![]() | |
Ana Sayfa | Kayıt ol | Yardım | Ortak Alan | Ajanda | Bugünkü Mesajlar | XML | RSS | |
![]() | #11 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| . Fakat İngiliz Başbakanı Lloyd George, eskiden olduğu gibi, halâ Yunanlıları desteklemekte idi. Böyle olmasa bile Kral Konstantin’in, Türk – Yunan savaşını devam ettireceği anlaşılıyordu. Nitekim, Çerkes Ethem olayı sebebiyle, bir kısım Türk birliklerinin cephelerden alınışını fırsat sayan Yunanlılar, 6 Ocak 1921 sabahı Bursa Cephesinde İnegöl ve Yenişehir yolları ile iki koldan Eskişehir’e, Uşak’tan da Afyon’a doğru harekete geçtiler. Bu durum karşısında Türk komuta heyeti, “Teknik ve mekanik araç ve gereçler” bakımından çok üstün olan Yunanlılarla, İnönü yöresinde çarpışmayı tasarladı ve birliklerini o çevrede toplamayı kararlaştırdı. Ancak toplanmanın sağlanabilmesi için Yunan kuvvetlerinin, mümkün olabildiği kadar geç bir tarihte İnönü’nde bulunmaları gerekirdi. Bu sebeple, “Kademe kademe çekilmek emrini alan” Türk birlikleri, Yunanlıları yeter derecede oyaladıktan ve “Nazif Paşa mevziinde” büyük kayıplara uğrattıktan, hatta Yenişehir çevresinde karşı bir taarruzla onları geri attıktan sonra İnönü kuzeyinde hazırlanmış olan mevzilere çekildiler ve bu suretle düşmanın, “Oniki saatte Eskişehir’e gelmek hususundaki tesavvurâtı”nın gerçekleşmesini önlediler. Onun için Yunanlılar, “Savcıbey – Kovalca – Karaağaç hatt-ı müdafaasında kısmen toplanmış” olan Türk kuvvetlerine ancak, 9 Ocak 1921’de saldırabildiler. Bununla beraber saldırı çok şiddetli olmuş, Türk cephesinin bazı kesimlerinde çözülmeler meydana gelmiş ve gün, bu suretle bitmişti | ||
![]() |
|
![]() | #12 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| . Sükunet içinde geçen o gecenin sabahında ise Yunanlılar, Türk Kuvvetleri takviye edilmiş olmasına rağmen, sisten de faydalanarak daha şiddetli taarruzlarda bulundular ve askerlik bakımından çok önemi olan İntikam tepesini ele geçirdiler. Tepeyi geri almak için yapılan karşı saldırı bir sonuç vermediği gibi cephenin sağ kanadındaki Türk kuvvetleri geri çekilmek zorunda kalmış ve bir ara Yunanlılar “Garp Cephesi karargahı’nın bulunduğu İnönü istasyonunun şimaline kadar” ilerlemişlerdi. İşte, bu kötü durumu düzeltmek için, “Bütün cephenin geri alınması” zorunluluğu meydana geldi ve Kütahya ile Ankara’dan gönderilmiş olan yeni birlikler de ayaklarının tozlarını silmeğe imkan bulmadan ateş hattına sokuldu. Fakat, yapılan bütün fedakarlıklara rağmen 10 Ocak 1921 akşamı durum, Tükler için umut verici görünmüyordu. Bundan dolayıdır ki, Ankara’dan verilen bir emirde, “Durum Eskişehir’in başarı ile savunmasına imkan vermiyorsa batı cephesinin”, Eskişehir’in doğusuna alınabileceği bildirilmişti. Fakat Cephe komutanı, 11 Ocak’ta da Eskişehir’in batısındaki bir hat’da savunmada bulunmayı faydalı gördü ve onun bu kararı Ankara’ca da uygun bulundu. Onun için Türk birlikleri, 10 Ocak gününün gecesini buna göre tertiplenmekle geçirdiler. Ancak ertesi sabah düşman tarafında hiçbir faaliyet eseri görülmedi. Bu sükunet, önceleri yeni bir taarruza hazırlanma hali olarak kabul olundu. | ||
![]() |
![]() | #13 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| Fakat biraz sonra bu anlayışın yanlış olduğu ve düşmanın çekildiği haberi geldi. Gerçekten, Türk ordusundaki “Her kıt’a ve her zabit ve her ferd”in, kudretlerinin çok üstünde çaba harcaması, ölümü hiçe sayması, Türk pilotlarının “Düşman safları üzerine birkaç yüz metre mesafeye kadar inerek düşman mevzilerine makinelitüfek ateşi açması” ve Türk komuta heyetinin azmi karşısında düşman, “Azm ve kararını” kaybederek eski mevzilerine çekilmek zorunda kalmıştı. Ancak düşman ordusu yeter derecede takip edilemedi. Çünkü Türk kuvvetleri onları izleyecek kadar fazla değildi ve çok yorgundu. Bununla beraber Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümetinin kurduğu düzenli birliklerin ilk savunma savaşı olan bu savaşın zaferle sonuçlanması, daha sonra kazanılacak olanların ilk müjdecisi idi. Ayrıca, bu zafer Türk milletinin, kendine olan güvenini büsbütün artırmış, Çerkes Ethem ayaklanması ve Yunan ileri harekatı karşısında çok sıkışık duruma düşmüş olan Ankara Hükümetinin de geniş bir nefes almasına sebep olmuştu. Yurdun her yanında sevinçle kutlanan bu zaferden sonra Büyük Millet Meclisi Başkanı Mustafa Kemal Paşa, zaferi kazananları, Meclis adına tebrik etti. Yunanlılara gelince bu zafer, onlar üzerinde büyük bir şaşkınlık meydana getirmişti. Özellikle Başkomutan Papoulas, “Ethem ile de ayrı bir cephede muharebe ettiğimizi hesaba katarak bizden böyle bir mukavemet beklemiyordu”. Onun için bu şaşkınlık arasında o, “Keşif yaptım, bu kadarı kafi, öğrendik” demek suretiyle yenilgiyi gizlemeğe çalıştı. Kendi dediklerine göre bu keşif’de, 8 Yunan subayı ile 49 Yunan eri ölmüş, 9 subay ve 145 er de kaybolmuştu. | ||
![]() |
![]() | #14 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| İ’tilâf Devletleri arasındaki anlaşmazlıkların artması ve Türkiye’ye karşı izledikleri politikayı değiştirmeleri, Londra Konferansı. Fransa, İtalya ve İngiltere ile yapılan anlaşmalar. Türk - Gürcü ve Rus İlişkileri Güneyde ve Güneydoğu Anadolu’da Fransızlara karşı gösterilen direnme, Doğu Anadolu’da Ermenilere karşı kazanılan zafer, Ruslarla dostluk kurma yolunda atılmaya çalışılan adımlar ve son defa İnönü’nde kazanılmış olan savaş, İ’tilâf Devletlerinin dikkatinden kaçmamıştı. Ayrıca onlar, çeşitli sebeplerden dolayı artık Türkiye hakkında ortak düşüncelere sahip bulunmuyorlardı. Özelikle İngilizlerin, Boğazları adeta ele geçirmiş ve bu suretle Karadeniz ve Türkiye üzerinde h kurmuş olması, Fransızlarla İtalyanları, “İslâm tebaanın feryadı ve Türklerin me’yus edilmesi gibi zahiri sebepler altında” itirazlara sevk etmiştir. Bu sebeple 1921 yılı başından itibaren devletlerin, Ankara ile olan ilişkileri bambaşka bir surette gelişti. Devletlerin bu ilişkilerini aşağıdaki şekilde özetlemeye çalışacağız: | ||
![]() |
![]() | #15 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| 1 — Daha 1920 yılı içinde Fransızlarla İngilizler arasındaki dostluk bağlan yavaş yavaş gevşemeğe başlamıştı. Çünkü, Fransızların en önemli meselesi olan Alman meselesi, kendilerinin istediği şekilde halledilememiş, yani İngilizler, Alman donanması mahvedildiği ve bu suretle kendi adalarında güvenlik altına girdikleri için, Fransa’nın isteğine uyarak Almanya’yı büsbütün parçalama yoluna gitmemiş ve Avrupa’da Fransa lehine bir devletler dengesinin meydana gelmesine engel olmuşlardı. Şimdi de Türkiye meselesiyle birinci derecede onlar ilgilenmekte idiler. O halde Yunanlıların Türkiye’de kazanacakları başarı yine bir İngiliz başarısı olacaktı. Halbuki İngiltere hiç bir yanda Türklerle savaş halinde bulunmuyordu. Buna karşılık Fransa, dünya meselelerinin İngiltere “Menfaatine en uygun şekilde hallini te’min” etmek için Kilikya’da Türklerle Çetin ve sonucu pek de lehe görünmeyen bir savaşa tutuşarak büyük bir kuvveti İngilizlerin çıkarları için bu bölgede beslemek zorunda kalmıştı. Onun için, Türkiye’ye karşı izle dikleri politikadan ötürü Fransa’nın çok şeyler kaybettiğini anlamaya başlayan Fransa devlet adamları, bu politikayı terk etmeyi düşünmeğe başladılar. Bu yüzden Sévres antlaşması hükümlerinde bir değişiklik yapılmasının mümkün olamayacağını daha önceki tarihlerde söylemiş olan, Millerand bile 1920 Eylül’ünde bunun tamamıyla aksini düşünüyordu. Çünkü, Aix Les Bains’de M. Gioletti ile görüşen Millerand, Ankara ve İstanbul ile aralarındaki anlaşmazlığı gidermeyi kararlaştırılmışlardı. | ||
![]() |
![]() | #16 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| . “Venizelos’un düşüşünden bu yana Fransa, hain Yunanistan’dan açıkça uzaklaşarak “ Sévres antlaşmasının gözden geçirilmesini ısrarla istemeye başladı. Nitekim, Millerand’nın yerine geçen Lègues, Fransa parlamentosunun dışişleri komisyonunda, Sévres antlaşması hükümlerinin değiştirileceğinden bahsetmiş, 3 Aralık 1920’de Londra’da Lloyd George ve Kont Sforza ile yaptığı bir konuşmada, “Hükümetinin Sévres antlaşmasının bazı hükümlerinin değiştirilerek günün şartlarına uydurulması” görüşünde olduğunu söylemişti. Lègues Türklerden bazı yerlerin alınmasını ve özellikle İzmir’in Yunanlılara verilmiş olmasını, barışın sağlanmasına imkan vermeyecek sebepler olarak ileri sürüyordu. Bu bakımdan “İzmir’e otonomi verilmeli milletler arası bir kontrol altına alınmalı” böylece Türkleri de tatmin edebilecek bir hall şekline varılmalı idi- Bununla beraber Lloyd Georg, Türklerle yapılmış barış antlaşmasında bir değişiklik gerekiyorsa bunun daha sonraki bir tarihe bırakılması gerektiğini savunmuş ve bu hususu yine de sağlamayı başarmıştı. Ancak öteden beri Türk dostu olan ve Adana’ya dair yazdığı bir yazıda Fransa’nın izlediği politikayı yeren Pierre Loti’ye, katılanlar çoğalmaya başlamıştı. Nitekim 1 3 Aralık 1920 tarihli Tan (Le Temps) gazetesinde “Şarkta sulh ne vakit teessüs edecek” başlığını taşıyan bir başmakale yayınlandı. | ||
![]() |
![]() | #17 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| Çok dikkate değer olan bu makalede İstanbul’u ve Kıbrıs adasını elinde bulunduran İngiltere ile Rodos adasını emanet olarak elinde tutan İtalya. Devleti, olayların gelişmelerini dikkatle ta’kib edecek durumdadırlar. Buna karşılık Fransa’nın güvenle sığınabileceği bir yer yoktur. O, Türklere karşı yalnız başına savaşa terk edilmiştir. Bu suretle milyonar harcamakta ve askerlerini öldürtmektedir. Fransa, Batı Cephesinde toprak kazanmak için telefat verdi. Kilikya’da is toprak kazanıldıktan sonra zayiata uğratılmaya başlanmıştır. General Gaubeaux’nun idaresindeki askerler Adana’dan 250 kilometre ilerdeki yerlere giderlerken General Dufieux komutasındaki askerler, Adana cephesinde 23 Aralık ile 26 Aralık arasında Çetin savaşlar verdi. Bu sürede bir çok Fransız öldürüldü. Bu tarihlerdedir ki, Antakya’nın 60 kilometre doğusundaki bir yerde, kuzeyden geldiği sanılan bir kuvvet, Fransızlarla karşılaşmış, yapılan çatışma Fransızlar aleyhine sonuçlanmıştır. Bu düşman kuvveti, Türk cephesinden hareket etti ve İskenderun ile Halep arasından Arap ülkesine girerek Suriye’deki Fransız kuvvetlerine taarruz etti ise o takdirde, ciddi bir ihtar karşısında bulunduğumuzu kabul etmeliyiz. Ayrıca Arapların, taarruz hazırlıkları da görülmektedir. Bu hazırlıkların Türklerle bir ilişiği bulunup bulunmadığı da dikkate değer. Eğer bir ilişkisi varsa o takdirde Kilikya ve Suriye’deki Fransız askerleri, Araplarla uyuşan Türk millicilerinin taarruzları karşısında kalacaklardır. Emir Faysal’ın hareketlerini de gözden uzak tutmamak gerekir. Fransızlara karşı harekete geçeceği söylenen bu prens’in, İngiliz bölgesinde bulunan Amman ve çevresinde hazırlıklar yapmış olması, üzerinde durulması lazım gelen noktalardan bir başkasıdır. | ||
![]() |
![]() | #18 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| Öyle anlaşılıyor ki, doğu meselelerinin bütünü arasında bir bağlılık ve ilişki vardır. Öte taraftan Bolşevikler, Türk milli kuvvetlerine yardım ediyor, Hintliler arasında propaganda yapıyor ve Çinliler ile görüşüyorlar. Gerçi General Pelle’nin İstanbul Yüksek Komiserliğine ta’yin edilmiş oluşu, Fransa’nın Türkiye hak kında ta’kip niyetinde bulunduğu siyasetin mahiyetini açıklar durumdadır. Şüphe edilmemelidir ki, bu kadar şöhretli bir generalin Türkiye’ye gönderilmesi, Türkler ile sulh yapmak ve böylece Fransa’nın doğudaki itibar ve haysiyetini, hukukunu ve çıkarlarını iade etmek maksadından ileri gelmektedir. Ancak Türklerle barış yapabilmek, Sévres antlaşmasında değişiklik yapmakla mümkündür. Hiç olmazsa Fransa, bu antlaşmayı değiştirmeğe kararlı olduğunu ve bunun için çaba harcayacağını açıklamalıdır. Esasen “Herkes biliyor ki, Sévres antlaşması Fransa’nın arzusuna muvafık bir ahid değildir.” | ||
![]() |
![]() | #19 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| Sözlerimizi üç noktada toplayarak özetleyebiliriz: 1) Fransa doğuda neden asker feda ediyor, bizim işgalimiz altında bulunan Arap ülkesinin ötesine ve Türk memleketinin ta içerisine neden uzanıyor?. Türklerle komşu halinde yaşayacak ve Arapları koruyuculuğu altında tutacak bir devlet, bu milletlerin her ikisini de kendisine düşman yapmıştır. 2) “Türkler ile meskûn olan Kilikya’yı neden işgal altında bulunduruyoruz”. Biz “Bu memleketi muhafaza etmek için işgalimiz altında bulundurmuyoruz. tersine olarak bu işgali, Kilikya’yı daha sonra Türklere i etmek için sürdürüyoruz. Zaten Sévres antlaşması bizi bu yerleri Türkiye’ye geri vermeye mecbur ediyor ve bu antlaşmanın hükümlerini şiddetlendirmek hatırımızdan bile geçmiyor. Binaenaleyh, Kilikya’da kendilerini öldürten Fransız subay ve erleri, Fransa’nın Türkiye ile hal-i sulhte bulunur bulunmaz terk ve tahliye kararı vereceği bir yer için fedâ-yi nefs ediyorlar. | ||
![]() |
![]() | #20 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| 3) Fransa niçin hâlâ Türkiye ile barış yapmamıştır. Çünkü onlarla gerçekten bir barış yapabilmek için Yunan hakimiyetini İzmir havalisi ile Doğu Trakya’da idame ettirmekten” vazgeçmek gerekir. Fransa, Yunanlıların isteklerini terviç ettikçe doğuda savaştan kurtulamayacaktır. Sözün kısası doğuda para harcıyor ve adamlarımızı öldürtüyorsak bunu İzmir’in, Edirne’nin, Karadeniz sahilinde 60 kilometre uzunluğundaki bir alan’ın, Gelibolu çevresiyle Marmara denizi’nin İstanbul’un 10 kilometre yakınına kadar uzanan kısmının Yunan kralına ait olsun diye yapıyoruz. Fransa’nın kanı ve parası acaba daha ne kadar zaman Yunan kralı için israf olunacak, deniliyordu. Bundan başka, 2 Ocak 1921 tarihli Anadolu Ajansı, Le Journal gazetesinin, Türklere yaklaş mavi ve Kilikya’yı boşaltmayı lüzumlu gördüğünü yazmakta idi. Fransa’ya tabi, İslam memleketlerinde de Türkiye lehinde bazı hareketler görülüyordu. Nitekim Fas’da “İstanbul ile birlikte tam bir Türkiye isteriz. Yoksa devamlı bir barış sağlanamaz ve barut tütmekte devam eder” diyenler vardı. Oradaki liderlerden birisi de, “Eğer Türkiye’ye fena muameleye devam edilecek olursa burada kimse bunu hoş karşılamayacaktır” diye tehditlerde bulunuyordu. | ||
![]() |
![]() |
Bu konuyu arkadaşlarınızla paylaşın |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
| |
![]() | ![]() |