![]() |
Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Grubunun Kurulması Gerek seçimlerin yapılış biçimleri, gerekse İstanbul'dan katılanlarla, yeniden seçilip gelenler arasındaki farklılıklar, Mustafa Kemal'in Meclis Başkanı olarak, istediği yolda çalışmalar yapmasını güçleştiriyordu. Günümüzde, --Oligarşinin Demir Yasası-- diye bilinen ve genellikle gerek kapitalist, gerekse sosyalist sistemlerde, bürokratikleşme eğilimlerinin her türlü örgüt içinde bir azınlığın yönetim ve denetimine gittiği görüşü, 1920 Türkiye'sinde işlevsel bir niteliğe sahipti. Aslında, Michels'in büyüyen örgüt yapıları için geliştirdiği --Oligarşinin Demir Yasası--, iki temel değişmeye dayalıdır. Birinci temel değişme büyümedir. Örgüt zamanla o denli büyür ki, artık, siyasal bir parti içinde bile herkesin doğrudan doğruya yönetime katılması olanaksızlaşır. İkinci temel değişme uzmanlaşmadır. Gerek yönetim, gerek iletişim sorunları, o denli karmaşıklaşmıştır ki, bunların içinden ancak yüksek uzmanlık düzeyinde olanlar çıkabilirler. Üstelik bu eğilimler nesnel ve zorunludur. Tümüyle demokratik katılmadan yana olan ve bu inancı güçlü nitelik taşıyan örgütlerde bile ister istemez ortaya çıkar (Michels, 1962). |
İşte Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin açılmasıyla, bir yandan Mustafa Kemal Atatürk'ün özellikle dışarıya karşı istediği meşruiyet sağlanırken, öte taraftan, --Oligarşinin Demir Yasası-- işlemeye başlıyordu. Bu kaçınılmaz olmanın da ötesinde, zorunlu bir gelişmeydi. Bağımsızlık Savaşı sonrası reformlar kadar, bağımsızlık savaşının kendisinin başarılmasında da kaçınılmaz bir işlev sahibi olan Türkiye Büyük Millet Meclisi, aslında son derece hızlı ve etkin kararlar alınması gereken bir savaş döneminde, özellikle eşcinsten olmayan niteliğiyle önemli bir --ayak bağı-- olabilirdi. Bir --ayak bağı-- olmak için her özelliğe de sahipti: Ayrı cinsten olmanın ötesinde, çok üye, Mustafa Kemal'i anlamaktan da, anlayınca onaylamaktan da çok uzaktı. Düşmanın kovulma yöntemleri dahil, hiçbir konuda düşünce birliği yoktu. Birçok serüvenci ve çıkarcı da Meclis sandalyelerini kapabilmişti. Mustafa Kemal Atatürk, Michels'i bilmiyordu ama, devrim yöntemlerini ve örgütsel alışmanın yarar ve zararlarını, erdem ve sıkıntılarını biliyordu. Mustafa Kemal bir yandan TBMM'nin kendisine sağlıyacağı yararları biliyor, öte yandan, savaş içinde gerekli olan hızlı karar alma mekanizmasını engelleyeceğinden korkuyordu. Bir kaygısı da, sonradan yapacağı reformlara karşı çıkılmasıydı. Bu nedenle, daha baştan birtakım önlemler almıştı. Bunların başında, Meclis'in seçim mekanizmasına kendi görüşünü benimseyenlerin egemen olmasını sağlamak geliyordu. Bu çalışmamda ben, özellikle Meclis için yapılan seçim mekanizmasını aynıyla aktararak bu konuya dikkatleri çekmek istedim. Çünkü, Mustafa Kemal'in devrimci dehası ve örgütçü niteliğini en iyi belirleyen örneklerden biridir yeni Meclis'in seçilmesi. İşin ilginç yanı, olayın önemini kendisi de büyük Nutuk'ta belirtmektedir: |
--Malumu alinizdir ki, Birinci Büyük Millet Meclisi'ne milletçe aza intihabolunurken Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti'nin heyetleri de müntehibi saniler meyanında bulundular. Buna nazaran denilebilirdi ki, Büyük Millet Meclisi; heyeti umumiyesiyle, aynı zamanda Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti'nin siyasi bir grubu mahiyetindeydi.-- (Atatürk, tarihsiz:593). Görüldüğü gibi, Mustafa Kemal Paşa, açıkça, kendisiyle --hemfikir-- bir Meclis oluşturınaya çalışmıştı. Bu Meclis, kendisinin tümüyle denetlediği --Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti--nin bir --siyasi grubu-- olacaktı. Nitekim, Tunaya, TBMM'e, Sivas Kongresi'nin genişletilmiş bir biçimi olarak bakar (Tunaya, 1981:219) . Oysa, işler beklenildiği gibi gelişmedi. Atatürk, Nutuk'ta beş ayrı gruptan ve --hususi maksatlar etrafında bazı küçük teşekküllerin hali faaliyette bulundukları--ndan söz etmektedir (Atatürk, tarihsiz:594) . Devrimlerin ve savaşın, hele ikisi içiçe geçmiş ise, tartışmayla yitirecek fazla zamanı yoktur. Nitekim, saltanatın kaldırılması tartışmaları sırasında Atatürk, bunu son derece kesin ve açık bir biçimde belirtmiştir (Atatürk, tarihsiz:690-691). |
Mustafa Kemal, her büyük örgütçü gibi, önce, oluşmuş bulunan gruplarla işbirliği yollarını arıyor. Bunlar da hiç kuşkusuz iki ana yöntem çerçevesinde toplanmaktadır: Grupların tümünü, ortak noktalar çerçevesinde toplamak ya da birini güçlendirerek, ötekilerin onu izlemesini sağlamak. Fakat, bu yöntemlerin ikisi de sonuç vermeyince, Mustafa Kemal Paşa, Meclis'te --Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Grubu adıyla bir grup kurmaya karar veriyor. Yeni kurduğu gruptan iki görev beklemektedir Mustafa Kemal Paşa: Birinci görev --Misakı Milli esasatı dairesinde memleketin tamamiyetini ve milletin istiklalini temin edecek sulhü müsalemeti istihsal için, milletin bilumum kuvayı maddiye ve maneviyesini icabeden hedeflere tevcih ve istimal edecek ve memleketin resmi ve hususi bilumum teşkilat ve tesisatım bu maksadı esasiye hadim kılmaya-- çalışmaktır . Görüldüğü gibi birinci amaç, tümüyle düşmanın ülkeden kovulmasına yöneliktir. Üzerinde herhangi bir tartışma da yoktur. İkinci nokta ise oldukça ilginçtir. Buna göre, yeni grup --devlet ve milletin teşkilatını, Teşkilatı Esasiye Kanunu dairesinde şimdiden peyderpey tesbit ve ihzara-- çalışacaktır (Atatürk, tarihsiz:595) . 10 Mayıs 1921 günü bu iki madde ve öteki maddeler, grubun örgütlenmesine esas olarak kabul edildi. Görüldüğü gibi, Mustafa Kemal, kendi eylemini sürekli iki amaçlı düşünmüştü: Kurtuluş Savaşı ve yeni bir devletin kurulması. Bu nedenle de, yeni grubun esas ilkelerini bu iki amaca göre belirlemişti. Oysa, karşıtları, işin ta başından beri, onun, savaşı kazandıktan sonra devlete el koyacağından ve tüm düzeni değiştireceğinden kuşku duyuyorlardı. Nitekim Hoca Raif Efendi -ki, Mustafa Kemal Paşa'ya zamanında en büyük desteği vermiş olan vatanseverlerden biridir-. Erzurum Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti'nin adını Muhafaza-i Mukaddesat Cemiyeti diye değiştirerek, hilafetin ve saltanatın korunmasını amaçları arasına alıyor. Bununla da yetinmeyerek Mustafa Kemal'in taktiklerini izleyen bir biçimde, bu yaptıklarını, çevre illere de bildirip, örneğin, Kazım Karabekir Paşa gibi askerlerle de temasa geçiyor. Kendisinin grup kurmasının gerekçesi olarak savunduğu ana düşünce, --Müdafaa-i Hukuk Grubu'nun maksadının hilafet ve saltanat şeklinin Cumhuriyet'i inkılabını istihdaf eylediği--dir. |
Buna karşrlık, Cumhuriyet'i ilana kararlı olan ve tüm hazırlıklarını ona göre yapan Mustafa Kemal Paşa, durumu kendinden soran ve --fırkalar üstü-- kalmasını öğütleyen Kazım Karabekir'e hiç duraksamadan: --Raif Efendi'nin saltanat şeklinin Cumhuriyetçiliğe kalbi mahsus olduğu hakkındaki fikri vehimdir.-- diye yanıt veriyordu (Atatürk, tarihsiz: 599) . Yine bu yanıt çerçevesinde, kendisinin --icrai bir meclis--in başkanı olduğu için, çoğunluk fırkası başkanı bulunmasının da doğal olduğunu bildiriyor ve kurduğu grubun başkanlığından ayrılmaya hiç niyeti olmadığını belirtiyordu. Ayrıca, bu grubun fırka benzeri niteliğini de kabul etmiş oluyordu. Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Grubu'nun kurulması Birinci Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin tarihinde de, Mustafa Kemal'in eyleminde de bir dönüm noktasıdır. Böylece artık, --çoğunluk adına-- iş gören Mustafa Kemal, bunu, --küçük bir azınlık--la yönetmek olanaklarına kavuşmuş oluyordu. Başkumandanlık: Oligarşinin Demir Yasasından Mustafa Kemal Yönetimine Aslında, tüm küçük gruba bağlı yönetim çabaları pek de geçerli değildi. Mustafa Kemal, Erzurum Kongresi'nden beri hep çevresinde --temsil-- niteliği olan küçük gruplar bulundurmuş ve kararlarını genelilikle bu grupların başkanı olma gibi yasal bir dayanağa bağlamıştı. Fakat, yine kendisinin ifadelerinden anlıyoruz ki, aslında bu --temsil-- niteliği olan küçük gruplar hemen hemen hiçbir zaman tam anlamıyla oluşmuyor. Onların başkanı olarak, Mustafa Kemal, onların --temsil-- yetkilerini de kullanıyor. Böylece, aslında bir temsil hiyerarşisi ile --Oligarşinin Demir Yasası--na giden olay, Mustafa Kemal eyleminde, bir devrimcinin temel taktiği oluyordu. |
Üstelik, Mustafa Kemal bu uygulamaya zorlanıyordu da. Bir başka deyişle, gerek dayandığı büyük gruplar, gerekse küçük --temsili-- gruplar özellikle bunalım anlarında kendisinin kayıtsız koşulsuz sorumluluk yüklenmesini istiyorlardı. Bunun altında, hiç kuşkusuz, onun bütün çevresini aşan devrimcilik nitelikleri yatıyordu. Bir başka neden de, lidere duyulan güven duygusu kadar zor durumlarda liderin de zorlanacağını ve belki de yıpranacağını umut edenlerin varlığından geliyordu. Çünkü, ona inananlar kadar, inanmayanlar da Türkiye Büyük Millet Meclisi içinde etkin gözüküyorlardı. Nedenleri çeşitli olmakla ve kimi zaman da çelişik amaçlardan kaynaklanmakla birlikte, Mustafa Kemal'i --Tek Adam--lığa zorlayan durumların ve kişilerin sürekli gündemde bulunduğu bir gerçektir. İşin ilginç yanı, Mustafa Kemal'in bu önerileri değerlendirmekteki ustalığıdır. Gerek zamanlamayı, gerekse koşulların olgunlaşmasını hiç gözardı etmemiş, uygun zaman geldiğinde hemen kendi ilkelerine göre eyleme geçmiştir. Bunun en güzel bir örneklerinden biri, başkomutanlık sorunudur. Meclisteki uzun tartışmalardan sonra Mustafa Kemal'in başkomutanlığı kabul edip etmemesi, sanki savaşın, yazgısını önemli bir biçimde etkileyecek bir öge olarak belirmişti. Hiç kuşkusuz, bu sonucun ortaya çıkmasında Mustafa Kemal'in önceleri sessiz kalarak, olayların gelişmesini beklemesi de etkin olmuştu. Aslında, orduları zaten güvendiği arkadaşları aracılığıyla yönettiği için, başkomutanlığı hukuken de yüklenmesi, durumu çok değiştirmeyecekti. Bunu bilen Mustafa Kemal, hem Meclis içinde ve dışında oynanan oyunları bozmak, hem de ülkenin genel durumu çerçevesinde ciddi önlemler almak için, başkomutanlığı özel koşullarla kabul edeceğini bildirdi. 4 Ağustos 1921 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına şöyle bir önerge verdi: --Meclis azayı kiramının umumi surette tezahür eden arzu ve talebi üzerine, Başkumandanlığı kabul ediyorum. Bu vazifeyi; şahsen deruhte etmekten tahassül edecek fevaidi, azami süratle istihsal edebilmek ve ordunun maddi ve manevi kuvvetini azami süratte tezyit ve ikmal ve sevki idaresini bir kat daha tarsin için, Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin haiz olduğu salahiyeti, fiilen istimal etmek şartıyla deruhte ediyorum. Müddeti ömrümde, hakimiyeti milliyenin en sadık bir hadimi olduğumu nazarı millete bir defa daha teyid için bu salahiyetin üç ay gibi kısa bir müddetle takyid edilmesini ayrıca talep ederim.-- -- (Atatürk, tarihsiz: 611). |
Açıkça görüldüğü gibi, bu yazısıyla Mustafa Kemal, --Tek Adam-- olmaya talipti. Onun bu isteğine karşı çıkanlar, yine kendi ifadesine göre, iki noktada kuşku duyuyorlardı: Birinci nokta, tüm yetkileri Mustafa Kemal üzerine aldığı için, artık Meclis'i gereksiz sayıp kapatabileceğiydi. İkinci nokta ise, o dönem Meclisinin havasını aktarabilmesi bakımından çok ilginçti: Birtakım milletvekilleri, kendi güvenliklerinden kaygı duyuyorlardı. Hiç kuşkusuz, bunlar, kendilerini Mustafa Kemal'e açıkça karşıt gören ve bu yüzden şu ya da bu biçimde tasfiye edilmelerinden korkan milletvekilleriydi. Mustafa Kemal Paşa iyi bir taktisyendir. Tüm bu kaygıları dinler, hak verir; bunların hepsine çare bulan bir yasa önerisinde bulunur. 5 Ağustos'ta bu öneri kabul edilir. Böylece, artık yalnız fiilen değil, yasal olarak da. Mustafa Kemal --Tek Adam--dır. Üstelik bunu, hiçbir zorlamaya başvurmadan, tümüyle, Meclis'in isteğiyle, adeta --lütfen-- kabul etmiştir. Tarihteki öteki --liderler--in tek adam olabilmek için başvurdukları yollar akla gelirse, Mustafa Kemal'in onlara olan taktik üstünlüğü hemen ortaya çıkar. Kısaca, Mustafa Kemal'in Meclis'in tüm yetkilerini kendinde topladıktan sonra yaptıklarına bakarsak, bu yetkilerin hiç de --lafta kalmadığını-- ve sonuna kadar, işlevsel bir biçimde kullanıldığını görürüz. Hemen 7 ve 8 Ağustos tarihlerinde on adet emir çıkartıyor. --Tekalifi Milliye-- emirleri elenen bu emirler, ordunun gereksinmesi olan araç, gereç ve uzmanların sağlanması için ülke halkının topyekun seferberliğini öngörüyordu. Ayrıca, son derece önemli bir nokta olarak da, İstiklal Mahkemeleri oluşturup, bunları Kastamonu, Samsun, Konya ve Eskişehir'e yollamıştı. Bu arada, hükümette de bir iki değişiklik yaparak, ordunun yönetimini daha etkin bir biçime sokmuştu. Bütün bu açıklamalardan da anlaşılacağı gibi, Mustafa Kemal için --örgüt-- ancak devrimci eylemine güç kattığı oranda işlevseldi. Bu güç ise en kısa biçimde, önce küçük grupların oluşturulması, daha sonra da bu küçük gruplar içinde --lider--in yetkisinin --meşru--laştırılması açısından anlam taşıyordu. |
Nitekim, Başkomutanlığın uzatılması kabul edilmediği zaman, hemen --işlevsel devrimcilik--i ön plana çıkmış ve --Düşman karşısında bulunan ordumuz başsız bırakılamazdı. Binaenaleyh, bırakmadım, bırakamam ve bırakamayacağım.-- demiştir (Atatürk, tarihsiz:662). Mustafa Kemal'in Başkomutanlık yetkileri konusunda çok hassas olduğu bilinen gerçeklerdendir. Örneğin, Nureddin Paşa'nın neden olduğu Koçgiri olayı üzerine Meclis'te yapılan tartışmalarda, Mustafa Kemal çok titizdir. Artık açıklanmış olan bu gizli oturumların tutanaklarına göre, Meclis kendisine güven duymuyorsa, yetkilerinin üzerinden alınabileceğini, fakat Başkomutanlık yasası yürürlükte olduğu sürece; işlerine hiç kimsenin, Meclis'in bile karışmaya hakkı olmadığını söylüyor (Borak, 1977:242-243). TBMM Döneminin Değerlendirilmesi Mustafa Kemal Atatürk'ün eylem süreci içinde en önemli örgüt dönemi TBMM dönemidir. Bunun iki nedeni vardır. Birinci neden, düşmanın bu dönem içinde yenilmiş olmasıdır. İkinci neden ise, Mustafa Kemal Paşa'nın liderliğinin gerek yasal ilkelere oturması, gerekse uygulamada birçok kez kanıtlanması açısından tam anlamıyla meşruluğuna bu dönemde kavuşmuş olmasıdır. Meclis döneminin önemli özelliklerinden biri, artık bağımsızlık eyleminin yurt içinde de tümüyle bir devlet örgütü eliyle yönetilmeye başlanmış olmasıdır. Bu devlet örgütü anlayışı, tüm alanlarda etkinliğini gösteriyordu. Örneğin, basın, bilinçli biçimde desteklenmeye başlanmıştı. Bir yandan yeni kurulan resmi Anadolu Ajansı'nın elemanları ile yurt dışına haber verilirken, öte yandan Hakimiyet-i Milliye ve Yeni Dünya gazetelerine maddi yardım yapılıyordu (Öztoprak, 1981:32-33) . |
Gerek düşmanın yenilmesi, gerekse kurulacak olan yeni siyasal ve toplumsal yapı içinde meşru tek adam kimliğinin kazanılması, çok büyük ölçüde onun örgütçülüğüne bağlı olaylardır. Konuya bu açıdan bakıldığında, örgütün belirleyiciliği açısından Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne önemli bir yer vermek gerekir. Çünkü, ondan önceki örgüt denemeleri ya ilk girişimler olduğu için sonuçsuz kalmış, ya da ancak Meclis dönemindeki başarılara hazırlık niteliği taşıdığından belirleyici olamamıştır. Parti dönemi olarak ele alacağım beşinci ve son dönem de yalnızca Meclis döneminin işlevsel bir uzantısı sayılabilir. ::::::::::::::::::: V-) BEŞİNCİ DÖNEM: --PARTİ DÖNEMİ- DEVRİMİN YAYGINLAŞTlRILMASI-- Her devrimci eylemin bir kurumlaşma dönemi vardır. Eylem başarılmış, iktidara el konulmuştur. Artık; sahip olunan ideoloji doğrultusunda yeni toplumun yaratılması için uygulamalara geçme zamanı gelmiştir. Bu konuda Atatürk şöyle diyor: --... Her yerde siyasi fırka teşkili hakkında da halk ile uzun hasbihallerde bulundum... Bu fırkanın nasıl ,bir program takibetmesi lazım geleceği hakkında bilcümle vatanperveranın, erbabı ilmü fennin müzaheret ve müşaretine müracaat etmiştim. Gerek bazı zevattan aldığım tahriri mütalaattan ve gerek halk ile müdavelei efkardan çok istifade ettim.-- (Atatürk, tarihsiz:718) . Görülüyor ki Atatürk, partisini kurmadan önce çok kişiyle konuşmuş, uzmanlara ve halka danışmış, onlardan yazılı ve sözlü olarak düşünceler almıştır. Bu düşüncelerden ne denli yararlandığı ya da gerçekten bir --danışma-- yapıp yapmadığı çok önemli değildir. Önemli olan, arkasından tarihe mal olacak bir metinde partiyi kurarken, bütün bunları yapmış olduğunu belirtmesidir. Bu durum, onun, olayı nasıl gördüğünü ve nasıl göstermek istediğini belirtir: Doğru ya da yanlış, Mustafa Kemal Paşa, --Halk Partisi'ni, halkla birlikte kurduğunu-- vurgulamak istemektedir. |
İşin ilginç yanı, --zamanlama kavramı-- burada da kendini göstermişti (Atatürk'ün bir zamanlama üstadı oluşu, Webster'e --General Quintus Fabius Maximus, General Mustafa Kemal'i kıskanırdı-- dedirtmiştir (1981: 7). Bakınız Mustafa Kemal Paşa, daha Erzurum Kongresi sırasında Cumhuriyet'i ilan edeceğini söyleyen kararlı devrimci, yeni partinin programı için ne diyor: --Bu program, bugüne kadar, icra ve intaç ettiğimiz (uyguladığımız ve sonuçlandırdığımız) esaslı bilcümle hususatı ihtiva ediyordu. Maahaza programa ithal edilmemiş, mühim ve esaslı bazı meseleler de vardı. Mesela Cumhuriyet'in ilanı, hilafetin ilgası, Şer'iye Vekaletinin lağvı, medreseler ve tekkelerin kaldırılması, şapka iksası gibi... Bu meseleleri programa ithal ederek, vaktinden evvel, cahil ve mürtecilerin, bütün milleti tesmime (zehirlemeye) fırsat bulmalarını muvafık bulmadım. Çünkü, bu mesailin (işlerin) zamanı münasibinde, hallolunabileceğinden ve milletin binnetice memnun olacağından kat'iyen emindim.-- (Atatürk, tarihsiz: 718). Bu satırlardan da açıkça görüldüğü gibi, Mustafa Kemal Paşa, kafasında tasarladığı en önemli atılımları, yeni kurduğu partinin programına, sırf strateji ve taktik açısından uygun görmediği için almamıştı. İlginç olan nokta, Mustafa Kemal'in tek tek atılım saymak yerine, temel ilkeler üzerinde odaklaşmış olmasıdır. Örneğin, Cumhuriyet'in ilanını belirtmiyor, fakat --hakimiyet milletindir--, --Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin haricinde hiçbir makam, mukadderatı milliyeye hakim olamaz--, gibi bir genel stratejinin anahatlarını vurguluyor. Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti'nin Devamı Olarak Halk Fırkası Mustafa Kemal Paşa, bu partiyi, artık amacını gerçekleştirmiş olan Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti'nin yerine kurmuştu. Vatan, düşman işgalinden kurtulduğuna göre, --Redd-i İlhak-- ve --Müdafaa-i Hukuk-- gibi kavramların anlamı da kalmamıştı. Oysa, artık başlayan yeni dönemde de halkın katkısına ve desteğine gerek vardı. Bu yüzden Mustafa Kemal, --Milli Kurtuluş Savaşı sırasında olduğu gibi, milli saadetimizi sağlayacak bu çalışma devresinde de milletin yardımını ve bütün aydınların ve vatanseverlerin bu işe ortak olacaklarını ümit ederim.-- diyordu (CHP, 1963:6-7). |
Türkiye`de Saat: 03:05 . |
Powered by: vBulletin Version 3.8.1
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
SEO by vBSEO 3.3.2