![]() | |
Ana Sayfa | Kayıt ol | Yardım | Ortak Alan | Ajanda | Bugünkü Mesajlar | XML | RSS | |
![]() | #71 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| Haydar Bey’e gelince o, savaşın devamı süresince evinden çıkmamak, esir düşen subayları evinde misafir etmek suretiyle iki yüzlü hareketini sürdürmeye çalışırken kardeşi Alişan Bey, ondan aldığı direktif üzerine, yolu üstündeki Türk köylerini soya soya ve halkını öldüre öldüre 500 kadar Kürt’le birlikte İmranlı’ya gelmişti. Ancak, “Bir Yunan taarruzunun beklendiği ve Merkez Ordusu” kuvvetlerinin bir kısmının Batı Cephesine doğru yola çıkarıldığı, bir kısmının da Samsun yöresinde bulunduğu bu sırada ortaya çıkmış olan bu olayı hükümet, yine barışçı yollarla halletmeyi uygun görmüştü. Bu sebeple Sivas valisi, Kürt ileri gelenlerine ve din adamlarına haber göndererek, isyancıların uyarılmasını istedi. Fakat onlar verdikleri cevapta hükümetin, Ermeniler gibi Kürtleri de yok etmek istediğini, aşiretin bu yüzden ayaklandığını, yapılan işin bir “Nefis müdafaası” olduğunu, bunun ise meşru’ sayılması gerekeceğini bildirdiler. Bu cevaba rağmen vali, Kürtler arasında çok sözü geçen, eski Danıştay üyesi Şefik Bey’in, £ ileri gelenleriyle görüşmesini uygun gördü, fakat bundan da bir sonuç alamadı, tersine olarak Türklere ve Türk köylerine karşı Kürtlerin tutumu daha serleşti. Bun dan dolayı hükümet, 10 Mart 192l’de “Ma’müretülaziz (Elâzığ) vilayetiyle Erzincan sancağı ve Sivas vi1 Divriği, Zara kazalarında” sıkıyönetim ilân edilmesine, Sivas’ta bir sıkıyönetim mahkemesi kurulmasına karar verdi ve 13 Mart 1921’de Merkez Ordusu Komutanı Nureddin Paşa’yı, ayak1anma bastırmaya memur etti. | ||
![]() |
|
![]() | #72 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| Buna rağmen Alişan Bey, 26 Mart’ta Pülümer aşiretlerine yazdığı bir mektupta, Kürdistan’ın bağımsızlığından söz ediyor ve bunun Büyük Devletler tarafından kabul edilmiş olduğunu onlara hatırlatıyordu Bundan başka Alişir ve arkadaşları, 8 Nisan l921’de, Büyük Millet Meclisine bir telgraf göndererek “Divriği, Refahiye, Kuruçay, Kemah kazalarının muhtar bir vilayet haline ifrağiyle başına yerli Kürtlerden birisinin” geçirilmesi istemişlerdi. Öte taraftan Nurettin Paşa, gerekli hareketlere başlamadan önce, ayaklanmaya hemen hemen bütünüyle katılmış olan bu bölge halkına bir takım şanslar tanımıştı. Nitekim o, maiyetindeki komutanlara verdiği emirde yapılacak olan askeri hareketin amacı, ayaklanmaya katılmamış olanlara zarar vermek değil, isyanı kışkırtanları yola .getirmek. Bu sebeple halktan, önce kışkırtıcıların teslim edilmesi istenecek, bu iş için kendilerine 48 saatlik zaman bırakılacak demiş, bu süre içinde suçlular teslim edilmediği takdirde bütün halk asi sayılarak mallarına el konacağını evlerinin yakılıp yıkılacağını bildirmişti. Fakat bunlar halka duyurulduğu hatta verilen zaman uzatıldığı halde bir sonuç alınamamış tersine olarak Refahiye, ‘Suşehri, Kemah ve Zara kasabaları, Kürtlerin saldırısına uğramıştı. Onun için 6 Nisan 1921’de Merkez Ordusu tarafından “Tenkîl” hareketine başlandı. 16 nisan’da Haydar ve Alişan Beylerin köyleri işgal olunarak aileleri esir edildi ve 19 Nisan’da da İmranlı ele geçirildi. Bununla beraber asiler direniyor, hatta bazı yerlerde başarı bile kazanıyorlardı Ancak yer yer kazandıkları bu küçük başarılar kendilerine bir şey sağlamadı, elebaşlarından bazıları öldürüldü bazıları ele geçirildi, bu arada Haydar Bey ile ileri gelen 56 kişi aman diledi. Fakat 30 Mayıs’ta Dersim’den asilere 500 kişilik bir yardımcı kuvvet gelmişti. | ||
![]() |
![]() | #73 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| Bu hal, hâlâ halk tarafından, isyancılara karşı beslenen güvenin bir sonucu idi. Bununla beraber silerin direnişi gün seçtikçe zayıflamış, yardıma gelen 500 kişilik kuvvet de 2 Haziran’da yenilince Alişan ve arkadaşları 17 Haziran 1921’de teslim olmuşlardı. Fakat Merkez Ordusu Komutanı Nureddin Paşa, meseleyi bu noktada bırakmak istemedi ve tekrar böyle bir halin meydana gelmemesi için, “Asi köylerini dağıtmayı, bunları Anadolu’nun başka bölgelerine yer yer serpiştirmeyi ve Türklerin arasına” yerleştirmeyi Büyük Millet Meclisine teklif etti. Fakat, doğulu millet vekilleri bu fikre şiddetle karşı durdular, hatta umumi bir af için propagandaya bile başladılar. Bu direniş karşısında Nureddin Paşa’nın teklifleri kabul olunmadığı gibi kendisi de Merkez Ordusu başından alındı. Sadece Büyük Millet Meclisi üyelerinden kurulan bir hey’et, Sivas ve Koçkiri’ye (Gümüşakar Bucağı) giderek incele melerde bulunmuş ve ayaklanmanın politik bir m taşıdığını tespit etmişti. | ||
![]() |
![]() | #74 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| Yunan Kralı Costantine Anadolu’da. Kütahya – Eskişehir ve Sakarya Savaşları İki acı denemeden ve İstanbul’da İtilaf devletleri Yüksek Komiserlerinin, 18 Mayıs 1921’de, “Müttefik işgal kuvvetlerinin tarafsızlığını” açıklamalarından sonra bile Yunanlıların, Batı Anadolu üzerindeki isteklerinden vaz geçmedikleri anlaşılıyordu. Ancak onlar, bu idealin gerçekleşmesi için Türk ordusunun yok edilmesi gerektiğini de biliyorlardı. Onun için “Bütün maddi ve manevi” kaynaklarını kullanarak bu amacı gerçekleştirme gayreti içine girdiler, bu arada Türk İstiklâl Savaşı’nda kullanılan silah ve cephanelerin Anadolu’ya giriş noktalarından birisi olan İnebolu’yu bombardıman etiler. Gerçekten 9 Haziran 1921’de, saat altıda, Yunanlıların Kilkis adındaki zırhlıları ile bir muharipleri, İnebolu limanına girdi ve karaya çıkan iki subay, Türk sivil ve askeri makamlarına bir nota verdi. Buna göre iki saat içinde İnebolu’da bulunan “Harb malzemesi imha” ve toplar tahrib edilecek, top kamaları ile halkın elinde bulunan silahlar, telefon ve telgraf makineleri, limandaki tekneler Yunanlılara teslim edilecek, şehirdeki kuvvetler de şehri terk edeceklerdi. Bu durum karşısında ilgililer hemen Ankara ile temasa geçtiler, oradan Yunan notasının reddedilmesi ve “Düşmanın her türlü teşebbüsatına ateşle karşılık verilmesi” emrini aldıktan sonra Kilkis süvarisine isteklerinin reddedildiğini bildirdiler. | ||
![]() |
![]() | #75 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| Bunun üzerine Yunan gemileri savaş bayrağı çekmiş ve Kilkis zırhlısı saat 13.20’den sonra, “Sahilin mendirek civarını ve hükümet konağını bombardımana” başlamıştı. Gerçi Yunan gemileri, kıyı bataryalarının ateşi karşısında limanda fazla kalamamış, fakat açıktan İnebolu’yu, saat 18.25’e kadar bombalamaya devam ederek bazı yerleri tahrip etmişti. Öte yandan Yunan Kralı Constantine, yanında “prensler ve müşavirler olduğu halde”, 11 Haziran’da Atina’dan İzmir’e hareket etti. O, hareketinden önce yayımladığı bir bildiride, ordunun başına geçmek üzere, İzmir’e hareket edeceğini ve ideallerin gerçekleşeceğini söyledikten sonra, “Allah’ın inayetine, ordunun kahramanca hamlesine, Yunanlılık fikrinin yenilmez kuvvetine güvenerek bu yüksek âmâl-i milliyyenin”, kendisini çağırdığı yere gideceğini açıklamıştı. 13 Haziran 1921’de İzmir körfezinin karşı tarafında karaya çıkan Kral, Yunan ordusunun “Bizans’a, Ankara’ya” diye etrafı çınlatan bağırışlarıyla karşılanmış ve İzmir’de adeta bir haçlı ordusu şefi gibi kabul olunmuştu. | ||
![]() |
![]() | #76 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| Halbuki, İngiltere’nin davetine uyarak, Haziran’da Londra’da toplanmış olan İtilaf Devletleri temsilcileri, Türkiye meselelerini yeniden konuşmuş, bazı kararlara bile varmışlardı. Bunlardan en önemlileri, İzmir’in Türk idaresi ve hakimiyeti altında muhtariyetinin kabulü ve Türk – Yunan mücadelesine son verilmek üzere iki devlet arasında arabuluculuk yapılması kararları idi. Arabuluculuk teklifi, Türkiye ve Yunanistan tarafından kabul edildiği takdirde devletler, öteki tekliflerini de bildireceklerdi. Fakat teklifleri daha önceden öğrenmiş olan Yunanlılar, “Sévres Muâhedesiyle kabul edilen hukukun” savunulacağını, bu andlaşmayı reddetmiş olan Türklerle yeni bir savaşa girmenin askeri bir zorunluluk olduğunu, bu bakımdan askeri hazırlıklarını durduramayacaklarını ve fakat, “Mustafa Kemal Paşa, müsbet tekliflerde bulunduğu takdirde, konuşmaya hazır” olduklarını söyleyerek 21 Haziran 1921’de müttefiklerin arabuluculuk teklifini reddettiler. Bu, çok önemli bir olaydı. | ||
![]() |
![]() | #77 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| Onların bu tarzdaki hareketlerinin her halde en başta gelen sebebi, Lloyd George’a besledikleri güven duygusu ile askeri güçlerine olan inançlar45ı olmalı idi. Çünkü Anadolu’daki Yunan kuvvetleri 11 tümene çıkarılmıştı. Bu birliklerde ve onları yönetenlerdeki kanı, Türklerin mutlaka yenileceği kanısı idi. İşte bu psikolojik anlayış içinde Kral Constantine, Yunan birliklerini denetlemek ve yeni bir savaş emrini vermek üzere 7 Temmuz’da cepheye hareket etmiş ve bu suretle de, Churchill’in dediği gibi, “Akla gelebilecek durumların en kötüsünü” yapmıştı. Halbuki onların büyük bir saldırıya hazırlandıkları bu tarihlerde Ankara, yeni bir savaş için yeter derecede hazırlanmış değildi, hatta “Umumi seferberlik ilanıyla bütün yurd kaynaklarından istifadeye” bile henüz imkân bulamamış, sadece Güney Cephesi Komutanlığını kaldırarak bu komutanlığa bağlı kuvvetleri, Batı Cephesi emrine vermekten ve mevcut birliklerine birkaç tane daha eklemekten fazla bir şey yapamamıştı. Bunların da silahları henüz tam olarak sağlanmış değildi. Nitekim, İtalya’dan binler fişeği ile 50 bin tüfek satın alınabilmek için, Mayıs 1921’de, Muzaffer Bey adındaki müteahhitle bir mukavele imzalamaya çalışılıyordu. Her tüfek için yirmi lira ödeneceğine göre, bir milyon Osmanlı lirasına ihtiyaç vardı ve bu paranın Antalya’daki İtalyan Bankası’8nda toplanması gerekiyordu. | ||
![]() |
![]() | #78 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| . Mukavele imzalanabildiği takdirde bu silah ve cephaneler, 40 gün içinde Antalya’da veya Karadeniz kıyılarındaki bir limanda teslim olunacaktı, yani her şey yolunda gittiği takdirde bu silahlar ancak Temmuz’da Türk ordusunun eline geçecekti. Ankara ile İnebolu ve Samsun ile Ankara arasındaki yerlerde bulunan “yirmi bine yakın piyade tüfeği ile 5 top, 66 makineli tüfek ve külliyetli piyade ve topçu cephanesi” ise Ankara’ya ancak Haziran’da varabilecekti. Yeter derecede silah, cephane, ulaşım araç ve gereçlerine sahip olmayan, cephane ve yiyecek maddeleri Türk kadın ve çocukları tarafından, kağnılar ve buna benzer ilkel araçlarla taşınan Türk ordusu, Yunanlıların saldırıya geçecekleri bu tarihlerde, “İnönü – Kütahya – Döğer umumi hattında dört grup halinde” toplanmış bulunuyordu. Bundan başka, Kocaeli Grubu adı altında Geyve çevresinde bir kısım Türk kuvvetleri, Menderes dolaylarında da bir Türk tümeni vardı. yunanlılar, 10 Temmuz 1921’de işte bu durumda ve bu konuş’ta bulunan Türk ordusunun merkez ve sol kanadına saldırdılar. Afyon – Altıntaş savaşı sırasında Yumruçal ve Çatal tepelerde çok şiddetli savaşlar oldu. | ||
![]() |
![]() | #79 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| Yunanlıların işgal ettikleri Çatal tepeyi geri almak için 4. Türk Tümeni büyük bir çaba harcadı. Fakat bu tümenin kahraman komutanı Nazım Beyin şehid düşmesine rağmen tepe geri alınamadığı gibi Afyon Yunanlıların eline geçti, 17 Temmuz’da da Kütahya düştü ve Türk ordusu Eskişehir – Seyitgazi hattına çekilmek zorunda kaldı. Fakat düşmanın baskısı ve tehlike devam ediyordu. Onun için 18 Temmuz’da Eskişehir yakınındaki Karacahisar’da bulunan cephe karargahına gelen Mustafa Kemal Paşa, Batı Cephesi Komutanı İsmet Paşa ile yaptığı konuşmadan sonra, “Sakarya şakına kadar çekilmek caizdir” tavsiyesinde bulundu. Çünkü bu suretle düşman, ileri hareketine devam ettiği takdirde, hareket üslerinden uzaklaşacak; “Yeniden menzil hatları tesisine mecbur olacak”, Türk ordusu ise “Daha müsait” şartlara sahip olabilecekti. Fakat bu takdirde bir çok arazi ve bu arada Eskişehir düşmana bırakılmış oluyordu. Bununla beraber “Askerliğin icabını bila tereddüd” yapmak gerekirdi. | ||
![]() |
![]() | #80 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| Esasen 19 Temmuz’da Eskişehir düşmüş ve Türk kuvvetleri bu şehrin doğusundaki tepelerde de tehlikeli dakikalar geçirmeğe başlamışlardı. 21 Temmuz’da Mustafa Kemal Paşa, bütün ordunun tehlikeye düşmesi ihtimalinden söz ediyordu. Zaten Türk ordusunun “Yeniden intizama sokulması ve kendine gelmesi için beş on günlük bir zamana ihtiyaç” vardı. bu sebeplerden ötürü 22 Temmuz 1921’de Batı Cephesi Komutanlığı, “Erkân-ı Harbiye-i Umûmuiyye Riyâsetine” (Genel kurmay Başkanlığı) gönderdiği bir yazıda, iki taraf kuvvetleri arasında “Büyük bir muvazenesizlik hasıl olmuştur. Evvel emirde ordunun beş on gün intizam fırsatını temin edecek bir saha mesela Sakarya gerisine kadar kısm-ı küllisinin çekilmesini” zorunlu görüyorum. Çünkü alınan tedbirler dengesizliği giderememektedir. “Bu ahvale nazaran müdafaa tertibatı, bu ordunun sevk ve idaresi hususunda nokta-i nazar-ı devletlerini bilmeye muhtaç olduğumu arzederim” demiş ve Mustafa Kemal Paşa’nın direktifine uyarak, düşmanla aradaki mesafeyi açmış olmak için, orduyu süratle geri çekmeye başlamıştı. Fakat bu çekilişten dolayı orduda ve halkta meydana gelen heyecan büyük oldu, 22 Temmuz 1921’de Fevzi (Çakmak) Paşa’nın, “İlerleyen Yunan ordusu mezarına yaklaşıyor” demesi de bu heyecanı önleyemedi, aynı Paşa’nın, Meclisin 24 Temmuz tarihli gizli to0plantısında, Ankara’nın boşaltılmasına sebep oldu. | ||
![]() |
![]() |
Bu konuyu arkadaşlarınızla paylaşın |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
| |
![]() | ![]() |