Beşiktaş Forum  ( 1903 - 2013 ) Taraftarın Sesi

Beşiktaş Forum ( 1903 - 2013 ) Taraftarın Sesi (http://besiktasforum.net/forum/)
-   Tarih (http://besiktasforum.net/forum/tarih/)
-   -   Girit (http://besiktasforum.net/forum/tarih/22501-girit/)

imparator 12-02-2007 17:30

Girit
 
GİRİŞ



Girit Adası hemen hemen hiçbir ada gibi tarihin milattan önceki zamanlarından başlayarak bugüne kadar olan türlü devirlerinde bir çok fetihlerin hırslı bakışlarını üzerine çekmiştir. Hiç şüphe yok ki bu keyfiyet onun Avrupa, Asya ve Afrika gibi dünyanın üç eski kara parçası arasında uzanmış olan Akdeniz’deki coğrafi durumdan ileri gelmektedir.

Girit Akdeniz’in Kıbrıs’tan sonra en büyük adasıdır. Batı dillerinde “Krete, Creta, Crete” şeklinde yazılan ve Arapların “ikritiyye, Akritiş, ikridiş, ikritiş” adını verdikleri Girit adası Akdeniz’i Ege denizinden ayıran bir konumda olup,8259 km2 büyüklüğündedir. Girit adası Akdeniz’den geçen veya Eğe denizine girip çıkan tüm deniz yollarına egemendir.

Batı-doğu istikametinde uzunluğu yaklaşık 260 km. genişliği ise 15-50 km. arasında değişmektedir. Yüzey şekilleri açısından oldukça parçalanmış olan ada, Mora yarımadası ile Anadolu’nun güneyindeki Toros sıradağları arasında bir bağ oluşturmaktadır. En yüksek dağları Ak dağlar “Leuka Ore, Aspra Vauna, Madaras, 2482 m” ve İda’dır. “Psiloritis, 2498 m.” Girit adası bilhassa doğu Akdeniz’ in kilidi durumunda olup, 25.20 ve 23,31 boylam derecesi ile 34,55 ve 35,41 enlem dereceleri arasındadır.


imparator 12-02-2007 17:30

A. GİRİT’İN TARİHTEKİ YERİ


Girit adasının sonradan “asıl Giritliler” olarak ayırt edilmiş olan ilk sakinleri Küçük Asyalı idiler. Bunlar, Milattan Önce 3000 ile 1400 yılları arasında bu günkü Avrupa medeniyetine beşik vazifesini görmüş olan Girit yahut Minos “Kral Minos’un adına izafetle” diye nitelendirilen kültürü meydana getirmişlerdi.

Bu medeniyetin kalıntıları Knossos’ta yapılan arkeoloji araştırmaları sonunda meydana çıkarılmıştır. Girit adasında Milattan Önce 4000 yıllarında Neolitik bir kültürün geliştiğini göstermektedir. Yine Milattan Önce III. bin yılda başlayan bakır ve tunç devirleriyle bu gelişme Girit’te II. bin yılda kısmen Mısır’ın tesiri altında parlak bir dönemde ulaşmıştır.

Milattan Önce 1400 yılında Pelopones’ten gelerek Akalar ile başlayan ve arkasından Dorlar’ın akınları ile sona eren Yunanlıların istila hareketleri görülmektedir. Adanın yerli ahalisini itaat altına alan Dorlar’ın idaresi yerine sonradan birbirleriyle mücadele eden birçok rakip şehir devletleri kuruldu. Bu parçalanma Girit’te siyasi yönden, Milattan Önce II. yüzyılda sona erdi.

Tarih boyunca Girit’te bir çok devlet hakimiyet kurmuştur. Bu gelişim içinde bir çok mücadeleye sahne olan Girit’te “Dorlar, Akalar, Romalılar, Bisanslılar, Araplar Venedikliler ve Osmanlılar” hüküm sürmüştür.

imparator 12-02-2007 17:30

Roma ve Bizans döneminde Girit, Yunanistan’ın Roma hakimiyetine girmesinden sonra bir müddet Girit hakimiyetini korudu. Ancak Girit adasının güvensizliği ve korsan yatağı olmasından dolayı Milattan Önce 69 yılında Romalılar adayı hakimiyetleri altına almak için mücadeleye giriştiler. Ada Milattan Önce 67. 66 yıllarında tamamıyla Romalıların hakimiyetine girdi. Romalılar Girit’te Câri olan Minos ve Dor kanunlarını kaldırdıkları gibi korsanlığı önlemek içinde bazı tedbirler almalarıyla birlikte, Girit’i bir iskan bölgesinden ziyade askeri ve iktisadi bir üs olarak kullandılar. Buralara İtalya’dan eski askerler getirtip Knossos bölgesine yerleştirdiler. Özellikle
ziraatın gelişmesi için Mesera ovasında birçok çalışmalar yaptılar ve
buradan elde edilen tahılın çoğunu Roma’ya nakledip ihraç ettiler.

Buğday üretildiği müddetçe Girit onların tahıl ambarından biri olarak kaldı.

Mısır, Roma hakimiyetine girdikten sonra Girit adası Barke “Berka” ve Bingazi eyaletleriyle birlikte bir Roma eyaletini meydana getirdi. Daha sonra Büyük Konstantin tarafından İllyria “Selanik” eyaletine ilhak edildi. Roma İmparatorluğu bölününce Doğu Roma’da kalan Girit adası, Bizans İmparatorluğunun İllyricum kısmında Makedonya eyaletinin altı vilayetinden birini teşkil etti.


Araplar döneminde Girit’e ilk İslam orduları Emeviler döneminde oldu. Özellikle Muaviye, Suriye ve Mısır civarını aldıktan sonra her yıl Akdeniz ve Ege denizindeki adalara sefer düzenlemiştir. Bunlardan Kıbrıs ve Rodos adaları başta olmak üzere bir çok adalar feth edilmiş ve Girit’e yönelmişti. Girit seferine çıkan Emevi kumandanı Cünade bin Ebu Ümeyye el-Ezdi Arap ordusu ile Hicri “53-54” ve Miladi “673-674” yılında Girit’te köy ve kasabaları yağmaladıktan sonra geri döndü. Ancak bu ilk saldırı Girit’te birkaç şehri basmaktan öteye gitmemiştir.


imparator 12-02-2007 17:31

Tarık İbni Ziyad, Endülüs’ü fethettikten sonra bir daha Girit fethi tecrübe edildi. Fakat sonuç alınamadı ve Arap akımları devam etti. Girit alınacaktı.

I.Velid döneminde “705-715” Akdeniz’deki bir takım adalar “Malta, Mayorka ve Minorka” zaptedildiği sırada Girit adasınada bir miktar kuvvet gönderilerek bazı mevkiler ele geçirildi. Ancak sonradan ada elden çıktı. Emeviler döneminde yapılan bu akınlar, Abbasiler devrinde de sürdü. En nihayet Halife Me’mun idaresinde Abu Hafs Ömer bin İsa El-Endülüs tarafından 826 yılında ada tamamıyla zaptedildi. Abu Hafs Ömer, tıpkı Tarık İbni Ziyad’ın yaptığı gibi Girit’e asker çıkaran donanmayı yakmak suretiyle askerleri geri dönülmez bir savaşa sokarak adayı zaptetmiştir.

Girit’in Müslümanlar tarafından işgal edilmesinden sonra bütün Avrupada Müslümanlık aleyhinde hareketler başladı. Girit’e yerleşen Araplar, burada Rabazulandak “Kandiye” şehrini kurdular.

Arapların bu çalışmalarından sonra özellikle Bizans din kuvvetine dayanarak adayı geri almak için çeşitli siyasi, askeri ve dini teşebbüslerde bulunarak adaya papazlar gönderip, durmadan halkı Müslümanlar aleyhinde isyana teşvik ettiler. Dini telkinler altında kalan Giritliler de Müslümanları merhametsizce öldürüyorlardı.

imparator 12-02-2007 17:31

Nihayet Bizans, Kephoros, Phokas, kumandasındaki kuvvetlerin bir yıl süren kuşatmasından sonra 6 Mart 961 de Kandiye şehrini ele geçirdiler. Burada bulunan Müslüman halkın bir kısmını öldürdüler, bir kısmı adayı terk etti, bir kısmını da din değiştirmeye zorladılar. Arap hakimiyeti sırasında 827’den 961’e kadar ada da Ebu Hafs Ömer’in soyundan gelen aileler hüküm sürmüş ve kendi adlarına izafeten para bastırmışlardı. Ada ile Endülüs Emevi devleti döneminde çok güçlü ekonomik ve kültürel bağlar kurulmuş, Kandiye şehri önemli ilim ve kültür merkezi olmuştur. 150 Yıla yakın bir zaman geçtikten sonra kurulan Bizans idaresi sırasında ada halkı tamamen Hıristiyanlaştırıldı. Giritliler daha önce Müslümanlara karşı sık sık başlattıkları isyan hareketlerini bu sefer Bizanslılara karşı kullanmaya başladılar. Bir zamanlar Müslümanları merhametsizce öldüren Giritliler, artık çok pişmandılar. Ama artık çok geçti. Bizanslılar vergilerini ödemeyen Giritli ahaliyi işkencelere tabi tutup, zorla Hıristiyanlaştırıldıkları gibi Hıristiyan olmayanları da çok ağır vergilerle baskı altında tutmuşlardı.

Girit IV.Haçlı Seferi sırasında Bizans İmparatorluğu arazisi taksim edilirken, Montferrat Markisi Boniface’ın payına düştü. Fakat Marki adada da karşılaşacağı güçlükleri dikkate alarak onu satmaya karar verdi.

imparator 12-02-2007 17:31

Bizans Girit’i 12 Ağustos 1204 yılında 100.000.gümüş karşılığında Venediklilere satmak mecburiyetinde kaldı. Bu tarihten itibaren de Venedik terörü adada 440 yıl gibi uzun bir zaman sürüp gitmiştir.

Girit’e yerleşen Venedikliler adadaki hakimiyetlerini sürdürmek için tıpkı Romalılar gibi kendi anavatanından bir kısım halkını burada iskan ettirdiler. Sahil şehirlerin tümünü tahkim ettikleri gibi iç bölgelerde de müstahkem kaleler inşa ettiler.

Küçük garnizonlara bölerek idaresini de başta Dük unvanlı büyük bir kumandan ve iki müşavire bırakıldı. Ancak Venediklilerin yapmış olduğu bu çalışmalar ne Giritlileri, nede Venediklileri huzura kavuşturmuştur. Yirmiden fazla ihtilal ve sonu gelmez isyanlar Girit ahalisini canından bezdirmiştir. Bu güzel ve verimli adayı Venediklilere bırakmak istemeyen Cenevizliler durmadan akınlar yapıyor, şehirleri ve köyleri basıyorlardı. İlk isyan 1205 yılında Cenevizlilerin teşviki ve Malta Dukasının yardımı ile Giritliler isyan ettiler. İki yıl süren bu ihtilal sırasında Venedik’ten göçmen getirilerek Girit’te yerleştirildi. İsyan edenlerin yarı malları alınıp Venedik’ten getirilen göçmenlere verildi. Her iki tarafta da pahalıya mal olan isyanlar, daha şiddetli bir şekilde Venediklilerce bastırılıyordu. Bu durum üzerine ada halkı dışarıdan özellikle Cenevizlilerden yardım ümitlerini kesince kendilerine felaket getirmekten başka bir işe yaramayan bu ayaklanmalardan vazgeçerek, XIV. yüzyılın sonunda Venedik idaresine tam anlamıyla boyun eğmek zorunda kaldılar. Bir çoğu da İslam ülkesinde yaşamayı tercih ettiklerinden Mısır’a giderek orada yerleştiler.

imparator 12-02-2007 17:31

B. GİRİT CUMHURİYETİ


Girit’e hakim olan Venedikliler, Anadolu kıyılarında Menteşe Oğulları, Aydın Oğulları gibi Türkmen beylikleriyle ticari bağ kurdular. Çeşitli anlaşmalar imzaladılar. Venediklilerin Akdeniz’de ileri bir karakolu durumunda bulunan Girit adası, Aydın ve Menteşe Beylikleriyle olan siyasi ve ticari münasebetleri yönlendiriyordu. Buna örnek, 1331’de Girit Dukası Morosini ile Menteşe Beyi Orhan Bey bir anlaşma yapmışlardı. Bunu daha sonra 1337’de bir ahitname takip etti. Bu ticari münasebetler bundan sonrada devam etti. Bir ara Venediklilerin katıldıkları Haçlı ittifakının yol açtığı masraflarını karşılayabilmek için Girit’te vergileri arttırınca 1333,1342 ve 1363’ de ayaklanmalar meydana geldi.

Girit’te ayaklanmaları bastırmakla ünlenen ve Venedikliler devrinin ünlü şahsiyeti Kalerki’nin soyu Bizans devrine kadar uzanmaktadır. Girit, Venediklilerin eline geçmeden önce Bizanstan Kalerki buraya gelmişti. Asıl adı Fokas idi. Kalerki’den sonra yiğeni Leonida, Girit’te iş başına geçti. Venedikliler yıllarca Kalerki ailesinin yardımını burada gördüklerinden Leonida’yıda kendilerinden sanıyorlardı. Leonida, Girit’te Yunanlı bir öğretmenden ders alırken, Yunan kültürü tesirinde kalmış ve Venediklilere düşman olmuştur.

imparator 12-02-2007 17:31

Leonida Girit’te Smirliyus adında biriyle anlaşarak isyanlar çıkarma teşebbüsüne girişti. Ancak bu gizli faaliyetleri Venedikliler öğrendiler. Yapılan ilk savaşlar sonunda Smirliyus daha önce Venediklilerin eline düştü.Esir düşen Smirliyus idam edilerek başı kesildi. Leonida ise, isyanlardan ve Venediklilere olan düşmalığınadan vazgeçmiyordu. Yapmış olduğu bir çok iç savaşlarla Venediklileri hayli uğraştırmıştı. Ancak bu ayaklanmaların birinde Leonida pusuya düşürülerek ele geçirildi. Yapılan türlü işkenceler sonucunda ne için isyan ettiği soruldu. Leonida: “Maksadım Girit’te bulunan bütün Venediklileri kılıçtan geçirmek ve adayı Müslümanlara teslim etmekti.” dedi.
Leonidanın öldürülmesi, Öz Giritliler üzerinde büyük tesir uyandırdı ve adanın her tarafını isyanlar sardı. Resmo, Hanya kaleleri Girit ihtilalcilerinin eline geçti. Bu isyan tam altı yıl sürmüştü. 1347 Yılında Venedik Cumhuriyeti daha öncede Girit Valiliği yapmış olan Kornilio’yu büyük kuvvetlerle isyanı bastırmak için adaya gönderdi.

Bu hal Giritliler için bir felaket oldu ve korkunç bir katliam başladı. İhtilalcilerin elebaşları öldürüldü. Başları mızraklara takılarak dolaştırıldı. Ova Giritlilerin cesetleriyle dolup taşmıştı. Ogünden sonra bu yere perişan edilmiş anlamına gelen “Katafanismeni” dendi ve hala aynı adı taşımaktadır.

imparator 12-02-2007 17:31

1362 Yılında Venedikliler Cenevizlilerle yaptıkları savaşta yenilmişler, bu yüzdende sıkıntıya düşmüşlerdi. Bu yüzdende tek çare Girit’te vergileri arttırmaktı. Bu arada Kudüse giden gemilerin uğradığı Kandiye Limanının varidatını arttırmak için limanın temizlenmesi masrafına karşılık bir vergi kondu. İşte bu son olay ve karar Venedikliler ile Girit asilzadeleri arasındaki anlaşmazlığı büsbütün artırdı ve bir sabah hükümet konağını Giritliler bastı. Valiyi muhafaza eden askerler öldürüldü, bir çok karakollar yakıldı. Kalerki ailesinden biri asilerin başında idi. Valiyi teslim olmaya davet etti. Ancak Valinin direnmesi sonucu konağın kapıları kırıldı ve Vali yakalanarak hapsedildi. Artık Girit Cumhuriyeti ilan edilmişti. Giritliler Venediklerin zulmünden öylesine bıkmışlardıki, Cumhuriyetin ilanı üzerine Girit’in bütün katolikleri ortadoks mezhebini kabul ettiler ve yeni kurulan hükümeti desteklediler.

imparator 12-02-2007 17:31

Girit’in istiklalini ilan ettiği haberi Venedik’e ulaşınca Venedikliler buna inanmak istemediler. Buraya durumu öğrenmek için üç kişilik bir heyet gönderdiler. Fakat bu heyeti Giritliler adaya çıkarmadılar. Venedikliler ikinci defa Girit’e beş kişiden kurulu bir heyet daha gönderdiler. Bu sefer Giritliler kurdukları Cumhuriyetten çok memnun olduklarını göstermek için bu heyetin adaya çıkmasına izin verdiler.
Heyeti Girit Cumhurbaşkanı Mari Nağradoniko karşıladı. Venedik heyeti reisi:
“Görüyorsunuz ki, dedi, biz buraya dostluk için geldik. Kandiye limanının temizlenmesi için alınmak istenen çok az bir vergi sizi isyan ettirmemeli idi. Bunun tehlikeli sonuçları olabilir. Hiçbir devletin yardımını bulamazsınız.”
Girit Cumhurbaşkanının cevabı kati idi.
“Girit Cumhuriyeti yaşayacaktır. Mezhebimizden olmayan yabancı bir hükümete boyun eğmeyeceğiz. Bunun için icap ederse, hayatımızıda feda etmeyi göze almış bulunuyoruz.”
Venedik’e dönen heyetin getirdiği haber Venediklileri telaşa düşürmüştü. Tek çare Girit’e yeniden hakim olmak için bir kısım kuvvet göndermek ve Avrupalı devletleri de iknaya çalışmaktı. Bunun içinde Venedikliler Avrupalı Devletlere Girit isyanı bastırılmazsa diğer adalara da isyan hareketleri sıçrayacak ve bu hal bütün Avrupa için tehlikeli olacaktır gibi propagandaları ile bütün Avrupalı Devletleri ikna etmeyi başarmışlardır. Artık Girit’teki Asileri ve Girit Cumhuriyetinin kurulmasında en büyük rolü olan Kalerki’yi ortadan kaldırmaktı. Venedikliler adaya çıkar çıkmaz, Girit Cumhuriyeti idaresindeki bir kısım yöneticilerle birlikte düzenlenen bir baskınla Kalerki yakalanıp öldürüldü.

imparator 12-02-2007 17:32

Girit Cumhuriyetinin yıkılışı Kalerki’nin ölümü ile başlamıştır. Öyleki ayaklanan Giritliler “O, bizim babamızdı. Onu öldürenlerden intikamımızı alacağız.” diye harekete geçtiler.

Giritliler hükümet konağı önünde intikam çığlıkları atarak konağı sarmışlardı. Konağı muhafaza etmekle yükümlü muhafızların açtığı ateş sonucu birçok Giritli öldürülmüştü. Meydanı dolduran halk arasında müthiş bir panik başlamıştı. Öte yandan da otuz kadar Venedik kalyonunun adaya yaklaştığı haberleri üzerine Meclisi basmaya çalışanların dağılmasına sebep oldu. Bu sıralarda da Girit Cumhurbaşkanı, eski Venedik Valisi ile gizlice görüştü ve adayı tekrar Venediklilere bırakacağını bildirdi. Meclis azalarından birinin böyle bir haber alması üzerine milliyetçi azalardan on kişi görevinde kalan Girit Cumhurbaşkanını hançerleyerek öldürdü.

Giritliler, Marko Grodeniko’yu yeni Cumhurbaşkanı seçerek Cumhuriyet idaresini yaşatmaya karar verdiler. Ancak halk çok tedirgin idi. Çünkü bu iç savaş bir çok Giritlinin ölümüne neden olduğu gibi Venediklilerinde Micelio Dominiko komutasında bir donanma Adaya doğru geldiği yolunda idi. Gene kan akacaktı, gene ezeli düşmanlar çarpışacaklardı. Venedik donanması adaya yaklaştığı sıralarda Giritlilerde savaşa hazırlanmıştı. Adaya çıkan Venedik askerlerine karşı Giritliler ani baskınlarla birçok zayiat verdirdikleri gibi ele de birçok esir geçirmişlerdi. Ancak Venedikliler adaya asker çıkarmaktan geri durmadılar ve Girit kuvvetlerini püskürterek, teslim olmaları için üç gün’de mühlet verdiler. Karşı direnişten vazgeçmeleri halinde de genel af ilan edeceklerini bildirdiler.

imparator 12-02-2007 17:32

Giritliler, teklifi kabul etmediler ve iki taraf arasında çok şiddetli savaşlar başladı. Venedik ordusu, hem daha kuvvetli, hemde bir ordu halinde savaşıyordu. Dört defa tekrarlanan çatışmadan sonra Venediklilerin beşinci saldırısında Giritliler bozguna uğradı. Neticede, tek çareyi teslim olmakta bulan Giritliler, genel af ilan edilmesi isteği ile grup grup teslim oldular ve 1362 yılında ilan edilen Girit Cumhuriyeti 11 ay kadar süren bir devreden sonra son bulmuştur.













I. BÖLÜM

A) OSMANLI DÖNEMİNDE GİRİT
1.Girit’in Fethi Ve Önemi

Giritliler ile Venedikliler arasında 440 yıldan beri süren ezeli düşmanlık ve bir türlü bitmek bilmeyen Venedik Ceneviz rekabetinden dolayı Ada da kargaşa, katliam, eza ve cefalar halkın sürekli isyan etmesine neden oluyordu.

Halk bir kurtuluş yolu veya bir mucize beklentisi içinde yaşamını sürdürmeye çalışırken, Türk akınlarının adaya doğru başlamasıyla Giritliler ırk, dil ve din ayrımı gözetmeyen Müslüman Türk adaletinden söz etmeye başlamıştır. Çünkü Giritliler Kıbrıs’ı Feth eden Türklere karşı takviye kuvvet olarak savaştırılmış ve esir düşen Giritli askerlere hiçbir cefa yapılmadan memleketlerine geri götürülmüştü. Artık beklenen bir mucizenin ışıkları Türk akınlarıyla görünmeye başlanmıştır.

Girit adasına ilk Türk akınları Aydın Oğulları Beyliğinden Umur Bey 300 gemi ile başlatmıştı. Umur Beyden sonra 1469’da Girit çeşitli istikametlerde yapılan Osmanlı hücumlarına maruz kaldı. Akdeniz’i bir Türk gölü haline getirmek isteyen korkulu Armada Barbaros Hayrettin Paşa’nın 1538’de Girit sahillerini kontrolü altına almasıyla en fazla zarar gören yer oldu.

imparator 12-02-2007 17:32

1567 Yılında II.Selim’in tahta çıkması ile Kıbrıs adası fethi sırasında Girit’e akında bulunuldu ve Suda kalesine bir gece baskını düzenlendi. Bu saldırılar sırasında Hanya Kalesi’de çok zarar gördü ve Cezayir’den gelen bir Osmanlı donanması Resmo yöresini yakıp yıktı.

IV.Murat döneminde Osmanlı Devleti,Venedik Devletiyle Sulh halindeyken Cezayir ve Tunus korsanları Girit’i basıp, Avlonya’ya sığındıkları zaman Venedikliler, anlaşmayı hiçe sayarak Avlonya’yı talan etmişler, kaleyi ve kale içindeki camiyi yıkmışlardı. Bu hareket Girit’in feth edilmesi konusunda ilk sebeplerden birini teşkil etmiştir.
Sultan İbrahim’in hükümdarlığı döneminde ortaya çıkan Sümbül Ağa meselesi ise, Girit adasının feth edilmesinden en önemli sebep olmuş ve Osmanlı Devletini harekete geçirmişti. Olayın gelişimi ise; saray içinde mutlak amir olan, astığı astık, kestiği kestik Kızlar Ağası Sümbül Ağa padişahın tek itimat ettiği biri idi. Ancak Sümbül Ağa’nın çok aşırı açgözlülüğünden dolayı padişahın gözünden düştü. Ağa Padişaha yalvararak kendisini affetmesini ve izin verir ise, ömrünün son yıllarını Mısır’da geçirmek istediğini bildirdi. Sultan İbrahim büyük hizmetlerini gördüğü Sümbül Ağanın gitmesine izin ve müsaade verdi. Hazırlıklarını tamamlayan Sümbül Ağanın serveti Mısır eyaletinin beş yıllık vergisine muadildi. Sümbül Ağa hiç zaman kaybetmeden İstanbul Limanında anlaştığı İbrahim Çelebi’ nin iki katlı kalyonuna 50 kadar güzel cariye, birçok köle, Arap atı, silahlı muhafız ve sandık sandık altın almıştı. Bundan başka Mekke Kadısı ile bir takım hacılarda yanında bulunuyordu. Sümbül Ağa ne olur ne olmaz deyip kellesinin gideceği korkusu ile İstanbul’dan bir an evvel ayrılmak istediğinden dolayı kalyonuna dört toptan fazla koydurmamıştı.

imparator 12-02-2007 17:32

Sümbül Ağa’ nın kalyonu Girit önlerine geldiğinde pusuya yatmış olan Malta korsanları tarafından saldırıya uğraması ve gasp edilen eşyanın Girit’te satılmasıyla hadise İstanbul’da bomba tesiri yaptı. Böylece çeyrek asır devam edecek olan Osmanlı, Venedik savaşı ve Girit’in fethi başlamış oldu.

Girit adasının Osmanlı Devleti için önemi ise, üç kıtanın birleşiminde olması, Kuzey Afrika’nın kıyı şeridindeki Müslüman devletlerin “Trablus, Tunus ve Cezayir” deniz yolu üzerinde önemli bir stratejik noktadaki konumuyla bir serhat adası özelliğinde bulunması ve Avrupa’dan Osmanlı devletine karşı yapılacak saldırılarda ileri karakol görevini taşımaktadır. Bundan başka o dönemde Akdeniz’e Atlas Okyanusundan tek geçiş kapısı olan Cebeli Tarık Boğazına kontrolünü üstlenmesi ve Akdeniz ticaret yolunun önemli stratejik bölgesinde bulunmasıdır. Osmanlı devleti daha Fatih Sultan Mehmet döneminden beri Girit adasının gerek stratejik konumundan gerekse bir korsan yatağı olmasından dolayı fethi düşünülmektedir. Ancak dönemin ve zamanın gerekleri doğrultusundan dolayı Girit adasının fethi Sultan İbrahim dönemine nasip olmuştur.
Sümbül Ağa olayı Padişahı ilgilendiriyordu. Zira bir Osmanlı kalyonu batırılmıştı.

imparator 12-02-2007 17:32

Öte yandan Semin Mehmet Paşa Girit seferine karşı idi. Çünkü devletin başına büyük gaileler çıkacağını ileri sürmekteydi. Ona göre Girit kolay feth edilecek bir ada değildi.

Kaptan-ı Derya Yusuf Paşa Sultan İbrahim’in çok itimat ettiği Cinci hocayı da kendi tarafına çekerek, padişahtan Fermanı çıkardılar ve Girit seferi böylelikle başlamış oldu. Yusuf Paşa aslen Dalmaçyalı idi. Köle olarak alınmış ve Kaptan-ı Deryalığa kadar yükselmişti. Asıl adı Joseph Moskoviteh idi.

Girit seferi çok gizli tutuluyordu. Padişah sadrazam, Cinci hoca ve Yusuf Paşa’dan başkası bilmiyordu. Ancak İstanbul’daki Venedik elçisi durumdan şüphelenmiş hükümetine durumu bildirmişti. Venedikliler her ihtimale karşın Girit’e 23 parça kadırga göndermişlerdi.

Türk donanması 106 harp gemisi, 300 Karamürsel denilen nakliye gemisinden ibaret olup, kara ve deniz askerlerinin sayısıda 50,80 bir rivayete görede 101.bin kişi idi.

imparator 12-02-2007 17:32

21 Haziran 1645’te Osmanlı donanması Navarinden ayrıldıktan sonra Başkomutan Kaptan-ı Derya Yusuf Paşa bütün komutanları etrafında topladıktan sonra padişahın fermanını çıkarıp okudu. “Girit’i fethe gidiyoruz...” dedi. O zamana kadar herkes Malta adasının fethine gidildiğini sanıyordu. Böylece 24 yıl, 4 ay, 16 gün süren savaş başladı. Osmanlı donanması Girit sahilleri yakınındaki küçük bir adadaki Venedik kalesini kan dökmeden geceleyin işgal etti.

Osmanlı donanması sabahleyin bölgedeki ikinci Venedik kalesinin fethine girişti. Ancak Venedikliler çok şiddetli mukavemet ettikleri gibi Türk kuvvetlerine de göz açtırmıyorlardı.

Türk kuvvetlerinin komutanı Amasyalı Ahmet Paşa hücumdan önce Türk sancağının kale burçlarında görmek istediğini Türk askerine emretmesi ile her iki taraf arasında şiddetli çarpışmalar cereyan etti. Çatışmanın en kızıştığı bir anda, kale burçlarında Venedik komutanı Biagio Gioliani’nin emri ile teslim bayrağı çekildi. Bunun üzerine Türk ateşi derhal kesildi ve kalenin teslim için müzakerelere geçildi.

imparator 12-02-2007 17:33

Bu amaçla kale burçlarının yanına bazı kumandanlarla bir miktar askerin varmasından sonra devir teslim için muamelenin başlayacağı bir anda müthiş bir patlama ile beşyüz kadar Levent’in parçalanmasına ve ölmesine sebep oldu. Bu hadise ise, Venedik komutanının bir hilesinden başka bir şey değildi.

Bu olay Türk askerleri arasında müthiş bir azim ve hırs yapmasına neden oldu ve intikam almak için derhal kaleye saldırdılar. Lağımcıların büyük gayretleri ile patlatılan delikten geçen Türk askerleri bütün Venedik kale muhafızlarını kılıçtan geçirip öldürdükten sonra Venedik kale komutanını yakaladılar ve ölen beşyüz Leventin intikamını feci şekilde aldılar. Yapılan bu mücadelenin sonucunda Venediklilerin çok çetin savaşlar verecekleri ve ne pahasına olursa olsun Girit’i teslim etmeyeceklerdi.

imparator 12-02-2007 17:33

a. Hanya’nın Fethi


Türk ordusu yapmış olduğu mücadeleler sonucunda Girit’te bazı kaleleri işgal etmiş ve yeni büyük başarılar kazanmak için 1645 yılının sonbaharında Hanya’ya çıkmış ve tepeleri işgal etmeyi başarmıştı. Bu bölgelerdeki köylüler kendi hallerinde hatta eğlence içinde idiler. Türklere karşı kesinlikle gelmiyor daha çok sevinç içindeydiler. Çünkü bunlar yerli halk idi ve Venediklilerden çok çekmişler ve artık Türklerin sonsuz adaletine ve koruyuculuğuna inanıyorlardı.


Türk ordusu artık tedbiri elden bırakmıyor, Venediklilerin bir oyununa ve hilesine düşmemek için Hanya Ovasında esir edilenleri vakit kaybetmeden Başkomutanlık karargahına gönderiyorlardı. Özellikle Yusuf Paşa burada yapmış olduğu savaşlarda Türk adaletinin bir temsilcisi gibi de halka iyi muamele etmekteydi. Örneğin Hanya Ovasındaki köyler yağma edilmiş, fakat kimse kılıçtan geçirilmemiştir. Halbuki o devirlerde kan’a kan alınırdı. Başkomutan Yusuf Paşa, Girit köylülerinin Türk askerlerine karşı koymadan teslim olduklarını öğrenince görevleri başında bulunan komutanlara yerli halka fazla kötü muamele yapılmaması ve bu halkın savaş esiri olmadığını özellikle belirtmiştir.

Venediklilerin Hanya komutanı Novagiero, Türk ordusunun yapmış olduğu tüm saldırılarını geri püskürtüyordu. Bu çetin geçen mücadelelerden birinde Yusuf Paşa askerini savaşa daha iyi motive etmek amacıyla askerlerin arasına girdiği bir sırada kaleden atılan bir top güllesi yere düşmüş ve Rumeli sipahilerinden beş eri şehit ettiği bir sırada çok yakınında bulunan Yusuf Paşanın üstü şehit kanı ile bulanmış olduğundan paşanın şehit olduğu düşüncesi ile askerler arasında panik oluşmuş ve Türk askerlerinin geri çekilmesini yine Yusuf Paşa ölmediğini sadece üstündekilerin şehit kanı olduğunu ve zaferin Türk ordusunda olacağını haykırmasıyla durdurmuştu. Bu olay Türk askerlerine yeni bir cesaret kaynağı olmuştu. Bu sıralarda Suda limanında bulunan ve Venedik gemilerinden çıkan bin kadar asker Türk ordusuna karşı hücuma geçti. Dukakin Ali Bey, 300 serdengeçti ile bu bin kişinin üzerine yürümesiyle ön safta bulunan Venediklileri kılıçtan geçirdi. Buna rağmen Venedikliler çok cesur savaşıyorlardı. Ancak Türk Ordusu da ne pahasına olursa olsun yılmıyor ve Hanya’yı teslim almak istiyordu.

imparator 12-02-2007 17:33

Türkler, Venedik kalelerine yaklaşmak için yer altından tüneller kazmaktaydı. Venediklilerde Türk ordusunu gafil avlamak amacıyla aynı yolu seçmişti. Bir gün iki taraf bu tünellerde karşılaşmıştılar ve zafer Türklerde kaldı.

Hanya’nın muhasarası tam 54 gün sürmüş, alay beyi Mustafa Bey, Alaca Hisar Beyi Mahmut Bey, Serdengeçti Ağası Yusuf Ağa, Yeniçeri Serdengeçti Ağası Deli Kurt, Köstendil Beyi Kaya Bey gibi kahramanlar şehit düşmüşler, Yanya mirlivası Arslan Paşa ve daha pek çok komutan yaralanmıştı. Venedikliler hala sarsılmadan karşı duruyorlardı. Bütün askerler ve komutanlar muhasaradan vazgeçileceği düşüncesindeydi. Bunu önceden sezen başkomutan Yusuf Paşa bütün komutanları bir hendek içinde topladıktan sonra onlara, göstermiş oldukları yiğitlik ve kahramanlıklarından dolayı teşekkür etti ve onlardan son kez top yekün hücum yapmalarını istedi. Ayrıca Hanya’nın daha fazla dayanacak gücü kalmadığını zaferin kendilerinde kalacağını komutanlarına inandırmayı başardı.

imparator 12-02-2007 17:33

19 Ağustos Cumartesi günü başkomutanlık karargahında hücum hazırlıkları devam ederken, Hanya kalesinde beyaz bayrak dalgalanmaya başlamıştı. Tam 54 gün teslim olmamak için geceli gündüzlü çarpışan Hanya kalesindeki Venedikliler çok zahiyyat vermişler, son ümitleri de yok olduktan sonra teslim olmak mecburiyetinde kalmışlardı.

Venedikliler kale burçlarına beyaz bayrağı çektikten sonra ihtiyar bir Venedikli elçiyi Türk ordusuna göndermişlerdi. İhtiyar, Rumeli Beyler Beyi Hasan Paşadan canlarına dokunulmaması için "aman” verdiğiniz takdirde hiçbir karşı direniş gösterilmeden teslim olacaklarını paşaya bildirdi. Paşa da: “Teslim olanlar, bize emanettir. Emanetlerin mal ve canları emniyette olur."”dedi.

İhtiyar Venedikli diz çöküp, Hasan Paşanın eteklerinden öptükten sonra yanında iki Türk subayı ile geri döndü. Fethin ikinci gününde, iki sıra olmuş Türk askerlerinin önünden çoluk çocuklarıyla geçen Venedikliler, kendilerini Kandiye Kalesine götürecek Türk kadırgalarına biniyorlardı. Öte yandan baş komutan silahtar Yusuf Paşa, Giritli halka din ve mezhep ayrımı gözetmeden kendi evlerinde ve işlerinin başında yaşayabileceklerini bildirmişti. Giritlilerde Türk idaresinin bu davranışı karşısında oldukça memnun olmuşlar ve “kurtulduk bu canavar
Venediklilerden!” diye bağırıyorlardı.

imparator 12-02-2007 17:33

Bir Türk geleneği olarak da feth edilen şehir ve kalelerde lüzum görülen kiliseler camiye çevrilmiş ve ilk ezan okunup namaz kılındıktan sonra, Sen-Nicoles Kilisesi Sultan İbrahim adına “Hünkar Cami”, San- Franscesko Kilisesi Serdar adına “Yusuf Paşa Cami”, San-Sava Kilisesi Serdar Muavini Koca Musa Paşa adına "Musa Paşa Cami”sine çevrilmiştir.

Silahdarlıktan Kaptan-ı Deryalığa terfi ettirilen Yusuf Paşa kumandasındaki Osmanlı ordusu Girit’te Hanya kalesini 54 gün süren bir kuşatmadan sonra Hicri 1055-Miladi 1645 yılında feth etmeyi başardı.(24) Öte yandan Hanya’nın feth edildiği haberini İstanbul’a bildirmek için kapıcılar Kethudası Hüseyin Ağaya gönderildi. Haberi alan Sultan İbrahim son derece sevinmiş ve İstanbul tarihi günlerinden birini yaşamıştır. Girit uğrunda şehit olanlar için dualar edildiği gibi gaziler içinde destanlar düzülmüştür. Yusuf Paşa 20 Kasım 1645 yılında Serdar-ı Ekrem olarak iki kadırgası ile İstanbul’a gelmiş ve doğruca padişahın huzuruna çıkıp etek öptükten sonra, zaferi birde kendisi müjdelemiştir. Padişahta Yusuf Paşaya iltifatlarda bulundu ve tebrik etti.

imparator 12-02-2007 17:33

Öte yandan Girit seferine pek taraftar olmayan Sadrazam Semin Mehmet Paşa, Yusuf Paşayı bu başarısından ve yerine geçeceğinden dolayı onu kıskanmıştı. Bu yüzden de padişahı Yusuf Paşanın Girit’te pek çok ganimet elde ettiğini ama İstanbul’a hiçbir şey getirmediği yolundaki telkinleriyle devamlı kışkırttı. Sultan İbrahim kriz geçirdiği bir dönemde de tarihin ibret sayfalarında Dürüst ve Cesur bir Komutan olan Yusuf Paşanın idam fermanı çıkmıştır. Girit’te büyük başarı göstererek “Hanya Fatihi” olarak tarih sayfalarında kalacak olan Yusuf Paşa, İstanbul’a gelişinin iki ay gibi süreden sonra idam edilmiştir.

Girit’in fethi Osmanlı devletine çok pahalıya mal olmuştu. Başlangıçta elde edilen bu başarılar büyük ümit verdi. Ancak Venedik’in Çanakkale Boğazını ablukaya alması ve Osmanlı Devletinin Girit’e kuvvet göndermesine engel olmasından dolayı savaş uzamıştır. Lakin bozca ve Limni adalarını zapteden ve Çanakkale Boğazı’nı abluka altına alan Venedikliler, denizlerde kazandıkları bu üstünlüklere rağmen Osmanlı Devletini, ne Girit adasının fethinden vazgeçirmeye, nede güç bir durumda bulunan Girit’teki Türk kuvvetlerinin diğer kaleleri teker teker almasına engel olabildiler.

imparator 12-02-2007 17:33

b.Resmo’nun Fethi

Hanya’nın fethinden sonra Girit Muhafızlığına tayin edilen Budin Beylerbeyi Gazi Deli Hüseyin Paşa, Girit’e gelir gelmez Hanya’nın etrafında hala direnen Kisomo, Apokorono veGranbosa gibi önemli kaleleri ele geçirdikten sonra Resmo’yu fethetmek için harekete geçti. Deli Hüseyin Paşanın her çarpışması zaferle sonuçlanıyordu. Bu çarpışmalar sonunda 10.000. kağır ev, 50 kilise ve 150 den fazla saray ve konak ile bezenmiş olan Resmo’yu daha sonra’da Milopotomo’yu zaptetmeyi başarmıştır.

Resmo’nun fethi, Osmanlı devleti için büyük bir zaferdi. Deli Hüseyin Paşa, her zaman olduğu gibi askerlerinin önünde yalın kılıç ile saldırırken bu esnada başından yaralanmış, kanlar içinde kalmıştı. Fakat bu kahraman komutan hala “ileri, hücum...” diye haykırıyordu.

15 Kasım 1646 Perşembe günü Resmi kalesinin anahtarları Deli Hüseyin Paşaya verildi. Mağlup olan Venedikliler, bu kahraman Osmanlı Paşasının büyük yiğitliğini ve cesaretini alkışlamaktaydılar. Bir rivayete göre de, Venedikliler Deli Hüseyin Paşanın savaşlardaki, başarısına ve yiğitliliğine öylesine hayran kalmışlar, Onu at üstünde bir tablosunu yapmışlar ve Venediğe göndermişlerdir.

imparator 12-02-2007 17:34

Resmo kalesinin fethide Hanya zaferi gibi İstanbul’da üç gün, üç gece şenliklerin düzenlenmesine sebep olmuştur.

Deli Hüseyin Paşa de Resmo’da teslim olan Venediklileri serbest bırakmış, Kandiya kalesine gitmelerine müsaade etmiştir.
c. Kandiya’nın Fethi

Venedikliler bir yıl önce aldıkları Limni ve Bozcaadasını tekrar kaybettiler. Bu yüzden savaş Girit’te Kandiye kuşatması ile kilitlenmişti. Uzun bir süre kuşatma altında olan Kandiye de devamlı savaş, her savaşta Türklerin zaferleri ön plandaydı. Ancak Kandiye bir türlü zaptedilemiyordu. Çünkü kale en zayıf döneminde bile otuzbin asker ile korunuyordu. Öte yandan Türk, askerinin gösterdiği kahramanlık büyüktü. Çünkü İstanbul’dan yardımcı kuvvet ve yiyecek gelmiyordu. Bunun sonucu olarak ta muhasara uzuyor, kışın dondurucu soğuğuna ve düşmana karşı Türk askeri göğüs geriyordu. Bütün bu olumsuzlukları ortadan kaldırmak için Türkler, Kandiye yakınında İnâdiye denilen büyük bir kale yaparak burayı baskı altında tutmaya başladılar.

imparator 12-02-2007 17:34

19-20 Mayıs 1647 günü dörtbin kadar Venedikli askerin kaleden çıkıp, Türk kuvvetlerinin üzerine bir saldırı düzenlemesiyle büyük kanlı çarpışmaya sahne olmuş, düşman kuvvetlerinin ilk etapta binikiyüz kadarı kılıçtan geçirilmişti. Beş saat süren bu çarpışmada 3 tabya zaptedilmiş, 8 top, 500 tüfek ve pek çok mühimmat alınmıştı. Ancak Kandiye alınamamıştı. Yapılan bu mücadelede büyük kahramanlık sergileyen Türk askerinin yanı sıra Başkomutan Deli Hüseyin Paşanın gösterdiği yiğitlik anılmaya değerdi. Paşa,mücadele esmasında vücuduna iki yara almasına rağmen yılmak nedir bilmeyen bu gözü pek Türk komutanı yanındaki askerlerine yaralandığını belli etmemek için akan kanlarını mendili ile sildiği gibi savaş sona erdikten sonra da gizlice harp meydanında yaralarını sarmıştı.

Kandiye Kalesine Türk akınları tekrar başladığı bir sıralarda Venedikliler teslim olmayı düşünmüşler, ancak beklenmeyen bir anda Yardıma gelen Venedik donanmasının sayesinde ümitleri kırılmış olan kale savunucuları tekrar dirilip, mücadeleye başlamışlardı.

Osmanlı Devleti Avusturya ve Erdel meselesini istediği gibi hallettikten sonra, çok uzayan maddi ve manevi kayıplara yol açan Girit savaşına kesin bir çözüm getirmek amacıyla Sadrazam Fazıl Ahmet Paşa idaresinde büyük bir kuvveti adaya gönderdiler (1666)

imparator 12-02-2007 17:34

Hanya’ya 47 gemi ile gelen Fazıl Ahmet Paşa kuvvetlerine kısa zamanda İstanbul’dan 120 gemi daha katılmıştı..

Venedikliler bu defa ise; görülmemiş bir plan tatbik ediyorlardı. Türk ordusunu ve askerlerini dağıtıp bozguna uğratmak için karadan saatte 400 mermi atıyorlardı.

Venedik Tarihleri, bu savaşı “Büyük kahramanlık” diye yazarlar. Ancak Serdar-ı Ekrem Fazıl Ahmet Paşa bu savaşı kazanmak için hiçbir fedakarlıktan çekinmemekte idi. Savaş 6 ay 21 gün sürmüş, Türkler sekizbin şehit vermişlerdi. Artık kış gelmiş Türk askeri ve komutanı toprak altında yaşıyordu.

Padişah IV.Mehmet, Girit zaferi için hiçbir şeyi esirgemiyordu. Kış mevsiminde dört defa adaya Türk donanması asker ve mühimmat getirmişti.

imparator 12-02-2007 17:34

Öte yandan Venedikliler Osmanlı devleti ile bir barış anlaşması yapmak istediklerini belirttiler ve Girit’in kendilerine bırakılması karşılığında Osmanlı devletine her yıl 20.000. Altın haraç vermeyi önerdiler. Serdar-ı Ekrem Fazıl Ahmet Paşa bu teklifi müzakereye bile gerek görmeden reddetti. Padişahın kararı kât’i idi, Girit fethedilecekti.

Venedikliler bir yandan Osmanlı devletine bir barış ve sulh görüşmesi teklif ederken, diğer taraftanda Fransa’dan, Papalık’tan ve Malta’dan durmadan yardım alıyordu. Bu durum üzerine Türk ordusu Venediklilere karşı yeni bir taktik takip etmeye başladılar. Buna göre de Türkler, hergün 1000 el kumbarası yapıyor ve bu kumbaraları da düşmanın stratejik yerlerine fırlatıyorlardı. Böylece kale bedenlerinde gedikler açılıyordu. Buna benzer olaylar bir birini takip ettiği bir sırada Türk askerinden biri düşman cephaneliğine kadar sokulmuş ve cephaneliği havaya uçurmuştu. Düşman cephaneliğinde bulunan 20.000 kantar barut ve bilerce kumbaraların patlaması ile kale bedenlerinin yıkılmasına ve bir çok Venedik askerinin zayiatına sebep olduğu gibi Venediklilerin bütün maneviyatı kırılmıştı.

imparator 12-02-2007 17:34

1 Haziran 1669 yılında Fransız kuvvetleri Kandiye kalesinden çıkarak Türk ordusuna karşı hücuma geçti. Bu saldırı Venedikliler için son saldırı idi. Ellerinde kumbaralarla bekleyen Türk askerleri, Fransız askerlerinin ateş açmasına imkan vermeden onları dağıtmayı başardılar. Artık Türk askerlerinin son ihtarı idi. Venedikliler için artık iki yol kalmıştı. Ya teslim olmak, ya da ölmekti.

Osmanlı kuvvetleri, fazıl Ahmet Paşa kumandası altında kuşatılan Kandiye kalesi ikibuçuk yıl sonra teslim olayı kabul etmiştir. Venediklilerin 13 yıldır Kıbrıs Valisi ve komutanı olan Francesco Morosimi teslim kararını bildirdi ve (6 Eylül 1669)’da sekiz maddelik bir sulh anlaşması imzalandı.

Sulh anlaşmasına göre, Kandiye kalesi bütün silahları ve mühimmatı ile teslim oluyordu. Sadece Carabusa, Suda ve Spinaloğne kaleleri Venediklilere kalıyordu. Girit adasının fethi Osmanlı devletine çok pahalıya mal olmuştur. Öyleki, Girit 130.000 şehit kanı ile sulanarak, Türk hakimiyetine girmiştir.

imparator 12-02-2007 17:34

Venedikliler ile yapılan bu anlaşmadan bir müddet sonra Venediklilere Girit’te bırakılan Carabusa, kalesi 1692’de Suda ve Spinoloğne kaleleride 1715 yılında Venedik’e karşı açılan Mora Seferi sırasında feth edildi.

Kandiya’nın ilk kuşatılması 1647 yılı 7 Temmuz günü başlatılmasından teslim oluşuna kadar Venedikliler kaleyi 22 yıl 1 ay, 29 gün Türk ordusu karşısında durabilmişlerdi. (33) Girit’in Osmanlı devleti tarafından fethi gerçekleştikten sonra bütün Avrupa Hıristiyan devletlerini, adeta “din birliği” etrafında toplamıştı. Asırlarca birbirleri ile boğuşan, birbirlerini kırıp geçiren, durmadan kan döken devletleri katolik, ortodoks hatta protestan olsun Müslümanlara karşı önce bir “ düşmanlık havası” yaratmaya başlamışlardı. Bunun neticesi olarak ta “mukaddes ittifak” kurulmuştu.

imparator 12-02-2007 17:35

Avrupa’da Müslüman Türklere karşı böyle bir zihniyet oluşurken, Osmanlı devleti de III. Ahmet’in Lâle Devrini yaşıyordu. Osmanlı devleti 1715 yılından sonra Girit adasını merkezi Kandiye olmak üzere imtiyazlı bir eyalet haline getirdi ve Kandiye, Hanya ve Resmo sancaklarına ayrıldı. İlk iki sancağa gönderilen muhafızlar vezirlik rütbesini haiz olmakla birlikte bazen Hanya muhafızlığına miri miranlar ve Resmo’ya da vezirler tayin ediliyordu. Hatta bu sancaklardan ikisinin veya üçünün idaresinin tek bir kişinin uhdesinde birleştirildiği de oluyordu. Bilhassa Mora ihtilali esnasında her üç muhafızlık Kandiye Valisi Süleyman Paşa’nın uhdesinde birleştirilmiş ve bu tarihten itibaren bu usul uygulanmıştır.
II. BÖLÜM
A.GİRİT’İN ELDEN ÇIKMASI
1. Yunanistan’ın Faaliyetleri


Mora’da ilan edilen Yunan istiklali sırasında Osmanlı devleti en zayıf devresinde idi. Rusya’nın sonu gelmez baskıları, Yeniçeri Ocağının kaldırılması sonucu iç isyanlar ve huzursuzluk son haddini bulmuştu.

imparator 12-02-2007 17:35

Bir taraftan Şarki Akdeniz’de M.Ali Paşa’nın nüfus kazanması ve Akkerman Anlaşması ile Türkiye ve Yunan meselesini Rusya’nın kendi menfaatine halletmeye çalışması sırasında İngiltere’de boş durmamış Yunan devletinin teşekkülünde, Yunanlıların Rusya’ya olduğu kadar, kendisine de minnettar olmalarını istiyordu. Bu amaç doğrultusunda da I.Nikola’nın Çarlığını tebrik etmek manası ile İngiltere Rusya’ya General Vellinğton’u 1827’de gönderdi.

Öte yandan Osmanlı devleti 5 Haziran 1827’de Atina şehrini ele geçirmesi ile telaşa düşen Avrupa büyük devletleri Osmanlı devletine son bir darbe vurmak gayesi ile bir ittifak oluşturmaya karar verdiler. Bu birleşme Osmanlı İmparatorluğunu yıkamamış ama müttefiklere tarihin en utanç verici zaferini (!) kazandırmıştı.

imparator 12-02-2007 17:35

İngiliz Amirali Cordrinğton komutasındaki müttefik donanma dostça bir ziyaret görüntüsüyle, Navarin Limanına girmiş, hiç beklenmeyen umulmayan, hatta ihtimal dahi edilmeyen bir kalleşlikle İngiliz, Fransız ve Rus gemilerinden mürekkep müttefik donanması Navorin’de 20 Ekim 1827’de Türk ve Mısır filolarını yakıp yok etti.

Bu facianın neticesinde 57 Türk gemisi ile 8000 Türk askeri sulara gömülmüş ve Avrupa devletlerinin bu zaferi ileride asıl Yunan istiklalini doğurmuştur.

Novarin olayı Yunan istiklalinin doğmasına büyük etki yapmış, bu çerçevede 3 Şubat 1830’da Yunan meselesini yeniden görüşmek üzeretoplanmış olan Londra konferansında büyük devletler,Yunanistan’ı
bağımsız bir krallık ilan eden protokolü imzaladılar.

Bu protokol Yunanistan’ın devlet şeklinin sınırlarının ve bağımsızlığının milletler arası seviyede belirlenmiş olması bakımından önem taşıyacaktır.

imparator 12-02-2007 17:35

Osmanlı devletinin de tanımak zorunda kaldığı Yunan krallığının başına Kapodistrias geçmiştir. Üç büyük devletin donanmaları Yunan bayrağı çekerek onu 20 Ocak 1828’de selamlamıştır. Yunan devletinin iç düzeninin sağlanması için dış güçler ülkede bir çok siyasi parti kurdular. Amaçları Yunan devletini ayakta tutmaktı. Ancak ülkede iç düzeni sağlamak isteyen siyasi parti kadrosu birtürlü dinmiyordu. Bunun üzerine üç büyük devlet 1832’de Bavyera Wittelsbach hanedanından Prens Otto’nun Yunan tahtına getirilmesi hususunda anlaşmaya vardılar. Prens Otto 6 Şubat 1833tarihinde 3500 kişilik bir Bavyera askeri muhafız birliği ile Yunanistan’a geldi. Onun ilk başlarda ülkede sükun bir idare sürdüğünü ancak bir süre sonra mutlakiyet bir idare sürmesiyle 1843 yılı Eylül’de büyük bir halk topluluğu kraliyet sarayını kuşattı. Otto’ya karşı gelişen hareketin özünde Bavyeralı devlet idarecilerinin uzaklaştırılması ve ülke anayasalı bir düzenin gerçekleştirilmesi yatmaktaydı.

imparator 12-02-2007 17:35

Prens Otto gelişen bu olaylar karşısında bir anayasa hazırlatma yoluna gitti. 20 yıl (1844-1864) süreyle yürürlükte bu anayasa kalmış, ancak bu meşrutiyet de ülkeye bir istikrar getirmemiştir. Fakat siyasiler bütün enerjilerini dahili problemlerden çok “megali idea” nın gerçekleşmesi yolunda harcamaktaydılar. Yunanlıların geçmişte yaşamış oldukları iddia edilen toprakları, büyük başşehir Konstantinupolis “İstanbul” başta olmak üzere ele geçirip eski Bizans’ı diriltmek ve iki kıtalı beş denizli büyük bir Yunanistan Kurma İdeali şeklinde tasavvur edilen meğali idea, Yunanca’da “büyük fikir” anlamındadır. Bu konuyla ilgili belli başlı iki unsur ise; Kilise ve XIX.yüzyıldan itibaren milliyetçilik fikridir.

“İki kıt’alı, beş denizli” ifadesiyle karaparçası olarak, Yunanistan ve Batı Anadolu, deniz olarak da, Karadeniz, Marmara denizi, Ege denizi, Akdeniz ve İyon Denizi kastedilmektedir. Bu iki akımın ortak hedefi İstanbul’dur. Ancak büyük Yunanistan ve Bizans’ı hangi tarihi sınırlara göre canlandırılacağı belirgin değildir.

imparator 12-02-2007 17:35

1853-1856 Kırım Harbi’nin başlaması üzerine Yunan Krallığı Osmanlı Devletinin içine düştüğü zor durumdan faydalanarak topraklarını genişletmek maksadıyla ve Ruslardan teşvik görerek, Epir ve Tesalya Rumlarını ayaklandırmak için çete teşkilatı kurmuş ve bunları Osmanlı topraklarına sürerek kanlı faaliyetlere başlamışlardır.

İşte hal bu şekil olunca Babı ali, Atina’yı sert bir dille uyarmış ve Yunan subaylarının derhal geri alınıp cezalandırılmalarını, Türk topraklarına yapılan tecavüzlere kesin olarak son verilip sınıra riayet edilmesini istemiştir. Fakat Yunan hükümeti Rusya’dan ümidini kesmediği için uygun bir cevap vermedi. İngiliz ve Fransız hükümetlerinin de Osmanlı devletini destekleyerek Yunanistan’ı abluka altına alacaklarını bildirdiler.

Kral Otton bütün bu tedbirlere, hatta Yunanistan’ın abluka altına alınmasına aldırış etmeyince Pire Limanı Fransız-İngiliz birleşik kuvveti tarafından 1854 Mayıs ayı sonunda işgal edildi. Bunun üzerine Yunanistan tarafsızlığını ilana ve Osmanlı arazisine gönderdiği çeteleri geri çekmeye mecbur oldu.

imparator 12-02-2007 17:36

1862 İsyanında Otton devrildi.; yerine bir Rus Prensesi ile evli Danimarka preslerinden Guillaume I.Yorgi adı ile Yunan tahtına geçti. Bu münasebetle ingiliz himayesinde bulunan yedi ada “Korfu, Paksos, Aya Movra, Serigo, İtaki, Kefalonya ve Zanta” sakinlerinde isteği ile Yunanistan’a hediye edildi. Osmanlı hükümeti’ de 8 Nisan 1865’te bu ilhakı tanımak ve mecburiyetinde kaldı.

Yunanistan’ın Avrupalı devletler sayesinde yedi adayı da kendisine katıp genişlemesiyle Yunan milliyetçiliğinin en üst seviyesine çıkmasına sebep oldu. Yunanlıların Girit’e göz dikmeleri de bu gibi olayların etkisiyle oluşmuştur.

Öte yandan Girit Rumları, kendilerini mağdur durumda göstermek için, 14 Mayıs 1866’da Osmanlı Padişahına başvurarak ıslahat istediler. Hemen bir süre sonra, Yunanistan’ın da teşviki ile 2 Eylül 1866’da, Girit’in Yunanistan’a katıldığını ilan ettiler. İsyancılar, Müslüman halka ve hatta kendilerine katılmayan Rumlara saldırdılar, evlerini yaktılar ve eşyalarını yağma ettiler.

imparator 12-02-2007 17:36

Bu vahşeti örtmek isteyen Yunan basını, Avrupa kamu oyuna güya Türklerin adada katliam yaptığı propagandasını nakletmişti. (40)

Girit’te isyanın bastırılması için önce Ömer Paşa burada pek başarılı olamadı. Avrupa devletleri “Prusya, İtalya,Rusya ve Fransa” 9 Haziran 1867’de Osmanlı hükümetine bir nota ile Girit’te bir muhtariyet kurulmasını önerdiler. Bu öneri karşısında Girit’e daha fazla müdahaleyi önlemek için, Osmanlı hükümeti Sadrazam Ali Paşayı bizzat gönderdi ve halka birtakım imtiyazlar vermek suretiyle meseleyi halletmiştir.

Osmanlı hükümeti de verilen imtiyazla Girit’te 1868 tarihli ıslahat fermanı yayınlandı. Bununla beraber Ali Paşanın uyguladığı esaslı tedbirlerden sonra 24 Şubat 1868’de İstanbul’a döndü.

Ali Paşa tarafından Girit’te ilan edilen esaslı ıslahat ve muhtariyet Giritlilerin çoğu ile batılıları memnun ederken, bir kısım isyancılar ile Yunanistan’ı tatmin edememişti. Çünkü bunların asıl maksadı Girit’te ıslahat yapmak değil, adayı doğrudan doğruya Yunanistan’a katmaktı. Bu amaçla da Yunanistan bir taraftan savaş hazırlığı yaparken diğer yandan da isyanda bulunan Giritli ahaliye kaçakçılık yolu ile de cephane yardımı yapmıştır. Bunlarda yetmiyormuş gibi, Atina’daki Giritli göçmen Hıristiyanlar Yunan bayrakları açarak Türk elçilik binası önünde düşmanca gösterilerde bulundu.

imparator 12-02-2007 17:36

Bu durum üzerine Babıali 1868 tarihinde Türk elçisini geri çağırdığı gibi Yunanistan’a bir ültimatom vererek Türk limanlarını Yunanlılara kapadı. Yunan elçisini ve yunan uyruklu olanları sınır dışına çıkardı.
9 Ocak 1869’da Paris’te toplanan konferansta Avusturya, İngiltere, Fransa, İtalya, Prusya, Rusya ve Osmanlı devletinin katılmasıyla müzakerelere geçildi. Burada değerli devlet adamı Ali Paşanın üstün kabiliyeti sayesinde Türk tezini tuttular ve Yunan tarafının muhalefetten vazgeçmesine kararında kabulüne karar verdiler “18 Şubat 1869”.

Girit meselesi böylece başarıyla sona ermiş, Osmanlı-Yunan münasebetleri yeniden kurulmuş ve Osmanlı devleti Girit’te muhtariyet planını uygulamaya devam etti.

imparator 12-02-2007 17:36

a. Halepa Fermanı Ve Yunanistan’a Toprak Verilmesi

Girit Rumları,1877-1878 Osmanlı-Rus savaşında, devletin içine düştüğü zor durumdan yararlanmak amacıyla, Yunanistan’ın da teşviki sonucunda,yeniden isyan etmişlerdi. Bu durumda Babıali 1878 Berlin Andlaşması’ndan hemen sonra, başta İngiltere ve büyük devletlerin baskısıyla Girit sorununu çözümlemek için 9 Eylül 1878’de Komiser unvan göreviyle Gazi Ahmet Muhtar paşa’yı Girit’e gönderdi. Gazi Ahmet Muhtar Paşa, Hanya yakınlarındaki Halepa’da,İngiliz Konsolosu’nun da katılmasıyla asilerin temsilcileriyle 23 Ekim 1878’de görüştü. Halepa sözleşmesinde 20 Kasım 1878’de imzalandı. Bu Fermanda Girit halkına verilen hakların esasları şöyleydi:

1) Girit Valisi beş yıl süreyle atanacaktı. Valinin bir yardımcısı bulunacaktı. Vali Müslüman ise Yardımcısı Hıristiyan, Hıristiyan ise Yardımcısı Müslüman olacaktı.

2) Girit Genel Meclisi, 49 Hıristiyan, 31 Müslüman üyeden meydana gelecek, aldığı kararlar Osmanlı kanunlarına aykırı olmayacaktı.

3) Hıristiyan kaymakamlar, Müslüman kaymakamlardan sayıca fazla olacaktı.

4) Girit’te Türkçe’nin yanında Rumca da resmi dil olarak kabul edilecekti.

imparator 12-02-2007 17:36

5) Vergi gelirlerinin yarısı adanın kamu hizmetlerine harcanacak, eğer adanın geliri giderlerini karşılayamayacak olursa, devlet yardım edecekti.

Halepa sözleşmesi, 1878 Berlin Antlaşması’nın ve o günlerde Osmanlı Devleti’nin içinde bulunduğu zor koşulların sonucunda, zorunlu olarak yapılmıştır. Bu antlaşma ile Girit Rumlarına büyük bir taviz verilmiş, bağımsızlıkları için adeta bir zemin hazırlanmıştı. Öte yandan 1877-1878 Osmanlı-Rus savaşı neticesinde imzalanan Berlin Antlaşmasının 24.maddesi gereğince Yunanistan lehine İstanbul’da büyük devletler ve Babıali arasında 21 Temmuz 1881’de Tesalya ile Yanya ilinin Narda kasabasını Yunanistan’a bırakmak zorunda kaldı.

Sonuçta Yunanistan bir savaşa katılmadan ve başarı kazanmadan, diplomatik yollardan büyük devletlerin çabası ve baskısı ile Osmanlı Devletinden bir parça toprak ele geçirerek, sınırlarını genişletmeyi başardı.


Türkiye`de Saat: 03:14 .

Powered by: vBulletin Version 3.8.1
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
SEO by vBSEO 3.3.2


1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41 42 43 44 45 46 47 48 49 50 51 52 53 54 55 56 57 58 59 60 61 62 63 64 65 66 67 68 69 70 71 72 73 74 75 76 77 78 79 80 81 82 83 84 85 86 87 88 89 90 91 92 93 94 95 96 97 98 99 100 101 102 103 104 105 106 107 108 109 110 111 112 113 114 115 116 117 118 119 120 121 122 123 124 125 126 127 128 129 130 131 132 133 134 135 136 137 138 139 140 141 142 143 144 145 146 147 148 149 150 151 152 153 154 155 156 157 158 159 160 161 162 163 164 165 166 167 168 169 170 171 172 173 174 175 176 177 178 179 180 181 182 183 184 185 186 187 188 189 190 191 192 193 194 195 196 197 198 199 200 201 202 203 204 205 206 207 208 209 210 211 212 213 214 215 216 217 218 219 220 221 222 223 224 225 226 227 228 229 230 231 232 233 234 235 236 237 238 239 240 241 242 243 244 245 246 247 248 249 250 251 252 253 254 255 256 257 258 259 260 261 262 263 264 265 266 267 268 269 270 271 272 273 274 275 276 277 278 279 280 281 282 283 284 285 286 287 288 289 290 291 292 293 294 295 296 297 298 299 300 301 302 303 304 305 306 307 308 309 310 311 312 313 314 315 316 317 318 319 320 321 322 323 324 325 326 327 328 329 330 331 332 333 334 335 336 337 338 339 340 341 342 343 344 345 346 347 348 349 350 351 352 353 354 355 356 357 358 359 360 361 362 363 364 365 366 367 368 369 370 371 372 373 374 375 376 377 378 379 380 381 382 383 384 385 386 387 388 389 390 391 392 393 394 395 396 397 398 399 400 401 402 403 404 405 406 407 408 409 410 411 412 413 414 415 416 417 418 419 420 421 422 423 424 425 426 427 428 429 430 431 432 433 434 435 436 437 438 439 440 441 442 443 444 445 446 447 448 449 450 451 452 453 454 455 456 457 458 459 460 461 462 463 464 465 466 467 468 469 470 471 472 473 474 475 476 477 478 479 480 481 482 483 484 485 486 487 488 489 490 491 492 493 494 495 496 497 498 499 500 501 502 503 504 505 506 507 508 509 510 511 512 513 514 515 516 517 518 519 520 521 522 523 524 525 526 527 528 529 530 531 532 533 534 535 536 537 538 539 540 541 542 543 544 545 546 547 548 549 550 551 552 553 554 555 556 557 558 559 560 561 562 563 564 565 566 567 568 569 570 571 572 573 574 575 576 577 578 579 580