Orhan Bahçıvan -şiirleri Açıl susam açıl şimdi tam zamanı açtı açıyor derken kır çiçeklerini özlüyor insan yarımağız türküler dökülsün aynalara kelebeğin kanadını özlüyor insan bir davul bir bağlama çınlıyor kulaklarım denizi özlüyorum dalga dalga denizi açıl susam açıl deniz görünsün kır çiçeklerini özlüyor insan saçları asi gözleri mahzun kardeşim kelebeğin gözünü özlüyor insan un böceğini sivrisineği hoştülbent köyünü özlüyor insan elele ses sese karışınca türküler açıl susam açıl köyüm görünsün gecenin tam ortası bir sigara duman duman ayrılık yıldızlar bahçesine imrenirken yüreğim alyeşil giyinmiş halaylım kızlar ipince zar gibi döner ortada \"mendilim karelidir yüreğim yareledir\" \"gitme turnam gitme\" gönlüm şen olsun açıl susam açıl halay kurulsun hadi canım demeyin alın beni bu ellerden götürün kulağımı çınlatan unutulmuş bur türkü ne desem ne söylesem anlaşılmıyor umut gelen günün etegine tutunmuş mızrap vursun tel oynasın güzel dönsün bel oynasın \"celalım aman aman celalım can kurban\" birden bire yağmuru özlüyorum birden bire yağmuru açıl susam açıl yağmur görünsün portakal dilim dilim soy da ver, soy da ver benim gülüm işte bahara yettik kokuyor kır çiçekleri işte deniz köpük köpük dökülür ellerime işte yağmur sere-serpe yağıyor açsın yaylamızın çiğdemi açsın yayla kızlarının yanağında karanfil tiriltiril ter içinde oğlanlar açıl susam açıl sevdalar doğsun dizilin bara bacılar gözleri kara sevdası narinciler gecenin bu deminde erken öten horozun boynunu kopartırlar ikircikli yüreğim sussun mu kunuşsun mu? ay düşerken penceremin üstüne elele gözgöz bir halaydır kurulmuş açıl susam açıl celaloğlan oynasın |
Aksam Yeniden Yaşanıyor 1/ Özleyince insan Rüzgara yaslanmış buğdayların rengini Gönlünü bir kırlangıç kanadına bindirir Sarnıç gölgesinde uyur dolunay Dünya bir su damlası kadar hafif -Yel ese eyyam ola- Paslı yağmur tırmalarken yüzümü Eyy gönlümün esmerleşen gelini Bütün bildiklerim senin sözündür Bir yudum su Yüreğime serinlik ulaştırsın Toz-duman oldu ortalık Aramıza dağlar girdi farkında mısın? Haramiler şimdi ata binmiyor Korkuyorum acılı günler aşkına Kül yığını olacaksa bütün şiirler Yazmanın anlamı yeniden belirlensin |
2/ Şiire özlem sözüyle başladım Çocuk doğar doğmaz niçin ağlıyor Sonsuzluk içime kerte kerte otursun Haramiler su başında Sevinçlere sıra gelsin istedim Kokusu kaybolmuş bir karanfile Ve insan teriyle yoğrulmuş Bir kitabı okumaya sıra gelsin istedim Bilinir, gözlerimden bilinir Kimi, niçin sevdiğim. Gönül bu hayıflanma Bir kızın yanağından bir gül koparsam Kızılırmak anısına Hüsran bıçağın ucuna düşmüş Segiyse yüreklere sığmıyor Hasret taşıyan gönül Sıla yollarında titreyip durur Fermansız bir türkünün dizeleriyle Sabah sabah gelip geçti turnalar |
Bu kaçıncı kış bağrımda yatar Bulutlar serilip yorgan olunca Sevda kokan türküleri aradım Sevfertası taşıyan işçilerin içinde Ve neden sonra Bir telaş çöküverdi Hoyrat söyleyen bu toroslu yüzüme Hayatın bu ketresi Yanağımda şarkçibanı gibi duruyor Esmer gülüm seni değil Çocukları düşünürüm yollarda Gözüyaşlı anaları Ayrı kalmış sevdaların sahiplerini Ve bir de simitçileri Hasretin ve kederli gnlerin Şafağında bir alıcı kuş gibi Acı dolu yaşamın ortasından geçiyorum “Kara gözlerini sevdiğim dilber” Düşün, Kırlarda buğdayların rengini düşün Kov, soğuklar cennete gitsin Cehennem denilen ülkenin gücü kalma |
Daha dün Dağlara çıkmış savaşıyorduk Kentlerin gürültülü yaşantısından uzak Sancılı bir yaşamın berbat oluşu O kentin havasını sarsıp geçerse Şafaklara yetişsin kan kırmızı menekşe Yağmalanmış bir yaşam arkamızdan kalacak Gel, gözlerinle gör Dışarıda işçiler kaldırımı parçalıyor İçeride ben, toprağın yazgısını okuyacağım Gözlerine gece dedim Bak, ortancalar çiçek dökmüş Meryamce Zenci türküleri söylüyor dilim Gökmavisi sevdaları uzanıp tutmam gerek Bunu bil, her hatalı davranış Kavğaya vurulan bir kilitmiş diyorlar Neden sonra umut yenileniyor Ve neden sonra Halk adına özür dilemek Gündemin ilk maddesini oluşturuyor Yaşam kokusu uluorta Çöküvermiş, gülkurusu yanakların üstüne Ve o yürek amansız bir sevdayla Dünyayı kurtarmanın umudunu taşıyor |
Hele dinle sevdamın esmer gülü Hele bir yol beni dinle Pas yanığı tedirgin iki elin üstünde Akşam yeniden yaşanıyor denilse de Korkuyu şafakla yenmesini bilmişim Deli gönül, Maviler kuşanan kan kırmızı menekşe Başakların içinde kaybolacak Otuzunda karasaçlar dökülürken tezgaha İşçi tulumunu giyenlerden birisin Ve ben, gözlerine baktıkça anlıyorum Her derdin bir çaresi var Mutlaka... Gözlerine gece dedim Tan vaktinde buluşmanın sevinci Yürek sevdasına hançer biledik Madende kömür sökenler Tezgahta Hasreti tere katanlar bilir Yeryüzü insanlığın hünerini istiyor |
Vaktim yok, Seyredemem gecelerin yakamozunu Ayaklarım yol üstünde tedirgin Esmerleşen yüzümün som görüntüsü Aynalara sığmıyor Günlerin getirdiği serinlik ötesine Çekilip gitmenin anlamı nedir? Dalgası olmayan denizlerin önünde Ellerimi tuzlu suya bırakmadım anlasana Bu yolları arşınlayan bedenim Bu usum, bu bilincim Bayatlamış sözlere aldırmıyorum artık Grevlere yaslanmışım inatla Kavğanın ve yaşamın anlamını kavrıyorum El verdim sevdanın öbeğine ulaştım Sen anlarsın beni sıla güzeli |
Ama Nasıl Yürümeli? Denizden karaya savrulan rüzgar Bir soluk aldı yüreğime çarpınca Deve dikenlerini sevmiyor bu gözlerim Göreceli gereksinim ve insan tutkuları Elgin olmak geçmiyor kargış yolundan Yadırganma çantamızda zeytin ekmek Şimdi, Orhan Bahçıvan aç ve yorgun Rüzgar dağlara gitsin İstemiyorum Ormanlar da alageyik aksakallı ihtiyar Yeşilin duldasına sığınmış Ondandır ki, Toprağa düşen tohum yağmura hayır der mı? Biz gurbet sofrasına sunulan somun olduk Yüreğim özlem dolu Yüreğim sancı Ama nasıl yürümeli? Denizden karaya savrulan rüzgar Bir soluk aldı yüreğime çarpınca |
Anaçbend'in Ötesi Gülşen bağından geçtim Dostların türküleşen sesini duydum Sevinç gözlerimi tırmalıyor Sevinç, biner ellerimin üstüne, usulcana Ve ben duyarım şahdamarın atışını Yaranın kanayan yanında fitil Ekmeği kana kesmiş insanlar içindeyim Boynu bükük bir dal gibi ortada Tek başına bağırmanın anlamı yoktur Sessiz sedasız çekip gitmenin de “Akşam üstü aman aman hey” Yaranın kanayan yanında fitil Sorarım sana, Olur olmaz bir zaman Aynalara dökülen o gözler kimin? Fildişi bir tarakla saçlarını tararsın Bıçaklar üstüne düşende yürek Yaranıns kanayan yanında fitil Meram Çayı bir incicik dal olmuş Artık balık taşımıyor nedense Arada bir hırçınlaşır Kuduz tutmuş aç it gibi çırpınır Vurur belini toprağa Vurur belini yosunlu dağ eteğine Günler günü kovalıyor Aylar yılı Her geçen gün döne döne Sevdiğim kız gelin olmuş gidiyor Gönlüm ağlar ozanca Umut ile, keder ile yanyana Yaranın kanayan ayanda fitil Türküler söylenir yeşil çimen üstüne Maniler dizilir güzel sevdalar için Usta dillerin somut kalıntıları Susuz kalmış çöller gibi seni arayor Öfke gelir, çöreklenir gözlerime usulca Düşer hayalime mavzerin soğuk yüzü Ve gecenin ortası zifiri bir karanlık Yaranın kanayan yanında fitil Gülşen bağından geçtim Hey dağların kaval çalan çobanı Anaçbend’in ötesine yolum düşecek Sevdalı günlerin acısını duyarım Tomurcuğa dursun bütün çimenler Ağaçlar yeşil yeşil Sular mavi Çocuklar ekmek için ağlıyor Hani senin bereketin ey toprak Uçup giden kuşların izi bile kalmadı Kaldı gör işte Yaranın kanayan yanında fitil Acı poyraz yalım yalım Saçlarımı yalayıp öyle geçiyor Ömrüm, Bir içimlik sığara olsa bile Ölçüvenk düzüne uzanıyor gözlerim Ayıptır, günahtır bana kahredip durma Zaten gönlümün dar noktasında Hüzün çiçek açmış leylaklar gibi Hüzün, gözler kör tarlakuşu Pusulamış oturur Ellerin elimdeydi günün birinde Anımsıyorum Sokaklarda koştuğumuz günleri Usul usul türkülenir gözlerim Şimdi, haşatın bu deminde Umut şahlanmış bir kısrak gibi Koparıyor dizginleri Dörtnala... Salar kendini Kah yoksulun bağrına Kah gelinlik kızların dudağına Akşamın alacası Budanmış dal gibi kalmış ortada Hüzünle dalaşmış kabuğun rengi Hasretim çırpınır bir koyu gölge Tarlada başak, memede süt Tükenmeyen umutları yakalıyorum Karışıyor ellerim yağmurların içine Yaranın kanayan yanında fitil Yeşilin sudaki akışıyla Çiçikler renk bulur, dağlar ısınır Düşer ellerime sevdanın sesi Bu gönlüme ayrılığın acısı Yapraklara çarpınca Gönül sultanıydı çağlayan dere İşgücüm aman aman Dem çekmenin zamanıdır sevdiğim Yarıda bırakılmış yazılar gibi Bir gözümü güvercinler taşıyor Bir gözümü saka kuşu Umarsız geceler vakte ulaştı Ateş çemberinden geçmiş olsak da Umut bugünden sonra Doğan günün eteğine tutunarak Şiir yazan ozanın kucağına soşuyor |
Aşkolsun Liseli Kız -geceler morarıyor anne diye ağladığın geceler 1/ kıvranıp duruyor yüreğine sancılar çöktüğü zaman sokaklara yayılıyor sevda kokusu karanlıklar pusulamış gece yarısı otel odaları, kirli çarşaflar paralı insan sömürge... direniyor gözleri son anda umut, nerdesin umut sana muhtaç liseli kız sokakları pusulamış vitrinlerin önünde gizlediğin görüntü gece, gözlerinden kara,gözlerin geceden hüzün, ellerini sarmaya görsün, şarkılarla birlikte gündüzlerin uykulara gömülüp gedir hep eskiyon geceler tükenen gençliğin |
2/ essen şehri bir gecenin ortasına gidiyor paslı yağmurların gölgesine sığınarak zonkluyor her yanı çürümüş yara gibi sahte sevgiler sergilerken acılar dilim dilim tuz yanığı acılar yangın misali şimdi senin düşlerin okul çanta öğretmen \"Türk, övün, çalış, güven\" kimin adına? iyotlaşıp eriyorsa mutluluk bilmiş olasın ki, ******luk kisvesine bürünmüştür sömürü |
3/ yüzün asya damgalı pusulamış bir gecenin yarısı kaç kişiyle tanıştı sayamıyorsun kaç kişiyle sevişti, utanıyorsun susmak neyi halleder ne carmen gibi, adına operalar yazıldı ne de hülya avşar gibi kısraklığın sonbahar gelmişti, yağmurlu bir gün fabrikada çıkarken annen beyin kanamasından gidivermişti iş kazası dediler ertesi gün dosyayı kapadılar gündüzün geç vaktinde üç beş kişiyle bindirdik uçağın kuyruğuna kesin dönüşler böyle... on sekiz yıllık gurbetin birikimiyle sensizyiğe gömülüp gitti dürbünlerin arkasında çifte göz kurgusu iki damal gözyaşı hıçkırık... |
/ vur kendini karanlık gecelerin içine acıların tükensin eşkıyanın meskeni dağlar başıdır kurtların, kuşların meskeni de aşkolsun liseli kız senin meskenin sokaklar ım? bu köhne soksakların ortasında gözlerin, yangın mavisi kadar berrek ırmaklar gibi sulu olsa da umutlardan ayrı düşme ne olur... |
5/ anadolu\'dan almanya\'ya almanya\'dan anadolu\'ya bir bakıma öyle sayılsın ki evden sokağa, sokaktan eve taşınırsın kınalı iki pabuç üzerinden geçerek sır olmaya yüz tutmuşken sevinçler burkuluyorsun ne yattığın erkekleri tanırsın ne de gezdiğin yerleri hep göçebelik hep gezginlik su gibi... sunulmuşsun sofralara yudumluk rakı gibi zemheride çırpınan kuşalın kanadı yok gecelerin getirdiği esinti yazdığın tüm şiirleri kırlara taşıyacak insancıklar ölünce sırtında çanta okul dönüşü ne hayaller kurardın bilemiyorum saçlarında, efil efil buharlaşan güzellik yıldızlara ulaşırdı seninle andıkça gülüyorsun |
/ ufuklar akşamlıyor yüreğinde çöreklenmiş duygular boşluğa düşen sızı bulanıyorsun yine, kim koynuna alacak seni o körpecik bedeninde hırsını dindirecek soldukça solacaksın tomurcuk iken değişim... her gün yeniden degişim ne sokak eski sokak ne ev eski ev umut, daldan dala konan kuşlar misali yetişemiyorsun... |
7/ yüzün asya damgalı pusulamış bir gecenin yarısı hicran denen deryalarda boğuldu ne katarina gibi aşka doymazlığın var ne de türkan şoray gibi, çifteyol sultanlığın dağlaında buz kesmiş içinde ki yalnızlık zemheriden geçmiş gibi üşürsün kimsesizlik kahrol emi? kapıdan girince okul dönüşü heyacanla; sınrtından çantayı alırdı annen ellerini, elleriyle ısıtırdı yüreğini yüreğiyle \"acıktın mı küçük kuşum\" derdi usulca hiç acıkmaz olur muydun desene? çocuklar her zaman açtır hiç doymazlar... |
8/ ses ver, gecelerin kadını ses ses ver benim sesime çiğneniyor çocukluğun çimenler gibi, söylesene be kadın Allah aşkına özgürlük bu mu? gecenin bu deminde yine hüsran çöküverdi gönlüne doldu, kaynadı gözlerin titriyorsun ihanet ve zulüm sırtına, bindikçe bindi ayrılık gözlerine ağlıyorsun |
/ yalnız insan alıp başını nereye gider özlemin çoğalsa da sıla denen ülkeye çoğalıyor anne diye ağladığın geceler -ne zaman azaldı ki- bitişin son norkası, dağınıklık uçurum aşkolsun liseli kız, dedeğim zaman beni anlıyor musun? sokaklar daralınca, aydınlıklar tükeniyor çırpındıkça yoruluyorsun önün sıra zeytin gibi, kararıyor geceler yağmurlar üstünü gölgeliyor üşüyorsun... nere gitsen, nerde dursan omuzunda bitmeyen bir yalnızlık sürüden ayrılan kuzular gibi düştün kurtlar sofrasına aşkolsun... __________________ |
10/ o,kapkara gözlerine ışıl ışıl bir sustalı yansıyor sosaklar da bir adamın gölgesi \"pezevenk\" dedikçe dağılıyor liseli kızın sesi eriyor buhar buhar ateşe dökülen damlalar gibi, koca şehrin ortasında kimsesiz... gözlerin diyorum gözlerin ağlıyor mu? ellerin diyorum ellerin titriyor mu? süzülen o damlalar yağmur suyu mu? söylemene gerek yok, anlıyorum şimdi bağırıyorum bırakın, bırakın dağınık kalsın taşların üzerinde umutları öylece |
Ayrıntılar Saçma, Tüm seviler yenilmiş Uçurtma uçuran çocukların ki hariç Sarsılır bedenim,öğretiler sarsılır Makineleşmiş insanların yüreği Monoton yaşam Sanırım gece vardiyası Kıracağım pencerenin camlarını Salacağım göklüzüne seni güvercin Dünya ber çizgi Ülkeler norta Ben dünyanın insanıyım Noktanın değil |
Aziz İstanbul Eskiden Yedi tepeli bir şehirdin Yedi tepe üzerine serilmi? Yaniyordun parıl parıl ince,uzun minarelerinde Ezanlar okunuyordu Gürül gürül... Mutluydun kendi halinde Bugün, Yedi tepe degil Yetmiş yedi tepe de degil Yedi bin yetmiş yedi tepe üzerine Serilmiş de uyuyorsun horul horul Aziz İstanbul |
Barısa Susayanlar Yeryüzünde duyguların evrimini Zaman süreciyle atbaşı çekip götüren İnsanlığın tarihsel yazgısırdır Sürgün insan özlemini Bıçak yarası gibi yüreğinde taşıyor Zalimler Toprağı çürüttüler potinleriyle Ve sinsileşti canavarın dişleri Uçurumlar, beklenmeyen sözcüklerdir Ölçütler gölgelendi kitap sayfalarında Sessizce çoğalmanın sesini duyacağız İşimiz oldukça büyük,durmak sakıncalıdır Örselenmiş Bir gelincik yaprağında güzellik Bizlere özgüdür yarınları düşlemek Tel kafesin içinde gözleri kör tarlakuşu Hüzün iliklere işlemiş Dışarıda süngü nöbet jandarma Dolunay da görünmez oldu Bulutların ağlaması yükselmenin özgesirdir Bilirim,uygarlığın taşlaşan sesidir Bu yorulan kollarım, bu terleyen bedenim Hele bir yol gözlerimin ışığına baksana Sonsuzluğun ufkuna bakarcasına Barışa susamışız bugün Güvercinin kanadıyla akıp gelen barışa Ve ondandır Yüreğime eğemenlik oturur. |
Bekleyiş Akşam ufukta güneş batarken perde perde Gönlüm seni aradı o güzel günler nerde Yaşamak zor geliyor sensiz bana her yerde Yanmaz mı gönül seni çılgın gibi severde |
Ben Bir Gurbet Çocuğuyum ben bir gurbet çocuğuyum, Asya dan geldim kızılgedik yaylasını özlem denen o nehrin sularına bıraktım turnalar gibi, kanatlanıp ilden ile uçmuşam sevgisizlik bir uçurum bilirim sahipsizlik de öyle... heder etmedim insanlık dünyamı puştun pezevengin oyuncağı olmadım dik durdum, dik yürüdüm onurumla düşürmedim gözlerimi haramiler beldesinde yalana onun için,dizelerim emeğimdir göznurumdur severim... ben bir gurbet çocuğuyum Asya dan geldim yüz yılların yolcusuyum kanatlarım yorgun yüreğim dargın oysa en, ninnilerle türkülerle yoğrulmuşum ağıtların ortasından geçerken ağlamıyor gözlerim ben bir gurbet çocuğuyum Asya dan geldim gurbeti vatan bilmişim, vatanı gurbet duygularım yeşil çimen sadeliğinde öylece dokunuyorum sabahların yüzüne sesim bir kavalın sesi Ferman Baba\'nın türküleriyle esiyor durmadan dinlenmeden ben bir gurbet çocuğuyum Asya dan geldim esintiler önünde savrulup yok olamam fanilam hala Yeşil Göle kokuyor türkülerim de... saçlarımda, Hoştülbent\'in rüzgarları dilimde o halay türküleri esmerleşiyor ben bir gurbet çocuğuyum Asya dan geldim elim, yüzüm, üstüm, başım çiçek yarası soframızın katığıdır özlemlerin tortusu ben ki, kıl çorapla nehirlere girmişim çayırlarda, çimenlerde koşmuşum çelik-çomak oynarken yorulmuşum sarsmaz beni gurbetin çarpıntıları taşlı beton yığınları ben bir gurbet çocuğuyum Asya dan geldim suskun su yataklarında böceklerin sesiyle kendimi avutuyorum güneş hep aynı güneş bulut, her zaman gözlerime benziyor gökyüzü yüreğimdir çünkü ben, üzerine toy künyemi yazmışım ben bir gurbet çocuğuyum Asya dan geldim bırak, anlatayım duygularımı darmadağın oluyorsam dizelerin içinde gel susturma beni sesimle dizelerimi alıp götüreyim karınca kararınca bizim illere ben gurbet çocuğuyum Asya dan geldim varlığmı kanıtlamak istiyorum bu beton yığını viranelere unutulmuş bir türkünün sesi olmalıyım unutulmuş bir ağıtın ezgisi duyurmalıyım sesimi sesimi duyuyor musun? dinliyor musun? sesim gurbetin sesi olsa bile vermeliyim rüzgarların önüne \"Ha bu diyar\" türküsüyle birlikte |
Benim Türkçem Türkiyemdir Aysel'e Bütün suç benim göçmenliğimde Bu gurbetin son durağı bilinmez Uzaklardan, çok uzaklardan Gelinir de gidilmez Özlemim, Balmumu balçık çamuruna değil Özlemim yayla türkülerine Dağların kar pusan yollarına Özlemim ana vatana Özlemler çiçek açtı gönül katında Söyleniyor leyli leyli türküler Haydi Aysel sılamıza gidelim Havada sütliman bir sessizlik Havada vurdum duymazlık Havada özlem Bağlıyoruz mutlak gülü bülbüle Küsmesin mor menekşe Kadınım da benim gibi, Özlemiş vatanını, hem de anadilini Uzatıyor ellerini, on parmağı üstünde Yüklüyor boynuma olanca vebalini Bir türkü söyle diyor Bir türkü söyle bana Sesinle kımıldasın Türkçemin heceleri Alsın getirsin bana, özlemsiz geceleri Söyleşimiz dil alışkın sözlerle Söyleşimiz türkülerle Karışsın birbirine Bildik tanıdık sesler Karışsın birbirine Özlem dolu nefesler Anla beni kadınım, anla beni ne olur Başkasına meylim yoktur Başka dilden anlamam Benim türküm Türkçemledir duyasın Benim Türkçem Türkiyemdir bilesin |
Berber Kız Sevda sözcüğü diyorum Henüz yüreğinle tanışmamış Ama her şeyin bilincinde O çıplak beden Kes dökülsün önüme Kara saçlar berber kız Bu akşam diyorum Köfte rakı müzik olsun ha... Şu dört duvar odamızın içinde Sen ve ben Utanma bak yüzüme Felekten bir gece çalak Ne dersin? Kanıyor yüreğim deli Nar koymuşum sofranın ortasına Yeşil biber gurbet gibi acıdır Ah bir he desen Söz demiştin Yine gelmedin Hele canım Ondan olsa gerkir Pencerede bana gülüyor yıldı |
Beyaz Ordu “İşgücü istedik İnsanlar geldi” 1/ Yaradılış itibarıyla dağlar Her sabah gerinir güneşe karşı Tiyeklerin damarları sızlasın Eriyon yüreğimdir Sevinç dalgasıyla çalkalanıyor sokaklar Söylemedim demiyorum sorulduğu zamanlar Göksüme dökülen saçlarınla Çözülürdü yokluğun deryalar gibi Çözülürdü anlasana Bir siğara uzat elin deymişken Yolculuk uzundur gel helallaşak Gidip de gelmemek var,usum parçalanıyor Duygular yalınkılıç, şafaklara çiğ düşmüş |
2/ Mor menekşe gölgesinde Ölü ruhlu kızların o solgun bedenleri Kulağımın üstünde bir kırmızı karanfil Yürüdüm, dağların ardına düştüm Neden sonra “bağcı baba bağ bilemez” dediler” Ölü yatırımlardalğalanıyor sokaklarda Camları tırmalayan o sevdanın anlamı ne? Hayalci yaklaşımla, yıkılıyor umut dünyamız Yağmurların serpilip gürlediği zamanlar Bırakın, gölgemi alıp burdan gdeyim Kendimden korkuyorum, beyaz ordu çoğalıyor Ve benim olmayan yamaçlar üstünde Çarık yıpratmak istiyor, “Demir Ökçe” h3/ Üsütümüzden gelip geçen turnalar Bizim ele uğrar mı ki yolunuz Küçük Asya’a umutlarım, yeşil dalın yaprağı Çözemedim kendimi törpülenmiş demirlerin üstüne Alınterim lal-ı mercan Özlemleri buruk buruk gözlerimi sarıyor İnsanlar savruldu vatan hücrelerinden Döküldü yadellere bir maşrapa su gibi Gözleri umut dolu, saç sakal ap-ak Tarla, traktör , dükkan, üç-beş ev Böyle sorgusuz Böyle tezayak nereye dilber gözlüm? Nereye sölmesene? Haram suyun ötesinde namus belası Mavi donlu nergislerin yaprağında güzellik Anaçbendin eteğine yaslanmış da yatıyor “A benim canım” böyle bağbanlık olmaz Güle düşman, bülbüle düşman geceler |
4/ Efsunlanmış, tılısımlı kızların Gözlerine sevda kırıntıları dökülsün Çobanaldatanlar peydahlandı Eyyy kırların bahibesi halkı uyandır Şakağıma çarpıyor damarların vuruşu Essen şehri, bulutların ortasına gömülmüş Akşamları türkülerin acısıyla mayalı Sevdamıza gurbetin bedbahtlığı karışmış Giderayak yaşlanıyor hasatsız tarla gibi Sen Yaşamı betimleyen tanrıça yüzlü kadın Ömrüm bir ağıttır Süzülür sevgilerin güldamlası öbeğine Gurbet, kar gibi dökülürken saçlarıma |
5/ İşçilerin dünyasına takılıyor gözlerim Bulutlu bir gecenin ortasından geçerken Orkinos’un sesiyle kıyıları dövüyor deniz Ve ben yine şiirlere sığınıyorum “Şafak Türküsü” gelir ellerime tutunur Halayda sallanan mendiller gibi açık Bir umut dolanır yürek babına Büyür ellerimle beslediğim karanfil “Yıkıl dağlar yıkıl sılam görünsün” Umutların çiçek yüzlü olanları yetişti Toprağı özlemle mayalanmış asi Şimdi, Tanrıça’nın göksünden emzirilsin militan Üç saatlik gurbetin beyaz ordularına karşı |
6/ Beni alıp türkülerin içine koyun Manilerle besleyin, ninnilerle büyütün Yoksul bir yaşamın ortasına giderken Ellerimde iş görmenin hüneri Gözlerimde umudun Neye yarar El kapısı ekmek kapısı olduktan sonra Beni böyle el-pençe divan kılan Gelecek günlere olan umudum Güzel günlere olan inancım Artık Umut karın doyurmuyor bilesin Morötesi bir yaşamın içinden geçiyorum Özlediğim yaprakların rengidir “Arzuhalim biline” Bir halay havasıdır Bağlamanın tellerine yaslanır Damarda kan Gönlümün menendi kesildi işte Akşamüstü Sulusepken kar yağıyor dağlara Salın beni salın beni gideyim Türkülerin dem vurduğu yayların üstüne Beyaz ordu referleri kapıları çalmadan Beyaz ordu neferleri beni hedef almadan |
Bir İşçinin Dalgınlığı "Bacım Şenay’a" Bacım Şenay saçlarını tarıyor Aynaların ortasına usulca Kızı oğlu ebecilik oynuyor Sorgusuzca... Dışarıda deli rüzgar Dışarıda kar Akşamın alaca karanlığı Göçmenlerin radyosunda türkü yok Hüzzam faslı çalıyor Ustalık yok Tiril tiril acemilik ağlıyor Ve ben On yedi yıl dirsek koydum kitaba On yedi yıl çanta eldim elime Şimdi beni kazma kürek bekliyor |
Bu Türkü Böylece Bitsin Analıtalar Sürekli üst-üste bindirildi Olaylar kopuk filim fibiydi Her insanın yüreği kendi halinde sersem Öylece, devrilmiş bir duvar dibi yılanı Sürülmüş bir su yatağı Patlamış bir dağ volkanı öylece Sonra, o sönük yıldızlar Bir kandil gibi duruyordu yukarıda ölece O, pembe kazalı bir kızdı Saçları siyah, gözleri boyalıydı Yerleri avuçluyordu oyun şenlensin diye Sevgilisi saçlarını tarıyordu Gülkurusu sevdalara inatla Coştu yini gönül bağım coştu Başlayan bir türküdür bitmesin istiyorum Işıldaklar yanıp söndü Bağlamanın üstünde acı yüklü bir ağıt Öte yanda çobanların kavalı Yoz .bir çaylak olmuş tırmalar gözlerimi Kızların omuzlarında sahte testiler Erkeklerin önünde yalancıktan bir tarla Birdenbire herşeyin sahtesini kabullendik Gerçekler niyetine bağrımıza basarak Birdenbire kendimizi kandırdık Durun Herkes olduğu yerde kalsın Kimse kimseye bir şey söylemesin Derler ya, “Görünen köy kılavuz istemez” İşin içine sahtelik girdi İşin içine puşluk Yalandan ağıt yakıp bizleri kandırmayın İndirin perdeleri indirin artık Özlemlerimiz bize kalsın gerçekler gelene dek İnancımız, gücümüz bizlere kalsın Bırakın, bu türkü böylece bitsin. |
Can Erik – Canan Erik Senin tadın dişlerimin arasında Yeşilin gözlerime yansıyor Parmaklarımla dokunuyorum etine İstemlerim çoğalıyor Üşüyorum... Güneşin süzüldüğü boşluk içinde Yapraklarım kırılıyor ansızın Parmak ucuyla bir öpücük gönderiyorum Yağmur sularıyla ıslandığın anlara Düşünüyorum Şehirlerin pörsülenmiş tadına Seninle ulaşmaya çalışıyorum Bulvarların kirlendiği Yolların tütsülendiği günlerin Az ötesine Seninle yetişmeye çalışıyorum Üstüste kibrit kutusu gibi Tepetaklak dönen evlerde Yaşıyorum Ağaçların arasında küçücük gecekondu Yeşermiş duvarları can sıcaklığında Nefesleniyorum özgürce Mini-minnacık yüreğimi Yaprakların yeşiline lokma lokma Banıyorum Can erik-canan erik Dudağıma sürüyorum rengini Öpüyorum kokluyorum gözlerimin ucuyla Süt damlıyor dudağımın üstüne Tadımlanıyorum Bozulmuş bir dünyanın doğasıyla Soluklanıyorum Can erik- canan erik Sensin sadelik Anlıyorum... |
Çakı Gözlüm -insan Ölümsüz duyguların eşiğine gelince Yar sevmenin anlamı Çoktan geçmiş oluyor Kim? Bu sözü ben mi dedim Halt etmişim Davran bire çakı gözlüm Hele bir davran Ki göresin Bir yürek hazırlıyorum sana Bir yürek ki Karaca oğlan gibi narin, Ferman Baba fibi umutlu Babuş fibi derbeder Bir yürek hazırlıyorum sana Bir yürek ki Kerem gibi yanginların içinde Kavrulacak bilesin |
Çeliskiler Yumağı Yağmur sularından oluştu insan Bu yürek mermer taşı mı Önce madde, sonra adı Çocuk doğar, adı konur künyeli Neyin, nerde olacağı hep belli Toprak eşittir insan Can ile canan Sahrada üç ayaklı bir deve Çınlıyor ağustos böcekleri Özne, nesne, Maddesel diyalektik Demokrasi öznel doğuş Mataryalizm Çelişkiler yumağı Kendi kendine var oğluş Mutlak fikir Yüreğimi dağlayan sevdadır Kerem toprağın bol olsun İdealist felsefe Düşünceler durağırdır şu anda Emek sermaye çelişkisi gündemde Nesnel olmak güzel şeydir. Yağmur sularından oluştu insan Bu yürek mermer taşı mı |
Çırak İşçiler 1/ Çırak eller Yük altında bir kuzguncuk yavrusu Yürek telaşlı yürek tedirgin Günlerin bedelini ödemekle yükümlü Demlikte çay fokur fokur Koyver çırak işçiler gelsin Kında kılıç sıyrılmadan duruyor Tezgahta umut Yarınlara özlem duyan insanlar Bir baca dumanıyla yıldızlara Taa yıldızlara erişmenin sevinci Yaşamaya yüz tutmuşken Sevdadan anlamıyor, anlamaz da Taş yürekli ustabaşı Hayat güzelden yana akıyor Hainlikler pusuda El tetikte olmalı dost Çınlayan bir türkünün dizeleriyle El kitapta olmalı dost |
2/ Korku düşman başına Korku,sindirilmiş dağlar başına Hoyratlaşan bir umut parıltısı Hırçınlaşarak homurdanarak Yanağı boyalı okul kızları Kitapları göğsünde Ürkek Acemi Orta yerde çıngıraklı gizli sevda Anlatmaya gerek var mı? Tornada işliyor karasevdayı Hasreti gözlerinde Acıyı bir yudum su deyip içen Bir mektup bekliyor Asya damgalı Etten kemiğe umut kuşanmış Sırtında sıla işi bir kazak Gün kuşluk vakti, daha çok erken Bir türkü söylüyor torna sesiyle Paydoslar iple çekilir Pusatsız olmalı gönül Malum... |
/ Sen, çıraklaşan çocuk işçi Emek pazarında ter salıyorsun Meydanlarda yürek Grevde gözcülük mayalanmış süt gibi Tezgahta işçilik -Varsın aramasın, boşver- deme ha İnsanın bir yerinde bir şeyler kırılıyor Gün döndü Yorgun eller umut kuşandı Şimdi şu anda Suyu kurumuş çaylar gibisin Acılar, saçlarına tane tane dizilimiş Hüzün dağlara vursun kendini Tembellik utansın Yarıda bırakılmış Ya da, hiç okunmamış kitapların Kapağını açınca kaygılanırsın Sevdanın sarsaklığı uysallaşırken Bekletip de gelmemek olur mu hiç? __________________ |
/ Bir insan Bir başına kahraman sayılmaz Sen, bir başına kaldığın zaman Kimin adına, neyin kahramanı olunsun? Bak gözümün nuru Hicran bir şarkının adı olmalı Çırak ise, on beşine girmiş işçi çocuğun Sen eyyy çırak işçi Özgürlüğü talan olmuş bin insan gibi -Yaşın yaşın ağlar mısın- acaba Spartakus destanı okunduğu zamanlar Gecelerin katı karanlık yüzünü Tutup iki elinle sabahlara taşıyorsun Üzülmesin ceylan gözlü çocuklar Üzülmesin ne olur... Hey çırak işçiler El sürmeyin şömünenin taşına Yüreklerde o saydamlık kırılmasın ne olur Bir **** daha atın özgürlük ateşine Demlikte çay fokur fokur olanda Bir **** daha atın özgürlük ateşine __________________ |
Türkiye`de Saat: 11:35 . |
Powered by: vBulletin Version 3.8.1
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
SEO by vBSEO 3.3.2