Beşiktaş Forum  ( 1903 - 2013 ) Taraftarın Sesi

Beşiktaş Forum ( 1903 - 2013 ) Taraftarın Sesi (http://besiktasforum.net/forum/index.php)
-   Tarih (http://besiktasforum.net/forum/forumdisplay.php?f=79)
-   -   Devrim tarihi ve Toplu Bilim Atatürk (http://besiktasforum.net/forum/showthread.php?t=22228)

imparator 10-02-2007 14:04

Lider, Bütün Durumu Dikkate Almalıdır. Grubun Bütünlüğü ve Uzlaşmaya
Dayalı Dengesi Ancak Böyle Sağlanır.
Atatürk, bütün eylemi boyunca kendi yakın hedefine inanmış ve bağlanmış
kişiler arasındaki dengelere çok dikkat etmiş bir liderdir. Bir yandan yakın
hedefine (ki bu hedefler çok ince bir hesap ve zamanlama ile saptanmıştır)
karşı çıkanlarla amansız bir biçimde savaşırken, öte yandan buna katılanlar
arasındaki sürtüşmeler ve uyuşmazlıklar açısından, hem iş görebilme ölçütüne
göre değerlendirdiği insanlara görev vererek, hem de onlar arasındaki
sorunları çözerek, aslında tam bir toparlayıcı rol oynuyordu; Örneğin, Rauf
Bey ile İsmet Paşa arasındaki sürtüşmelerde, suikast sonrası İstiklal
Mahkemesi ile, İsmet Paşa ve Falih Rıfkı arasındaki gerginliklerde, hep
birleştirici ve sorun çözücü bir tutum içinde olmuş, fakat sorunları ve
sürtüşmeleri çözmek uğruna, kafasına koyduğu işleri kendine göre uygun
bulduğu kişilere yine de duraksamaksızın yaptırmıştır. Gerek küçük grubu,
gerekse genel dengeleri içindeki Türk toplumu çerçevesinde nasıl davrandığını
yine Falih Rıfkı'nın gözlemlerinden dinleyelim:
--Metodu; halka daima iyimser görünmek, şevk vermek, onu her şeyin iyi
gittiğine inandırmak, hükümet arkadaşlarına karşı ise en acı tenkitlerle
kusurlarımızı ve zaaflarımızı sayıp dökmekti. Onun için her şeyi bilmek ister,
meclisine gelenleri, söylediklerinden hoşlanmasa bile, eğer açıkça bir kötü
niyet görmezse, dilediği gibi konuşturmak isterdi, dedikodu hapsine girmemek
için bir usul de bulmuştu. Mesela hususi olarak kulağına ben sizin veya siz
benim hakkımda şüphe uyandırıcı bir şey söylemişiz. Bir akşam ikimizi sanki
tesadüf olarak buluşturur; mesela size: --Böyle duydum-- diye benim
anlattıklarımı tekrar eder, sonra bana dönerek --Galiba siz söylemiştiniz--
derdi.-- (Atay, 1969:543).

imparator 10-02-2007 14:04

Yine de --grubun bütünlüğü-- kavramından, Atatürk'ün atılımlarını
gerçekleştirmek için kendi oluşturduğu ve yönlendirdiği grubun yönetimini
anlamamız gerektiğini belirtmeliyiz. O, olağan bir grup liderinin üstünde
yetenek ve niteliklere sahip olmasının yanında, tüm topluma yönelik eylemler
içinde olduğundan, --küçük grup-- hiçbir zaman bir araç niteliğinden daha önemli
bir yere sahip olmamıştı Atatürk'ün yaşamında.
Lider, Disiplin Sağlamak için, Disiplini Bozanlara Ceza Vermekten Çok,
Grubun Kendini Disipline Edebileceği Ortamı Yaratmalıdır. Ödül ve Ceza Olarak,
Grup Kurallarına Uygun Davranışlarda Bulunmalıdır.
Bu ilke, Atatürk'ün liderliği açısından gereksizdir. Bu gereksizlik iki
açıdan ortaya çıkar: Birinci olarak Atatürk, keramet sahibi bir lider
(karizmatik lider) olarak o denli güçlüdür ki, kişisel varlığı bir küçük grup
için başlı başına bir disiplin ögesidir. Bu yargı, hiç kuşkusuz,
Cumhurbaşkanlığı dönemi için geçerlidir. Daha önceki dönemlerde ise, sürekli
yer ve çevre değiştirdiği için, bu nitelik çok önemli değildir. Ancak,
Olimpos birahanesindeki konuşma gibi, geleceğe yönelik düşleriyle
arkadaşlarını etkileme çabası içinde, hiç kuşkusuz belli bir --sofra--
disiplinine ek olarak, --küçük grup-- disiplini de kurmuştur. Bu gerçeği,
ilerde --örgüt-- bölümünde daha ayrıntılı olarak göreceğiz. Çünkü, ilk devrimci
atılımları dönemi genellikle gizli örgütler oluşturmakla geçtiğinden, grup
disiplini de en katı biçimiyle, kaçınılmaz olarak gündeme gelmiştir. Fakat
burada, artık --gönüllü küçük grup-- kavramının ötesinde en sert kurallarla
belirlenen --resmi örgütlenme--nin nitelikleri işin içine girmektedir.

imparator 10-02-2007 14:04

Lider, Dinlemesini Bilmelidir. Yalnızca Dinleyerek Bile Bazı Sorunların
Çözüleceğini Unutmamalıdır.
Sürekli kendini anlatarak çevresindekileri inandırmaya çalışan bir lider
görünümüyle, dinleme, Mustafa Kemal Atatürk için çok kullanılan bir yöntem
değil sanılabilir. Oysa, o, konuştuğu kadar dinler de. Çünkü dinlemenin
erdemini, işlevini anlamıştır. Pek doğal olarak buradaki --dinleme-- salt grup
dinamiği açısından bir işlev sahibi olarak düşünülemez. Bir başka deyişle,
Mustafa Kemal'in dinleme yeteneği, küçük grup dinamiği içinde olmaktan çok,
(bütün öteki yeteneklerinde de olduğu gibi) devrimci eylem içinde toplum
bağlamında geçerli bir özelliktir.
Şimdi, bu yargıyı akılda tutarak aşağıdaki şu küçük alıntıya bakalım:
28 Kasım 1938'de, ölümünden kısa bir zaman sonra Noell Roger, Cumuhuriyet
gazetesinde şöyle diyor: --Bir gün Atatürk'e kuvvetinin sırrını sordum: --Durur,
dinlerim-- dedi. Sonra tekrar etti: --Dinlerim...-- Ve sustu.--
(Arıburnu, 1976:69). Buradaki --dinleme-- olayı hiç kuskusuz, geniş halk
kesimlerini olduğu kadar, çevresindeki --küçük grubu-- da kapsayan bir yanıttır.
Sonunda kendi bildiğini de yapsa, Atatürk, --dinleyen-- bir liderdi kuşkusuz.
Hemen hemen bütün yakınları, her fırsatta herkesi dinlediği konusunda söz
birliği etmektedirler. Aslında zaman zaman, nasıl olsa kendi bildiğini
yapacağı kendisine anımsatılarak, niçin herkesi dinlediği ve zaman yitirdiği
sorulduğunda, herkesten bir şeyler öğrendiğini söylemiştir. Fakat, buradaki
yanıtın çok alçakgönüllü nitelik taşıdığı, asıl amacın, halkın nabzını elinde
tutmak isteği olduğu düşünülebilir.

imparator 10-02-2007 14:04

Lider, Kendisini Tanımalıdır.
Atatürk'ün en büyük özelliklerinden biri, kendi yetenek ve nitelikleri
kadar, liderliğinin sınırlarını da bilmesidir. Bu ilkede sözü edilen --kendini
tanıma-- hiç kuşkusuz, kendi özelliklerini bilme olduğu kadar, gücünü tartma
ve kişisel özellikleriyle, çevresi arasındaki uyumu sağlama anlamına
gelmektedir. Çağdaş sosyal-psikoloji, çok daha psikolojik anlamda olmakla
birlikte, kendini, başkalarına göre daha iyi tanıyan bir insanın, ötekilere
göre, bir üstünlük elde ettiğini bile söyler -- (Cüceloğlu, 1979:26-27). İşte
bu konuda Mustafa Kemal'in gerçekçiliği hiç kuşkusuz, en önemli ögedir. Daha
önce kendi karizmasını kendi ürettiği halde nasıl, bu keramet anlayışının
dışında kaldığını belirtmiştim.
Şimdi bütün liderlik özelliklerine karşın, yine de ne denli --kendini
tanıdığını-- iki örnekle göstermek istiyorum: Birinci olayı Münir Hayri Egeli
anlatmıştır:
--Cumhuriyet paraları için bir müsabaka açılmıştı. Müsabakanın neticesinde,
beğenilen para basılmış ve bir koleksiyon da Atatürk'e verilmişti. Fakat, bir
liralık paraların arkasında ay-yıldız üzerine 100 rakamı gelmesine Atatürk
fevkalade sinirlenmiş ve Maarif Müsteşarı rahmetli İhsan Sungu'ya emir
vererek bu işi benim yapmamı istemişti. Acele iki örnek yaptım. Çankaya'ya
götürdüm. Atatürk gördü, kısaca: --Muvafık-- emrini verdi. Ben, --Paşam biraz
daha üzerinde çalışsam-- diyecek oldum. Sözümü kesti: --Kumandanlarla
san'atkarlar zamanında ve yerinde durmasını bilmelidirler. Beni, istiklal
mücadelesinden sonra büyük istilalara teşvik eden sesleri dinleseydim, netice
hüsran olurdu. Bir sanatkar da bir kumandan gibidir. Bir eserinde muvaffakıyet
derecesine ulaştığını hissettiği anda durmalıdır. Çünkü, o andan sonraki
çalışmalar eserin aleyhine işler:-- -- (Banoğlu, 1954:31 ) .

imparator 10-02-2007 14:04

Belki de, para basımını bir an önce sağlamak için bulunmuş bir gerekçe
içine yerleştirilmiş de olsa, Atatürk'ün söyledikleri, kendisini, yani çevre
ile karşılaştırmalı olarak kendi yeteneklerini ne denli iyi bildiğini
göstermektedir.
Aslında, --kendini tanıma-- ilkesi hiç kuşkusuz, --kendi kişisel nitelik ve
yeteneklerini bilme ve çevre ile ilişkilerde buna göre davranma-- biçiminde
algılanabilir. Bu noktada, Atatürk'ün içkiye karşı tutumu ve kendi gerçekçi
davranışı, yani olayı saklamaya çalışmak yerine, tam tersine, toplumsal ve
kurumsal bir niteliğe dönüştürmek başarısı, Homans'ın onbirinci ilkesinin
kişisel açıdan ele alınışındaki başarıyı gösterebilir.
Burada ikinci olarak belirtmek istediğim , --kişisel niteliklerin, çevre
koşullarıyla karşılıklı değerlendirilmesi-- ilkesini daha iyi açıklayacak bir
olaydır. Olayı, O'nun çevresinde tuttuğu İsmail Habip Sevük anlatmaktadır.
Her ne kadar, ancak son --millet-- --milletim-- bölümü, benim belirtmek
istediğim örnek ise de, özellikle evliliğine ilişkin verilerden dolayı, tüm
öyküyü; kısaltmadan aktarıyorum. Böylece, o dönemin ve liderin havası da daha
gerçekçi olarak algılanabilir. Öykünün adı --Birinci Büyük Millet Meclisinde
Mustafa Kemal --Milletim-- Diyemiyor.-- :
--Konya'dayken; Mevlevihanede verilen akşam ziyafetinde --Postnişin--in büyük
kızı da sofradaydı. Gazi'nin refikasıyla beraber haremsiz ve selamlıksız bir
sofra. Latife Hanım Avrupalı büyük isimlere istinaden kadınlık hakkında güzel
sözler söylüyordu. --Kant demiş ki: Kadının en büyük süsü, fazilettir--,
--Dekart demiş ki...-- Ben de Fırsattan istifade, Gazi'ye bakarak dedim ki:
--Hanımefendinin bu gibi fikirlerini millete de bildirmek için bir mülakat
yapmak ne kadar faydalı olacak.--

imparator 10-02-2007 14:05

Seyahatte refikasının meziyetlerini meydana çıkaracak fırsatlar zuhurundan
çok memnun kaldığına müteaddit kereler şahit olmuştuk. Herhangi bir vesile
ile mesela, --Bayron'dan bir şiir okusana Latife, manasını anlamıyoruz ama,
ahengi hoşa gidiyor-- der ve tannan bir sesle ezbere okunan şiirden sonra
ilave eder: --Bir de Hügo'dan oku da, bari manasını da anlayalım.-- Bir
gazinoda Yunan esirleriyle konuşmasına dahi refikası tercümanlık yapınca:
--Bizim hanım nasılmış?-- der gibi gözlerinin öğünüşlü ışıklarıyla bize
bakmıştı!
Benim şimdi mülakat hakkındaki arzuma da derhal müspet cevap verdi: --Ben
razıyım, eğer kendisi de razı ise...-- Latife Hanım: --Şimdiye kadar-- diyor,
--hiçbir gazeteciye mülakat vermedim, fakat...-- Nazikane bir cemile yaparak:
--Fakat İsmail Habib başka.-- Mülakatın zamanı da takarrür etti. Ankara'ya,
döndükten iki gün sonra Çankaya Köşkü'nde çaya davet edileceğim. --Hem çay
içer, hem konuşuruz-- diyor ve ilave ediyor : --Siz ayrıca zahmet etmeyin, ben
size otomobil de gönderirim.--
Hakikaten Ankara'ya geldiğimizin ikinci günü ve ikindi üstüydü, ben
Meclisteydim, bir iki saat evvel, küçük mesaj odasında Gazi'ye nutuklarından
birini okumuştum. Koridorda dolaşırken şoför yanıma geldi, bir gün evvel de
Çankaya'ya götürdüğü için beni tanıyor: --Buyrun, Hanımefendi otomobili
gönderdi.-- --Peki, geliyorum.-- Gazi'den tekrar izin istemeye hacet yoktur,
izin dört beş gün evvel Konya'dayken verilmişti. Öyleyken madem ki şimdi
buradadır , kendisine ihtiyaten haber vereyim dedim. İyi ki haber vermişim,
iyi ki...

imparator 10-02-2007 14:05

İçeri girip de meseleyi söyleyince masadaki evrakın yanında duran kalınca
bir zarfı, sanki ben onun içinde ne olduğunu biliyormuşum gibi, eliyle işaret
ederek: --Bırak be çocuğum,-- dedi, --baksana ne propagandalar yapıyorlar;
seyahatte alınmış fotoğraflarımızı büyülterek, karısını açık gezdiriyor diye
en ücra yerlere kadar dağıtmışlar. Her şeyden evvel kız gibi bir Meclis
yapalım da ondan sonra istediğiniz gibi yazınız.--
--Demek Meclis feshediliyor?-- dedim. --Nerden biliyorsun?-- der gibi yüzüme
baktı. --Kız gibi bir Meclis yapalım buyurdunuz da.-- O sözü ağzından
kaçırdığına hiç pişman olmamış görünen bir tavırla: --Hayır,-- diyor, --Meclis
fesholunmuyor. Olunamaz. Yalnız kendi kendine tecdidi intihaba karar
verecek!-- Ve arkasından tembih ediyor: --Şimdilik bunu kimseye söylemeyeceksin
ha.--
Vakıa hanımefendiye mülakat suya düşmüştü, fakat ona mukabil kazancım kat
kat fazla. İçimde kendisine büyük bir sır tevdi edilmiş insanların kendini
başkalaşmış gibi gören uğultulu dolgunluğu var. Sokakta dudaklarımı
kapıyorum!

imparator 10-02-2007 14:05

Şef'in Meclis'e karşı kırgınlığı!.. Bunu gösteren o hadiseye demin bir iki
saat önce kendisine nutku okurken geçen şu hazin hadiseciği de ilave ediniz:
Yanında Müdafaa-i Hukuk Grubu'nun Umumi Katipliğini yapan Recep Bey (Peker)
de vardı. Okuduğum nutukta birkaç kere --milletim, milletimiz-- kelimeleri
geçiyor. O kelimelerin her tekerrüründe Gazi'yle Pecep Bey birbirlerine
bakıyorlar. Nihayet nutuk bitince, dedi ki: --Hepsi iyi, yalnız --milletim--
kelimelerini --millet-- diye düzeltiniz!-- Benim hayretle baktığımı görünce
sebebini izah ediyor: --Sen bu Meclis'i bilmezsin; --milletim-- kelimesinden
--millet onun mu?-- manasını çıkarırlar!-- --İyi ama,-- diyorum, --bizler bile
--ah milletim; vah milletim-- der, dururuz!-- --Sizler dersiniz, herkes der,
ben diyemem!--
Ajansla neşredilen nutukta, o --milletimin, milletimiz-- kelimeleri hep
--millet-- diye çıktı. Bütün bir milleti kurtaran, --milletim-- diyemiyor! --
(Banoğlu, 1954-b:14-15) .
Bu anıda iki nokta dikkati çekmektedir: Birincisi, eşi ile birlikteki
davranışlarına bile dikkat etmekte, kamuoyunun ters tepkisinden dolayı, bu
davranışlara sınırlamalar getirmektedir. İkinci olarak da, yenilemeye karar
verdiği Meclis karşısında bile, bir nutuktaki kelimelere gelecek tepkileri
dahi hesaba katıyor ve buna göre düzeltmeler yaptırıyor.
Aslında, --kendini bilmek ve tanımak-- grup bağlamından toplum bağlamına
kaydırıldığı zaman, belki de en iyi biçimde --kendi kerametine kendisinin
inanmaması ve gücünü gerçekçi olarak kullanması-- biçiminde yeniden
söylenebilir.

imparator 10-02-2007 14:05

2) Grup Dinamiği Çözümlemelerinin Katkıları ve Sınırlılıkları
Grup içi liderlik ilkelerinin çözümlenmesini bitirirken, daha önce
değindiğim bir sakıncayı bir kez daha belirtmek istiyorum. Bilindiği gibi,
Mustafa Kemal Atatürk, bir toplumsal liderdir. Ayrıca, devrimlerini de tüm
toplumsal bağlam içinde gerçekleştirmiştir. Üstelik de gerçekten --olağanüstü--
denilebilecek niteliklere sahiptir. İşte bütün bu nedenlerden dolayı, onun
eylemini salt sosyal-psikolojik açıdan irdelemek çok anlamlı değildir.
Burada bu çözümlemelere gitmemin iki nedeni var: Birinci neden, toplumsal
bağlamda, konuyu yeterince irdelemiş olmak. Bir başka deyişle, grup bağlamı
içinde ele alınan olayın, toplumsal niteliğini dışarıda bırakmamış, tam
tersine olayı önce toplumsal çerçeveye oturtmuş olmak. İkinci olarak da,
Atatürk'ün liderlik davranışlarını, çağdaş bir bilim dalının,
sosyal-psikolojinin bulgularına göre de denektaşına vurmanın ve sonuçlarını
görmenin çekiciliğinden kurtulamamak.
Görüldüğü gibi, bu irdelemelerim, bize gerek Mustafa Kemal Atatürk, gerekse
onun eylemi hakkında, bilimin nesnel ilkelerine göre, önemli ipuçları
vermiştir: Bir büyük devrimcinin birçok yeteneği yanında, grup dinamiğini,
grup psikolojisini ve toplum psikolojisini de en iyi kullanma özelliğinin
bulunduğunu, bu çözümlemelerimiz sonunda anlamış bulunuyoruz.

imparator 10-02-2007 14:05

Sanırım, bu noktada, onun gerçekçilik ve mükemmel zamanlama diye
adlandırılabilecek niteliklerine ek olarak, --taktik-- açıdan bir başka
niteliğini daha vurgulamak gerekmektedir: Bu da, çevresindeki insanları yakın
hedeflere ve uzak amaca göre en mükemmel biçimde yönlendirme yeteneğidir.
--İnsan kullanma-- ya da --insanlardan en verimli yerlerde ve en etkin biçimde
yararlanma-- diye niteleyebileceğimiz bu yetenek, hiç kuşkusuz, onun en önemli
liderlik özelliklerinden biridir ve devrimci eylemindeki başarısını önemli
ölçüde etkilemiştir.
Tam bu noktada, okuyucuyu, sosyal-psikolojinin makro-toplumbilim bakımından
hazırladığı tuzaklardan korumak isterim. Sanılmasın ki, Mustafa Kemal
Atatürk'ün başarısı, insan ilişkilerinin becerikliliğinden ya da grup
dinamiğine göre başarılı liderlik özellikleri olmasından gelir. Hayır, onun
başarısı, genel toplumsal ve siyasal koşulları, hem ülke, hem de dünya
çerçevesinde doğru değerlendirmesinden ve tarihsel olarak, kafasındaki
çözümlerin gerçekleştiriimesine uygun olan bir ortamda ve zamanda ortaya
çıkmış olmasından gelir. Bir başka deyişle, Atatürk'ün ortaya çıkması, siyasal
ve toplumbilimsel koşullara bağlıdır. Mustafa Kemal'in, Atatürk'e dönüşmesi
ise, önemli ölçüde sosyal-psikolojik ögelerden etkilenir.
İşte bu açıdan, sosyal-psikolojik ögelerle, siyasal ve toplumsal ögelerin
çözümleme düzeylerindeki farka bir kez daha dikkati çekmek isterim. Siyasal
ve toplumsal ögeler, toplumsal liderliği, toplumsal değişmeyi açıklamakta
işlevsel olur. Buna karşılık, sosyal-psikolojik ögeler, ancak grup içi
etkileşimler ve kişilerarası ilişkilerde aydınlatıcıdır. Bu nedenle diyorum
ki: 1920'lerde bir Atatürk'ün çıkması siyasal ve toplumsal, Selanik'te
1881'de doğan küçük Mustafa'nın bu görevi ve işlevi yüklenmesi ise
sosyal-psikolojik biçimde açıklanabilir. Yine bu nedenledir ki, siyasal ve
toplumbilimsel çözümlemeler olmadan, Atatürk'ü sosyal-psikolojik ögeler
çerçevesinde açıklamak eksik, bu yüzden de yanlış olur.
Sosyal-psikolojik ögelere göre yapılan irdelemelerin, stratejisi tarihe ve
topluma uygun düşen bir liderin, taktikler açısından da güçlü olmasının
zorunluluğunu vurgulamanın ötesinde bir anlamı yoktur.
:::::::::::::::::::


Türkiye`de Saat: 14:13 .

Powered by: vBulletin Version 3.8.1
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
SEO by vBSEO 3.3.2


1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41 42 43 44 45 46 47 48 49 50 51 52 53 54 55 56 57 58 59 60 61 62 63 64 65 66 67 68 69 70 71 72 73 74 75 76 77 78 79 80 81 82 83 84 85 86 87 88 89 90 91 92 93 94 95 96 97 98 99 100 101 102 103 104 105 106 107 108 109 110 111 112 113 114 115 116 117 118 119 120 121 122 123 124 125 126 127 128 129 130 131 132 133 134 135 136 137 138 139 140 141 142 143 144 145 146 147 148 149 150 151 152 153 154 155 156 157 158 159 160 161 162 163 164 165 166 167 168 169 170 171 172 173 174 175 176 177 178 179 180 181 182 183 184 185 186 187 188 189 190 191 192 193 194 195 196 197 198 199 200 201 202 203 204 205 206 207 208 209 210 211 212 213 214 215 216 217 218 219 220 221 222 223 224 225 226 227 228 229 230 231 232 233 234 235 236 237 238 239 240 241 242 243 244 245 246 247 248 249 250 251 252 253 254 255 256 257 258 259 260 261 262 263 264 265 266 267 268 269 270 271 272 273 274 275 276 277 278 279 280 281 282 283 284 285 286 287 288 289 290 291 292 293 294 295 296 297 298 299 300 301 302 303 304 305 306 307 308 309 310 311 312 313 314 315 316 317 318 319 320 321 322 323 324 325 326 327 328 329 330 331 332 333 334 335 336 337 338 339 340 341 342 343 344 345 346 347 348 349 350 351 352 353 354 355 356 357 358 359 360 361 362 363 364 365 366 367 368 369 370 371 372 373 374 375 376 377 378 379 380 381 382 383 384 385 386 387 388 389 390 391 392 393 394 395 396 397 398 399 400 401 402 403 404 405 406 407 408 409 410 411 412 413 414 415 416 417 418 419 420 421 422 423 424 425 426 427 428 429 430 431 432 433 434 435 436 437 438 439 440 441 442 443 444 445 446 447 448 449 450 451 452 453 454 455 456 457 458 459 460 461 462 463 464 465 466 467 468 469 470 471 472 473 474 475 476 477 478 479 480 481 482 483 484 485 486 487 488 489 490 491 492 493 494 495 496 497 498 499 500 501 502 503 504 505 506 507 508 509 510 511 512 513 514 515 516 517 518 519 520 521 522 523 524 525 526 527 528 529 530 531 532 533 534 535 536 537 538 539 540 541 542 543 544 545 546 547 548 549 550 551 552 553 554 555 556 557 558 559 560 561 562 563 564 565 566 567 568 569 570 571 572 573 574 575 576 577 578 579 580