![]() | |
Ana Sayfa | Kayıt ol | Yardım | Ortak Alan | Ajanda | Bugünkü Mesajlar | XML | RSS | |
![]() | #191 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| O, seyrek, fakat özlü konuşurdu. Meclis'e başkanlık ettiği günler, laf meraklısı kimi milletvekillerinin konu dışına çıkmalarına müsade etmez, görüşmeleri, her zaman, tartışılan konunun doğrultusunda yürütür ve böylece çalışmalardan daha çabuk sonuç alınır, işler daha çabuk yürürdü.-- (Velidedeoğlu, 1971: 201). ::::::::::::::::::: II-) KARİZMATİK LİDER OLARAK MUSTAFA KEMAL ATATÜRK'ÜN ÖZELLİKLERİ Atatürk'ün --insanüstü-- ya da --doğaüstü-- kişiliği hakkında anı, öykü, olay, söylenti ve yorumlar hep birlikte, onun --karizma--sını oluşturur. Mustafa Kemal Atatürk hakkında anlatılanları ve kendisinin anlattıklarını dikkatli bir gözle incelersek şu noktalarda yoğunlaşan --karizmatik ögeler-- görürüz. 1) Gerektiğinde adeta yemez içmez ve uyumazdı. Bunun en tipik örnekleri Bağımsızlık Savaşı sıralarında ve Büyük Nutuk'unu yazarken görülmüştür. Hatta genellikle geceleri uyumaktan hoşlanmadığı ve sofrası dağıldıktan sonra, odasına çekilip uyumak yerine okuduğu ve bu yüzden Mahmut Esat Bozkurt tarafından ona --Türk Milletinin Gece Bekçisi-- adı takıldığı söylenir. Bu konuda kendisine uzun yıllar hizmet etmiş olan Cemal Granda (Çelebi) şu öyküyü aktarıyor: | ||
![]() |
|
![]() | #192 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| --Atatürk için --içkiyi bırakmaz-- diyenler, acaba bir gün gelip aldanacaklarını hiç düşünmüşler midir? O'na içkiyi bıraktırmak isteyenler, o zaman kimbilir nasıl şaşırmışlardır? Evet, bu kadar içki kullanan ve ondan ayrılmaz görünen adam, üç ay hiç rakı içmeden de durabiliyor. Atatürk hiç kimsede bulunmayan büyük bir irade gücüne sahipti. Eğlenmesini de, içmesini de, çalışmasını da çok iyi bilirdi. Büyük Nutuk'unu yazarken ben bunun tanığı oldum. Akşamları yine sofra kuruluyor, herkes karşısında yiyor, içiyor, fakat O, ağzına bir damla bile içki koymuyordu. Hatta yemek yerken herkesin içkisini gülümsemeyle seyredişi hala, gözümün önündedir. Oysa ben içkiye alışkın insanların bir gün bile içmeden duramayacaklarını sanırdım. Atatürk'ün tam üç ay kendi isteğiyle içkiye boykotuna benimle birlikte tüm çevresindekiler de şaşıp kalmışlardı. Bu da O'nun görev aşkını ve sorumluluğunu, alışkanlıklarının ve beğenilerinin de üstünde tuttuğunun en güzel örneklerinden biridir. Atatürk'ün sevdiği ve güvendiği insanlardan otuzbeş yıllık arkadaşı İzmit Milletvekili Süreyya Yiğit, bir anısında şunları anlatmıştı: --Atatürk, büyük işler hazırlarken asla alkole ilgi göstermezdi. Nitekim Erzurum'dayken biz içerdik, o içki teklifimizi kabul etmez, kahve içmekle yetinirdi. Korkunç derecede irade gücü vardı. İçkiyi irade zaafından değil, düpedüz sarhoş olmak için içerdi.-- | ||
![]() |
![]() | #193 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| Çankaya Köşkü'nde Büyük Nutuk'unu hazırlarken, hiç içki içmediği gibi, kırksekiz saat hiç gözünü kırpmadan yazı dikte ettirişini de hatırlarım. Öyle ki, yazı yazmaktan yorulan değişiyor, fakat O binlerce belge arasından ayırdığı notlarıyla büyük eserini tamamlamak için uykusunu bile vermekten çekinmiyordu. Böyle zamanlarda, yazdıklarını sofrada arkadaşlarına okutur, sonra yine eski köşkün çalışma odasına geçer, kah oturarak kah ayakta, çalışmalarını sürdürürdü. Nutuk, çalışmanın, insan gücünün nasıl üstüne çıkışını gösterdiği için, ayrı bir önem de taşımaktadır. Atatürk'ün hiç uyumadan üç gün durabildiğini de görmüş ve gözlerime inanamamıştım. Cephede değildik, savaş da yoktu. Uykusuzluğu gerektirecek önemli bir olayla da karşı karşıya bulunmuyorduk. Fakat O, bir işe, ama ciddi bir işe başladı mı, onun sonunun geldiğini görmeden asla rahat edemezdi. Atatürk, çalışmaları sırasında yer ve zaman ögeleriyle ilgili değildi. Nerede ve hangi şartlar altında olursa olsun, yurt çıkarlarını kapsayan bir görev belirdi mi, onu yerine getirmeye çalışırdı. Gezileri sırasında trende ya da otomobil içinde evrak açtırarak çalıştığı çoktur. En keyifli eğlence anında sofrada bile karşısında görevlilerden birini gördü mü sohbeti, konuşmayı hemen yarıda keser, --Beni mi istiyorsun ?-- diye kalkıp giderdi. Ülke işlerini her şeyin üstünde tutardı. Eline aldığı herhangi bir işi de yarım bırakmaz, bitirmeden rahat edemezdi. Bazen hiç durmadan okuduğu, kırksekiz saat aralıksız çalıştığı da olmuştur. Çankaya Köşkü'nde eline geçirdiği bir tarih kitabını bitirmek için iki gün, iki gece hiç yatağa girmemiş, şezlongta dinlenmekle yetinmişti. Yalnız kaldığı ya da okuduğu zamanlar masaya pek iltifat etmez, koltuğa babdaş kurup oturmayı daha çok severdi. | ||
![]() |
![]() | #194 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| Tarihle uğraştığı sıralarda, Atatürk içerde çalışıyor, ben kapıda oturmuş bekliyordum. Ara sıra uyumamak için banyoya gidip, yüzüme su vuruyor, sonra anahtar deliğine gözümü uydurup, bir post üzerinde yüzükoyun uzanıp Nutku hazırlayan Atatürk'ü gözetliyordum Saat sabahın beşine geliyordu. Uykumu dağıtmak için elime bir kitap almıştım. Adı --İzmir'in İşgali--ydi. Çok meraklı olan bu kitaba kendimi kaptırdığım halde, tüm uğraşım boşa gitmiş, şafak sökerken dayanamamış, yorgunluğun etkişiyle uyuyakalmışım. Bu sırada Atatürk zile basmış, fakat ben koltukta derin bir uykuya daldığım için uyanamamışım. Zille uyandıramayınca, kendisi çağırmak zorunda kalmış. Bir de baktım ki, kapıyı aralamış: --Çelebi, Çelebi!-- diye sesleniyor. Hemen yerimden fırladım, --Paşam. Emrediniz...-- diyebildim. Ama bendeki korkuyu varın siz hesap edin. Bağıracak, parlayacak diye ödüm kopuyordu. Ellerimi önüme kavuşturmuş, bekliyordum. Fakat nedense kızmadı. Gayet sakin yüzüme bakarak, --Bana bir kahve getiriniz-- dedi. | ||
![]() |
![]() | #195 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| Hemen koştum. Orta şekerli bir kahve yapıp getirdim. Daha kahveyi içmeden, --Senin tahammülün kalmamış, haydi git yat, arkadaşların gelsin!-- dedi. Söyleyecek hiçbir şey kalmamıştı. Sadece kekeleyerek, --Paşam, uyumadım. Kitap okurken içim geçmiş-- diyebildim. Gidip arkadaşları kaldırdım. Hizmeti devrettim ve yatmaya gittim. Akşam nöbet sırası yine bana gelmişti. Üçüncü gecedir ki, Atatürk gözünü kırpmıyordu. Kütüphanede yere serili bir ayı postunun üstüne uzanıyor ve çalışıyordu. Notların arasına gömülmüştü. Yerler tarih kitaplarıyla doluydu. Sadece duş yapıyor, kurulanıp tekrar odaya kapanıyordu. Yemeği bile kütüphaneye getiriyorduk. Yüzü hafifçe süzülmüş gibi geldi bana.-- (Granda, 1973:72-75). 2) Son derece cesurdu, ölümden bile korkmazdı. Özellikle savaş alanlarında gerek birliklerine ve ast komutanlarına, gerekse üst komutanlarına davranışları bunun kanıtları olarak anlatılır. Ayrıca, Bağımsızlık Savaşı'nı örgütlerken Ali Galip olayı ve Sivas'a gidişi, küçüklüğündeki savaş oyunlarında Asaf İlbay'ın anlattığı --baskın girişkenliği-- (Gençosman, Banoğlu, 1971:36), cesaret ögesini kişisel niteliği ile birlikte, toplumsal ve askeri eylemlerinin bir simgesi yapmıştı. Mahmut Yesari bu niteliğinden dolayı onu --korku bilmeyen adam olarak tanıdım-- der. Onu tedavi eden ünlü hekim Mim Kemal, cesaretini kastederek, hastalığı sırasında --Ölüm ondan korktu-- demiştir. | ||
![]() |
![]() | #196 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| Aşağıdaki satırlar, bu konudaki karizmasının nasıl oluştuğunu çok iyi belirler: --Onu ilk defa siperde gördüm. Çanakkale'de Anafartalar grubu kumandanıydı. Bizim Fırka vaziyetini tetkike gelmişti. Kendisi miralaydı, maiyetinde, kolordu kumandanı mirlivalar vardı. --O--, --Paşalar--a kumanda eden bir --Bey--di. Siperleri ziyarete gelen başka kumandanlar da görmüştüm. Enver Paşa'nın cesareti, ataklığı dillere destandı. Ben lapacı padişaha vekalet eden başkumandan vekilinin gözlerinde, daima bir komiteci hilekarlığı gördüm. Çanakkale'de çarpışan Türk kuvvetlerinin başına hangi sakat endişelerle musallat edildiğine bir türlü akıl erdiremediğim Alman kumandanının, ateş hattına geldiği zaman, birdenbire yağmaya başlayan şarapnel yağmurlarını görünce, yere diz çökerek kendi dilince şahadet eder gibi saklandığını da gördüm. | ||
![]() |
![]() | #197 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| --O--, sipere bir salona giren bir erkanıharp zabiti gibi girdi. Ve sıçanyollarında, ona yol gösterdiğim oldu. Evet, bu yazıların başında, yıllardan beri görmeye alıştığınız imzanın sahibi, Çanakkale harbinde ihtiyat zabit namzedi Mahmut Esat Efendi'ydi (Mahmut Yesari). Ben, ona yol gösterirken, günlerden değil, aylardan beri siper hayatına alışmış olduğum halde titriyordum, fakat --O--, boyunun uzunluğuna rağmen, ayaklarının ucuna basarak doğrulur; siperlerin üzerinden düşman siperlerine bakardı. --Düşman siperlerine bakmak!-- Bu, hiç kolay değildi. Düşman ateşten göz açtırmazdı. --O--, bu --göz açtırmayan ateş--e --gözlerini kırpmadan-- bakardı. --O--nu ben, ilk defa, --Korku bilmeyen adam-- olarak tanıdım.-- (Banoğlu, 1955:75) . | ||
![]() |
![]() | #198 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| 3) Çok iyi bir komutandı. Cephede bulunan komutanların gözleriyle göremediklerini görürdü. Yunus Nadi şu öyküyü anlatıyor: --Sakarya muharebesinden sonraydı. Erkanıharp zabiti cepheden alınan malumatı Başkumandan Müşir Gazi Mustafa Kemal'e okuyordu. Malumat meyanında cephe kumandanlarından birinin Seyit Gazi veya Döker'in bilmem ne kadar şark veya şimalinde bir düşman fırkası görüldüğünden bahsediyordu. Paşa kaşlarını çatarak, --Hayır, orada düşman fırkası olamaz ve yoktur. Yazınız, iyi baksınlar!-- dedi. Erkanıharp zabiti gittikten sonra orada iki saat daha kaldı. Biz öğle yemeği yerken, zabit tekrar geldi.. --Haber aldım filhakika orada düşman fırkası yokmuş efendim-- dedi. Cephedeki kumandan gözle görülen bir düşman fırkasından bahsederken, Gazi Paşa, altıyüz kilometre uzaktan orada düşman fırkası olmadığını görüyor ve ihtar ediyordu (Banoğlu, 1955:59 ve 92-93). (Banoğlu bu fıkrayı aynı kitabın iki ayrı yerinde iki ayrı ağızdan ve iki ayrı biçimde aktarmaktadır. İkinci biçim, Muzaffer Kılıç tarafından anlatılmıştır ve birinciden biraz daha ayrıntılı olmakla birlikte esas bakımından aynıdır.) İyi komutanlığı yalnız üstün görüş yeteneğinden değil, cesaretinden ve askerlik bilgisinin yüksek oluşundan gelirdi. Kendisinin anlattığı şu öykü bu konudaki özelliğini daha iyi vurgular: | ||
![]() |
![]() | #199 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| --...Alay ve batarya kumandanına efradı tamamen toplayıp küçük bir istirahat vermelerini söyledim. Denizden mestur olarak on dakika tevakkuf edecekler, sonra beni takip edeceklerdi. Ben de, orada bir Aptalgeçidi vardır, o Aptalgeçidi'nden Conkbayırı'na gidecektim. Yanımda yaverim, emir zabitim ve sertabip ile oralarda tekrar bulunduğumuz fırka cebel topçu taburu kumandanı olduğu halde evvela atlı olarak yürümeğe teşebbüs ettik, fakat arazi müşait değildi. Hayvanları bıraktık, yaya olarak Conkbayırı'na vardik. Şimdi burada tesadüf ettiğimiz sahne en enteresan bir sahnedir. Ve vak'anın en mühim anı bence budur. ... Bu esnada Conkbayırı'nın cenubundakii 261 rakımlı tepeden sahilin tarassut ve teminine memuren oralarda bulunan bir müfreze efradının Conkbayırı'na doğru koşmakta, kaçmakta olduğunu gördüm. Size şu muhavereyi aynen okuyacağım: Bizzat bu efradın önüne çıkarak: --Niçin kaçıyorsunuz?-- dedim. --Efendim düşman-- dediler. --Nerede?-- --İşte--, diye 261 rakımlı tepeyi gösterdiler. | ||
![]() |
![]() | #200 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| Filhakika düşmanın bir avcı hattı 261 rakımlı tepeye yaklaşmış ve kemali serbestiyle ileriye doğru yürüyordu. Şimdi vaziyeti düşünün: Ben kuvvetlerimi bırakmışım, efrat on dakika istirahat etsin diye... Düşman da bu tepeye gelmiş.... Demek ki düşman bana benim askerlerimden daha yakın! Ve düşman, benim bulunduğum yere gelse kuvvetlerim pek fena bir vaziyete düçar olacaktı. O zaman artık bunu bilmiyordum, bir muhakemei mantıkıye midir, yoksa sevki tabii ile midir, bilmiyorum, kaçan efrada: --Düşmandan kaçılmaz-- dedim. --Cephanemiz kalmadı-- dediler. --Cephaneniz yoksa, süngünüz var-- dedim. Ve bağırarak bunlara süngü taktırdım. Yere yatırdım. Aynı zamanda Conkbayırı'na doğru ilerlemekte olan piyade alayı ile cebel bataryasının yetişebilen efradının --marş marş--la benim bulunduğum yere gelmeleri için yanımdaki emir zabitini geriye saldırdım. Bu efrat süngü takıp yere yatınca düşman efradı da yere yattı. Kazandığımız an bu andır..-- (Mustafa Kemal, 1955:13-14), Aktaran: Uluğ İğdemir). Ayrıca, bir komutanın liderlik niteliklerine de sahipti. Sevr'in umutsuzluğunu toplumsal bir savaş heyecanına dönüştürecek ölçüde toplumsal liderlik niteliklerine sahipti (Ansart, 1981). | ||
![]() |
![]() |
Bu konuyu arkadaşlarınızla paylaşın |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
| |
![]() | ![]() |