|
Ana Sayfa | Kayıt ol | Yardım | Ortak Alan | Ajanda | Bugünkü Mesajlar | XML | RSS | |
03-02-2007, 12:20 | #11 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| 4- Parasalcı Yaklaşım Bu yaklaşım kendi içerisinde üçe ayrılmaktadır; Sabit oran(emisyon hacmi) yaklaşımı, İşlem hacmi yaklaşımı ve ekonometrik yaklaşımdır Parasalcı yaklaşımda, çek ve nakit para kullanımı kayıt dışı ekonomi hakkında ilgililere bilgi verebilir. Parasalcı yaklaşıma göre kayıt dışı ekonomide yapılan ödemelerin büyük çoğunluğu, bu konudaki denetimlere imkan vermemek bakımından nakit para ile yapılmaktadır. Kayıt dışı ekonominin boyutlarını ölçmek için para piyasasındaki hareketler de izlenmektedir. Bu yaklaşımda dolaşımdaki paranın mevduata oranının zaman içinde artması, paraya olan talebin arttığını ve dolayısıyla kayıt dışı ekonominin genişlediğini göstermektedir. V- KAYIT DIŞI EKONOMİNİN ULUSLARARASI BOYUTU Kayıt dışı ekonominin ölçülmesinde, resmi ve resmi olmayan ekonomi üzerindeki etkilerin ölçülmesinde bir çok engellerin aşılması gerekmektedir, fakat bu konuda sınırlı ölçüde ilerleme kaydedilmiştir. Kayıt dışı ekonominin ölçülmesi imkansız denecek kadar zor olsa bile imkansız değildir. Para talebi yaklaşımı gibi metotlarla OECD ülkelerindeki kayıt dışı ekonominin boyutları hakkında bazı gerçekler temin edilebilmiştir. Kayıt dışı ekonomi, resmi gayri safi milli hasıla içerisinde hesaplanmayan bütün üretimleri kapsar. Boyutu, %3 ile %40 arasında değişebilmektedir. Oranlar arasındaki bu genişliğin sebebi, kayıt dışı ekonomi ilgili değişik tanımların yapılmasıdır. Örnek vermek gerekirse, kayıt dışı ekonomi ile ilgili yapılan çalışmaların bir çoğunda ev işleri analize dahil edilmemiştir. Bir tahmine göre ödeme yapılmayan ev işlerinin ekonomik değeri Amerika’da 1981 yılının resmi rakamlarıyla Gayri Safi Yurtiçi Hasılanın %31’i kadardır. Nakit işlemlerinin artmasıyla büyüyen yer altı ekonomisi hakkında Ergard L. Feige’nin yaptığı tahminde, Amerika’da kayıtlara girmeyen gelirlerin miktarının yıllık bazda 800 milyar dolar civarında olduğunu tespit etmiştir. Farklı yöntemlere göre birbirinden oldukça farklılık gösterebilen kayıt dışı ekonominin ölçümü oldukça zor bir işlem görünümündedir. Günümüzde dünyadaki kayıt dışı sektörün büyüklüğü 3 trilyon dolar olarak tahmin edilmektedir. Gelişmiş ülkelerde ise kayıt dışı ekonomi, GSMH’nin %10-15’i civarındadır. Araştırılan 17 OECD ülkesinin 11’inde kayıt dışı ekonominin gayri safi milli hasıla içindeki payının %10’dan fazla olduğu kanıtlanmıştır. Kayıt dışı ekonominin boyutunun ölçülmesinde bir çok metot arasında herkes tarafından kabul edilen bir metot yoktur. Her yaklaşımın kendine göre zayıf noktaları ve kuvvetli noktaları vardır ve her bir metot, özel sonuçlar ortaya koymaktadır. Değişik metotlar kayıt dışı ekonomiyi oldukça geniş aralıklarla tahmin etseler de, üzerinde uzlaşılan genel kanı OECD ülkelerinde geçtiğimiz son on yılda kayıt dışı ekonominin büyüdüğü şeklindedir. Bu durum özellikle Avusturya’da ispatlanmıştır ki bu ülkede kayıt dışı ekonomi; 1975’de 12.02 milyar Avusturya Schillinginden (resmi GSMH’nın %1.73’ü) 1995 yılında 89.56 milyar schilling’e (resmi GSMH’nın %7.20’sine) çıkmıştır. | ||
|
03-02-2007, 12:21 | #12 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| Vergi geliri potansiyeli, ölçülemeyen gizli ekonomi sonucu azalır. Kayıt Dışı ekonominin büyüklüğü ülkeden ülkeye değişir. Bu farklılıklar ise vergi yükü, düzenleyici sistemin karmaşıklığı ve vergi ahlakı gibi değişkenlerin bir yansımasıdır. Aynı zamanda kayıt dışı ekonomi zaman içerisinde de değişir. Frey ve Weck-Hanneman (1984) yaptıkları bir çalışmada 1978 yılında 17 OECD ülkesinde kayıt dışı ekonominin resmi GSYİH’ya oranını Japonya için %4.1, ABD için %8.3, İsveç için %13.2 , Kanada için %8.8 olarak bulmuşlardır. Aigner’in yaptığı çalışmada ise A.B.D için oranlar GSMH’nın %4 ü ile %33 ü arasında değişmektedir. Buna karşılık aynı oranlar 1970 yılında %2.6 ile %11 arasında değişmekteydi. Kanada için yapılan araştırmalar ise farklı sonuçlar doğurmuştur. Örneğin Mirus ve Smith(1994) 1976 yılı için yaptıkları araştırmada oranı %5 ile %7 arasında bulmuşlardır. 1990 yılı için de Spiro(1993), ilgili oranı %15 olarak bulmuştur. Mirus ve Smith’in 1997 yılındaki çalışmasında Kanada için oran %15 olarak bulunmuştur. A.B.D için oranı (kayıt dışı ekonomi/GSYİH) 1970 yılı için Tanzi(1983) %2.6 , Schneider ve Pommerehne (1985) %11 oranında bulmuşlardır. Buna karşılık Bhattacharyya(1990) 1960 yılı için Birleşik Krallık’ta oranı %3.8, 1976 için %11.1 ve 1984 için ortalama %8 olarak bulmuşlardır. Chote(1995) ise bu oranın %6 ile %8 arasında değişebileceğini belirtmiştir. A.B.D için yapılmış başka bir çalışmada kayıtlara alınmamış gelirin izlenmesinde A.B.D’de Federal Hükümet yeni metotlara göre yazılmış raporları kullanmıştır ve kayıt dışı ekonomi sebebiyle yıllık 170 milyar$’lık vergi kaybı tespit etmiştir. A.B.D’de vergi yönetiminden sorumlu en üst düzeyde bir kuruluş olan Internal Revenue Service, yer altı ekonomisini engellemede, denetçilerine endüstrilerin harcamalarını kontrol ettirmiş ve bu yolla endüstrilerin gelirlerini doğru olarak tespite çalışmıştır. David Giles’in 1998 yılında Kanada ve Yeni Zelanda için yaptığı çalışmada şu sonuçlar ortaya çıkmıştır:
| ||
03-02-2007, 12:21 | #13 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| VI- KAYIT DIŞI EKONOMİNİN TÜRKİYE’DEKİ BOYUTLARI Kayıt dışı ekonomi bütün sektörleri içine almış, ölçümü oldukça güç ve karmaşık olan bir olgudur. Kayıt dışı ekonomi gerçeği, ekonomik göstergelerin hatalı sonuçlar doğurmasına sebep olmaktadır; GSMH rakamları, kayıt dışı ekonomi sebebiyle hatalı çıkmakta, bu sebeple büyüme rakamları da gerçeği yansıtmamaktadır. Bu rakamlara göre yapılan tahmin ve değerlendirmeler de dolayısıyla samimi olmamaktadır. Ülkemizde de bu konu üzerinde çalışan değerli araştırmacılarımız farklı sonuçlara ulaşmışlardır. Tabii ki, ülkemizde ki veri yetersizlikleri ve olan verilere bazı durumlarda ulaşma zorlukları da kayıt dışı ekonominin ölçülmesinde güçlüklere sebep olmuştur. Yapılan araştırmalar sonucunda Türkiye’deki kayıt dışı ekonominin boyutları çeşitli araştırmacılarca %1.50 ile %137.8 arasında tahmin edilmiştir. Aşağıdaki tabloda çeşitli araştırmalarda bulunan Türkiye’deki kayıt dışı ekonominin boyutları özetlenmiştir. | ||
03-02-2007, 12:21 | #14 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| VII- KAYIT DIŞI EKONOMİNİN ETKİLERİ Literatürde kayıt dışı ekonominin etkileri bahsinde olumlu ve olumsuz etkiler üzerinde durulurken, bunlar içerisinde olumsuz etkilerin ağırlığı gün geçtikçe artış göstermektedir. Kayıt dışı ekonominin olumsuz etkileri, ekonomi üzerinde, rekabet üzerinde ve sosyal güvenlik sisteminde olabilmektedir. Bunun yanında kayıt dışı ekonominin az da olsa olumlu yanları bulunmaktadır. A. Kayıt Dışı Ekonominin Olumlu Etkileri Kayıt dışı ekonominin olumlu etkilerinden ilki olarak kayıt dışı ekonomi ile GSMH seviyesi arasında gösterilen pozitif yönlü ilişki gösterilmektedir. Kayıt dışı ekonominin boyutunun arttığı durumda GSMH seviyesinin daha yüksek olması başlıca iki sebebe dayandırılmıştır. Bunlardan ilki, kayıt dışılığın arttığı dönemlerde ücret ödemelerinden vergi kesilmeyeceği için emek talebinin emek fiyatına esnekliğinin yüksek olduğu varsayımı altında, emek talebinin artacağıdır. Yani kayıt dışı ekonomi istihdamı artıracaktır. Çünkü, işverenler daha düşük işçilik maliyetleriyle karşılaşacaklar, işçilerin ise reel ücretleri artacaktır. İkincisi ve daha da önemli olanı ise, GSMH’ kendi başına tüketim düzeyinden etkilenecek ve tüketimin artmasıyla çarpanın etkisiyle GSMH seviyesi yükseltecektir. Kayıt dışı ekonomi, vergiye tabi geliri azaltmak suretiyle fiili vergi oranında düşüş meydana getirir. Bu düşüş, kullanılabilir geliri artırır. Bu durumda ekonomide kullanılmayan yani atıl kapasite varsa marjinal tüketim eğilimine de bağlı olarak tüketim mallarına talep artar, dolayısıyla yatırım mallarına olan talep seviyesi yükselir ve sonuçta yatırımların artmasıyla milli gelir seviyesi yükselişe geçer. Kişi ve kurumlar, vergiyi oto-finansman yöntemi olarak kullanarak büyümelerini sürdürebilmektedirler. Ekonomik büyümenin öncelikli tercih edildiği bir ülkede; eğer alınan vergilerle devlet tarafından gerçekleştirilen büyüme oranı, bu vergiler mükelleflerin elinde kalsaydı sağlanacak büyümeden daha düşük ise, kayıt dışı çalışmanın olumlu sonuçlar meydana getireceği ileri sürülebilir. Aynı zamanda, kayıt dışı çalışan ekonomik birimlerin kayıtlı ekonomik birimler karşısındaki rekabet avantajı ve hareket yeteneği dikkate alınırsa ekonomik büyüme ivme kazanabilir. | ||
03-02-2007, 12:21 | #15 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| Kayıt dışının yararları arasında sayılan bir diğer özellik de kayıt dışılığın toplumda sosyal patlamaları engelliyeceği yolundaki görüştür. Bu görüşe göre mükellefler ağır bir vergi yükü altında ezilmektedirler, dolayısıyla hayatiyetlerinin devamı açısından vergi kaçırmak zorunda kalmaktadırlar. Böyle bir durumda devletin vergi gelirlerinde azalma olmakta fakat sosyal patlamalar da engellenmekte ve buna ilave olarak ekonomiye canlılık getirilmekte, resesyon ve depresyon görülmemektedir. Her ne kadar teoride kayıt dışı ekonominin olumlu yanlarına değinilse de kayıt dışı ekonominin özellikle uzun dönemde bir çok olumsuz etkiyi beraberinde getireceği açıktır. Dolayısıyla, kayıt dışı ekonominin olumlu etkilerine bakarak kayıt dışı ekonomiyi önleme konusundaki mücadeleden vazgeçmemek gerekmektedir. A. Kayıt Dışı Ekonominin Olumsuz Etkileri Kayıt dışı ekonominin bir çok olumsuz etkisi vardır. Bunlardan birincisi ekonomi üzerindeki olumsuz etkisidir; Kayıt dışı ekonominin büyümesi kayıtlı ekonominin küçülmesi demektir. Kayıtlı ekonominin küçülmesi de devletin vergi gelirlerinin azalması anlamına gelir. Vergi gelirleri azalan devletin iki seçeneği vardır; bunlardan ilki borçlanmadır. Borçlanma sonucunda özel sektörün verimli yatırımlarını kendisine çeken devlet dışlama (crowding-out) etkisiyle özel sektörün yatırımlarını azaltır. Ayrıca borçlanma sonucu tahvillerin değerinin artmasıyla piyasada faiz oranları artar ve bu mekanizmanın sonucunda enflasyon oranının artışıyla ülke bir çok sorunla karşı karşıya gelir açıkları diğer bir kapatma yolu olan para basma politikasında da sonuç anlatılandan farklı olmayacaktır. | ||
03-02-2007, 12:21 | #16 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| Bankalar da topladıkları mevduatı, reel üretime yönelen yatırımcılara aktaramazlar. Çünkü reel yatırımların karlılık oranının, devletin verdiği faiz oranını yakalaması zordur. Diğer taraftan devlete kredi vermek bankalar içinde çok az bir risk taşımaktadır. Bu durumda daha riskli olan özel girişimcilere kredi verilmemesi doğaldır. Bu süreç devam ettikçe, daha önceleri reel üretime katkıda bulunan sermaye sahipleri, ellerindeki sermayeyi üretimden çekerek mali piyasalara, dolayısıyla devlete aktarırlar. Ellerinde fon bulunanlar devlete verdikleri borcu faiziyle birlikte geri aldıkça daha fazla fon sahibi olurlar. Aynı zamanda da devletin fona olan ihtiyacı hızla artar. İç borç stoku hızla büyür. Böylesi bir iç borç sarmalının yaşandığı ekonomilerde elde edilen faiz gelirleri üzerinden vergi almak da son derece zordur. Kayıt dışı ekonomi, istatistiki verilerin sağlıksız olmasına yol açar ve bu durum da alınacak ekonomik önlemlerin dozunun ayarlanamamasına sebebiyet verir. Sorunların teşhis ve tedavisinde sağlıklı kararlar verilemez. Kayıt dışı ekonominin ekonomik manada sebep olduğu diğer önemli bir sorun da rekabet ile ilgilidir. Kayıt dışı ekonomi kapsamında faaliyet gösteren birimler diğerlerine oranla daha az veya hiç vergi vermedikleri için rekabet üstünlüğüne sahip olmaktalar ve işlerini büyütme imkanını bulmaktadırlar. Bu durum, rekabet eşitsizliğini doğurmaktadır. Daha da önemlisi vergilerini tam ödeyen mükellefler de rekabet edebilmek için diğerlerini takip etmek zorunda kalmaktadırlar. Bu da kayıt dışılığı gün geçtikçe artırmaktadır. Kayıt dışı ekonominin genişlemesiyle sigortasız çalışanların sayısı da hızla artış göstermekte böylece sosyal güvenlik sistemin gelişimi durmaktadır. | ||
03-02-2007, 12:22 | #17 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| VIII- TÜRKİYE’DE KAYIT DIŞI EKONOMİNİN AZALTILMASI İÇİN ALINAN VE ALINMASI GEREKEN TEDBİRLER Temmuz 1998’de 4369 Sayılı Kanun ile gerçekleştirilen vergi kanunlarında yapılan köklü düzenlemeler içerisinde en önemlilerden birisi de Gelir Vergisi Kanunu’nda yapılan gelirin yeniden tanımlanmasıdır. GVK’nun yeniden düzenlenen 1 inci Maddesinde gerçek kişilerin bir takvim yılı içinde elde ettikleri gelirlerin gelir vergisine tabi olduğu belirtildikten sonra gelir; tasarruf ve harcamalara kaynak teşkil eden her türlü kazanç ve iradın safi tutarı olarak tanımlanmıştır. Bu düzenleme paralelinde, Kanunun 2 inci Maddesinin 7 numaralı bendi kaynağı ne olursa olsun her türlü kazanç ve iratlar olarak değiştirilmek suretiyle geniş bir gelir tanımı oluşturulmuştur. Maddedeki “kaynağına bakılmaksızın diğer her türlü kazanç ve iratlar” ifadesi ile kişinin satın alma gücünü artıran (harcama) ya da tasarruf niteliğinde olabilecek her türlü değer vergiye tabi gelire dahil edilmiştir. Böylece vergiye tabi olmayan hiçbir unsur (istisnalar hariç) kalmamıştır. Bir gelir unsurunun vergilendirilebilmesi için kanunda açıkça sayılmış olması gerekliliği terkedilmiş, bunun yerine bir gelir unsurunun vergilendirilebilmesi için kanunda açıkça vergiden istisna edildiğine dair bir hükmün bulunmaması yeterli sayılmıştır. 4369 Sayılı Kanun öncesinde ortaya çıkan bir sorun da; vergiye tabi olması gerektiği halde, beyan dışı bırakılan kazanç ve iratların, vergiye tabi olmadığı ileri sürülen gelirlerden kaynaklandığı gerekçesiyle mükelleflerin Vergi Usul Kanunu’ndaki 30/7 nci maddeye göre yapılacak tarhiyatlardan kaçınabilmeleriydi. Uygulamadaki bu sıkıntılar ülkemizde geniş boyutlara ulaşan kayıt dışı ekonominin daha da yaygınlaşmasına katkıda bulunmaktadır. Kayıt dışında faaliyet gösteren potansiyel yükümlüler, bu şekilde elde ettikleri gelirin tespit edilmesi durumunda dahi etkin bir şekilde vergilenemeyeceği düşüncesinden hareketle söz konusu faaliyetlerini güven içerisinde sürdürebilmektedirler. 4369 sayılı Kanunla gerçekleştirilen düzenlemelerin üzerinden henüz bir yıl geçmişken dünyada ve ülkemizdeki ekonomik durgunluk bahane edilerek 14 Ağustos 1999’ da 4444 Sayılı Kanunla vergi kanunlarında yeniden düzenlemeler yapılmıştır. Esasen yapılan düzenlemeler 4369 Sayılı Kanun öncesindeki duruma bazı hususlarda geri dönülmesinden ibarettir. Örneğin, Gelir Vergisi Kanununun 1 inci Maddesi, 2002 yılı sonuna kadar 4369 Sayılı Kanun öncesi duruma getirilmiştir. Yani 1999-2002 döneminde gelir, bir gerçek kişinin bir takvim yılı içinde elde ettiği, tasarruf veya harcamasına kaynak teşkil eden her türlü kazanç ve iratların safi tutarı değil, bir gerçek kişinin bir takvim yılı içinde elde ettiği kazanç ve iratların safi tutarıdır. Bu düzenlemeyle esasen kanun koyucu kayıt dışı kalan alanları 2002 yılı sonuna kadar vergilendirmeyeceğini belirtir olmuştur. Bu duruma bir örnek verecek olursak; Kumar kazançları vergi kanunlarında herhangi bir maddeyle düzenlenmediği halde 4369 Sayılı Kanunla gelirin tanımının genişlemesiyle Gelir Vergisi Kanununun 2/7 inci bendine girip vergilendirme kapsamına alınmıştı. Ancak 2002 yılı sonuna kadar gelirin eski tanımına dönülmesiyle bu gelir türü vergilendirme dışında tutulmuştur. Bunun gibi vergi kanunlarında herhangi bir düzenleme olmayan gelir türleri 2002 yılı sonuna kadar vergilendirme dışında tutulma durumuna gelmiştir. | ||
03-02-2007, 12:22 | #18 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| Kayıt dışı ekonominin kontrol altına alınması, belge düzeninin yerleştirilmesi ve vergilendirmede gerçek kazancın tespitinin amaçlanması sebebiyle 4369 Sayılı Kanunla yapılan değişiklikle götürü usulde ticari kazanç tespiti yöntemi tamamen kaldırılmış ve yerine belirli şartları taşıyan mükelleflerin ticari kazançlarının basit usulde tespit edilmesi yöntemi getirilmiştir. Zirai kazançlarda ise 4369 sayılı Kanun öncesinde çiftçilerin vergiye tabi olup olmayacaklarının, vergiye tabi olacaklarsa kazanç tespit yönteminin satış tutarı esas alınarak belirlenmesi, çiftçileri yaptıkları satışlar için belge talep etmemeye ve bu yolla hasılatlarını gizlemeye sevk etmiştir. Bu şekilde belgesiz olarak ticari ve sınai hayata intikal eden tarım ürünleri kayıt dışı ekonominin diğer önemli bir kaynağını oluşturmuştur. Bu sakıncaların giderilmesi amacıyla küçük çiftçi muaflığı kaldırılmış, zirai kazançların ya sadece stopaj yoluyla ya da gerçek usulde vergilendirilmesi sistemine geçilmiştir. Kayıt dışı çalışan işçilerin kayıt altına alınmaları amacıyla Gelir Vergisi Kanunu’nda Geçici 5. Madde düzenlenmiştir. Buna göre Gelir ve Kurumlar vergisi mükelleflerinin, 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 156. Maddesinde tanımı yapılan ve 1.1.1998 tarihi itibariyle faaliyette bulunan işyerlerinde, 1.6.1998 tarihinden önce ilgili idareye vermiş oldukları son 4 aylık sigorta prim bordrolarında bildirdikleri işçi sayısına ilave olarak bu kanunun yayımını izleyen beşinci ayın sonuna kadar işe aldıkları ve fiilen çalıştırdıkları işçilerden sendika üyesi olanların ücretlerinden, bu suretle işe başlanılan aydan itibaren 36 ay süre ile kesilen ve beyan edilerek tahakkuk ettirilen gelir ve damga vergileri, beyanname verme süresini izleyen ikinci yılın aynı döneminde ödenir. Gerekçede de belirtildiği şekilde bu düzenlemeyle daha büyük bir işçi kesimi sosyal güvenlik hakkına sahip olabilecek, ayrıca Sosyal Sigortalar Kurumu önemli ölçüde prim hasılatı sağlayabilecektir. Bu çerçevede işverenleri kayıt dışı işçi istihdam etmeye sevk eden faktörlerin geçiş dönemi içerisinde ortadan kaldırılması ve bordroya kayıtlı işçi çalıştırmanın teşvik edilmesi öngörülmektedir. | ||
03-02-2007, 12:22 | #19 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| 14/8/1999’da yürürlüğe giren 4444 Sayılı Kanunla yapılan değişikliklerle vergi mevzuatımızda özel gider indirimi dışında kayıt dışılığı önlemeye yönelik otokontrol sistemi kalmamıştır. Özel gider indirimi kapsamına da şu anda sadece 5 harcama kalemi dahildir; Bunlar sağlık, eğitim, kira, giyim ve gıda harcamalarıdır. Halbuki bunların dışındaki harcamalar da örneğin tüpgaz, su, beyaz eşya, temizlik malzemeleri ve bunun gibi daha bir çok harcama türü de zorunlu ihtiyaçlar içerisinde yer alır ve özel gider indiriminden yararlanması gerekir. Çünkü vatandaş kendince haklı olarak iade alamayacak harcamalarında belge almayarak daha düşük fiyat ödemiş olmaktadır. Bunun yanında bildirim yapma durumundan da kurtulmuş olmaktadır. Bildirimde bulunarak zahmet çekerek taksitle bir yıl içerisinde iade alacağına bunu alışveriş anında peşin olarak elde etmektedir. Bu durumda yapılması gereken özel gider indiriminin kapsamının yararlanan kişi ve harcama kalemleri açısından genişletilmesidir. Halbuki bütün bu düzenlemeler yapılması gerekirken bütçe açığını kapatmak amacıyla özel gider indiriminin kaldırılmasının düşünülmesi son derece yanlıştır. Özel gider indiriminin kaldırılmasıyla kayıt dışı ekonominin boyutunun büyümesi ve gelir ve katma değer vergisi gelirlerinde düşüş olması beklenir. 4369 sayılı Kanunla vergi oranlarının düşürülmesi kayıt dışı ekonomiyi önlemede oldukça önemli bir adımdı fakat 4444 Sayılı Kanunla ücret dışındaki gelir unsurlarında bu oran 5 puan artırılmıştır. Bu düzenlemeyle Gelir Vergisi Kanunu’nun 103. Maddesinde ilk oran %15’den %20’ye çıkartılmıştır. Yapılan bu değişiklik, kayıt dışılığın önlenmesine çalışılan günümüzde vergi gelirleri açısından uzun dönemde düşmeye yol açacaktır. Çünkü yüksek vergi oranları ikame etkisini ortaya çıkararak kayıt dışı kesimi büyütücü etki gösterecektir. Vergi oranlarının düşürülmesiyle hem kayıt dışı ekonominin boyutlarının küçüleceği hem de arz yönlü etkilerle büyümenin hızlanacağı savunulan bir gerçektir. Diğer bir düzenleme ise esnaf muaflığı ile ilgili olmuştur. 4369 Sayılı Kanun’un gerekçesinde de açıklanan bu husus da; Esnaf muaflığı müessesesinin kayıt dışı ekonomiyi beslemesinin engellenmesi ve belge düzeninin yerleştirilmesi amacına yönelik olarak getirilen değişiklik, esnaf muaflığından faydalananların faaliyetleri ile ilgili olarak satın aldıkları mal ve giderlere ilişkin aldıkları belgeleri saklama ve ibraz zorunluluğu getirmesi ve bu zorunluluğu yerine getirmeyenlerin esnaf muaflığından yararlanamayacaklarının belirtilmesidir. Böylece ekonomide malın üretiminden tüketimine kadar uzanan zincirde gerçek ve basit usulde vergilendirilen mükellefler yanında, vergiden muaf esnaf da belge alma ve saklamaya zorlanmakta ve böylece oto kontrol ile belge düzeninin yerleştirilmesi sağlanmaktadır. Ancak yine 4444 Sayılı Kanunla Gelir Vergisi Kanunu’nun 9. Maddesinin 1. Fıkrasının 7. Bendinde yapılan değişiklikle “...bir defa mal alış ve giderlerine ilişkin belgeleri yanında bulundurmadığının veya bulundurduğu belgenin satışını yaptığı mal ve hizmetle ilişkisinin olmadığının tespiti halinde ‘Esnaf Muaflığı Belgesi’ iptal edilir ...” hükmü kaldırılmıştır. Bu durumda esnaf muaflığından faydalanan kişilere kayıt dışı ekonomide kalma fırsatı tanınmıştır. | ||
03-02-2007, 12:22 | #20 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| Bu arada dört kişilik bir ailenin geçinebilmesi için gereken ve her yıl ilan edilen rakamlar(fakirlik sınırı) asgari ücretin oldukça altındadır. Bu durumda normal bir ailenin geçim seviyesi ilan edilen meblağ kadarsa aradaki fark nasıl kapatılmaktadır? Sorusu akla gelmektedir. Bu durumda kayıt dışılığa açıkça müsamaha gösterilmektedir sonucu ortaya çıkmaktadır. Kayıt dışı ekonomiyi önleme konusunda 4369 Sayılı Kanunla getirilen düzenlemelerin bir yıl sonra geri çekilmesi vergilendirmede kesinlik ilkesine tamamen zıt bir durum arz etmektedir. İstikrarlı uzun dönemli politikalar uygulamak gerekirken günlük kaygılarla değişikliklere gitmek vatandaşların ve diğer ülkelerin ülkemize olan güvenini sarsacaktır. Dolayısıyla getirilecek düzenlemeler üzerinde çok taraflı istişareler yapılmalıdır. SONUÇ Kayıt dışı ekonominin boyutunu dört değişken belirlemektedir. Bunlardan birincisi, vergi denetimi geçirme ihtimali, ikincisi beyan dışı kalan gelir sebebiyle ödenecek vergi cezasıdır. Üçüncü olarak mükelleflerin muhatap oldukları marjinal gelir vergisi oranıdır. Son sırada ise mükelleflerin risk alma eğilimi yatmaktadır. Mükellefler, yakalanma ihtimaline göre ödeyecekleri vergi cezası, tam beyan yapmaları halinde ödeyecekleri vergi miktarından daha düşükse, vergi kaçırma eğiliminde olacaklardır. Denetim geçirme ve ceza görme ihtimali yüksek ise kayıt dışı ekonominin boyutu daralacaktır. Gelir sahiplerinin hemen hemen tamamı çeşitli sebeplerle vergilerini ödemek istemezler. Onlara göre vergi vermesi gerekenler hep başka kişilerdir. Bu sebeple kamu harcamalarını karşılamak için gerekli olan vergiler ihtiyariliğe bırakılmamıştır. Ancak bu durum mükelleflerin rızasının aranmayacağı anlamına gelmemelidir. Çünkü mükellefin rızasına dayanmayan vergiler, mükelleflerin dirençleriyle karşılaşır. Vergi konusunda uzlaşmanın sağlanamamış olması durumunda vergiye karşı koymanın farklı biçimlerde ortaya çıktığı görülmektedir. Bunlar dört grupta toplanabilir. | ||
Bu konuyu arkadaşlarınızla paylaşın |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
| |