![]() | |
Ana Sayfa | Kayıt ol | Yardım | Ortak Alan | Ajanda | Bugünkü Mesajlar | XML | RSS | |
|
![]() | #2 | ||
![]() Üyelik tarihi: Feb 2006
Mesajlar: 9.132
Tecrübe Puanı: 32 ![]() ![]() ![]() ![]() |
Efsane reggae sanatçısı,Bob Marley!in 130'un üzerinde plağı, herbiri dillere destan olmuş,yüzlerce şarkısı bulunuyor.Asıl adı Robert Nesta Marley olan unutulmaz sanatçı,6 şubat 1945 tari hinde dünyaya gelmiştir.5yaşındayken,Annesi Kingston'a taşın maya karar vermiş ve orada Bob ve ailesi yaşamı boyunca Bob'un en iyi arkadaşlarında biri olan Bunny Livingston ve aile si ile birlikte yaşamışlar.Bob ve Bunny,o yıllardan beri müzkle uğraşmışlardır.Bob Marley,reggae müziğinin sadece sadece ja maika sınırlarında kalmamasını sağlamış onu bütün dünyaya duyuran en önemli isimlerden biridir.Büyük bir kesim tarafn danda bu tür müziğin kralı olarak ifade edilen Bob Marley,söz yazarı,şarkıcı ve gitaristtir.Profesyonel anlamda müziğe 'The Wailers' gurubu ile başlamıştır.The Wailers,Peter Tosh ve Bunny Livingston'dan oluşuyorduki.Bu isimlerden daha sonrad an Bob Marley gibi solo kariyer çalışmalarına devam ettiler.İlk hitleri'Simmer Down'olmuştur.Şarkılarda politik ama basit bir içerik vardır.'Catch A Fıre',1972 yılında yayımlandı.Bu çalışma yı 1973 çıkışlı'Burnin'1975'te kaydedilen'Natty Death've 1975 tarihli'Live' albümleri izledi.İngiltere,Almanya gibi önemli avru pa ülkelerinde hatrı sayılır bir dinleyici kitlesine sahip oldu.En popüler şarkılarından biri olan'Get up,Stand up'sosyal karma şayı ele alır.'No Women,No Cry' politik olmayan içerikte parça larıda vardır.Birleşmiş Milletler'Barış Madalyası'1978'de Afrika insanına yapılan insancıl yardımlara şarkılarıyla destek olduğu için,Bob Marley'e verilmiştir.Ve bu ödülü aldığı sene insancıl yardım amacıyla Jamaika'da konsere çıkmıştır.Müzisyenliğle uluslar arası alnda kabul gören Marley insani yönüylede büyk takdir kazanmıştır.Yaptığı'I shot The Sheriff' ve 'Get up,Stand up'gibi şarkılar ünlü sanatçı Eric Clapon tarafından yıllar sonra yeniden düzenlenmiştir.Ve Bob Marley,11 Mayıs 1981 tarihind hayata gözlerini yummuştur.Belki bedeni deyil ama unutulmz eserleri,büyük manevi değer taşıyan yardım çalışmaları ve dimdik ayakta duran ismiyle dünya müziğinin en önemli efsanelerinden biridir. | ||
![]() | ![]() |
![]() | #3 | ||
![]() Üyelik tarihi: Feb 2006
Mesajlar: 9.132
Tecrübe Puanı: 32 ![]() ![]() ![]() ![]() |
İsimlerini Depeche Mode (Hızlı Moda) adlı bir Fransız moda dergisinden alan grup, David Gahan, Martin Gore, Alan Wilder ve Andy Fletcher adlı dört İngiliz den oluşuyordu. Peki Depeche Mode'un müzik alemindeki hüneri neydi, ne onları popüler ve Rock Tarihinin km taşlarından biri yapmıştı. İsterseniz uzun ve ince bir yola çıkıp bunu bir araştıralım. Aslında tam bir Rock topluluğu olmayan Depeche Mode, normal Rock formundaki gitar çığlıklarını yada davul gümbürtülerini klavyelerde toplayıp, bir Supertramp yada Pink Floyd geleneğiyle dışa vurmayı hedeflemiştir. Rock ve Elektronik arasındaki dengeyi performansın sağlamlığıyla desteklemek de diğer amaçlarıydı. Neden gitar, davul ve bas gitar değil de 3 klavye? İngiltere ve Amerika'da 60'lı yıllarda başlayan Beatles ve Rolling Stones'un başını çektiği Beat Rock'a zamanla Hard Rock (The Who vs.), Heavy Rock (Led Zeppelin vs.), Psychedelic Rock (Pink Floyd vs.), Barok Rock ve 70'li yılların sonunda da Sex Pistols'un başlattığı Punk Rock eklenerek, Rock müzikte açılımlar ve bölünmeler başlamıştı. 80'li yıllarda ise Punk Rock'ın saldırgan tavrını benimseyen ancak tavrına felsefesine saygılı kalan harmonik açıdan güçlenmiş yeni bir tarz oluştu. The Cure ve Smiths'in başlattığı bu akım hâlâ sürüyor. Ancak 70'lerin sonlarında gitar soundu denilen, Rock'da alışılagelen şeylerin dışında yeni şeyler keşfedilmeliydi. İnsanlar artık sert gitar rifflerinin dışında yeni şeyler duymak istiyorlardı (bu synthisizerın önlenemez yükselişinin başlangıcıydı adeta). Bu tarz gelişti ve zamanla synthisizer gitarın önüne geçmeye başladı. İşte tam o sıralarda Leonard Cohen ve Beatles şarkılarıyla büyümüş dört amatör ve yeni yetme müzisyen, kucaklarına keyboardlarını alıp, Rock felsefesini dijital seslerde aramaya başladılar. Depeche Mode, müziğinde önce soğuk ve nemli bodrum hayatını, endüstri bacası kokan Progressive ve psikolojik bazen agresif kaçabilen yaklaşımları kullandı. Bunları teknolojinin notalara kazandırdığı çağdaş Rock mistisizm anlayışı ile birleştirdi ve Depeche Mode tarzı yaratılmıştı işte. Ancak Depeche Mode'u Depeche Mode yapan, bugünkü yaşamın her birimizin içinde oluşturduğu reaksiyonları, hayalcilikten uzak tamamen gerçekçi ve yalın bir anlatımla topluma mal edebilmeleri, bunu yaparken de ellerimizi ayaklarımızı kafamızı ister istemez oynatmamızı sağlamaları ve bunu Rock felsefesiyle bize yaptırmalarıdır. Günümüzde herhangi bir Dance parçasında dans edebilirsiniz yada Jim Morrison'la beraber felsefe yapabilirsiniz. Ama Depeche Mode ile hem felsefe yapıp hem dans edebilirsiniz. İsteyen kafa bile sallar. Birde kısaca grubun müzikal kronolojisine göz atalım. 81 Şubatındaki ilk singleları, "Dreaming of Me" İngiltere listelerinde 54 numaraya dek yükseldi. Aynı yılın Haziran ayındaki ikinci single "New Life" grubun önlenemez yükselişinin başlangıcıydı. Hemen Kasımdaki üçüncü single "Just Cant Get Enough" onları İngiltere'nin en çok tanınan grubu yaptı. İşte tam o sırada grubun şarkılarını yapan ve bu grubu şu anki konumuna getiren Vince Clark gruptan ayrıldı. Daha sonra "Erasure I Kurdu" ve "I Love to Hate You" ile büyük başarı elde etti. Beyinsiz kalan grup önce biraz afalladı ama sonra Martin Gore da en az Vince kadar sağlam bir besteci olduğunu 82'deki singleları "See You" ile kanıtladı ve listelerde 5. Sıraya kadar yükseldi bu çalışma. Bu single grubun en iyi çalışması olarak nitelendirildi. Beşinci singleları "The Meaning of Love" ile Amerika turnesine çıktılar. Turneden hemen sonra ikinci albüm için stüdyoya giren DM yeni singleları "Leave in Silence" ve "Broken Frame" ile Vince Clark'sız da ayakta kalabileceklerini kanıtladı ve Martin Gore'un geleceğin parlak bestecilerinden biri olacağının sinyalini verdi. 83'deki yedinci single "Get The Balance Right" dan sonra Depeche Mode iyice ünlendi ve büyük bir Dünya turnesine çıktı. Aynı yılın sonlarında üçüncü albümlerini çıkaran DM bu albümden "Everything Counts", "Workhard", "Construction Time" singlelarını çıkardılar. Depeche Mode 84-86 yılları arasında "People Are People", "Master and Servant", "Stripped" ve "Black Celebration" ile imajlarını da iyice sağlamlaştırıp, enerjik ve usta performansıyla ünlerini Dünya çapında duyurmuşlardı. Bir yıl aradan sonra 17 Nisan 1987'de şimdiye kadar yaptıkları en iyi albüm olan Music for The Masses I"ı çıkardılar. Satışları platine ulaşan bu albümden çıkan singlelar Depeche Mode'un artık iyiden iyiye ustalaştığını ve kabul edildiğini ispatlıyordu. 88 Los Angeles konserlerini, 1989'da 101 adlı bir Double albümde toplayan DM bu albümle müzikal çizgisinden taviz vermeyen, bir grubun teknolojiyi ve tutkuyu, seçkinliği ve popülistliği nasıl kendi içinde barındırdığının somut bir örneğiydi. Yine 89'daki "Personal Jesus" (Kendi İsanız), grubun Rock tarihindeki dönüm noktası olarak kabul edilir. Dijital haykırışların, sert ve tutucu Rock gitarlarıyla beslendiği bu şarkı Depeche Mode'u artık iyice uçurmuştu. "Personel Jesus" şimdiye kadar Amerika'da en çok satan single cd ödülünü aldı. 1990'da Depeche Mode şimdiye kadar yaptıkları en iyi albüm olan "Violator" ile dünyayı titretti. Artık onlar yeni yetme dört amatör değil, ne yaptıklarını çok iyi bilen, sürekli taklitleri yapılan saygı gören 30'lu yaşlarda 4 usta İngiliz müzisyeniydi. 93'deki "Songs of Faith and Devotion" ve 98'deki "Ultra" albümleri, 90'lı yılların Rock gitarıyla (ki bu Punk-Hard- ve Funk öğelerini içinde barındırmaktadır) zaten iyi bildikleri dijital çığlıkların iyi bir şekilde harmanlanmış olduğu, grubun en iyi ve ustalık albümleridir. Bu arada grup elemanları, özellikle solist David uzun yıllar alkol ve uyuşturucunun esiri olarak yaşadılar ve belki de bu onların bu denli üretici olmalarını sağladı. Tabi bu tartışılabilecek bir durumdur ama onların dediği bu. İntihar girişimleri, overdoselar, seks alemleri derken 40'lı yaşlarına gelen grup uçurumun eşiğinden 98'deki "Ultra" için döndüler. Tedaviler, doktorlar... Aslında bu bambaşka bir hikayedir... En başında dediğim gibi Depeche Mode yani hızlı moda gerçektende isimleri gibi sürekli bir değişim içinde olmuş, sürekli kendini aşmaya çalışmış ve hemen hemen her albümünde bunu başarmış Rock müziğin alternatif hatta kendi tarzında en uç noktalarına ulaşmış bir yeni çağ grubudur. Bir Little 15 ile önümüzdeki yüzyılda dahi dinleneceğine emin olduğum bu alternatif İngiliz topluluk şimdi müziğin azgın dalgalarında beyaz köpüklerin olduğu yerdeler. Dalganın kırılma noktasında yani, en tepesinde yani... | ||
![]() | ![]() |
![]() | #5 | ||
߀ŞİKTAŞK ![]() ![]() Üyelik tarihi: Sep 2006 Yaş: 35
Mesajlar: 2.014
Tecrübe Puanı: 23 ![]() ![]() | aşığı oldum tek kişi: MUSE - Matthew James ![]() Adı : Matthew James Bellamy Lakap : Bells Doğum : 9 Haziran 1978 Gruptaki Görevi : Gitar, Vokal, Klavye, Söz Yazarlığı , Bestede Yapar Matthew James Bellamy, 9 Haziran 1978’de İngiltere’nin Cambridge kentinde dünyaya geldi. Babası George Bellamy, 1960’lı yıllarda, Telstar adlı şarkılarıyla Amerika’da liste başı olmuş ilk İngiliz grubu olan The Tornados’ta ritim gitar çalmış bir müzisyendi. Annesi Marilyn ise Belfast doğumluydu ve 1970’lerde İngiltere’ye göç etmişti. Annesi Londra’ya gelirken bindiği vapurdan iner inmez, o sıralar taksi şoförlüğü yapan babası George’la tanıştı. Daha sonra evlenen çift, Matthew’nun ağabeyi Paul’ün de doğum yeri olan Cambridge’e yerleştiler. Matthew 8 yaşındayken Devon’a yerleşmeye karar veren anne ve babası,o 13 yaşındayken boşandılar ve babası evi terk etti. Matthew Bellamy büyüdüğü yer olan Devon için şunları söylemişti: “Devon bize hiçbir şey vermeyen sıkıcı bir kasabaydı... Orada tamamıyla kapana kısılmış hissederdik kendimizi. Bütün arkadaşlarımız uyuşturucu ve müziğe sarıldılar , biz ikincisine yoğunlaştık ve kendimize, müziği kaçıp kurtulmuş gibi hissedecek biçimde yapmayı öğrettik.” Exeter College’da öğrenim gören ve 10 yaşında piyano çalmaya başlayan Matthew Bellamy’nin müziği dinleyerek kendi başına çıkardığı ilk şarkılar Ray Charles’ındı. Yazdığı şarkılara hakim olan karanlık atmosferin ve şarkılarda bahsi geçen doğaüstü mevzuların çıkış noktası sadece ailesinin boşanması değil, Quija tahtasıyla (ruh çağırmada kullanılan tahta) ruh çağıran ve gerçek bir medyum olan annesinin, henüz küçük yaşta Matthew’yu yanına çağırıp deneyimlerini onunla paylaşmasıydı. Piyanoda Sergei Rachmaninoff ve Tchaikovsky’yi; gitarda Jimi Hendrix ve Rage Against The Machine’den Tom Morello’yu; vokalde ise Freddie Mercury, Tom Yorke ve Jeff Buckley’i andırdığı düşünülen Matthew Bellamy’nin ağzından grup arkadaşlarıyla tanışma öyküsü, onla yapılan bir röportajda şöyle yeraldı: “12-13 yaşlarındaydık. Ben önce Chris’le tanıştım. Okulda çok sayıda grup vardı... Ben de bu gruplardan birinde piyano çalıyordum, Chris başka bir gruptaydı ama tanışıyorduk. Dominic popüler bir gruptaydı, herkes o grupta olmak isterdi. İşte bu yüzden gitar çalmaya başladım... Daha sonra gruplarına yeni bir gitarist gerektiğinde şansımı denemek istedim ve Dominic’le arkadaşlık kurduk. Sonraki iki yıl bir sürü sorun yaşadık, gruba yeni üyeler geliyor ve kısa süre sonra gidiyorlardı. Sadece Dominic ve ben sabittik... O sıralarda beste yapmaya başladım. Fakat bir basçıya ihtiyacımız vardı. Dediğim gibi Chris’i tanıyordum ama o zamanlar Chris davul çalıyordu. Onun yetenekli ve ciddi bir adam olduğunu düşünüyordum, bu yüzden ona bas çalmasını teklif ettim, o da kabul etti. Hiç şüphesiz biz eğlence olsun diye müzik yapıyorduk. 18-19 yaşlarına geldiğimizde iş ciddileşti. O zaman üniversiteye gidecek miydik gitmeyecek miydik, karar vermek zorundaydık... Biz artık okulla ilgilenmediğimizi anladık; istediğimiz şey gruba devam etmekti; para kazanmak için ufak tefek işlerde çalışmayı göze almıştık. Bu kararı almak çok kolay olmadı ama şimdi düşünüyorum da, her halükarda okuldan zaten nefret ediyordum...” 1990’ların başında Gothic Plague adıyla ilk kayıtlarını yapan Matthew Bellamy, Chris Wolstenholme ve Dominic Howard, 90'ların hit şarkılarının kendi soundlarıyla coverlarını yaptılar; ancak bu onlara önemli bir başarı getirmedi. Grubun ismi Gothic Plague’dan sonra Fixed Penalty, ardından Rocket Baby Dolls ve en sonunda Muse oldu. Bu başarısızlıktan yılmadan daha özenli çalışarak kendi şarkı sözlerini yazmaya ve kendi bestelerini yapmaya başlayan Muse üyeleri, britpop (90'ların başından günümüze dek, İngiltere'nin popüler grupları -özellikle alternatif rock grupları- için kullanılan genel bir tanımlama) yapmak istemediler ve en çok zevk aldıkları gruplar olan Nirvana ve Radiohead’in müziğinden ilham alarak canlı performanslara yoğunlaştılar. Çıkardıkları ilk iki single; Muse (1997) ve Muscle Museum (1998) ile önemli bir başarı yakaladıktan sonra New York’taki CMJ festivaline davet edildiler ve Mercury Lounge’daki olağanüstü şovlarının ardından, Amerika’da da ilgi uyandıran bir grup haline geldiler. Bir yıl sonra Maverick Records’la anlaşan Muse, 28 Ekim 1999’da ilk stüdyo albümleri Showbiz’i çıkardı. 2001 yılında Plug in Baby, New Born ve Bliss singlelarının ardından, aynı yılın temmuz ayında Origin of Symmetry adındaki ikinci stüdyo albümünü çıkaran Muse, bu albümle İngiltere listelerinde ilk üçe yükseldi. 29 Ekim 2003’te çıkardığı üçüncü albümü Absolution’la İngiltere’de liste başı olan grup, 2004 yılında Apocalypse ve Butterflies and Hurricanes, 2005’te Hysteria ve Stockholm Syndrome, 2006’da A Crying Shame ve Supermassive Black Hole singlelarıyla müzik kariyerine devam etti. Muse en son 3 Temmuz 2006’da dördüncü stüdyo albümleri olan Black Holes and Revelations’ı yayınladı. Nisan 2005’te Kerrang dergisinin en seksi 50 insan listesinde 28. seçilen Bellamy, Cosmopolitan Dergisi tarafından da 2003 ve 2004 yılının en seksi rockçısı ilan edildi. NME Dergisi tarafından John Lennon ve Bob Dylan gibi efsane olmuş isimlerin önünde Tüm Zamanların En İyi Rock’n Roll Kahramanı sıralamasında 14. olan Matthew Bellamy, grubu Muse’un “insanın canını acıtan” şarkı sözleri için şu yorumu getiriyor: “Size tuhaf gelebilir ama bu şarkıların nereden geldiğiyle ilgili olarak hiçbir fikrim yok... Açıkçası bunların içimden, derinlerde bir yerden çıkığını düşünüyorum ama nasıl olduğunu anlamıyorum, dürüst olmak gerekirse anlamak da istemiyorum, bir gün bunun yanıtını bulursam kaybedeceğimden korkuyorum...” Kullandığı Ekipmamlar: Gitarlar: Chrome Manson, Bomber Manson, Laser Manson, 7-string Manson, Black Manson, Silver Manson, Ibanez Destroyer , Fender Stratocaster Aloha, Gibson Les Paul DC Lite, Parker The Fly , Gibson SG, Gibson SG-X , Peavey EVH Wolfgang , Yamaha Pacifica ,Fender Telecaster , JT-Res , Ibanez ICX120BK 'Iceman' Efektörler: Zvex Fuzz Factory, MXR Phase 90, Zvex Wah Probe, Line6 Echo Pro, Digitech Whammy WH1-Reissue, Line 6 DL4 Delay Modeler, Roland VG-88, Boss overdrive distorsion, Electro harmonix micro synthesizer, DOD FX40B Equalizer, Boss Digital Delay DD-3, Boss CS-3 Compression Sustainer, Boss SYB3 Bass Synthesizer Compact Bass Effect Pedal, Boss Line selector, Boss Turbo distorsion, Boss Octaver, Lovetone Meatball, Electro Harmonix Big Muff Pi Amfiler: Diezel VH4 , Marshall JCM 2000 DSL 100 & 4x12 cabs, Fender Hot Rod DeVille 410, Soldano Decatone, Matchless DC-30 Klavyeler: Kawai MP 9500, Korg SG Stage Piano, Yamaha P80
__________________ .................................... Konu DiShe_KARTAL tarafından (23-10-2006 Saat 20:52 ) değiştirilmiştir.. | ||
![]() | ![]() |
![]() | #6 | ||
![]() Üyelik tarihi: Feb 2006
Mesajlar: 9.132
Tecrübe Puanı: 32 ![]() ![]() ![]() ![]() |
İsmini “Barbarella” filminden alan 80’lerin ünlü İngiliz pop grubu, vokalist Simon Le Bon, piyanist Nick Rhodes, gitarist Andy Taylor, basçı John Taylor ve baterist Roger Taylor’dan oluşuyor. Grup, Hazel O’Connor ile çıktığı turnede tanındı ve EMI Plak Şirketi ile anlaştı. Kısa sürede popüler olan grup “Planet Earth” ile kısa sürede listelere girmeyi başardı. Çıplak model görüntüleriyle çekilen “Girls On Film” ise İngiltere Top 10’a giren ilk parçalarıydı. Mart 1983’te ise grup gerçek yükselişine geçti. “Is There Something I should Know” ile İngiltere listelerine 1 numaradan girdi. Bu yükseliş sayesinde grup sağlam bir hayran kitlesi de elde etti ve tartışmasız gençlik idolü haline geldi. 3 sene süren bu yükselişin ardından başarısının zirvesinde olan grup başka projelerle ilgilenmek için müziğe ara verdi. Bu arada grubun solisti Le Bon, 1986 yılında bir yat kazasında ölümden döndü ve hayranlarını korkuttu. 80’lerin sonuna doğru yeniden müziğe döndüklerinde ise hayranlarının çoğunu kaybetmişlerdi. Hatta “The Skin Trade” gibi ilginç şarkıları bile ancak ilk 20’ye girebildi. Le Bon, Rhodes ve John Taylor pop tarihinde emin bir yere sahip olduklarını düşündüklerinden albüm yapmaya devam etti. 1989 yılında Warren Cuccorullo ve Sterling Campbell grubun yeni daimi üyeleri haline geldi. Duran Duran’nın, 1993’te yaptığı “Ordinary World” parçası denizaşırı bir hit oldu ve onu “Come Undone” izledi. Cover albümleri “Thank You” kritiklerden geçer not aldı. | ||
![]() | ![]() |
![]() | #7 | ||
![]() ![]() Üyelik tarihi: Apr 2006
Mesajlar: 6.270
Tecrübe Puanı: 27 ![]() ![]() | Barış Manço ![]() 2 Ocak 1943 yılında İstanbul´da dünyaya geldi.Sahnelerle ilk kez 1958 yılında Galatasaray Lisesi´nde öğrenciyken tanıştı.Galatasaray Lisesi´ni bitirdikten sonra yüksek öğrenimini tamamlamak için Belçika´daki 'Kraliyet Güzel Sanatlar Akademisi´ne gitti. Grubu 'Kurtalan Ekspres' ile beraber Türkiye´de ve yurtdışında birçok ülkede konserler verdi.Yaptığı 200´den fazla beste sayesinde 12 altın ve 1 platin albüm kazandı. Ayrıca bu besteler Arapça, Japonca, Farsça, İngilizce ve Fransızca gibi birçok dile çevrilerek farklı sanatçılar tarafından yorumlandı. Manço´nun şarkıcı ve besteci kişiliği, sunucu ve program yapımcısı kişiliğiyle de birleşerek ortaya herkesin çok sevdiği 'Barış Manço' çıktı.Ekranların en sevilen eğlence ve kültür programlarından biri olan '7´den 77´ye', ilk olarak 1988 yılında TRT1´de yayınlanmaya başladı. 'Türkiye´nin Evliyası' lakabını da kazanan sanatçının, 'Barış Manço Live In Japan' (1996) adlı albümü, Japonya´daki konserinin canlı kayıtlarının olduğu bir albüm . Bu albümün özelliği, Manço´nun bizlere veda etmeden önce yayınladığı son albüm olmasıydı.Ancak ne yazık kı, 40 yıllık sanat hayatının en sevilen parçalarını yeniden düzenlediği 'Mançoloji ' adlı albümünün piyasaya çıkışını kendisi göremedi. 31 Ocak 1999 tarihinde İstanbul'da öldü. DİSKOGRAFİ: Dünden Bugüne (1971) Barış Manço 2023 (1975) Ben Bilirim (Sakla Samanı Gelir Zamanı) (1976) Barış Mancho (1976) Sarı Çizmeli Mehmet Ağa (Yeni Bir Gün) (1979) 20. Sanat Yılı Disco Manço (1980) Sözüm Meclisten Dışarı (1981) Estağfurullah Ne Haddimize (1983) 24 Ayar Manço (1985) Değmesin Yağlı Boya (1986) Sahibinden İhtiyaç (1988) Darısı Başınıza (1989) Mega Manço (1992) Müsadenizle Çocuklar (1995) Live In Japan (1996) Mançoloji (1999) Barış Manço 2000 (2000) Devlet sanatçiligindan seref madalyasina ünvanlari sunlardir: Türkiye Cumhuriyeti: Devlet Sanatçisi - Ankara (1991) Hacettepe Üniversitesi: Onursal Doktora- Ankara (1991) Soka Üniversitesi: Uluslararasi Kültür ve Baris Ödülü- Tokyo, Japonya (1991) Belçika Kralligi: Leopold II Sövalyesi Nisani Brüksel- Belçika (1992) Fransiz Kültür Bakanligi: Edebiyat ve Sanat sövalyesi Nisani Paris, Fransa (1992) Türkmenistan Cumhurbaskanligi: Türkmen Vatandasligi Askabat, Türkmenistan (1995) Pamukkale Universitesi: Onursal Doktora- Denizli (1995) Min-On Vakfi: Yüksek Seref Madalyasi Tokyo, Japonya (1995)
__________________ BEŞİKTAŞlı olunmaz BEŞİKTAŞlı doğulur!!! ███████████████████████ BEŞİKTAŞ 1903 ███████████████████████ | ||
![]() | ![]() |
![]() | #8 | ||
![]() ![]() Üyelik tarihi: Apr 2006
Mesajlar: 6.270
Tecrübe Puanı: 27 ![]() ![]() | ![]() Asıl ismi Tufan Kıraç olan Kıraç, 1972 yılında Kahramanmaraş’da öğretmen bir babanın çocuğu olarak dünyaya geldi ve ilk öğrenimine burada başladı. 1982’de ilkokul dördüncü sınıftayken babasının tayini nedeniyle ailesiyle birlikte İstanbul’a yerleşti. İlk,orta ve lise eğitimini İstanbul Hasköy’de tamamladı. Küçük yaşlarda müziğe olan ilgisi ortaya çıkan Kıraç’ın ilk enstrumanı kendi kendine öğrendiği babasına ait bağlamaydı. Lise’ye başladıktan sonra onun bu yeteneğini keşfeden müzik öğretmeni Refik Köksal’ın ilk gitarını hediye etmesi Kıraç’ın hayatında bir dönüm noktası oldu. Lise eğitimini tamamladıktan sonra Marmara Üniversitesi Atatürk Eğitim Fakültesi Müzik Öğretmenliği bölümüne girdi. Hem çok sevdiği müzik konusunda eğitimini sürdürecek hem de baba mesleğini devam ettirebilecekti. 1992 yılına gelindiğinde Ortaköy Martı barda sahne hayatına başladı. Kendi müziğini daha geniş kitlelere duyurma, paylaşma arzusu sonucu 1994 yılında ilk demo kasetini hazırladı.Bir arkadaşının aracılığıyla TMC ile tanıştı. 1998 yılı Mayıs ayında ilk albümü "Deli Düş" müzikseverlerle buluştu. "Dağların Kadını" "Talihim Yok Bahtım Kara" ve "Ben Yolumu Bulurum" şarkılarına klip çekilen Kıraç sağlam bir dinleyici kitlesinin çekirdeğini oluşturmayı başardı. 1999 Yılı Aralık ayında ikinci albümü "Bir Garip Aşk Bestesi" çıktı. İlk klip şarkısı "Gidiyorum" un başarısının ardından Kıraç’ı dinleyenler bir çığ gibi büyümeye devam etti. "Bir Garip Aşk Bestesi" ve "Karahisar Kalesi" adlı şarkılara da video klip çekildi. 2001 yılı Şubat Ayında Funda Arar’la yaptığı düet albüm "Sevgiliye" Sevgililer Günü anısı olarak dinleyicilerle buluştu. Bu albümde "Sevgiliye" ve "Çeşminaz" parçaları kliplendi. 2001 Yılı sonunda müzikseverlerle buluşan "Zaman" albümüyle geniş kitlelere sesini duyurmaya devam etti. Bu albümde "Endamın Yeter". "Gönül", "Kan ve Gül", "Yıllar Sonra",ve "Zaman" parçalarına klipler çekildi. O artık konserler için bir şehirden bir şehre koşan, bütün parçaları konserlerde binlerce kişi tarafından söylenen ve her manada sevenleriyle buluşan bir sanatçı oldu. 2002 yılında TMC Film’den gelen bir diziye jenerik ve müzik yapma teklifi müzikal yaşamında yeni bir kapı açtı. "Zerda" nın jeneriği ve müzikleri geniş kitlelerin ilgisini çekmeyi başardı. Milyonlarca izleyici her hafta dizide olacakların yanı sıra müzikleri, yeni melodileri merakla beklediler. 2003 yılı baharında dizinin müziklerinden oluşan "Zerda" albümü müzik marketlerdeki yerini alarak başarılı bir satış grafiği yakaladı. "Zerda’nın başarısını bir başka dizi, "Bir İstanbul Masalı" takip etti. 2003 Eylül ayında yeni albümü "Kayıp Şehir" için stüdyo çalışmalarına başladı. Albümde yer alan "Senden Başka", "Tek Hatıra", "Razıysan Gel", "Yalan" ve "Ayşe" adlı şarkılara video klip çekildi. Bu arada izleyenleri ekranları başına kilitleyen "Aliye" ve Beyaz Gelincik dizilerinin müziklerine de imzasını atan Kıraç, "Aliye/Soundtrack" le bir kez daha sevenlerinin gönlünde taht kurdu. Ayrıca Kıraç, 2005 yılında ilki düzenlenen 1. Beyaz İnci Televizyon Ödülleri'nde Drama dalında "Bir İstanbul Masalı" adlı dizi ile En İyi Müzik ödülünü kazandı.
__________________ BEŞİKTAŞlı olunmaz BEŞİKTAŞlı doğulur!!! ███████████████████████ BEŞİKTAŞ 1903 ███████████████████████ | ||
![]() | ![]() |
![]() | #9 | ||
![]() Üyelik tarihi: Jul 2006 Yaş: 36
Mesajlar: 1.797
Tecrübe Puanı: 21 ![]() | ![]() 1997 yılı grup adına önemli gelişmelere sahne oldu. İstanbul dışındaki ilk konserini ODTÜ'de veren mor ve ötesi'nde ilk eleman değişikliği de bu yıl gerçekleşti ve Burak Güven, Alper Tekin'in yerine gruba dahil oldu. Şubat 1998'den itibaren Captain Hook'ta ilk düzenli bar programını yapan mor ve ötesi, bir yandan da yeni albümünü hazırlıyordu. Ada Müzik Stüdyosu'nda Volkan Gürkan'la beraber kaydedilen Bırak Zaman Aksın'ın ardından Derin Esmer gruptan ayrılırken, Kerem Özyeğen gruba katıldı. Albüm 1999 Mart ayında Ada Müzik tarafından yayımlandı. 1999 yılının Ağustos ayına gelindiğinde grup bir Bülent Ortaçgil bestesi olan "Sen Varsın" üzerinde çalışıyordu. Tam o günlerde benzersiz bir felaketle karşılaştı Türkiye. 17 Ağustos depreminden sonra, herkes gibi, grup da bir süre kendine gelemedi. 2000 yılının başlarında mor ve ötesi ülke çapındaki nükleer enerji karşıtı kampanyaya çeşitli konser ve aktivitelerle destek verdi. Temmuz ayında grubun "Sen Varsın"la katıldığı Şarkılar Bir Oyundur adlı Bülent Ortaçgil'e saygı albümü yayımlandı. mor ve ötesi üçüncü albümünün kayıtlarına girmeden önceki en önemli performansını 9 Aralık'ta İstanbul'da Placebo'nun ön grubu olarak gerçekleştirdi. Üçüncü albüm Gül Kendine'nin kayıtları, 27 Aralık günü Volkan Gürkan prodüktörlüğünde Ada Müzik stüdyosunda başladı ve albüm 2001 Aralık ayında piyasaya çıktı. Grubun resmi web sitesi mor ve ötesi resmi web sitesi da aynı ay içerisinde faaliyete geçti. 2002 Nisan ayında mor ve ötesi İzmir, Denizli, Bursa, Adana, Antalya ve Antakya'yı kapsayan ilk Türkiye turnesine çıktı. 2 Temmuz 2002 akşamı İstanbul'da yapılan H2000 festivalinde mor ve ötesi tarihinin en başarılı konserlerinden birini verdi. Çeşitli basın yayın organlarınca görsel ve işitsel bir şölen olarak nitelenen performansa yaklaşık beş bin kişi tanıklık etti. 2003 yılında patlayan savaşa karşı oluşan geniş muhalefete mor ve ötesi de sanatçı dostlarıyla birlikte katıldı. Grubun bestelediği ve Aylin Aslım, Athena, Bülent Ortaçgil, Feridun Düzağaç, Koray Candemir, Nejat Yavaşoğulları ve Vega ile birlikte seslendirilen "Savaşa Hiç Gerek Yok" adlı parça, savaş karşıtı hareketin marşlarından biri oldu ve 1 Mart 2003 günü Ankara'da yüz bin kişiyle birlikte söylendi. 2003 Mayıs'ında mor ve ötesi Yaz isimli bir single çıkardı. Bu yayımda yer alan Şehrazat bestesi "Yaz Yaz Yaz", yaza damgasını vururken, grup on yedi kenti kapsayan bir turne gerçekleştirdi. Sonbaharla birlikte dördüncü albüm çalışmalarına hız veren mor ve ötesi, bir yandan da Çağan Irmak'ın Mustafa Hakkında Herşey filminin müziklerini hazırladı. Ocak 2004'te Dünya Yalan Söylüyor için Tarkan Gözübüyük prodüktörlüğünde stüdyoya girildi ve albüm 30 Nisan Cuma günü yayımlandı. İlk single "Cambaz" radyo ve televizyonlarda büyük ses getirirken, bugüne kadar Türk rock sahnesinde emsali gorülmemiş bir başarının habercisi oluyordu. Fikret Kızılok'un 'Sevda Çiceği' adlı şarkısına grubun getirdiği yorum albümün başarısını perçinlerken, Mustafa Hakkında Hersey filminde de yer alan, albümün üçüncü single'ı "Bir Derdim Var", Antalya Altın Portakal Film Festivali'nde 'En İyi Film Şarkısı' seçilerek Altın Portakal ödülünü aldı ve hem dinleyiciler hem de müzik otoriteleri tarafından yılın şarkısı olarak değerlendirildi. Bu başarıyı, oldukça yoğun ve kapsamlı bir konser ve turne trafiğiyle destekleyen grup, müziğini yurt çapında büyük kitlelerle paylaşma şansı buldu. Bu konserler arasında Bostancı Gösteri Merkezi ve Harbiye Açıkhava Tiyatrosu performansları, istisnai işitsel/görsel yapıları ve yüksek seyirci katılımıyla öne çıktı. 2005 yılı sonlarında beşinci albümünün proavları için stüdyoya kapanan grup, Şubat-Nisan ayları arasında kayıt ve miksleri tamamlayıp, Büyük Düşler'i 9 Mayıs 2006'da çıkardı. Albümün çıktığı gün kapsamlı bir Anadolu turnesine çıkan grup, yaz aylarını yüksek profilli birkaç İstanbul konseri ile nispeten sessiz ve sakin geçirdi. Bu konserler arasında Haziıran ayında Morrissey ile yapılan One Love Festival ile Mercan Dede, Şebnem Ferah ve Bauhaus grubunun efsanevi solisti Peter Murphy'nin misafir olarak katıldığı Harbiye Açıkhava Tiyatrosu'ndaki iki buçuk saatlik performans özellikleriyle öne çıktı. Dünya Yalan Söylüyor'a nazaran daha içe dönük ve kişisel bir albüm olarak nitelendirilen Büyük Düşler'den ilk single ve video "Şirket" oldu. Grup, bugünlerde Büyük Düşler'in ikinci single ve videosunun karar aşamasında. Albümün üçüncü şarkısı olan "Ayıp Olmaz Mı?" en güçlü aday olarak duruyor.
__________________ Allah affeder çArşı affetmez KANARy@ | ||
![]() | ![]() |
![]() | #10 | ||
![]() Üyelik tarihi: Sep 2006 Yaş: 42
Mesajlar: 131
Tecrübe Puanı: 19 ![]() | BOZKIR’IN TEZENESİ TÜRKÜ BABA NEŞET ERTAŞ 1960’lı yıllardan itibaren ismi bağlama ile birlikte anılan, sadece geniş halk kesimlerinde değil, ciddi musiki çevrelerinde de taktir ve hayranlıkla dinlenen Neşet Ertaş’ı farklı bir bağlamda değerlendirmek gerekiyor. Çünkü o da aslında tam bir yöre sanatçısı, yani mahalli bir sanatçı olmasına rağmen yaygın şöhreti ve söylediği türkülerin popülaritesi ile ülke genelinde tanınan biri olarak diğerlerinden ayrılır. İşte Neşet Ertaş Orta Anadolu bozkırlarının tam göbeğinde, “ay dost deyince yeri göğü inleten” gönül delisi bir babanın evladı olarak 1938’de Kırtıllar’da dünyaya gelir. Hiç çocuk sahibi olamadığı ilk karısı Hatice’yi genç yaşında kaybeden Muharrem Ertaş, ikinci evliliğini Kırtıllar köyünden Döne ile yapar ve bu evlilikten, Necati, Neşet, Ayşe, Nadiye ve muhterem adında beş çocuğu olur. Kırtıllar nüfusunun tamamı abdallardan ibaret olan bir aşiret köyüdür. Köyün çevrede “abdallar” adıyla anılması da bundan olsa gerek. Daha altı yedi yaşlarında iken, kendisini yöre düğünlerinin aranılan sanatçı babası Muharrem Ertaş’ın sazı önünde oynarken bulan Neşet Ertaş, hayatını, bir nevi hayat destanı diyebilceğimiz 1960’lı yıllarda yazdığı uzun bir şiirinde şöyle anlatır. TÜRKÜ BABANIN HAYAT DESTANI ŞİİRİ Bu hasretlik duygusu Türkü babanın sanatına olumlu etki yaparak, memleketin taşına,toprağına, insanına hasret ve özlemle dolu pek çok türkünün doğmasına sebep oldu.Bin dokuzyüz otuzsekiz cihana Kırtıllar köyünde geldin dediler Babama Muharrem, anama Döne Dediysen Ata’yı bildin dediler Dizinde sızıydı anamın derdi Tokacı saz yaptı elime verdi Yeni bitirmiştim üç ile dördü Baban gibi sazcı oldun dediler O zaman babamdan öğrendim sazı Engin gönül ile Hakk’a niyazı O yaşımda yaktı bir ahu gözü Mecnun gibi çölde kaldın dediler Zalım kader devranını dönderdi Tuttu bizi İbikli’ye gönderdi Babam saz çalarken bana zil verdi Oynadım meydanda köçek dediler Anam Döne İbikli’de ölünce Tam beş tane öksüz yetim kalınca Beşimiz de Perişan olunca Babamgile burdan göçek dediler Yürüdü göçümüz Tefleğe doğru Bu hali görenin yanıyor bağrı Üç aylık çoçuğun çekilmez kahrı Bunlara bir ana bulun dediler Yozgat’ın Kırıksoku Köyü’ne vardık Bize ana yok mu diyerek sorduk Adı Arzu dediler bir ana bulduk İşte bu anadır buldun dediler En küçük kardaşı kayıp eyledik Onun için gizli gizli ağladık Üstelik babamı asker eyledik Yine öksüz yetim kaldın dediler Zalım kader tebdilimi şaşırttı Heybe verdi dalımıza devşirtti Yardım etti Yerköy’üne göçürttü Biraz da burada kalın dediler Yerköy’den Kırıkkale’ye geldik Babam saz çalarken biz çümbüş aldık Kırşehir’e varınca kemanı çaldık Aferin arkadaş çaldın dediler Yarin aşkı ile arttı hep derdim Babamı bir yere dünür gönderdim Başlık çok istemişler haberin aldım İstemiyor yarin seni dediler Kırşehir’de yedi sene kalınca Düğün düzgün hepsi bize gelince Burada herkese yer daralınca Ankara’ya gider yolun dediler Ankara’da (sünnetçi) Veysel Usta’yı buldum Epeyce eğleştim, evinde kaldım Yüz lirayı verip bir yatak aldım Etti isen böyle buldun dediler Bir ev kiraladım münasip yerde Kaldı kavim kardaş hep Kırşehir’de Bu aşk hançerini vurdu derinde Çaresini bulamazsan ölün dediler Yarin aşkı ile döndüm şaşkına Arada içerdim yarin aşkına Canan acımaz mı garip dostunaBuna da içeriye alın dediler Ana vatanımsın, baba yurdumsun Ozanlar diyarı şirin Kırşehir Uzak kaldım gurbet elde derdimsin Hasretin bağrımda derin Kırşehir. Feleğin yazdığı kara yazıynan Çok yürüdüm bağrımdaki sızıynan Kara kaşlarıynan, kara gözüynen Aşık etti beni birin Kırşehir Gerçekten de “gönül” kelimesinin Ertaş’ın şahsi lügatinde çok özel bir yeri var. O adeta, tıpkı Yunus gibi, Hacı Bektaş-i veli gibi kendisini”gönüller yapmaya” adamış biri... “gönül”ün geçmediği türküsü yok dense yeri... Şu garip halimden bilen işveli nazlım Diye dert yanar.Gönlüm hep seni arıyor neredesin sen Tatlı dillim, güler yüzlüm, ey ceylan gözlüm Gönlüm hep seni arıyor neredesin sen Bir başka türküsünde: Küstürdüm gönlümü güldüremedim Baharım güz oldu yazım kış oldu Gönüle yarini bulduramadım Baharım güz oldu, yazım kış oldu Bir türküsünde babası Muharrem Ertaş’ı “gönül delisi” olarak niteler: Sazını çalarken kendinden geçen Gönülden gönüle kapılar açan Aşkın dolusunu nefessiz içen Gönül delisini neyledin dünya Muharrem Babaya ağıt Uzak yoldan geldim hasretim için Hani nerde babam Muharrem nerde Yaralı bülbülüm ses vermez niçin Yüreği yanığım o kerem nerde O garip gönüllüm, dertli bakışlım Feleğin elinde sinesi taşlım Yüreği yaralım, gözleri yaşlım Gönül evi yıkık, viranım nerde Fetholurdu feryadını dinleyen Feryadı içinde derdin anlayan Kuşlar gibi viranede ünleyen Ecinnice deli boranım nerde Okula gidemedim bu dert benimdi Hemi benim derdim, hem babamındı Hemi babam, hemi öğretmenimdi Garibim dersimi verenim nerde NEŞET ERTAŞ NEYLEDİN DÜNYA Ay dost deyince yeri göğü inleten Muharrem ustaydı bunu dinleten Gönül kırmazıdı bilerekten, bilmeden İnsan velisini neyledin dünya Sazını çalarken kendinden geçen Gönülden gönüle kapılar açan Aşkın dolusunu nefessiz içen Gönül delisini neyledin dünya Garibim babamdı Muharrem Usta Bilirim aşıktı sevdiği dosta “sazımın emaneti...” diyen en son nefeste Sazın ulusunu neyledin dünya, NEŞET ERTAŞ
__________________ ALAYINA GİDER | ||
![]() | ![]() |
![]() |
Bu konuyu arkadaşlarınızla paylaşın |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
| |
![]() | ![]() |