Beşiktaş Forum  ( 1903 - 2013 ) Taraftarın Sesi


Geri git   Beşiktaş Forum ( 1903 - 2013 ) Taraftarın Sesi > Eğitim Öğretim > Dersler - Ödevler - Tezler - Konular > İktisat

Cevapla
 
LinkBack Seçenekler Stil
Alt 01-03-2007, 10:53   #1
imparator
Guest
 
imparator - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Gümrük Birliği

Giriş

Türkiye’nin Avrupa Birliği ile bütünleşme hedefine yönelik ortaklık ilişkisinin önemli bir aşaması olan Gümrük Birliği, aynı zamanda dışa dönük büyüme politikası çerçevesinde taraf olduğu en geniş kapsamlı ticari yapılanma olarak 1 Ocak 1996’da tamamlanmıştır.

AB ile Türkiye arasında sanayi malları ve işlenmiş tarım ürünlerinin serbest dolaşımına ilişkin bir ekonomik entegrasyon modeli olan Gümrük Birliği sürecinde Türkiye, mevzuatını Avrupa Birliği’nin gümrük ve ticaret politikalarının yanı sıra rekabet ve fikri sınai mülkiyet haklarına ilişkin politikaları da dahil olmak üzere kapsamlı bir alanda uyumlaştırmak yükümlülüğünü üstlenmiştir. Herhangi bir gümrük birliği ilişkisinden daha ileri bir entegrasyona karşılık gelen söz konusu uyum çalışmaları neticesinde, sanayi ve ticareti doğrudan etkileyen önemli yapısal ve kurumsal değişiklikler oluşmuştur.

10-11 Aralık 1999 tarihlerinde gerçekleştirilen Helsinki Zirvesi’nde Türkiye’nin tam üyelik adaylığının teyit edilmesiyle Türkiye AB ilişkileri ekonomik ve siyasal boyutlarıyla Gümrük Birliği’nin ötesine geçen bir sürece girmiştir. Söz konusu süreçte Türkiye’nin uyum sağlaması gereken Kopenhag Kriterleri çerçevesinde işleyen bir piyasa ekonomisi ve rekabet edebilirlik olarak özetlenebilecek ekonomik kriterlerin karşılanması ve AB müktesebatının üstlenilmesi açısından, Türkiye GB kapsamında gerçekleştirdiği uyum çalışmaları sayesinde önemli ilerleme kaydetmiş ve tecrübe kazanmıştır. Ayrıca, uluslararası ticaretin liberalize edilmesini hedefleyen DTÖ’ye taraf olarak Türkiye’nin üstlendiği yükümlülükler de, Gümrük Birliği ile tamamlanan çalışmalarla öngörülen süreden önce büyük oranda yerine getirilmiştir.

Gümrük Birliği’nin tamamlanmasını takiben Türkiye ekonomisine etkilerine ilişkin çeşitli eleştiriler gündeme gelmiştir. Bu eleştirilerin büyük bir bölümü Gümrük Birliği’ni, bir parçası olduğu tam üyelik sürecinden bağımsız değerlendirerek Türk sanayii ve Türk dış ticareti üzerine olumsuz etkileri olduğu yönündedir. Ulusal ve uluslararası makro ekonomik değişimler dikkate alınmaksızın yöneltilen eleştirilerde, Gümrük Birliği tek başına dış ticaret dengesizliğinin kaynağı olarak gösterilmiştir. Ayrıca, tam üyelik yönündeki önemli bir aşamayı teşkil eden Gümrük Birliği’nin dış ticaret rakamlarının yanı sıra, üretim süreçleri, kalite altyapısı ve rekabet gücü üzerindeki olumlu etkileri göz ardı edilmiştir.

Çalışmamızda Türkiye ile Avrupa Birliği arasındaki Gümrük Birliği ilişkisi Avrupa Birliği’ne tam üyelik süreci içerisinde ele alınmakta ve kaydedilen gelişmelerin bu süreçteki yeri irdelenmektedir. Ayrıca Türkiye’nin Gümrük Birliği ile yerine getirdiği AB mevzuatına uyum çalışmaları Dünya Ticaret Örgütü üyeliğinden doğan yükümlülükleri çerçevesinde değerlendirilmektedir. Çalışmada genel olarak Gümrük Birliği ile kaydedilen gelişmeler, ilgili sürece yönelik mevcut eleştirilere cevap oluşturacak şekilde ortaya koyulmaktadır.

1. Gümrük Birliği’nin Tamamlanması ve Kapsamı


Türkiye ile Avrupa Birliği arasındaki ortaklık ilişkisinin temel unsurlarından birini teşkil eden Gümrük Birliği’nin çerçevesi, esasen 1963 yılında Ankara Anlaşması ile çizilmiş ve 1973 yılında Katma Protokol ile ayrıntıları belirlenmiştir.

Bilindiği gibi, Türkiye ile AB ortaklığının yasal zeminini oluşturan Ankara Anlaşması; üç aşamalı bir entegrasyon modeli öngörmüştür. Anlaşmanın yürürlüğe girdiği 1 Aralık 1964 tarihi itibariyle başlatılan ilk dönem, Toplulukla Türkiye arasındaki ekonomik farklılıkları azaltmaya yönelik “Hazırlık Dönemi” olarak belirlenmiştir. Bu dönemde Türkiye herhangi bir yükümlülük üstlenmemiştir.

Buna karşılık, Topluluk 1971 yılında, bazı petrol ve tekstil ürünleri dışında Türkiye’den ithal ettiği tüm sanayi mamullerine uyguladığı gümrük vergileri ve miktar kısıtlamalarını tek taraflı olarak sıfırlamıştır. 1 Ocak 1973 tarihinde yürürlüğe giren Katma Protokol ile hazırlık dönemi sona ermiş ve geçiş döneminin koşulları belirlenmiştir. Buna göre; taraflar arasında sırası ile sanayi ürünleri, tarım ürünleri ve son olarak kişilerin serbest dolaşımının sağlanması ile Gümrük Birliği’nin tamamlanması öngörülmüştür. Bu dönemde Türkiye’nin 12-22 yıllık geçiş süresi dahilinde Topluluk’tan ithal ettiği sanayi ürünlerinde gümrüklerini ortak gümrük tarifesi hadlerine indirmesi hükme bağlanmıştır. Türkiye 1980’li yıllardan itibaren yatırımların teşvik edilmesi amacıyla yatırım malları ithalatında gümrüklerini sıfırlamıştır. O dönemde uygulamaya koyulan bu politika doğrultusunda AB’den ithal edilen yatırım mallarına da gümrük uygulanmamıştır.6 Mart 1995 tarih ve 1/95 sayılı Ortaklık Konseyi kararı ile de sanayi mallarında Gümrük Birliği’nin tesis edilmesine ilişkin koşulların oluştuğuna karar verilmiştir. Gümrük Birliği, 1 Ocak 1996 itibariyle tamamlanarak işlerlik kazanmıştır.

1/95 sayılı Ortaklık Konseyi Kararı, Birliğin malların serbest dolaşımı politikasını tamamlayan İç Pazar mevzuatı doğrultusunda hazırlanmıştır[1]. Bu kapsamda, Avrupa Birliği müktesebatının gümrükler ve dış ticaret politikaları ile birlikte rekabet mevzuatı, teknik mevzuat, fikri mülkiyet hakları, devlet yardımlarına ilişkin bölümlerini de içeren 1/95 sayılı karar ile geleneksel anlamdaki bir gümrük birliği ilişkisinden çok daha ileri bir bütünleşme çerçevesi belirlenmiştir.

Aralık 1999’da Türkiye’nin AB tam üyeliği adaylığının teyidi ile birlikte gerek Türkiye’nin gerek AB’nin yükümlülükleri Gümrük Birliği ilişkisinin de ötesine geçmiştir. Topluluğun Türkiye’den beklentilerinin yer aldığı Katılım Ortaklığı Belgesi ile bu belgeye karşılık olarak, Türkiye’nin taahhütlerini ortaya koyduğu Ulusal Program, Gümrük Birliği yükümlülüklerini de içermektedir. Bu yönde kaydedilen her gelişme, Gümrük Birliği’nin işleyişini kolaylaştırdığı gibi Avrupa Birliği ile tam entegrasyon sürecinde mesafe katedilmesini sağlamaktadır.

Türkiye’nin dışa yönelik büyüme stratejisi çerçevesinde ve AB tam üyeliği hedefi doğrultusunda gerçekleştirdiği en kapsamlı ticaret ortaklığı olan Gümrük Birliği aynı zamanda Dünya Ticaret Örgütü’nün (DTÖ) uluslararası ticarete ilişkin kurallarını temel alan bir yapılanmadır. Bu yönüyle Gümrük Birliği’ne taraf olan Türkiye’nin gerçekleştirdiği çalışmalar DTÖ üyesi olarak üstlendiği yükümlülükleriyle de büyük ölçüde uyuşmaktadır.
  Alıntı ile Cevapla
Alt 01-03-2007, 10:54   #2
imparator
Guest
 
imparator - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 

2. Gümrük Birliği’nin Türk Dış Ticaretine Etkileri



Türkiye’nin Avrupa Birliği ile Gümrük Birliği’ni tamamlamasına yönelik eleştiriler Gümrük Birliği’nin iyi müzakere edilmediği, Türk sanayiinin Avrupa sanayii karşısında rekabet gücünün henüz düşük olduğu bir dönemde iç piyasada pazar kaybına yol açtığı ve dış ticareti kısıtlayacak şekilde üstlenilen tek taraflı yükümlülükler ile alternatif dış pazarlara girişine engel teşkil ettiği yönündedir. Söz konusu eleştirilerde öncelikle Gümrük Birliği’ni 1995 yılında imzalanan herhangi bir ticaret anlaşması olarak değerlendirme hatasına düşülmekte, Gümrük Birliği sürecinin dayandığı hukuki çerçeve ve bu süreçte Türkiye’nin hangi koşullarda yer aldığı temel alınmamaktadır.

Esasen Gümrük Birliği, Türkiye’nin AB ile Ortaklık Anlaşması çerçevesinde 1971 yılında tek taraflı olarak hemen hemen tüm sanayi mallarında AB pazarına gümrüksüz giriş hakkını elde etmesiyle başlayan bir süreçtir. 1973 Katma Protokol ile Türkiye ekonomisinin, AB ile rekabet edebilir düzeye gelmesi için 12-22 yıllık geçiş süresi belirlenmiştir.

Bu süre çerçevesinde Türkiye, AB sanayi mallarının Türkiye’ye gümrüksüz girişine yönelik yükümlülükler üstlenmiştir. 1996 yılında ise sanayi ürünlerinde gümrükleri sıfırlamıştır. Gümrük Birliği’nin Türk dış ticaretine etkileri değerlendirilirken gözden kaçırılan bir diğer husus da bu sürecin 1996 yılı sonrası gerek Türkiye ekonomisi gerek dünya ekonomilerindeki gelişmelerden bağımsız ele alınamayacağıdır. Gümrük Birliği Türk dış ticaretindeki değişimleri tek başına belirleyen bir süreç değildir. Bu çerçevede öncelikle 5 Nisan 1994 tarihinde yaşanan ekonomik kriz ile meydana gelen devalüasyonun yarattığı sorunların ve 1997 yılında dünya ekonomisinde patlak veren Asya, ardından Rusya krizlerinin değerlendirmelerde dikkate alınması gerekmektedir. Ayrıca 1998 Mart ayı itibariyle Türkiye ekonomisinde yaşanan ciddi durgunluğun, 1999 yılında gerçekleştirilen genel seçimler, Ağustos ve Kasım aylarında yaşanan deprem felaketleriyle sürmesi de, bu dönemde Türkiye- Avrupa Birliği dış ticaretinin yapısını etkilemiştir. Son olarak Türkiye’nin kronik enflasyon sorununa çözüm bulmak temel amacıyla 2000 yılında uygulamaya koyulan ekonomik istikrar programının Kasım 2000, Şubat 2001 tarihlerinde yaşanan krizlerle hedeflerinden sapmasıyla oluşan istikrarsızlık ve devalüasyon, 2001 yılı ilk yarısındaki dış ticaret rakamlarında belirleyici olmuştur.

Bu konuda “Gümrük Birliği’nin Türkiye Ekonomisine Etkileri”[1] adlı IKV yayınında varılan sonuçlar da, makro ekonomik dengelerin Gümrük Birliği’nin işleyişini etkileyeceğini ortaya koymaktadır. Gümrük Birliği’nin, ekonometrik bir modele dayanarak, ilk dört yıldaki etkilerini değerlendiren çalışma, sadece gümrük birliği ilişkisinin varolması halinde 1999 sonu itibariyle 30,8 milyon Dolar olarak belirlenen Gümrük Birliği’nin yıllık refah artışı üzerindeki etkisinin, 1/95 sayılı Ortaklık Konseyi Kararı’nın karşılıklı ve iyi niyetle uygulanması, yapısal reformların tamamlanması, yabancı sermaye ve teknoloji girişinin sağlanmasının yanı sıra makro ekonomik dengelerin iyileşmesi halinde 7,8 milyar Dolara yükseleceğini belirlemektedir.

Gümrük Birliği bu yaklaşım ile değerlendirildiğinde, Avrupa Birliği ile Türkiye arasındaki, 1996 yılı öncesi ve sonrasına ait dış ticaret rakamlarının da daha sağlıklı analiz edilmesi mümkün olacaktır.
  Alıntı ile Cevapla
Alt 01-03-2007, 10:55   #3
imparator
Guest
 
imparator - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 

Ancak 1993-1995 yıllarında AB’nin toplam dış ticaret hacmindeki ortalama %45 olan payının 1996-2000 döneminde ortalama %51 düzeyine yükseldiği ortaya çıkmaktadır. Avrupa Birliği gibi güçlü bir ekonominin ve istikrarlı bir ticaret ortağının dış ticaretinde en önemli paya sahip olması, Türkiye’nin dünya ekonomisinde meydana gelebilecek sorunlardan da daha az etkilenmesini sağlamaktadır. Nitekim Asya ve Rusya krizleri sırasında Türkiye’nin ekonomik performansı ile Avrupa Birliği’nin ihracatımız açısından güvenli istikrarlı bir pazar olmayı sürdürmesi bu hususu destekler niteliktedir.

Türkiye ile Avrupa Birliği arasındaki dış ticaret rakamları değerlendirildiğinde Gümrük Birliği sonrasında ticaretin, Türkiye’nin AB’ye ihracatında da sürekli bir artış kaydedilmesine rağmen ithalat lehine bir dağılım gösterdiği saptanmaktadır. Bu durumun temel sebebi, Türkiye’nin tek taraflı olarak 1971 yılı itibariyle bazı istisnalar dışında sanayi ürünlerinde AB pazarına gümrüksüz giriş hakkına sahip olması, AB’nin ise bu hakkı 1996 yılında elde etmesidir
(1972 ve 1974 yılında AB ile gerçekleştirilen ihracat rakamları dikkate alındığında söz konusu gümrük muafiyetinin etkisinin %100’ün üzerinde bir artış ile kendisini gösterdiği anlaşılmaktadır). Öte yandan gerek diğer ülkelerin tecrübeleri gerek ekonomi teorileri Avrupa Birliği gibi çok gelişmiş bir ekonomi ile Gümrük Birliği’ne gidilmesinin önceden kestirilebilir tek etkisinin dış ticaret açığı olacağını ortaya koymaktadır. Nitekim ithalat artışının herhangi bir ekonomi için tek başına kötü bir olgu olarak ele alınması cari işlemeler dengesini oluşturan kalemlerin tümü dikkate alındığında yapılacak değerlendirmelerde eksik ve hatalı sonuçlar verecektir. Bununla birlikte Türkiye’nin dış ticaret açığının ne kadarının doğrudan Gümrük Birliği’nden kaynaklandığını belirlemek oldukça güçtür. Gümrük Birliği öncesi de AB ile dış ticaret açığının yaklaşık olarak Gümrük Birliği sonrası oluşan dış ticaret açığı oranında olduğu, ayrıca aynı dönemde gerek dünyada gerek Türkiye’de yaşanan makro ekonomik gelişmelerin de Türk dış ticaretinin yapısını etkilediği göz önünde bulundurulmalıdır. Bu kapsamda, 1994 yılında Türkiye’de yaşanan ekonomik kriz ve devalüasyonun ardından Gümrük Birliği ile uyumlu olmayan ekonomi politikalarının uygulanması, Türk ihraç ürünlerinin fiyat rekabetini etkilemiş ve ithalat lehine dağılımda rol oynamıştır. Ayrıca 1998 yılında yaşanan Asya ve Rusya krizleri Avrupa ekonomilerinde durgunluk yaratmıştır. Bu dönemde, Türkiye’nin AB’ye ihracatının önemli bir bölümünü oluşturan tüketim mallarının AB’deki fiyat ve gelir hareketlerinden olumsuz etkilenmesi, ihracat gelirlerinin düşük olmasına ve beraberinde dış ticaret açığının yükselmesine sebep olmuştur
  Alıntı ile Cevapla
Alt 01-03-2007, 10:55   #4
imparator
Guest
 
imparator - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 

Türkiye’nin AB ile ticaretinin ithalat lehine olan yapısı mal gruplarına göre değerlendirildiğinde ise yatırım mallarının payının 1995-2000 yılları arasında ortalama %29,3, sanayie girdi teşkil eden ara mallarının payının ortalama %55 ve tüketim mallarının payının ortalama %14,3 olduğu saptanmaktadır.
Yatırım ve ara malı ithalatının tüketim mallarına oranla yüksek paya sahip olması Türkiye’nin yatırım malları ithalatında gümrüklerini 1980’li yıllardan itibaren yatırımı teşvik kapsamında sıfırlamasıyla açıklanmaktadır. Buna karşılık AB’den ithal edilen tüketim mallarında gümrükler, 1996 yılında Gümrük Birliği’nin tamamlanması ile kaldırılmıştır. Tüketim malları ithalatında 1996 yılı itibariyle yaklaşık %100 oranındaki artışın bu çerçevede değerlendirilmesi gerekmektedir.

Aynı dönemde yatırım ve ara mallarının ithalatında belirgin bir değişiklik olmadığı da dikkate alınmalıdır. Ayrıca tüketim mallarının ithalatının artışında son yıllarda finans sektörünün düşük faizli tüketici kredisi stratejisinin etkisi büyüktür. 2000 yılında görülen yüksek orandaki artışta ise, 2000 yılı başı itibariyle uygulamaya koyulan ekonomik istikrar programı neticesinde Türk Lirası’nın döviz karşısında değer kazanmasıyla doğrudan ilişkisi olduğu açıktır.

Tüketim mallarının ithalattaki payının artışı uzun vadede Türkiye ekonomisini olumsuz etkileyecek bir gelişme olmakla birlikte AB’den ithal edilen ürünlerin Türkiye’de nihai tüketicinin ürün kalite ve standartları ile tüketici hakları konularında bilinçlenmesinde etkili olduğu belirtilmesi gereken bir husustur. Tüketim malları ithalatının ekonomiye olumsuz etkilerini dengeleyebilecek bir diğer husus ise lüks tüketim mallarından alınan vergilerin yüksek oluşudur.

Bu kapsamda Türkiye’nin AB’den gerçekleştirdiği ithalatta yatırım ve ara mallarının ağırlıklı yer tutması, ithalatın Türk sanayiine yönelik girdi sağlayan sağlıklı yapısını ortaya koymaktadır. Yüksek teknolojiye dayanan yatırım mallarının ithalatı bu ürünlere bağlı üretimde de ileri teknoloji kullanımını zorunlu kılmakta, firmaları Ar-Ge’ye yönelten bir diğer etken olarak nihai aşamada üretimin kalitesinde belirleyici rol oynamaktadır. Aynı çerçevede AB’ye gerçekleştirilen ihracatın yapısı incelendiğinde tüketim mallarının 1996 yılında %64,3 olan payının 2000 yılı itibariyle %59,3’e gerilediği, buna karşılık yatırım mallarının 1996’da %3,4 olan payının 2000 yılında %4,7’ye, ara mallarının ise 1996’da %32,3 olan payının 2000 yılında %35,3’e yükseldiği görülmektedir. Söz konusu dağılım Gümrük Birliği’nin Türk sanayiinde orta vadede daha belirgin olacak bir iyileşme yarattığını ortaya koymaktadır.
  Alıntı ile Cevapla
Alt 01-03-2007, 10:55   #5
imparator
Guest
 
imparator - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 

Türkiye’nin Avrupa Birliği’nin ihracat ve ithalatındaki yerine ilişkin verileri değerlendirdiğimizde 1993 yılında Birliğin Türkiye’den gerçekleştirdiği ithalatın toplam ithalatına oranı %1,5 iken, 1995 yılı itibariyle artış gösterdiği ve bu artışın 1996 yılında Gümrük Birliği’nin tamamlanması ile istikrarlı bir şekilde sürdüğü anlaşılmaktadır. Birliğin gerçekleştirdiği toplam ihracatta Türkiye’nin payı 1993 yılında %1,8 iken 1995’de %2,3 ve 1996’da %2,9’a yükselmiş, bu yükseliş 1998 yılından itibaren bir düşüşe geçmiştir. Bu düşüşte 1998-1999 yıllarında Asya ve Rusya krizlerinin AB piyasalarında yarattığı durgunluğun yanı sıra Türkiye’de yaşanan depremin de önemli etkileri olmuştur.
Söz konusu oranlarla Avrupa Birliği’nin ithalat yaptığı ülkeler sıralamasında Türkiye, dışa açık bir ticaret politikası izlemeye başladığı 1980 yılında 48. sırada yer alırken 1993 yılında 18. sıraya ve Gümrük Birliği sonrası 1996 yılında 12. sıraya yükselmiş, 1999 yılına kadar sıralamada aynı yeri korumuştur.

AB’nin ihracat yaptığı ülkeler arasında ise Türkiye 1980 yılında 27. sırada yer alırken, 1993 yılında 7. sıraya çıkmış, 1996 yılında 7. sırayı korumuş ve 1999 yılında 6. sıraya yükselmiştir. Bu sıralamayla AB adayı ülkeler arasında Türkiye’nin, Polonya’dan sonra Birliğin en önemli ticari ortağı olduğu belirlenmiştir.

3. Gümrük Birliği’nin Yabancı Sermaye Üzerindeki Etkileri



Avrupa Birliği firmaları için genç ve doymamış iç pazarının yanı sıra Ortadoğu, Karadeniz ve Asya ile olan bağlantıları Türkiye’yi yatırımlar açısından cazip bir ülke konumuna getirmektedir. Öte yandan Gümrük Birliği içerisinde yer alan Türkiye, Uzak Doğu ülkeleri, Japonya ve ABD için de dinamik piyasası, coğrafi konumunun ötesinde AB piyasasına giriş imkanı veren önemli bir pazardır. Bu niteliklerine rağmen Türkiye’ye gelen yabancı sermaye rakamları değerlendirildiğinde, yatırımların Gümrük Birliği sonrasında artacağına ilişkin beklentinin gerçekleşmediği belirlenmektedir.

Tablo VI: İzin Verilen Yabancı Sermaye Yatırımları (milyon $)


1993
1994
1995
1996
1997
1998
1999
2000
2001
AB Toplam

1188,4
982,9
1848,4
3272,3
1022,4
1065,9
1166,3
1950,0
1804,6
Genel Toplam
2125,0
1487,7
2938,3
3837,0
1678,2
1645,8
1700,4
3059,0
2738
AB/Genel %
55,9
66,20
62,91
85,28
60,92
64,76
68,59
63,74
66,01
Genel Fiili Giriş
1016
830
1127
964
1032
976
817
1719
3044

Kaynak: Hazine Müsteşarlığı

İzin verilen yabancı sermaye içerisinde Avrupa Birliği’nin payı Gümrük Birliği sonrası bir artış göstermemiştir. AB’nin ortalama %65 olan payı, 1996 yılında Fransa’nın bir yatırım projesi ile %85’lere yükselmiş gibi görünmekle birlikte fiili girişler dikkate alındığında değişmemiştir [1]. Toplam yabancı sermaye izinleri ve fiili giriş rakamları ise, AB ülkeleri dışında üçüncü ülkelerden gelen yabancı sermayede de önemli bir değişme olmadığı sonucunu vermektedir. Bununla birlikte 1996 yılından itibaren dünyanın en güçlü ekonomik bloğu ile bütünleşen Türkiye’ye, beklenen ölçüde yabancı sermaye girişinin olmaması, Gümrük Birliği’nin bu hususta ileriye yönelik kazanımlar yaratmayacağı şeklinde değerlendirilmemelidir. Bu durum öncelikle ekonomik ve siyasi istikrarı sağlayamamış olan Türkiye’nin yabancı yatırımcıya, güvenli piyasa koşulları sunamamasından kaynaklanmaktadır.


[1] Hazine Müsteşarlığı’ndan alınan bilgiye göre Türkiye’de bu güne kadar sadece nakit sermaye girişi yabancı sermaye girişine ilişkin istatistiki veri olarak alınırken, dünyada ayni sermaye, uzun vadeli kredi vb. çok sayıda kalem yabancı sermaye girişi kapsamında değerlendirilmektedir. Bu yaklaşım Türkiye’de gerek izin verilen, gerek fiili girişi gerçekleşen yabancı sermaye rakamlarının düşük olmasına neden olmuştur. 2000 yılında ise söz konusu yaklaşım kısmen değiştirilmiş ve uzun vadeli krediler de doğrudan yabancı sermaye kapsamında değerlendirilmiştir. 2000 yılında İŞ-TİM, Ford ve Toyota gibi büyük enerji ve otomotiv yatırımlarının yanı sıra bu değişim fiili girişlerinin yüksek olmasını açıklamaktadır.
  Alıntı ile Cevapla
Alt 01-03-2007, 10:56   #6
imparator
Guest
 
imparator - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 

Siyasi istikrarsızlıklara bağlı olarak ani politika değişikliklerinin yanı sıra makro ekonomik dengesizlikler, yabancı yatırımcıyı ürkütmektedir. Kronik enflasyon sorunu, yüksek faiz oranları nedeniyle Türkiye’ye getirilen yabancı sermaye değer kaybetmekte, aynı zamanda yüksek vergiler de kar oranını azaltmaktadır. Bu ortamda yabancı yatırımcı uzun vadeli iş planı yapamamaktadır.

Bunlara ek olarak ihale iptallerinin gerçekleşmesi, devlet ihale kanunun şeffaf olmayışı ve Türk yargı sistemindeki aksaklıkların yanı sıra mevzuatın karmaşıklığı ile sürekli değişimi de yabancı yatırımcının Türkiye’ye ilişkin kuşkulu yaklaşımını beslemektedir.

Avrupa Birliği firmaları için doymamış piyasaya ve ucuz işgücüne sahip bir ülke özelliği halen geçerli olmakla birlikte, diğer aday ülkelerle kıyaslandığında Türkiye’de işgücü maliyetinin yüksek olduğu ortaya çıkmaktadır.

Enerji maliyetlerinin, özellikle sanayi sektöründe kullanılan elektrik fiyatlarının yüksek olması da Türkiye’nin, üretim maliyetleri açısından avantajlı bir durumda olmadığını göstermektedir. Öte yandan AB’ye aday Merkez ve Doğu Avrupa Ülkeleri ile karşılaştırıldığında Türkiye’deki yatırım teşviklerinin yetersiz kalması ve varolan teşviklerin fiilen uygulanmasında sorunlarla karşılaşılması da söz konusu ülkelerle yabancı yatırımı çekmek hususunda rekabet edebilirliğini olumsuz etkilemektedir.

Türkiye’nin yabancı sermayenin girişine ilişkin mevzuatı incelendiğinde seksenli yıllardan itibaren gerçekleştirilen düzenlemelerle oldukça liberal bir yapı kazandığı belirlenmektedir. Ayrıca varolan esnek mevzuat Gümrük Birliği kapsamında bazı düzenlemelerle güçlendirilmiştir. 2000 yılı başı itibariyle yürürlüğe giren 4458 sayılı Gümrük Kanunu’nun bilgi edinmeye ilişkin hükmü, yabancı yatırımcının gümrük idarelerinden ücretsiz olarak gümrük mevzuatına ilişkin bilgiler, istatistiki veriler, menşe ve tarife bilgileri alabilmesini mümkün kılmaktadır. Söz konusu hüküm, yabancı yatırımcının müracaatı halinde, yatırım öncesi piyasa bilgilerine erişerek sağlıklı bir fizibilite çalışması gerçekleştirebilmesini sağlayacak, altı yıl süreyle gümrük idaresini bağlayan “bağlayıcı tarife bilgisi” ile üç yıl süreli “bağlayıcı menşe bilgisi” verilmesi hususundadır. Son iki yılda gerçekleştirilen bu düzenlemelerin etkisini önümüzdeki dönemde değerlendirmek gerekmektedir. Son olarak uluslararası ticari anlaşmazlıkların bağımsız bir hakem veya hakemler kurulu tarafından çözümlenmesine ilişkin 1999 yılında kabul edilen ve 2001 yılı Haziran ayında gerekli değişikliklerle yürürlüğe koyulan Uluslararası Tahkim Yasası, Türkiye’de yabancı sermaye için daha güvenli bir ortam yaratması açısından son derece önemlidir.
  Alıntı ile Cevapla
Alt 01-03-2007, 10:56   #7
imparator
Guest
 
imparator - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 

Ancak Türkiye’nin bu gelişmelerle birlikte yabancı sermaye girişini artırmak için kapsamlı bir strateji belirlemesi gerekmektedir. Bu çerçevede siyasi ve ekonomik istikrarın sağlanması, Türk yargı sisteminin etkinleştirilmesi ve yabancı sermaye teşviklerinin bir devlet politikası olarak benimsenmesi temel öncelikler olarak görülmektedir. Vergi mevzuatı başta olmak üzere yasaların adil, anlaşılması ve uygulaması kolay hale getirilmesi, vergi ve teşvik sisteminin yabancı yatırımcı açısından haksız rekabet yaratmayacak şekilde düzenlenmesi de diğer önemli hususlardır. Tüm bunların yanı sıra Türkiye’nin yatırım çekmek için AB adayı diğer ülkelere kıyasla coğrafi konumundan doğan ayrıcalıkları üzerine yoğunlaşması ve transit ticareti kolaylaştıracak lojistik hizmetleri geliştirmek yönünde strateji belirlemesi rekabet gücünü artıracaktır. Ayrıca Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne tam üyelik perspektifini uluslararası pazarlarda iyi anlatabilmesi de yabancı firmaların Türk piyasasına olan güven sorununu aşmasında ve özellikle üçüncü ülkelerin Türkiye’ye yatırım yapma konusundaki vizyonlarını genişletmesi yönünde etkili olacaktır. Türkiye’nin pek çok alanda olduğu gibi yabancı sermaye girişine yönelik olarak bir diğer sorunu da tanıtımdır. Bu yönde mevcut koşulların iyileştirilmesi için çalışmalara hız verilirken, yabancı yatırımcılar için Türkiye’deki yatırım ortamına ilişkin varolan olumlu özelliklerin de vurgulanarak, kapsamlı tanıtım çalışmalarının gerçekleştirilmesi Türkiye’ye ilişkin bazı önyargıların aşılmasında etkili olacaktır.

4. Gümrük Birliği ve İstihdam



Gümrük Birliği’ne yönelik mevcut eleştirilerin yoğunlaştığı bir diğer önemli alan istihdamdır. Gümrük Birliği’nin Türkiye’nin istihdam sorununu daha ciddi bir noktaya getireceği, rekabet gücü düşük sektörlerde ve özellikle KOBİ’lerde pazar ve üretim kaybına, nihai aşamada ise işsizliğe yol açacağı yönündeki eleştirilerde, bazı önemli değerlendirmeler göz ardı edilmektedir. Öncelikle Türkiye’deki işsizlik oranına yönelik sağlıklı verilere ulaşılamazken, mevcut veriler dahilinde işsizliğin hangi oranda Gümrük Birliği’ne bağlı olduğunu tayin etmek güçtür. Bu çerçevede Gümrük Birliği’nin istihdama etkileri yönünde yapılan değerlendirmeler varsayımdan öteye geçmemektedir.

Gümrük Birliği belirtildiği gibi tam rekabet koşulları çerçevesinde, işleyen bir serbest piyasa ekonomisinde belirlenen standartlara uygun, kaliteli üretime yönelik bir yapılanma sunmaktadır. Bu çerçevede istihdam kaybının olduğu sektörlerde öngörülen kalite düzeyinde üretimin gerçekleşmediği ortaya çıkmaktadır. Bununla birlikte Gümrük Birliği sonrası Türkiye’nin Avrupa Birliği’nden gerçekleştirdiği ithalatın yatırım ve ara malları lehine olan dağılımının, orta vadede sanayinin yapısında üretim kalitesini artırıcı etki yapacağı yukarıda ortaya koyulmuştur. Sanayinin rekabet gücünü olumlu yönde etkileyecek olan bu değişim istihdam edilen işgücü oranında da rol oynayacaktır. Bu çerçevede Gümrük Birliği sonrası, rekabet gücü artan ve ihracat imkanı yakalayan sektörlerde oluşacak istihdam ihtiyacı, diğer sektörlerde oluşan istihdam kaybının dengelenmesine yardımcı olacaktır.

Bilindiği gibi Gümrük Birliği’nin yabancı yatırımlar üzerindeki olumlu etkileri halihazırda beklenen düzeyde değildir. Bu durumun temel sebeplerinden biri, Türkiye’deki ekonomik ve siyasi istikrarsızlıkların iç ve dış yatırımları özendirici bir iklimin oluşmasını engellemesidir. İstikrarın sağlanması halinde yeni yabancı sermaye mevzuatı, etkin teşvikler ve AB ile büyük ölçüde uyumlaştırılmış rekabet mevzuatı, yabancı sermaye girişine uygun zemin oluşturacaktır. Türkiye’ye gelen yabancı sermayenin muhtemel etkilerinden birisi de, istihdamın artışı olacaktır.

Gümrük Birliği çerçevesinde Türkiye ile yürüttüğü ticari işbirliğinin, Avrupa Birliği’ne sunduğu en önemli avantajın Türkiye’deki büyük ve dinamik pazarın yanı sıra AB sermaye yatırımlarına ucuz istihdam olanağı yaratması olarak görülmektedir. Ancak Gümrük Birliği’nin tamamlanmasını takiben, Avrupa Birliği, sendikacılık hareketlerinin baskısı ve Avrupa Sosyal Şartı çerçevesinde ucuz işgücünün sosyal damping ile haksız rekabete yol açmasından duyduğu endişe ile Türkiye’deki çalışma normları ve sendikal özgürlükler konuları üzerinde önemle durmuştur. Öte yandan Birliğe aday MDAÜ’ler ile karşılaştırıldığında yeni süreçte Türkiye’nin ucuz işgücü sunan bir aday ülke olmadığı da ortaya çıkmaktadır. Son dönemde Türk yatırımcıların da yatırım ve işletme maliyetlerinin yüksekliği nedeniyle komşu ülkelere ve hatta Uzak Doğuya yönelmeleri bu saptamayı doğrulamaktadır.

Bu çerçevede Gümrük Birliği’nin Türk istihdam piyasasında ucuz işgücüne bağlı olarak işsizlik sorununa çözüm getirebileceği düşüncesi içinde bulunulan koşullarda gerçeği yansıtmamakta, buna karşılık Gümrük Birliği’nin nitelikli işgücünü teşvik edici bir etkisi olacağı ortaya çıkmaktadır. Nitelikli işgücü bu aşamada Türkiye’nin Avrupa Birliği karşısında rekabet kapasitesini yükseltebilmesinin ön koşullarından biri olarak görülmektedir. Uzun yıllar emek yoğun teknolojileri tercih eden Türkiye’nin ileri teknolojilerle üretim yapan AB şirketleri karşısında rekabet gücünü koruyabilmesi, işgücünü yüksek teknolojiyi kullanabilir düzeye getirmesine bağlıdır. Bu da öncelikle Türkiye’de iş öncesi mesleki eğitim sisteminin geliştirilmesi ve yaşam boyu eğitim anlayışının yerleştirilebilmesini gerektirmektedir..
  Alıntı ile Cevapla
Alt 01-03-2007, 10:56   #8
imparator
Guest
 
imparator - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 

5. Gümrük Birliği ile Kaydedilen Yasal ve Kurumsal Değişiklikler


5.1. Gümrük Vergileri ve Kotalarının Kaldırılması ve AB Gümrük Kodu’na Uyum

1/95 sayılı Ortaklık Konseyi Kararı’nda taraflar, 1996 yılında Gümrük Birliği’nin tamamlanmasıyla sanayi ürünleri ve işlenmiş tarım ürünlerinde gümrüklerin sıfırlanmasını, tarım ürünlerinde serbest dolaşımın ise Türkiye’nin Topluluğun Ortak Tarım Politikası’na uyum sağlanmasından sonra gerçekleşmesini hükme bağlamışlardır. Bu doğrultuda Türkiye, 1 Ocak 1996 tarihi itibariyle öncelikle AB’den ithal ettiği sanayi ürünlerine uyguladığı mevcut tüm gümrük vergileri ve eş etkili tedbirleri kaldırmış, miktar kısıtlaması uygulamasına son vermiş, ayrıca üçüncü ülkelere karşı Birliğin Ortak Gümrük Tarifesi’ni uygulamaya başlamıştır. Aynı tarih itibariyle 1/95 sayılı OKK’nın Ek I’inde listelenen işlenmiş tarım ürünlerinin sanayi ve tarım payları ayrı ayrı hesaplanarak, bir kısım işlenmiş tarım ürününün sanayi payı hemen sıfırlanmış, kalan ürünlerde ise sanayi paylarının aşamalı olarak sıfırlanması kararına varılmıştır. Hassas ürünlere ilişkin indirimler ise 2/95 sayılı OKK çerçevesinde devam etmektedir.

Gümrük Birliği’nin Türkiye ekonomisine etkilerine ilişkin değerlendirmelerde, ilk aşamada gümrük vergileri ve kotaların kaldırılmasının yaratacağı kamu gelir kaybı üzerinde durulmaktadır. Ancak 1994 yılındaki gümrük gelirleri GSMH’nin %2,31’i iken, 1997’de %2,61’i[1] olması söz konusu endişelerin gerçekleşmediğini ortaya koymaktadır. Bunun yanı sıra, Gümrük Müsteşarlığı yetkilileri tarafından 2000 yılında dış ticaret vergilerinin bir önceki yıla göre%134 oranında artış gösterdiği ifade edilmektedir[2]. Söz konusu veriler Gümrük Birliği’nin beklenenin aksine bir kamu gelir kaybına değil, düşük oranda olmakla birlikte gelir artışına yol açtığı sonucunu vermektedir.

Gümrük gelirlerindeki artışın temel sebebi, Türkiye’nin Gümrük Birliği’nden kaynaklanan yükümlülükleri doğrultusunda gümrük idarelerine yönelik yeniden yapılanma ve modernleşme çalışmalarıdır. Dış ticaret işlemlerinde kullanılan belgelerin basitleştirilmesi ve tek idari belge olarak Gümrük beyannamesinin kullanımına geçilmesi, bürokratik işlemlerin azalmasında etken olmuştur. 1993’de başlatılan Gümrük modernizasyonu ve otomasyonuna yönelik pilot uygulamalar ise, bürokratik işlemlerin yanı sıra gümrük personeli ile gümrükleme giderlerinin de düşmesine neden olmuştur. Proje ile gümrük teşkilatının yeniden düzenlenmesi ve vergi tahsilatının etkinliğinin artırılmasıyla daha etkili bir gümrük kontrolü sağlamaya yönelik bilgisayar sisteminin geliştirilmesi ve uygulanması hedeflenmektedir. Gümrük Teşkilat Kanunu’nda da bazı değişiklikleri gerektiren söz konusu çalışmaların tamamlanması ile 2001 yılı sonu itibariyle Türkiye’deki tüm gümrük işlemlerinin %95’i elektronik ortamda yürütülür hale gelecektir. Ayrıca 2001 yılı itibariyle 284 olan gümrük idaresi sayısının 133’e indirilmiş olmasının da önümüzdeki dönemde gümrük masraflarının azaltılmasında rol oynaması beklenmektir.
  Alıntı ile Cevapla
Alt 01-03-2007, 10:56   #9
imparator
Guest
 
imparator - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 

Gümrük Birliği ile sanayi mallarının serbest dolaşımı çerçevesinde gümrük vergilerinin sıfırlanması, miktar kısıtlamalarının kaldırılması yükümlülüğünü yerine getiren Türkiye, aynı zamanda DTÖ üyeliğinden doğan mevcut gümrük vergilerinin üçte bir oranında indirilmesi yükümlülüğünü de kısmen karşılamıştır. Öte yandan, Gümrük idarelerinin modernleştirilmesine yönelik çalışmalar, büyüyen dış ticaret hacminin gerektirdiği kontrol işlemlerinin de daha etkin yerine getirilmesi ve gümrük idarelerinin yasa dışı işlemleri tespit ederek engellemesinde belirgin bir iyileşme yaratmıştır.
Gümrük vergileri ile ilgili düzenlemelerin yanı sıra, Topluluğun gümrük konusundaki kanun yönetmelik ve idari tasarruflarına uyum sağlanmasını hükme bağlayan Ortaklık Konseyi Kararı ile Türkiye, Birliğin Gümrük K****u oluşturan 2913/92 ve 2454/93 sayılı iki tüzüğünü kendi mevzuatına aktarmayı üstlenmiştir. Dört yıllık bir gecikme sonucunda 5 Şubat 2000 tarihi itibariyle yürürlüğe giren 4458 sayılı Gümrük Kanunu ile Türkiye bu yükümlülüğünü yerine getirmiş, malların menşei, gümrük değeri, Gümrük Birliği alanına giriş ve çıkışlar, gümrük işlemlerine ilişkin Topluluk Gümrük K****a uyum sağlanmıştır. Kanun çıkıncaya kadar geçen sürede gümrük işlemlerinin aksamaması için varolan ticaret rejimine getirilen değişiklikler ve de facto uygulamalarla Gümrük Birliği yürütülebilmiştir.

5.2. Serbest Ticaret Anlaşmaları


1/95 sayılı Ortaklık Konseyi Kararı’nın 16. maddesinde belirtildiği gibi 2001 yılına kadar Topluluğun tercihli ticaret rejimine uyum çerçevesinde Türkiye’nin, AB’nin serbest ticaret anlaşmaları (STA) imzaladığı üçüncü ülkelerle Serbest Ticaret Anlaşmaları müzakere etmesi gerekmektedir.

Türkiye halihazırda EFTA; İsrail, Makedonya ve 10 MDAÜ ile Serbest Ticaret Anlaşmalarını yürürlüğe koymuştur. Ayrıca Fas, Tunus, Mısır, Filistin, Hırvatistan, Güney Afrika, Faroe Adaları ile müzakerelere başlamış, Malta ve Ürdün ile de müzakere hazırlıklarını yürütmektedir.

1980 yılından itibaren ithal ikameci sistemin yerine ihracata dayalı büyüme politikası izleyerek yeni pazarlar bulma ve ihracatını ürün bazında çeşitlendirme hedefini güden Türkiye için serbest ticaret anlaşmaları önemli ticari açılımlar yaratmaktadır. Yürütülen müzakerelerin tamamlanması halinde Türkiye, yaklaşık 40 ülke ve 800 milyona yakın nüfusla dünyanın en büyük serbest ticaret alanı içerisinde avantajlı koşullarda ticaret yapma imkanına sahip olacaktır.

Ölçek ekonomilerinin oluşmasında STA’lar, maliyetlerin minimize edilmesi ve pazarın büyümesi yönünde önemli avantajlar sunmaktadır. Serbest ticaret anlaşması imzalanmış üçüncü ülkelerden daha uygun koşullarda hammadde ve yarı mamul temin edebilecek olan Türk sanayicisi üretim maliyetlerini düşük tutabilecek, dünya piyasalarında rekabet gücünü artıracaktır. Özellikle MDAÜ’lerle gerçekleştirdiği serbest ticaret anlaşmaları, Türk Cumhuriyetleri ve Rusya ile olan ticareti de etkileyecek, söz konusu ülkelerle yakın işbirliği içerisinde olan MDAÜ’lerle, ortak yatırımlar gerçekleştirmek mümkün olacaktır. Ayrıca Türkiye’nin imzalamış olduğu ve müzakerelerini sürdürdüğü serbest ticaret anlaşmaları ile elde etmiş olduğu müzakere pratiği de bir diğer önemli husustur.
  Alıntı ile Cevapla
Alt 01-03-2007, 10:57   #10
imparator
Guest
 
imparator - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 

Birliğin tercihli ticaret rejimi çerçevesinde Serbest Ticaret anlaşmalarının yanı sıra Türkiye, MDAÜ ve EFTA ülkeleri ile arasındaki ortak menşe kuralları ve tarifeleri belirleyen Pan Avrupa Menşe Kümülasyonu Sistemine 1997 yılında dahil olmuştur. Söz konusu ülkeler arasında serbest ticaret anlaşmaları ile oluşturulan ayrıcalıklı koşulları tamamlayan sistem, Türkiye’nin bu ülkelerle ticaretini geliştirecektir.

Türkiye’nin Tercihli ticaret rejimi çerçevesinde uyum göstermesi gereken bir diğer yapı ise Genelleştirilmiş Tercihler Sistemidir. AB’nin 170 gelişme yolundaki ülkeye sanayi mallarında tek taraflı tavizler tanıdığı Genelleştirilmiş Tercihler Sistemi’ne uyum çalışmaları kapsamında Türkiye, 2500 üründe söz konusu sistemi tamamen üstlenmeye karar vermiş olduğunu ve bu uygulamanın 2002 yılı ithalat rejimi ile gerçekleştirileceğini son GBOK toplantısında ortaya koymuştur. Bu uygulama ile söz konusu ülkelere bazı ürünlerde gümrük vergileri sıfırlanacak, bazı ürünlerde ise indirimli tavizler tanınacaktır.

Türkiye’nin bölgesel işbirlikleri çerçevesinde taraf olduğu Ticaret ve Kalkınma Teşkilatı ülkeleri (EKİT)[1] ile Karadeniz Ticaret ve Kalkınma Teşkilatı ülkeleri(KEİ)[2] de AB’nin Genelleştirilmiş Tercihler Sistemi dahilinde tarife tavizi tanıdığı ülkelerdir. Ayrıca EKİT’e taraf olmasından doğan hak ve yükümlülükleri 1/95 sayılı OKK’nin 16. maddesine dayanılarak saklı tutulmaktadır.

Serbest Ticaret Anlaşmaları ile ihraç ürünleri ve pazarlarını çeşitlendirecek olan Türkiye, halihazırda serbest ticaret anlaşması müzakerelerini sürdürdüğü bazı ülkelerle anlaşma koşulları hususunda sorun yaşamaktadır. Türkiye, söz konusu ülkelerin AB ile gerçekleştirdikleri anlaşma koşullarında, anlaşma imzalamak istemekte ancak bu konuda uzlaşmaya varılamamaktadır.

Haziran 2001 tarihinde gerçekleştirilen Gümrük Birliği Ortaklık Komitesi (GBOK) toplantısında Türk tarafı, serbest ticaret anlaşmalarının tamamlanmasına ilişkin sürecin üçüncü ülkelerin irade ve hazırlık eksikliklerinden kaynaklandığını belirtmiş, AB’nin söz konusu ülke pazarlarında rakipsiz olarak ticaret yapmasına sebep olan bu durumun çözümlenmesine yönelik Birliğin destek ve baskısının gerekli olduğunu bildirmiştir. Ayrıca Topluluğun sürdürdüğü serbest ticaret anlaşması taslak metinlerine, ilgili üçüncü ülkenin Türkiye ile müzakerelere başlaması yönünde bir hüküm koyulmasının faydalı olacağını belirtmiştir. Kasım 2001’de gerçekleşen son GBOK toplantısında ise Türk tarafı AB’nin tercihli rejimine uyum sağlanması yönündeki çalışmaların sürdürüldüğü ancak sürekli gelişme gösteren bir alan olması nedeniyle Türkiye tarafından bir takvim verilmesinin mümkün olmadığını belirtmiş; Birliğin üçüncü ülkelere yönelik ticaretpolitikası kapsamındaTürkiye’nin uygun bir sistem çerçevesinde karar mekanizmalarında yer alabilmesinin, görüş ve önerilerini dile getirebilmesinin önemini yinelemiştir. 26 Haziran 2001 tarihinde gerçekleştirilen 40. Ortaklık Konseyi Toplantısında ise Türk tarafı, Türkiye’nin STA müzakerelerinde Komisyon’un bir temsilcisinin bulunması yönündeki taleplerini iletmiştir.
  Alıntı ile Cevapla
Cevapla

Bu konuyu arkadaşlarınızla paylaşın


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 
Seçenekler
Stil

Yetkileriniz
You may not post new threads
You may not post replies
You may not post attachments
You may not edit your posts

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-KodlarıKapalı
Trackbacks are Açık
Pingbacks are Açık
Refbacks are Açık




Türkiye`de Saat: 15:25 .

Powered by vBulletin® Copyright ©2000 - 2008, Jelsoft Enterprises Ltd.
SEO by vBSEO 3.3.2

Sitemiz CSS Standartlarına uygundur. Sitemiz XHTML Standartlarına uygundur

Oracle DBA | Kadife | Oracle Danışmanlık



1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41 42 43 44 45 46 47 48 49 50 51 52 53 54 55 56 57 58 59 60 61 62 63 64 65 66 67 68 69 70 71 72 73 74 75 76 77 78 79 80 81 82 83 84 85 86 87 88 89 90 91 92 93 94 95 96 97 98 99 100 101 102 103 104 105 106 107 108 109 110 111 112 113 114 115 116 117 118 119 120 121 122 123 124 125 126 127 128 129 130 131 132 133 134 135 136 137 138 139 140 141 142 143 144 145 146 147 148 149 150 151 152 153 154 155 156 157 158 159 160 161 162 163 164 165 166 167 168 169 170 171 172 173 174 175 176 177 178 179 180 181 182 183 184 185 186 187 188 189 190 191 192 193 194 195 196 197 198 199 200 201 202 203 204 205 206 207 208 209 210 211 212 213 214 215 216 217 218 219 220 221 222 223 224 225 226 227 228 229 230 231 232 233 234 235 236 237 238 239 240 241 242 243 244 245 246 247 248 249 250 251 252 253 254 255 256 257 258 259 260 261 262 263 264 265 266 267 268 269 270 271 272 273 274 275 276 277 278 279 280 281 282 283 284 285 286 287 288 289 290 291 292 293 294 295 296 297 298 299 300 301 302 303 304 305 306 307 308 309 310 311 312 313 314 315 316 317 318 319 320 321 322 323 324 325 326 327 328 329 330 331 332 333 334 335 336 337 338 339 340 341 342 343 344 345 346 347 348 349 350 351 352 353 354 355 356 357 358 359 360 361 362 363 364 365 366 367 368 369 370 371 372 373 374 375 376 377 378 379 380 381 382 383 384 385 386 387 388 389 390 391 392 393 394 395 396 397 398 399 400 401 402 403 404 405 406 407 408 409 410 411 412 413 414 415 416 417 418 419 420 421 422 423 424 425 426 427 428 429 430 431 432 433 434 435 436 437 438 439 440 441 442 443 444 445 446 447 448 449 450 451 452 453 454 455 456 457 458 459 460 461 462 463 464 465 466 467 468 469 470 471 472 473 474 475 476 477 478 479 480 481 482 483 484 485 486 487 488 489 490 491 492 493 494 495 496 497 498 499 500 501 502 503 504 505 506 507 508 509 510 511 512 513 514 515 516 517 518 519 520 521 522 523 524 525 526 527 528 529 530 531 532 533 534 535 536 537 538 539 540 541 542 543 544 545 546 547 548 549 550 551 552 553 554 555 556 557 558 559 560 561 562 563 564 565 566 567 568 569 570 571 572 573 574 575 576 577 578 579 580