Beşiktaş Forum  ( 1903 - 2013 ) Taraftarın Sesi


Geri git   Beşiktaş Forum ( 1903 - 2013 ) Taraftarın Sesi > Taraftar > Medya

Medya Bu Bölümde Televizyon Radio vb. Beşiktaş Hakkındakı Yayınlar Tartışılır.

Cevapla
 
LinkBack Seçenekler Stil
Alt 12-03-2007, 17:54   #1
Kıdemli Kartal
 
özgür_1903 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Ligtv.com.tr'de Kara Kartal Haftası !..

Ligtv.com.tr'de Kara Kartal Haftası !..


Ligtv.com.tr'de Özel Röportaj Dizileri Beşiktaş ile devam ediyor !.. Sezona kötü bir başlangıç yapan ancak son haftalarda aldığı başarılı sonuçlarla şampiyonluk yarışında iddiasını arttıran Kara Kartallar hafta boyunca Ligtv.com.tr'de olacak !..



Beşiktaşlı futbolcular ve yöneticiler, tüm merak edilenleri Ligtv.com.tr aracılığıyla yanıtlayacak !.. 13 Mart'ta başlayacak röportajlar boyunca Beşiktaş'ın son yıllardaki başarısızlığının altında yatan nedenler ve son haftalarda yakaladığı yüksek form masaya yatıralacak, aynı zamanda siyah beyazlı futbolcular haklarında merak edilenleri de anlatacak.
__________________
iLk ÇıĞLıĞıM SoN NeFeSiM TeK AşKıM BEŞİKTAŞ'ım....
HeRşEyİn BiR sOnU vAr AmA BEŞİKTAŞ SeVgİsİnİn AsLa...!
özgür_1903 Ofline   Alıntı ile Cevapla
Alt 12-03-2007, 17:56   #2
Kıdemli Kartal
 
özgür_1903 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 




Click the image to open in full size.
__________________
iLk ÇıĞLıĞıM SoN NeFeSiM TeK AşKıM BEŞİKTAŞ'ım....
HeRşEyİn BiR sOnU vAr AmA BEŞİKTAŞ SeVgİsİnİn AsLa...!
özgür_1903 Ofline   Alıntı ile Cevapla
Alt 13-03-2007, 14:28   #3
Kıdemli Kartal
 
özgür_1903 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 

“Tigana haklı!“


Ligtv.com.tr'de Kara Kartal Haftası'nın ilk konuğu, Beşiktaş'ın genç forveti Gökhan Güleç. Geçtiğimiz sezonun ortasında siyah beyazlı takıma gelen ve yarım sezonda gösterdiği performansla büyük beğeni toplayan Gökhan, Ligtv.com.tr Genel Yayın Yönetmeni Cem Kurel ve Haber Müdürü Erdem Erol'a açıklamalarda bulundu.



"Formda olmadığım için Tigana beni oynatmıyor" diyecek kadar açık sözlü konuşan genç forvet, son yıllardaki istikrarsız performanslarını da değerlendirdi. Gökhan, takım arkadaşlarının bireysel hatalar konusunda aldığı eleştirilere de karşı çıkarak ilginç bir açıklama yaptı: "Bireysel hatalardan çok puan kaybettiğimizi düşünmüyorum. Hani bir Fenerbahçe gibi değiliz yani."

İşte Gökhan Güleç'in samimi açıklamaları:

Click the image to open in full size.
“REKABETİN ARTMASI ÜÇ BÜYÜKLERİN HOŞUNA GİTMİYOR”
__________________
iLk ÇıĞLıĞıM SoN NeFeSiM TeK AşKıM BEŞİKTAŞ'ım....
HeRşEyİn BiR sOnU vAr AmA BEŞİKTAŞ SeVgİsİnİn AsLa...!
özgür_1903 Ofline   Alıntı ile Cevapla
Alt 13-03-2007, 14:30   #4
Kıdemli Kartal
 
özgür_1903 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 

“REKABETİN ARTMASI ÜÇ BÜYÜKLERİN HOŞUNA GİTMİYOR”
-Ligin ilk yarısında takım bekleneni verememişti ve Antalya’ya devre arası kampına pek keyifli gidemediniz. Futbolcular, hoca, yönetim tartışılıyordu. Antalya’da durum neydi, şimdi ne? Genel havanız ne kadar değişti?
Bu sezon 3. sezon oldu takım bekleneni veremedi. Hepimizin üzerinde çok büyük bir baskı vardı. Araya tatil girmesi bizim için çok olumlu oldu. Kendimizi birazcık toparladık ve Antalya’da kampa girdik. Antalya’da kesinlikle çok iyi çalıştığımıza inanıyorum. Hatta Werder Bremen’e yenildiğimizde çok eleştiriler aldık. Halbu ki biz o günlerde yeri geliyordu günde 3 idman yapıyorduk. Bu idmanlarla bir insanın tam olarak 90 dakikayı kaldırması çok zordu, üstelik hocamız hepimize 90 dakika şans verdi. Çok eleştiriler aldık o zamanlarda ama bunlar çok çalıştığımızdan ileri geliyordu. Ondan sonra lige girdiğimiz gibi bazı şeylerin değiştiğini gördük. İlk 2-3 hafta çalışmalarımızın semeresini aldık. Fakat Konya deplasmanı bizim için talihsizlikti. Gerçi her takımın başı gelebilen birşey, özellikle artık Süper Lig’de kimin kimi yeneceği belli olmuyor. Ligin en son sırasındaki takım, ligin tepesindeki takıma herşeyi yapabiliyor, yenebiliyor, berabere kalabiliyor. Herşey olabiliyor yani, Kayseri Erciyesspor Galatasaray’ı kupadan eledi, Sakaryaspor Fenerbahçe’ye karşı Kadıköy’de tek kale top oynadı ikinci yarı. Artık ligde kolay lokma yok. Herkes güçlü, herkes iyi çalışıyor. Özellikle ben Türk hocaların da çok iyi çalıştıklarına inanıyorum. Çünkü çok araştırıyorlar. Etrafımda da benim tanıdığım hocalar var, herkes işini layıkıyla yapmaya çalışıyor . Bu yüzden ne oluyor? Rekabet artıyor. Rekabet artınca da lige bir güzellik geliyor. Bu bizim 3 büyük takım olarak çok hoşumuza gitmiyor çünkü eleştirilerin odak noktası direk biz oluyoruz. Onlar iyi olduğu zaman biz kötü görünüyoruz. O yüzden bizim için de çok iyi olmuyor.
“ANADOLU’DAN ŞAMPİYON ÇIKARSA KİMSE ŞAŞIRMASIN”
-“Artık kolay lokma yok” dedin. Büyüklerdeki futbol mantalitesi, oyun yapısı mı durakladı yoksa aşağıdan gelen diğer takımlardaki futbol çizgisi mi yükseldi?

Ben ona inanmıyorum. Yani kesinlikle Anadolu takımlarının çok iyi çalıştıklarını, artık herşeyi daha farklı yaptıklarını ve 3 büyüklerin seviyesine yavaş yavaş geldiklerini düşünüyorum. 4-5 sene içinde Anadolu’dan bir şampiyon çıkabilir. Buna da kimse şaşırmasın. Şu an zaten puan durumlarına baktığınız zaman biz şampiyonluk potasındaysak, Galatasaray şampiyonluk potasındaysa, Kayserispyor da şampiyonluk potasında. Çünkü kimse “Fenerbahçe kesin şampiyon olacak” diyemiyor. Bir belirsizlik var, hiç kimse takımına güvenemiyor. Neden? Çünkü her han herşey olabiliyor.
Click the image to open in full size.“VESTEL MANİSASPOR’UN DURUMU BİZİMKİYLE AYNI”
-“Önümüzdeki 4-5 sene içerisinde Anadolu’dan bir takım şampiyon çıkacak” dedin. Bir Kayserispor örneğini verdin. Senin düşündüğün, şu diyebileceğin, şampiyon olacağına inanabildiğin bir takım var mı?

Kayserispor bana göre bir iddaadır. Ligde kalırsa ve Bülent hocayla devam ederse Kayseri Erciyesspor’un da şansı olabilir, çünkü arkasında biraz maddi güç olması çok önemli. Ama mutlaka maddi gücü olması lazım, maddi gücü olmadıktan sonra pek birşey olacağını düşünemiyorum. Ondan sonra bir Gençlerbirliği var. Gaziantepspor biraz kendi çizgisinden uzaklaştı ama onlar da ne olursa olsun büyük bir takım. Vestel Manisaspor şu an kötü gidiyor ama gerçekten iyi futbolcuları var, en önemlisi de genç futbolcuları var. Şu an bizim durumumuz neyse Vestel Manisaspor’un da durumu o. Orada bulunan oyuncular da hep bizim arkadaşlarımız. Yani yaşları küçük arkadaşlar. 3-4 sene sonra ligde bana göre bir süpriz olabilir yani.
“HERŞEYİ YAPIYORUZ AMA SAHADAN BOYNU BÜKÜK AYRILIYORUZ”
-“Vestel Manisaspor’daki durum” dedik. Beşiktaş’ta da aynı şeyler yaşandı. Dünyaca ünlü hocalar getirdi, olmadı. Kendi camiasından bir isim olan Rıza hocayı getirdi, olmadı. Çok ünlü futbolcular transfer edildi, olmadı. Genç bir takım oluşturdu, yine zorlandı. Bu niye yaşanıyor. Beşiktaş nerede takılıyor sana göre?
Benim düşüncem şu: Futbolda her takıma baktığınızda; Barcelona, Real Madrid, Milan, Inter... Ne olursa olsun her takımın böyle duraklama devirleri vardır. Mutlaka vardır. Yani Barcelona üst üste kaç şampiyonluk görmemiş olabilir, ne yaparsanız yapın bazen futbolda bazı şeyler olmuyor. Bunu herkes biliyor, herkes görebiliyor. İlla şundan oldu da, şöyle oldu da, böyle olmadı demek mümkün değil. Bazen herşeyin en iyisini yapsanız bile, mesela kendi maçlarımızdan örnek göstereyim: Elimizden gelen herşeyi yapıyoruz saha içinde. Ama herşeyi; pası, şutu, golü herşeyi yapıyoruz fakat o maçtan boynu bükük ayrılabiliyoruz. Bunu ben böyle düşünüyorum. Futbolcular, yöneticiler, hocalar bazen ne yaparsa yapsın bazı şeyleri değiştiremiyor. Beşiktaş’ın son zamanlarda yaşadığı şeyi de ben buna bağlıyorum.
“BEŞİKTAŞ’TA SUÇLU ARAMAYA GEREK YOK”
-İş biraz da sizde bitiyor. Yöneticiler ve teknik direktörlerin yapabilecekleri belli bir yere kadar.
Evet mutlaka. Yöneticiler ve teknik direktörler belli bir yere kadar. Ondan sonra futbolcuların da verdikleri şey belli bir yere kadardır. Ne olursa olsun, Beşiktaş’ın bu 2-3 senelik zamanında suçlu aramaya hiç gerek yok. Yani her takımın başına gelebilecek bir şey yaşadı Beşiktaş. İnşallah bunu da atlatır, şampiyonluklara koşan, şampiyonlukları kucaklayan bir takım olur diyorum.
“BİZ ÖNÜ AÇIK BİR TAKIMIZ”
-Bu sözleri 2 ay önce söyleseydin buna gelecek seneye yönelik açıklamalar olarak görebilirdik ama şu anda lig öyle bir raddeye geldi ki Beşiktaş’ta şampiyonluk ciddi ciddi konuşulmaya başlandı.
Evet konuşulmaya başlandı. Biz önü açık bir takımız, çok genç bir takımımız var. Yabi ben oradan çok umutluyum. Taraftarlarımız, yöneticilerimiz, bütün basın Beşiktaş’ın avantajı olduğunu söylüyor. Çok genç ve çok iyi bir takımımız var. Eğer taraftar bize sabrederse bu jenerasyonun çok iyi şeyler yapacağını düşünüyorum.
“TARAFTARIMIZ BU SENE DAHA SABIRLI”Click the image to open in full size.
-Sabırlı olması gereken sadece taraftar değil. Çünkü taraftarı yönlendiren bir medya var, gelen tepkilere belli seviyede dayanma gücü olan yöneticiler var, teknik adamlar var. Sadece Beşiktaş için de demiyorum, Türkiye’de o sabır var mı ki sence? Özellikle büyük kulüplerin böyle genç bir takım oluşturup uzun süre sabırlı davranması çok zor.
Evet sabırlı davranması çok zor ama o sabrı bu sene görebiliyorum. Görebiliyorum çünkü ben geçen sene ilk geldiğimde Rizespor mağlubiyetinde tesislerin önünü hatırlıyorum. Ama bu sene sanki biraz daha hoşgörülüler. Elbette eleştiriler oluyor, elbette protestolar oluyor, olcaktır da. Ama ben geçen seneye oranla bunun daha az olduğunu görüyorum. Biz ne kadar 3 büyüklerde sabır olmaz desek de artık insanlar bazı şeyleri görmüş sanırım. Herkes bizim genç bir takım olduğumuzu biliyor. Zaten yapılan eleştirilere baktığınıza bizim futbolculuğumuza veya başka bir şeyimize değiller. Sadece o anki performansımıza eleştiriler oluyor. Biz o sabırı görüyoruz açıkçası. Gördüğümüz taktirde de daha da iyi şeyler olacak. Şu an Fenerbahçe ile 6 puan fark var. Şampiyonluk neden olmasın ki? Çünkü iyi çalışıyoruz, iyi mücedele ediyoruz. Kendi seyircimiz önünde iyi oynuyoruz. Geçen sene biliyorsunuz tam tersineydi. Bu sene 180 derece dönüp, taraftarımızı arkamıza aldık ve çoğu maçları da kendi sahamızda aldık. İnşallah bu böyle devam edecek ve şampiyonluğu kucaklayan taraf biz olacağız.
“DEPLASMAN KAYIPLARI BÜTÜN BÜYÜKLERİN SORUNU”
-“Kendi seyircimiz önünde iyi oynuyoruz” dedin ama bu sezon da deplasmanda bir sıkıntı var. Bir deplasman fobisi mi oluştu? Bu stres yaratıyor mu üzerinizde?

Aslında bütün büyük takımların normal problemidir bu. Ama biz geçen sene kendi sahamızda alamadığımız puanları deplasmanda almaya başladık. Bu da biraz iç sahada yaşadığımız problemlerden oldu. Ama bu sene biz sanki eski Beşiktaş olduk, aynı problem su yüzüne çıktı. Normalde büyük takım kendi sahasında seri yapar ve ligin sonunda kendi sahasında topladığı puanlarla şampiyon olur. Çünkü deplasmanda oynamak gerçekten zor. Neden zor? Çünkü rakibin şampiyonluğa oynuyorsa orada daha iyi konsantre oluyor futbolcular, kendi evinde oynuyor, verebileceğinin yüzde yüzünü veriyor. Ayrıca bir de bunun alınacak puandan çok, o futbolcuların kendini gösterme çabası var. Kendini ispat etme düşünceleri var. Bunları biz de yaşadık. Yaşadığımız için biz de biliyoruz. Deplasmanlardaki büyük takımların puan kayıbını buna bağlıyorum.
“BEN, BEŞİKTAŞ SAYESİNDE TANINDIM”
-Beşiktaş senin için ne ifade ediyor?

Gaziantep’te oynarken beni kimse tanımıyordu. Ben Beşiktaş sayesinde tanındım. Beşiktaş benim hayatım oldu şu an. Zaten Beşiktaş’tan başka bir şey düşünemiyorsunuz. Neden düşünemiyorsunuz, zaten çok büyük bir camiadasınız, Türkiye’de gelebileceğiniz en üst yerdesiniz, artık sadece düşündüğünüz şey burada kalıcı olabilmek ve buradan da Allah nasip ederse sıçrayabilmek. Başka bir düşünceniz olamaz yani.
“AVRUPA’YA GİDECEKSEM BEŞİKTAŞ’TAN İYİSİNE GİDERİM”
-Sıçrayabilmek derken, sıçrayacağın yer neresi?

Elbette Beşiktaş’tan daha iyi bir kulüp olması gerekiyor.
-Yurt dışı mı?
Evet. Mutlaka Beşiktaş’tan daha iyi bir yer olması gerekiyor. Çünkü ben burada çok mutluyum, çok huzurluyum. Eğer bu huzurumu, bu mutluluğumu bozacaksam, buna değmesi gerekiyor. Beşiktaş ayarında Avrupa’da bir takıma gitmeyi kesinlikle düşünmüyorum. Daha üst seviyede olması gerekiyor, ben Beşiktaş’ta bulduğum huzuru bırakayım, başka yere gideyim, tabii kolay değil.
“YEDEK KALDIM DİYE ÜZÜLMEYE GEREK YOK”
-“Burada huzurluyum” dedin. Beşiktaşta forma giydiğin dönemler için mi bunu söylüyorsun, oynamadığın dönemler için de bunu söylüyor musun?

Mutlaka her futbolcu oynamak istiyor ama büyük takımlarda gerçekten bu zor olan birşey. Ben büyük takımlarda yedeklik kavramının olduğunu düşünmüyorum. Sonuçta biri sakatlanıyor, sen forma giyiyorsun, eğer o formayı giydiğinde hemen çıkaracaksın diye birşey yok. Eğer sen iyiysen, takıma faydalıysan oynuyorsun. Bunun için kendini üzmeye gerek yok.
-Gerek yok ama insan üzülür.
Mutlaka üzülür. Herkes üzülür.
“KİMLER KİMLER OYNAMADI...”
-Sahada olmakla yedek olmak arasında fark var.

Mutlaka çok büyük fark var. Fakat insanın üzülmemesi lazım. Bizi Avrupalılardan ayıran belki de en önemli konu bu. Biz çok takıyoruz. Düşünüyoruz ki hep oynayalım, bu hayatın hiç bir işinde yok. Ricardinho ligin 2. devresine kadar burada forma giyemedi yani. Ricardinho oynamadı, Delgado oynamadı, yeri geldi Sergen abi oynamadı, yeri geldi Tümer abi oynamadı, yeri geldi Hakan Şükür oynamadı. Bizim neyimize yani.
-Bunu uygulayabiliyor musun?
Türk futbolcuları olarak uygulayamıyoruz biz. Üzülüyoruz yani.
-Sen uygulayabiliyor musun?
Ben de yeri geldiği zaman uygulayamıyorum. Yapmamız gereken bir şey fakat ben tam olarak yaptığıma inanmıyorum. Oynamıyorum ve tam hazırım diyemiyorum yani. Yine bazı şeylerimiz, idmanda performansımız düşüyor, yani böyle olmaması gerekjiyor.
“FORMANI TERLETİP İYİ OYNUYORSAN YEDEK KALMAZSIN”
-O zaman profesyonellik adına bazı şeyleri tam kavrayamamışız biz.

Evet. Mutlaka ilk önce aşmamız gereken şeyler bunlar zaten. Ya sen Beşiktaş’ın futbolcususun, sana forma geldiğinde sen o formayı layıkıyla terlettiğin zaman, zaten iyi oynuyorsan, hiçbir hoca büyük takımlarda seni yedekte oturtturmaz yani.
“FORMDA DEĞİLİM”
-Sen Gökhan Güleç olarak şu anda çok formda mısın?

Ben Gökhan Güleç olarak çok formda olmadığıma inanıyorum. Formda olsam zaten oynarım.
Click the image to open in full size.
“BEN, NOBRE VE BOBO.. ÜÇÜMÜZDE AYNIYIZ. KİM İYİYSE O OYNAR”
-Neden formda değilsin? Ne değişti? Geçen sezon devre arasında geldin, çok iyi maçlar çıkardın. Geçen sezonla bu sezon arasında Gökhan Güleç’de ne veya neler değişdi?

Geçen sene iyi bir form yakalamıştım ve takımda da forvet sayısı azdı. Ben form yakaladığım için de öyle devam etti. Bu sene Nobre alındı, Bobo formda, 3 kişiyiz... Hangisi formdaysa bunlar forma giyecek. Ligin başından itibaren baktığınız zaman ilk hafta ben oynadım. Ben yeteri kadar performans gösteremedim, 2. hafta Bobo oynadı. Bobo 2 gol attı. Ben hoca olsam tekrar ertesi hafta Bobo’yu oynatırım. Nobre cezalıydı, Bobo ile ben oynadım. Bobo attı, ben atamadım. Ondan sonra Nobre geldi, ben performansımı demek ki yeteri kadar yukarıda tutamadım. Haftalar geçti biraz ben forma giydim, ondan sonbra CSKA, Ankaragücü, Gençlerbirliği maçlarında ben oynadım, iyi de oyandım, gol attım. CSKA rövanş maçında Bobo sonradan oyuna girdi, gol attı. Yani 3 futbolcu da birbirine denk futbolcular. Bizim birbirimizden çok farklarımız yok. O gün kim iyiyse çıkıyor o oynuyor. Şu an Bobo da Nobre de üst bir seviye yakaladı ben onların gerisinde kaldım. Ama bu demek değildir ki ben onların hep gerisinde kalacağım.
“OYNATMIYOR DİYE TIGANA’YA BİRŞEY DEME HAKKIMIZ YOK”
-Nobre çok da formda değil aslında. Biraz da şöyle düşünüyorum. Tigana her hafta kadroyu değiştiriyor diye çok eleştiriliyordu, o yüzden bir tercihte mi bulundu acaba? Bariz birşey olmadıkça forvetleri değiştirmeyeyim, Nobre’yi ve bobo’yu kullanayım diye mi düşündü acaba?

Futbolla ilgilenen kime sorarsak, herkesin bir yorumu var. Kimi “Nobre’nin bu takımda kesinlikle oynaması lazım” der, kimi “Gökhan’ın kesinlikle oynaması lazım” kimi de “Bobo’nun oynaması lazım”... Herkesin mutlaka bir düşüncesi var. Ama bizim bir yönetimimiz var ve yönetimimiz Fransa’dan hocamızla anlaşmış, buraya getirmiş. Herşeyi ona teslim etmiş, takımı ona bırakmış. Kötü birşey yaptığında eleştirilen o, iyi yaptığında da eleştirilen o. Bunun için ben Tigana’ya tamamen saygı duyuyorum. Çünkü herkesin ayrı bir düşüncesi var. Herkesin yorumu farklı. Bu bütün işlerde böyle. Ama bir tane kişi var şu an başımızda o ne diyorsa o oluyor. Demek ki o onu öyle görüyor. Onun iyi futbol oynadığını görüyor. Veya benim yetersiz olduğumu görüyor, öyle karar veriyor. Onun için bizim bir şey deme hakkımız yok. Yarın öbürgün belki biz de hoca olacağız. Biz de aynı şeyleri yapacağız. Empati kurup hepimizin hocamızı anlamamız gerekiyor. Yani bizim burada sadece yapabileceğimiz şey çalışmak, başka da birşey değil.
“TIGANA’NIN YERİNDE OLSAM BAŞKA KARARLAR VEREBİLİRDİM”
-“Empati kurup hocamızı anlamamız lazım” dedin. Bunu bireysel mi söylüyorsun, buna bütün futbolcular katılıyor mu, empati kurabiliyor musunuz, bunu başarabiliyor musunuz?

Kendimi onun yerine koyuyorum. Ben olsam orada belki başka karar veririm ama onun kararına saygı duyuyorum aynı zamanda. Empati derken bir de bu var. “Ben onun yerinde olsam belki şunu yaparım” diyorum ama o kendi yerinde şu an ve onun verdiği kararlar doğru ona göre. Bizim de yapabilecek birşeyimiz yok, bizim amacımız onun gözüne girebilmek.
Click the image to open in full size.DIŞARIDAN TIGANA’YI ELEŞTİRMEK SAĞLIKLI OLMAZ”
-Hep kendinle ilgili konularda Tigana ile empati kuruyorsun. Peki genel anlamda Tigana’yı düşündüğünde, aklından neler geçiyor. Tigana böyle ağır eleştirilirken, kendini Tigana’nın yerine koyup nelerhissettiğini tahmin edebiliyor musun?
Ben bunu bir atasözüyle bağlamak istiyorum. Davulun sesi uzaktan hoş gelir. İnsanların olayların içyüzünü bilmeden yaptıkları yorumlar hiçbir zaman sağlıklı olmaz. İnsanlar olayların içyüzlerini bilmeden yorum yapıyorlar. Ben de dışarıda olsam aynı yorumları yapabilirim. Şimdi hoca maça çıkmadan önce birşey düşünür. Ben bu maçta şu, şu, şu taktikle oynayacağım der. Daha önceden bir plan yaptıysa hoca sahaya çıkınca da o planını uygular. Her zaman başlarılı mı olur, olmaz. Hocanın da bir formu vardır. Daha önceden belirlediği şeyleri yaptığı zaman dışarıdaki insanlara bu çok abes gelebiliyor. Halbu ki o adam onu daha önceden planlamıştır, programlamıştır. Sadece eleştirilen Tigana da değil. Zico da, Gerets de eleştiriliyor.
-Tigana’nın taktiklerini sahaya iyi yansıtabiliyor musunuz? Onu anlayabiliyor musunuz? Veya kolay uygulanabilen taktikler mi?
Futbol çok da aman taktikti, aman şeydi bir olay değil. Ya ana şeyler var futbolda.
“FUTBOLCU PASI VEREMİYORSA TAKTİĞİN ANLAMI KALMAZ”
-Futbol basit oyun.
Evet. Hocamızın söylediği birşey var. Taktik-tuktuk bunlar çok önemli şeyler değil. Taktik nedir? Sahaya diziliş şeklidir yani. Hocanın her zaman söylediği bir laf var ve ben de çok doğru buluyorum, “İyi kontrol iyi pas” der her zaman. “Taktikler mutlaka önemlidir fakat en önemli olan iyi kontrol iyi pas” der hocamız. Şimdi futbolcu 10 seneden beri profesyonel oynuyor, sen taktiğini kurdun ona göre. Eğer o pası arkadaşına veremezse senin taktiğinin otomatikman bir anlamı kalmıyor.
“FENERBAHÇE GİBİ DEĞİLİZ”
-Beşiktaş bu sene bireysel hatalardan çok çekti mi?
Çok fazla bireysel hatamız olmadı bana göre. Çünkü her takıma baktığınızda her yenilen gole baktığınızda bireysel hatalar çok üst düzeyde değil. Bireysel hatalardan çok puan kaybettiğimizi düşünmüyorum. Hani bir Fenerbahçe gibi değiliz yani. O da Volkan abinin şanssızlığı. O da çok iyi kaleci. Fakat yaptığı bireysel hatalardan bazen puan kaybettiler.
“RUNJE ELEŞTİRİLDİ ÇÜNKÜ CORDOBA’NIN YERİNE GELMİŞTİ”
-Ama Runje çok eleştiriliyordu mesela.
Runje eleştirildi. Neden eleştirildi? Onun öncesinde bir Cordoba vardı. Çok iyi bir kalecinin yerine geldi. Bu da onun için çok büyük bir dezavantajdı. Çünkü herkes alıştı, Cordoba degaj attığında 60 metre ayağa pas atabiliyordu. İnsanlar buna alışmış. Alıştığın birşeyin sona ermesi insana nasıl gelir, kötü gelir.
-Cordoba biraz da lider ruhlu bir oyuncuydu.
İşte Cordoba’dan sonra gelmesi Runje için en büyük dezavantaj. Çünkü 4 seneden beri her zaman iyi bir şekilde anılmış. Her zaman iyi şeyleri örnek gösterilmiş bir kişi. Seyirci de birden alışamıyor, normal şeyler bunlar.
“CORDOBA EN GÜZEL TEPKİYİ KOYDU VE GİTTİ”Click the image to open in full size.
-Cordoba çirkin yakıştırmalara da muhatap olmuştu. Sen de takımdaydın o dönem. O dönem Cordoba’nın bu iddialara tepkisi nasıldı?
Bana göre koyabileceği en güzel tepkiyi koydu ve buradan gitti. Bu kadar insan buraya emek harcamış. Yaşı 35-36 ve hepimizden daha çok çalışıyordu. İdmandan sonra çalışıyordu, ben kendim görüyordum, iniyordum aşağıya her zaman salonda, idmandan önce geliyordu salona giriyordu. Ve bu insan 36 yaşında yani. Böyle bir profesyonel futbolcu. Sen işine bu kadar saygı gösteriyorsan, elnden gelenin en iyisini yapmaya çalışıyorsan ve böyle bir şeye maruz kalıyorsan, gitmesi normal. Çünkü o kendinden çok emek veriyordu yani kapasitesinin çoğunu sahaya veriyordu ama böyle bir şeye maruz kalınca gitmeyi tercih etti.
-Futbolu çok seviyorsun değil mi?
Evet mutlaka.
“HER SÖYLENENİ DİNLERSEN BAŞARILI OLAMAZSIN”
-Profesyonelsin, ekmeğini futboldan kazanıyorsun, ama bir amatör ruhun var. Türkiye’de futbol çok büyük bir endüstri haline geldi. Herkes futbolu konuşuyor. Artık bunun içierisinde birsürü olumsuzluklar da konuşuluyor. Şike deniyor, teşvik deniyor. Sen bir futbolcu olarak bu tür olumsuz konuşmaları nasıl karşılıyorsun. Futbolcu mesleğinin üzerinde bu kadar negatiflikler gündeme gelirken neler hissediyorsun?

Elbette sadece kötü günleri yok bu işin bir de güzel günleri var. Güzel günleri olduğunda da tadına doyum omuyor. Ben kupa şampiyonu olduktan sonra sokağa çıktığımızı hatırlıyorum, o güzelliği, o hazzı, o mutluluğu hiç kimse veremez yani insana. Eğer işin korkusu ne kadar çoksa onun güzelliği de o kadar çoktur, o kadar iyidir. Biz de bunu yaşıyoruz. Futbolcu bu tip şeylere çok takılırsa, herkesin söylediğinden birşeyler alayım dersen, bu sefer başarılı olman imkansız. Mutlaka akıl aldığın insanlar olur, sana bazı şeyleri anlatır. Ama herkesin söylediğinden birşeyler alayım dersen bu sefer daha çok yanlış yapmış olursun.
“ŞÖHRET ARTTIKÇA İNSANIN PSİKOLOJİSİ DEĞİŞİYOR”
-Seni bugün Türkiye’de herhalde 20 milyon insan tanır. Nasıl birşey bu, daha genceciksin, ağır mı? Güzel olduğu kesin ama sorumlulukları da var bu işin.

Şimdi aslında bizi insanların anlaması gerekiyor. Ben bazı yerlerden gelmişim. İnsanların biraz düşünmesi gerekiyor. Bir futbolcu geliyor, başarılı oluyor. Eli yüzü para görüyor. Daha önce görmemiş. Altına atıyorum bir jeep çekiliyor. Ortam artıyor, herkesin ilgisi artıyor. Ben ne zaman bir restorana gitmişimde “Ooooo buyrun Gökhan bey” denilmiş. Ne zaman? Beşiktaş’a gelince denilmiş. Böyle bir değişim yaşıyorsun. Aslında psikolojide bunun birsürü anlamları vardır, orasını ben bilmiyorum ama bu gerçekten çok değişik birşey. Mutlaka insanın psikolojisi değişir yani. Biz elimizden geleni yapmaya çalışıyoruz. Her zaman mutevazı olmaya çalışıyoruz, her zaman çizgimizden ayrılmamaya çalışıyoruz, ufak tefek yanlışlar yapabiliriz. Ben daha gencim, 21 yaşındayım. Bir sürü yanlış da yapmışımdır, kimbilir. Yani çok güzel birşey ama çok da zor birşey. Bir işin ne kadar güzelliği varsa zorluğu da o kadar artıyor.
-Akıl hocaların kimler?
Beni yetiştiren hocam vardır. İnegölspor’dan Nafi Bilaloğlu ve Necati Erkmen hoca. Ondan sonra şu an benim herşeyimle ilgilenir, Varol Bülbül hocam vardır. O da beni 3-0 mağlup olduğumuz bir maçtan sonra beğenen bir hocadır yani. Bana herşeyimle güvenen bir hocamdır. Onlardan her zamazn akıl alırım. Onları dinlerim. Söylediklerinin de benim iyiliğim için olduğunu bilirim.
“KİŞİSEL GELİŞİM KİTAPLARI OKUYORUM”
-Çok olgun bir insan gördüm karşımda. Kendini kişisel anlamda geliştirmek için özel şeyler yapıyor musun?

Araştırmayı seviyorum. Ben şimdi evden geliyorum, 13.30’da geldim ve 16.30’da tesislerden ayrılacağım. 3 saat işimiz var bizim. 9 saat de uyuduğumuzu düşün, eder 12 saat. Geriye kaldı 12 saat. O 12 saati ben heba etmek istemiyorum. Kitap okuyorm, araştırıyorum. İnternet denilen bir nimet var.
-Ne tarz kitaplar okuyorsun?
Kişisel gelişim kitapları okumayı seviyorum. Futbolun üzerine yazılmış kitapları okumayı seviyorum. Çünkü elbet futbolcunun başına birşey gelmişse bizim de başımıza gelebilir. Mesela Trabzon’da golden sonra sevindik, birkaç Trabzonspor taraftarı bize taş attı. Üstüme bir şey gelmişti, canım acımıştı.. Ondan sonra ben de gittim o anki sinirimle kulübeye vurdum. Kulübeninde camı kırıldı. Bu sefer tepkileri o kadar arttı ki. Mesela bunun yanlış olduğunu düşünüyorum inşallah bir daha böyle bir şey yapmam. Bir musibet bin nasihatten iyidir misali.
-Yabancı dil öğreniyor musun?
Öğrenmek istiyorum ama bir türlü başlayamadım.
“TARAFTARIMIZ F.BAHÇE GALİBİYETLERİNİ UNUTMUYOR”
-Son olarak, geçen sene kupayı aldıktan sonbra yaşadığın mutluluğu anlattın az önce. Şimdi bu mutluluğu yeniden yaşamak için 2 basamak kaldı. İlk önce Fenerbahçe ile karşılaşacaksınız. Fenerbahçe maçları Beşiktaş için ayrı anlam taşır, taraftarın bakış açısı da farklıdır. Sen Fenerbahçe maçıyla ilgili neler düşünüyorsun?

Mutlaka bizim geçmemiz gereken bir maç. Taraftarımızı 2 senedir çok üzdük. Bir Fenerbahçe galibiyeti onlar için unutulmuyor, çok seviniyorlar. İnşallah bu sevinci yaşatırız.
[email protected]
[email protected]
Click the image to open in full size.
__________________
iLk ÇıĞLıĞıM SoN NeFeSiM TeK AşKıM BEŞİKTAŞ'ım....
HeRşEyİn BiR sOnU vAr AmA BEŞİKTAŞ SeVgİsİnİn AsLa...!
özgür_1903 Ofline   Alıntı ile Cevapla
Alt 14-03-2007, 14:43   #5
Kıdemli Kartal
 
özgür_1903 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 

Sakatlanmaya hazırım abi“

Beşiktaş'ın savaşçı ruhlu futbolcusu Gökhan Zan, sık sakatlandığı yönündeki haberlere inat konuştu: "Gülüyorum. Nasıl sakatlandığım ortada. Takımım için sakatlanacaksam sakınmam."



Ümraniye Nevzat Demir Tesisleri'nde Ligtv.com.tr Genel Yayın Yönetmeni Cem Kurel ve Haber Müdürü Erdem Erol'a konuşan Gökhan Zan, hem içini döktü hem de siyah beyazlı taraftarlara umut aşıladı. "Biraz zamana ihtiyacımız vardı ve o zaman da doldu." diyen Gökhan artık zamanın şampiyonluk zamanı olduğunu söyledi. Genç futbolcu sık sık sakatlandığı yönündeki haberlere de tepki göstererek "Ben de o gazeteleri alıp baktığımda güldüm. Her zaman kendime bakan bir futbolcuyum. Ama olacaksa oluyor işte. Ben darbeyle sakatlandım. Beşiktaş için sakatlanacaksam sakınmam. " dedi. İşte o sözler:
Click the image to open in full size.
__________________
iLk ÇıĞLıĞıM SoN NeFeSiM TeK AşKıM BEŞİKTAŞ'ım....
HeRşEyİn BiR sOnU vAr AmA BEŞİKTAŞ SeVgİsİnİn AsLa...!
özgür_1903 Ofline   Alıntı ile Cevapla
Alt 14-03-2007, 14:44   #6
Kıdemli Kartal
 
özgür_1903 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 

“BANA NAZAR DEĞER”
-Gökhan kısmetsiz bir insan mısın?
Yani, biraz öyle oluyor. Şanssızlık, kısmetsizlik diyebiliriz. Küçüklüğümden gelen yıldızım düşük olabilir.
-“Yıldızım düşük” dedin. Fallar, burçlar... Bunlara inanır mısın?
Fal, burç o ayrı da annem küçüklüğümde hep “Nazar sana değer” derdi. Ve halen nazar değer bana. Küçüklüğümden gelen bir şey. Annem hep bana bunu söylerdi, hala söyler. Bir nazar değme olayı oluyordu.
-Nazara inanıyorsan buna karşı bir önlemin var mı?
Bana yine nazar değiyor yine sakatlanacağım demiyorum. Öyle bir düşüncem yok zaten. Ama en azından bir şanssızlık, bir nazar değme olayı, bir kısmetsizlik olarak görüyorum.
Click the image to open in full size.“BEN O KADAR ÇOK SAKATLANMADIM”
-Nazardan başladık ama nazarı bir kenara bırakalım. Sohbetimize de nazar değmesin bu arada. Niye kısmetsizlik dedik, sakatlıklardan dolayı dedik. Şimdi sen sakatlandıkça insanların sana bakış açısı farklı oluyor. “Niye sakatlanıyor?” diyorlar. Aslında sen o kadar sakatlanmıyorsun. Bu sezon yaşadığın 2 sakatlık var.

Güzel bir soru sordunuz, ben devamını getireyim. Sormak istediğiniz soruyu çok iyi anladım ben. Bunun için teşekkür ediyorum. Evet, insanlar ister istemez böyle bir düşünceye kapılabilir. Çünkü bizim içimizde değiller, dışarıdan takip ediyorlar. Basından o şekilde takip ediyorlar. Hatta insanlar maça geliyor, maçta gördüğüne inanmıyor, maçtan sonra yapılan yorumlara, gazetelerde çıkan yazılara inanabiliyor. Ama bizim Beşiktaş taraftarının özellikle bu konuda duyarlı olduğuna inanıyorum. Fakat şu konuya gelmek istiyorum: Omuz ve şu andaki diz sakatlığımdan sonra işte Gökhan bu kadar sakatlandı, şöyle sakatlandı diye yazıldı çizildi, işaretlerle gösterdiler, fotoğraflarla gösterdiler. Ben de o gazeteleri alıp baktığımda güldüm. Sonuçta doktorumuz da, hocamız da yönetimimiz de ne olduğunu biliyor. Bizim seyirci de biliyor o kadar çok sakatlanmadığımı. Bunlara tabii ki ister istemez üzülüyorsunuz. Özellikle bu konuda bana haksızlık edildiğini düşünüyorum. Biraz daha duyarlı olunması gerektiğini düşünüyorum. Çünkü ben o kadar sakatlık yaşamadım, bunu herkes çok iyi bilsin. Fransa kampında, Almanya kampında şu oldu bu oldu diye herkes yazmış. Bir kere sakat futbolcu maçta oynamaz. Mantık olarak düşündüğün zaman madem benim bu kadar sakatlığım var ben nasıl oynadım o maçlarda? Sakatsam oynayamam zaten. Sakat sakat nereye kadar oynayabilirsin zaten? Daha kötü olursun. Omuzum çıktı, herkes gördü zaten. Pozisyona herkes baksın görsün. Nasıl sakatlandığımı incelemiyorlar mı? İnsanlar bunu görmeli diye düşünüyorum. Buradaki arkadaşlara, doktora, sağlık ekibine herkese sorabilirsiniz, ben sabahları herkesten önce gelirim, en son ben çıkarım. Günde 3-4-5 saat hep ekstradan çalışırım. Fitness salonunda kuvvete dayanıklılık, vücut, üst grup, alt grup her tarafı çalıştırıyorum. Her zaman kendime bakan bir futbolcuyum. Ama olacaksa oluyor işte. Her insanın omuzu çıkabilir, arabanın bagajını açarken bile çıkar. Omuz kemik değildir, oynak bir bölgedir. Pozisyonda şiddetli bir darbe yiyorsunuz ve bu şiddetli darbe pozisyon içerisinde olan bir darbe. Yani futbolcuyu engellemek, futbolcuya karşı müdahale artı futbolcunun size karşı kontrolsüz bir girişi var. O anda kendimi kasayım, sakınayım, kaçayım diye maç içerisinde düşünemezsiniz. Çünkü takımınız için mücadele veriyorsunuz. Takımınız için ter döküyorsunuz. Ben o pozisyonda sakınsam ki son adamım, benden sonra kaleci var.
“TAKIMIM İÇİN SAKATLANMAYA HAZIRIM”
-Sakınan çok futbolcu da vardır ama.

Ben öyle değilim. Takımım için sakatlanacaksam sakınmam. Ben bu şekilde cansiperane oynarım. O hırsla oynarım. Eğer ben bu şekilde sakatlanacaksam, sakatlanmaya hazırım abi. Takımım için her türlü fedakarlığı yapmaya hazırım. Çok ciddi ve samimiyetle söylüyorum. Nasıl oynadığımı herkes biliyor ve görüyor.
“ÇALIM YEMEYİ BİLE KABULLENEMEM”
-Futbolcunun da namusu bu oluyor değil mi?

Bir futbolcunun beni geçmesini, benden hava topunu almasını kabul edemem ben. Ben kötü bir şeyi hazmedemiyorum. Mutlaka herşeyin en iyisini yapmaya çalışıyorum. Tabii ki herşeyin en iyisi olmayacaktır ama sahaya çıktığım zaman “Gökhan bugün herşeyin en iyisini yapmaya çalışacaksın” diyorum kendime. Sakatlık konusunda genel olarak konuşuyorum, insanlar hep yazdılar çizdiler bunları. Bir bakın ben 25 tane maç oynamışım bugüne kadar. Madem sakatım nasıl oyanamışım bu maçları?
“KİMSEYE BİRŞEY ANLATMAK ZORUNDA DEĞİLİM”
-Bunları haberleri yazanları tanıyorsun. Basınla iç içesin. Onlarla bu konuyu konuşuyor musun?

Yooo, konuşmuyorum. Sonuçta onların yapmak istediği bir haber vardır, onların sadece biraz hoşgörüyle yaklaşmalarını rica ediyorum. Ama onlarla bu konuda niye böyle yazıp çizdiniz diye konuşmuyorum. Kimseye de birşey anlatmak zorunda değilim.
Click the image to open in full size.“BASIN BİZE KARŞI DUYARLI VE SAYGILI OLMALI”
-Yani öyle bir tartışma veya hesap sorma anlamında konuştun mu diye sormuyorum.

Ne tartışma anlamında, ne hesap sorma anlamında, bu konuyu konuşmayı düşünmedim. Önemli olan sizin yaptığınız röportaj gibi gelip de bir futbolcuyla bu diyaloğu kurması, bu konuyu ele alması daha hoş diye düşünüyorum. Benim gidip “Niye böyle yazdınız?” demem, belki kendileri tarafından yanlış anlaşılacaktır. O yüzden pek fazla umursamıyorum. Ama herşeyin belli bir sınırı vardır. Biz basınla hem iyi olmalıyız hem içiçe olmalıyız. Ama herşeyin bir sınırı olması gerek. Biz onlara nasıl saygılıysak onların da bize duyarlı ve saygılı olmaları gerekli diye düşünüyorum. Bu basın mensuplarının hepsini kapsamıyor tabii ki, aralarında bir kaç kişi abuk subuk laflar yazıyor. Ama gerçek anlamda haber yazanlar, yorum yapanlar, saygı duyulanlar çoğunlukta zaten. Ben de onlara saygı duyuyorum. Yorumlarına ve eleştirilerine saygı duyuyorum. Tabii ki eleştiri olacaktır ama dediğim gibi bir sınırı olması lazım. Bir çerçevesi olması lazım. Çünkü o, futbolcuyu daha sonra ezebiliyor. O futbolcunun konsantrasyonunu dağıtabiliyor, psikolojisini etkileyebiliyor. Benim takımıma ne kadar katkı sağladığımı ve nasıl canı gönülden oynadığımı bizim taraftar biliyor ve dile getiriyor. O yüzden taraftarımızın bu konuda bana karşı duyarlı ve hoşgörülü olduğunu çok iyi biliyorum. Benim de onlara olan bir borcum, sakatlığımdan kurtulup, eski performansıma kavuşup onlara teşekkür etmek olacaktır.
“YENİLİNCE DÜNYA BAŞINIZA YIKILIYOR”
-“Ben son adamsam, sakatlanma pahasına mücadele ederim, takımımın gol yemesine razı olamam” diyorsun. Beşiktaş son bir kaç yıldır istikrarı yakalayamadı. Mağlubiyetler yaşadı. Sonuçta bunda herkes kadar sen de pay sahibisin. O kötü gidişat sende daha fazla negatif etki yaratmış olabilir.

Hayır, bende negatif etki yaratmaz. Çok üzülürüm ama hayat devam ediyor. Sonuçta biz profesyoneliz ve o hafta bitmiştir. Bir sonraki hafta vardır, bunu düşünmeliyiz. Lig maratonu uzundur. Her hafta daha iyi maç olabileceğini, her hafta daha iyi sonuçlar alabileceğini düşünmeli futbolcu. Sonuçta 3 neticeli bir oyun. Kim hata yaparsa o kaybedecektir. Biz de en az hatayı yapmaya çalışıyoruz takım olarak. Bunun için tüm takım arkadaşlarım fedakarlık yapıyor, herkes bu sorumluluğun bilinci içinde. Şunu herkes çok iyi bilsin, takım yenildiği zaman camia, taraftar, herkes çok üzülüyor ama en çok üzülen futbolcudur. Çünkü kendisi mağlup oluyor. Futbolcu eve gittiği zaman bunu eşine çocuğuna, annesine babasına bir türlü anlatamıyor. Dünya başınıza yıkılıyor, gününüz zehir oluyor. Karanlık oluyor. Dışarı çıkamıyorsunuz. Ama bunları beyninden ne kadar erken atarsa, bir sonraki maça zihinsel, psikolojik ve teorik olarak, bedensel olarak ne kadar iyi hazırlanırsa o kadar faydalı olur.
-Bunu yapabiliyor muzunuz?
Yapmalıyız.
-Mesela bu hafta bir beraberlik alınıyor. “Tamam gelecek hafta yeneceğiz” diyorsunuz. Bu sefer yeniliyorsunuz. Arkasından bir yenilgi, sonra bir yenilgi daha. Böyle olunca nasıl toparlarsın kendini?
Herşey olabilir. Futbol bu. Zaten bunların olmaması için bir an önce toparlanma durumun oluyor. Zaten bir futbolcu konsantrasyonu ve motivasyonu çok üst düzeyde olduğu zaman, en az rakip kadar mücadele ederse sahaya çıktığı zaman, o zaman kalitesi ortaya çıkıyor. Ama ne zaman rakipten daha fazla koşarsanız, kendiniz gibi oynarsanız, o zaman hem iyi futbol hem iyi skor ortaya çıkmış oluyor. Biz de kaliteli, yetenekli ve aynı zamanda genç bir takımız.
Click the image to open in full size.
“ARTIK ZAMAN DOLDU.. ŞAMPİYONLUK ZAMANI GELDİ..”
-Burada bir öz eleştiri mi söz konusu? Beşiktaş gibi kaliteli futbolculardan kurulu bir takım, başarısız sonuçlar aldıysa, bir şekilde sizin mücadelenizde motivasyonunuzda bir eksiklik mi vardı?

Bunu bir eleştiri olarak değil, genel olarak konuşuyorum ben. Ben futbolcuların nasıl olması ve nasıl sahaya çıkması gerektiğini anlatıyorum. İlk dakikadan bitiş düdüğüne kadar oyunu bırakmamalı, disiplini bırakmamalı, hocanın size verdiği taktiği ve disiplini en iyi şekilde sahada sergilemeli. Bunlar olduğu zaman şampiyonlukta çok büyük pay sahibi olursunuz. Nitekim şu anda biz 2. durumdayız. Biz bunları çok iyi yapmışız ki buraya kadar gelmişiz. Demek ki daha da iyi yapmalıyız ki daha da iyi olmalıyız, Fenerbahçe’yi yakalamalıyız diye düşünüyorum. Demek daha sorumluluk almalıyız. Biraz daha fedakarlık yapmalıyız. Bunlar çok önemli şeyler. Bu sene yabancılar yeni geldi, genç futbolcular transfer edildi, hepsi kaliteli futbolcular. Delgado geldi ağır bir sakatlık geçirdi, Ricardinho ilk 1-2 ay adapte olamadı ilk yarının son 3 maçına doğru kendini yakaladı, kendine geldi, müthiş bir şekilde maç kazandırmaya başaldı. Nitekim Bobo ve Nobre. Yani ilk yarının son 3 maçından itibaren yabancıların müthiş bir form grafiği var. Onların takım adına biraz geç kalmaları, takıma adapte olamamaları sezon başında biraz puan kaybetmemize neden oldu. Çünkü biz yabancılardan çok şey bekliyoruz, aynı şu anda oldukları gibi. Takımın genç olması, bazı arkadaşların ilk defa büyük bir takımda oynaması, birlikte oynaması, Beşiktaş taraftarı önüne ilk defa çıkması, bunların hepsi toplandığı zaman belli puanlar kaybediyorsunuz. Biraz zamana ihtiyacımız vardı ve o zaman da doldu. Ve zamanı geldi diye düşünüyorum. Onun için hem genç hem yabancı arkadaşlarımız takım olarak, takım olma yolunda çok iyi mesafeler kaydettiğimizi daha da iyi oynadığımızı düşünüyorum.
-Artık şampiyonluk zamanı geldi mi?
Kesinlikle. Hedef o zaten. Beşiktaş futbolcusu şampiyonluk zamanı mı geldi diye düşünmemeli ki zaten. Şampiyonluğa hedeflenmeli. Kaybettiğimiz maçlara bakın, alttaki 3-4 takım, onlara kaybettik ve son dakika golleriyle. Ya berabere ya da galipken berabere bitiyor. Sakaryaspor berabere, Sivasspor’a yenildik, bunlar ilk yarıda baktığımız zaman alttan ilk 4 takımdı. Antalyaspor’a karşı 3-1 öndesiniz ve maç 4-4 bitiyor. Erciyesspor’a öyle. O kötü halimizle bile o puanları almış olsaydık belki biz daha da farklı bir şekilde ilk yarıyı lider bitirebilirdik.
“ŞAMPİYONLUK HAYAL DEĞİL”
-Ama bir de şöyle bir şey var. O süreci yaşarken Beşiktaş çok iyi takım oyunu sergileyemiyordu. Yani bu sonuçlar hep şanssızlıkla da olmadı. Sahaya yansıyamayan futbol özellikleri vardı.

Biraz şanssızlık da vardı mutlaka ama. Sezon başında yaşanan bazı sıkıntılar oldu ama onları ilk yarı sonuna doğru atlatıp 2. yarıya çok iyi bir başlangıç yaptık. Çok iyi bir periyot yakaladık ve iyi de futbol oynuyoruz. Bunu sonuna kadar götürmeliyiz. Takım olarak veya bireysel olarak bir başarı yakalanabilir. Ama önemli olan başarının devamlılığının ve sürekliliğinin gelmesidir. O zaman hedeflediğiniz noktaya zaten ulaşmış olursunuz, ulaşırsınız. Onun için de Beşiktaş futbolcusu sezon başından itibaren şampiyonluğa hedeflenmiştir. İnanıyorum ki bu performansımızla, oyun şeklimizle, biraz daha sorumluluk göstererek ve fedakarlık ederek şampiyonluk hayal değil.
“LİGİMİZ KALİTELİ VE DENGELİ”
-Ligin aritmetiğine baktığın zaman çok değişken ve dengesizlik var.

Bence dengesiz değil, çok dengeli bir lig oluyor bence.
-Ben alınan sonuçlar açısından diyorum bunu.
Ligimizin kalitesini ortaya çıkartıyor. Bu şekilde daha iyi.
-Türkiye’de oynanan futbolu beğeniyor musun?
Özellikle bu sene beğeniyorum. Kayserispor’u, Gençlerbirliği’ni, Antalyaspor’u, Sivasspor’u beğeniyorum. Yani baktığın zaman geçen sezon 3 büyüklerin dışında belki 2 tane takım sayabiliyordunuz. Bu sene 10 takım sayabiliyorsunuz.
Click the image to open in full size.-Peki niye insanlar zevk almıyoruz diyorlar. Şu mu ortaya çıkıyor? Türkiye’de futbolseverlerin çoğu öncelikle 4 büyük kulübe gönül vermiş. Bu insanlar takımlarının sürekli kazanmasını istiyor. Ancak bu sene 4 büyükler olarak aşırı puan kaybettiniz. “Kalitesiz ligden zevk almıyoruz” demelerinin nedeni takımlarının sık sık puan kaybetmesi mi?
İşte kaybettiğiniz o puanlar sizi farklı yere getirebiliyordu. Çünkü 3 puanlı sistemde çok farklı yere gelebilirsiniz. İlk yarıda kaybettiğimiz maçlardaki puanları topladığında 10 puan ediyor. Şu anki puanın 10 puan üzerine çıkın, Fener’in 4 puan önünde olacaktınız. Onun için 3 büyüklerin kaybettiği puanlar olunca ve alttaki takımlar da çok özverili şekilde mücadele edince, puanlarını arttırınca, otomatikman puan ortalaması altta yükseliyor. O da ligin kalitesinin ortaya çıkmasını sağlıyor. Her sene çok fazla puan alacaksınız diye bir kaide yok. Mutlaka her takımın belli bir dönemi olacaktır. Az puanla şampiyon olmak dönemi de olacaktır. Bunun bir sürü örneği var. İngiltere ligine bir bakın. Çok üst düzey bir takım, liderle arasında 15-20 puan fark var. Daha ligin bitmesine 15 hafta var ama böyle bir puan farkı var. Ama özellikle bu sene Türkiye liginin çok dengeli bir şekilde gittiğini düşünüyorum.
“TIGANA BİR BABA GİBİ”
-Zaman zaman çok ağır, çok olumsuz eleştiriler alıyorsunuz. Bu eleştiriler zaman zaman bireysel de olabiliyor ve genelde hedef tahtasında Tigana yer alıyor. Bu eleştirilerden nasıl etkileniyorsunuz?
Hocayla aranızda ne oluyor, sahaya çıkınca ne oluyor? Burada bir sorun mu var, yoksa hep bir şanssızlık mı var? Ya da bunlar inadına mı yazılıyor?
İnadına mı yazıldı, başka bir şey için mi yazıldı bunu ben bilemem. Sonuçta o eleştirmenlerin, yorumcuların bileceği bir konu. Ama doğru olduğunu düşünmüyorum. Tigana için şunları söyleyebilirim: Gerektiği zaman sizin yanınızda bir baba, ben bunu çok samimiyetimle söylüyorum. Ben oynamadığım zamanlar, sakat olduğum zamanlar dahi devamlı konuşur, kim olursa olsun konuşur, kim iyiyse o hafta onu oynatır. Forma hiç kimsenin değildir. Hoca çok çalışanı çok seviyor. Genç futbolcuyu çok seviyor. Bu bizim için çok büyük bir avantaj. Düşünebiliyor musunuz? 3 büyüklerde bizim kadar genç bir takım olmadı. Belki tarih boyunca baktığınız zaman çok nadir, yaş ortalamamız 25-26 yani. Onun için de böyle bir hocaya saygı duyulması gerektiğini düşünüyorum ve her zaman ben istikrardan yanayım. Hem camia olarak, hem teknik heyet olarak, hem futbolcu olarak istikrarından yanayım. Bir ekibin devamlı olması gerektiğini, bir bütün olarak hareket etmesi gerektiğini düşünüyorum. Bir başarı yakalamamız için sürekliliğinizin olması gerektiğini düşünüyorum. Tigana onun için gerektiğinde bir baba, gerektiğinde çok sert, çok disiplinli, disiplinden kesinlikle ödün vermiyor, futbolcunun her türlü derdini dinliyor. Kesinlikle birebir konuşuyor. Genç futbolcularla konuşuyor. Kapısı her zaman açık. “Gelip konuşmak isteyen gelsin benimle konuşsun benim kapım açık” dedi herklese.
-Gökhan Zan’ın gördüğü Tigana burada mutlu mu?
Onu ben bilmiyorum yani.
-Ama insanı görürsün ve anlarsın. Cem benim mesai arkadaşımdır ve ben Cem’in mutlu olup olmadığını bilirim.
Öyle bir soru sordunuz ki. Sanki ben onun ailesi içindeymişim gibi. (Gülüyoruz)
-Ben onu aile açısından sormuyorum. Beşiktaş açısından soruyorum.
Mutlu olduğu için burada zaten.
Click the image to open in full size.“LUCESCU BENİ EVİNE DAVET ETTİ”
-Biraz geriye dönelim. Lucescu Galatasaray’ın başındayken evince bir yemek yedin sen. Doğru mu?

Doğru, doğru.
-Neler konuşulmuştu o gün? (Gökhan bu soru karşısında başlıyor gülmeye)
Açıklayayım. Bundan 5 sene önce Çanakkale Dardanelspor’dayken, Galatasaray’ın Ankaragücü’nü 2-0 yenip şampiyonluğunu ilan ettiği maçı izledim. Yanımda menajerim de vardı. Lucescu maçtan sonra beni evine davet etti. İnsan belki o gün şampiyonluğu kutlayabilir, ailesiyle özel geçirebilir ama beni evine davet etti. Çok hoşgörülü bir şekilde, çok saygın bir şekilde, misapirver şekilde beni evinde ağırladı.
-Neler konuştunuz?
“Galatasaray’da kalırsam seni Galatasaray’a almak istiyorum” dedi. Ben Dardanelspor’da oynuyorum. 2. Lig takımı nerede, 3 büyüklerde oynamak nerede. O zaman 2. Lig’de oynarken böyle bir bir camiaya gitmek, öyle büyük bir teknik direktörün seni evine davet etmesi, insanı ister istemez onurlandırıyor, heyecanlandırıyor, güzel duygulara sevk ediyor. Ben de sevindim tabii. Hangi genç futbolcu sevinmez. O zaman 18-19 yaşındasınız. Ama kısmet olmadı. Lucescu o sene Beşiktaş’a geldi ben de Dardanelspor’da kaldım. Beşiktaş’tan bana bir teklif gelmedi ama takip ediyorlardı. O sezon Galatasaray’dan teklif geldi. O zaman Galatasaray’da yönetici Burak Elmas vardı. Burak Elmas beni ofisine çağırdı, görüştük. “Seni alacağız” dedi ama ondan sonra ne olduysa bilmiyorum. Lucescu kalmadı diye mi olmadı bilmiyorum. Sonra zaten Burak Elmas da bıraktı. Bir sene daha Dardanelspor’da kaldım.
“GALATASARAY’IN KAPISINDAN DÖNDÜM”
-Resmen Galatasaray’ın kapısından dönmüş oldun, öyle mi?

Evet. Kapısından dönmüş oldum gibi. O sene Trabzonspor’dan, Fenerbahçe’den teklif geldi. Gençlerbiliği de istiyordu beni. Ama olmadı hiçbiri. Ondan sonra 1 sene geçti. Sezon bitti ve amcama gittim Belçika’ya. Ben tatildeyim televizyonlardan takip ediyorum. Haberlere bakılırsa bir Fenerbahçeye, bir Galatasaraya, bir Trabzonspor’a transfer oluyorum. Tatilden döndüğüm günün gecesi evdeyim. Saat 23.00’de Niyazi Önen arıyor beni, “Seni, Beşiktaşa verdik” diyor. Ben daha fazla şok oldum. Çünkü Beşiktaş’tan teklif almamıştım. Beşiktaş beni takip ediyordu onu biliyorum. Beşiktaş’ın eski yöneticisi ve Çanakkaleli olan İbrahim Altınsay devanmlı maçlarımızı izliyordu. Neyse, Niyazi Önen “Seni verdik” dedi, ardından bir saat sonra bir baktım Hüsnü Güreli beni arıyor. “Hayırlı olsun, seni aldık, yarın geliyorsun” dedi.
“BİR BAKTIM GAZETEDE BENİM FOTOĞRAFLARIM”
-Bir futbolcuya “Seni bu takımlar istiyor, biz seni şu takıma veriyoruz. Sen ne diyorsun?” diye sorulmaz mı?

Ama ben buna daha fazla sevindim. Mutluluğum bir kat daha arttı. Feyyaz hoca (Uçar) benim Çanakkale Dardanelspor’da hocalığımı yaptığı için benim daha da hoşuma gitti. Ertsi gün bir baktım gazetelerde benim fotoğraflarım, haberler.
-Rüya gibi yani?
Rüyadan daha farklı. Başka bir dünya. 18-19 yaşındasınıuz ve 100. yılında şampiyon olan bir takıma geliyorsunuz. Bu da ayrı bir heyecan. Bakıyorsunuz, sizi daha önce isteyen Lucescu Beşiktaş’ın başında. Zago, Ronaldo, Ahmet Yıldırırm, Emre, Cordoba, Tayfur, İlhan Mansız. Baktığın zaman müthiş isimler var ve onlarla berabersin o yaşta düşünebiliyor musun. Bu çok güzel bir duygu. Ayrı bir heyecan yaratıyor insanın içinde, ayrı bir profesyonellik, ayrı bir tecrübe. Ben Lucescu zamanında belki 3-4 tane maç oynadım ama ben Lucescu’dan, Zago’dan, Ronaldo’dan çok şey öğrendim. Benim ismim Gökhan Keskin’den geldi. Neden geldi? Neden Beşiktaş’a geldiğime daha fazla sevindim şimdi bunları anlatacağım. Benim ismim doğduğum an Gökhan Keskin’den geldi. Çünkü Gökhan Keskin o zaman Beşiktaş’ta yeni başlamış. O zaman benim amcam fanatik bir Beşiktaşlıymış.
“BABAM FENERLİYDİ AMA YAŞASA BEŞİKTAŞLI OLURDU”
-Baban?

Rahmetli babam Fenerbahçeliydi. Babam fanatik değil, Fenerbahçe’ye sempati duyuyor ama amcam fanatik bir Beşiktaşlı. Dedem de fanatik Beşiktaşlı. Dediğim gibi adım Gökhan Keskin’den geliyor. Gökhan stoper, ben de stoperim. Bir de Gökhan Keski’nin jübilesi yapıldı, Gökhan Keskin oyundan çıktı, oyuna beni soktular. Ayrıca Metin, Ali, Feyyaz üçlüsüyle futboldan sonra çalışan tek futbolcuyum. Üçüyle de çalıştım. Dardanelspor’da da Fuat Yaman’la çalıştım başka bir Beşiktaşlı. Nereye baksam Beşiktaş. Nasıl anlatayım daha Beşiktaşlı olduğumu bilemiyorum. Doğuştan mı diyelim ne diyelim? Kaderimde var yani. Babam Fenerbahçeli ama biz de onu çok kızdırırdık. Çok isterdim babamın beni bugünlerde görmesini. Keşke şu anda şu durumda beni görmüş olsaydı zannediyorum o da fanatik bir Beşiktaşlı olurdu, kesinlikle olurdu. Çok erken yaşta kaybettik. Tam buraya geleceğim sene kaybettik babamı. 42 yaşında kaybettik babamı. O yüzden ailemin sorumluluğunu ben almış durumdayım. Kardeşim zihinsel engelli, annem böbrek hastası. Ben mutluyum yani. Aileme bu şekilde bakmaya devam edeceğim. Allah sağlık, ömür ve güç verdiği sürece böyle. Ben genç yaşımda evlendim. Benim aile hayatım bu. Eşimle beraber değil bütün ailemle beraber yaşıyorum İstanbul’da. Onları da İstanbul’a aldım. Hepimiz bir yaşıyoruz. Sağolsun eşimin de büyük katkısı var. Kanada’da yaşamış olmasına rağmen, Antakyalı ve küçüklüğünden beri tanıyorum kendisini. 19-20 yıl Kanada’da yaşamış, ünüversiteyi Kanada’da okumuş, işletme eğitimi almış. Gerçekten aileme karşısı çok büyük saygısı var, bana karşı çok büyük saygısı var.
“HERKES EŞİME ŞAŞIRIYOR”
-20 sene Kanada’da yaşamış, oranın kültürünü almış, senin aldığın kültür çok farklı.

Herkes ona şaşırıyor zaten. Annem, kardeşlerim, ben hepimiz mutlu bir şekilde aynı evde yaşıyoruz. Annem mesela Antakya’ya gidiyor, hemen “Anne ne zaman geleceksin?” diyor. Çünkü özlüyor. Eşim kardeşime bakıyor mesela. Müthiş bir şekilde daha nasıl anlatayım yani Ben açıkçası bu kadar beklemiyordum. Benim devamlı kamplarda olmam, sakatlandığım zaman kendisinin çok üzülmesi, bana sahip çıkması...
“FUTBOLCU OLUNCA BÖYLE EŞİ ZOR BULUYORSUN”
-Sakatlıklardan yana bir kısmetsizliğin var ama eşten çok büyük bir kısmetin var.
Allaha çok şükür. Futbolcu olduğun zaman kolay kolay bu şekilde bulamıyorsunuz. Ya da siz başka birini de bulabiliyorsunuz. Çünkü öyle bir camiadasınız ki tanınıyorsunuz, herkesin gözü üstünde ve böyle bir ortamda bir evlenme teklifinde bulunabilirsin, yanılabilirsin.
“ACIYI MUTLULUĞA ÇEVİRMEYİ BİLDİK”
-Zor şartlarda yaşamanın ne olduğunu acı çekmenin ne olduğunu bilen bir insansın sen.

Kesinlikle çok iyi biliyorum. Ben küçüklüğümden beri zor şartlarda yetiştim. Zor değil çok çok zor şartlarda yetiştim. Bunu açıklamaktan da sakınmıyorum. Aslımı da hiçbir zaman inkar etmedim. Ben bu şekilde büyüdüm, bu şekilde öğrendim, bu şekilde acı yaşayarak buralara geldim ama o acıyı biz mutluluğa çevirmesini bildik küçüklüğümüzde, aile olarak. Sonuçta maddi durumunuz yok, kazanabildiğinizle yetinmek, mutlu olabilmek çok önemli.
-O günlerde ne gibi özlemlerin vardı?
Çok özlemlerim vardı. İnsan küçükken herşeyi düşünebilir, lüks bir evi olsun, arabası olsun, şöyle giyinelim, play station olsun. Herşeyi düşünebiliyorsun.
-Özlemlerini giderebildin mi?
(Gülüyor) Yavaş yavaş gideriyorum. Çocuğum olduğu zaman çocuğumla beraber Allah kısmet ederse.
Click the image to open in full size.“İÇİ FESAT OLANIN İŞİ DE KESAT OLUR”
-Sen Türkiye’nin 2 yüzünü yaşamışsın. Hem çok fakir hem de çok zengin.

Dışarıdan insanlar baktığı zaman “2 defa topa vuruyor ve ne kadar para kazanıyor” diyebiliyor. Ama içimizdeki o acı, o stres, daha önce nasıldık da buralara kadar geldik... Sadece burada oynamak değil olay. Neler yaptın, nasıl uğraşlar verdin ve buralara gelebildin? O emeğin karşılığını burada alabiliyorsun. Bunlar çok önemli. Onu 1 saatte yapmıyorsun ki. Amatör takımdan geliyorsun neler çekiyorsun. Belki futbolcu olamayacaktın bir imza yüzünden. O yaşlarda ailenizin imzası lazımdı. Aileniz sizin futbolcun olmanızı istemiyorsa olmuyordu. Mesela benim ailem futbolcu olmamı istemiyordu, okumamı istiyordu. Ama babam istiyordu. Dedem hep okuyacaksın okuyacaksın derdi annemle beraber. Babamsa hep sen ne istersen derdi. Babam imzayı attı ve başladık. Kar çamur ama düşünemezsin o dönemde sana herşey güzel geliyor. 2 yaşından beri topla uyurmuşum, öyle resinmlerim var benim. Benim hep top sevdam vardı. Ben ders çalışmak için odaya girerdim, kapıyı kitler, balkondan aşağıya iner ve top oynamaya giderdim. Her tafafım yara bere eve geliyorum evde dayak yiyorum. Ben futbolla özelleşmişim, özdeşleşmişim. İnsanlar topa vuruyor, çok para kazanıyor gözüyle bakıyorlarya. 1996 senesinde ilk kazandığım para 20 milyon lira. Gittim anneme verdim. Bir cep telefonu aldım. Profesyonel imza attım Hatayspor’a 50 milyon aldım. Aile boyu ziyafet çektik. Evin borçları vardı onları ödedik. 16 yaşında profesyonel oynuyordum diye 500 milyon para verdiler bana o zaman. Ben havalara uçtum. Sağolsun Ali Gültiken’in bana çok katkısı vardır. Aldı beni oynattı. 10 maç oynadım Dardanelspor’a gittim, 3 sene kaldım. Tesislereden dışarı çıkmadım, hep odamdayım. Devamlı çalıştım. Yani o zamanki emeklerimin karşılığını şimdi almaya çalışıyorum. Bu da yetmiyor, sonuçta herşey para değildir. Herşeyle yetinmeniz, herşeyle mutlu olmanız gerekiyor. Bu çok önemli. Ama her zaman da insanın karşılığı veriliyor, verilmeli diye de düşünüyorum. Ama her dönemin bir stresi vardır. Daha önce yaşadığımız stres şimdiki gibi değil. Şimdi daha fazla. Büyük bir takımdasınız, büyük bir taraftarınız var. Gözler önündesiniz, milli takımdasınız. Yani bunların hepsine baktığın zaman gerçekten sorumluluk, fedakarlık, profesyonellik isteyen, bu yükün altından kalkabilecek güçlü bir yapı lazım, bir felsefi düşünce, yüksek bir mental lazım. Her zaman daha yukarıları hedeflemeliyiz ki, bir kademe atlayabilelim. Bunlar çok önemli. O yüzden insanların bu şekilde düşünmelerini biraz yadırgıyorum. Bu şekilde düşünmemeleri lazım. Sakatlığı var, stresi var, iyi günü var, kötü günü var, üzülüyorzunuz, herşeyi yaşıyorsunuz. Riski var. Hayat riskiniz var. Yüksek efor sarfediyorsunuz, seyahatleriniz var. Herşey var. Öyle düşünenler insanlar da inşallah iyi yerlere gelirlerde belki niyetleri düzelir o zaman.
-Deden seni hiç Beşiktaş formasıyla İnönü Stadı’nda izledi mi?
İzlemedi. Ama Lig TV’den isliyor. Ama özellikle içerideki bir Fenerbahçe maçına denk getirmeye çalışacağım ve dedemi getirteceğim.
-Sen bunları anlatırken bana birşey anımsattın. Cem Özer, Show TV’de geçtiğimiz hafta yeniden Laf Lafı Açıyor’a başladı. Bilirsin her programın sonunda bir hikaye anlatır ve bir söz söyler. Özer dedi ki, “İçi fesat olanın işi de kesat olur.”
Kesinlikle. Katılıyorum ve yanına nokta koyuyorum, virgül koymuyorum.
“BEŞİKTAŞ’TAKİ HEDEFLERİMİ GERÇEKLEŞTİRMEDEN AVRUPA’YI İSTEMEM”
-Arsenal’e transfer olabileceğin gündemde sürekli.

Şu anda bir tek Beşiktaş’ın şampiyonluğunu düşünüyorum. Bunu herkesin çok iyi bilmesi lazım. Çok samimi söylüyorum. Yoksa her futbolcu “Evet Arsenal’e gitmek istiyorum, gideceğim” diyebilir. Bundan onur verici bir şey olamaz tabii ki. Ama şu anda Beşiktaşlı bir futbolcu olarak, camiamın bana destek çıkması, bana moral vermesi, her zaman benim yanımda olması, bunların hepsi benim Beşiktaş adına daha da fazla motive olmam, daha fazla fedakarlık göstermem anlamına geliyor. Ben de Beşiktaş’ta şampiyonluk yaşamadan, Beşiktaş ile Avrupa’da başarılar yakalamadan Avrupa’ya gitmek istemiyorum. Ama tabii ki böyle takımlara transfer söz konusu, “Mutlaka vereceğiz, hocamız onayladı, yönetimimiz onayladı, biz uygun görüyoruz” derlerse o zaman olur. Bir sene sonra sözleşmem bitiyor. Sözleşmemin uzatılması halinde dahi seve seve uzatırım. Uzattığım zaman da zaten bir transfer yapmış oluyorum.
“AVRUPA’YA GİDERSEM BEŞİKTAŞ DA PARA KAZANMALI”
-Kulübüne para kazandırmadan gitmek istemiyorsun değil mi?

Tabii ki kazandıracaksın. Kazandırmadan olur mu? Beşiktaş sizi buaralara kadar getirmiş. Bu şekilde mi karşılığı olmalı. Her zaman iyi ayrılmalısınız. Gittiğiniz yerde hem kendi camiaızı hem ülkenizi temsil edeceksiniz. Bunlar çok önemli.
“FATİH TERİM DÖRT DÖRTLÜK BİR İNSAN”
-Son konu: Milli Takım’ın da değişmez isimlerindensin. Ve orada sana çok güvenen bir hoca var.
Fatih Terim hocamın benim üzerimde çok büyük emeği var. Bana çok güveniyor. Sakat olmama rağmen beni çok kez Milli Takım’a çağırdı. Ona ne kadar teşekkür etsem az. Ancak teşekkürü ona sahada sergileyeceğim performansla edebilirim. Avrupa’nın sayılı teknik direktörlerinden bir tanesi. Kişiliğiyle, karakteriyle, herşeyiyle dört dörtlük bir insan. Müthiş kariyerli, tatlı-sert, karizmatik, her yönüyle tam bir hoca. Çok da babacan aynı zamanda. Ona çok şey borçluyum. Buraya kadar gelmemde hem kendisinin hem Milli Takım heyetinin çok emeği vardır ve pay sahibidirler.
[email protected]
[email protected]
__________________
iLk ÇıĞLıĞıM SoN NeFeSiM TeK AşKıM BEŞİKTAŞ'ım....
HeRşEyİn BiR sOnU vAr AmA BEŞİKTAŞ SeVgİsİnİn AsLa...!
özgür_1903 Ofline   Alıntı ile Cevapla
Alt 15-03-2007, 13:55   #7
Kıdemli Kartal
 
özgür_1903 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 

Fener'e o golü atmasam...“

Fenerbahçe'de 7 yıl banko oynadı, şampiyonluk yaşadı. Sonra sessiz sedasız Almanya'ya dönüp, ardından Beşiktaş'a transfer oldu. Ve "Eski bir Fenerbahçeli futbolcu" olarak siyah beyazlı taraftarlara kendini kabul ettirirken en büyük yardımcısı Fenerbahçe'ye attığı gol oldu.



Ligtv.com.tr Kara Kartal Haftası'nda günün konuğu Mustafa Doğan.. Profesyonelliği, kendine iyi bakması, mücadeleci gücünden hiçbirşey yitirmemesi, bir dönem Alman Milli Takımı'na kadar yükselmesi, zaman zaman yedek kalması ve aklınıza gelecek birçok şey hakkında konuştuk Mustafa ile.

Eski takımı Fenerbahçe için hep olumlu konuştu. Alışılageldiği üzere eski takımını suçlayıcı ya da karalayıcı bir şey söylemedi. Aksine Fenerbahçe'nin kendisine çok şey kattığını söylemekten çekinmedi. "Daum'un geleceğini bilsem Fenerbahçe'den o kadar çabuk ayrılmayabilirdim.. Ama asla pişman değilim.." dedi. Ancak eski Fenerbahçeli olarak Beşiktaş'a ilk geldiğinde çok zorlandığını da itiraf etmekten geri kalmadı.
İşte Mustafa Doğan'ın Ligtv.com.tr Genel Yayın Yönetmeni Cem Kurel ve Haber Müdürü Erdem erol'a yaptığı açıklamalar:
Click the image to open in full size.
__________________
iLk ÇıĞLıĞıM SoN NeFeSiM TeK AşKıM BEŞİKTAŞ'ım....
HeRşEyİn BiR sOnU vAr AmA BEŞİKTAŞ SeVgİsİnİn AsLa...!
özgür_1903 Ofline   Alıntı ile Cevapla
Alt 15-03-2007, 13:57   #8
Kıdemli Kartal
 
özgür_1903 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 

“BU İŞ SADECE PROFESYONEL YAŞAMAKLA OLMAZ...”
-Mustafa profesyonelliğinin semeresini mi alıyorsun?
Bunu sadece profesyonelliğime dayayacak olursak bence diğer özelliklerime haksızlık yapmış oluruz. Benim bu yerlere gelmemde işimi ciddiye almam, profesyonel yaşamın mutlaka katkısı vardır ama sadece profesyonel yaşamaklada bu yerlere gelemezsiniz diye düşünüyorum.
“RICARDINHO’DA OLAN BENDE YOK, BENDE OLAN ONDA YOK”
-Profesyonel derken sadece profesyonel yaşamak değil, profesyonel olmak için çok etken lazım.
Şunu söyleyeyim, ben genç takımlarda da oynarken eminim ki benden çok yetenekli futbolcular vardı. Ama şimdi onların bulunduğu ve benim bulunduğum yere baktığınız zaman çok farklı yerlerdeyiz. Ben buraya daha çok çalışarak geldim. Çünkü bir Sergen’deki veya bir Ricardinho’daki o yetenek bende yoktu. Ama benim başka özelliklerim vardı, benim o özelliklerim de o futbolcularda yok. Onun için ben güçlü olduğum vasıflarımı daha da iyi hale getirmek için, eksiklerimi de kapatmak için çok çalıştım ve bu yerlere geldik.
“RICARDINHO BİR FRİKİKLE OLAYI KURTARABİLİR”
-“Bende olan özellikler onlarda, onlarda olan özellikler bende yok” dedin. Senin özellikleri neler?

Örneğin fizik gücü, mücadeleci oyunu sevmem, oyun disiplinine sadık kalmam. Benim tarzımdaki futbolcular daha çok çalışarak biryerlere gelebilirler. Şimdi Ricardinho fiziksel olarak çok üst seviyede olmasa da bir frikik, bir ara pasla olayı kurtarabilir. Benim öyle bir şansım yok. Benim devamlı fit olmam lazım.
“ESKİDEN BİZE ÖNEM VERİLMEZDİ”
-Defansif oyuncuların yaptığı hatalar daha pahalıya mal olabiliyor. Ama bir forvet 2 tane pozisyonu kaçırıp, 1 tane gol atarsa o maçı iyi tamamlamış oluyor.

Tabii kaleciler, defans bölgesinde oynayan oyuncular için öyle. Çok iyi oynarsın ama bir pozisyon kaçırdın mı maçı kötü bitirirsin. Bunlar olağan şeyler. Ama günümüz futboluna baktığımız zaman önceden çok daha kötüymüş. Eskiden gol atanlar ve ofansif oyuncular gözönünde olduğu için ücretler belirlenirken kalecilere ve defans oyuncularına çok fazla önem verilmezmiş. Son 10 yıla baktığın zaman futbolun da değiştiğini görüyoruz. Önemli olan oynadığın bölgede en iyiler arasında olmak. O zaman hakettiğiniz saygıyı da alıyorsunuz.
Click the image to open in full size.“GOL YEMEMİŞSEK AKŞAM DAHA RAHAT UYURUM”
-Oynadığın mevkiyi seviyor musun?

Seviyorum. Sahaya tabii ki kazanmak için çıkıyoruz ama eğer bir maçı gol yemeden bitiriyorsak bu beni mutlu ediyor. “Bir maçı 1-0 mı kazanmak istersin 3-2 mi?” dersen ben her zaman 1-0’ı tercih ederim. 3-2’lik sonuçta 5 tane gol var, izleyici açısından muhakkak daha iyi ama maçta gol yememişsek akşam daha rahat uyurum.
“İLERİ ÇIKARSAM BÖLGEM KORİDOR OLUR”
-Günümüz futbolunda ofansif yönü kuvvetli defans oyuncularını da izliyoruz. Yaşın 31 ama kendini bu yönde geliştirmeyi düşündün mü?

Zaten futbolda “Ben oldum” diyen futbolcunun artık yerinde saydığını düşünüyorum. Futbolcu her zaman kendisini geliştirebilir. Onun için antrenmanlarda da çok çalışmak lazım. Bu biraz da işine olan saygı. Onun önemini bilmen lazım. Tabii ki ben kendimi her zaman geliştirmeye çalışıyorum. Dediğin gibi şu an yaşım 31 de olsa. Benden beklentiler de önemli. Önümde çok ofansif bir adam varsa ben de şimdi onun yanında bindirmeler yaparsam o bölge koridor olur. Hoca beni oraya koyuyorsa bir bildiği vardır. Çünkü önümde ofansif oynayan bir adam var, onun açıklarını biraz da benim kapatmamı bekliyordur. Bunları iyi ayırt etmek lazım.
“KIZLARLA TAKILMAK VARKEN ERKENDEN YATARDIM”
-Bu profesyonelliğinde Almanya kökenli olmanın payları neler?

Bunun karakterle de alakalı olduğunu düşünüyorum. Almanya’da genç takımların maçları genelde haftasonu sabah 11.00’de olurdu. O yaşlarda partilerde dans etmek, kızlarla takılmak varken ben cumadan itibaren akşamları erken yatıyordum. Üstelik o dönem benim maddi olarak hiçbir beklentim de yoktu. Ben sadece maçta iyi oynamak istiyordum. Amatör bile olsam düzgün yapmak istiyordum.
“FUTBOLCU OLMASAM ALMANYA’DA ÜNİVERSİTE OKURDUM”
-Küçükken ileride futbolcu olacağını düşünüyor muydun?

Çok erken yaşlarda hiç öyle bir düşüncem yoktu açıkçası. Ama belli bir noktadan sonra, hep bir üst seviyeye çıkınca “Profesyonel olabilirim” demiştim. Ben 16 yaşında Bundesliga için profesyonel sözleşme imzaladım Bayern Uerdingen ile. Ama sakatlanabilirsin ya da başaramayabilirsin de. Bunun için 2-3 senelik bir deneme süren oluyor. Orada tutturdun tutturdun, tutturamadın mı herşey farklı da gelişebileceği için ben okulumu da o süre zarfında devam ettirdim. Sonra futbol mu üniversite mi diye bir yol ayrımına geldim ve futbolu tercih ettim. Ama allah korusun futbolda bir aksilik olsaydı okuluma devam edebilecek pozisyondaydım.
“WERDER BREMEN DE BENİ İSTEDİ AMA FENERBAHÇE AĞIR BASTI”
-Bayer Uerdingen Almanya’da bir Bayern Münich değil. Ama sen Türkiye’nin Bayern Münich’lerinden birine Fenerbahçe’ye geldin. Nasıl bir değişimdi bu?

Benim için önemli olan kulübümün genç futbolculara şans vermesiydi. Çünkü o zaman en iyi alt yapı Bayer Uerdingen’deydi. Bu benim için bir şans oldu. Ben zaten Almanya Genç ve Ümit Milli Takımı’nda oynuyordum. Bundesliga’da oynadığım için bir anda dikkat çektim. Mesela beni Werder Bremen de istiyordu ama Fenerbahçe ağır bastı.
-Neyi ağır bastı? Maddi koşulları mı?
Hem kulübümün menfaatleri hem benim menfaatlerim doğrultusunda. Böyle bir transferin gerçekleşmesine çok da memnun oldum. Orada 7 sene oynadım. Güzel günlerimiz de geçti. Şu an ise Beşiktaş’tayız.
“OYNAMAYAN FUTBOLCU PUSUYA YATAR”
-Amatörlükten profesyonelliğe geçişte sorunlar da artıyor değil mi?

Meslek olunca tabii ki sorumluluklar artıyor. Amatör olarak oynadığın zaman “Bugün antrenmana gitmeyeceğim” diyebilirsin ama profesyonel olduğun zaman diyemezsin. Çünkü rekabet halindesin. Sen güçsüz olduğun zaman arkada bekleyenler var. Her hafta sınavdan geçiyoruz biz. Amaç yerini sağlamlaştırmak, yerini kollamak. Çünkü arkada bekleyenler var. Nasıl ben oynamadığım zaman işte pusuya yatmış bekliyoruz, şans gelse diye. Şimdi de diğer arkadaşlar için geçerli. Bu biraz da sıra işi.
“İYİ PARAYI OYNAYAN FUTBOLCU KAZANIR”
-Rekabet olmazsa zaten futbolun keyfi olmayacak.

Kesinlikle, ama profesyonel hayatta şunu da unutmamamız lazım. İyi parayı oynayan futbolcu kazanır. Transfer görüşmeleriniz olduğu zaman kulüpler bakarlar, sen ne yapmışsın ne yapmamışsın. Hem sözleşmelerde de paranın bir kısmı maç başına veriliyor.
Click the image to open in full size.
“FENERBAHÇE’DE BANKOYDUM, REKABET YAŞAMAZDIM”
-Fenerbahçe’de mi rekabet daha fazlaydı senin adına, Beşiktaş’da mı daha fazla?

Fenerbahçe’de aslında ben sakatlıkların dışında hazır olduğum dönem devamlı oynadım. Rekabet olayını hissetmedim. Dönem dönem tabii ki zorlayan arkadaşlarım oldu. Ama ben orada 11-12 tane hoca gördüm, hepsi de genelde oynattı beni. Öyle bir sıkıntı yaşamadım. Beşiktaş’ta ise spor yazarları ve spor kamuoyu tarafından yapılan “A Takım-B Takım” ayrımlarında hep B Takım’da gösterdildim. Ama ben kendime inanıyorum, kendime güveniyorum. Sağlık sorumum olmadığı sürece ben zaten şimdiye kadar 25-30 maç oynayan bir adamım. İlk defa bu sene sakatlıklardan dolayı bu kadar az maç yaptım. Futbolda başlamak önemlidir ama bitirmek de önemlidir. Şu an formama kavuştum, önemli olan sezon sonuna kadar bu grafiği sürdürmek.
“SEZON BAŞINDA TIGANA’NIN KAFASINDA YOKTUM”
-Formadan uzak kalman sadece sakatlıktan mı kaynaklandı?

Ben sakatlığın çok etken olduğunu düşünüyorum. Şunu da söylemem lazım, sezon başında hocanın kafasındaki takımda yoktum. Ama futbolda herşey çok çabuk gelişiyor. Artık büyük takımda zaten as futbolcu yedek futbolcu kavramı da kalmadı.
Click the image to open in full size.“ARKADAŞLARIM ISINIRKEN BANA GÜLERLER”
-Onun için işte ilk sorum profesyonelliğin semeresini mi alıyorsun oldu.

Aynen öyle. Öyle bir kavram kalmadı. Çünkü 40’ın üzerinde maç yapıyorsunuz. Ve her futbolcuya ihtiyaç vardır, olacaktır da. Önemli olan sıranı beklemek. Sana sıra geldiği zaman da o şansı en iyi şekilde kullanmak. Çünkü o şans her zaman gelmeyebilir. Onun için de iyi çalışmak lazım. Bu hafta sakatlıklar cezalılar oldu, ben oynayacağım, bu hafta kendime iyi bakayım, oynayayım demekle de olmuyor. Örneğin bazen arkadaşlarım bana gülerler maç esnasında ısınırken, “31 yaşına geldin, ısınmasan da olur” diye ama belki herkes direk kalkmak istemez ısınmak için ben ilk gidenlerden birisiyim. Çünkü ben biliyorum ki biri sakatlandığı zaman benim ısınmaya vaktim olmayacak. Benim hazır olmam lazım.
“BAZEN FORMDA OLSAN DA OYNAYAMAZSIN”
-Kenarda oturmak dokunuyor mu?

Her futbolcu oynamak ister. Ben de oynamak istiyorum. Ama ben kenarda otururken kesinlikle şu düşünceye kapılmıyorum. Bazen genç arkadaşlarımızda görüyorum, hemen karamsarlık, küsmeler. Futbolcu küserse, kapris yaparsa kendine yapar. Kaprisle, küsmeyle bir yere varamazsınız. Tabii ki her futbolcu gibi bende oynamak isterim ama biraz da objektif olmak lazım. Durum nedir, ben belki son haftalar diğer arkadaşlarımdan çok daha iyi olabilirim. Ama takım iyi gidiyordur, galip geliyordur. Hoca takımı değiştirme gereği duymaz. Bunu da anlayabilmek lazım. Ben her zaman söylüyorum, büyük takıma gelmek kolay değildir ama kalmak daha da zordur. Yani kafa olarak da hazır olmak lazım.
“BEŞİKTAŞ’IN EN ESKİLERİNDEN BİRİYİM”
-Beşiktaş’ta kaçıncı sezonun?

3. sezonum. Ama baktığın zaman düşünüyorum İbrahim Üzülmez dışında en eski futbolculardan bir tanesiyim.
Click the image to open in full size.“CAMİA DEĞİŞTİRMEK ÇOK ZORMUŞ”
-Bir konu var, bu bir tek senin için söylenmedi ama seninle sohbet ediyoruz, onun için sana soruyorum. Alınmaca gücenmece yok.

Yok, açık açık herşeyi konuşabiliriz.
-Beşiktaşa geldiğin zaman, daha önce Fenerbahçe forması giymiş olduğun için, bası kesimler tarafından “Fener’in eskileri geliyor buraya” diye eleştiriler aldın. Bu eleştiriler karşısında neler hissettin, neler düşündün?
Ben Fenerbahçe’den direk gelmedim. Ben Köln üzerinden geldiğim için...
-Aktarmalı yani... (Gülüyoruz)
Aktarmalı geldim. Açıkçası camia değiştirmenin bu kadar zor olacağını düşünmedim. Gerçekten daha ayağım topa değmeden çok acımasız eleştiriler yapıldı. Bu da futbola bakış açımızın ne kadar dar olduğunu gösteriyor. O mantıkla baktığının zaman bir futbolcu sadece ya Beşiktaş’ta, ya Fenerbahçe’de, ya Galatasaray’da oynayacak, ondan sonra futbolu bırakacak Ya da başka takımlara gidecek. Öyle bir şey yok. Avrupa’da çok normal bunlar. Onun için burada biraz yadırgadım. Belki o dönem Okan’ın, Ali Güneş’in ve benim gelmem, işte diğer büyük takımlardan futbolcuların gelmesi göze battı.
“FENERBAHÇE’YE ATTIĞIM GOL ÇOK ÖNEMLİYDİ”
-Ama Fenerbahçe’ye de golünü attın.

Fenerbahçe’ye gol atmam iyi oldu, taraftardan bir sahiplenme oldu. 3 sene burada kalmamda bence o maçın çok büyük önemi var.
“DAUM’UN FENERBAHÇE’YE GELECEĞİNİ BİLSEM...”
-Fenerbahçe’den neden ayrıldın?

Şartlar öyle gelişti. Biz açıkçası Fenerbahçe ile oturup ne pazarlık yaptık, ne ben onlara “Gidiyorum” dedim, ne onlar birşey dedi. Avrupa’da transfer erken yapıldığı için de zaten şubat mart gibi imzayı attım Köln’e, ama ben o zaman Fenerbahçe’de önümü göremiyordum. Ne olacağı belli değildi. Kötü bir sezon geçiriyorduk. Hocanın kim olacağı belli değildi. Belki Daum’un geleceğini bilsem, o kadar acele karar vermeyebilirdim. Ama yaptığım hiçbir şeyden de pişmanlık duymuyorum.
“VÖLLER GELDİKTEN SONRA MİLLİ TAKIM’DAN UZAK KALDIM”
-Hiç zaman zaman Türkiye’ye gelmeyip Almanya’da kalsaydım diye düşündüğün oldu mu? Sonuçta Alman Milli Takımı’nda oynama hakkına da sahiptin. Yaşantım daha farklı olurdu diye düşündüğün oldu mu?

Yok. Ben doğru kararlar verdiğime inanıyorum. Fenerbahçe’de oynamak bana çok şey kattı. Zaten Almanya A Milli Takımı’na da Fenerbahçe’de oynarken gittim. Hem Ribbeck hem de Vogst çağırdı beni Milli Takım’a. Ama Rudi Völler geldikten sonra uzak kaldım. 2-3 kez çağrıldım, o zaman da sakatlıklarım oldu ve gidemedim. Onların da etkisi olduğunu düşünüyorum.
Click the image to open in full size.“İŞLER KÖTÜ DE GİTSE DİK DURMANIZ LAZIM”
-3 yıldır Beşiktaş’tasın. Ve 3 yıldır yaşanan sıkıntılar var. Uzun uzadıya bunu özetlemeye gerek yok. Neler yaşandı burada?

Benim geldiğim sezon yönetimin çok zor bir işi vardı. Çünkü kongre olmuştu, yönetim hazırlıksız yakalandı. Normalde alacağın futbolcuları önceden araştırırsın. Transfer dönemi çok dardı. Lucescu çok yıpranmıştı. Hoca değişikliğine gidildi. Del Bosque gibi kimsenin kariyerine itiraz edemeyeceği bir teknik direktör getirildi. Ama maalesef bazen, ülkemizde de belli bir sabrın olmaması, baskıların olması yüzünden hoca değişikliğine gidildi. Belli futbolcular hocaların isteğine göre transfer edildi. Uzun zamandır Tigana ile beraber çalışıyoruz. Büyük takımlarda istikrarın önemli olduğuna inanıyorum. Devamlılık önemli. Kötü de gitse işler, sıkıntılı günler de geçirseniz dik durmanız lazım. Çünkü yap-bozla bu işler olmuyor.
“F.BAHÇE’DE 7 YILDA 12 HOCA 1 ŞAMPİYONLUK GÖRDÜM”
-Az önce sohbetimizde söyledin, Fenerbahçede 7 yılda kaç hoca görmüştün?

Ben 7 yılda 12 tane hoca gördüm Fenerbahçe'de.
-Peki kaç şampiyonluk gördün?
1 şampiyonluk gördüm. Düşün yani. O da Mustafa Denizli ile. Türk bir hocayla yani.
“SEZON ORTASI TRANSFERE KARŞIYIM”
-Peki 3 sezondur Beşiktaş ilk kez bu sezon mu dik durabildi?

Bence bu sene ne olursa olsun durdu. Zaten ben sezon ortasında futbolcuların, hocaların gönderilmesi taraftarı değilim. Bunun muhasebesi varsa sezon sonu oturulur, yapılır. Biz bunları yaptık, bunları yapamadık denir, ondan sonra veda edilir edilmez o ayrı bir olay. Zaten sezon ortası yapılan transferlerde adaptasyon da zor oluyor.
“TIGANA DÜRÜST BİR İNSAN”
-Çok açık soracağım, Tigana hakkında neler düşünüyorsun? Takım kaybediyor eleştiriliyor. Kazanıyor eleştiriliyor. Bir de şu var Tigana da ilk yarı canlı yayınlarda sizleri eleştirdive bu yüzden de çok eleştiri aldı.

Diğer konulara girmek istemiyorum ama benim hocayla hiçbir sorunum yok, bilakis bana karşu dürüst olduğuna inanıyorum. Direk irtibat kurabiliyorum. Tercüman vasıtasıyla da konuşmuyorum. Bana düzgün bir insan profili çiziiyor.
-Bunu içten mi söylüyorsun?
Bunu içten söylüyorum. Oynamadığım dönemlerde de benim ona hiçbir zaman antipatim olmadı. Onun da bana olduğunu düşünmüyorum. O da bunu biliyor zaten. Bizim aramızda tamamen profesyonel, o zaman öyleyse bu zaman böyle.
-Peki Tigana’nın bu kadar eleştirilmesini kendi adına nasıl yorumluyorsun?
Büyük takımlarda, bu seviyedeki teknik direktörler dünyanın her yerinde eleştiriliyor. O da zaten bunları kafaya çok fazla takan bir insan değil. Zaten kafaya takan bir insan olsa bu işi yapamaz. Açık söyliyeyim gazetelerde yazan şeylere dönem dönem tabii ki sinirlendi, kendi şahsına yönelik kişisel olaylar olduğu zaman tabii ki bunlara tepki gösteriyor. Ama onun dışında işte şunu oynattı, bunu oynattı, kötü hocaymış, bunlara hiç hiç önem vermiyor.
-Bunları size yansıtması gibi bir durum söz konusu oluyor mu?
Hiç, hiç. Bunlara önem vermiyor.
Click the image to open in full size.“6 PUAN FARK ÖNEMLİ DEĞİL”
-Şampiyonluk yarışına dönelim. 6 puan fark kapanır mı?

6 puanlık fark çok büyük bir fark değil. Önemli olan bizim oynadığımız futbol ve maçları kazanmamız. Çünkü Fenerbahçe ile oynayacağımız maç var, onların hem Trabzonspor hem Galatasaray ile oynayacağı maçlar var. Aşağıda düşme hattında tehlikeli takımlar var. Daha çok maçlarımız var. Çok büyük bir fark olduğunu düşünmüyorum. Ciddi ciddi şampiyonluk şansımız var.

“BEŞİKTAŞ’TA ŞAMPİYONLUK ÇOK GÜZEL OLACAK”
-Kariyerinde 1. lig düzeyinde 1 şampiyponluk yaşadın sen. Onu da Fenerbahçe’de yaşadın.

Beşiktaş’ta şampiyon olmak çok güzel olacak. Geçen sene kupayı da aldık. 3 senede 2 kupa fena olmaz diye düşünüyorum. 3 de olabilir. Kupada da devam ediyoruz. Ama tabii ki lig şampiyonluğunun hem havası hem prestiji çok daha farklı.
“FENERBAHÇE MAÇLARINDA EN ÇOK ÇABA HARCAYAN BEN OLURUM”
-Duygusal bir futbolcu musun? Fenerbahçeye karşı oynarken duygusallaşıyor musun?

Futbolda duygusallığa yer yok, o bir. İkincisi “Sen duygusal mısın?” diyıorsan, o konuda ben tamamen profesyonel düşünüyorum. 7 sene iyi günlerim geçti, Fenerbahçe’de oynamaktan çok büyük keyif aldım, iyi bir şekilde ayrıldım. Ne taraftarla ne kulüple hiçbir şekilde problemim olmadı. Maddi olarak yönetimle bir problemim oldu, onu da çözdük. O defter kapandı. Şimdi benim tamamen bütün mesaim Beşiktaş için. Çünkü Beşiktaş’ın futbolcusuyum, Beşiktaş’tan para kazanıyorum. Beşiktaş’ın iyi yerlere gelmesi için elimden geleni yapmam lazım. Onun dışında açıkçası Fenerbahçe’nin ne yaptığı beni çok da ilgilendirmiyor. Belki Kadıköy’e ilk çıktığımda bir garip olmuştum. Garip oldum derken 7 sene boyunca diğer taraftan çıkarken, şimdi başka taraftan çıkıyor olmam garip geldi. Ama 10 tane maç yapsak Fenerbahçe ile 10’unu da kazanmak için en çok çaba sarfeden ben olurum. Futbolcuların eski takımlarına karşı böyle bir şeyleri vardır yani.
Click the image to open in full size.-Hırsları mı?
Vardır yani. Benim oluyor.
-Neden?
Bu insanın doğasıyla alakalı bir şey. Mesela siz başka bir kuruluşa geçseniz, daha iyisini yapmaya çalışırsınız. Yani bu insanın doğasında olan bir şey.
-Bu kaçıncı röportajındır bilinmez, bunu da unutacaksın tabii ki 3 gün sonra. Ama “Bana şu soruyu kimse sormadı, ben şunu hiç anlatmadım. Birgün de şunu sorsalar anlatsam” dediğin bir konu varmı?
Böyle düşündüğüm zaman bazen internette sayfalarda benim hayatımla ilgili yazılanları okuyorum, ben anlatsam o kadar iyi anlatamam. Hayatımı olduğu gibi yazmışlar. Gerçekten basın olarak bu işi iyi yapıyorsunuz. O sizin işiniz, işinize karışmak istemiyorum. (Gülüyoruz)
[email protected]
[email protected]
__________________
iLk ÇıĞLıĞıM SoN NeFeSiM TeK AşKıM BEŞİKTAŞ'ım....
HeRşEyİn BiR sOnU vAr AmA BEŞİKTAŞ SeVgİsİnİn AsLa...!
özgür_1903 Ofline   Alıntı ile Cevapla
Alt 16-03-2007, 14:24   #9
Kıdemli Kartal
 
özgür_1903 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 

Tenkit ediyorsam, Demirören kaale alır"

Beşiktaş'ta çok konuşulan bir seçimin ardından Divan Kurulu Başkanlığı'na seçilen Yalçın Karadeniz'den Ligtv.com.tr'ye çarpıcı açıklamalar !.. Onursal Başkan Süleyman Seba ve eski Başkan Serdar Bilgili'nin desteğini de arkasına alan, bu ikiliyi yıllar sonra sandık başına getiren Karadeniz, Demirören yönetimine ince mesajlar yolladı.



Demirören'i ve Eski Divan Başkanı Şeref Nasır'ı kırıcı açıklamalar yapmamaya özen gösteren Karadeniz, yine de satır aralarında önemli mesajlar verdi. Divan Kurulu'nun görevinin "Kulübün, derneğin ve iştiraklerinin mali hareketlerinin takibi, idari hareketlerinin takibi, varsa telkin ve tavsiyelerini Yönetim Kurulu’na getirmek ve sorgulama görevini layıkıyla yapmaktır. Esas görevimiz budur." sözleriyle tanımlayan Yalçın Karadeniz, Yönetim Kurulu'na abilik yapacaklarını ifade etti.

Süleyman Seba, Serdar Bilgili, Nevzat Demir gibi önemli isimlerin sandık başına gelmesinin kendisinin başarısı olduğunu vurgulayan Karadeniz, Başkan Demirören'e önemli bir mesaj yolladı: "Divan Başkanı bir konuyu tenkit ediyorsa, eksikliğini ortaya koyuyorsa, Yönetim Kurulu Başkanı bunu kaale alır ve değerlendirir diye düşünüyorum."

“BEŞİKTAŞ SEVGİSİYLE DOLUYUM”
-Yalçın bey ilk sorum çok kısa ve net olacak. BJK Divan Kurulu Başkanlığı’na adaylığınızın nedenleri nelerdi?

Kendimizi bildik bileli Beşiktaş sevgisiyle doluyuz. Beşiktaş’ta uzun süre yöneticilik yaptık ve bugünlere geldik. Beşiktaş Divan Kurulu, Beşiktaşlılık duruşunu geçmişinden geleceğe tayin eden en önemli kuruldur. Bu kurulda başkanlık yapmak onurlu bir görevdir. Reddedilecek bir görev değildir. Arkadaşlarım bana böyle bir teveccüh gösterince kabul etmek durumunda kaldım. Ve meseleye soyunduk, yarışa girdik, Allah da bizi mahçup etmedi. Başkanlığı aldık.

“BENDEN ÖNCEKİLERİ KARALAMAM”
-Hayırlı olsun. Ama şunu soracağım. “Divan Kurulu, Beşiktaşlılık duruşunu tayin eden en önemli kuruldur” dediniz. Divan Kurulu’nda Beşiktaşlılık duruşunu tayin etmede bir sıkıntı mı vardı da aday oldunuz?
Bir spor adamı olarak şöyle bakarım, yönetimlere gelen her insan birşeyler yapmak için gelir. Ben geçmişi inkar ederek ya da karalayarak bir yere gelmek fikrinde değilimdir. Beşiktaş yönetimlerinde kim olursa olsun, kim gelirse gelsin, Beşiktaş’a hizmet yapmak için gelirler. Dolayısıyla benden önce bu görevleri yapan arkadaşlarım kötüdür, yanlış yapmışlardır, ek******, ben onları düzelteceğim diye yola çıkmadım. Herkes kendi mantalitesine göre yönetir, yani hizmetin kalitesi tartışılabilir. Orada kendi mantalitesi, kendi hayat görüşü, background’una göre hizmet yapabilirler. Dolayısyla herkes bir hizmet yapmıştır. Bundan önce çalışan arkadaşlarımıza, büyüklerimize, 100 yıllık çınarı bugüne taşıyanlara minnet borcumuz olması lazım. Biz bunu daha iyi bir noktaya götürmenin savaşını vermeliyiz. Yani geçmiş neslin şeref payını inkar edersek, bir sonraki nesil de bize aynı haksızlığı reva görebilir. Dolayısıyla benden öncekiler eksik yaptı, yanlış yaptı, onun için ben adayım, bunun için başkan oldum demeyi çok haddimi aşan birşey olarak görüyorum. Prensiplerime de uygun değil.
-Bir bayrak yarışı gibi mi görüyorsunuz?
Evet bayrak yarışı gibi görüyorum. İyinin hududu yok. Bugüne kadar iyi çalışmalar yapmışlardır, teşekkür ediyoruz, minnettarız. Ama ben diyorum ki daha iyi noktalara getirmek için konuya talibim.
“İÇİMDE ÖYLE BİR ATEŞ VAR Kİ”
-Sizdeki hudutlar nereler o zaman?

Beşiktaş Divan Kurulu’nun icra kabiliyeti yok. Yani Beşiktaş Divan Kurulu’nun görev, yetki ve sorumlulukları anayasamızda çizilmiş. Tüzüğümüzde bize ne görev verildiyse onları yapabilirsiniz. Ancak bazı insanlar vardır ki bulunduğu yerde aksiyonel hareketlerle birşeyler yapabilir. Bugüne kadar ki spor anlayışım, çalışmalarım bana o gücü veriyor. Ben birşeyler yaparım diye düşünüyorum. Yani şu anda çiz bunu derseniz, çizemiyorum da; ama içimde öyle bir ateş var ki, en iyi hizmeti yapacağım. O hizmet ne olabilir? Bizim en önemli görevimiz, tabii ki Beşiktaşlılık duruşunu, 100 yılı aşan bir çınarın geçmişini geleceğe, yeni nesillere taşıyan, idealist, Beşiktaş’a yakışır gençler yetiştiren hareketlerde bulunmak, çok doğrudur. Ancak burada en önemli görevlerden biri de, kulübün, derneğin ve iştiraklerinin mali hareketlerinin takibi, idari hareketlerinin takibi, varsa telkin ve tavsiyelerini Yönetim Kurulu’na getirmek ve sorgulama görevini layıkıyla yapmaktır. Esas görevimiz budur.
“DİVAN KURULU, YÖNETİME ABİLİK YAPMALI”
-Yaptırım gücü nedir Divan Kurulunun?

Divan’ın tüzükten kaynaklanan bir yaptırım gücü yoktur ama Yönetim Kurulu’nun üzerinde önemli ambiansları vardır. Önemli yaptırım gücü demeyeyim de temsil itibariyle önemli görevler ifade eder. Önemli bir manevi değerdir. Divan Kurulu, Yönetim Kurulu’na destek verdiği taktirde o Yönetim Kurulu’nun başarıyı yakalaması daha çabuk olur. Daha iyi olur. Veya yakaladığı başarıyı anlatması daha rahat olur. Eğer Yönetim Kurulu, Divan’ı arkasına alabilmişse.
-O zaman aslında Divan Kurulu’nun yönetime destek vermesi değil, Yönetim Kurulu’nun Divan Kurulu’nu arkasına alma çabası sergilemesi gerekli.
Yani olayı şöyle özetlemek lazım. Divan Kurulu, Yönetim Kurulu ile birlik içinde çalışan bir yer olmalı. Divan Kurulu, Yönetim Kurulu ile kavga eden, didişen bir pozisyonda olmamalı.
-Bu çabayı Divan Kurulu mu, Yönetim Kurulu mu göstermeli?
Arzedeyim. Ama o Divan Kurulu ve başkanı da, Yönetim Kurulu’nun ne payandası olmalı ne de ona karşı olmalı. Eğer burası akil insanların topluluğuysa o zaman oraya aydınlatıcı, yön gösterici durumda olmalı. Yani bir abilik pozisyonunda olmalı. Beşiktaş’ta özellikle son senelerde yönetimlere çok genç arkadaşlarımız geldiler. Genç insanların, delikanlı diyorlarya, kanından kaynaklanan durumlar var. Spor da bir tecrübe işi olduğuna göre, dinimizde istişare sünnet olduğuna göre, o da bir kural olduğuna göre, bunu da uygulamak lazım diyorum. Burada Divan en önemli noktadadır işte. İşte Divan buna hazırdır anlamında söylüyorum. Büyük kulüplerde beklentiler özellikle seçilen yeni yönetimlere onun yanında seçilen Divan Kurulu’na, diğer kurullara herkes kendi açısından bakarak, kendi tarafına çekmeye gayret ediyor. Kendisi eğer yönetimle kavga etmek istiyorsa, Divan’ı da onlarla kavga ettirmek istiyor. Esasında böyle olmamalı. Ben burada adil olmalıyım, ben Beşiktaşlılık duruşunu iyi temsil etmeliyim.
“BEN TENKİT EDİYORSAM, DEMİRÖREN KAALE ALIR”
-2000 yılında sayın Seba’dan sonra sayın Bilgili ve sayın Demirören dönemleri geldi. Sayın Şeref Nasır’ın sayın Serdar Bilgili dönemiyle ters düştüğü, ardından Sayın Yıldırırm Demirören’le daha iyi diyalogları olduğu camiada hep konuşuldu.

Bunlar hep söylenir, yazılır çizilir. Oraya o kadar girmek istemiyorum. Geçmişi kurcalayarak bir yere gelmek istemiyorum ama olmaması gereken şeyler diye düşünüyorum. Neden? Beşiktaş’ta 2 tane başkan var. Yönetim Kurulu başkanı icranın başında. Divan Kurulu başkanı manevi tarafı daha ağır basan, temsil yeteneği ve gücü olan bir yer. Bu iki yer çatışan değil birbirini destekleyen noktada olmalılar. Yani öyle durumlar varsa talihsiz durumlar olarak değerlendiriyorum. Beşiktaş zarar görür bundan. Eğer Yönetim Kurulları icraatlarında başarılıysa, yani mali çalışmalar, idari çalışmalar ve sportif çalışmalarda başarılıysa herkesin görevi nedir; o yönetime destek olmaktır. Orada polemik olsun diye, günlük dedikodu olsun diye yapılacak bir pozisyon değil. Onlara o başarının devamı için yardım etmek gerekiyor. Ama bir yanlış varsa da onu kendi sorumluluğu ve yetki sınırları içerisinde de ikaz görevini yapmalıdır diye düşünüyorum. Bundan önce bunlar yapılmamışsa eksiklik olarak görüyorum. Ne tenkit ediyorum o konuyu, ne de ona devam ederim. Ben kendi görevimi, sorumluluğumu, yetkilerimi biliyorum. Bu sorumluluk içerisinde görevimi yapacağım. Kongrede de “Beşiktaş’ın kör 1 kuruşunun hesabını soracağımdan kimsenin kuşkusu olmasın” dedim. Bunu yanlış değerlendirenler oldu. Benim yönetime hesap soracağım gibi mütalaa edildi. Yönetimin de görevi zaten Beşiktaş’ın kör 1 kuruşunun takibidir. Ben onları neden takip edeyim? Öyle bir durum söz konusu değil. Ben her anlamda o takibin içerisinde olacağım. Yönetim Kurulu’nun görevi ne? Onlar da onu yapıyorlar. Burada birbirimize destek olursak mesele çözülmüş olur. Ben bir kavga meselesi, polemik meselesi olsun diye söylemedim. Düzenli gidişi desteklemek, yanlış gidişi ikaz etmek. Gerekirse de denetlemek. Gerekirse de sorgulamak. O yetki var bende. Onu yaparım. İcra illa sana ceza verdim anlamında değildir. Eğer bir kulübün Divan Başkanı bir konuyu tenkit ediyorsa, eksikliğini ortaya koyuyorsa, Yönetim Kurulu Başkanı bunu kaale alır ve değerlendirir diye düşünüyorum.
“SEBA VE BİLGİLİ’Yİ ORAYA BEN GETİRDİM”
-Çok ilginç bir Divan Kurulu seçimi yaşadık. Sayın Serdar Bilgili başkanlığı bıraktıktan sonra artık Beşiktaş’ın kapısından bile geçmeyeceğine dair söylemlerde bulunmuştu. Serdar Bilgili geldi oy kullandı. Sayın Süleyman Seba da geldi oy kullandı.

Ben o kanaatte değilim, yani sayın Bilgili’nin böyle bir beyanat vereceğine ihtimal vermiyorum. Beşiktaş sevgisi öyle bir sevgidir ki, Beşiktaş’ın kapısından geçmem lafını dedirtmez. Öyle geçerler ki, o kapıdan vazgeçilemez. Hiçbirimiz vazgeçmemişizdir.
-Serdar Bilgili ve Süleyman Seba’nın seçime gelip oy kullanmasını nasıl değerlendirdiniz? Bu ilgi çekti ve “Süleyman Seba ve Serdar Bilgili, Yalçın Karadeniz’e destek veriyorlar.” diye yorumlandı.
Ne mutlu. Ben müteşekkirim kendilerine. Ama bir noktayı herkes kaçırıyor. Bu kadar sene gelmemiş veya takip etmemiş insanları, buraya getirebilmek maharetini göstermiş insanların hiç mi başarısı yok? Benim de 40 yılı aşkın tecrübelerim, yöneticiliklerim ki Beşiktaş’ta yöneticilik yaptım, TFF’de yöneticilik yaptım, PFDK’da bulundum, çizgimin sapmaması elbette ki benim eski başkanlarımı buraya getirmişse bu mutluluktur. Çizgimde sapma yapmamışımdır. Ben bu Divan başkanlığına herkesten daha fazla nafi olacağıma, herkesten daha fazla faydalı olacağıma inanmışlardır ki beni desteklemeye gelmişlerdir. Bundan doğal ne olabilir. Bunu yanlış yorumlamalarına kızıyorum. Yani üzülüyorum doğrusu. Ben PFDK üyesiydim ve istifa ettim. Yani mecburiyetim yok ama Beşiktaş Divan Başkanı olduktan sonra kamuoyunda yanlış anlamaları gidermek için PFDK’dan istifa ettim. Beşiktaş kulübü Divan üyelerinde salt 30-40-50 kişiyi peşinde sürükleyecek insan yok. Yani Divan Kurulu son derece aklı başında insanlardan kurulmuş. Bunlar muhakkak ki eski başkanlarını dinlerler, söylediklerini kale alırlar. Ama şunu da bilmenizi istiyorum, Divan Kurulu hiçkimsenin piyonu değildir. Ben orada yüzde 50 farkla seçimi aldım. Yani bu insnlar bana destek verdiler. Ama yüzde 50 farkla seçimi aldığınız zaman burada benim başarımı gölgelemek için seçimden sonra başarımı küçültmeye yönelik konuşmalar bunlar. Elbette ki birisi destekleyecek. Ama bu başarıyı sağlayan faktör ne. Onları oraya getiren kim?
-Süleyman Seba’yla siz zamanında muhalifdiniz. Süleyman Seba ilk başkanlığı kazandığında siz karşı listedeydiniz ve önecesinde de Yönetim Kurulu üyesiydiniz.
Evet, evet.
-Süleyman Seba geliyor ve muhalifini destekliyor. Bu da ilginç değil mi?
Süleyman Seba aklı başında bir insan. Ben ondan önceki Mehmet Üstünkaya yönetiminin Basın Sözcüsü’ydüm, Genel Sekreteri Yardımcısıydım. Sonraki 16 yıllık Seba döneminin çalışmalarıyla ilgili en ufak bir yanlış söz çıkmamıştır ağzımdan. İyi çalışmalarını her zaman desteklemişimdir. Ben ona doğal bir muhalif gibi gözüküyorsam da yapmış olduğu iyi hizmetleri ortadan kaldırmaz. Bugün bir Ümraniye Tesisleri’ni Beşiktaş’a kazandıran sayın Seba’nın o çabalarını kim inkar edebilir? Seba 100 dönümlük yeri devletten kiralarken, sonra Serdar Bilgili de orada o tesisleri yaptı. Kiminle? Nevzat Demir’le beraber yaptı. Bütün bunları muhalefet düşüncesiyle reddederseniz o zaman Beşiktaşlı duruşunu göstermezsiniz. Ben Beşiktaşlı duruşunu bugüne kadar layıkıyle gösterdiğim için sayın başkanlar bana destek vermişlerdir. Minnettarım kendilerine. Ama bunu küçümseyerek yani aldığımız bu seçim başarısını, onlar geldi de kazandı gibi basit bir noktaya bağlarsanız o zaman buna isyan edeceğim gelir. Çünkü doğru değil bu. Sayın Nevzat Demir’e gittim. Gelmek istemiyordu. Ben “Sayın Demir, Beşiktaş kongreleri tek adayla gidiyor. Siz gelirseniz aday olacaksınız anlamı çıkmaz ama lütfen meydanı boş bırakmayın, gelin” dedim. “Beşiktaş sevgisiyle dolu, hali vakti yerinde olan insanların da buraya gelebildiklerini gösterin lütfen” dedim. “Sayın Karadeniz, senin aleyhinde olabilir, ben bundan önce Şeref Nasır’ı desteklemiştim” dedi. Aleyhimde olsun ama lütfen gelin, ben seçim kaybetmeyi bile göze alıyorum, yeter ki sizler gelin kongreye dedim. Camianın birliğini ve bütünlüğünü sağlamak için ben bu gayreti gösterdim. Sayın Serdar Bilgili’ye gittim. Kendisinin İngiltere seyahati vardı. “Sayın Bilgili siz bu kulübün başkanlığını yaptınız. Divan Kurulu önemlidir. Siz Divan Kurulu üyesisiniz. Seyahatinizi rica ediyorum 1 gün erteleyin. Bu kadar hakkımız yok mu sizin üstünüzde? Bu kongreye gelin” dedim. Ben Serdar Bilgilinin bana vereceği 1 reyle seçimi kazanacağımın hesaplarını mı yaptım? Onun oraya gelmesini istedim. Seçim çalışmalarımı yalnız başıma yürüttüm. Bu seçimleri tayin eden delegeyse, delegeyle yüzyüze konuşman gerekir. Yoksa siz çıkın bana rey verin diyin. Niye versin ki? Kendinizi tanıtacaksınız, anlatacaksınız. Ben bunları güzel yaptığıma inanıyorum. 3 ay önce başladım. Bütün üyelerime ulaştım. “Adayım ve bu temsili daha iyi yapacağıma inandığım için adayım” dedim. Ama “Benden önceki başkan kötüdür” demedim. Hatta mevcut başkan ve üyelerine de telefon açtım. Herkese açtığım gibi onlara da telefon açtım. Hatta içlerinde benim arkadaşım var. Coşkun Ergün bana “Ya ayrı düştük ama ben bu yönetimdeyim biliyorsun” dedi. “Ben sizden oy talep etmiyorum, saygımı belirtiyorum, aday olduğumu anlatıyorum tabii ki sen oradasın ve orada kalmalısın. Sen orada yönetimdesin. Seçime de giriyorsun başarılar diliyorum” dedim.
“YILDIRIM DEMİRÖREN’İN TARAF TUTTUĞUNA İNANMIYORUM”
-Bana ilginç gelen bir nokta var. Siz dile getiririr misiniz getirmez misiniz bilemem tabii ki. Divan seçiminde Yönetim Kurulu’nun sayın Şeref Nasır’a destek verdiği yazıldı. Siz seçimi kazandıktan sonra da Yönetim Kurulu bir açıklama yaptı. Böyle bir destek vermenin sözkonusu olmadığı şeklinde bir açıklama yapılması gereksinimi duyuldu herhalde ama bu açıklama seçimden önce değil, seçim bittikten ve siz kazandıktan sonra yapıldı.

Tabii ki seçim arefesinde, seçimden sonra bu gibi konuşmalar yapılabilir. Ben Yönetim Kurulu’nun salt öbür tarafı desteklediğine inanmak istemiyorum.
-Bunları siz de aklınızdan geçirdiniz mi?
Ben geçirmemiş olabilirim ama bana destek veren insanlar bana bunu çok söylediler. İsimler vererek şu bunu destekliyor diye söylediler. Ama Yönetim Kurulu başkanının bu konuyla ilgili son derece rijit davrandığını (Baskıya rağmen şekil değiştirmeyen) ve taraf tutulmaması gerektiğini arkadaşarına söylediğini de duydum. Bana da zaten “Ben tarafımsızım demişti” ve sonuna kadar buna riayet etti. Ama takdir edin ki Yönetim Kurulu içerisinde öbür tarafa tercih gösterenler de olabilir. Şimdi bunu tersini size söyliyeyim. Benim için, “İşte seba destekliyor, Bilgili destekliyor dolayısıyla da kazanırlar” diyorlarsa, işte bunun tersi de yönetim onu destekliyor gibi laflar söylenmiştir. Yönetim Kurulu bizi de desteklemiştir, onu da desteklemiştir diye yorum yapıyorum. Çünkü bu kadar rey farkı başka türlü nasıl çıkardı?
-Bu kadar oy farkının bir nedeni yönetime bir tepki de olabilir mi?
Biz yönetimin karşısında bir ekip gibi lanse edilmek isteniyorsak olabilir. Ama ben böyle bir şeyin içerisinde olmam ki. Seçimden sonra konuşulan ve spekülasyon yapılan konulardır bunlar.
“BAŞARIMIZI ALKIŞLASINLAR”
-Canınızı sıktı mı bunlar peki?

Üzülmemek mümkün değildir. Neden değildir biliyor musunuz? Başarı alkış ister. Gönül de bundan hoşlanır. Ben de bunu beklemişim, çok mu beklediğim?
-Beklediğiniz kadar olmadı herhalde.
Yani beni destekleyen insanlar baştan beri hep söylüyorlardı kazanacaksınız diye. Kazandıktan sonra da “Ben size demedim mi” dediler. Ben de diyordum ki “Seçim sandıkta kazanılır”. Kazandığımız başarıyı herkesin alkışlamasını isterim. Ne ben bana destek veren insanların dediklerine göre hareket edecek bir insanım. Ne de o insanlar Beşiktaş’ın aleyhine benden birşey talep ederler veya edebilirler. Çünkü Beşiktaş Kulübü’nün anahtarını teslim ettiğimiz insanlar bunlar. Sayın Seba 16 yıl başkanlık yapan bir insan. Sayın Serdar Bilgili 100. yılda şampiyonluk kazandıran bir başkan. Sayın Nevzat Demir bir anda 2.5 milyon dolar gibi bir parayı tesislere verebilecek kadar Beşiktaşlı. Yani şimdi bütün bunları yok farzedemezsiniz. Bunlar da gelmişlerdir ve o şeyi renklendirmişlerdir. Reyleriyle de beni onurlandırmışlardır.
“SEBA İLE DEMİRÖREN’İN KONUŞMASI BASINA FARKLI YANSIDI”
-Divan seçiminde bir diyalog yaşandı. Sayın Seba ile sayın Erdoğan Demirören arasındaki diyalog medyaya yansıdı. Bu konuyla ilgili farklı değerlendirmeler de yapıldı. Siz bu diyaloğu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Sayın Seba içeri girerken, ben Sayın Demirören’i yolcu ediyordum. O sırada sayın Seba içeri girdi. Karşılaştılar ve tokalaştılar. O sırada Seba “Ne olacak bu Beşiktaş’ın hali” deyince, sayın Demirören de “Oturalım konuşalım Süleyman Bey” dedi. Süleyman Bey’in cevabı da “Ne konuşacağız” gibi bir cevap oldu. Ama sonra Süleyman Bey döndü ve “İnşallah iyi olur, iyi olur Erdoğan” dedi. Bu bir kavganın neticesi değildi. İnsanlar kendi istekleri doğrultusunda yansıtıyorlar bu diyaloğu. Nasıl bekliyorlarsa öyle yorumluyorlar. Ben yanlarındaydım, canlı şahidiyim konunun. Orada bir kasıt aramamak lazım. Bu bir kavganın neticesinde, finalde söylenen bir laf değildi yani. ama herkes onu farklı yorumladı.
“HEM ŞAMPİYONLUĞA OYNAYIP HEM TASARRUF YAPILMIYOR”
-Son olarak o zaman ben size sayın Seba’nın sayın Demirören’e sorduğu soruyu sorayım.

Kulüplerin başarısı sportif başarıyla değerlendiriliyor. Profesyonel şube iyi bir netice alırsa herşey silinir. Bu biraz sabır ve şans meselesidir. Şu anda Beşiktaş sokağa dökülmüş bir pozisyonda gözükmüyor. Her kulübün borcu da var. Beşiktaş ekonomik yönden daha iyi olsun mu olmasın mı dediğin zaman elbette ki temennimiz daha iyi olsundur ama bir taraftan şampiyonluğa koşacaksınız bir taraftan da tasarruf yapacaksınız. İşte bu bağdaşmıyor. Şampiyonluğa koşarken iyi oyuncular almak zorundasınız. İyi oyuncular alırken de yerli oyuncular için 10 milyon dolarlardan bahsediliyor. 2 tane oyuncu alsanız 20 milyon dolar. Böyle bir ortamda ya şampiyonluktan vazgeçeceksiniz birkaç sene, tasarrufta bulunacaksınız, ya şampiyonluğa oynayacaksınız masrafları da yapacaksınız. Esasında Türkiye’deki seyirci düzenine dayanan sistem kalmış olsa bana göre kulüplerin ileriye dönük mali sıkıntıya düşmemeleri açısından altyapıya önem vermelidirler diyorum. Çünkü bugün bir futbolcu 10 milyon dolar yapıyorsa, şampiyonluğa oynarken en 3-4 tane klas futbolcu alırken en az 40-50 milyon dolar verirseniz, sizin 2 senelik gelir haneniz öbür tarafa geçmiş olur. Orada da başarı geleceği garanti değil. O zaman altyapıya önem vermek lazım. Bu masrafların 5’te 1’i kadar altyapıya eğilerek seyirciyi de şampiyonluğa hazırlyacak beyanatlardan kaçınmanız lazım. İlla şampiyon olacağız dediğin zaman, seyirci de ona hazırlanıyor ve onu bekliyor. Tepki de farklı oluyor. Ama her zaman 2x2 dört etmiyor. Çok iyi takım kuruyorsunuz, dünyanın en önemli kulüplerinde oynayan oyuncularını transfer ediyorsunuz, toplama bir takım yapıyorsunuz ama şampiyonluk çıkmıyor. Biz 1981 yılında 14 sene sonra şampiyon olduğumuz zaman 19-20 yaşlarında futbolcularla şampiyon olduk. Onların içerisine 1-2 tane serpiştirdiğimiz adamlar vardı. Dolayısıyla biraz sabırlı olmak lazım. Bu işlerde şans faktörü de önemldir.
__________________
iLk ÇıĞLıĞıM SoN NeFeSiM TeK AşKıM BEŞİKTAŞ'ım....
HeRşEyİn BiR sOnU vAr AmA BEŞİKTAŞ SeVgİsİnİn AsLa...!
özgür_1903 Ofline   Alıntı ile Cevapla
Alt 20-03-2007, 03:47   #10
 
bjkemre06 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 

Saol ÖZgür
__________________
BEŞİKTAŞ olunmaz BEŞİKTAŞ doğulur!!!

███████████████████████
BEŞİKTAŞ 1903
███████████████████████
bjkemre06 Ofline   Alıntı ile Cevapla
Cevapla

Bu konuyu arkadaşlarınızla paylaşın


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 

Yetkileriniz
You may not post new threads
You may not post replies
You may not post attachments
You may not edit your posts

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-KodlarıKapalı
Trackbacks are Açık
Pingbacks are Açık
Refbacks are Açık




Türkiye`de Saat: 16:59 .

Powered by vBulletin® Copyright ©2000 - 2008, Jelsoft Enterprises Ltd.
SEO by vBSEO 3.3.2

Sitemiz CSS Standartlarına uygundur. Sitemiz XHTML Standartlarına uygundur

Oracle DBA | Kadife | Oracle Danışmanlık



1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41 42 43 44 45 46 47 48 49 50 51 52 53 54 55 56 57 58 59 60 61 62 63 64 65 66 67 68 69 70 71 72 73 74 75 76 77 78 79 80 81 82 83 84 85 86 87 88 89 90 91 92 93 94 95 96 97 98 99 100 101 102 103 104 105 106 107 108 109 110 111 112 113 114 115 116 117 118 119 120 121 122 123 124 125 126 127 128 129 130 131 132 133 134 135 136 137 138 139 140 141 142 143 144 145 146 147 148 149 150 151 152 153 154 155 156 157 158 159 160 161 162 163 164 165 166 167 168 169 170 171 172 173 174 175 176 177 178 179 180 181 182 183 184 185 186 187 188 189 190 191 192 193 194 195 196 197 198 199 200 201 202 203 204 205 206 207 208 209 210 211 212 213 214 215 216 217 218 219 220 221 222 223 224 225 226 227 228 229 230 231 232 233 234 235 236 237 238 239 240 241 242 243 244 245 246 247 248 249 250 251 252 253 254 255 256 257 258 259 260 261 262 263 264 265 266 267 268 269 270 271 272 273 274 275 276 277 278 279 280 281 282 283 284 285 286 287 288 289 290 291 292 293 294 295 296 297 298 299 300 301 302 303 304 305 306 307 308 309 310 311 312 313 314 315 316 317 318 319 320 321 322 323 324 325 326 327 328 329 330 331 332 333 334 335 336 337 338 339 340 341 342 343 344 345 346 347 348 349 350 351 352 353 354 355 356 357 358 359 360 361 362 363 364 365 366 367 368 369 370 371 372 373 374 375 376 377 378 379 380 381 382 383 384 385 386 387 388 389 390 391 392 393 394 395 396 397 398 399 400 401 402 403 404 405 406 407 408 409 410 411 412 413 414 415 416 417 418 419 420 421 422 423 424 425 426 427 428 429 430 431 432 433 434 435 436 437 438 439 440 441 442 443 444 445 446 447 448 449 450 451 452 453 454 455 456 457 458 459 460 461 462 463 464 465 466 467 468 469 470 471 472 473 474 475 476 477 478 479 480 481 482 483 484 485 486 487 488 489 490 491 492 493 494 495 496 497 498 499 500 501 502 503 504 505 506 507 508 509 510 511 512 513 514 515 516 517 518 519 520 521 522 523 524 525 526 527 528 529 530 531 532 533 534 535 536 537 538 539 540 541 542 543 544 545 546 547 548 549 550 551 552 553 554 555 556 557 558 559 560 561 562 563 564 565 566 567 568 569 570 571 572 573 574 575 576 577 578 579 580