|
Ana Sayfa | Kayıt ol | Yardım | Ortak Alan | Ajanda | Bugünkü Mesajlar | XML | RSS | |
25-01-2007, 13:59 | #1 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
|
Biz Türkler,bütün tarihimiz boyunca hürriyet ve istiklale timsal olmuş bir milletiz. Ne kadar zengin ve münevveh olursa olsun istiklalden mahrum bir millet,medeni insanlık karşısında uşak olmak mevkiinden yüksek bir muammeleye layık sayılamaz. Milli egemenlik öyle bir nurdur ki onun karşısında zincirler erir,taç ve tahtlar batar,mahvolur.Milletlerin esirliği üzerine kurulmuş müesseseler her tarafta yıkılmaya mahkumdurlar. Cumhuriyet fikir serbestliği taraftarıdır.Samimi ve meşru olmak şartıyla her fikre saygı duyarız. Gerçi bize milliyetçi derler.Ama biz öyle milliyetçileriz ki,işbirliği eden bütün milletlere hürmet ve riayet ederiz.Onların milletlerinin bütün icaplarını tanırız.Bizim milliyetçiliğimiz herhalde hodbince ve mağrurca bir milliyetçilik değildir. Bilelim ki milli benliğini bilmeyen milletler başka milletlere yem olurlar. Milli mücedelelere şahsi hırs değil,milli ideal,milli onur sebeb olmuştur. Türk çocuğu ecdadını tanıdıkça daha büyük işler yapmak için kendinde kuvvet bulacaktır. Her fert istediğini düşünmek,istediğine inanmak,kendine mahsus siyasi bir fikre sahip olmak,seçtiği bir dinin icaplarını yapmak veya yapmamak hak ve hürriyetine sahiptir.Kimsenin fikrine ve vicdanına hakim olunamaz. Türk milletinin istidadı ve kesin kararı medeniyet yolunda,durmadan,yılmadan ilerlemektir. Medeni olmayan insanlar ,medeni olanların ayakları altında kalmaya mahkumdurlar. Büyük dinimiz çalışmayanın insanlıkla hiç ilgisi olmadığını bildiriyor.Bazı kimseler çağdaş olmayı kafir olmak sayıyorlar.Asıl küfür onlarınbu zannıdır.Bu yanlış tefsiri yapanların maksadı İslamların kafirlere esir olmasını istemek değildir de nedir?Her sarıklıyı hoca sanmayın,hoca olmak sarıkla değil,dimağladır. Arkadaşlar,efendiler ve ey millet,iyi biliniz ki,Türkiye Cumhuriyeti şeyhler,dervişler,müritler,meczuplar memleketi olamaz.En doğru,en hakiki tarikat,medeniyet tarikatıdır. Bizim devlet idaresinde takip ettiğimiz prensipleri,gökten indiği sanılan kitapların dogmalarıyla asla bir tutulmamalıdır.Biz,ilhamımızı,gökten ve gaipten değil,doğrudan doğruya hayattan almış bulunuyoruz. İnsan topluluğu kadın ve erkek denilen ki cins canlıdan mürekkeptir.Kabil midir ki,bu kütlenin bir parçasını ilerletelim,ötekini ihmal edelim de kütlenin bütünlüğü ilerleyebilsin.Mümkünmüdür ki bir cismin yarısı toprağa zincirlerle bağlı kaldıkça öteki kısmı göklere yükselebilsin? Ey kahraman Türk kadını, sen yerde sürünmeye değil,omuzlar üzerinde yükselmeye layıksın. Anaların bugünkü evlatlarına vereceği terbiye eski devirlerdeki gibi basit değildir.Bugünkü analar için gereklivasıfları taşıyan evlat yetiştirmek,evlatlarını bugünkü hayat için faal bir uzuv haline koymak pek çok yüksek vasıflar taşımaya bağlıdır.Onun için kadınlarımız,hatta erkeklerimizden daha çok aydın,daha çok feyizli,daha fazla bilgili olmaya mecburdurlar;eğer gerçekten milletin anası olmak istiyorlarsa. | ||
|
25-01-2007, 14:00 | #2 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| Ben icap ettiği zaman en büyük hediyem olmak üzere,Türk Milleti’ne canımı vereceğim.. Yüksek Türk!Senin için yüksekliğin hududu yoktur.İşte parola budur. Sizler,yani yeni Türkiye’nin genç evlatları! Yorulsanız dahi beni takip edeceksiniz…Dinlenmemek üzere yürümeye karar verenler,asla ve asla yorulmazlar.Türk gençliği gayeye,bizim yüksek idealimize durmadan,yorulmadan yürüyecektir. Biz cahil dediğimiz zaman,mektepte okumamış olanları kastetmiyoruz.Kastettiğimiz ilim,hakikatı bilmektir.Yoksaokumuş olanlardan en büyük cahiller çıktığı gibi,hiç okumak bilmeyenlerden de hakikatı gören gerçek alimler çıkabilir. Muallimler!Yeni nesil;cumhuriyetin fedakar öğretmenleri ve eğiticileri,sizler yetiştireceksiniz Okul sayesinde ,okulun vereceği ilim ve fen sayesindedir ki,Türk Milleti,Türk sanatı,Türk iktisadiyatı,Türk şiir ve edebiyatı bütün güzellikleriyle gelişir. Türkiye’nin asıl sahibi ve efendisi,gerçek üretici olan köylüdür.O halde herkesten daha çok refah,saadet ve servete müstahak ve layık olan köylüdür.Onun için,Türkiye büyük Millet Meclisi’nin iktisadi siyaseti bu asli gayeye erişmek maksadını güder. Ekonomik kalkınma,Türkiye’nin hür,müstakil,daima daha kuvvetli,daima daha refahlı Türkiye idealinin belkemiğidir. Ancak kendilerinden sonrakileri düşenebilenler,milletlerini yaşamak ve ilerlemek imkanlarına kavuştururlar. Milletin sevgisi kadar büyük mükafat yoktur. Beni olağanüstü bir kişi olarak yorumlamayınız.Doğuşumdaki tek olağanüstülük TÜRK olarak dünyaya gelmemdir. Bu ulusu ben değil,içimizdeki ruh,damarlarımızdaki kan kurtarmıştır. Biz uygarlıktan,ilimden ve fenden kuvvet alıyor ve ona göre yürüyoruz. Dünyada herşey için,medeniyet için,hayat için,muvafakiyet için,en hakiki mürşit ilimdir,fendir.İlim ve fennin haricinde mürşit aramak gaflettir,cehalettir,delalettir. Milletimiz daha da dindar olmalıdır diyorum.Ama bütün sadelik ve güzelliği ile.Dinime ,bizzat gerçeğe nasıl inanıyorsam,bunada öyle inanıyorum.Şuura aykırı ilerlemeye engel hiçbirşey ihtiva etmiyor. Şu anda batıl itikatlardan oluşan ikinci bir din mevcuttur.Fakat bu cahiller sırası gelince aydınlatılacaktır. Eşini mutlu edecek herkes evlenmelidir.Çoluk ,çocuk sahibi olmalıdır. Bana bakmayınız.Benim hayatım başka türlü düzenlenmiştir. Çocuk sevgisi insan için bir ihtiyaçtır. Dünyada ne görüyorsak KADINın eseridir. | ||
25-01-2007, 14:00 | #3 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| Biz Türkler ,bütün tarihimiz boyunca hürriyet ve istiklale timsal olmuş bir milletiz. Korku üstüne egemenlik kurulamaz. Tam bağımsızlık denildiği zaman,tabii ,siyasi,mali,iktisadi,adli,askeri vs.. herhususta tam bağımsızlık ve tam serbestlik kast olunmaktadır. Milli egemenlik öyle bir nurdur ki,onun karşısında zincirler erir.Taç ve tahtlar batar,mahvolur. Tarimizin en mutlu dönemi hükümdarlarımızın halife olmadıkları zamandır. Biz doğrudan doğruya millet severiz ve Türk milliyetçisiyiz.Cumhuriyetimizin dayanağı Türk topluluğudur. Türkiye’de Bolşeviklik olmayacaktır.Çünkü Türk hükümetinin ilk gayesi,halka hürriyet ve saadet vermek,askerlerimize olduğu kadar sivil halkımıza da iyi bakmaktır. Bizim dinimiz,milletimize hakir,miskin ve zelil olmayı tavsiye etmez.Tam tersine Alllah da,peygamber de ,insanların ,milletlerin izzet ve şerefini korumalarını emrediyor. Bir memleketin,bir memleket halkının düşmandan zarar görmesi acıdır.Fakat kendi ırkından,büyük tanıdığı insanlardan vefasızlık,felaket görmesi daha acıdır. Efendiler biz hayat ve istiklal isteyen bir milletiz.Ve yanlız ve ancak bunun için hayatımızı yok etmeyi göze alırız. Bütün zorba hükümdarlar hep dini alet edindiler.Hakiki ulema,dini bütün alimler,hiçbir vakit bu zorba hükümdarlara boyun eğmediler.Fakat gerçekte alim olmamakla beraber,sırf o kılıkta bulundukları için alim sanılan,çıkarlarına düşkün haris ve imansız birtakım hocalar da vardır.Hükümdarlar işte bunları ele aldılar ve işte bunlar dine uygundur diye fetva verdiler.Gerektikçe yanlış hadisler uydurmaktan çekinmediler.Gerçek ve imanlı ulema her devirde bunların kinine hedef oldu. Bir kere memlekette topraksız köylü bırakılmamalıdır.Bir çiftçi ailesini geçindirebilen toprağın hiçbir sebep ve suretle bölünemez bir mahiyet olması,büyük çiftçi ve çiftlik sahiplerinin işletebilecekleri arazi genişliği arazinin bulunduğu memleket bölgelerinin nüfus yoğunluğuna ve toprak verim derecesine göre sınıflandırılması gerekir. Biz Türkler ruhen demokrat doğmuş bir milletiz. Büyüklük odur ki kimseye iltifat etmeyeceksin,hiçkimseyi aldatmayacaksın.Memleket için gerçek ülkü ne ise onu görecek ve o hedefe yürüyeceksin.Herkes senin aleyhinde bulunacaktır,seni yoldan çevirmeye çalışacaktır.Önünde sonsuz engeller yığacaktır.Kendini büyük değil,küçük,araçsız hiç terakki edecek,kimseden yardım gelmeyeceğine inanarak bu engelleri aşacak,ondan sonra büyüksün derlerse bunu diyenlere güleceksin. NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE. Bizim ahenktar,zengin lisanımız yeni türk harfleriye kendini göstericektir. Bir başka çağdan kalma adetlerinizde,alışkanlıklarınızda direnirseniz,cüzzamlılar gibi tek başınıza kala kalırsınız.Benliğinize bağlı kalın ama,gelişmiş uluslar gibi gerekli olan şeyleri Batı’dan almasını bilin.Yoksa,bilim ve yeni düşünceler sizi bir lokmada yiyip bitirebilirler. | ||
25-01-2007, 14:00 | #4 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| Benim Türk MilletineiTürk cumhuriyetine ve Türklüğün istikbaline ait görevim bitmemiştir.Sizler onları tamamlayacaksınız.Siz de sizden sonrakilere benim sözümü tekrar ediniz. Bir adam ki büyük olmaktan bahseder,benim hoşuma gitmez.Bir adamki memleketi kurtarmak için evvela büyük olmak lazımdır, der ve bunun için mumune intihap eder,onun için olmayınca,memleketin kurtulamayacağı kanaatinde bulunur;bu, adam değildir. Zafer “zafer benimdir” diyebilenin,muvaffakiyet,”muvaffak olacağım” diye başlayanın ve “muvaffak oldum” diyebilenindir. Tembellik bütün fenalıkların anasıdır. Bir ulus,bir toplum alnız bir kişinin çalışması ile adımcık bile atamaz. Yorulmadan beni takip edeceğinizi söylüyorsunuz.Benim sizden istediğim şey,yorulmamak değil,yorulduğunuz zaman da,durmadan yürümek,yorulduğunuz dakikada da dinlenmeden beni takip etmektir. Benim için ordumuzun kıymetini ifadede ölçü şudur:Türk ordusunun bir kıtası muadilinin behemal mağlup eder,iki mislini durdurur ve tespit eder. Türkler bütün medeni milletlerin dostudurlar. Hakikatı konuşmaktan korkmayınız. Tatbik eden,icra eden,karar verenden daima daha kuvvetlidir. Lüzumuna kani olduğunuz bir işi derhal yapmalıyız. Fikirler,cebir ve şiddetle,top ve tüfekle asla öldürülemez. Size Bombasırtı Vakasını anlatmadan geçemeyeceğim.Karşılıklı siperlerimiz arasında mesafemiz sekiz metre,yani ölüm muhakkak,muhakkak…Birinci siperdekiler hiçbiri kurtulamamacasına tamamen düşüyor.,ikincidekiler onların yerine gidiyor.Fakat ne kadar gığtaya şayan bir itidal ve tevekkülle,biliyor musunuz?Öleni görüyor,üç dakikaya kadar öleceğini biliyor,en ufak bir fütur bile göstermiyor;sarsılmak yok.Okumak bilenler ellerinde Kur’anı Kerim,cennete gitmeye hazırlanıyor.Bilmeyenler,kelimei şahadet getirerek yürüyorlar.Bu,Türk askerindeki ruh kuvvetini gösteren,şaşılacak ve övülecek bir misaldir.Emin olmalısınız ki,Çanakkale Muharebesini kazandıran bu yüksek ruhtur. Efendiler, camiler birbirimizn yüzüne bakmaksızın yatıp kalkmak için yapılmamıştır.Camiler itaat ve ibadet ile beraber din ve dünya için neler yapmak lazım geldiğini düşünmek yani meşveret için yapılmıştır.Millet işlerinde her ferdin zihni başlıbaşına faaliyette bulunmak elzemdir. Gelecek için hazırlanan vatan evladına,hiçbir güçlük karşısında baş eğmeyerektam sabır ve dayanma ile çalışmalarını ve öğrenimdeki çocuklarımızın anne ve babalarına yavrularının tahsillerinin tamamlanması için her fedakarlığı göze almaktan çekinmemelerini tavsiye ederim. | ||
25-01-2007, 14:00 | #5 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| Kültür,okumak,anlamak,görebilmek,görebildiğinde n mana çıkarmak,uyanık davranmak,düşünmek,zekayı terbiye etmektir. BİR TÜRK DÜNYAYA BEDELDİR. Dünyanın bize hürmet göstermesini istiyorsak evvela bizim kendi benliğimize ve maliyetimize bu hürmeti hissen ,fikren ,fiilen, bütün iş ve hareketlerimizle gösterelim;bilelim kimilli benliğini bulmayan milletler başka milletlerin avıdır. Atatürk’ü ağlatan olay… “Ben İnsan Değil miyim?” Yıl 1922. 14 Ocak gece yarısı. Mustafa Kemal’in özel treni Eskişehir’e doğru gidiyor. Bu yolculuk bir kamuoyu yolculuğu olacak ve Gazi, savaş sonrası Anadolu’sunda bazı şehirlerin nabzını yoklaya yoklaya İzmir’e gidip annesini görecek. Ve Latife’yi. Ama o gece çok sıkıntısı var Mustafa Kemal’in ve bir türlü uyku tutturamıyor. Ali Çavuş kompartımanın kapısı önünde sigara üstüne sigara içiyor. Kapıya dayanmış karanlığı seyreder ken bir yandan da kendi kendine mırıldanıp duruyor. “Bu işin bu kadar çabuk oluvereceğini hiç düşünmedim. İşte, sonunda şifreli telgraf geldi. Zübeyde anamızı yitirdik. Peki, ne duruyorum. İçeri girip onu uyandırmalıyım. Ama işe bak, giremiyorum. Kıyamıyorum paşama. Nasıl derim ki: ‘Anamız öldü paşam!’ diyemem. Onun yüreği anası için atar. Hep söyler. Vatanı kurtarmakla anasını kurtarmak aynı anlama gelir onun için. Kapıyı açsam, telgrafı uzatsam, ‘Paşam sen sağ ol’ desem ‘Eyvah demez mi?’ ‘Koca vatanı kurtardım ama anamı kurtaramadım demez mi?" Ali Çavuş, anlattığına göre birden yerinden sıçramış. İçeriden bir ses geliyor. Mustafa Kemal sesleniyor. Çavuş kompartıman kapısını açıp selam duruyor: “Emret Paşam”. Mustafa Kemal yatağa oturmuş soruyor telaş ile: “Ne demeye kapıda bekliyorsun sen?” “Uyku tutturamadım da Paşam” “Annemden bir haber var mı?” “Az önce bir telgraf geldi dediler, şifreyi çözünce size sunacaklar.” “Boşuna kıvranma Ali, benden de saklamaya çalışma. Ben haberi aldım.” Ali Çavuş bir şey yokmuş gibi durmaya çalışıyor ve merakla soruyor: “Ne olan, ne haber aldın ki paşam? Hayır haber inşallah.” Mustafa Kemal usul usul anlatıyor. “Az önce dalmışım, rüyamda yeşil bir ovada anamla el ele geziniyorduk. Hep olduğu gibi bana birşeyler anlatıyordu. Birden bir fırtına çıktı. Bir sel bastırdı, anamızı aldı götürdü. Hiçbir şey yapamadım. Hiç, hiç!..” Çavuşu bir titremedir almıştı. Derken.. Mustafa Kemal emri verdi: Çocuk! Al getir şu telgrafı, hemen!” Ali Çavuş kompartımandan çıkar çıkmaz, çözümü getiren görevliyle karşılaştı. “Ver onu” dedi. “Paşamız bekliyor.” Kağıdı aldı, içeri girdi, selam durdu ve: “Sen sağol paşam” dedi. “Millet sağ olsun.” | ||
25-01-2007, 14:00 | #6 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| Gözünden iri bir damla göz yaşı akıvermişti. Çavuş “Ağlama paşam” diye yalvardı. “Neden? Ben insan değil miyim? Anam öldü. Ben buna ağlarım. Ama, Anavatan kurtuldu. Bununla da te selli bulurum. Benim için ikisi bir.” İşte ben bunun için: ‘Bulunur kurtaracak bahtı kara maderini’ diye cevap vermedim mi Namık Kemal’e? Birden Mustafa Kemal ile Ali Çavuş birbirlerine sarıldılar ve açık açık, hıçkırıklarla, içli içli ağlıyorlardı, bir dehanın annesine!… Nazır biraz beklesin Atatürk Anafartalar ve Arıburnu zaferlerinden sonra İstanbul'a gelmişti. Ata, hariciye nazırını (dışişleri bakanı) ziyaret ederek son durum hakkında konuşmak, mütelalarını bildirmek istiyordu. Nezaret binasina gelerek nazır beye haber gönderdi. -Beklesinler... buyrulmuţ Atatürk bir hayli beklemiş. Bir aralık kendisinden sonra gelenlerin de kabul edildiklerini farkedince müsteţar muavinine: -Beyefendi hazretleri galiba beni unuttular, demiş. Müsteşar muavini tekrar içeri girerek Mustafa Kemal'i hatırlatmış ve yine: -Beklesinler, cevabını almış. Atatürk ikinci "beklesinler" üzerine dayanamamış ve muavine: -Sizin nazırınız bütün zamanlarını hep böyle manasız ziyaretler kabul ederek mi geçirir? Muavin tabii buna bir cevap verememiş, biraz sonra başka bir mevzu açılmış ve konuşmaya başlamışlar. Mevzunun en hareketli anında salon kapısı açılarak bir hademe: -Mustafa Kemal Bey buyursunlar deyince, Atatürk: nedir o? diye sormuş. Nazır beyefendinin kabul edeceğini söylemiş. Mustafa Kemal hademeye: Gözle görülmeyen yeri gören Atatürk Sakarya Muharebesi’nden sonra idi. Kurmay subay cepheden alinan bilgilerlei_ Başkumandan Mareşal Gazi Mustafa Kemal’e okuyordu. Bunlar arasında cephe kumandanlarından biri, Seyit Gazinin bilmem ne kadar doğu veya kuzeyinde bir düşman tümenin görüldününden bahsediyordu. Paşa kaşlarını çatarak: -Hayır orada düşman tümeni olamaz ve yoktur. Yazınız, iyi baksınlar. dedi. Kurmay subay gittikten sonra orada iki saat daha kaldım. Biz öğle yemeği yerken subay tekrar geldi: -Haber aldım gerçekten orada düşman tümeni yokmuş efendim, dedi. Cephedeki kumandan gözle görülen bir düşman tümeninden bahsederken Gazi Paşa altı yüz kilometre uzaktan orada düşman tümeni olmadığını görüyor ve ihtar ediyordu. | ||
Bu konuyu arkadaşlarınızla paylaşın |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
| |