzerine Ermenilerle pazarlıklara girişir. Müttefiklerin desteğine yaslanan Ermeniler Venizelos'unardına saklanarak tutumlarında direnirler.
Olay yerinde de durum pek açık değildir. Mayıs ayı başında Yunan Kızıl Haçı'yla birlikte Batum'u ziyaret ettiği saırada Germanos, bu şehirdeki Pontus Rumları Derneği'ne devrimci bir hareket ve geçici bir hükümet oluşturmalarını tavsiye etmişlerdir. Ama İstanbul Komitesi'nin de aynı doğrultuda tavsiyelerine rağmen, Trabzon'un daha ılımlı etkisi altında kalan Batumlu Rumlar Hrisantos'un görüşünü almayı yeğlediler ve o da onlara şimdilkik hiç bir şey yapmamalarını söyledi. Bununla birlikte haziran ayında Patrikliğin ve Yunan yüksek komiserliğinin aracılığıyla, Batum'daki Pontuslu Rumların katılacakları bir genel kongre toplanması konusunda uzlaşmaya varıldı. Bu kongre 6 temmuz da ilk kongre toplantısını yaptı, ancak Trabzon yalnız buraya temsilci göndermemekle kalmadı, Pontus'a karşı Türklerin eylemlere girişmelerine yol açan silahlı çeteler göndermekle suçladığı Kongre'nin dağıtılmasını istedi. Burada muhtemelen Giresun açıklarında karaya çıkan ve 13 Temmuz'da Türk ordusu tarafından yok edilen Rum çetelerine atıf yapılmaktaydı.Burada, hem iki iki farklı anlayış hem de iki farklı kişilik, Germanos'la Hrisantos arasındaki çatışma söz konusu idi....
TÜRKLERLE VE ERMENİLERLE YAPILAN PAZARLIKLAR
Hrisantos, beraberindeki Kateniotis ile birlikte Paris'ten 2 Eylül'de ayrıldı. Anılarında anlattıklarına göre son günlerin gelişmeleri düşüncelerinin değişmelerine yol açmıştı. 31'inde Trabzonlu Türklerin Mustafa Kemal'i desteklemediklerini ve Büyük Ermenistan önerisine karşı Rumlarla bir uzlaşmaya varmak istediklerini bildiren bir telgraf almıştı. Hrisantos bunun kendi programlarının bir parçası olduğunu yazar. İki gün sonra da Kafkasya'daki Yunan Komiseri, Erivan'daki Amerikan Yüksek Komiseri Ermenilere askeri yardım amacıyla Yunan kuvvetlerinin gönderilmesini isteyen mesajını aktarır. Hrisantos Türklerin karşı tepkisine yol açacağı için Ermenilerle herhangi bir işbirliğine girilmesine karşı çıkar. Böylece Rumlarca Ermeniler arasında bir ittifak kurulması yerine, Hrisantos'un ilkelerine daha uygun olan Pontoslu Rumlarla , Türklerin bir federasyon oluşturmaları fikri, Hrisantos daha Paris'ten ayrılmadan olgunlaşmaya başlar.

imparator 20-02-2007 11:49

Zaten Türklerle temaslara da bir süredir başlamıştır. Trabzon ve yöresi ile ilgili, Hürriyet ve İtilaf Partisine yakın, dolayısıyla Jön Türklere karşı ve Müttefiklerden yana bir kuruluş olan Trabzon ve Havalisi Adem-i Merkeziyet Cemiyet-i Ocak 1919'da İstanbul'da kurulmuştur. Mart ayında bu dernek Paris'e Pontus federasyonu fikrini birlikte savunmak üzere ortak bir delegasyon göndermek amacıyla İstanbuldaki Pontus komitesi ile temasa geçer. Rumlar arasında bu çözüme en yatkın kişi bir başka din adamı, Giresun'da oturan Gümüşhane metropoliti Lavrentios'tur. İstanbul'Da başlatılan temaslarla ilgili haberleri 30 Mart'ta ilk kez yayınlanan gazete de Giresun'da çıkan bir Türk gazetesidir. Bu haber, Lavrentios'un, Hrisantos'un 1913'te Trabzon'a atanmasından yararlanarak Giresun bölgesini kendisine bağlamış olması yüzünden ortalığı daha da kızıştırır. Öyleki köylerde yaptığı bir gezi sırasında Hrisantos yanlıları ayin yaparken Lavrentios'a saldırırlar ve bunun ardından patlak veren çatışmalarda 163 kişi yaralanır. Bu olay, o sırada İstanbul'da olan Hrisantos'a ortak delegasyon girişimini söndürme imkanını verir. Ancak, Trabzon'Da onun vekili ve Osmanlı Parlementosunda Jön Türk Mebusu olan Matteos Kofidis'e, Trabzon'Da 12 Şubat'ta başka yerlerde Jön Türk Partisi'nin kadroları tarafından oluşturulan ve sonradan Kemalist hareketin çekirdeğini oluşturacak olan Müdafa-i Hukuk Cemiyeti ilk kongresini 23 Şubatta yapmış ve Paris'e bir delşegasyon gönderilmesi hazırlıklarına katılmak amacıyla İstanbul'a bir komisyon göndermeye karar vermiştir. Rakip derneğin Rumlarla ilişkiye geçmek istemesinin nedeni de muhtemelen bu girişimi baltalamaktır.

imparator 20-02-2007 11:49

Trabzon Müdafa-i Hukuk Cemiyeti ikini kongresini 28 Mayıs'ta yaptı ve Doğu illerini temsil eden genel bir kongrenin Erzurum'da toplantıya çağrılmasına karar verdi. Mustafa Kemal'in Erzurum'da kumandan olarak bulunan Kazım Karabekir'in yardımıyla kontrolüne alacağı ve Türk ulusal hareketinin temelinde olan kongre işte bu kongreydi. Ancak kongrenin Mustafa Kemalin kontrolüne girmesi Kongredeki Trabzon delegeleri arasında memnuniyetsizliğe ve Mustafa Kemal'e karşı ilk muhalefet hareketinin oluşmasına yol açtı...
Hrisantos ve Kateniotis 11 Eylül'de Atina'daDışişleri Bakanı Diomidis'le buluşur. Pontus birliklerini Selanik'te oluşturmaya karar verir ve oradan Yunan mereşali Parskevopoulos'la görüşmek üzere Selanik'e giderler. Bütün ayrıntıların halledilmesinden sonra İstanbul'a 4 Ekim'de döneceklerdir. Ancak bundan dört gün önce Sultan'ın ve müttefiklerin en tuttukları vezir-azam olan Damat Ferit Paşa, işgal altında bulunmayan bütün Anadolu'yu kontrol altına almış olan ulusal hareketin baskısıyla istifa etmiştir...
21 Haziran'da Sivas ve Erzurum'a gitmek üzere Amasya'dan ayrılırken, Mustafa Kemal orada 3. ordu komutanı Refet Bey'i bırakmıştı. Refet Bey Merzifon'a yeni bir Gurka birliğinin geldiğini haber alınca 7 Temmuz'da Samsun'da görevli İngiliz subayına çektiği telgrafta, merkezi hükümetin onaylamadığı bir durumda kendisinin kamu düzenini sağlamasının söz konusu olamıyacağını bidirdi. İngiliz Yüksek komiserliği bunun üzerine onu İstanbul' çağırarak yerine başkentten özel bir görevli atamaya karar verdi. Ancak Refet Bey, komutayı ondan devralan subayın Mustafa Kemal'e sadık kalmasını güvenceye aldıktan sonra istifa etti ve Erzurum'a geçti. Böylece Mustafa Kemal'in ordunun desteğine güvenebileceği ve bölgeyi denetimi altında tuttuğu ortaya çıktı. Böylece yaz boyunca sükunet bozulmadı, ancak Türkler Rumların eski topraklarına dönmelerine ve bölgeye yeni göçmenlerin yerleştirilmesine kesinlikle karşı çıktılar. 11 Eylülde göçmenlere refakat eden Gurka askerleri Amasya yolu üzerinde yollarının kesildiğini gördüler. Öte yandan Giresun bölgesinde Topal Osman'ın çeteleri Rum çetelerini temizlemeye başlamıştı bile.

imparator 20-02-2007 11:49

13 Eylülde Sivas kongresinin tamamlanmasından sonra Mustafa Kemal İstanbul'la ilişkisini kesmeye karar verdi ve Milne, çatışmaları önlemek için askeri birliklerini yavaş yavaş Samsun bölgesinden çekmeye karar verdi...Bölgedeki İngiliz varlığı kendini ancak kıyı boyundaki ziyaretlerde duyurmaktaydı. Bu sırada yazılan raporlar Kemalist hareketin düzeni koruduğu ancak , iki topluluk arasındaki uçurumun giderek derinleştiğini ve birarada yaşayabilme şartlarının her geçen gün biraz daha fazla ortadan kalktığını göstermektedir...
...Bu durumda metropolit Kemalist hareketin İstanbuldaki temsilcileriyle, eski Trabzon milletvekilleri ve Trabzon Müdafa_ i Hukuk derneği'nin kuruculrından Hafız Mehmed Bey'in aracılığıyla temasa geçmeye karar verdi.Hrisantos 20 Ekim dolaylarında İzzet Paşa'yı evinde ziyaret etti ve bir Cemiyetİ Akvam mandasının kabulu durumunda ülke genelinde iki topluluk arasında geçerli olacak ilişkilerle ilgili olarak 10 maddeli bir protokol kaleme alındı. Prtokol kiliseyle okulların statüsünün olduğu gibi korunmasını, özel hukukta özerkliği, idare hukuku mahkemelerinin iki topluluk tarafından birlikte oluşturulmasını, yerel meclislerde ve jandarmada iki topluluğa eşit bir katılım sağlanmasını, parlamento ve bakanlar kurulunda nüfusa orantılı bir temsil hakkını, orduda iki topluluğun ayrı birlikler oluşturmalarını ve Rumcanın resmi dil olarak tanınmasını öngörmekteydi...
Hrisantos bundan sonra Stavridakis ile birlikte, Ermenilerle bir anlaşmanın yapılabileceğine kani olmuş göründüğü Tiflis'e gitti. Oradan Venizelos'a Kateniotis'in çok acele olarak Tiflis'e gönderilmesini isteyen telgrafı çekmesinin nedeni buydu...

imparator 20-02-2007 11:49

Yıl sonunda tam bir keşmekeş hüküm sürüyordu. Yunan yetkilileri Trabzon konusunda Rumlarla Ermeniler arasında bir federasyon kurulmasını dayatmaya çalışmaktaydılar. Batum Derneği 14 Aralıkta Clemenceau'ya, Pontus'a tam bağımsızlığın tanınmasını, 19'unda ise sorunun metropolitin memorandumuna uygun olarak çözülmesini isteyen telgraflar gönderdi. Londra'da toplanan Barış Konferansı, 20 Aralık tarihli oturumunda Berthelot'Nun Konferansa ayın 12'sinde gönderdiği ve " Trabzon vilayetinin Ermenistan'a katılmasını kabul edemeyiz" diyen notası hakkında bilgi sahibi oluyordu. Bir kaç gün sonra da Hrisantos ve
Stavridakis, gelecekte oluşacak Rum- Ermeni federasyonu ilgili zorlu tartışmalara başlamak üzere Erivan'a gidiyordu...
Beklenebileceği gibi, ayın 10'unda kaleme alınmış ve Tiflis'e 13'ünde ulaşan Ermeni cevabı Rumların önerilerinden çok uzaktı: " Pontus, Ermenistan Cumhuriyetine, aynı orduya, aynı para birimine, posta ve telgraf ağına, kara ve su yollarına, tek bir dış politikaya ve tek bir parlementoya sahip olan bir federe devlet olarak dahil olacaktır.(...)İki tarafın üzerinde anlaşabildikleri tek konu, müttefiklerin yada Yunanlıların acele olarak askeri yardım göndermeleri için bir çağrının kaleme alınmasıydı...

imparator 20-02-2007 11:49

İşte Venizelos'un , Konferansın Trabzon'u Ermenistan'a vermeyi reddetmesinden sonra çektiği ve Pontus üzerinde hiç bir gücün manda uygulamayı kabul etmediği, dolayısıyla Pontus'un Türkiye'ye yapılacak barış anlaşmasında dahil edilecek olan azınlıkların korunmasıyla ilgili genel hükümlerle yetinmesi gerektiğini bildiren telgraf tam bu sırada gelir. Batum Derneği Venizelos ile Clemenceau'ya bir dizi protesto telgrafı çekerek tepkisini ortaya koyar, ama bu vesileyle içindeki bütün bölünmeleri de koyar. Dernek üyelerinin bir bölümü Hrisantos'a karşı Kateniotis'i, bir bölümü ise Venizelos'a karşı Hrisantos'u destelemektedir. Sonunda Hrisantos Trabzon'daki makamına döner ve çoğunluk Kateniotis'i destekleme kararı alarak Venizelos'a, Pontos'un olabildiğince geniş bir bölümünü Ermenistan'a dahil ettirmeye çalışmasını isteyen bir telgraf gönderir ; azınlık ise, bu karar Türkleri Ermenilere yeğlediklerini söyleyerek omuz silker.
DİPLOMATİK ÇABALARIN SON AŞAMASI
Kemalist hareketin kendini ortaya koyduğu ve Kilikya'da Fransız işgalinin ardından Türk direnişinin başladığı 1919 yılı sonunun , Pontus'un bağımsızlığını savunanlara hiç de iyi haberler getirmediği açıktı...Constantinidis ile Oeconomou'nun 15 Kasım' da yönelttikleri memorandumda bile, bir katliamın an meselesi olduğunun vurgulanmasına rağmen, talep edilen yalnızca "Türk hakimiyeti"nden kurtarmaktı.
Konferansın Fransızların önerisiyle Trabzon'un Ermenilere verilmemesini kararlaştırmasının ardından İngilizlerin Batum'u boşaltacaklarına dair bir rivayetin ısrarla tekrarlanması, havatı daha da ağırlaştırdı...

imparator 20-02-2007 11:49

Bununla birlikte, durumun ağırlaşması ne Rum delegelerinin kendi aralarında nede Rumlarla Ermeniler arasındaki ilişkilerin sıkılaşmasını sağlamış değildi. 25 Ocakta Tiflis'te Yunanlılar'la Ermeniler arasında varılan bir askeri anlaşmayı imzaladıktan sonra İstanbul' agelen Kateniotis, 2 Şubatta Milne ile görüştü ve ona "Ermenistan ordusunun Büyük Britanya dışındaki herhangi bir gücün etikine girmesi durumunda", İngiliz Yunan ordusunun kurulmasına katkıda bulunmak üzere Pontos ordusu" nu Ermenilerle birlikte oluşturulan ordudan geri çekmeyi öneren bir memorandum verdi.Ayrıca İstanbul Komitesine Atina'ya Pontus'un olabildiğince geniş bir bölümünün Ermenistanla birlikte ayrılmasını talep eden bir telgraf çekilmesini dayattı. Kateniotis böylece herkesi Pontus - Ermeni federasyonu konusunda birleştirdiğini sanıyorduki, Paristen gelen bir telgraftan, Bogos Nubar Paşa'nın Yunan elçisi Romanos'u ziyaret edip Erivan ve Tiflis anlaşmaları sanki hiç yapılmamış gibi Pontuslu Rumların Ermenistan'a dahil olmayı kabul edip etmediklerini sorduğunu öğrendi. Romanos da aynı oyunu oynayarak ona hükümetinin kabul ettiğini ama Pontuslu Rumların aynı görüşte olmadığını söylemişti...
...Yinede Londra konferansı, 27 Şubat tarihli oturumunda Trabzon'u ileride kurulacak Ermeni devletinin dışında bıraktı. Kateniotis bunun üzerine, Lazistan'ı yani Rize bölgesini isteyen ve Ermenilerle Rumlar arasında yapılmış olan anlaşmalardan endişelenen Gürcü delegasyonuyla temasa geçti. Onlara güvence vererek Ermenilere Ermenilere karşı bir ittifak kurmaya çalıştı. En son olarak da 4 Mart 'ta War Office'i ziyaret ederek, Yunan mandası altında ve Yunan ordusu tarafından korunacak, yalnızca, yalnızca Giresun ve Trabzon bölgelerini içeren küçük bir Pontus devletinin kurulmasını öngören bir memorandum verdi...

imparator 20-02-2007 11:50

Sorun 22'sinde Konferans gündemine gelecektir.Ama daha önce, 16 Şubat oturumunda, Trabzon'un Ermenistan'a ilhakına karşı çıktıkları için Rum taleplerini gülünç bulduklarını çoktan açıklamış bulunmaktadır. 22'sindeİngiliz delegesi Vansittart Hrisantos'un memorandumuna bölgede 312.00 Rum'a karşılık, 1.830.000 Müslüman'ın yaşadığını gösteren rakamlara karşı çıkar. Konferans, konuyu görüşmeye gerek olmadığına karar verir...
ASKERİ MACERA
... Müttefiklerin kendilerini ne şu ya da bu milleti korumak ne de mütareke öncesinde işgal edilmiş olanların dışında herhangi bir toprak parçasını savunmak için ortaya atmayacaklarını düşünmelerinde aramak uygun olur. Bu nedenle Türklerle Yunanlıların er geç karşı karşıya kalmaları kaçınılamz olacaklardı. Böyle bir olasılıkta Venizelos müttefiklerin lojistik ve mali desteğine güveniyor, Mustafa Kemal ise Sovyetlerden böyle bir destek sağlayabileceğini umuyordu...
Bu bağlamda VenizelosPontus'un geleceğine güvenle bakmaktadır. Yunan ordularının Anadolu'nun iç bölümlerine doğru adım adım ilerlemelerine bağlı olarak Pontus sorununun çözümü bir zaman meselesidir ve Venizelosâ göre bu işte kilit kişi Mustafa Kemal'dir. Böylece, insiyatifi bir askere bırakması politikacının hayati hatası olacaktır.

imparator 20-02-2007 11:50

Bu düşünce tarzı askeri faktörü ister istemez ön plana çıkarmaktaydı. İngilizlerin onlara arka çıkmayı reddetmesi üzerine sayıları 2.000'e ulaşmış olan Pontus Birlikleri 1920 Şubatında İzmir cephesine gönderildiler. Askerlere her ne kadar Pontus yolunda oldukları anlatılmaya çalışıldıysada, astsubaylara arasında homurdanmalar önemli boyutlara vardı. Nitekim bunlardan biri, asteğmen Karaiskos, Atina Komitesi ile anlaşarak Samsun'a giderek bölgedeki dağınık güçleri biraraya getirmeye karar verdi. 1920 Martında Samsun'a vardığında Zilon (Zile) piskoposu Eftimios'un silah ve cephane toplama konusundaki gayretinden etkilenmekle birlikte bu çalışmaların hiç bir gizlilik kaygusu güdülmeden yapılmasına çok şaşırdı. Çete reisleri gece gündüz piskoposluğa girip çıkıyorlardı ve bir gün Karaiskos, piskoos'un telefonda şehrin valisine tutuklanmış olan bir çete reisini salıvermez ise 5.000 silahlı adamını şehre göndereciğine tanık olmuştu. Piskopos'un bu heyecanlı davranışı, eşraf konseyinin kaygılanmasına, mesafeli davranmasına yol açmaktaydı. Öte yandan piskoposun bazı çete reislerini kayırması, başkalarının onları kıskanmasına sebep oluyordu.
Stavridakis, gelecekte oluşacak Rum- Ermeni federasyonu ilgili zorlu tartışmalara başlamak üzere Erivan'a gidiyordu...
Beklenebileceği gibi, ayın 10'unda kaleme alınmış ve Tiflis'e 13'ünde ulaşan Ermeni cevabı Rumların önerilerinden çok uzaktı: " Pontus, Ermenistan Cumhuriyetine, aynı orduya, aynı para birimine, posta ve telgraf ağına, kara ve su yollarına, tek bir dış politikaya ve tek bir parlementoya sahip olan bir federe devlet olarak dahil olacaktır.(...)İki tarafın üzerinde anlaşabildikleri tek konu, müttefiklerin yada Yunanlıların acele olarak askeri yardım göndermeleri için bir çağrının kaleme alınmasıydı...

imparator 20-02-2007 11:51

Bununla birlikte, durumun ağırlaşması ne Rum delegelerinin kendi aralarında nede Rumlarla Ermeniler arasındaki ilişkilerin sıkılaşmasını sağlamış değildi. 25 Ocakta Tiflis'te Yunanlılar'la Ermeniler arasında varılan bir askeri anlaşmayı imzaladıktan sonra İstanbul' agelen Kateniotis, 2 Şubatta Milne ile görüştü ve ona "Ermenistan ordusunun Büyük Britanya dışındaki herhangi bir gücün etikine girmesi durumunda", İngiliz Yunan ordusunun kurulmasına katkıda bulunmak üzere Pontos ordusu" nu Ermenilerle birlikte oluşturulan ordudan geri çekmeyi öneren bir memorandum verdi.Ayrıca İstanbul Komitesine Atina'ya Pontus'un olabildiğince geniş bir bölümünün Ermenistanla birlikte ayrılmasını talep eden bir telgraf çekilmesini dayattı. Kateniotis böylece herkesi Pontus - Ermeni federasyonu konusunda birleştirdiğini sanıyorduki, Paristen gelen bir telgraftan, Bogos Nubar Paşa'nın Yunan elçisi Romanos'u ziyaret edip Erivan ve Tiflis anlaşmaları sanki hiç yapılmamış gibi Pontuslu Rumların Ermenistan'a dahil olmayı kabul edip etmediklerini sorduğunu öğrendi. Romanos da aynı oyunu oynayarak ona hükümetinin kabul ettiğini ama Pontuslu Rumların aynı görüşte olmadığını söylemişti...
...Yinede Londra konferansı, 27 Şubat tarihli oturumunda Trabzon'u ileride kurulacak Ermeni devletinin dışında bıraktı. Kateniotis bunun üzerine, Lazistan'ı yani Rize bölgesini isteyen ve Ermenilerle Rumlar arasında yapılmış olan anlaşmalardan endişelenen Gürcü delegasyonuyla temasa geçti. Onlara güvence vererek Ermenilere Ermenilere karşı bir ittifak kurmaya çalıştı. En son olarak da 4 Mart 'ta War Office'i ziyaret ederek, Yunan mandası altında ve Yunan ordusu tarafından korunacak, yalnızca, yalnızca Giresun ve Trabzon bölgelerini içeren küçük bir Pontus devletinin kurulmasını öngören bir memorandum verdi...
Sorun 22'sinde Konferans gündemine gelecektir.Ama daha önce, 16 Şubat oturumunda, Trabzon'un Ermenistan'a ilhakına karşı çıktıkları için Rum taleplerini gülünç bulduklarını çoktan açıklamış bulunmaktadır. 22'sindeİngiliz delegesi Vansittart Hrisantos'un memorandumuna bölgede 312.00 Rum'a karşılık, 1.830.000 Müslüman'ın yaşadığını gösteren rakamlara karşı çıkar. Konferans, konuyu görüşmeye gerek olmadığına karar verir...

imparator 20-02-2007 11:51

ASKERİ MACERA
... Müttefiklerin kendilerini ne şu ya da bu milleti korumak ne de mütareke öncesinde işgal edilmiş olanların dışında herhangi bir toprak parçasını savunmak için ortaya atmayacaklarını düşünmelerinde aramak uygun olur. Bu nedenle Türklerle Yunanlıların er geç karşı karşıya kalmaları kaçınılamz olacaklardı. Böyle bir olasılıkta Venizelos müttefiklerin lojistik ve mali desteğine güveniyor, Mustafa Kemal ise Sovyetlerden böyle bir destek sağlayabileceğini umuyordu...
Bu bağlamda VenizelosPontus'un geleceğine güvenle bakmaktadır. Yunan ordularının Anadolu'nun iç bölümlerine doğru adım adım ilerlemelerine bağlı olarak Pontus sorununun çözümü bir zaman meselesidir ve Venizelosâ göre bu işte kilit kişi Mustafa Kemal'dir. Böylece, insiyatifi bir askere bırakması politikacının hayati hatası olacaktır.
Bu düşünce tarzı askeri faktörü ister istemez ön plana çıkarmaktaydı. İngilizlerin onlara arka çıkmayı reddetmesi üzerine sayıları 2.000'e ulaşmış olan Pontus Birlikleri 1920 Şubatında İzmir cephesine gönderildiler. Askerlere her ne kadar Pontus yolunda oldukları anlatılmaya çalışıldıysada, astsubaylara arasında homurdanmalar önemli boyutlara vardı. Nitekim bunlardan biri, asteğmen Karaiskos, Atina Komitesi ile anlaşarak Samsun'a giderek bölgedeki dağınık güçleri biraraya getirmeye karar verdi. 1920 Martında Samsun'a vardığında Zilon (Zile) piskoposu Eftimios'un silah ve cephane toplama konusundaki gayretinden etkilenmekle birlikte bu çalışmaların hiç bir gizlilik kaygusu güdülmeden yapılmasına çok şaşırdı. Çete reisleri gece gündüz piskoposluğa girip çıkıyorlardı ve bir gün Karaiskos, piskoos'un telefonda şehrin valisine tutuklanmış olan bir çete reisini salıvermez ise 5.000 silahlı adamını şehre göndereciğine tanık olmuştu. Piskopos'un bu heyecanlı davranışı, eşraf konseyinin kaygılanmasına, mesafeli davranmasına yol açmaktaydı. Öte yandan piskoposun bazı çete reislerini kayırması, başkalarının onları kıskanmasına sebep oluyordu.

imparator 20-02-2007 11:51

Karaiskos'un gelmesi üzerine, Eftimios'un ekonomik meseleleri hallediş tarzını da pek onaylamayan eşraf piskoposu görevden alıp çetelerin örgütlenmesi sorumluluğunu asteğmene verirler.Asteğmen o sıralardaki sürtüşmaler en üst düzeyine ulaşmış olan çeteleri dolaştıktan sonra, karargahını Samsun'dan yarım saat mesafedeki Hacıismail köyüne kurmaya karar verdi. Bu arada, bir süre önce Mustafa Kemal'in otoritesine başkaldırmış olan Çerkezlerle de ittifak kurdu. Ayrıca Karaiskos bölgeye gelişinin ilk iki ayında Rum çeteleriyle Türk köylüleri arasındaki anlaşmazlıklarda arabuluculuk yapmış, hatta Türk köylerinden birine saldırmış olan bir Ermeni çetesine karşı bir harekat düzenlemişti.
...Trabzon meselesi görüşme masasına Konferans'ın sonuna doğru bir kez daha, kendi kamuoyunu Ermenistan üzerinde manda uygulama konusunda ikna etmeye, bu nedenle de Trabzon'un Ermenistan'a bağlanmasını sağlamaya çalışan Amerikan yönetimi tarafından gerçekleştirilecektir. State Departmanın bu doğrultudaki bir notasına Curzon 19 Nisan'da böyle bir şeyin Ermenistan'ın çıkarı bakımından bile kabul edilemez olduğu cevabını verir. Sorun bir kez de San Remo konferansının 22 Nisan oturumunda tartışılır ve Curzon burada da Erzurum Türklerin elinde olduğu sürece Ermenilerin Trabzon'da hiç bir zaman tutunamıyacağını söyler ve sonunda 24 Nisan oturumunda Ermenistan'ın sınırlarının çizilmesi için Başkan Wilson'a başvurulmasına karar verilir. San Remo Konferansını izleyen Hrisantos ile Constantinidis, 30 Nisan tarihli memorandumlarında artık sadece, yeni kurulacak Türk devleti bünyesinde Pontus'u içine alan bir idari birim kurulmasını ve bu birimin başına Cemiyet-i Akvam tarafından bir vali atanmasını talep edebilmişlerdir. Bunun, Venizelos'un o sırada uzun vadede gerçekleşeceğini düşündüğü çözümün temelini oluşturduğu, Constantinidis'e San Remo'da sorunun ancak yirmi ya da otuz yıl sonra çözülebileceğini söylemesinden anlaşılmaktadır...


Türkiye`de Saat: 12:48 .

Powered by: vBulletin Version 3.8.1
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
SEO by vBSEO 3.3.2


1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41 42 43 44 45 46 47 48 49 50 51 52 53 54 55 56 57 58 59 60 61 62 63 64 65 66 67 68 69 70 71 72 73 74 75 76 77 78 79 80 81 82 83 84 85 86 87 88 89 90 91 92 93 94 95 96 97 98 99 100 101 102 103 104 105 106 107 108 109 110 111 112 113 114 115 116 117 118 119 120 121 122 123 124 125 126 127 128 129 130 131 132 133 134 135 136 137 138 139 140 141 142 143 144 145 146 147 148 149 150 151 152 153 154 155 156 157 158 159 160 161 162 163 164 165 166 167 168 169 170 171 172 173 174 175 176 177 178 179 180 181 182 183 184 185 186 187 188 189 190 191 192 193 194 195 196 197 198 199 200 201 202 203 204 205 206 207 208 209 210 211 212 213 214 215 216 217 218 219 220 221 222 223 224 225 226 227 228 229 230 231 232 233 234 235 236 237 238 239 240 241 242 243 244 245 246 247 248 249 250 251 252 253 254 255 256 257 258 259 260 261 262 263 264 265 266 267 268 269 270 271 272 273 274 275 276 277 278 279 280 281 282 283 284 285 286 287 288 289 290 291 292 293 294 295 296 297 298 299 300 301 302 303 304 305 306 307 308 309 310 311 312 313 314 315 316 317 318 319 320 321 322 323 324 325 326 327 328 329 330 331 332 333 334 335 336 337 338 339 340 341 342 343 344 345 346 347 348 349 350 351 352 353 354 355 356 357 358 359 360 361 362 363 364 365 366 367 368 369 370 371 372 373 374 375 376 377 378 379 380 381 382 383 384 385 386 387 388 389 390 391 392 393 394 395 396 397 398 399 400 401 402 403 404 405 406 407 408 409 410 411 412 413 414 415 416 417 418 419 420 421 422 423 424 425 426 427 428 429 430 431 432 433 434 435 436 437 438 439 440 441 442 443 444 445 446 447 448 449 450 451 452 453 454 455 456 457 458 459 460 461 462 463 464 465 466 467 468 469 470 471 472 473 474 475 476 477 478 479 480 481 482 483 484 485 486 487 488 489 490 491 492 493 494 495 496 497 498 499 500 501 502 503 504 505 506 507 508 509 510 511 512 513 514 515 516 517 518 519 520 521 522 523 524 525 526 527 528 529 530 531 532 533 534 535 536 537 538 539 540 541 542 543 544 545 546 547 548 549 550 551 552 553 554 555 556 557 558 559 560 561 562 563 564 565 566 567 568 569 570 571 572 573 574 575 576 577 578 579 580