![]() | |
Ana Sayfa | Kayıt ol | Yardım | Ortak Alan | Ajanda | Bugünkü Mesajlar | XML | RSS | |
|
![]() | #1 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| Son günlerde gündeme gelen borla ilgili gelişmeler, 150 yıllık anlayışta pek bir değişiklik olmadığını ortaya koyuyor. Sanayileşmiş ya da sanayileşecek bir ülkenin hayatiyende çok önemli yeri olacak boru, küçük hesaplara alet edilmemesi gerektiğine inanıyoruz. Son yıllarda Etibank Genel Müdürlüğü’ndeki gelişmeler dikkatle incelenmelidir. Etibank Genel Müdürlüğü 26.01.1998 tarihli kararı ile Eti Holding A.Ş.’ne dönüştürülerek yeniden yapılanma sürecine sokulmuştur. Etibank bu yapılanma sonucu bünyesinde 7 A.Ş. kurarak yeni KİT yapıları oluşturulmuş ve müessese, işletme, daire başkanlığı düzeyinde görev yapan organizasyon yapısı yükseltilerek yönetim kurulu, genel müdür, genel müdür yardımcıları, daire başkanlıkları olmak üzere 150’nin üzerinde yeni yönetim kadrosu yaratılmıştır. Bu yapılanmanın amacı olarak öne sürülen gerekçeler şunlardı. | ||
![]() |
![]() | #2 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| 1. Bankacılık bölümünün özelleştirilmiş olması nedeniyle Etibank isminin değiştirilmesi, 2. Yeni yapılanma ile işletme birimlerinin A.Ş. ye dönüştürülerek yetki ve karar mekanizmalarının yerinden yönetim ile sağlanması, 3. Ticari alanda daha profesyonel bir yapılanma 4. Ayrı şirketler haline getirilen yapıların daha kolay özelleştirilmesi 21.Yüzyıla girdiğimiz bu günlerde, 2 yıllık süreç içerisinde 1. madde de öne sürülen isim değişikliğinin dışında bu gerekçelerin hiçbirinin geçerli olmadığı açıkça görülmektedir. · Yetki ve karar mekanizmaları birbirine girmiştir. Şirketler kendi başına davranmakta biri diğerini tanımamakta, şirketlerde alınan kararlar ve uygulamalardan ise bilgi akışı istenen düzeyde gerçekleşmemektedir. Sonuç olarak sevk ve idarede son derece çelişkili kararlar ortaya çıkmakta ve ciddi bir koordinasyonsuzluk yaşanmaktadır. Ticari alanda profesyonel bir yapılanma iddiası ise tamamen boşa çıkmış bir iddiadır · . Şişirilmiş şirket yönetim kadroları ile profesyonel yapıyı bırakın normal günlük işlerin bile yürütümü çok başlılıktan dolayı tıkanmıştır. Hukuki açıdan bakıldığında ise Danıştay 1.Dairesince yapılanma ile ilgili verilen karar çerçevesinde Etibank Madencilik kısmının bir Holding olamayacağı, şahıs hisselerinden dolayı Bor A.Ş.’nin yasalara aykırı bir durum oluşturduğu belirlenmiştir. · Madencilik yapısı itibariyle kendi alanı dışında (inşaat, nakliye, enerji, gıda vb.) bir çok sektöre kendi dinamiğinin yaklaşık 5 katı düzeyinde katma değer yaratan çok önemli bir sanayi faaliyeti olmasına rağmen, kendi içinde son derece zahmetli ve işletme riskleri yüksek olan bir sektördür. Dönem içerisinde Eti Holding özelleştirme idaresine müracaat ederek yeni oluşturduğu şirketlerden Gümüş, Bakır ve Krom da faaliyet gösteren şirketleri özelleştirmek üzere idareye devretmek istemiş ancak özelleştirme idaresinin yaptığı ön incelemeler sonunda, geçmişte Karadeniz Bakır İşletmelerinin özelleştirilmesinde yaşanan başarısızlıkta göz önüne alınarak idarece bu şirketlerin devri konusu neticelenememiştir. Sonuçta bu çabaların altındaki gerçek amaç ortaya çıkmıştır. Amaç dünya pazarlarında stratejik ve niteliğindeki ve kar marjı çok yüksek olan Bor ve ürünlerinin Etibank elinden çıkarılmasıdır. | ||
![]() |
![]() | #3 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| Bor ve ürünleri konusunda istenilen amaca bugün ulaşılamamış olması bir yana, Etibank Madencilik yapısı da deforme edilmiştir. Uluslararası pazarlarda tüm gelişmiş teknolojik üretimlere girdi olan rafine bor ve uç ürünleri konusunda üretimden yatırıma, pazarlamadan satışa bir master planı oluşturularak tek elden uygulanmalıdır. Cumhuriyet tarihimizle özdeş metal madenleri ve endüstriyel mineraller üzerinde 64 yıllık deneyim ve birikime sahip olan Eti Holding’in bor madenciliği konusunda da uzun yıllar ülkemize daha büyük hizmetler verecek tek kuruluştur. Ancak Türkiye’deki diğer kamu iktisadi kuruluşları gibi idari, mali konularda birçok sorun yaşaması uluslar arası piyasada faaliyet gösteren Eti Holding’i ciddi sıkıntılara sokmuştur. Bu sorunların aşılması ve sağlıklı bir yapıya ulaşılması için çözüm önerilerinin kararlı bir siyasi iradenin uygulamasıyla gerçekleşeceğine inanıyoruz. Bugün Ortadoğu ülkeleri için petrol, Türk Cumhuriyetleri için petrol ve doğalgaz ne ise bor’da ülkemiz için aynı önemde stratejik bir hammaddedir. Gelecekte çevre dostu ileri teknolojilerin hammaddesi olma özelliği nedeniyle daha da stratejik olacağı bilinmelidir. Çünkü bor geleceğin madeni olacaktır ve daha geniş bir alanda da fazla tüketilecektir. Özellikle çeliğin yerini almaya aday olan çevre dostu fiberglass sektörü ile deterjan sektöründeki gelişmeler dikkatle incelenmelidir. Türkiye Dünya Bor rezervlerinin %60’ına sahip bir ülke olarak bu kozu çok iyi kullanmalıdır. Borla ilgili yatırımlar desteklenmeli, hammadde olarak ihraç edilmesi yerine mamul madde ihracatına yönelik yatırımlara zaman kaybetmeden geçilmelidir. Bor üretimi ve ihracatı tek elden kamu tarafından yapılmalıdır. Bor türevlerini kullanacak sanayilerin kurulmasına destek verilmelidir. | ||
![]() |
![]() | #4 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| Seydişehir Alüminyum tesislerinin kapasitesini artırabilecek rezerv olmasına karşın yıllardır bu alanda yapılması gereken daha az enerji tüketen ileri teknoloji yatırımların yapılmaması nedeniyle her geçen gün alüminyum ürünlerinde dışa bağımlılık artmaktadır. Türkiye’nin Bakır, Çinko, Kurşun rezervleri (Metal Cu, Zn, Pb) sırasıyla, 2.28, 2.29 ve 0.86 Milyon ton düzeyinde olup yeterince aranmamıştır. Ülkemizde bakır-çinko-kurşun üretimi özel ve kamu sektörünce yapılmakta özellikle kamu bakır madenciliği farklı farklı kurumlarca yürütülmektedir. Bu sektörde de gerekli rezerv geliştirme çalışmaları ile teknolojik yatırımların yapılmaması nedeniyle işletilebilir rezervler tükenmek üzeredir. Ayrıca bir çok işletme ekonomik tenörün altında çalışmaktadır. Özelleştirme sonucu İranlılara satılan Çinkur gerekli konsantreyi yurt dışından getirmiş, bölgedeki madencilerden cevher satın almamıştır. Bunun sonucu olarak da Kayseri Bölgesinde kurşun-çinko cevheri işletmeleri kapanmıştır. Şimdi de Çinkur’un kendisi kapanma durumundadır ve bugün çinko üretimi durmuştur. Madencilik Sektörü fiyat dalgalanmalarına ve işletme risklerine çok duyarlı bir sektör olup sadece özelleştirme ile maden işletmeleri verimli hale gelmez ve bu nedenle de küçültülmüş şirketlerin uluslar arası piyasalarda yaşayabilmesi mümkün değildir. Geniş ürün çeşidi olan, bu kapsamda makine ve teçhizatı ile personelinin hareket esnekliğine sahip, alternatif piyasalar yaratabilen, meslek içi eğitim programları uygulayabilen, aramadan-pazarlamaya kadar AR-GE yatırımlarına kaynak yaratabilen büyük madencilik şirketleri uzun süre varlıklarını sürdürebilmektedir. Ancak, özel sektör madenciliği, güçlü kamu madenciliğinin güvencesi altında istikrarlı üretim yapabilir. Bu kapsamda, Etibank, TKİ ve TTK’nın küçültülerek özelleştirilmesinin ve/veya kapatılmasının ne özel sektöre ne de ülke madenciliğine bir faydası olabilir. Bu nedenle, biz Maden Mühendisleri Odası olarak, hangi işletmelerin geliştirileceği hangilerinin kapanacağını veya tatil edileceği ile hangi yatırım ve işletme modellerinin uygulanacağına ilişkin sağlıklı politikaların oluşturulabilmesinin ancak öncelikle “Kamu Madencilik Kuruluşlarının Özerkleştirilmesi” ve her bir özerk kurumun kendi yapısına ve faaliyet alanına göre kendi politikalarını oluşturması ile mümkün olabileceğine inanmaktayız ve bu gerçek göz ardı edilerek Madencilik Sektörü bir Et-Balık Kurumunun veya herhangi bir bankanın özelleştirilmesi ile karıştırılmaması gerektiğine inanmaktayız. | ||
![]() |
![]() | #5 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| Zonguldak Taşkömürü Havzası son yıllarda devamlı ülke gündeminde kalmıştır. 1980’li yıllara kadar sürekli artan satılabilir üretim (3.5 Milyon ton satılabilir üretim) o tarihten itibaren üretim hızlı bir şekilde düşmüştür (1 Milyon ton satılabilir üretim). Bu düşüşün en önemli nedeni jeolojik koşullar değil tamamen zamanında yapılması gereken yenileme, modernizasyon ve hazırlık yatırımlarını yapmayan, popülist politikalarla kurumun mali yapısı ile birlikte çalışma dengesini bozan iktidarlardır. Bu anlayış içerisinde Havzanın sorunlarına çözüm getirilmediği gibi Türkiye Taşkömürü Kurumu kaderine terk edilmiştir. Bugün kuruma 4012 işçi alımı ile siyasi otoritenin TTK’nın kapanmaması yönündeki eğilimi olumlu bir gelişme olarak değerlendirilse de öncelikle TTK özerkleştirilerek yeniden yapılandırılmalı, mali yapısının düzeltilmesi için borçları sıfırlanmalı, lavvar tesisleri dahil gerekli tüm yatırımlar bir program doğrultusunda gerçekleştirilerek üretim seviyesi eski düzeylerine çıkartılarak Demir Çelik Sektörünün koklaşabilir kömür talebi karşılanmalıdır. Ayrıca, Amasra B kömür sahası, 2x300 MW kurulu gücünde temiz kömür teknolojilerine dayalı termik santral projesi ile birlikte entegre proje olarak derhal projelendirilerek üretime başlanmalıdır. | ||
![]() |
![]() | #6 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| 2000 yılı itibariyle Ülkemizin linyit rezervleri 8.4 milyar, yıllık kömür üretimimiz 63 milyon ton civarındadır. Yapılan ileriye dönük enerji projeksiyonlarından linyit talebimizin her yıl artarak 2010 yılında 120 milyon, 2020 yılında da 192 milyon tona çıkacağı hesaplanmıştır. Bu üretim artışı mevcut termik santrallara ilave olarak yaklaşık 9000 MW kurulu gücünde santralların ekonomik şekilde kurulabilmesi ile mümkün olabilecektir. 1980 yılında 14 milyon ton olan linyit üretimi yaklaşık 5 kat artarak 63 Milyon ton seviyesine çıkmıştır. Bu arışın temelinde dağınık şekilde olan ruhsatların birleştirilerek havza madenciliğine geçilmesidir. Türkiye dünya linyit üretiminde sekizinci , Avrupa’da altıncı büyük üretici durunda olup elektrik enerjisi talep artışı dikkate alınarak kömüre dayalı yeni termik santralların devreye girmesi ile Avrupa’da üçüncü, dünyada beşinci büyük üretici durumuna gelebilecektir. Sadece elektrik üretimine esas linyit üretimi dikkate alındığında elektrik enerjisi satış tarifesi bazında yaklaşık 2 Milyar dolar düzeyinde ekonomik değere sahiptir ve önümüzdeki kısa bir dönem içerisinde bu değerin 3 kat artması kaçınılmazdır. Ancak, 1980 sonrası dönemde linyit rezervlerinin geliştirilmemesi, kömür zenginleştirmede ve yakma sistemlerinde gerekli teknolojik gelişmelerin sağlanmaması nedeniyle enerjide dışa bağımlılık her geçen gün biraz daha artmış ve önümüzdeki dönemde de idari ve teknik yapılanmada gerekli önlemler alınamadığı taktirde bu artış devam edecektir | ||
![]() |
![]() | #7 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| Bugün, Türkiye Çimento Sektörünün 3 milyon olan katı yakıt talebi, çevre ve insan sağlığına zararlı maddeler içeren, gelişmiş ülkelerde tehlikeli atık olarak nitelendirilen, kükürt değeri % 5-8, Kalori değeri 8000 Kcal/kg olan petrokoktan ağırlıklı olarak karşılanmaktadır. Çevre Bakanlığı’nın çimento sektörüne verdiği kontrol belgesi kapsamında ithal edilen petrokokun birim fiyatı 5-11 ABD dolar arasında değişmektedir. Ayrıca, ısınma sektöründe öncelikle büyük şehirler için kömür ithalatı 4 Milyon ton düzeyini bulmuş olup dünya kömür piyasalarından CIF 45-50 ABD Dolar/ton fiyat ile pazarlanan bu ithal kömür tüketiciye belediyeler kanalıyla 180 ABDDolar/ton birim fiyat ile satılmaktadır. İthal kömürün teşvik edilmesi, kamu ve özel sektörün yapmış olduğu yatırımları atıl hale getirmiş ve ileriye dönük planlama çalışmalarını, rekabetçi şartlar temin edilemediğinden, engellemiştir. Bu tablo, ülkemizdeki özel ve kamu sektörü kömür üreticilerini olumsuz yönde etkilemiş, ürettikleri kömürleri pazarlayamaz hale getirmiş ve bir çoğu kapanma noktasına gelmiştir. Katma değeri çok az olan ithal kömürün yeniden değerlendirilmesi gerekir. Türkiye’nin bir çok limanından kömür girmektedir. İthal edilen kömürlerin belirlenen standartlara uygun olup olmadığı konusunda ciddi soru işaretleri olduğu da bir gerçektir. Devletin katma değeri yüksek öz kaynaklarımızın değerlendirilmesi hususunda zaman geçirmeden karar vermesi gerekir. Kömür ve demir cevheri ithalatına mutlaka fon getirilmeli petrokok ithalatı durdurulmalıdır. Mevcut termik santrallerin ve santralleri besleyen kömür işletmelerinde yıllardır yapılması gereken yenileme, modernizasyon ve rehabilitasyon yatırımları, 3096 Sayılı Yasa kapsamında yürütülen İşletme Hakkı Devir çalışmaları nedeniyle yapılamamaktadır. Bu durumun devam etmesi halinde bir çok santralde ve kömür işletmesinde üretimin tamamen durması kaçınılmazdır. Ayrıca, Afşin-Elbistan İşletme Hakkı Projesi dikkate alındığında doğal kaynaklarımız, 3096 sayılı yasa kapsamında şirketlerin inisiyatifinde yıllarca projelendirilerek işletmeye alınamamaktadır. Bu kapsamda 3096 sayılı Yasa ile birlikte linyit madenciliğinin aramadan üretime kadar yeniden gözden geçirilmesi gerekmektedir. | ||
![]() |
![]() | #8 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| Türkiye’de son 10-15 yıl içerisinde önemli ölçüde altın rezervleri tespit edilmiş olmasına rağmen kamuoyunun siyanür kullanılmasını gerekçe göstererek yapmış olduğu baskı nedeniyle bu rezervlere ilişkin yapılmış projeler gerçekleştirilememiştir. Türkiye her yıl yasal olarak 1.6 Milyar ABD dolar düzeyinde altın ithal etmektedir. Ayrıca, yılda yaklaşık 2500 ton siyanür ithal edilmekete, bu siyanürün 1000 tonu ETİ Holding Gümüşköy Tesislerinde gümüş üretiminde kullanılırken, geri kalan 1500 tonu madenciliğin dışındaki değişik sektörlerce kontrolsüz olarak tüketilmektedir. Bu kapsamda; Altın madenciliğinin diğer madencilik faaliyetlerinden soyutlanması bilimsel açıdan yanlıştır. Doğal kaynaklarımız ülkemiz için en yararlı olacak şekilde ulusal ekonomimizin hizmetine sokulmalıdır. Madencilik faaliyetleri özünde bir kamu hizmetidir. ve kalkınmamızın vazgeçilmez bir parçasıdır. Madenlerin aranması, işletilmesi ve çevre ile ilişkilerinin düzenlenmesi için mevcut mevzuat yetersizdir. Bu nedenle, günümüzdeki tereddütleri ortadan kaldıracak, çağdaş, ülkemiz çıkarlarını ön planda tutan yeni yasal düzenlemelerin demokratik katılımla ve ivedilikle ele alınması gereklidir. Dünya mermer rezervi bakımından önemli bir yeri olan Türkiye, 650’ye varan renk ve doku kalitesine sahip mermer çeşitleri ile pazar şansı çok yüksektir. Ancak ihracat düzeyi olması gereken düzeyin çok altındadır. 1985 yılı sonrası, mermerin 3213 sayılı Maden Kanunu kapsamına alınması ile sektörde yatırım güvencesi için gerekli ortam sağlanmıştır. Çeşitlilik, kalite ve rezerv açısından zengin olan mermerlerimiz, son 10 yılda gelişen üretim teknolojilerinin ülkemizde uygulanması ile uluslar arası pazarlarda söz sahibi olmaya başlamıştır. 1985 yılından bu yana değer olarak yaklaşık 25 kat artarak 1998 yılında da 128 milyon dolar ihracat ile maden ürünleri ihracatı içinde ilk sıralardaki yerini korumuştur. Mermer sektörü çok yakın zamanda, maden ihracatında ilk sırayı almaya adaydır. | ||
![]() |
![]() | #9 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| Mermercilik sektörünün, altyapı, ara eleman eksikliği, üretimde standartlaşma, dış pazarlarda tanıtım eksikliği, ihracatın yeteri kadar profesyonelce yapılamaması, sektörün üst düzeyde örgütlenememiş olması gibi sorunları vardır. Bu sorunların devlet-sektör işbirliği içerisinde çözümlenmesi gerekmektedir. Cam, Seramik ve Çimento sektörleri üretim bazında Dünya ve AB bazında önemli bir yere gelmiştir. Ancak, Endüstriyel Minerallerin rezerv durumları, dünya piyasalarındaki talep artışı dikkate alındığında, üretim değerleri rezerv değerleri ile kıyaslanamayacak ölçüde azdır. Gelecek de daha fazla ihtiyaç duyacağımız endüstriyel hammaddeler, haksız rekabet nedeni ile yok pahasına ihraç edilmektedir. Ayrıca endüstriyel hammaddeler sektörümüzün yıllardır devam eden liman problemleri en kısa zamanda çözümlenmelidir. Maden aramacılığı yıllardır ihmal edilmiştir. 1935 yılında bu amacı gerçekleştirmek üzere kurulan Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü (MTA) özellikle 1980’lerden sonra uygulanan yanlış politikalar sonucu bu görevi yerine getiremez hale gelmiştir. Maden aramacılığı konusunda daha çok şeylerin yapılması gerektiğine inanıyoruz. Riski yüksek bir altyapı hizmeti olan maden aramacılığının kamu denetim ve kontrolünde yapılmasının en doğru yol olduğunu düşünüyoruz. Ancak yıllardır idari, teknik ve teknolojik yönden erozyona uğrayan bu kuruluş, bugünkü konumuyla bu işlevi yerine getirmesi mümkün görülmemektedir. MTA idari, personel, teknoloji ve finansman yönünden yeniden ele alınmalı, sadece “geçmişteki başarıları ile övünen bir kuruluş” olmaktan çıkarak, gelecekle ilgili nelerin yapılabileceğini planlayan programlayan bir kurum haline getirmelidir. MTA ülkemizin madensel hammadde potansiyelini ortaya çıkaracak, teknik ve teknolojik özelliklerini saptamak amacıyla kurulmuştur. Ancak günümüzde ağırlıklı olarak sıcak ve soğuk su arayan bir kuruluş haline getirilmiştir. Bu kuruluş yeni bir anlayış çerçevesinde yeniden yapılandırarak asli görevine dönmelidir. | ||
![]() |
![]() | #10 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| Madencilik Fonu 3213 sayılı Madden Kanunun 34.Maddesine göre ve sektörün finans yönünden desteklenmesi amacıyla kurulmuştur. Madencilik sektöründen bilanço karları üzerinden kesilen %5’ler fonun asıl kaynağını teşkil etmektedir. Ayrıca maden ihracattan %1 ithalattan ise %2.5 oranında kesilen miktarlar 1.1.1996 dan itibaren kaldırılmıştır. Madencilik sektöründen kesilen %5 ler tamamen bütçeye aktarılmakta, aktarılan miktarın küçük bir oranı fona ayrılmaktadır. Madencilik Fonu bütçe kapsamından çıkarılmalıdır. Çünkü bu miktarlar sadece madenciler tarafından ödenmektedir. 12.04.1999 da çıkarılan Bakanlar Kurulu Kararı ile Fon hesabından yerli demir cevherinin tren yolu ile taşınmadan doğacak giderlerin %40’ının Fondan karşılanması yaklaşık 10.5 milyon dolar gibi bir miktara ulaşmaktadır. Fonun bu gideri karşılaması halinde madencilere tahsis ettiği kredi miktarlarında ciddi bir azalma yaratacaktır. Aynı zamanda bu kaynak geri dönmeyeceği için Fon gelirleri de zaman içerisinde erime noktasına gelir. Kamu İktisadi Teşekküllerinde yıllardan beri devam eden işlevsel ve yönetsel erozyon sürmektedir. Bu kuruluşlar, yıllardır yapılması gereken yatırımların yapılmaması sonucu tam kilitlenme noktasına gelmişlerdir. Çalışanlar da geleceklerinin belirsizliği nedeniyle ciddi motivasyon bozukluğu yaşanmaktadır. Özelleştirme “her derde devadır” anlayışı terk edilerek, sektörün kendine has özellikleri göz önünde bulundurulmalıdır. Bu anlayış devam ederse sektörün gelecekte daha büyük sorunlarla karşı karşıya kalacağı gerçeğini unutmamak gerekir. | ||
![]() |
![]() |
Bu konuyu arkadaşlarınızla paylaşın |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
| |
![]() | ![]() |