Beşiktaş Forum  ( 1903 - 2013 ) Taraftarın Sesi


Geri git   Beşiktaş Forum ( 1903 - 2013 ) Taraftarın Sesi > Eğitim Öğretim > Dersler - Ödevler - Tezler - Konular > İktisat

Cevapla
 
LinkBack Seçenekler Stil
Alt 28-02-2007, 12:46   #51
imparator
Guest
 
imparator - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 

Temel şey öznel faktörü inşa etmektir. Şu anda Marksizmin güçleri zayıf. Fakat imkânlar mevcut. Tüm Stalinist partiler krizde. Troçkizmin fikirleri, KP’lerin tabanında ve gençlik içinde artan bir ilgi uyandırıyor. Gazetemiz, aktivistler arasında iyi tanınıyor. Web sitemiz büyük bir başarı elde etti. Bunlar, üzerine yaslanabileceğimiz önemli kazanımlardır.
Lenin’in söylediği gibi, Marksistlerin görevi “sabırla açıklamaktır”. Bizler sabırla gerçek Marksizm-Leninizmin (Troçkizmin) teorilerini, politikalarını ve programını açıklamalıyız. İşçilerin ve Komünist hareketin ileri muhafızını gerçek Marksizmin programına kazanmalıyız. Tüm Komünist Partilerde, Stalinist önderliğe ilişkin bir hoşnutsuzluk var ve en iyi unsurlar alternatif arayışı içindeler. Troçkizmin fikirlerine artan bir ilgi söz konusu.
Doğu Avrupa
Doğu Avrupa –ya da en azından onun en gelişmiş kısmı olan Polonya, Macaristan ve Çek Cumhuriyeti– kapitalizme Rusya’dan daha hızlı ilerledi. Doğu Almanya’nın durumu özeldi, çünkü burada karşı-devrim onun Batı Almanya tarafından yutulmasıyla gerçekleşti. Aslında, diğerleri de Almanya’nın uyduları haline geldiler. Daha önce var olan sekiz ülkeden, en az 27 ülke doğdu (Montenegro Yugoslavya’dan koparsa 28; Kosova ve Çeçenistan da eklenirse 29 ve 30).
Emperyalistler, Doğu Avrupa üzerindeki kontrollerini kolaylaştırmak için bu eğilimi teşvik ettiler. Alman emperyalizmi Doğu Avrupa’nın Balkanlaştırılmasına ön ayak oldu. Çekoslovakya’nın bölünmesi gerici bir eylemdi ve ne Çeklere ne de Slovaklara yaradı. Halka danışılmadı. Bu manevra Alman emperyalizminin yararınaydı ve Klaus da onun ajanıydı. Bu politikanın en kötü sonuçları, savaşlara ve görülmedik bir kargaşaya yol açan Yugoslavya’nın parçalanmasıydı.
“Pazar ekonomisi” deneyiminin kitlelerin psikolojisi üzerinde etkisi olmuştur. Doğu Polonya gibi bölgelerde işsizlik çoktan %20’nin üzerine çıkmıştır ve ekonomi yavaşlamaktadır. Eşitsizlik muazzam boyutlardadır ve giderek artmaktadır. AB’ye girmek –eğer olursa– hiçbir şeyi çözmeyecektir. Nüfusun en az beşte biri, yaşamının bir kısmını topraktan kazanmaktadır. AB, Polonyalı çiftçilere, geçiş döneminde Batılı çiftçilere verilen sübvansiyon miktarının sadece %25’ini vermeyi öneriyor. Bu, iyi sübvanse edilmiş Batı ithal malları yüzünden Polonya tarımının büyük kısmının yok olacağı anlamına gelir. Daha da beteri, süt ve diğer kalemlerin üretimine koyulan AB kotaları, Polonya çiftçisinin yaşamını daha da zorlaştıracaktır.
  Alıntı ile Cevapla
Alt 28-02-2007, 12:46   #52
imparator
Guest
 
imparator - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 

Halkta bir mayalanma var. Birçok insan, geriye, “Komünist” döneme, nostaljiyle bakıyor artık. Polonya’daki son seçimde, Dayanışma ve diğer burjuva partiler gerçekte yok olup giderken, eski “Komünist” Parti bütün oyları silip süpürdü. Bu, piyasaya ve onun tüm işleyişine güven olmadığına dair belirleyici bir oylamaydı. Fakat kitlelerin hoşnutsuzluğu, onu emin kanallara akıtan eski Stalinistler tarafından bloke edildi. Eski “Komünist” Partinin önderleri, kapitalizme tümüyle teslim olmuşlardır. Sadece Polonya’da da değil. İktidara geldikleri her yerde tam da burjuva partiler gibi davranıyorlar.
“Komünistler” bu yüzden hiçbir çözüm sunmuyorlar. Geçmişte Stalinistlerin karşı-devrimci rollerinden bahsediyorduk, ama bununla karşılaştırıldığında o hiçbir şeydi. Ekonominin yeniden devletleştirilmesini reddederek kitlelerin hayal kırıklığını provoke edecekler ve halk kesimlerini karşı-devrimci güçlerin kollarına itecekler. 1998’de Macaristan’da Sosyalist Partinin yenilgisi, onun piyasa yanlısı kemer sıkma politikalarına karşı yükselen öfke dalgasından kaynaklanmıştı. Sonuç, Viktor Orban’ın sağcı hükümeti oldu. Onlar bu şekilde, gelecekteki açık gericiliğin yolunu döşüyorlar.
Bununla birlikte, sağcı burjuva partilerin zaferi, sadece geçici bir aşamadır. Kapitalizmin tüm bu ülkelerdeki aşırı zayıflığı, bir sonraki dünya kriziyle acımasızca açığa çıkacak ve tüm Doğu Avrupa’da sınıf mücadelesinde genel bir yükselişin yolunu hazırlayacaktır. Polonya, Macaristan ve Çek Cumhuriyeti gibi ülkelere nazaran, Romanya, Bulgaristan ve Sırbistan gibi ülkelerde, kapitalizmin kökleri daha yüzeysel, burjuvazi ise çok daha ahlâksız, çürümüş ve canidir. İşte bu yüzden kriz daha derin ve rejimler daha istikrarsızdır.
Bulgaristan’da, kitlelerin umutsuzluğu ve BSP’nin eski Stalinistlerinin bir alternatif oluşturmayışları, eski Kral Simeon’un zaferine yol açtı. Fakat bu geçici bir sapmadır. Yaşam standartları düşerken ve yozlaşma yaygınlaşırken, işsizlik resmi olarak %18’e dayanmıştır. Kral hakkındaki yanılsama uzun süre devam etmeyecektir. Bunlar, artan umutsuzluğu ve krizden çıkış arayışını yansıtıyor. Ama Simeon çıplak bir kraldır. Yanılsamalar hızla hayal kırıklığına dönüşecektir, ve ardından da öfkeye. Bulgaristan’ı ve komşularını çalkantılı bir gelecek bekliyor. Derin bir ekonomik çöküş, zincirleme bir kriz reaksiyonunu başlatacak ve bu da birbiri ardına pek çok ülkede devrimci gelişmeleri gündeme getirecektir.
  Alıntı ile Cevapla
Alt 28-02-2007, 12:46   #53
imparator
Guest
 
imparator - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 

Balkanlar
Yugoslavya’nın parçalanmasından bu yana, Balkanlarda bir gün dahi istikrar olmadı. Kriz kara bir dalga gibi ülkeden ülkeye taşınıyor. Her devletin kaderi sıkıca diğer devletlere bağlanmış durumda. Bunların tümü zayıf ve kırılgandır ve birçoğu yaşayamaz haldedir.
Yugoslavya’nın bölünmesi, zerrece ilerici özü olmayan bir cinai eylemdi. Bunu “kendi kaderini tayin” temelinde korkunç bir şekilde destekleyen dejenere sözde Troçkist sektlerin aksine, bu görüşümüzü o zaman da açıklamıştık. Aslında, emperyalistler kendi güçleri ve nüfuzları ölçüsünde vahşice müdahale ederken, bölgenin daha derinden Balkanlaştırılmasıyla, insanların kendi yaşamları ve kaderleri üzerindeki kontrolü artmayıp azalmıştır. Euronun (öncesinde Deutche markın) fiilen ortak para birimi olması, “kendi kaderini tayin” ve “bağımsızlık” görünümü ardına gizlenen gerçek durumun bir göstergesidir.
Berişa’nın düşmesinin ardından Arnavutluk’ta devrimin başarılamaması, Kosova’da feci bir sefalete ve sonunda da savaşa yol açtı. Orada da hiçbir şey çözülmedi. Emperyalistlerin tüm sözleri boş çıktı. Yüksek büyüme oranı (%7) aldatıcıdır, çünkü çok zayıf bir temelden başlamaktadır. Altyapı harap oluyor, özellikle yollar ve elektrik donanımı. Günde 18 saate varan elektrik kesintileri söz konusu ve bu su kaynaklarını da etkiliyor. Rejim tam anlamıyla çürümüştür ve ülke yasadışı göçmenlerin, uyuşturucu ve silah kaçakçılarının ve fahişelerin sığınağı haline gelmiştir. “Sosyalist” hükümet, ülkenin bir kez daha yabancı ellere teslim edilmesi anlamına gelen özelleştirmeleri gerçekleştiriyor. Fakat parti içinde, onu bölebilecek bir hoşnutsuzluk var.
Emperyalizmin müdahalesi bölgedeki istikrarsızlığı büyük oranda artırdı ve gelecekteki yeni ve daha kanlı savaşların ve çatışmaların tohumlarını ekti. Kosova savaşı hiçbir şeyi çözmedi, sadece tüm çelişkileri şiddetlendirdi. Kosova’dan sonra sıra, patlamaya hazır durumda bekleyen Makedonya’da. Sadece yabancı birliklerin varlığı patlamayı engelliyor. Silahların NATO güçleri tarafından toplanmasının, tahmin edildiği gibi, anlamsız bir uygulama olduğu ispatlandı. Asiler silahlarının çoğunu gömdüler veya sakladılar ve onları kullanacak uygun anı bekliyorlar.
İki taraftaki şoven ve faşist unsurların provokasyonu, NATO’nun Trajanovski hükümetini destekleme girişimlerinin hızla altını oyuyor. Er ya da geç, kolayca yayılabilecek ve beklenmedik sonuçlar doğurabilecek yeni bir çatışma ateşlenecektir. Körlük içindeki Amerikan emperyalistleri yalnızca Afganistan’ı karıştırmakla kalmayıp, Irak’a saldırmaya hazırlanıyorlar! Gözlerini başka yere dikerlerken Balkanlar’da kötü bir sürprizle karşılaşabilirler.
Balkanlar’daki ulusal sorunun kapitalist temelde bir çözümü olamaz. Yayılmacı savaş ve etnik temizlik çılgınlığını durdurmanın tek yolu, savaşı sosyalist devrime çevirmekten geçiyor. En azından son dönemdeki –Arnavutluk ve Sırbistan’daki– olaylarda bu mümkündü. Kosova savaşının sonlanmasının ardından, Sırbistan’daki kitlelerin devrimci potansiyelini gördük. Fakat öznel faktörün eksikliği yüzünden, kitlelerin o dönemdeki çabaları, burjuva yanlısı unsurların iktidara gelmesiyle sonuçlandı. Ama bu insanlar şimdi bir sınavdan geçiyorlar. Kitlelerin bir sonraki saldırısı onlara yönelecektir. İşçi sınıfı iktidarı kendi ellerine almalı ve kendilerini köleleştiren çürümüş ve gerici oligarşileri mülksüzleştirmelidir. Balkanlar’ın Sosyalist Federasyonu temelinde işçi sınıfı, kardeşçe bir tarzda, işçi demokrasisi ve tüm milliyetler için mümkün olan en geniş otonomi çerçevesinde, sorunları kolayca halledebilir.
  Alıntı ile Cevapla
Alt 28-02-2007, 12:46   #54
imparator
Guest
 
imparator - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 

Çin
Çin, kapitalizm yolunda ilerlerken, üretici güçleri geliştirmede Rusya’dan daha başarılı olmuştur, fakat bürokrasi devleti sıkıca kontrol etmeye devam etmiştir. Çin önderliği, Rusya ve Doğu Avrupa’nın kaderinden korkuya kapıldı ve aynı yoldan gitmemeye karar verdi. Her ne kadar Çinli bürokratlar kapitalizm yönünde ilerlemiş olsalar da, rejimin karakteri belirleyici bir şekilde çözülmemiştir. Devletleştirilmiş planlı ekonominin önemli unsurları, yükselen kapitalist sektörle güçlükle bir arada duruyor. Ekonominin büyük kısmı artık özel mülkiyette olmasına rağmen, hâlâ devlet sektörlerine bağlı geniş bir bürokrasi kesimi mevcut (Vietnam’da kapitalist restorasyon süreci henüz embriyonik durumdadır).
Eğer dünya ölçeğindeki gidişat uzun süreli bir ekonomik büyümeyi sürdürme doğrultusunda olsaydı, o takdirde, belli bir aşamada, kapitalizm nihayetinde zafer kazanırdı. Fakat bu hiç de kesin değildir. İstikrarlı bir rejimi sürdürmek için Çin, yılda en az %8’lik bir büyüme oranını yakalamalıdır. Dünya ölçeğindeki yavaşlamayla, bunu sürdürmenin olanaksız olduğu anlaşılacaktır. Bu durum büyük ölçekli sosyal çatışmaların gerçekleşme olasılığını artırmaktadır ve bu da er ya da geç bürokrasi içinde bölünmeler yaratmak zorundadır. Bazı kesimler çoktan başarılı bir şekilde kapitaliste, yani üretim aracı sahibine dönüştüler. Fakat güçleri ve ayrıcalıkları hâlâ devlet sektöründeki konumlarına dayanan geniş bir katman da var. Bu yüzden, Çin bürokrasisinin piyasa yöntemlerini uygulamada çok daha başarılı olması gerçeğine rağmen, devlet aygıtı içinde yaşanacak büyük bir çatışma potansiyeli Rusya’dan çok daha büyüktür.
Kapitalizm (“piyasa sosyalizmi”) yönünde “kontrollü” bir hareket politikası, bir süre için iyi sonuçlar elde etti. Çin’in büyüme oranları, dünyadaki en yüksek oranlar arasındaydı. Aslında Çin, Batılı yatırımcıların gerçekte Rusya için tasavvur ettiği konumdaydı. Fakat şimdi dünya krizi perspektifi, Çin’in geleceğine büyük bir soru işareti konduruyor. Mao’nun otarşi politikasının terk edilmesi ve Çin’in dünya ekonomisine entegrasyonu, yalnızca yeni ve çözülmez çelişkiler yaratmıştır. Çin, dünya pazarına geçmiştekiyle ilgisi olmayan bir biçimde bağlanmıştır. Çin’in kaderi dünya ekonomisinin kaprislerine bağlıdır.
Mevcut krize, hem Amerika’da hem de Asya’da –Çin’in ana pazarları– büyük bir talep daralması eşlik ediyor. Ve iç piyasa, Çin sanayisinin ürettiği muazzam miktardaki malları emecek yeterlilikte değil. Bu yüzden Çin ekonomisinin büyük başarıları, ciddi bir krizi hazırlıyor.
Eğer kapitalizmin pekişmesi yönünde hareket etmeyi sürdürmek isterse, Pekin hükümeti devletin sahip olduğu fabrikaların büyük kısmını kapatmak zorunda kalacaktır. Fakat bu, Çinli işçilerin ve köylülerin devrimci geleneklerinin farkında olan bürokrasiyi dehşete düşüren bir sosyal patlama riski üretecektir. Bu yüzden bürokrasi çok dikkatli davranıyor.
Çin, Stalinist rejimin en kötü özellikleriyle Asya kapitalizminin en kötü özelliklerini bir araya getirmiştir. Ekonomi hızla büyümesine rağmen, bu muazzam boyutlarda bir sosyal ve ekonomik facia yaratmıştır. En az 120 milyon kentli işsiz bulunmaktadır ve bir o kadarı da kırsaldadır. Şehirler, böyle devasa sayıları, 1905 devrimi arifesinde Çarlık Rusya’sında var olan türden patlamalı koşulları yaratmaksızın ememez.
Bürokrasi iyi bir ekonomik büyüme sağladığı ve böylece gelecekte daha iyi yaşam koşulları vadettiği sürece, kitleler onun egemenliğine katlanmaya hazırdırlar. Fakat çürümenin ve eşitsizliğin giderek büyümesi ve ayrıcalıklı memur kastının iktidarı kötü kullanmasıyla birlikte, hoşnutsuzluk da artıyor. Halihazırda pek çok işçi grevi ve köylü karışıklığı yaşanmıştır. Falun Gong mezhebine uygulanan zulüm, kendisini ekonomik bunalımın kaçınılmaz toplumsal sonuçlarına hazırlayan egemen elitin huzursuzluğunun bir belirtisidir. Böyle bir durumda zararsız mezhepler bile kolayca kontrolden çıkabilir. Bu yüzden bürokrasi zorla kendi kontrolünü kurmak istiyor. Bu garip mezhebe yönelik saldırılar, ancak aşırı asabiyetin bir göstergesi olarak açıklanabilir. Sosyal patlama ihtimalinden dehşete kapılan bürokrasi, kendi kontrolü altında olmayan hiçbir hareketin varlığına tahammül edemiyor.
Çin işçi sınıfı dünyanın en büyük işçi sınıfıdır. Marksistler Çin’deki olayları dikkatle izlemeli ve devrimci sonuçlar çıkaran unsurlarla bağ kurmak için çaba harcamalıdırlar. Fikirlerimize ve web sitemize artan bir ilgi var. Kitaplarımızı Çinceye çevirmeyi planlıyoruz. Gelecek dönemde Çin yakıcı bir önem taşıyacak.
  Alıntı ile Cevapla
Alt 28-02-2007, 12:46   #55
imparator
Guest
 
imparator - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 

Bölüm 4
Devrimin Moleküler Süreci
Stalinizmin çöküşü tarihin sonu değildi, sadece dünya kapitalizminin genel kriziyle sonuçlanmak zorunda olan bir dramın ilk perdesiydi. Berlin Duvarı’nın yıkılışının ardından büyüyen taşkınlık balonunun patlaması uzun sürmedi. On yıl sonra, burjuvazi kendini dünya çapında bir çıkmazın içinde buldu. Burjuvazinin planları bütün cephelerde birbiri ardına bozuluyor. Geçmişteki taşkınlık, yerini genel anlamda bir endişe ve belirsizlik duygusuna bırakmıştır. Geçmişe bakıldığında, Stalinizmin çöküşünün, yalnızca daha büyük bir dramın, yani dünya kapitalizminin genel krizinin başlangıcı olduğu görülecektir.
1945’ten beri dünya durumunu karakterize eden uzun göreli istikrar dönemi kesinlikle sona ermiştir. Geçmişe baktığımızda, bu istikrar döneminin, büyük bir olasılıkla bir daha asla tekrarlanmayacak bir tarihsel istisna olduğu görülür. 1920’li ve 1930’lu yıllara oldukça benzeyen yeni ve çalkantılı bir dönem açılmaktadır: uluslararası ölçekte bir savaşlar, ekonomik çöküşler, devrimler ve karşı-devrimler dönemi.
Boom dönemi beklediğimizden daha uzun sürdü, fakat daha önce tahmin ettiğimiz gibi bir çöküşle noktalandı. Şimdi dünya çapındaki sonuçlarla yüzleşmek zorunda kalacaklar. Yükselişi yaratan bütün faktörler şimdi düşüşü artıracak. Her şey karşıtına dönüşecek. Darbeler birbirini izleyecek. Bush’un 12 Eylülde çok doğru bir şekilde tespit ettiği gibi, dünya asla eskisi gibi olmayacak.
Durumun temel özelliği her seviyede büyüyen bir istikrarsızlıktır. Genel istikrarsızlık, en son yapılan ABD Başkanlık seçimlerinin sonuçlarının da gösterdiği gibi, kamuoyunda giderek artan bir istikrarsızlıkta ifade bulmaktadır. Uzun dönemli bir boom’dan sonra, demokrat adayın seçimi kolaylıkla kazanması gerekirdi, fakat yenilgiye uğradı (daha sonra sayılarla göstereceğimiz gibi seçimlere hile karışmış olsa da). Bu da dünyanın en zengin ülkesinde, içten içe güçlü bir hoşnutsuzluğun varolduğunu göstermektedir.
Doğru, süreç henüz başlangıç aşamasındadır. Sanayileşmiş kapitalist ülkelerin çoğunda, işçi sınıfının ağır taburları henüz harekete geçmemiştir. Bunun, işçi hareketi içinde ve toplumda önemli bir etkisi olmuştur. Bununla birlikte, değişimin artık başladığına ilişkin göstergeler bulunmaktadır. Yunanistan’daki genel grevin ardından, İtalya ve İspanya’da muhteşem genel grevler ve kitlesel gösteriler gördük. Bu Avrupa’da durumun değişmeye başladığını göstermektedir. Öğretmenlerin, tren makinistlerinin, gümrük memurlarının, gardiyanların ve hatta jandarmaların grev tehditleri savurduğu Fransa’da, işçi sınıfı içinde bir mayalanma söz konusudur. Daha da önemlisi, Fransa, Yunanistan, Britanya ve Almanya’da, grev hareketi “Sosyalist” hükümetler altında gelişmiştir. Kendi çıkarlarına olan politikaları uygulamaları için iktidara getirdikleri hükümetlerin başarısızlıklarından dolayı, işçilerin sabırsızlığı artıyor ve aşağıdan harekete geçmeye başlıyorlar.
  Alıntı ile Cevapla
Alt 28-02-2007, 12:46   #56
imparator
Guest
 
imparator - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 

Britanya’da kamu sektöründe büyük grevler yaşandı ve sendikalarda keskin bir sola dönüş söz konusu. Büyük sendikaların her birinde sağcı genel sekreterlerin yenilmesi ve sol adayların seçilmesi de bunun bir göstergesi. Almanya’da, güçlü metal işçileri sendikası IG Metal ile Schroeder hükümeti arasında bir çatışma yaşandı. Alttan gelen basıncın arttığı aşikârdır. Boom yıllarının, dolgun kârların ve dolu sipariş defterlerinin ardından, işçiler de kendi paylarını isteyeceklerdir. Bu tür grevlerin patlak vermesi, normalde bir çöküşün hemen öncesinde gerçekleşir. Bu, bilinçteki bir gecikmeyi yansıtıyor. İşçiler yeni koşullara yavaş yavaş uyum sağlarlar. Fakat artık, krizin yükünü onlara ödettirme yönündeki her girişim, şiddetli bir dirençle karşılaşacaktır.
Proleter hareketteki gecikme, denklemin belirleyici unsuru olmuştur. Yenilgiler dışında hiçbir şeyin yaşanmadığı uzunca bir dönemin ardından, işçi sınıfının aktif katmanının başı eğikti. Fakat bu durum değişecektir. Elbette ki, bu değişim henüz başlangıç aşamasındadır. Ama bir kez sınıf mücadelesinin sert rüzgârları esmeye başladığında, işçi sınıfının psikolojisi de değişecektir. Yeni katmanlar mücadeleye katılıyor, özellikle de çoğunluğunu genç işçilerin oluşturduğu ezilmiş bir katman olan çağrı merkezlerindeki işçiler gibi. Bu taze genç katmanlar militanlaşacak ve devrimci düşüncelere açılacaktır. Marksistler onlarla bağ kurmak için adım atmalı ve en iyilerini devrimci eğilime kazanmalıdırlar.
Birçok yönden durum, 1968 Mayısı arifesini andırmaktadır. Fransa’da işçi sınıfı tümüyle cansız ya da Ernest Mandel’in sözleriyle “burjuvalaşmış ve Amerikanlaşmış” görünüyordu. Fakat yüzeyin altında fokurdayan bir hoşnutsuzluk vardı. Patronlar, her türlü iş hızlandırma, üretimi artırma vb. çabasının yanı sıra, işçiler üzerine ağır bir basınç bindirmekteydi. İlk başlarda öğrenci gösterileriyle başlayan hareket, hiçbir uyarı yapmaksızın, tarihin en büyük devrimci genel grevi biçiminde patlak verdi. Bu, hiç beklenmedik bir zamanda, uzun süren bir ekonomik boom döneminin ardından meydana geldi.
Şimdi yaşanan ani ve keskin değişimlerin –11 Eylül gibi– nedeni de bu durumdur. Ekonomik, politik ve askeri durum, aşırı istikrarsızlıkla karakterize olmaktadır. Belli bir aşamada bu, kendini bilinçteki ani değişimlerde göstermek zorundadır. Bir kez harekete geçtiğinde, genç işçilerin yeni kuşağı eski kuşaktan daha militan olacaktır. Marksistler için öncelikli görev bu genç katmana ulaşmaktır. Bizler bu görev için hem politik hem de örgütsel olarak hazırlanmak zorundayız. Halinden memnun olmaya ve rutinizme hiç yer yok. En büyük tehlike, geriye bakmak ve koşulların tümüyle değiştiği geçmişte takılıp kalmaktır. Bütün ülkelerde, sınıflar arasında derin bir uçurum açılacaktır. Fakat tam da bu dönemde, işçi ve sendika liderleri sağa doğru kaymış durumdadır.
Durumun çelişkili doğası, iki dönem arasında bir geçiş aşamasının yaşanmasının ifadesidir. Ana sorun, öznel faktörün zayıflığı ve işçi liderlerinin her yerdeki korkunç yozlaşmışlığıdır. Troçki, insanlığın krizinin proletaryanın önderlik krizine indirgenebileceğine işaret etmişti. Bugün bu tesbit geçmişte olduğundan çok daha doğrudur.
  Alıntı ile Cevapla
Alt 28-02-2007, 12:47   #57
imparator
Guest
 
imparator - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 

Son dönem, ileri kapitalist ülkelerde hafif bir tepkiyle karakterize olmaktaydı. Artık bu da sınırlarına ulaşmıştır. Burjuvaların ve reformistlerin bütün planları küle dönüşecektir. Hatta bu dönemde bile sınıf mücadelesinde patlamalara tanık olduk, tıpkı Aralık ve Kasım 1995’de Fransa’da gerçekleşen kitlesel grevler gibi. Üstelik bunlar gelecekte yaşanacak olanlarla kıyaslandığında sönük kalacaktır. Görülmesi gereken temel şey, dünya ölçeğinde kapitalizmin tamamen çıkmazda olduğudur. Her şeyden önce, ani dönüşlerin ve değişimlerin kaçınılmaz olduğu kavranmalıdır. 11 Eylül gibi olayların temelinde yatan şey bu durumdur. Olaylar, olaylar, olaylar, işçi sınıfının bakış tarzını değiştirmek için zorunludur.
Sosyal Demokrasinin ve Stalinizmin yozlaşması
Son yirmi yıl, özellikle de son on yıl, tüm sosyalist ve komünist partilerin nihai yozlaşmasına damgasını basmıştır. Bu partiler, sosyalizmi ve devrimi savunuyormuş numaralarından vazgeçmişlerdir. Troçki’nin öngördüğü gibi, sendika liderleri burjuva devlete giderek daha fazla yamanmıştır. Şimdi bütün bu hayaller havada dağılmaktadır. Kapitalistler 1945’ten bu yana dünya çapındaki en derin krizle yüz yüzeler. İşin sırrı dünya ekonomisinde ve bizzat dünya ticaretinde yatmaktadır. Dünya ekonomisinin entegrasyonu (küreselleşme) üretici güçleri görülmemiş derece geliştirdi. Fakat, öngördüğümüz gibi, belli bir noktada bu gelişme kapitalizmin temel çelişkileriyle karşılaşmıştır. Küreselleşme kendini kapitalizmin küresel krizi olarak ifade etmektedir.
Dünya ölçekli bir ekonomik çöküş, kuşkusuz her şeyi altüst edecektir. Fakat Marksistler için, çöküş her derde deva bir ilaç değildir. Defalarca açıkladığımız gibi boom’un devam etmesi, olumsuz olmak bir yana, sanayi cephesinde militan bir patlamanın temelini döşer. Tüm durum, aşırı bir istikrarsızlıkla karakterize olmaktadır.
Özellikle bu dönemde, Sosyal Demokratların ve Stalinistlerin iliklerine kadar yozlaşmaları diyalektik bir çelişkidir. Boom devam ettiği sürece Blair gibi unsurlar, varlıklarını sürdürebilirlerdi. Fakat kriz koşullarında ne mal oldukları ortaya çıkacaktır. Reformizm ancak reformlar yaptığı sürece kitlelere çekici gelir. Fakat reformsuz ya da karşı-reformlar içeren bir reformizm, herkese saçma gelir.
Kapitalizm geçmişte yaptığı gibi geniş çaplı ödünler veremez artık. Burjuvazi, Sosyal Demokrat liderleri yaşam standartlarında ve kamu harcamalarında kesinti yapmaları konusunda sıkıştırmaktadır. Fakat işçi sınıfı daha fazla reform için bastıracaktır. Bu çelişki, krizin belli bir aşamasında kendisini ifade etmek ve kitle örgütlerini bölmek zorundadır. Kapitalizmin krizi bu yüzden reformizmin de krizidir.
Geçtiğimiz dönemde, ileri kapitalist ülkelerin işçi sınıfında belirli bir yumuşaklık söz konusuydu. Geçmişin derslerini unutmuşlardı. Fakat şimdi kapitalizm, en klasik modeline, açık sınıf baskısına geri dönüyor. Devletin küçültülmesi, özelleştirmeler ve kamu harcamalarına sürekli saldırılar bunun bir ifadesidir. Acı reçeteler sınıfların arasını açacaktır. İşçi sınıfının ruh hali sertleşecektir. Kitle örgütlerinde solun büyümesinin ve Marksizmin toparlanmasının nesnel temeli budur.
  Alıntı ile Cevapla
Alt 28-02-2007, 12:47   #58
imparator
Guest
 
imparator - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 

Sol Reformizm
İşçi sınıfı bütün bir dönem boyunca belirleyici bir tarzda harekete geçmemiştir. Asıl sorun budur. Bu, işçi hareketi önderliğindeki burjuva yanlısı unsurların ve sağ kanadın görünürdeki zaferini açıklamaktadır. Fakat bu açıklama tek başına yeterli değildir. Sol reformistler sağ kanat karşısında herhangi bir alternatif oluşturmaktan aciz olduklarını gösterdiler. Onlar tümüyle omurgasızdırlar. Bu, mutlak anlamda herhangi bir perspektiften yoksun oluşlarının bir yansımasıdır. İşçi sınıfı içinde hiçbir vizyonları ve gelecekleri yoktur, bu yüzden de sürekli sağ kanada teslim oluyorlar.
Geçmişte Stalinistlerin kuyruğundaydılar. Stalinizmin çöküşünden sonra denizde tek başlarına kaldılar. Çoğu politikayı bıraktı, kalanlar ise bir kariyer edinmek için sağa teslim oldular. Bu yüzden işçi sınıfının, işçi hareketi içinde referans alabileceği hiçbir nokta yoktur. Sağa karşı çok az ya da hiçbir muhalefetin olmayışının ve politikayı bırakmayanların sağa kayışlarının nedeni çok büyük oranda budur.
Fakat bu, sol reformizmin yok olduğu anlamına gelmez. Tersine, gelecek dönemde muhalefet yükseldikçe kaçınılmaz olarak eski gücüne kavuşacaktır. Gelecek dönemde, kitle örgütlerinde kitlesel sol reformist ya da hatta merkezci akımların ortaya çıkmasına tanık olacağız. Eğer sola doğru hareket eden işçileri ve gençliği kazanmak istiyorsak, bu olgu karşısında tutumumuz belirleyici bir önem taşıyacaktır. Bizler, solculara karşı hem dostça bir tutum takınmalı hem de onların politik ve örgütsel kusurlarını acımasızca eleştirmeliyiz.
Reformistler –hem sağ hem de özellikle sol reformistler– durumu kavrayamıyorlar. Geçmişte yaşıyorlar. Bu krizin İkinci Dünya Savaşından bu yana gördüğümüz göreli küçük krizlerden farklı olduğunu anlamıyorlar. Burjuvazi aynı anda savaş ve ekonomik çöküşle karşı karşıyadır. Hükümetler bütçelerini dengeleyebilmek için kamu harcamalarında büyük kesintiler yapmaya girişecekler. Buna rağmen, her türden reformistler, kapitalizm altında işçi sınıfının sorunlarını çözmenin mümkün olduğunu hayal ediyorlar. Fakat kapitalizmin krizi onların ayaklarını yerden kesiyor. Sınıf mücadelesinde bir patlamanın yaşanacağı koşullar hazırlanıyor.
Sol reformistler Marksistlerden korkarlar, çünkü fikirlerimizin onların görüşleri için ifade ettiği tehlikeyi çok iyi bilirler. Bizleri rakip olarak görürler; aslında öyleyiz. Son tahlilde, bize yakın olduklarından daha fazla sağ reformistlere yakındırlar. Ayrıca bir sersem net düşünceli insanlardan daima nefret eder. Sonuçta sorunları, Marksizm ve sol reformizm arasında işçi örgütlerinin kontrolü için verilecek mücadele çözecektir.
  Alıntı ile Cevapla
Alt 28-02-2007, 12:47   #59
imparator
Guest
 
imparator - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 

Gençlik içindeki mayalanma
Günümüzde taktiklerin önemi normal dönemlere kıyasla çok daha önemli hale gelmiştir. Doğası gereği taktikler esnek olmalıdır. Verili bir durumda eğilimin taktiksel yönelimi, genel görüşlerce değil somut koşullar ve olanaklarca belirlenebilir ancak. Üçüncü Dünyada koşullar çok sayıda genci doğrudan Marksizme kazanmak için olgunlaşmıştır. Pek çok ülkede devrimci ya da ön-devrimci bir mayalanma söz konusudur. Hiçbir yerde istikrar yoktur. Artık ileri kapitalist ülkelerdeki gençliğin durumu da değişmektedir. Temel istikrarsızlık, IMF ve diğer kuruluşların her toplantısına eşlik eden “anti-kapitalist” gösteri dalgasında yansımasını buluyor.
Son iki yılda, küreselleşme karşıtı gösterilere en az bir milyon insan katıldı. Bu bize, ekonomik çöküş öncesinde bile gençlik arasında bir mayalanmanın olduğunu gösteriyor. Bu aşamada, öncelikle küçük-burjuva gençlik etkindir. Fakat hareketin başlangıcında durum daima budur. Öğrenciler ve benzeri katmanlar, toplumda artan çelişkilerin hassas barometreleridir. Mevcut gösteriler fırtınayı haber veren şimşeklerdir. Hakim olan ruh hali son derece istikrarsızdır. Hatta resesyon başlamadan ve 11 Eylülden önce bile, sözde küreselleşme karşıtı hareket bunu açığa vuruyordu. Kafası karışık fikirlerine ve heterojen bileşimine rağmen bu hareket özünde anti-kapitalist bir hareketti.
Seattle, Nice, Cenova ve Brüksel’de önemli oranda sendikalı ve sendikasız işçi bulunmasına rağmen, katılanların çoğunun öğrenci olduğu gerçektir. Öğrencilerin ve aydınların, geçmişte Mandelciler benzeri küçük-burjuva sektlerin tasavvur ettiği gibi, sınıf mücadelesinde genelde bağımsız bir rol oynayamayacaklarını söylemeye gerek bile yoktur. Bu katmanlar toplumun ruh halinin son derece hassas barometreleridir ve toplumun derinlerinde oluşan katlanılmaz çelişkileri ve gerilimleri çok erkenden haber verebilir.
Günümüz üniversite öğrencileri, örneğin 1968’dekilere oranla toplumsal gerçeklikle daha yakın ilişki halindedirler. Bunun nedeni, kısmen, öğrencilerin büyük bir yüzdesinin işçi ailelerinden gelmeleridir, fakat bu orta sınıfların alt tabakalarının genel yoksulluğunu ve beyaz yakalı işçileri sanayi işçilerine yaklaştıran bir olgu olarak zihinsel işin proleterleştirilmesini de yansıtmaktadır. Örneğin Fransa’da 800 bin öğrenci, öğrenimlerini sürdürebilmek için, fast food, alışveriş ve çağrı merkezleri gibi en esnek ve en güvensiz sektörlerde çalışmak zorundadır.
Yüz yıl önce, Rus devrimini büyük öğrenci gösterileri (ki o zamanlar ezici bir çoğunluğu toplumun üst tabakalarından geliyordu) öncelemiş ve müjdelemişti. Ardından 1905 devriminde işçiler sahneyi doldurdular. 1930’da İspanyol öğrenciler benzer bir sürece girdiklerinde Troçki şu yorumda bulunmuştu: “İlk Rus devriminin [1905] gelişimi esnasında bu olguyu çok defa gözlemledik ve her zaman bu olgunun belirtisel öneminin fakındaydık. Bu türden devrimci ya da yarı-devrimci öğrenci hareketleri, burjuva toplumunun derin bir krize girmekte olduğu anlamına gelir. Kitleler arasında patlayıcı bir gücün geliştiğini hisseden küçük-burjuva gençlik, kendi tarzınca, çıkmazdan çıkış yolu bulmaya ve politik gelişmeleri ileri itmeye çabalar.”
  Alıntı ile Cevapla
Alt 28-02-2007, 12:47   #60
imparator
Guest
 
imparator - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 

Troçki, işçilerin öğrencileri desteklemeleri gerektiğini, fakat onların orta sınıf önyargılarıyla uzlaşmamalarının ve bağımsız bir sınıf tutumunu sürdürmelerinin zorunlu olduğunu, komünistlerin doğru bir politika için mücadele vermeleri gerektiğini vurgulamıştır: “İspanyol işçiler öğrenci hareketini destekleyerek tamamen doğru bir devrimci tutum sergilemişlerdir. Elbette işçiler kendi pankartlarının altında ve kendi proleter örgütlerinin önderliğinde hareket etmek zorundadırlar. İspanyol komünizmi bu süreci güvence altına almak zorundadır ve bunun için doğru bir politika zaruridir.”
Benzer şekilde, öğrenci gençliğin küreselleşme karşıtı protestolarda harekete geçmesi, toplumda gelişen krizin bir belirtisidir ve belli bir aşamada bu kendini işçi sınıfının kitlesel devrimci hareketi olarak ifade etmek zorundadır. Bu hareketin belirtisel önemini ve devrimci potansiyelini kabul etmek zorundayız. Bu hareketi desteklemeliyiz ve işçi hareketi ile birleştirmek için mücadele etmeliyiz. Fakat dostça bir yaklaşım sürdürürken, küçük-burjuva, reformist ve anarşist düşüncelere prim vermemeli ve en iyi unsurları kazanmak için devrimci Marksist alternatifi göstererek onları acımasızca eleştirmeliyiz.
Kitle gösterilerinden edinilen deneyim, burjuva devletin gerçek doğasına ilişkin Marksist bilgiden tümüyle yoksun olan pek çok genci eğitiyor. ABD’de ve önemli Avrupa ülkelerinde küreselleşme karşıtı harekete (2001 Temmuzunda Cenova) ve radikal işçi eylemlerine karşı baskıcı önlemleri güçlendirme çabaları (son günlerde uluslararası teröre karşı mücadele adı altında), burjuvazinin, her zamanki yöntemlerle kontrol edemeyeceği ya da içine sızamayacağı endişesini taşıdığı ciddi sınıf çatışmalarına hazırlandığının işaretidir. Bu yöntemler esas olarak, işçi ve gençlik hareketindeki ani bir yükselişten sistemi korumak için, sendika liderlerinin ve Sosyalist ve Komünist Partilerin tepesindekilerin yardımına başvurmaktan oluşmaktadır.
Küreselleşme karşıtı hareketteki kafa karıştırıcı fikirler, Stalinizmin suçlarının ürünü olarak Marksizmin manevi ve politik otoritesinin çökmesinin sonucudur. İşçi hareketindeki liderlerin oportünizminden tiksinen ve Marksist bir perspektif ve anlayıştan yoksun olan bir gençlik kesimi, miadını doldurmuş anarşizm düşüncelerine, hatta terörizme kaymaktadır. Elbette hareket henüz emekleme aşamasındadır. Fakat önemli olan onun başlamış olmasıdır. Marksistler, her nerede olursa olsun devrimci bir yola giren gençliğin bu katmanlarını arayıp bulmalı ve onları Marksist harekete kazanmalıdırlar. Bugün kitle örgütleri içindeki radikalleşme süreci yalnızca başlangıç aşamasındadır.
  Alıntı ile Cevapla
Cevapla

Bu konuyu arkadaşlarınızla paylaşın


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 

Yetkileriniz
You may not post new threads
You may not post replies
You may not post attachments
You may not edit your posts

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-KodlarıKapalı
Trackbacks are Açık
Pingbacks are Açık
Refbacks are Açık




Türkiye`de Saat: 20:49 .

Powered by vBulletin® Copyright ©2000 - 2008, Jelsoft Enterprises Ltd.
SEO by vBSEO 3.3.2

Sitemiz CSS Standartlarına uygundur. Sitemiz XHTML Standartlarına uygundur

Oracle DBA | Kadife | Oracle Danışmanlık



1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41 42 43 44 45 46 47 48 49 50 51 52 53 54 55 56 57 58 59 60 61 62 63 64 65 66 67 68 69 70 71 72 73 74 75 76 77 78 79 80 81 82 83 84 85 86 87 88 89 90 91 92 93 94 95 96 97 98 99 100 101 102 103 104 105 106 107 108 109 110 111 112 113 114 115 116 117 118 119 120 121 122 123 124 125 126 127 128 129 130 131 132 133 134 135 136 137 138 139 140 141 142 143 144 145 146 147 148 149 150 151 152 153 154 155 156 157 158 159 160 161 162 163 164 165 166 167 168 169 170 171 172 173 174 175 176 177 178 179 180 181 182 183 184 185 186 187 188 189 190 191 192 193 194 195 196 197 198 199 200 201 202 203 204 205 206 207 208 209 210 211 212 213 214 215 216 217 218 219 220 221 222 223 224 225 226 227 228 229 230 231 232 233 234 235 236 237 238 239 240 241 242 243 244 245 246 247 248 249 250 251 252 253 254 255 256 257 258 259 260 261 262 263 264 265 266 267 268 269 270 271 272 273 274 275 276 277 278 279 280 281 282 283 284 285 286 287 288 289 290 291 292 293 294 295 296 297 298 299 300 301 302 303 304 305 306 307 308 309 310 311 312 313 314 315 316 317 318 319 320 321 322 323 324 325 326 327 328 329 330 331 332 333 334 335 336 337 338 339 340 341 342 343 344 345 346 347 348 349 350 351 352 353 354 355 356 357 358 359 360 361 362 363 364 365 366 367 368 369 370 371 372 373 374 375 376 377 378 379 380 381 382 383 384 385 386 387 388 389 390 391 392 393 394 395 396 397 398 399 400 401 402 403 404 405 406 407 408 409 410 411 412 413 414 415 416 417 418 419 420 421 422 423 424 425 426 427 428 429 430 431 432 433 434 435 436 437 438 439 440 441 442 443 444 445 446 447 448 449 450 451 452 453 454 455 456 457 458 459 460 461 462 463 464 465 466 467 468 469 470 471 472 473 474 475 476 477 478 479 480 481 482 483 484 485 486 487 488 489 490 491 492 493 494 495 496 497 498 499 500 501 502 503 504 505 506 507 508 509 510 511 512 513 514 515 516 517 518 519 520 521 522 523 524 525 526 527 528 529 530 531 532 533 534 535 536 537 538 539 540 541 542 543 544 545 546 547 548 549 550 551 552 553 554 555 556 557 558 559 560 561 562 563 564 565 566 567 568 569 570 571 572 573 574 575 576 577 578 579 580