|
Ana Sayfa | Kayıt ol | Yardım | Oyun Alanı | Ajanda | Arama | Bugünkü Mesajlar | Forumları Okundu Kabul Et XML | RSS | |
09-12-2006, 00:17 | #1 | ||
Üyelik tarihi: Oct 2006
Mesajlar: 133
Tecrübe Puanı: 19 |
Tribün liderimiz ALEN MARKARYAN ın cikan yazilarini arsiv yapabilecegimiz,ve üzerinde konusabilecegimiz topic olsun bu. yorum yapmak istediğiniz yazı olursa onuda alıntı yaparak devam edelim.LÜTFEN YORUM YAPINIZ VE BİLGİLERİNİZİ PAYLAŞINIZ... Beşiktaşlı duruş (Alen Markaryan) 30-07-2004 Bu kış bir başka yağacak kar. Rüzgar bir başka esecek. Stad daha bir ayrı dolacak ve üçlüler inanın daha bir güzel olacak. El koyacağız İstanbul'a. El koyacağız yazına kışına. Geçen seneye inat, çalınanlara inat, daha bir ayrı dikleneceğiz çalanlara, hakkımızı yedirtmeyeceğiz. Dost yüzlü dost gülücüklü insanlar vardır aramızda, suratlarında maskeyle dolaşan. İnsanlar vardır kan değirmenleri gibi hep egoist, hep bencil hep bana hep bana ve insanlar vardır maneviyattan yoksun hep maddiyatçı. Bizim bir Beşiktaşlı duruşumuz vardı, geçen sene alınan. Necip abinin dükkana gelip de gözleri dolu dolu "Ben Beşiktaşlı duruşumu geri istiyorum" dediği. Yedi düvel hayran; alnımız hep açık. Hep dostça, hep hümanist, hep lider ruhlu. Beşiktaş tribünü dendiğinde ilk akla gelen meşhur Beşiktaş kapalısını yaratan Beşiktaşlı duruşu. Hep isyankar hep agresif aynı zamanda adaletli. O duruşumuzu yıkmak istemişlerdi, yere indirmek istemişlerdi boylu boyunca. Halbuki biz o duruşu almak için neler feda etmemiştik ki, neler yitirmemiştik ki gençliğimizden. Oysa anlatamamıştık sevdamızı, meğer bir kızı bile sevmeye hakkımız yokmuş. Bir kişi gelip de sormadı babamızı, varolan hep anamızdı... İşte yitirilen bu değerler, kaybedilen bu gençlik bir şeyi kazanmak içindi. Ağalar beyler Beşiktaşlı duruşu ayrı bir cümledir ayrı bir anlam taşır. Bırakın anlatmayı yazarken bile ayrı felsefedir. Her uzman çözemez. Onun için kimseler yıkamaz, bozamaz bu duruşu. Onun için direttik anlatmaya çalıştık. Üç locada olsa bizi anlayanlara, yıllardır anlatmaya çalıştığımız mücadelemize saygı gösterenlere ve bize bir adım atıldığında on adım gelineceğini bilen herkese selam olsun. Herkes birbirine sorsun, bilenler anlatsın bilmeyenlere. 1982 şampiyonluğundaki Trabzon maçını, sabah 10'da çekilen 1 saatlik halayı. Sabah 7'de kapıların kapandığını... Aston Villa maçını, adamların sahaya ısınmak için çıktıklarında korkudan soyunma odasına kaçışlarını. Fenerbahçe maçını. Rahmetli Şaban'ın attığı gol sonrası kapalıdaki sevinci. Herkes anlatsın beyler, herkes düşünsün. Zaman birlik zamanıdır. O günleri yaşamak ve yaşatmak boynumuzun borcudur. Hep elele tek vücut. Unutmayın ki; Efsaneler Asla Ölmez. Konu zibidikartal tarafından (09-12-2006 Saat 21:57 ) değiştirilmiştir.. | ||
|
09-12-2006, 00:18 | #2 | ||
Üyelik tarihi: Oct 2006
Mesajlar: 133
Tecrübe Puanı: 19 | Tribün analizi 03-08-2004 Futbol terörüne savaş açmak. Sözde varolan bir savaşı savaşla karşılamak. Bir gazetenin başlığı idi bu. Cümlenin hiçbir yerinde ne barışa yelken açmak, ne barışı kucaklamak, ne de insanı insan yapan değerlerin korunması var. Üç beş yorumcunun gafillikleri, ihtirasları, reyting uğruna halka yanlış bilgi vermeleri, direnmeye çalışan karınca misali ille de ille benim dediklerimcilikleri. Futbolumuza altyapısı olmayan, deneyimsiz, birikimsiz, bir o kadar da tereddütsüz bir yasa tasarısı hediye etti. Kapalı devre kamera sistemleri ancak bütün stadın kombine satışı ile alakalıdır. Yoksa bu kanunlar yalnız ve yalnız kapalı ve numaralı tribünler için mi geçerlidir. Öyle ki kombinesi satılmamış bir açık tribünde işlenen herhangi bir suç (mesela bağırmak!) hangi kamera ile ve nasıl tespit edilecek? Düşünsenize büyük bir arı kovanının içinden yalnızca ve fütursuzca tek bir arıyı dışarı alabilmek! Toplumbilimcilere sormak lazım. Stat kapasitesinin %1'i olan özel güvenlikçiler kitle ve toplum psikolojisi eğitimlerinden geçecekler mi? Olası tribün hareketlenmeleri için bilgi ve nezaket dersi alacaklar mı? Yoksa 87. dakikada yenilen bir golle iyice agresifleşen ve metabolizması bozulan taraftara körükle yaklaşıp kanunlar böyle diyor mu diyecekler? Avrupa'da statların %80'i kombinelidir. Kamera A13'de B21'de kimin oturduğunu bilir. Yapılan herhangi bir eylemde koltuk numarasından ev adresi bulunur. Zat hakkındaki hukuki işlem sessiz ve sakince halledilir. Oysa statlarımızda kombine satışı %25 civarındadır. O da yalnızca kapalı ve numaralı tribünlere tekamül etmektedir. Görüyoruz ki matematiksel olarak da iş çıkmazdadır. Saygıdeğer psikologlarımız, toplumbilimcilerimiz ve yasayla ilgilenen büyüklerimiz... Benim size akıl vermek gibi bir düşüncem yok. Haşa! Haddim bile değil. Ama gelin görün ki, olaylar hakkında bilgi sahibi olmak o olayı araştırmakla ilgilidir. Olayları yaşayan insanlarla fikir tartışmaları yapılarak sonuca gidilebilir. Benim naçizane önerilerim arasında; ayda bir kere taraftara brifing vermek, paneller düzenlemek, taraftarın sorunlarını dinlemek ve onlara çözüm getirmek vardır. Futbol; hakemler, yöneticiler, medya, basın, futbolcular ve taraftardan oluşan bir zincirdir. Bütün birimler üzerine düşen görevi yaparlarsa, örneğin hakemler tarafsız ve adil olursa, yöneticiler kışkırtıcı beyanlar vermezse, basın tahrik edici başlıklar atıp yazılar yazmaz ise, futbolcular profesyonel olduklarını (yanlızca masada değil) sahada da hissettirirlerse taraftar inanın ki hakkı hakka verir. Emeğe saygı, alınterine alkış bizim özlediğimiz bir şarkıdır. Bu şarkıyı mırıldanmayalım. Gelin beraber söyleyelim. Biz söylemeye başladık bile. | ||
09-12-2006, 00:19 | #3 | ||
Üyelik tarihi: Oct 2006
Mesajlar: 133
Tecrübe Puanı: 19 | Ben deli miyim! 07-08-2004 Bu nasıl iştir? Daha ne kadar sürecektir? Günümüzde yazarlık bir takım para, pul, iktidar ve kompleks sahibi insanların kişisel tatmin aracı mıdır? Yoksa kalemi ile bilgi, emek ve mücadele vererek kazanılacak bir onur mudur? Yazarlık birilerinden icazet almak mıdır? Birilerine peşkeş çekmek midir? Bu düzene ayak uydurmak mıdır? Ne yazarsam yazayım ama sivrileyim deyip saçmalamak mıdır? Beşiktaşlılık duygularını maç seyrederken belki mi hatırlamaktır? Yazarlığı bırakın, Beşiktaşlılık bu mudur? Kimdir bunlar? İhtiras ve kaprisler derneği üyeleri midirler? Yoksa yazı yazarken psikolojik deşarj yaşamak isteyen eli kalemliler midirler? Her seferinde içimizi karartmak mıdır yazarlık? Bunların kaleminde hiç iyi olmaz mı Beşiktaş? Hep kan mı damlar kalemlerinden? Bu kalemlerin hiç mürekkep ile yazanı yok mudur ? Yoksa bu soruların hepsi bir delinin, deli saçmaları mıdır? Yoksa bu duyguları yaşayan sadece ben miyim? Yoksa ben deli miyim? Mevsimlerden kış, günlerden Pazar idi. Dışarıda azmettirici bir soğuk, prangalı bir tipi vardı. Deniz yüz yıllık kinini kusuyordu sanki... Delikanlı iseniz motora binin de karşıya geçin diyordu. Üsküdar'dan geçemiyorduk Beşiktaş'a. Motorcu kaptan "olmaz" diyor, omuzlarını silkiyordu. Bir taksi dolusu cefakar daha geldi. On-onbir kişi olmuştu, ama motorcu ille de ille diyordu. Adımlarımız bizi nedense motora doğru itiyordu. O bezdirici soğuk motorun içinde fiyakasını kaybetmişti ama, amacımıza bir türlü ulaşamıyorduk. Motorcu bizim Beşiktaşlılığımızı kendininki ile mukayese etmiş olacaktı ki, marşı biz söylemeden çevirdi. Dev dalgaların üstüne üstüne yürüyorduk. Yüzüne tükürmüştük celladın. Ve İnönü Stadı sanki yüzyıl sonra gördüğümüz ilk kara parçası idi. Maç başlamıştı, öyle fırtına vardı ki Bako degaj yapıyor, top orta sahadan çift salto atıyor, geriye takla atıyor, ama karşı sahaya geçemiyordu. Tevellütü biraz iyi olanlar anımsayacaktır. O maçı Feyyaz'ın son dakika golü ile 1-0 almıştık. Maç bitti. Evlere dağıldık. 20:00 haberlerindeki spikerin söyledikleri o günün ve bugün benim yazdıklarımın yorumsuz yorumuydu. "Biletleri haftalar önce satılan Brezilyalı grubun, bugün saat 14:30'da AKM'de vereceği konser hava muhalefeti ve insanların trafiğe çıkamamaları nedeni ile ileri bir tarihe ertelenmiştir." Fakat aynı saatlerde oynanan Beşiktaş-Boluspor maçında 11.000 biletli Beşiktaş taraftarı tribündeki yerini almıştı. AKM kapalı, İnönü açık alan, İstanbul aynı İstanbul, hava aynı hava... Beşiktaş'ı böyle ayrı kılan cefakar Beşiktaş taraftarını kutluyoruz... Gerçekleri görüp,gerçekleri söyleyenler. Bi de sizi kutluyoruz. | ||
09-12-2006, 00:19 | #4 | ||
Üyelik tarihi: Oct 2006
Mesajlar: 133
Tecrübe Puanı: 19 | Bulutların arasından 10-08-2004 Bir şampiyonluk gemisi kalktı cumartesi bu limandan. Biraz ağır, biraz aheste. Ama vakur ama mağrur ama yürekli... Biraz rüzgar çıksın ister, yelken açayım diye ama eller hep küreklerde, kuvvet hep yüreklerde. Hep gurbete gider, diyar diyar gezermiş, hep sılaya doğru akarmış. Bir dermiş, bir boğazın sularına girsem; şöyle Beşiktaş kıyılarına yanaşsam demir atsam Dolmabahçe önlerine. Sahilde bekleyen onbinler mendillerini sallasa. Şarkılar söylense halaylar çekilse... Yıkılsa kapalının önündeki cadde... Ben içimdeki hayranlığı tutamasam, gözyaşlarım bir okyanus olsa ve coşsam. Tam 33 bin kişi beni itse; işte desem benim denizim bu... Tayfunlara, boralara göğüs gerdiğim, fırtınalara meydan okuduğum, her türlü çatal yürek civan olduğum benim denizim. Oturmuş yazıcılar ferman yazarlar. Bu kaptan bu gemiyi süremez derler. Derler de kaptanın, İspanyol Kristof Kolomb'un torunu olduğunu bilmezler. Murettabat der ki; Biz yola çıktık, bir diyar gezdik, deniz bayağı salladı bizi. Ama yılmadık. Hiç yardım etmedi rüzgar. İyice küreklere asıldık. İki direk daha ekledik yelkenliye. Hava bayağı puslu... Yemekler çok tuzlu... Dört memleket daha gezecekmişiz. Aklımıza Sakarya'da Kovaçeviç, Kadıköy'de Altay maçında - rahmetli - Bora, İnönü'de Fener maçında Zeki, yine Kadıköy'de Fener maçında Sergen, tam bir asırlıkken Ahmet Dursun geldi. Çorbada bir tuz da bizden Ali Güneş'ten olsun, dedik. Haaa!.. Unutmadan "güneş" dedik de aklımıza geldi. Hasret kaldık güneşe, unutur olduk güneşi. Meteoroloji der ki; Havalar bir müddet daha yağışlı, çamurlu, sert ve puslu geçecek. Arada bir parçalı bulutlu olabilir. Ara sıra kar bile yapabilir. Ancak güneş, vakitlerden bir İnönü sabahında tam 33 bin kişinin avaz avaz gırtlağında doğacak. Belki de hiç batmayacak. Çünkü güneş de size hasret çocuklar... | ||
09-12-2006, 00:20 | #5 | ||
Üyelik tarihi: Oct 2006
Mesajlar: 133
Tecrübe Puanı: 19 | Okumanız lazım! 13-08-2004 Ruhumun içinde bir adam dolaşır Pantolonu siyah, gömleği beyaz Kahvaltıda zeytin peynir yer Araya çay dahi almaz Arada bir göz kırpar bana Kaçar mıyız, der Aklımı çelmeye çalışır Halbuki bilmez Ben zaten Ankara'dayımdır. Atarım ruhumun içinden beni Düşünürüm!!! 22 maçlık yenilmezliğimizi Gençlerbirliği'ni Ahh! Keşke yenilmeseydik 71 maçlık bir dünya rekoruna gidecektik Hani bir maç oynamıştık ya sonunda Hakemi Sabri Çelik Neyse!!! Düşmeyelim dipsiz kuyulara Açmayalım okyanusun kapağını Evet beyler! Oynamanız lazım; Bizi bu sene ligde yok sayanlar için Oynamanız lazım; Babasının koluna girip İlle de ille, deyip Bana Beşiktaş forması al, diyen bebeler için Oynamanız lazım; Yağmuru koluna takıp tipinin üzerine yürüyenler için Oynamanız lazım; Malatya maçındaki hırsın tesadüf olmadığını ispatlamak için Evet beyler! Artık durmanız lazım, Hakem bitiş düdüğünü çaldığı için... | ||
09-12-2006, 00:20 | #6 | ||
Üyelik tarihi: Oct 2006
Mesajlar: 133
Tecrübe Puanı: 19 | Ankara günlüğü 17-08-2004 Çırılçıplak bir şafaktı. Öyle delikanlı gelmişti ki yanımıza üryan vücutlarımıza kırbaç gibi çarpan yağmuru bile hissetmemiştik. Sabahın tenha sokakları siyah-beyaz formalı adamlarla sevişiyordu. Yani anladığınız gibi yeni düşmüştük yollara. Yine peşindeydik sevgilimizin. Yar bu şöyle bir göz kırpsa film kopuyordu. Anıtlar Kurulu yasağı olan açığın önündeydim. Bir araba yanaştı yanıma. İçeriye şöyle bir kesik attım. Anne arkada, baba direksiyonda, yavru kartal pilot kabinindeydi. Kendi kendime sordum. Bu aile neden bir brunch ya da kahvaltıda değil. Neden ailece bir Pazar keyfi yapmaz. Neden Bülent Demirlek?!! Neden bir baba çocuğunu bize teslim eder. Elinde yarım ekmeği aç bil aç yollara koyar. "Çocuğum size teslim Beşiktaş kazansın yeter" der. Söyle Bülent Demirlek neden? Bu mudur hak, bu mudur adalet? Sahada yapılanlar sokakta yapılsaydı ceza ile yargılanırdı insanlar. Bırak yargıyı, sen sorgu bile yapamıyorsun. Aşık olduğun üstündeki forma değil,gazete köşeleri, fotoğraf kareleri. Öyle ya reklamın iyisi kötüsü olmaz. Oysa denenmişleri vardı. Hani ismi Cem, soyadı Samsun. O da gündeme C4 gibi düşmüştü! Oysa düşmesi gereken başaklardı. Tek bir başak bile kalmamalıydı suratı asık. Ama sen barış güllerini bir kenera attın. Kaktüsün koluna girdin fütursuzca. Ya sana ne demeli Kaan Dobra? Üzerindeki formanın ne olduğunu düşündün mü? Herhangi t-shirt, fanila mı zannediyorsun. Hani denize ürperirsin de önce, ayağını sokarsın ya suya; sen de ayağını topa değil, sanki soğuk suya sokuyorsun. Düşünmüyorsun onbinleri, yolda uyur uyanık araba sürenleri. Uykusuzca yoldan gelip, hiç uyumadan direk işine gidenleri. Ha Bülent Demirlek ha sen. Dünkü maçın kötüleriydiniz. Oysa güzelliklerden bahsetmek istiyorum. Güneşten ağustosun ortasındaki yağmura kadar. Boylu boyunca yürümek istiyorum cennet bahçesinde. Ankara Çarşı'dan bahsetmek istiyorum. Dernekçiliğin ne demek olduğunu gösterdikleri için. Binbir özenle hazırladıkları şapkaları başkanından futbolcusuna giydirdikleri için. Maksatları şapka giydirmek değildi aslında... Beşiktaş'ı süsleyen o ruhu hissettirmekti yoldaşlarına. Tribündeki koro okyanustaki dalgalar gibiydi. Bravo arkadaşlar. Alın terinizin önünde saygıyla eğiliyorum. Ve ayakta alkışlıyorum deniz manzaralı bilet satan zihniyeti!!! | ||
09-12-2006, 00:21 | #7 | ||
Üyelik tarihi: Oct 2006
Mesajlar: 133
Tecrübe Puanı: 19 | Orman gibi kardeşcesine 20-08-2004 Biz hep siyahını yaşadık Beşiktaş'ın, beyazını başkaları paylaşsın istedik. Razıydık mutlu olsundu insanlar. Biz zaten sırtlamıştık cefasını Beşiktaş'ın. Holigan yakıştırması yaptılar bize. "Çapulcu" dediler, "Uzaktan kumandalı kiralık" dediler. Usta kalemlerimiz vardı herşeyi bilen, herşeyin profesörü. Onlar değil miydi, sıcak yataklarında yatarken, herşeyi sabah kalktıklarında öğrenen. Sonra da olayları yaşamış gibi bize lanse eden. Beşiktaş taraftarını parçalamaya çalışmışlardı, senelerce... Ama yalnızca çalışmışlardı!!! Raconu bize, ahkamı bize kesmişlerdi de diğerlerine gülü, dikenlerini temizleyip vermişlerdi. Yalnız taraftartara değildi girdap içindeki dipsiz kuyular. Takıma da içten içe sataşıyorlardı. Adam 72 maçta bir kere yenilmişti de "Sistemi herkes tanıyor, bu sistem yürümez" demişlerdi. Adamlar transfer haklarını aramışlardı da bunlar "Altılı çete" demişlerdi. Sırf usta yazıcılar değildi kan kesmiş ovalar gibi bizi içine alan. Usta düdükler de vardı. Fener'le oynadığımız bir Türkiye finalinde 30 metre ofsayt görmemezlikten gelinmişti de neden sonra gazetelerde özür dilenmişti kamuoyundan. Alpay'la Hakan el ele ceza sahasına girmişlerdi de neden elinden tuttun cezası Alpay'a verilmişti. Aydınspor maçında Şifo, göğsüyle gol atmıştı da, göğüsle gol atılmaz yasası ilk ve son bizim maçta çıkmıştı. Bir hakem çıkmıştı da "Siz atamıyorsanız, ben atarım" demişti Ankaragücülü futbolculara. Daha neler olmuştu da Zalad ülkesine Vın Turizm Havayolları'yla kaçmıştı. Ne usta düdükler, ne de usta kalemler. Olmadı. Başaramadınız. Doğruya yelken açmadınız. Yanlış elinizin altındaki bir çocuktu. Ve büyüdü. Ve şimdi komplike ataklar, bu organize hücumlar bitti. Yeni sistemler üretiliyor. Yeni varyasyonlar deneniyor. Mesela Sergen'i konuşlandırıyorlar, Del Bosque'nin o sevecen göbeğine. Ve Del Bosque'yi atıyorlar taraftarın önüne. Hiç yoktan bir loca sendromu yaratıyorlar. Ve içten yıkmaya çalışıyorlar kaleyi. Ve Beşiktaş taraftarı; Asla birebir döğüşlerde yenilmediniz. Hep yaşadınız, hep yaşattınız. Ve bir ORMAN gibi kardeşçesine yürüdünüz kötülüklerin üstüne. Bu yazıyı yazan el belki çırak şimdi, belki hoyrat kokluyor mürekkebi. Ama yüreğim namus işçisi. Yüreğim ayrı seviyor Beşiktaş'ı. | ||
09-12-2006, 00:22 | #8 | ||
Üyelik tarihi: Oct 2006
Mesajlar: 133
Tecrübe Puanı: 19 | Sevinmek için, sevmedik 24-08-2004 Şu bembeyaz sayfaya yazı yazmak ne zor işmiş, şimdi anladım. Şimdi anladım bu kadar adam bazen niye saçmalarmış!!! Dağların ihanetini yazmak yerine kuzuların sessizliğini oynamak... Bırakın mürekkeplemeyi, rakı bile içmek gelmiyor içimden. Bir sohbet edesim yok. Şeftali bana bakıyor. Baksın. Zaten pörsümüş. Kim bilir kaç saattir orada... Demek ki ben kaç saattir yığılmışım. Can sıkkın. Ayar kaçkın. Ve içim öyle daralmış ki; Anlatasım yok, adımlarıma içimdeki bezginliği... Ya o 10 otobüs çatalyürek delikanlı... Giderken Pamukkale'nin hayallerini kurmuşlardır da, gelirken Kaz Dağı'nın eteklerine kesin sarmışlardır. Ne bitmez yoldur İstanbul, ne ulaşılmaz olur, anlatamam... Futbolcular da keşke dağladıkları yüreklere dair otobüsle dönseler İstanbul'a. Anlasalar; Çökmüşlüğün verdiği ağır boşluğu... Hissetseler; Taraftar neler çekiyor. Bir azap, bir azap ve zehir zıkkım sigaralar. Ve bilseler Baba Hakkı'yı... Hani bilmem kaç tarihinde Ankara'da bir Harbiye maçı... İlk yarı bitmiş, kalemizde 3 gol. Soyunma odası cehennem. Ve Hakkı Baba'nın elinde tren biletleri... Demiş ki yırtarım; Hele almayın bu maçı. Hele oynamayın; Vallahi sayarsınız, Ankara-İstanbul kaç adım... Ve çıkarlar sahaya Kara Kartallar... Bilmem kaç pozisyon bulurlar. Ve 6 gol bırakırlar karşı kaleye. Bana bakmayın ben hep böyleyimdir. Hep sesli düşünürüm. Karanlığın üstüne yürürüm. Bembeyaz aydınlığı arkama alarak. Biz hep bu zamanlar kenetlenmişiz, hep bu haller de sevmişiz. Yücesinin ne olduğunu sevginin, böyle zamanlarda göstermişiz. Biz değil miyiz! "Seni sevinmek için, sevmedik" diyen... | ||
09-12-2006, 00:22 | #10 | ||
Üyelik tarihi: Oct 2006
Mesajlar: 133
Tecrübe Puanı: 19 | Nemrut kükrüyor 27-08-2004 Ayrı bir cehennem gene yastığım. Gözlerim tavana dikili ve alev alev. Rahatsız eden bir sancı var yüreğimde. Uyuyamıyorum. Fitil tutmaz bir yara almışım, kan kaybederim habersizce. Uyuyamam ve kalkarım. Usul usul ve sessizce. İşte gene aynı hastalık. Yıllar öncesinden kalan. Yokluyor beni uzaktan. Eskiden maça bir gün kala uykular yasaktı. Ne şafaklar eskittim Dolmabahçe önlerinde. "Allahım" diyorum salona yürürken, ne olur bir pansuman. Bir arkadaş arıyorum aslında geceme ortak ve uykusuz gözlerime dost. Ve geçmişim dikiliyor yanımdaki koltuğa. Yine böyle kötü gidiyoruz, yine bir Antep maçı ve yine keskin bıçakların sırtındayız. Bursa'ya yenilmişiz, kupada Lüleburgaz'a elenmişiz ve ortalık kan pusu. Ortalık toz duman. Tribünler salkım saçak ve biz maçtayız. Ben sahayı bile göremiyorum. Öyle kalabalık. Habire babamı dürtüyorum ne oluyor diye!.. Biraz sinirli, agresif. - Ne bileyim herkes sahaya sırtını dönmüş bize de "Dönün" diyorlar; diye çıkışıyor. Meğerse bütün kapalı sırtını dönmüş takımı protesto ediyor. Bizim rahmetli de tek başına sahaya doğru dönmüş maç seyredecek. Pedere de "Dön" diyorlar. Ona sinirlenmiş meğerse. Seyredemiyor ya! İlk yarı bitiyor. Bir gol yemişiz. Eyvah ki ne eyvah! Millet homur homur. Ve ikinci yarı bir gök gürültüsüyle başlıyor. Sanki Nemrut kükrüyor kulaklarıma. Ve sanki Yeşilırmak sağımda. Taşmış! İnsanlar ağlamakla bağırmak arası bir şeyler yapıyor ve ben de onlara katılıyorum. Beşiktaşsın seeen bizim canımııız... Akabinde gol geliyor şifaen; ve babama bakıyorum. Şah damarı patlamış ve gırtlağı Kızılırmak gibi. Hiç tanımadığı bir adam sarılmış babama, öpüyor. Rahmetli sevmez böyle sevişmeyi ama... O da ne! İade-i öpücük yapmaz mı peder; adamı belinden sararken. Harbi ürperiyorum önce, korkuyorum. Korkmamam gerektiğini bilsem bile. Sonra ne demek olduğunu anlıyorum bütün bunların. Bir gol, bir tebessüm Ve uzanan bir el Kızmak ne kelime Beşiktaş'a Hacet yok anlatmaya Beşiktaş'ı Beşiktaşlı'ya Yersiz, sitem etmek Endişelenmek, Ve somurtmak. Yeridir, otobüslere binip İsmetpaşa'nın yolunu tutmak. | ||
Bu konuyu arkadaşlarınızla paylaşın |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
Seçenekler | |
Stil | |
| |