![]() |
Çilingir SOfrası Gecenin çilingir sofrasında Kan rengine kesmiş şarap İçim dışıma çıkıyor Küstahlık yaşamın öznesi olmuş Puştluk, pezevenklik parayla değil Dışarısı kas katı bir karanlık Bu sokaklar tüm ****** yuvası Çirkeflik yağıyor döküm teknelerine Orta yerde inüstü suskunluk Yadırganmak çirkin şeydirarkadaş Çölkumuna yaraşan bir özneyle Zonkluyor beynimin orta yeri Zaman aralıkları bugün Penguen yavrularını da alıp götürdü Dolanıp duruyor sarhoş yürekler Dalında kırılmış tütün yaprağı Asmanın gölgesine sığınırken bu gönül Konuşmuyor gözlerim, kırlangıçlara küsmüş Gecenin çilingir sofrasında Şarabın beyazı işe yaramaz Yumuşak kadın huyludur derler Bu göçebe yaşantımı Baldıran zehrine dönmüş olsa da Yok hüzün, yok ağlamak, yok işte dedim Türkülerin dem vurduğu sabahlara giderken İnsan geçmişiyle yargılanamaz Bilinç odağımda gece eriyor Bilinç odağımda uçuşan kuşlar Önemsiz bir amanorüdan kaçarken De ki haramiler susmuş De ki, düşman uykuda Pusu hainlerin işidir Dostlar görünmeyen kan lekeleri Dostlar,sürgün yemiş sünger avcısı Ve ben, “alır başımı giderim” İstenmediğim zaman Bu gönül macera aramıyor Varsın Hicran-i Kerem türkülerine yasak konulsun Uçuşan samanyoludur o ıssız kuytularda Geceleyin harman yolu gibi görünür Yaşam, zorluyor tek tanatlı kapıyı Hele bir gel, hele bir gel yavaşça Biz ki, ekmeğini taştan çıkartanlarız İşimiz el etek öpmek değil Korkma, başımız dimdik Alnımız, gökyüzü kadar berrak Ve uğrunda seferber olduğumuz bu kavğa Üzüm yetiştiren topraklar kadar kutsal |
Dönemeçler Dünyası Kipriklerim ıslanacak Bulutların bıraktığı yağmursuyuyla Görmek istemiyorum gelişini Gündüzün bitişini Ölümsüz bir destanın varsoluşuyla Sesimi ufuk çizgisinin yanana koydum Kendimi güneşin battığı yere Bana masal anlatıyor anka kuşu Gözlerim hırçınlaşsa da Beynimin onuru var Acı Gelip turnanın gözlerinde kurudu Sevgi solucan yürüyüşüyle gelir Ağıt yüzlü rüzgarlar çiçikleri soldurndu Yel atına binmiz zulüm Bahşişi ölüm Halay çeken insanoğludur Son anda Kendimi yol kenarına koydum Dönemeçler başında iş tutarken ellerim Dünyanın onuru açlıkla simgelenir Afrika da bir gecede bin ölü Pasta yesin efendiler |
Efendiler bir kaç kitap bir kaç hafta ve bir insan beyni bir atom bombası yapabilirmiş? duydunuz mu efendiler demem o değil yani ben bunu demek istemedim sadece betimledim ben diyorum ki, bir kaç kitap bir kaç hafta ve bir insan beyni yeryüzüne barışı sunabilir mi? söyleyin efendiler |
Ekmek İş ve Ben Artık masa başında değilim Elimde kalem Önümde kağıt yok benim İçimde ki bu yürek Bir yanardağ oldu bugün Savruluyor kazmanın ezdiği toprak Savruluyor rüzgarın kırdığı yaprak Bu feodal bilincim Makinalar karşısında eriyor. Gözlerimle yürüyorum alacakaranlığı Yaşantım üç yapraklı bir yonca Doysun sulara Doydu bu gönlüm paslı makinalara Çalışan bedenime Rüzgar hafiften kar serpeliyor Utancımı şafakların arkasına gizledim Emek iyimserlik taşımalı Teknik bilim makina ve sermaye Yoksulluğum biline Gel... Gözlerinle gör... Nice güller diktim Nice karanfiller Onlar büyüdükçe ben eriyorum |
Enver Gökçe\'nin Anısına -bir hükümdar halkın gönlünü incitiyorsa o ülkenin gelişmesi ancak düşlerde olur şeyh sadi-i şiraz- içim yanıyor içim şu anda gözlerim dolu dolu eğin türküleri öksüz kalmış haramiler beldesine düşerken sevdam insanevladı yanlız doğar anadan yalnız yaşar sen bilirsin koca usat yaşam her yönüyle toplumsaldır baht-ı siyahına küsme ne olur hey koca usta onurlu kavganı yüreğime yazmışım türükleri gönlüme ötesi yalan, dolan ötesi boş bir uçurum de be koca ustam \"panzerler üstüne üstüne gelirken\" o belalı başınan nerelere gitmeyi düşünürken nerelere gidiverdin? söylesene be usta? bu işin suçlusu kimdir? söyle bilelim? yiğit ozan koca usta sana karşı ahtım olsun dünya döndükçe \"şart olsun\" yaşam iyiden, güzelden yana sürdükçe \"aht olsun\" yerde kalmayacak ahın kalmamalı da... |
Esmer KIza Çağrıdır "İnadına aşk şiiri" Ne dersin? Acemilik kaldı mı ellerimizde Korku gözlerimizde Emekleme devresini arkada bırakırken Yürüyen çocuklar kadar neşeli Ve tetikte olmalı gönüllerimiz Dağların isyancı havasına vurgunum Bir de Afrikalı kızların şarkısına Uslanmaz bu deli gönül Okunan her kitabın bedelini öderken Hakkını vermeliyiz Grevde vurulup düşen işçinin Sevmek, esemer kız Artık ekmek yemeye benziyor Hoyrat yüzlü türkülerin içine sığınırken Mürekkebi kurumamış bir şiir kitabıyla Kapağı açılmamış romanların sicaklığında Sevmek diyorum Öykülerde yaşayan bir ananın Çocuğuna emzirdiği memedir Sevmek diyorum esmer kız Bundan gayrı çizilecek camlara Umutlara küskün olmak gözlerimi incitir Bir kızın saçlarına biröpücük indirsem Hoyratça yaralanmış umutlar çarelenir Ozan yüreğim tedirgin Üstelik gözlerim Kaç bin yıllık özlemlerin aynası Monoton bir yaşamın İçinden sıyrılıp bu yana çıkacağım Elele, Okula, Fabrikaya koşarcasına Aşıklar Tepesine koşacağım Aşıklarla birlikte... Ve sonra, Gözlerime acı bir yel dokunur Seni ararım dört duar arasında Seni sorarım şiirlerin tümüne Yokluğun ellerime dokunur Susarım,hırs dolanır ağır aır yüzümü Mektupların essmer gülü Ne dersin? Gelmeni istiyorum Benimle bu kavgaya gelmeni Erikler dallarında mayhoş tadın alanda Koyu bir karanlık dağların ardı Ufuklar renk vermiyor saksana Şimdi şu anda Güneşin gelmesi anlam kazanır Toprağın damarına ter karışınca Yaşam biraz daha çarelenir Umut biraz daha Sevmek, bizim işimizdir sanırım Pusu hainlerin olsun Sen esmer kız Elini koy sol böğrüme Fırtınalar kapıyı çaldığı zaman Türkülerle büyütmüşüm ben bu sevdayı Şiirlerle beslemişim Anlasana Heyy heyy... Türkülerin esmer kızı duyuyor musun? Şiirlerin esmer gülü Çırpınan yürek dalğalarıyla birlikte Sabah yaklaşıyor, sabah diyorum. Sen hala orda mısın? |
Gecelerin Esintisi 1/ Özlemler kök salıyor özenerek içime Düşlerim deviniyor,derin dalğalı Yüreğim inci mercan savdalı Anadolu toprağına Bekleyişin umudu Bir su gibi sürükleyip götürdü bizi Umut yedi bitirdi bizi Bundan kelli, boş sözlere karnımız tok Aldanış bir kez olur diyorum Sancılar içinde kıvranıyor yüreğim Çaptıkça yüzüme gecelerin esintisi Okunan Bedreddin Cömert’in yazıları Bu iş demir dövmeden de beter sanırım Örsle çekiç arasında yaratabimek barışı İğneyle kuyu kazmak gibi bir şey diyorlar İğneyle kuyu kazmak, anlıyor musun? Korkusuz bir yaşamın destanı yazılırsa Nazım gelir beynimin ortasına oturur Karadeniz dilim dilim dilinesin bu gece “Ne yağmur ne şiirler” gözlerimden öperken |
2/ Kimi bulsam Fırtınalı gecelerin ortasında Hüzünlü ozanların derdini anlatıyor Hele yekin Sahne seni bekliyor Türkülerin nar çiçeği Ruhi Su Yeni güçler, yeni güçler gerek bize Varolanla yetinmek yüzeysel çaresizlik Ağlayan bulut, ıslanan kıtibiyoz çimenler Kokmuş süvari beyleri, o yahşi atlarıyla Talan etti, bu güzelim yoncalığı Talan etti be ustam Hep seni arzuladım tele mızrap inende Hep seni gelsin diye bekleyip durdum Analamayadım gitti Bir türlü getirmiyor türküler seni buraya Ülkemin çukurlaşan akşamlarında Tekrar yaşanırsa Nemrut dönemi Bir ölümsüz şarkı başlar stadyumlarda Ruhi Su’nun sesiyle “Serez çarşısı” Çizilir gökyüzüne destanlaşarak |
3/ Biliyorum Yaratılış şafakla başlayacak Sonra kan Ana çoktan ölmüş olacak Çocuk, uzak cephelerde doğduğu zaman Döküldü acemilik elimizden yerlere Çıtır çıtır kabuğunu çatlatıyor haziran Sürgün yemiş ellerimin hünerisin be gülüm Nemrut’un esirleri arasında bir güzel Belki de senin için ağlıyor bu gözlerim Şişli meydanında can Şişli meydanında kan Şişli meydanında üç insan Yüreğim sınırsız bir çemberin Çevresini dönüyor Yaklaşırken on beş- on altı haziran On beş on altı haziranlar gelende Yalım yalım uzanır düşüncelerim Nokta nokta tersane grevine Kömür işletmesine Telgraf tellerine |
4/ Gecenin tam ortası Grevlerin başladığı bir zaman Törpülenmiş bir yaşamın üstünden geçip Haziran’ın ortasına gidilir Gecenin tam ortası Ayışığı ortadoks kandili gibi yaınyor Yıldızlar ürkek bir görünüm içinde Devriye düdükleri karanlığı sarıyor Orta yerde sönmüş tütün kokusu Gecenin tam ortası Ay dolanıp dağların üstünden aştı Gözleri parıl parıl Gözleri korkak Tavşan çeperin öte yanını gördü Ateşin önünde halka dönen grevci işçileri Benzetti Spartakus’un yaralı ordusuna Gecenin tam ortası Bu çağlayan “Kızılırmak” usta ürünü Damıtılmış süt gibi tadını buluyorum Hir dizesi kurşun gibi Vurur,körkaranlık uykularıma Vurur dağıtır Ama iki gözüm, o İstanbul niye karanlık? |
Geometri Çizgileri İnsan yaşamı unutuyor galiba Mayıs gelip geçti Behram Bir tek çiçek göremedim ne dersin? Yürek bu,çiğdem çiçeği kadar nazlı Hava tuz ruhu,hava barut kokusu Munzur suyu yatağında uyurken Yine küsmüş zerdali meyve vermiyor Şimdi kafam geometri çizgileriyle dolu Mor kahküllü şehzadeler atları kırbaçlıyor Parçalanmış somun gibi harran ovası Ağlıyor bak ellerimin içinde Karacaoğlan sinsice dergahlara devrildi Öylece parçalandı gönül kandili Kayıp sevdaların solgun hüznü Efsunlanmış kadınların eteklerinde ki haz Çekilir dağların yalçın tepelerine Bu kaçıncı kış böyle zorlu geçiyor Kentler amansızca büyürken Neden köyler küçülüyor? Hu deyince mızrakların ucundaki fırtına İkinci bir, Gazi ordusuyla geldik avrupa kapısına Mavi bir gülüş gibi yeşilini arıyor Ürkek bir esinti var kapıların önünde Kara önlüklü çocuk gibi ağlıyor Şafakla çiğ düşmüş toprağın suratına Savaşla kan Yeryüzü cennet olacak biliyorum Çocuklar greyfurta doyduğu zaman Maviş kız Gönlümün gül bahçesi olanca Yıldızları toplayıp yanağına kondurmuş Sonra oturmuş Göleklerin ortasında şarkı söylüyor Ölümcül bir insanın ölümsüz sevdasıyla Acemilik dökülüyor korkusuzca yollara Gün doruklardan sıyrılıp çıktığı zaman Biz, ikibin yılını da görmüş olacağız Bağlamanın telleri barış türküleri çalarken Çocuklan üç bin yılını da görmüş olacak Ben buna damı gibi inanıyorum Anaların bacıların sevecen yüreklerinde Kanat açmalı akgüvercin özgürce Amm her şeyin öncesi Behram... Greyfurt yiyen o küçük canlar büyümeli |
Göçmenler İki kadın oturuyor parkta Kestane ağaçlarının dibinde Çimenlerde ben Kadınlar göçmen Ben de göçmen Çocuk yolun ortasında Çırıl-çıplek kalmış Zeytinimsi gözlerinde İki damla yaş Çocuk göçmen Ben de göçmen Toprak Artık eski toprak değil Barut kokularıyla dolu Yağmur yakın Eve dönmeliyim Yağmur göçmen Ben de göçmen |
Haber yıllardır bir haber gelmiyor senden mektup, telgraf, telefon falan beni sorma gün bugündür bıraktığın gibiyim eski tas eski hamam tek derdim sensizlige dayanamıyorum haydi gel... |
Haykırısım Duyulsun Önümde bir tavus kuşu sekeler Sarsar beni acıların tortusu Özlemlerim, Yağmur dolu rüzgarlardan geliyor Gözlerimse sana tutkun Bedenim oldukça yorgun Sanırsın ki dönme dolap Varlıkla Yokluk arasında memik dokuyor Çocukluğum çantalara kilitli Korkusu yok biberin acısına Kıvrım kıvrım siğaramın dumanı Mızrap teli öpüyor Işıklı oyunlara aldanan insan Zulüm Solgun bir gecenin ortasında Soframıza konulan peynir ekmek Yoruldukça terler insan Kör umut ekiliyor dağların doruğuna Elimle derlediğim, elimle topladığım Çavdarımsı güzellik Ben denizin yeşilini görmedim Okyanusta bir gemi ağır ağır giderken Gözlerime sığınan güllerin günahı ne? Kemiklerim susamış Özgürlük denilen denizin sularına Ne kaldıysa dostlardan bize kaldı Kilimde göz rengi Halıda el Vurulup düşen kan davalıydı Ağıtların içinde masal masal yatıyor Sarı tütün sasılaştı dilimde Yaşam dondu, akmıyor dosttan yana İşçileri taşıyanyol hepten yorgun Dediler ki, “Yar yaylası zerindir” Usuma çakılan korkunun adı Çocukların geleceği Yıldızlar savaşı pencereye dayandı İnsanlar, kursak doldurma sevdasında Ya sen neyin peşindesin eyyy ozan? Sevdamızın kaç adı var? Başımın üstünde jüpüter gezegeni Penceremde yağmur sesi Acılarım şahlanmış bir kısrak şimdi Yüreğim uyanmış mercan balığı Ellerim yelken Haykırışım duyulsun Dışarıda işçiler beton kırıyor Öylece bozuluyor gecenin sessizliği Önümde bir tavus kuşu sekeler Yüreğimde acıların tortusu |
Hey Filistin Filistin 1/ Sevinçlerin kaynağına iniyor gönlüm Bunu çok iyi biliyorum Gecelerin ortasında çürüyor ayışığı Bak, bunu da biliyorum Ölü deniz uyukusuna doymadan Bir yağmur yağsın istiyorum Bir yağmur ki iliklerim ıslansın Kırlarda buğdaylar dalğa dalğa olanda Bir kelebek dönüp dönüp saçlarımı koklasın Gelin gibi salınarak güneye insin rüzgar Talan olmuş şehirlerin orasında dolansın Hey yosun gözlü kız Kenaneli yağmurlara bulansın istiyorum Pusularken dört yanımı hainlik Gecelerin endişesi çarpar yüzüme Bastıkça toprağına düşman çizmesi Çırpınır çimenlerin üstünde ki yüreğim |
2/ Dört mevsimin dört kitabı yazılmış Hülyaların içinden sıyrılıp çıkacaksın Kör karanlık acıları yıkarcasına Oturup tek tek okuyacaksın Esir düşmüş gecelerin derinliğini Gözyaşıyla kesmeye yeltendiğin zamanlar Hey yosun gözlü kız Gözlerin hangi iklimden gelme Bakışın çise yemiş bir gerilla sanırsın Devrilirken saçların filintanın ucuna Ozan yüreğim söze nasıl başlasın İnsan bu, hamsi balığı değil ki Bir avuç kuma katıp sulara bırakasın. __________________ |
Yeşil dağların durağı olur diyorum Serin suların gölgesi Geçtim, gör beni Rüzgarın getirdiği serinlik ötesine Gördüm yosun gözlü kız “Gırtlağımda kekre bir tat” içimde sızı Tutmuş su başlarını kartaca orduları Hey Filistin Filistin Anıların dalgası nergis kokulu Ama sen, tornadan tezgaha nötürleşirsin Demirin damar damar işlenişinde ki Seciyenin gürültüsü olur mu? Kaldır başını... |
Zor günler mutlaka aşılacamtır Hey yosun gözlü kız Süzül penceremden içeriye bu gece Süzül ki, Süleyman’a kaçan Belkıs Sultan utansın Ha can Su yürüdü kamışların köküne Tanrı Midas’ın kulakları çınlasın Bak, turnalar da gelip geçiyor Kurbanım yosun gözlü kız Kandil kandil erittim geceleri Uykuların kucağına bırakma gözlerini __________________ |
Hoştülbent Türküleri Yaprak dalında güzel İnsin yurdunda... 1/ Yürüyorum İki yanım yokluğunla kavruluyor Çaresizlik, yangınlar götürsün seni Çiğdem çimek açanda Gecenin bu denide Özlemlerim tortulaşıp yüreğime çöküyor Mutlak bir şiir yazmalıyım Yağmurlara bulansın her bir rizesi Erkence çekilsin sevdalan doruğuna Yüneklerin aşka doymazlığı var Kuylar çekip gitmesin |
2/ Fabrika bacaları Radyasyon yağmuruyla ıslanmış Özgürlük ateşini elimizle taşırken Pencerenin pervazına sabah güneşi çalmış Sevgilim Dünya yeni bir güne hazırlanıyor Alaşafak yıldızların ortana bakarak Sevdalı gözlerine selam diyorum Zulum çakırkeyif, efsunlu Çizgilerin morardığı zaman kısırlığında Yine kimler gelecek, kaçamak sevdalarla Akşamüstü odaya Ayaklarım ansızın Zulumların çevresini dönüyor Gözelerim ayanalara dökülecek az sonra __________________ |
3/ Nere gitsem, nerde dursam Sıkıntılar bitmeyen merdivenler misali Ellerime kelepçe vuruyor yokluğun Aklımı yitiriyorum Ozan şiir yazma derdine düşmüş Sırtı siyaha boyanmış camların ötesinde Ben seni düşünüyorum Gözlerin bir dizeye imge olduğu zaman Gülücükler yanağına dökülsün Sevinçler kucağına Ellerinde Yuvasına yem taşıyan kuşun sevinci Gözlerin diyorum Gözlerin deniz ortası mercan |
/ Uzanıp öpüyorum, yağmurlar utanıyor Susuyorum, rüzgar sesimi gölgeliyor Susuyorum, bulutlarda ölümcül bir fırtına Zemheri çıldırasıya bir yaz kaçkını Gözlerimin çanağını usulca tırmalıyor Ufuk uyum içinde, sanırsın masal Bir mani dökülür aklımın köşesine Edalı bir mani Çocukların uçurtması kadar neşeli Mavi boşluk savdamız Çocukluk günlerimin katili şehir Seni unutmayacağım Her şeyinle çiğneyip geçeceğim seni Penceremi okşayan sulu yağmurlar gibi |
5/ Dağlara kar yağıyor Türküler gibi havada döne döne Vadinin ötesini görsün gözlerin Bacalar sarı Bacalar zehir Bacalar zulum kusuyor Bir ozan olarak ben Oturmuş rüzgarın şarkısını yazıyorum Ve büyük olasılıkla böyle bilinir “Yaş ****lar yanmıyor Yatanlar uyanmıyor Girdim yarin koynuna Deme sabah oluyor” Dese de bir Hoştülbent türküsü Biliyorum insanlar mutlaka uyanacak Sevgilim, yağmur ruhlum, gülbaharım Acıların çiçeğini kopar dalından Çocukluk günlerimin sevincini istiyorum Zülfülerin dokunduğu yerlerden. |
Irmağın Günlüğü Durul... Durul.. Sonra ak... Denizlere giden ırmak Bir kement atarak, şu ağaçlara İçimden geçiyor seni bağlamak Gözlerimin çanağından akarsın Avuçlarımın içinde sen varsın Hep seni yudum yudum içerek Hep seni yaşamak istiyor canım |
İkileme 1/ Tutma o güvercini kanatlarından Bırak günlünce uçsun Sonra, Kim getirir sana Karanlık gecelerde gökyüzünden Yıldızları eyyy çocuk.... Uzat ellerini gökmavisine |
2/ Genç kuşak, Tarihi sorumluluk,vurgu Anlaşılmaz bir takım terimlerde boğulmak Öncesi de, sonrası da, toplumcu bir gelenek Öznenin yok oluşu politik bir tavır mıdır? Kuşaklar arası çelişkiler Derin bir dalga gibi, ancak düşündürücüdür Hiç kimse “ZEUS” değil, Evrensel bir görüntü,herkes yerini bilir Geç kuşak da kimsenin dizi dibinde uyumuyor. __________________ |
Kardeş Kaleminden Gurbet Sofrasına Selam Kardeşim Ayhan için İşin başlangıcında diyelim Sonu gözüm kesmiyor Açlık kapıyı çaldı Çocuklar, sokağa çıkmaya utanıyor Terazinin kefesinde zeytinler tane tane Aylar oldu kardeşim Etin ve sütün kokusunu duymadık Peynire, şekere el yeter mi sanıyorsun? İçimdeki özlemlerin koyuluğu erimdi Korkusuzca okuyup yazmaya acıkmışım Selamdan önce bunlar yazılsın Halimiz biline Günden güne ağırlaştı koşullar Yaylaya göçecek kimse kalmadı Yoksulluk bedava Herkesin sofrasındalokma ortağı Seni düşünüyoruz kardeş Ekmeği tuza bananda Bilmiş olasın ki, Yüreğimde ilk yazdığın şiirin sıcaklığı Yıllardır unutamıyorum Sofradan kaldırıp götürmüşlerdi Kan çökmüştü ayakların altına Susmakla yenmiştin tüm zulumları Acılı yüreğini Ve koyulukta beslediğin sırları Alıp gurbete taşıdın Dağlar sensiz öksüz kalmış Üstümüzde gecenin zift karanlığı Vurgun mu, soygun mu? Yaşam denen süreçte birşeyler eksiliyor Odanı bastılar kardeş Yatağını yorğanını lime lime ettiler Şiirleri, Kitapları ateşlere boğdular İçimde birşeyler kırıldı Bir kez daha Yenik ve yıkık olduğumuzu anladım Hıncım tazelendi Sokağa fırladım, hava serin Kafesini kıran kuşlar gibiyim Gözlerim dağları sarıyor Masmavi bir boşluğun içinde kaybolarak Her an, Hayatımızda birşeyler değişiyor Gündüzlerin sessizliği ürkütücü Geceler gırtınalı ve acımasız Artık, dağlarda ateş yakan yok Böcekler de ötmüyor Dalıyor, şehrin yüzünü açlık Köylerse çırılçıplak Bir kartpostal, Üstünde bir selam olsun sal bize İlkyaz kapıların pervazını kıranda Umutlar genişliyor, koyver uzasın Kapıları, camları sonuna dek açmışız Şürek güvercin kanadında çırpınır Karangil tomurcukta Sevda, yeniden çiçek vermeye başladı Sen, umutları gönder yetişir Kucak dolsu selam |
Küçük Ağıt Sadece, altı aylık adını biliyorum Düşüncemin ar damarı çatlıyor Eyyyyy çocuk... Sarı suların içinde doru atları Dolu dizgin sürmenin özlemini duyarım Bir yanım yıkık Bir yanım yangınları içinde Sustukça susarım Susmak neyi, neleri alıp götürdü Ağladıkça bilirim Benden Altı yıl sonra dünyaya geldin Altı ay kalıp göçtün Bir kelebek kanadının inceliğinde Bu dünyanın neyini beğenmedin Be kardeş, soruyorum Bir tomurcuk gül idin, Bağımızdan açmadan soldun, canım Anamın gözyaşlarını akıtarak sel gibi Yudun bedenini akladın gittin Gidiş o gidiş Kara gözlerini anımsıyorum Adını Faik koymuştu dedem Ömrünü Allah versin demişti Kulağına ezanlar okumuştu Kızıl çizgiler içinde,ninnilere doymadın Yahut ben öyle biliyorum Ana sütü helal derler Ömrün boyunca helal süt emdin Daldın derin uykulara bir daha uyanmadın Kayıtlarda adın yok Doğumun ölümün bilinmedi Bir ses gibi, geldin dünyamıza Kuşlar gibi, uçup gittin Eyyy çocuk Yanar gözlerim yanar kavrulur Ağlayamam Özlem duymuyorum desem yalan Özlüyorum,yüreğimin nar çiçeği Gönlümün sevda gerçeği Kardeşim benim Toprağın bol olsun Rahat uyu... |
Marko Paşa senin vurdum duymazlığın senin aldırmazlığın insanı zivanadan çıkartıyor hele bir yol beni dinle marko paşa bir yerlerde dert çok ise derman yoktur bilesin biz, leb demeden leblebiyi biliriz insanlığa saygıdandır konuşanı dinleriz dert nedir, derman nedir? kimin eli kimin cebindedir? çok şükür marko paşa çok şükür biliyoruz bak marko paşa biz, peygamber çiçeğinin yeşil yaprağında büyüdük ezan sesi duyulunca yürüdük minarede ezan sesi bitince durduk topraklarımız emek kokuyor çünkü biz, bu toprakları alın teriyle suladık kanla yoğurduk bak marko paşa biz senin gibi olmadık ol padişah sofrasını görmedik sadrazam pilavından yemedik vezir parmağını dilber dudağını tatmadık onun için, marko paşa herkes kendi yoluna yürüsün olmaz mı? |
Mavi Sular Akarken Bağır Dost duysun,düşman duysun Yıkılsın tüm karanlıklar, yıkılsın Işınların içine gizledim göz nurumu Üstümüzde mavi sular akarken Sevdalım, Yanakların titremesin ne olur Rüyaların ortasında bir mavi deniz Dalyanların peşinde orkinoslar Mercanlar ürkek Gözlerin mışıl mışıl Akrep kenin sokar darda kalınca Yosun kokan gecelerin içinde Bir kuş olup pencerene gelmişim Keloğlan padışahın sofrasına oturmuş Şarlo güverteye çıkıyor öykünün ortasında Mavisakal uçurumlar başında Yürüsün üstümüze kartaca orduları Kızmemesi, tılsım gecelerin ortası Kan bulaşmış asiliği ortada “Ay karanlık” Paramparça gecemiz Umutların serpildiği bir zaman Çölde sussuz kalmış bedevi gibi Ölüm henüz inmemişti toprağa Günübirlik şarkıların kavgasını verirken Çimenler öpüşürdü “Meri kekliğim” Zehir zıkkım içtiğim çay Dağların yosunlu eteğine sığınmış Bulanık suların seferi azgınlığı Seraplara koştukça aldanıyor Karlı dağlar kanlı dağlar olanda Tükeniyor bulutların içindeki sıcaklık Sen hala uykulardan sıyrılıp çıkamadın Vahşilik bu, Karanlığa saygılı davranıyor Dicle’den öteye çekip giderken Kırbaçlanıyor çavdar tenli insanlar En yakın dost sanılan o yüzler Taş kesildi paramparça aynalar Gönlüm Ferhatlara özene dursun İki gözüm iki çeşme Gülümsüyor dolunayın saçları Kendi sevdasıyla vurgun Ovaların orasına çökerim Salkımsöğüt duldalamış üstüme Yel esmez, kervan geçmez yolun başında Azgın kurtlar mesken kurmuş Fırat kenarında bir kelaynak sürüsü Gerdan kırıyor Menekşeler saçak saçak terlemiş Gözlerimin ilk mavisi Deniz mavi Su mavi Ruhum Çınla dur çanlar çalanda Ürkek adımlarla sokaklar tükeniyor Kana değil suya indi çaylaklar Dicleden öteye aşıp gittiler Ve sen deli ozan Bu kavganın içinden gelip geçerken Bir damla bile değilsin Bunu böyle bil Ufukların baharla tutuştuğu bir zaman Dört yanım karışır rüzgarların içine Porsuğu harmana çekmek neyin nesidir Ilıman iklimler güneş tutsağı Yeşil kokuyor dağların yüzü Edasıyla Endamıyla usul usul Yaralanmış umutlarım tedirgin Kız kalbi haşin sevda Mor menekşe utansın ki, Dağlara vuruyor sevdanın sesi Üstümüzden mavi sular akarken |
Öykümsü aralık dediğimiz ay soğukları torbasıyla getirdi bu gördüğüm tek gerçekti şekerkamışları çoktan çürüdü karayüzlü insanlar çiçeklerin taç yapraklarından yaşam hızını alırlar su içinde dans ederler karada uyurlar şarkıları elma kokar ki onlar sözlerini acıyla yıkamışlar karayüzlü insanların ömürleri ağıt dolu azıkları acı çünkü onlar sakallarıyla mermeri yontuyorlar toprak ana sen sakla onları aralık dediğimiz ay soğukları torbasıyla getirdi bu gördüğüm tek gerçekti şeker kamışları çoktan çürdü |
Özbasıma Yalınız Deli başım alıp seni gideyim Zemherinin konuk olduğu yerlere Yazılmamış bir şiirin son dizesinde Aradığım ol sevdayı bulmaya Özbaşıma yalınız Deli başım alıp seni gideyim Türkülerin dem vurduğu köylere Yaylalara, dağlara Ürpersin dünyanın sevecen yüzü Turna sürüleriyle Buluştuğum mor ovayı bulayım Özbaşıma yalınız Deli başım alıp seni gideyim Derelerin,tepelerin, ırmakların Güneşle yıkandığı zaman Baba ocağını ellerimle bulayım Özbaşıma yalınız |
Sana Gurbet Adını Verdim Aysel’e Dağlarım taşlarım ovalarım zulüm altında Vurguncular atbaşı yarışa durmuş Yol gidiyor yüz yılların kervanı Denizlerin üzerinde yelkensiz Çağlar boyu örselenmiş türküler Gözlerimde sızım sızım damlalar Yumuk yumuk ağlıyorum Benim dağlarımı görsen öyle demezsin Benim köylerimi görsen ağlarsın Yollarım ırmaklarım göllerim ovalarım Sefilleri oynuyor bu milenyum çağında Duygusuzluğun düşüncesizliğin Tomur tomur terlediği süreçler ikliminde Bir fotoğraf gölgesine parmağımı basıyorum Bir fırtına kopuyor beynimin ortasında Fotoğrafı duvara asıyorum İnsan hiç çiçeklere küser mi? Gurbetin kucağında Hallaç pamuğuna döndü yüreğim Fırtınalı geceler Kanatır gönlümün can damarını Öylesine göçmen ki bu yaşam Karışır durmadan çan seslerine Bir nefeslik canı kalmış dünyanın Çaresizlik hırçın kılmış evreni Doğal değişimler uyarıyor insanı Öksüz toprak yetim orman telaşta Zulüm yalnız insana olsa gam değil Çığırtkanlık kuşların beynini örseliyor Denizler kan köpürüyor toprak çürümüş Değirmenler şimdilik aklımı öğütüyor Yavrularım gurbetin beşiğinde uyurken Ey sevgili sana gurbet adını verdim Bu adınla bin yaşa kurtuluşu bulasın |
Sen Kal Burda Ayrılık Düşünce denen bir şey vardır Beynimizin o ilkel noktasında Ya fabrikadayız, ya da tarlada Ya demiri un ediyoruz Ya da burçak yoluyoruz ellerimizle Biz, emekçi insanlar Ya sırtımızda küfelerle hamalız Ya da bezirgan bazarında Üç kuruşa satılan bir malız Hepsi bu... Bir Spartakus adı duyulur Sanki, başkası yokmuş gibi Ama ben diyorum ki, Kava’nın tarihini lakanlar utansınlar Asya’nın bozkırında Bibi Sultan Oğlunu bilmeyene aşkolsun Gılgamış’ın yenilmeyen gücüyle Usul usul ağlayan gökyüzü Yeni bir fırtınanın habercisidir Fırtına kaçınılmaz Yaşanmalıdır Gönlümüz enginler de esenlik dolu Şişirilmiş pupa yelken Geçilir ırmaklar Denize varılmalıdır oğlum, denize Deniz, görkemli bir dalgaysa Dalgalar aşılmalı Ufuklar daralmadan diyorum Umuda varılmalı Volkanların tutuşmasıyla Berraklaşırsa gönül denen o sevda Acılar Kilim gibi, Ayaklar altına serilecek kendiliğindeEmeğin çilesini eksik yazmışlar Eşkıya romanlarını tam Yangınlar ve yanlışlar çözülsün Gönlümüzün Bu fırtınalı sevdasıyla Emeğin ve özgürlüğün çilesi Tam yazılsın Geldik yol ayrımına Artık Bildiklerimiz yazılmalı Elveda deşip eşkıya romanlarına Emeğin çilesini yazmaya devam Görkemli, yeşil Kıyıların başlamasıyla birlikte Ayrılıp gidenler olacaktır Kendiliğinden Ufkun rengini gözetlerke Kavim, Kabile gözetmeden Sen kal burda ayrılık Öz gönlümde sevda filizlendi Deniz tanığımdır. Kavuşmaya gidiyoruz Sen kal burda ayrılık Çocukların umudunu onursuz bırakmadan Öfke denen volkanların bağrında |
Sıcak Akşamlar seninle öylece kaldık katlanacağız sen dağların ardında yayla güzeli ben makinaların başında emekçi sen bir sıla kuşusun bense gurbet hayret... benliğini yitirmiş değerlerle, doğrular çelişiyor tutmak elinden kaçırmadan yaşamın dizginlerini şu anda, yabancı olmanın basit kurallarını saptamaya başladım işleyen çarkın sıkılan vidanın ilkelerini emekçe sıcak akşamlar yenilgilerin habercisidir ayaklar altında yeşeren toprak pas kokusuyla çürümüş bizim olmayan sokak yaşanılan gerçeklerin aynası olunca seninle öylece kaldık katlanacağız |
Sürgünlerle Geçti Ömrüm sürgünlerle geçti ömrüm uzak diyarlardan geldim bu şehre aramıza dağlar girdi, yıllar girdi gönül bağım çözüldükçe çözüldü yaşlandım bu şehrin akşamları ağlıyor ellerimin üstüne ağlıyor usul usul sürgünlerle geçti ömrüm yürüdüğüm yol boyunca saçlarım beyazladı bıyıklarım da... vücut esnekliğini kaybediyor robotlaşıyorum yüzümün çizgileri derinleşiyor kırçıllaşıyorum görme gücüm azaldı artık gözlük kullanıyorum amca denen basamağa çıkmışım üç çocuk babasıyım önümde ki ilk basamak dedelik basamağı orya yaklaşıyorum sürgünlerle geçti ömrüm elginliğim turnaların sesiyle ovalara dökülsün çaresizlik bunalımdır asla çaresiz değilim gönül türkülerle bulur rengini engin oldukça genişler alır yolunu sürgünlerle geçti ömrüm kollarımız sarılmanın özlemiyle yanıyor umut tarlası yağmurlarla ıslardığı zamanlar |
Şiir.!!!!!!!!! Şiir Şiir bir turna sesidir Ayrıntıya girmeden Yeşil ovalara esen rüzgardır Yağan yağmurdur Damla damla Çimenlerin üstüne Ben Uzaktan el sallarım usulca O naz eder nazlı nazlı Salınır gelin gibi Oy şiir şiir Karca oğlan'ın olasım gelir. |
Şiiristan Merhaba 1/ Nabzımıza el koyalım Sular kan köpürüp, kan akanda Sessizce dağların başına kar yağıyor Yediveren, ölüm nedir bilir misin bu gece? Dönsün diyorum kuşlar Ağaçların yeşili gözlerime dolarken Kalmasın orta yerde, üstü kanlı ağıtlar Bitsin bu kör fırtına Vakit ola kavlimizde duralım Coşarken su, kurumadan gözlerimizin pınarı Karakışlar Nemrut gazabı kesilmeden Kalkıp sana gelmişim şiiristan merhaba En iyi delilo’yu oynayan sendin En iyi barbaşında sallanan sen En iyi türkü söyleyen sendin Sendin, evet sen Ağlamayı kabullenmeyen insan Büyürken gecelerin som karanlığı “Kalk arkadaş,kalk Nazım’a gidelim” |
2/ İstanbul’a bahar gelmiş duydun mu? Güney illirinde yarpuz kokuyor Burçak tarlasına karğalar konmuş “Ölüm adın kalleş olsun” Dün acının şerbetini Yakaladım gözlerinde usulca Kanatları açılmış bir kuşun gölgesinde Bir türlü dinmedi Güney’in fırtınası Dinmedi gitti... Sabahlara doğru koşan umudum Salkım saçak dökülmüştür yollara Sendeliyor monoton bir düşünce Sarsılıyor duygular Sana uzanıyorum eyyy şiiristan Kalemin ucunda ki o dünyaya merhaba Kuşların maviyi çekip götürdüğü zamanlar Gecelerin çirkinliğini kim görüntüledi? Güzelliği Sait Faik betimliyordu Geçmişin döküntüsü sersefil orman gibi, Bugünleri alıp giden şafaklar Yarınları hazırlayıp bırakacak diyorlar Sen ne dersin arkadaş? |
4/ Neden onra baktım ki, Dağların yamacında bir kınalı ceylan var Usul usul ağlayan bir kınalı ceylan Yayları mesken kılmış türküleyerek 5/ Bir türküden sonra çağlayan ırmak Karınca kadarınca Kavganın yorulmaz bir neferiydin Bir gün bakarsın ki, dağlar ışımış Efil efil bir güzellik esiyor yaylalara Dört yanın iğde dalı Çam kokusu, nergis gülü dört yanın 6/ Çıkıp dağlardan gül devşirelim Sonra,Kominlerin mezarına gidelim Sevdalar hasretin özüyle mayalıdır Şimdi Ferhatlar, Şimdi Keremler çıkmaya başlayacak Nemrut ruhlu insanların karşısına Dağlara vurdum kendimi Şarkıların ortasında destan büyüyor Bir yıl daha eskidi rafa kaldırdık Günlerin tazeliği Sıcak bir somun gibi, ellerimde duruyor |
Türkiye`de Saat: 04:49 . |
Powered by: vBulletin Version 3.8.1
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
SEO by vBSEO 3.3.2