. Fakat askerlerin giyimi iyi değildi, hatta bir yabancının dediğine göre ordu çıplak denecek derecede kötü giydirilmişti. Taarruz edileceği ve birkaç meydan savaşının yapılması ihtimali düşünüldüğü için bu askerlerin silah, cephane ve gereçlerinin bol olması gerekirdi. Halbuki bunları sağlamak çok güçtü. Gerçi İstanbul depolarında, milli ordunun muhtaç olduğu her çeşit silah, cephane ve gereç vardı. ancak, Müttefiklerin muhafazası altında bulunan bu depolardan faydalanmak imkansız gibi idi. Bununla beraber İstanbul’da, Mondros Mütarekesinden sonra kurulmuş ve çeşitli adlar almış olan bir takım teşekküller, bu depolardan kaçırdıkları veya başka yollarla sağladıkları silah, cephane ve savaş gereçlerini, öteden beri Anadolu’ya gizlice yolluyorlardı. Kaçırılan silah, cephane ve gereçler, küçümsenmeyecek kadar çoktu. Sadece bahaeddin adındaki vatan severin, İngilizlerin muhafazası altında bulunan Maçka silah deposundan kaçırdıkları bile akla durgunluk verecek derecede idi. Yavuz zırhlısından sökülen 88 milimetrelik iki top trenle Arifiyye’ye kaçırılmış, oradan da Samsun’a götürülmüştü. Bu koca topları Yavuz zırhlısından sökmek; kimseye göstermeden trene koymak ve Arifiyye’ye getirmek elbette çok güç bir işti. Fakat Vatanı istilâya uğramış olan Türk milleti, güçlükler karşısında umudunu yitirmiyor ve sonunda bütün engelleri yok etmesini biliyordu. Nitekim, kamaları alındığı için çelik bir borudan başka bir işe yaramaz hale gelmiş olan Türk topları, Türk ustasının ve Türk işçisinin eliyle yeniden işler hale gelmişlerdi. Gerçekten, Eskişehir demiryolu atölyesinde çalışan Ahmet (Akar) adındaki usta, arkadaşları ile birlikte, en ilkel aletleri kullanarak top kaması yapmayı başarmıştı. |