Beşiktaş Forum  ( 1903 - 2013 ) Taraftarın Sesi


Geri git   Beşiktaş Forum ( 1903 - 2013 ) Taraftarın Sesi > Eğitim Öğretim > Dersler - Ödevler - Tezler - Konular > Tarih

Cevapla
 
LinkBack Seçenekler Stil
Alt 13-02-2007, 12:46   #1
imparator
Guest
 
imparator - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
İbni Batuta (Seyyahname)

KASTAMONU HÜKÜMDARI
İsmi, kerem ıssı Süleyman Padişah olup, yetmişini aşmış yaşlı bir zattır. Güzel gözlü uzun sakallı, vekar ve heybet sahibi, zamanını bilginlerle, salih kişilerle bir arada geçiren bir hükümdardır. Huzuruna girdiğimizde beni yanıbaşına oturtarak halimi, hatırımı, yolculuğumu, Harem-i Şerif, Şam ve Mısır ülkelerinin durumlarını sordu. Gerekli cevapları verdim. Kendisine yakın bir yerde misafir edilmemi buyurduğu gibi, o gün tok renkte cins bir atla bir kat elbise ihsan ederek, hem kendimizin hem de hayvanlarımızın komanyalarının verilmesini de istedi. Ayrıca Kastamonu'ya yarım saat uzakta bulunan bir köyün buğday ve arpa ürününü bana tahsis etti. Ne varki burada fiyatlar çok düşük olduğundan müşteri bulamadım ve bu ürünü bize yoldaşlık eden hacıya bıraktım.
İkindi namazından sonra Kastamonu Beği bir divan kurmak adetinde idi. Vakit gelince sofralar hazırlanır, kapılar açılır, şehirli, köylü, yolcu, yaban kim varsa gelir ve geriye çevrilmeden kendisine ikram edilirdi. Sabahları erken vakitte ise asıl divan kurulurdu. Bu törende en önce padişahın oğlu huzura gelir, babasının elini öptükten sonra kendi dairesine çekilirdi. Onun arkasından hükümet erkanı huzura çıkar günlük konuları arzederler ve yemeği orada yedikten sonra ayrılırlardı. Sultan, Cuma günlerinde vakit namazını saraya uzakça bir camide kılmak ve oraya at üzerinde törenle gitmek mecburiyetinde idi. Kastamonu'nun Ulucami'i ahşap bir bina olup, üç katlıdır. Sultan, devlet erkanı, kadı, fakihler ile ileri gelen askerler alt katta, sultanın kardeşi olup Efendi diye anılan şehzade ve hademeleri, adamları ile şehir halkından bazı muteber kişiler orta katta, Sultan'ın oğlu ve veliahdı olan şehzade Cevad ise genç köleleri, hizmetkarları ve halk ile üst katta Cuma namazını eda ederlerdi.Kurra hafızları mihrap önünde bir halka meydana getirerek otururlar. Şehrin kadısı ile Cuma hatibi de orada muhafızlarla birlikte bulunur. Sultan'a gelince, o mihrabın sahanlığında yer alır. Önce Kehef suresi güzel seslerle tilavet edilir. Ayet-i kerimler tuhaf bir şekilde tekrar tekrar okunur. Kuran-ı Kerim'in tilaveti bittiği vakit hatip minbere çıkar ve Cuma hutbesini verir, ondan sonra da namaz kılınır. Namaz bitince nafile reka'atlerin kılınmasına geçilir. Nihayet hafızlardan birinin Sultanın huzurunda bir aşr-i şerif okuması üzerine padişah yanındakilerle birlikte camiden ayrılır. Ondan sonra bir başka hafız, Sultanın kardeşinin katında bir aşir okur ve tilavet tamamlanınca o şehzade de maiyeti ile beraber camiden çıkar. En son olarak hafızlardan biri velihat önünde başka bir aşir okur ve bitirdiği zaman muarrif yani teşrifatçıbaşı ayağa kalkarak Türkçe yazılmış bir şiirle Sultanı ve velihadı öğer, haklarında senakar dualarda bulunur, ondan sonra da bu şehzade aynı törenle cami'i terk eder, yolda kendi çıkışını bekleyen amcasının elini öptükten sonra atlanarak babasının bulunduğu saraya gider. Saraydaki törende her iki şehzade de yani padişahın kardeşi ve oğlu huzura bir arada gererler, amca önden ilerleyerek sultanın elini öptükten sonra, orada kendisine ayrılan makamda oturur. Oğul ise babasını etekleyip kendi dairesine çekilmek üzere huzurdan ayrılır ve orada yakınları ile bir süre ahbablık eder. İkindi vakti gelince namaz hep birlikte kılındıktan sonra Sultanın kardeşi Padişahın elini öperek ona veda eder ve ertesi Cuma törenine kadar bir daha huzura çıkmaz. Velihad olan şehzadenin ise, daha önce de söylediğimiz gibi sabah divanlarında huzura çıkma zorunu vardır.
  Alıntı ile Cevapla
Alt 13-02-2007, 12:46   #2
imparator
Guest
 
imparator - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 

Böylece Kastamonu'dan ayrılarak yol üzerinde, köylerden birinde bu ülkede gördüğümüz zaviyelerin en güzeli, en büyüğü olan bir dergaha uğradık. Burasını, devrin şanlı hükümdarlarından biri olan ve varlığını Tanrı taala hazretlerine adamış bulunan Fahreddin Beğ yaptırmıştır. Tekkenin bakım işlerini, içinde kalan dervişlerin düzenini oğluna vermiş ve oradaki köyün gelirini de bu işler için vakfetmiştir. Dergahın avlusunda gelen geçen dervişlerin temizlenmeleri için ayrıca bir de hamam inşa ettirilmiş, köyün ortasında bina edilen çarşıyı ise Ulucami'in giderlerine tahsis etmişti. Harem-i Şerif'ten veya Suriye, Mısır, Irak, İran ve Horasan ile öteki ülkelerden gelecek dervişlere dergaha indikleri gün tam takım bir kat elbise ile yüz dirhem verilmesini oradan ayrıldıkları zaman ise üçyüz dirhem ödenmesini, tekkede kaldıkları süre boyunca yemek için ekmek, et, pirinç, yağ ve helva verilmesini, ayrıca Anadolu'da dolaşan bütün dervişlerin tekkede üç gün misafir edilerek on dirhem harçlık almalarını şart koşmuştu.
Buradan ayrıldıktan sonra geceyi çevresi ıssız yüksek bir dağın tepesinde, Kastamonu'lu Ahi Nizameddin'in yaptırdığı tekkede geçirdik. Bu tekkenin masrafları ve gelen geçen yolcuların yiyecekleri, gelirini vakfettiği bir köyden karşılanmaktadır.
Bu zaviyeden ayrıldıktan sonra Sinob'a ulaştık. Burası kalabalık bir şehir olduğu kadar bütün güzellikleri ve bütün iyi savunma imkanlarını da nefsinde toplamış bulunmaktadır. Şehir, doğu yönü hariç, çepe çevre denizle çevrilidir. Bu yönde bulunan biricik kapısından şehre ancak belde hakiminin müsedesiyle girilebilir. O tarihlerde şehrin hakimi ise yukarıda andığımız Süleyman Padişah'ın oğlu İbrahim Beğ idi. Usule göre bizim için de izin çıkınca şehre girdik ve ahi İzzeddin Çelebi'nun deniz kapısı dışında bulunan zaviyesinde indik. Buradan Sebte limanında olduğu gibi denize doğru uzanmış bir dağa çıkılır ki, üzeri bağ ve bahçeler, akarsular ile kaplıdır. Burada yetişen meyvelerin çoğunu üzümle incir teşkil eder. Ancak sarp bir dağ olmakla çıkış pek müşkildir. Üzerinde on bir kadar Rum köyü vardır ve hepside Müslümanların egemenliğinde yaşamaktadır. Tam tepede kurulmuş olan zaviye Hızır-ilyas aleyhisselama nispet olunur ki, burası dindar kişilerin ziyaretleri sebebiyle bir an dahi boş kalmaz. Ayrıca orada bulunan bir ayazmada yapılan duaların makbul olduğuna inanılır.
Dağın üzerinde ise ulu sahabelerden Bilal-i Habeşi'nin kabri vardır. Yanıbaşındaki tekkeden gelen gidene yemek ikram edilmesi adet olunmuştur. Sinob Ulu cami'i gördüğümüz en güzel camilerden biridir. Orta yerde bir şadırvan olup, üstünü dört ayağın taşıdığı bir kubbe örter. Her ayağı mermerden yapılma iki sütun tutar. Üst tarafta ahşap merdivenle çıkılan birmahfel vardır. Cami'i yaptıran Sultan Alaaddin-i Rumi'nin oğlu Sultan Pervane'dir ki, Cuma namazlarını anılan mahfelde eda ederlerdi.Ondan sonra oğlu Gazi Çelebi* hükümdar olmuştu. Onun ölümünden sonra ise sözü geçen Sultan Süleyman bu şehri ele geçirmeye muvaffak olmuştur.
  Alıntı ile Cevapla
Alt 13-02-2007, 12:46   #3
imparator
Guest
 
imparator - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 

Gazi Çelebi cesur ve kahraman bir hükümdar olup, Tanrı ona su altında uzanan süre kalmak gücünü vermiş iyi bir yüzücü idi. Hazırlattığı donanma ile Rumlara karşı savaşa çıkar, düşman donanması ile karşılaşıp askerler savaşa başlayınca elinde demir bir matkap olduğu halde suya dalar, kafir gemilerinin diplerini deler ve düşman, suya garkoluncaya kadar bunun farkına varmazdı. Bir tarihte düşman filosu Sinob limanını bastığında Gazi Çelebi bütün gemileri bu şekilde batırmış ve içindeki askerleri olduğu gibi esir almıştı. Anlatılanlara göre onun üstün vasıfları pek çoksa da, fazla miktarda haşhaş kullanması zafını teşkil etmekte idi. Hatta ölümünün bu yüzden olduğu söylentisi vardır. Rivayete göre bir gün fazlaca haşhaş aldıktan sonra ava çıkmış, bir ceylan kovalamaya başlamış, hayvan sık ağaçlı bir yere kaçmış, o da hızla buraya dalmış ve başını bir ağaca çarparak düşüp ölmüş. Bundan sonradır ki Sultan Süleyman, Sinob'u ele gecirerek oğlu İbrahim Bey'i oraya tayin etmişti. Bunun da kendisinden önceki hükümdar gibi fazla ölçüde haşhaş aldığı söylenmektedir. Gerçekte bütün Anadolu halkı bu maddeyi kullanmakta bir sakınca görmezler. Nitekim bir gün Sinob Cami'inin kapısı önünden geçerken, ön taraftaki peykelerde oturan insanlar arasında ileri gelen askeri emirlerinde bulunduğunu gördüm. Önlerinde bir hizmetkar elinde içi kınaya benzer bir madde dolu bir kapla durmakta ve emirler bundan kaşık kaşık alıp yemekte idiler. Kaptakinin ne olduğunu bilmeden kendilerine bakarken yanımda bulunanlara emirlerin yedikleri şeyin ne olduğunu sordum. Birisi bu maddenin haşhaş olduğunu söyledi. Sinob'ta bizi belde hakimi beyin hem naibi, hem de hocası olan Kadı İbn. Abdurrezzak misafir etmişti.
KIZILBAŞLARIN HİKAYESİ VE TAVŞAN ETİ
Sinob'a geldiğimiz vakit, halk bizim iki elimizi yana indirerek namaz kılmakta olduğumuzu görmüştü. Bunlar Hanefi mezhebinde bulundukları için Maliki mezhebini ve onun namaz kaidelerini bilmiyorlardı. Halbuki bu mezhepte elleri iki yana kalmak tercih olunmaktadır. Bu çevredeki insanlardan bazıları Irak ve Hicaz'ı görmüş olduklarından oralarda yaşayan şi'ilerin ellerlini yanlarına bırakarak namaz kıldıklarını da biliyorlardı. Bu benzerlikle bizi şi'ilikle töhmetlediler ve bu konuda sorular sordularsa da bir türlü inandıramadık. Yüreklerinde hasıl olan şüphe devam etti durdu. Nihayet belde naibi hizmetkariyle bize bir tavşan göndererek ona bizim tutumumuzu izlemesini tenbih etmişti. Gönderilen tavşanı kestirdim, pişirerek hep birlikte yedik. Hizmetkar bunu görünce efendisine gidip olanı anlattı ve işte ancak, o zaman hakkımızda uyanan şüphe giderek, bizlere hemen ziyafetler verilmeye başlandı. Gerçekte, şi'ler tavşan eti yememektedirler.
  Alıntı ile Cevapla
Alt 13-02-2007, 12:46   #4
imparator
Guest
 
imparator - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 

Bu şehre gelişimizin dördüncü günüydü ki İbrahim Beyin annesi vefat etti. Onun cenaze törenine ben de katıldım. Bey cenazeyi başı açık ve yaya olarak takip ediyordu. Öteki beylerle kapı kulları ise hem başlarını açmışlar, hem de kaftanlarını ters giymişlerdi. Kadı ve hatip efendilerle hocalar ise elbiselerini ters giydikleri halde başlarını açmamışlar, sarıkları yerine siyah yünden yapılma bir çevre dolamışlardı. Bu çevre halkı arasında yas, kırk gün sürmekte ve her gün sofralar kurularak ziyafetler verilmekte idi ki, bu kez de öyle yapıldı.
* - GAZİ ÇELEBİ : ( - ? H.1322) Sinop'ta bir hükümet kuran Pervaneoğullarının son hükümdarı Gazi Çelebi, Anadolu Selçuklularından Sultan Gıyaseddin Mesut II.'nin oğludur. Kahramanlığı ile tanınmış bir Türk beyidir. Babasının Moğollara esir düşmesi üzerine 1300 tarihinde babasının yerine geçmiştir. Asıl adının Sultan Altunbaş olduğu rivayet edilir. 1322'de ölmüştür. Türbesi Pervane Medresesi içindedir. 22 yıl hükümdarlık yapmış, oğlu olmadığından ölümünden sonra kızı bir süre babasının yerine görev yapmıştır. Bu arada Kastamonu'da hüküm süren Candaroğlu Süleyman Paşa, Sinop'taki karışıklık nedeniyle şehri 1323 tarihinde ele geçirdi. Buraya Vali olarak oğlu İbrahim Bey'i gönderdi. Ayrıca bir rivayete göre Sinop ilinde bulunan Gazi Bey kayalığıda onun isminden gelmektedir.
Kaynak: İbn BATUTA "İbn Batuta Seyahatnamesi'nden Seçmeler" Milli Eğitim Basımevi, 1971. s.58-65
İBN BATTUTA : Tam adı Ebu Abdullah Muhammed Bin Abdullah El-Levati Et-Tanci İbn Battuta (d. 1304 Tanca/Fas, ö. 1368/69 Fas) Ortaçağın en ünlü Arap gezgini. Hemen hemen bütün Müslüman ülkeleri, Çin ve Sumatra gibi uzak yerleri kapsayan ve 120.000 km'yi geçen gezilerini anlattığı Tuhfetü'n-Nüzzar Fi Gereibi'l-Emsal ve Acaibi'l-Estar dünyanın en ünlü seyahatnamelerindendir.
Bu kitabında gittiği ülkeleri en ince ayrıntısına kadar anlatmış hatta halkın yaşayışı ve adetlerinden bile bahsetmiştir. Yani İbn Batuta seyahatnamesinde derin bir felsefe ortaya koymaksızın yaşamı olduğu gibi benimsemiş, gelecek kuşaklara kendisinin ve döneminin gerçeklere uygun bir görüntüsünü bırakmıştır.
Bu seyahatnamenin bir bölümü 1971 yılında Türkçe olarak yukarıda Sinop'a gelişinin bulunduğu bölümü aldığımız "İbn Batuta Seyahatnamesi'ndin seçmeler" adıyla yayınlanmıştı
  Alıntı ile Cevapla
Cevapla

Bu konuyu arkadaşlarınızla paylaşın


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 

Yetkileriniz
You may not post new threads
You may not post replies
You may not post attachments
You may not edit your posts

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-KodlarıKapalı
Trackbacks are Açık
Pingbacks are Açık
Refbacks are Açık




Türkiye`de Saat: 00:06 .

Powered by vBulletin® Copyright ©2000 - 2008, Jelsoft Enterprises Ltd.
SEO by vBSEO 3.3.2

Sitemiz CSS Standartlarına uygundur. Sitemiz XHTML Standartlarına uygundur

Oracle DBA | Kadife | Oracle Danışmanlık



1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41 42 43 44 45 46 47 48 49 50 51 52 53 54 55 56 57 58 59 60 61 62 63 64 65 66 67 68 69 70 71 72 73 74 75 76 77 78 79 80 81 82 83 84 85 86 87 88 89 90 91 92 93 94 95 96 97 98 99 100 101 102 103 104 105 106 107 108 109 110 111 112 113 114 115 116 117 118 119 120 121 122 123 124 125 126 127 128 129 130 131 132 133 134 135 136 137 138 139 140 141 142 143 144 145 146 147 148 149 150 151 152 153 154 155 156 157 158 159 160 161 162 163 164 165 166 167 168 169 170 171 172 173 174 175 176 177 178 179 180 181 182 183 184 185 186 187 188 189 190 191 192 193 194 195 196 197 198 199 200 201 202 203 204 205 206 207 208 209 210 211 212 213 214 215 216 217 218 219 220 221 222 223 224 225 226 227 228 229 230 231 232 233 234 235 236 237 238 239 240 241 242 243 244 245 246 247 248 249 250 251 252 253 254 255 256 257 258 259 260 261 262 263 264 265 266 267 268 269 270 271 272 273 274 275 276 277 278 279 280 281 282 283 284 285 286 287 288 289 290 291 292 293 294 295 296 297 298 299 300 301 302 303 304 305 306 307 308 309 310 311 312 313 314 315 316 317 318 319 320 321 322 323 324 325 326 327 328 329 330 331 332 333 334 335 336 337 338 339 340 341 342 343 344 345 346 347 348 349 350 351 352 353 354 355 356 357 358 359 360 361 362 363 364 365 366 367 368 369 370 371 372 373 374 375 376 377 378 379 380 381 382 383 384 385 386 387 388 389 390 391 392 393 394 395 396 397 398 399 400 401 402 403 404 405 406 407 408 409 410 411 412 413 414 415 416 417 418 419 420 421 422 423 424 425 426 427 428 429 430 431 432 433 434 435 436 437 438 439 440 441 442 443 444 445 446 447 448 449 450 451 452 453 454 455 456 457 458 459 460 461 462 463 464 465 466 467 468 469 470 471 472 473 474 475 476 477 478 479 480 481 482 483 484 485 486 487 488 489 490 491 492 493 494 495 496 497 498 499 500 501 502 503 504 505 506 507 508 509 510 511 512 513 514 515 516 517 518 519 520 521 522 523 524 525 526 527 528 529 530 531 532 533 534 535 536 537 538 539 540 541 542 543 544 545 546 547 548 549 550 551 552 553 554 555 556 557 558 559 560 561 562 563 564 565 566 567 568 569 570 571 572 573 574 575 576 577 578 579 580